Thread Rating:
  • 17 Vote(s) - 2.71 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Sivas Kongresi Beyannamesi’nde Alınan Kararlar
#1
Oku-1 


Sivas Kongresi Beyannamesi’nde Alınan Kararlar

    Milli sınırlar içinde bulunan vatan bir bütündür; birbirinden

ayrılamaz.*Kuva-yı Milliye’yi yetkili ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
    Osmanlı ülkesinin herhangi bir kısmına yapılacak müdahale ve işgal

Ermenilik, Rumluk teşkili gayesine yönelik hareketlere toptan karşı konacaktır.
    Azınlıkların her türlü güvenliği sağlandığından siyasi egemenlik ve toplum

dengesini bozacak ayrıcalıklar verilemez.
    İstanbul hükümeti, bir dış baskı karşısında topraklarının herhangi bir

parçasını bırakmak zorunda kalırsa, buna karşı bütün tedbirler alınır ve

kararlar verilebilir.
    Mondoros Mütarekesi imzalandığı tarihte sınırlarımız içinde bulunan, halkı

Müslüman olan topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza

saygı gösterilmesini ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz hale getirilmesini

bekleriz
    Devletin bağımsızlık ve bütünlüğü saklı kalmak şartıyla topraklarımızı ele

geçirmek isteği olmayan herhangi bir devletin ekonomik, teknik ve sınaî

yardımlarını memnuniyetle karşılarız
    Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisinin derhal toplanması

mecburidir.
    Millî vicdandan doğan cemiyetler birleşmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i

Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyanlarından,

şahsi ihtiraslardan uzaktır. Bütün Müslüman vatandaşlar bu cemiyetin tabii

üyesidirler
    Umumi Kongre tarafından kutsal gayelere erişmek, bunları takip etmek için

bir Temsil Heyeti seçilmiştir.

Kongre’deki Kararların Sadeleştirilmiş Hali

    Osmanlı Devleti ile itilaf Devletleri arasında yapılan Ateşkes Anlaşması’nın

imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktasında

çok büyük bir İslâm çoğunluğunun bulunduğu Osmanlı ülkesinin parçaları

birbirinden ve Osmanlı topluluğundan parçalanamaz ve hiç bir sebeple ayrılmaz

bir bütündür. Bu ülkede yaşayan bütün Müslüman halklar, birbirine karşılıklı

hürmet ve fedakârlık duygularıyla dolu, birbirlerinin ırkî ve sosyal haklarına

saygılı, yaşadıkları muhitin şartlarına tam olarak riayetkâr öz kardeştirler.
    Osmanlı toplumunun bütünlüğü, milli istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve

Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuva-yı milliye’yi etkili ve milli

iradeyi hâkim kılmak esastır.
    Osmanlı topraklarının herhangi bir parçasına karşı yapılacak müdahale ve

işgale ve özellikle vatanımız içinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik

kurulmasına yönelik hareketlere karşı, Aydın, Manisa ve Balıkesir Cephelerindeki

milli cihatlarda olduğu gibi, elbirliğiyle savunma ve direnme esası meşru kabul

edilmiştir.
    Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız, bütün gayr-i müslim

azınlıkların her türlü hakları bütünüyle mahfuz bulunduğundan, bu azınlıklara

siyasî egemenlik ve toplumsal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul

edilmeyecektir.
    Osmanlı Hükümeti bir dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir

parçasını terk ve ihmal etmek zorunda kalırsa, Hilafet ve Saltanat makamı ile

vatan ve milletin dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve

kararlar alınmıştır.
    İtilaf Devletleri’nce Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918

tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp İslâm çoğunluğunun oturmakta olduğu,

kültür ve medeniyet üstünlüğünün Müslümanlarda bulunduğu ve bir bütün teşkil

eden vatan topraklarının taksimi görüşünden büsbütün vazgeçip, bu topraklar

üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza riayet edilmesine ve buna

aykırı teşebbüslere son verilmesine ve böylece hakka ve adalete dayalı bir karar

alınmasını bekleriz.
    Milletimiz insani, muasır (çağdaş) gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve

ekonomik durumu ve ihtiyacımızı takdir eder. Böylece devlet ve milletimizin iç

ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı

maddede yazılı sınırlar içinde, milliyet esaslarına saygılı olan ve

memleketimize karşı istila emeli gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî,

ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu adaletli ve insani şartları(ın

gerçekleşmesi), bir barışın acilen kararlaştırılması, insanlığın selameti ve

dünyanın esenliği adına, en has milli emelimizdir.
    Milletlerin kendi geleceğini bizzat kendilerinin tayin ettiği bu tarihi

dönemde İstanbul Hükümeti’nin de milli iradeye bağlı olması zaruridir. Çünkü

milli iradeye dayanmayan herhangi bir hükümetin keyfi kararlarına milletçe baş

eğilmediği gibi, böyle kararların dışta da muteber olmadığı ve olamayacağı,

şimdiye kadar geçen olaylarla ve sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Böylece, milletin

içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına

gerek kalmadan, İstanbul Hükümeti’nin milli meclisi hemen ve hiç zaman

yitirmeden toplaması ve böylece milletin, memleketin geleceği üzerinde alacağı

bütün kararları milli meclisin denetimine sunması mecburidir.
    Vatan ve milletimizin maruz kaldığı zulüm ve elemler ile ve hepsi aynı amaç

ve maksatla milli vicdandan doğan vatansever ve milli cemiyetlerin

birleşmesinden oluşan genel topluluk, bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk

Cemiyeti” adını almıştır. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsi

ihtiraslardan uzaktır ve arınmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu

Cemiyet’in tabii üyeleridir.
    Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919 tarihinde

Sivas’ta toplanan Genel Kongresi tarafından, mukaddes maksadı takip ve genel

teşkilatı idare etmek için bir Heyet-i Temsiliye seçilmiş ve köylerden il

merkezlerine kadar bütün milli teşkilatlar takviye edilmiş ve birleştirilmiştir.

Mustafa Kemal’in Açılış Konuşması

“Muhterem Efendiler: Yurdun ve Ulusun kurtuluşunu amaçlayan zorunlu nedenler,

sizleri bunca sıkıntılar ve engeller karşısında Sivas’ta topladı. Yiğitçe

davranışlarınızı kutlar, hoş geldiniz demekle, mutluluğumu açıklarım.

Efendiler; Bilinmektedir ki, ulusların insanca haklarına dayanan, söz vermeler

üzerine 30 Ekim 1918’de İtilaf devletleri ile bir antlaşma yapıldı, ulusumuz,

hakça bir barışa kavuşacağını umdu. Halbuki bu antlaşma hükümleri, bütün

yurdumuza ve ulusumuza karşı, kötüye kullanışlarla, baskılarla, zorlamalarla

uygulanmaya başlandı. İtilaf devletlerinden yüz bulan ülkemiz Hrıstiyanları

ulusumun onuruna dokunan çılgınca davranışlara giriştiler. Batı Anadolu’da

İslam’ın namusu uğruna koruması gereken kutsal yerlerine kadar sokulan Yunan

zalimleri İtilaf devletlerinin hoşgörüleri üzerine canavarca kötülükler

yaptılar.

Doğuda Ermeniler Kızılırmak’a kadar genişleme hazırlıklarına giriştiler,

şimdiden sınırlarımıza kadar dayanıp toptan yok edip öldürme politikasını

gütmeye başladılar. Karadeniz kıyılarımız da Pontos Krallığı hayalinin

gerçekleştirilmesine çalışıldı; Adana, Antep, Maraş ve Konya yakınlarına kadar

gelen işgalciler Antalya’ya da girdiler. Trakya’da işgal bölgesi içine alındı.

Saltanat tahtının yeri ve Halifeliğin merkezi olan İstanbul ise, Hükümdar

saraylarının içine kadar eline düştü. Bütün bu haksız saldırışlara karşı

İstanbul’daki hükümet, belki tarihte bir benzeri daha görülmemiş bir katlanma

ile sustu; her zaman için güçsüz, kararsız, dermansız kaldı. İşte bu haller

ulusumuzu silkinip uyanmaya sürükledi. Artık ulusumuz pek güzel anladı ki,

itilafçı devletler bu yurtta kutsal varlıklarına ve ulusal kaderine sahip

çıkacak bir gücün, bir isteğin olmadığına iyice hükmetmişler ve akıllarına

geleni işlemişlerdi. Bu yersiz sanı yüzündendir ki cansız bir ülke, kansız bir

ulus neleri hak etmişse hepsini hiç çekinmeden uygulamaya koyuldu. Buna karşı

boyun eğip teslim olmuş görünmek, tam çöküntüden başka bir sonuç vermeyecektir.

Efendiler; Ulusumuzun sizler gibi uyanık ve şerefli kişileri, görünüşün kaygılı

karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler, çünkü onlar bilirler ki, tarih bir

ulusun varlığını hiçbir zaman inkar edemez, çünkü onlar kuvvetli bir iman ile

inanırlar ki haksız bir görüşle yurdumuza ve ulusumuza karşı verilen hükümler,

ortaya sürülen kanılar, er geç iflas edecektir.

Efendiler; İtilaf devletlerinin haksızlıkları ile İstanbul hükümetinin

güçsüzlüğü ve haksızlığı karşısında ulusumuz, varlığını belirtmek ve bu

saldırılara karşı namusunu ve bağımsızlığını korumak gerektiğine hükmetmek

zorunda kaldı. Bilindiği gibi doğuda geçen savaşın her türlü kaygısını çekmiş ve

hele Ermenilerin vahşice zulmüne uğramış, yaslı sınır illerimiz ulusal

bağımsızlığı, ulusal onuru kurtarmak amacı ile Müdafaa-i Hukuk-u Milliye (Ulusun

Haklarını Savunması) gibi dernekler kurdular, doğudan ve güneyden gelecek

tehlikeyi sezinleyen Diyarbakır ilimizde de Müdafaa-i Vatan (Yurt Savunması)

derneği kuruldu.

Batıda Yunanlıların saldırısı göz önünde tutularak kurulmuş olan (Ulus Haklarını

Savunma Derneği) Yunanlılar’ın topraklarımıza ayak basması üzerine buraları

Yunanistan’a katma düşüncesini reddetmek için ayaklandı.

Trakya’da ve Kilikya (Çukurova)’da ulusal dernekler kuruldu, kısacası doğu ve

batıdan yükselen ulusun sesi Anadolu’nun en uzak köşelerinde bile yankı buldu.

Böylece ulusal dernekler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek direnci ile

ulusal bilincin şahlanmasından doğmuş birer eşsiz kuruluş oldular. Bu yolla

yüzyıllardan beri bağımsız yaşayan ulusumuz varlığını dünyaya göstermeye

başladı.

Efendiler; Ulusça kurtuluş çaresinin ancak kendi içinde kendi gelişmesinden

doğacağı kanısı gerçekleşince, belli telikeler karşısında bulunan Doğu Anadolu

illeri Erzurum Kongresi’ni toplantıya çağırdı, bu sırada idi ki yapılan

yazışmalar, ortaya çıkan olaylar ve kendini gösteren gerçekler karşısında bütün

yurdun bir bütün halinde kurtuluşunu amaç edinen Sivas Kongresi, bugün sayın

topluluğumuzun kurduğu bu genel kongre, daha 21 Haziran 1919 tarihinde

kararlaştırıldı.

Efendiler; Burada büyük bir üzüntü ile yüce topluluğunuza bildirmek zorundayım

ki ülkenin ve ulusun kutsal varlıklarını korumakta güçsüzlükten, miskinlikten

başka bir şey göstermemiş olan İstanbul hükümeti, ulusu hep yenilmiş, bitmiş

göstermek gibi düşmanlarımızın çıkarına işleyen aykırı davranışlarda ancak

gücünü gösterebildi. Bu hal ulusal tarihimizde elbette İstanbul hükümeti

hesabına lekeli bir sahifedir.

Teşekkür olunur ki, efendiler, ulus ve ulusal gücün tam dayanağı olan şerefli

ordumuz o hükümeti uyarmakla birçok büyük zarar da önlenmiş oldu, yine de bu

halin ulusal davranışta birçok gecikmelere ve duraklamalara sebep olduğu

unutulamaz.

Hatırlarda olacak ki, Sivas Genel Kongresi’ni şereflendirmeleri için 22

Haziran’da yapılan çağrıda, Erzurum Kongresi’nden söz açılarak orada 10

Temmuz’da toplanılacağı belirtilmişti. Batı Anadolu delegelerinin o zamana kadar

Sivas’a ulaşabilecekleri sanılıyordu. Böylece Erzurum Kongresi üyelerinin de

Sivas’taki toplantıya katılabilecekleri düşünülmüştü, halbuki Sivas’ta toplantı

ancak bugün gerçekleşebildi, aradan bir aydan çok zaman geçti, bu uzun süre

içinde Erz urum Kongresi Delegelerini bekletip durmaktan ise, herkesin kavrayıp

katıldığı amaçlar ve esaslar üzerinde konuşulup kararlara varılması uygun düştü

ve sonradan delegelerin seçildikleri yerlere dönüp alınan kararları uygulamaya

girişmeleri yeğ görüldü. Erzurum Kongresi ve dolayısıyla Doğu Anadolu adına

Sivas Kongresi’ne katılmak üzere (Heyet-i temsiliye) diye yetkili bir toplulukta

seçilip görevlendirildi.

Erzurum Kongresi’nin bildirisinden ve tüzüğünden başka gizli kalmış hiçbir karar

yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşa’nın Paris gezintisinden sonra yayınladığı,

Anadolu’da karışıklık olduğunu bildiren genelgesi büyük üzüntü ve tiksinti ile

okunmuş, gerçeğe uymayan ülkenin ve ulusun çıkarlarına zarar veren bu bilgisizce

bildirinin hemen tezkibi kendisinden şiddetle istenmiştir. İstenen bir şey de

milletvekilleri seçiminin çabuklaştırılmasıdır. Erzurum Kongresi yalnız Doğu

Anadolu delegelerinden kurulu olduğu için yetkisini bu çevre içinde sıkışmış

görmekle yetinmiştir. Ancak Batı Anadolu ve Rumeli delegelerinin katılması ile

verilebilecek yetki ve tüm bir yetkinin kullanılmasını sizin sayın

topluluğunuzun gerçekleşmesi koşuluna bağlı gördü, bu yüzdendir ki Doğu

Anadolu’da ulusal derneklerin birleşmesinden doğan topluluğa ad koyarken “Doğu

Anadolu” deyimi kullanılmıştır. Durup dururken Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

ya da Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adlarını kullanmak ve bütün Ulusun

hakları adına kendi kendini yetkili görmek doğru olamazdı, böyle yapılsa idi

İstanbul’da olduğu gibi 5-10 kişinin bir araya gelerek bütün ulusun yetkili

vekilleriymiş gibi asıl yetki sahibi ulusla ilgisiz davranışları bir bakıma

tekrarlanmış olurdu.

Bununla birlikte efendiler, Erzurum Kongresi bütün ülkenin ve ulusun birleşip

anlaşması uğruna, Doğu Anadolu illerinin başka illerimizle her zaman işbirliğine

hazır olduğunu belirtmeyi kararlarının başında saymıştır. Elbette yüce

varlığınızla kurulmuş bulunan bu Sivas Kongresi, yurdumuzun ve ulusumuzun

bölünmez bir bütün olduğunu gerektiği gibi ortaya koyup ispatlayan kararları

alacak, esasları koyacaktır.

Efendiler; Millet Meclisi’nin toplanması için öteden beri gösterilen ulusal

dilekler karşısında İstanbul Hükümeti’nin daha ilk günden baştan savma

davranışları, sorunları Anayasaya aykırı inatçı direnişleri son günlerde ulusal

akımın etkisi ile çok gevşemiş, durumdadır. Seçimler için emir de verildiğini

biliyorsunuz, bunun gerçekleşmesi, Tanrı’nın izni ile sizin davranışlarınız ve

direnişleriniz ile sağlanacaktır. Ancak, seçim başlayıp bitmeden önce, bir ya da

birkaç yabancı memleketin mandasını kabullenmek gibi doğrudan doğruya

yaşayışımız ve bağımsızlığımız la ilgili bir olup bittiye gidilmek söz

konusudur.

Ulusal Meclis’in daha toplanmamış olduğu bir sırada yabancıların kuşatıp

sıkıştırdığı, bağımsızlığını yitirmiş İstanbul Hükümeti’nin tek başına uygunsuz

bir karar alması ya da ulusal dileklere uymayan yabancı önerileri hoş görüp

kabullenmesini hesaba katarak Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin birbiri ardı sıra

birbirinden daha yetkili, toplanmış olması herhalde iyiliğin ve esenliğin

muştusuur. Sözlerime son verirken, yurdun ve ulusun kurtuluş ve yükseliş amacına

bağlı olan topluluğumuzun hayırlı ve başarıya ulaşmasını Yüce Tanrı’dan yardım

dilerim.
Delegelerin Kongredeki Yemin Metni

Makam-ı Celil –i Hilafet ve Saltanat’a, İslamiyet’e, devlete, millete ve

memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına

binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-i şahsiye ve siyasiyeden

ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve

Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım

namına yemin ederim





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)