Thread Rating:
  • 24 Vote(s) - 2.96 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Soğuk ve Sıcak Cehennem ve Soğuk içecekler Cenneti (Kar©glanin 26 Eylül 2018 Vaazi)
#1
RasitTunca-2 

Soğuk Cehennem  ve Sıcak Cehennem ve Soğuk içecekler Cenneti

(Kar©glanin  26 Eylül 2018 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

لَّا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Lâ yezûkûne (la yerzugune) fîhâ berden ve lâ şerâbâ(şerâben).

Meali :

orada (cehennem ehlinin oldugu yerde) onlara serinletici soguk bir şerab veya içecek yokdur. (yada orada onlar onun ile (soguk içecekler ile) riziklandirilmazlar).

Sadakallahul Aziym NEBE-AMME Suresi 24. ayet


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ  بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ 


Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yutâfu aleyhim bi ke’sin min maîn. Beydâe lezzetin liş şâribîn.

Meali :

onlara (cennteliklere) kadehler icinde buzluga sürülmüş buz gibi şerbetler sunulur.

Sadakallahul Aziym SÂFFÂT Suresi 45. ve 46. ayet
bu yukardaki ayeete gecen beydzai kelimesini, beyaz süt gibi, beyaz diye yorum getirmişler, halbuku o kelime beydzae degil, buz kelimesidir, buz arapcadir aslen, ve hadisin orjinli olan aşagidaki hadisde, peygamberimizin Hz. Ali ile Fatima ya geldiginde (vardiklarinda) ayaklari buz kesmişti cümlesinde, buz kelimesi geciyor, ve buz arapcadir aslen, ve ayaklari buz kesmek cümlesinde gecen buz kelimesi, üşümek, cekilmek, büzülmek, manalarini taşir, buz kelimesi arapcada  byz şeklinde yazilir, byuz diye okunur, yani buz işte, buz,  soguk yani,  ve yukardaki ayette ise ytafu yani sürülmek, yani buzluga sürmek cümlesinde ayni teleffuz kullanilir, yani buzluga sürülmüş soguk şeribler, yani yine maiyn ise, mae kelimesinden türeme ve o cümledeki anlami, yani su, "buz gibi su" demekdir "maiyin" buz gibi su asil arapcada ki manasi.

---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem den Hz. Fâtıma’nın Hizmetçi İstemesi:

  O’nun terbiye sisteminden bir diğer kesiti de İmam Buharî ve Müslim veriyor. Hâdiseyi bize Hz. Ali (r.a.) anlatıyor ve diyor ki: “Evimizde hizmetçimiz yoktu. Bütün işlerini bizzat Fâtıma kendisi yapıyordu. Zâten, bütünü bir tek odadan ibâret olan bir hücrecikte kalıyorduk. O odacıkta, Fâtıma ocağı yakar ve yemek pişirmeye çalışırdı. Çok kere, ateşi alevlendirmek için eğilip üflerken, ateşten çıkan kılvılcımlar benek benek elbisesini yakardı. Onun için elbisesi delik-deşik olmuştu. Yaptığı sadece bu değildi. Ekmek yapmak, evin ihtiyacı olan suyu taşımak da onun yüklendiği işlerdendi. Ayrıca değirmen taşını çevire çevire eli; su taşıya taşıya da sırtı nasır bağlamıştı.
Bu arada bir harp dönüşü Medine’ye esirler getirilmişti. Allah Rasûlü bu esirleri, müracaat eden Medine halkına dağıtıyordu. Fâtıma’ya, babasına gidip ev işlerinde kendisine yardımcı olabilecek bir hâdim (hizmetçi) istemesini söyledim. O da gitti ve istedi... Şimdi, hâdisenin gerisini Hz. Fâtıma Vâlidemiz’den dinleyelim: “Babama gittim; fakat evde yoktu. Hz. Âişe: “Geldiğinde ben haber veririm” dedi, ben de geri döndüm. Az sonra Allah Rasûlü birdenbire çıkageldi. Ben ve Ali doğrulmak istedikse de O, buna mâni oldu ve aramıza oturdu. Öyle ki ayağındaki serinliği hissediyordum. Arzumuzu sordu. Ben de durumu aynen naklettim. Allah Rasûlü birden uhrevîleşti ve şöyle dedi: “Yâ Fâtıma, Allah’tan kork ve Allah’a karşı vazifende kusur etme! Allah’ın omuzuna yüklediği farzları hakkıyla yerine getir. Kocana da dâima sâdık ve itaatkâr ol! Onun hakkını da gözet! (Yani, senin iki vazifen var: Allah’a karşı kulluk etmek ve sonra da kocana itaatde bulunmak.) Sana ayrı bir şey daha söyleyeyim: Yatağına girmek istediğin zaman, otuz üç defa 'Sübhânallah', otuz üç defa 'El-hamdü lillâh', otuz üç defa da 'Allahu ekber' de. İşte bu, senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.”

( Hadis-i Şerif ,Buhari, Müslim, İbn Hişam, Sîre I/262)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Sıfır birden büyükmü? kücük mü? yokluk varligi yok ediyorsa(Sıfır ile kaci carparsan carp onu Sıfırlar) Sıfır büyük, bir mi büyük,  bir de varlık (var olmak) ise yoklugu delip cikiyorsa, Sıfır mi büyük, bir mi büyük. Rahman mi büyük, rahim mi büyük, kadin mi üstün, erkekmi üstün,  sen Sıfırlamak ile mesulsen bende birlemek ile mesulun.

sen "la" isen ben "illayim" . Diken batinca acimadi demek, cocuk kandirmakdir, sen cocuk mu kandiryorsun burada, ben 40 yaşini gecmiş biriyin.

Akintiya karşi kürek cekmek aptallik olsa idi, hic bir cocuk rahmi yirtip dogmazdi,  hic bir bitki topragi delmesi gerektigini bilmezdi ve yeşermezdi.

ismi cemal olan biri için, cemalullah yani Allah in cemali, yüzü simasi cok güzelmiş, onu bir kere görmek dünyalara bedelmiş, amma Allah her ismini dünyada tezahür etiriyorsa, o zaman onun cemalini görmek isteyen, Allahin nice güzel yüzlü yusuflarina (ismi yusuf olmasi şart degil yüzü yusuf olanlar) züleyhalarina, ayşelerine, hatcelerine....  bakinca göreceksin. Yoksa burasi cennet ise, hani cemalullah nerede o zaman? işde yüzü güzel kadinlar, yüzü ve bedeni güzel erkek ve kadinlarda işte cemalullah tecelli ediyor demek olur. yoksa Allahi görmek nerdeeeeee? bak herkes her an Allah i  bakinca aslinda karşisinda görüyor amma sanki görmüyor, gördügünün farkinda degil. bir cicekde de Allah görülür, güzel bir cicek de bile Allahin güzelligini görebilirsin, ve sen (birine atfen) cok güzel olmamana ragmen, birde dünyada cemallige soyunursan, ismini cemal koyarlarsa, cirkin bir cemal de de(cemal yüz sima demekdir) Allah görülürmü? en güzel Allah ise, en cirkinde de Alalh varmidir? cirkinde bile güzellik yaratan Allah.
şayet için o kadar güzel olsa, testide ne varsa, ne olur biliyorsun degil mi? dişina vurur, icinde güzel şeyler olsa, yüzünde güzel olurdu, tasavvuf riyazet allah mallah güzelde, (Burda mallah demek hakaret ve terbiyesizlik degildir, yani hamd in önüne me gelince muhamd veya muhammed oluyorda, el hadi isminin önüne me gelince, mhd yada mehdi oluyorda, allahin önüne me gelince mallah oluncami olmadi, hakaret ve edebsizilik  degildir bu mallah ismi mef ul ve arapca allahlik eden demekdir )  gercekde icinde ne var, herkese akil satmak güzelde, icinde olmayani, yüzünde olmayani, ele satmak, ne garip. bedeninde cok güzel degilse  90  6 0 kadinlar , sixback gögüslü göbekli erkekler varken, yani bizim millet öyledir, cirkine güzel derler (güzel ismi koyalar (Cemil veya Cemile ) veya  fakire sultan koyarlar, Yani arapca bilmeyen türkler, osmanli arapcasi bilen böyle ahmaklar, böyle isim koyar işte, birde güzel isim koydum olur, Hz. muhammed cocuklarinizin adini isimini  güzel isim koyun deyince, böylemi dedi, yani armuta karpuz deyin, güneşe kumaş deyin mi dedi, ayi ya dayi deyin mi dedi, güzel isim koymak bu mu, adi güzel manasi bokdan bişey, anlami yanliş yani. kisaya uzun, kücüge iri derler, hirsiza futbolcuya muhammed ismi koyarlar (futbolcuya muhammed ismi neden olmaz, futbol ve top hakkindaki eski vaazi  mizi okuman lazimki anlayasin) işte, cirkini güzel güzel diye cagirinca, cokmu dogru ve güzel isim oldu Allah aşkina, ahmak bu mu güzel isim koymak, manasi nerde, cirkin len cirkin, ona sen güzel diye isim koyup cirkine bir ömür güzel demek, ne garip, ve ne kadar ahmaklik degilmi, arapca bilmemek bu işte, peki cocugun güzel olup olmaycagini nerden bilcez ne bilelimde ona güzel yada cirkin diyelim diyen olcakdir (o zamanda kaportanin güzelligi motorun aksami vazini bir oku dinle)  osmanli arapcasi insani buraya kadar götürebilir ancak  işte, şeytanin oyunlari bunlar. Halbuki Allah varken, en güzelde o, en cirkinde de o varsa, en cirkin dedigin de o, en zeninde o, en fakir de o, en pisdede o tecelli ediyor, en temizde de o demek olmaz mi? en pis mikroplar ve şeytan ise, şeytani yaratip ona canindan can koyan Allah (Tek varlik var olan O ise, bütün canlar ve var olanlar O) degil mi? ondan gayrisi yoksa, şeytan da kim, en cirkin mi, o zaman en cirkinde de o var demek olmaz mi? en cirkin pejmurde bir can taşiyan insanda da  onun ruhundan varsa, o da Allahin gezen yürüyen bir halifesi ama, cirkin bir halifesi ise, o  zaman en cirkinde Allah, en güzelde Allah. Ama bana erkek olarak, bir kadini eş olarak sec deseler, elbet en güzel olani tercih ederim. niye cirkini tercih edeyim ben kabilden dahami geri zekaliyin, kabil kadar aklim calişmiyor mu güzeli bilcek kadar, ama tercih hakkim varsa, o gibi zorla alip başinida belaya sok ma derim yinede. amma cirkin ruhlu biride kendine uygun, cirkin birini sececekdir zaten. yani pireye deveyi eş olarak vermiyorlar, ata otu eş olarak vermiyorlar ata arpa lazim degil mi,  davul bile dengi dengine degil mi? yani notalar müzik bile birbirine uygun ritim ile caliyor dengi dengince caliyor, zart zurt, cart curt diye calinca müzik olmuyor, kulak tirmaliyor, o yüzden bir güzeli bir cirkine verseler diyen Türk milleti, güzel aglar cirkin güler demiş, oysa muhammed cirkin kara ve fakir bir ashabindan birini, en güzel ve zengin bir kadina eş yapmişdir.



Hîfâ Hatun (r.a.): Menkıbesi anlatılan fakat hayatı hakkında malumat verilmeyen kadın sahabelerden biridir. Medineli ve ensardan olduğu anlaşılmaktadır. Kabilesi ve doğum tarihi bilinmemektedir. Medine-i Münevvere’de güzelliği ile ün salmış bir kadındı. Bir gün Rasûlullah (s.a.v) efendimizin huzuruna gelip şöyle söyledi:

“Ya RasûlALLAH! Bana beni cennete götürecek bir iş öğret!”

Rasûlullah (s.a.v) “Önce biriyle evlen. Bununla dinin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu. Ya RasûlALLAH! Benim dengim kim olur? “Beni Habeş Necâşîsi (kral) istedi, ben onu istemedim. Ubeydullah yüz deve ve başka şeyler de verdi, onu da kabul etmedim. Lakin siz ahirette kurtuluşumun evlilikten geçtiğini buyurdunuz. Siz kimi münasip görürseniz onunla evlenmeye razıyım.” dedi.

Hîfâ Hatun’un siz kimi münasip görürseniz razıyım sözünün altında, gönlünden Peygamberimizin kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi vardı. Lakin Rasûlullah’ın (s.a.v) böyle bir niyeti yoktu. Onu gücendirmek de istemiyordu. “Yarın sabah mescide en evvel kim gelirse onunla evlendireceğim.” buyurdu. Onunla evlenmek isteyen sahabeleri de ümitsizliğe düşürmek istemediğinden böyle bir yol takip etmeyi uygun görmüştü.

Ertesi gün hiç biri erken uyanamadı. ALLAH .(c.c) onlara uykudayken uyanma imkanı bahşetmedi. Rasûlullah (s.a.v) kimin geleceğini bekleyiverirken aniden Süheyb isimli, fakir, siyah renkli, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zayıf ve ince yapılı olan sahabe geldi.

Hîfâ Hatun ise, zengin, güzel ve rağbet edilen biriydi. Namazdan sonra Hîfâ Hatunu çağırdı, durumu bildirdi. O da buna razı oldu. Hiç itiraz etmedi. Rasûlullah (s.a.v) hutbe okudu, nikahlarını akdetti. “Süheyb, kalk ve bu hanımın için bir şeyler al!” buyurdu. Lakin Süheyb, dünyalığı olmadığını söyleyince Hîfâ Hatun, kendi servetinden on bin dirhem gümüşlük bir kese getirtti. Onları Süheyb’e verdiler. O da gerekli şeyleri alıverdi. Sonra Rasûlullah (s.a.v) “Ey Süheyb! Hanımının elini tut, onu evine götür!” buyurdu.

Bu sefer Süheyb (r.a) dedi ki, Ya RasûlALLAH (s.a.v)! benim evim mesciddir. Hangi eve götüreyim?” Süheyb’in bu cevabını işiten Hîfâ Hatun, “filan yerdeki hazır konağı sana bağışladım. Kalk beni oraya götür.” dedi. Onun bu âlicenap tavrı ve hareketi Rasûlullah’ın (s.a.v) çok hoşuna gitti de ona dua etti. Sahabe de onun bu hareketini çok takdir ettiler ve onu övdüler.

Karı ve koca kalktılar ve birlikte konağa gittiler. Akşam olunca yemeklerini yediler. Rablerine hamd ettiler. Nihayet yatma vakti gelince, Hîfâ Hatun “Ey Süheyb! Bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel bu geceyi ibadet ve taatle geçirelim. Sen şükrediciler, ben sabrediciler sevabına kovuşayım. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) ‘Cennette yüksek çardak vardır. Bunda yalnız şükredenler ve sabredenler bulunur’ buyurdu.” dedi.

O gece ikisi de taat ve ibadet ile meşgul oldular. Sabah namazını eda için Süheyb mescide geldi.

Daha sonra cihada çağrı yapıldı.savaş meydanında Cüleybib de hazır oldu.Kendi eliyle 7 kafir öldürdü.Sonra Allah yolunda şehit oldu.Rabbinden,Onun Peygamberinden ve uğrundan can verdiği ilkelerden razı olarak toprağı kendisine yastık edindi. Rasulullah s.a.v savaşta ölenleri araştırıyordu. Ölüleerin ismi tek tek okundu fakat onun ismi unutuldu. Çünkü parlak ve meşhur birisi değildi. Fakat Allahın Rasulu Cüleybibi unutmamıştı. Cüleybibi göremiyorum dedi. Onun cansız bedeni toz toprak içindeydi. Yüzündeki toprağı sildikten sonra şöyle dedi. ”Yedi kişiyi öldürdükten sonra mı öldürüldün?? Sen bendensin ,ben sendenim. Sen bendensin, ben sendenim, sen bendensin ben sendenim “Peygamberin bu madalyası Cüleybibe mükafat olarak yeterdi.

Çirkin şansı diye bir şey var mı?

H.K. isimli  Victoria's Secret models ile eski zenci eşine bakinca görülcektir ki,
Bazilari cirkin seviyor azizim,  ve Ben kara ve en cirkin biri bile olsam  bile, muhammedin hatirina deseler bile, yani bu cagda en cirkini,  bu kadin gibi alip yemem  (afrikaya gidip otu pohu yiyecek  diye yiyenler var, halbuki temizler temizler icindir)  yani öyle olunca ben da hi  cirkin  birisi bile olsam, bende  en güzeli almak isterim, ve güzeli tercih ederim, ve cirkin güler güzel aglar gibi falan degil, yani ikiside gülüyor  ve memnunlar neden? amma Çirkin şansı diye bir şey var adamda da işde.

isa ya şeytan gelir :  Hadi Allah için kendini dagdan aşagi birak, o seni seviyorsa, kurtaracaktir der.
isa da der ki: Allah insani sinar imtihan eder de insan Allahi sinayip imtihan etme hakkina sahip degil diye cevap verir. yani her kime haydi filan hatrina yardan aşagi kendini birak deseler, akilli adam birakir mi? kimin hatirina olursa olsun, ve bana muhammed hatrina cirkin ye diyen ahmak, sen ye önce, ben bakan, begenirsem, ben öyle yerim, sen kendini yardan birak, Allah tutuyor mu bir gören ben, ben de o zaman belki birakirin, inanirsam bile birakmam len, garantisi var mi bunun.

Yani bak onlar Hifa Hatun ile süheyb veya cüleyb  isimli iki ashabin örnegi ile, Hz. muhammed kainati nakiş nakiş dokuyor, ve bak hifa hatuna sana cenneti kazandircak amel, evlenmen deyince, yanliş mi dedi, ve onu kara adamla evlendirince yanliş mi yapti? ve ikisi bu hikmete sarilip  katlaninca, hakikatten cenneti kazananlar mi oldular, yoksa muhammed uydurdu öyle birşey yokmu diyeceksin, bak da gör. ve onlar kainatin yapi taşlari, ana duvarlari, muster örnekler, ve muhammed kainata öyle bir desen vurdu ki, haala gecerli o desen, ve işte süheyl ile hifa hatun mehdi vaktinde ALTIN cagda cennette, yeniden dünyaya gelmiş, vaktimiz olan cennetteki H. K. ile sevgilisi, kocasi oldular işte, bakma öyle sen onlarin hiristiyan falan olduklarina, onlar onlarin yeni yüzü  işte.
amma bak cennette yine onlar var (peygamberler ashablari ümmetleri ve iyi kimseler) bak bu ikisi işte hifa hatun ile süheyb ve muhammed ikisini evlendirmiş ve haala evlendirmeye devam ediyor, cirkin şansi len, en güzel kadini kapan cirkin adam olmak, ve sebebine gelince, sen en cirkin bile olsan, eger güzeli ve güzel insanlardan yana olmayi, yani muhammedden yana mehdiden yana olmayi tercih edersen, Allah sana cennetlerde böyle H.K. gibi Victoria Secret mankeni kadini hatun yapar, aynisi kadin icinde gecerli, en yakişikli C... gibi birini  koca da yapabilir  yani, sen yeterki iyi ve iyilerden yana olmayi tercih et. ve cennetteler işte, bak hangi cirkin ile güzel kadin evli ise, işte ikisi onlarin yeni yüzü,  sadece muhammede verilmedi cennetler, diger peygamberler ve ümmetleri de buradalar, ve yine bir fakir köle ile sultan evlendiyse  onlarda yusuf ile züleyha gibiler,

Ya sen ve ben kimiz biz?

Yani insan bir cirkin bile olsa, en güzel kizi almak ister, bir cirkin kadin bile olsa, en güzel adamla ile evlenmeyi hayal eder, ister. öyleyse riyazetle, miyazetle Allaha ulaşacan diye kendini cirkinleştiren insanlar, bu cennet vaktinde bizden degildir. en cirkin kadinda güzeldir deniyor bu devirde, sadece bakimini yapmiyordur deniyor, ama birisi  lokum gibi biri olmak varken, riyazet edip zayiflayip, kara kuru cirpi gibi, kendini cirkin hale soktuysa, ne gariptir. Allah ulaşacakken, Allah dan uzak kalmak, Allah in seni sevmesi ve, senin onu sevmen demek, aslen öyle riyazetle falan degildir, nasildir peki :

Allah kucaklanirmi, evet. Ben Allah i kucaklamak istiyorum, ben Rahman tabiatli (erkek olarak) bir Allah halifesi olarak evlenince, rahim tabiatli bir kadini (bayani) kucaklamam, sarilmam sevmem sevişmem,  işte, Allahi kucaklamam degilde ne? O nunde beni kucaklamasi ayni yani, Allahi sevmek, ben rahman tabiati ile bir kizi sevdimi, işte Allahi sevdim, ve Allah a aşik oldum, o kizda beni sevdimi Allah da beni sevdi, yoksa bunlar olmadan, Allah  bu dünyada, bunlar ile tecelli etmiyor mu? yani, herşey burdaaaaaaa, daha anlamadinmiz mi, öyleyse, riyezeti falan birakin.

Allahi icimizdemi arayacagiz, dışımızdamı?  benim dışım ise : Anmein içinden çıkmadım mı ben, o halde ben içdemiyim dışdamıyın? Allah iç de mi dışda mı nerede? Allah heryerdeyse, heryer neresi peki? içmi dışmı, ben cennetteysem, annemin içi benim cennetim,
şu an cennet burasıysa, benim cenentim annemin anamin içi demek degil mi? şu an zamanin sahibi ben isem bu dünya ben demek, ve cenentete benim dünyam ise (şu andaki cennet), sen benim cennetimdeki bir adamsin, benim tanidigim bir adam, amma benle alakan olmasi benim cennetimde olmana sebeb oluyor. benim cenetimin icindeki birisi, sadece  bana bilgi veren veya benimle alakali, ya ben onu aradim buldum, ya da o beni aradi ve buldu demek olur.  amma benim cenetim anamin ici degilmiydi, o zaman o cennet acildi benim şu görünen bu dünya oldu, Allah burada mi, icde mi? yoksa dişdami? anem ise annesinin icindeydi degilmi? annem dış ise, ninem kim o zaman...
Allah nerdeeeeeeeeee semayami bakacaz, sema annemin karninin yada rahminin iciyse, oysa ben dişdayin zahir dünya burda, ben ice bakiyorsam, bu dünya olur, dünya yalanmi, yani benim icim yalan mi? anemin ici dogruda benim icim yalan mi bu en eskiye kadar gidince Hz Ademe ve Havvaya variriz.
Evvel Allah (Allahşu an Hz Ademde mi) yooksa  ahir Allah,  Allah ben de mi tecelli ediyor şu an. en son ahirde  mi yoksa, yani  benim de en son cocugumda mi,  yoksa benim dedemin dedesinin dedesi........ ademde mi? evvelmi Allah yoksa ahir mi Allah, nerde peki?

diyorlarki Salat(namaz) kelimesi için
essalat pers ceden(iran dilinden) gecse kuranda ne arayacak be adam, Allah perscedenmi caldi yani,  iftira etme, herif sallu ne demek perscemi arapcami kuranda p var yani perscede arapcanin icinden bir parca zaten.

"esselah, tuveselah" ey namaz, ey namaz. mana oldumu, hayir tuvesellah ne peki, salah telah olmasi gerekli degilmiy di "tuve" deki ve nerden cikdi peki?
"too you" ne demek, "senin için"  ve tuvesselah demek senin için kilinan namaz (yada senin namazin demek) ayni "too you" daki senin gibi demek, peki senin için namaz, ne zaman kilinir? ölünce cenaze namazi, hani namaz Allah için kiliniyordu, bak ölünce, senin için kiliniyormuş, ne oldu, bak kural degişdi degil mi!
ve şeytanin ademe secde etmedigi namaz, hangi namazmiş, önce kilinan namaz degil, adem ölünce, onun ceneze namaziymiş, ne oldu? cenaze namazi önce kilinirmi hic? ölmeden cenaze namazi kilinirmi, ama gece önce geldigi gibi, ölüden diri cikaran Allah, Hz Ademi önce ölü yaratti toprakdan ölü gibi testi gibi idi, namazini kildirdi ki, sonra can verdi. yani sonda baş var,  başta da son var, evel allah ve ahir allah ve kilit.

Para Satan Dükkanlar Yahut da Bankalar

Sana desem ki, ben sana bir ev verecen, sen bana bunun için ne verirsin dersem, senin de evin olmasa, o ev için neler vermezsin,  peki bunun için bir miktar fazla para vermen demekde, faiz oluyor, peki faiz niye burada haram olsun.
Dükkana gittin ekmek alacan ayni durum var degil mi, ekmekciye gittin ve bir ekmek istedin, temsili misal ile, sana dedi ki, sana ekmek verecen amma, sen bana bunun için ne verecen,  sende on lira verecen dedin, tamam dedi verdi, peki.
Bankaya gittin Adam sana para vercek, paraya karşilik daha degerli ne varki,  sen onlara verebilesin, yani  ona paraya karşilik para verince, bunun ismi, neden faiz olsun, ve bu bugün mülgadir kalkmişdir, yani adam sana para satiyor kardeşim.
Faizden kasit sadece haksiz kazancdir, haksiz kazancin hepsi haramdir, yasakdir, insanligada, kişiyede, toplumada zarar verir.
Nasil cumartesi balik tutmayin emrini ihlal edenler, bugün cumartesi pazar tatilini bildi buldu koydu. israili boykot etcek adama sözüm: önce onlarin kurali olan, cumartesi pazar tatili yapmayacak, eşek gibi hergün calişcak  ona iyi geliyorsa bunlar, bana öyle gelcek tavsiye etcek israili boykot edelim diye. (eşeklige raziysa, israilinin yerine haşari eşeklik yapcaksa bize, bütün yükü alcaksa üstüne, dünyanin yükünü len, denizlerin yükünü üstüne alan adamlar bunlar. Denizlerin dibindeki firavunun....)

Her kötüde de bir iylik vardir. Burak ve refrefe binipde cennettin oldugu yere gittiyse muhammed ve bu hizli bir binek ile olduysa asil mesele binek önce( ammmmm. var sage kadin gibi, bende var sage adam olarak  kafani bir kariştirayim baken, ne olcak, onun(refref ve buragin) varacağı yer zaten burasiysa, burak ve refref ile nereye gideceksin bunu düşündünmü ahmak???) ice dogrumu dişa dogrumu hangi tarafa doguyami batiyami hangi tarafa???  ? allah nerde kible neresi allah kim...



Amerikada Bilim adamalari Allahi ariyor, ve bizim türkiyede ise daha ancak beyin gücünden söz ediyorlar beyinden degilde beyin göcünden, ve buna engel olmak lazim diyorlar, mühendisin cöpcülük yaptigi, kacak corap sattigi Türkiyede, bu beyinleri burada vatanda tutmak ,ancak köreltmek olur, dünyanin ileri gitmesine engel olur, bize Türkiye ye falan faydasi olmaz, Türkiyede kalsa cöpcülük etcek bilim adami, aclikdan sirtina palto alamayan mehmet akifin Türkiye sinde ne olacak, edebiyatci olsan ne yazar, en akilli adam olsan ne yazar, ne faydasi olur allah aşkina. ... gibi cahillerin başta oturup konuşani kaynaşani milleti ezdigi bir Türkiyede, ne olursan ol, bir işe yaramaz işte.

Kara delikler nasil oluşur 

insan dogmadan önce ölürse, yada dogup hemen ölürse, o zaman kara delik oluşur, yani sönük yildiz demek.
ruhun dünya ya gelince, akilli bir ruhun dogunca, geldigi adresin yanliş zaman ve yer oldugunu görünce, hemen geri dönmesi,  ve yildizinda cökme olmasi, kara bir delik geri dönüş manevrasi ve ice dogru hizle giden bir ruhun başka ana arayişi için, ve ice dogu geri dönüşü yani, oysa oradan sadece, o ruhun dogacak cocuk  oldugu yerdeki kainata giden izi takip edilebilir, yani başka bir zaman dilimine gidebilir, eger o ruh yolunu adresini bulabilirse, eger kaybolursa sende kaybolursun. yine hizirinde bu delikler ile bir zaman diliminden diger dilime gittigi yollarda olabilir. amma zamanda yolculukda keşfolmasi gereken ilk bilgi ise, o zamanda, o zamanin sahibi kim (vahdeti vücut kim) ona gitmeden, sen o sistme  ve zamana gidemezsin, yani onun bedenine yolculuk edersen, onun cenneti olan dünyaya varirsin, yani yukardaki meselenin acilimi da budur yani.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Cehennemliklerin tepelerine kaynar su dökülür. Bu su, vücudlarının içine nüfuz eder, öyle ki karınlarına kadar ulaşır; içlerinde ne var ne yok, söker atar ve ayaklarını delip, geçer. Bu hadise "Bununla karınlarının içinde ne varsa hepsi ve derileri eritilecektir" (Hacc 20) ayetinde zikri geçen) eritme (es-Sahru) hadisesidir. Sonra (eriyen cesedleri) eski haline iade edilir.

Ravi: Ebu Hureyre
Kaynak: Tirmizi, Cehennem 4, (2586)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Cennete en son giren kimse, bazan yürür, bazan ağlar. Ateş de arada sırada onu yalar geçer. Cehennemi tamamen geçince dönüp ona bir nazar eder ve: "Senden beni kurtaran Allah münezzehdir! Allah Teala hazretleri, bana evvelin ve ahirinden hiç kimseye vermediği şeyi verdi!" der. Derken ona bir ağaç gösterilir. "Ya Rabbi!" der, "beni şu ağaca yaklaştır da altında gölgeleneyim, suyundan içeyim." Allah Teala hazretleri: "Ey ademoğlu! Dilediğini versem benden başka bir şey istemezsin değil mi?" der. Adam: "Ey Rabbim, ondan başka bir şey istemeyeceğim!" der ve başka bir şey istemeyeceğine dair söz verir. Rabbi de onun özrünü kabul eder. Çünkü o, sabredemeyeceği şeyi görmüştür. Onu ağaca yaklaştırır. Adamcağız, onun gölgesinde gölgelenir, suyundan içer. Sonra adama, evvelkinden daha güzel bir ağaç daha gösterilir. Dayanamayıp: "Ey Rabbim! Beni şuna yaklaştır, gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, artık senden başka bir şey istemeyeceğim!" der. Allah Teala: "Ey ademoğlu! Bana öncekinden başkasını istememeye söz vermemiş miydin? Ben seni yaklaştıracak olsam başka şeyler isteyeceksin!" der. Adam, başka şey istemeyeceği hususunda söz verir. Rabbi de onu mazur görür. Çünkü o, sabredemeyeceği şeyi görmüştür. Adamı ona yaklaştırır. Adam onun gölgesinde gölgelenir, suyundan içer. Sonra ona cennetin kapısının yanında bir ağaç yükseltilir. Bu ağaç diğer ikisinden daha güzeldir. Adam yine: "Ey Rabbim! Beni şuna yaklaştır da gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, senden başka bir şey istemiyorum!" der. Rab Teala: "Ey ademoğlu! Sen, ondan başka bir şey istemeyeceğine dair bana söz vermemiş miydin?" der. Adam: "Evet, Rabbim! Senden, başka bir şey istemeyeceğim!" der. Rabbi onu mazur görür. Çünkü o, sabredemeyeceği bir şey görmüştür. Onu bu ağaca yaklaştırır. Adam ona yaklaştırılınca cennet ehlinin seslerini işitir. (Dayanamayıp): "Ey Rabbim! Beni cennete sok!" der. Rab Teala: "Ey ademoğlu! Beni senden kurtaracak şey nedir! Dünya kadarını ve beraberinde mislini versem razı olur musun!" der. Adam: "Ey Rabbim! Benimle istihza mı ediyorsun? Sen ki Alemlerin Rabbisin!"der." İbnu Mes'ud bu noktada güldü ve: "Niye güldüğümü sormuyor musunuz?" dedi. "Niye güldün söyle!" dediler. "Resulullah (asa) da böyle gülmüştü. "Niye güldünüz?" diye soruldu da: "Rabbülalemin'in, adamın "Sen ki Alemlerin Rabbisin, benimle istihza mı ediyorsun?" demesine gülmesine gülüyorum!" dedi. Allah Teala hazretleri: "Ben seninle istihza etmiyorum. Lakin ben, Azimüşşan dilediğimi yapmaya kadirim!" buyurdular."

Ravi: İbnu Mes'ud
Kaynak: Müslim, İman 310, (187)

"Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasında yüz yıl(lık yürüme mesafesi) vardır."

Tirmizi, Cennet 4, (2531).

5067 - Ubâde İbnu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin."

Tirmizi, Cennet 4, (2533).

5068 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennette yüz derece vardır. Bütün alemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder."

Tirmizi, Cennet 4, (2534).

Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da:

"Allah Teâla Hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yâkuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer biri de:

"Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular:

"Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır."

Tirmizi, Cennet 11, (2546).

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve lâ tufsidû fîl ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu havfen ve tamaâ(tamaan) inne rahmetallâhi karîbun minel muhsinîn.

Meali :

Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.

(Sadakallahul Aziym A'RÂF Suresi 56. ayet)

Ne armegdonu falan filen, yahu ahmak olmayin, diyoruz ki cennetler kurulmuş, ve haala isa bekleyen var, len isada burada muhammed de burda ahmak burasi cenet diyoruz, daha haala niye bozgunculuk cikariyorsunuz, demedi mi yukarda ayette düzen kuruldukdan sonra, düzeni bozup bozgunculuk cikarmayin, artik yeni düzen işde, cennet ve cehennemler düzeni kuruldu, hepimiz icindeyiz, ya cenette, yada cehennemde, ve cehennemdeki cehennemde ebedi kalici degil, cennettekide  güvende degil hava ile adem gibi bile sifir kilometre cennetten kovulduysa, sen ben kimiz ki,

bu hal ile yani artik düzeni bozmamasnii ne zaman ögrendiniz, asil cennet o zaman olacak, ve bütün mesele burayi cennete cevirebilmekdi zaten, dinin gayesi de o idi işte. ve düzen kurulmuş, cark işliyor, anla artik. armegedona falan ihtiyac yok, sen daha mehdi kim, isa kim, muhammed kim, tanimadin mi ahmak, bütün peygamberler ve ashabi ve cennetlik ümmetleri onun bedeninde ve dünyasinda haşroldu işte, zamanin sahibi olan vahdeti vücut o, isa arasan o işte, musa ararsan, o işte, amma dişarda gezen binler isa, cristian, ve kristinalar var, yine cristophlar var, yine muhammed ler var, mustafalar var, ahmetler var, musalar var.... eski zaman peygamberleri ve ümmetleri onun vaktini gördü, ve onlar dediler Allah a : aman biz onlardan yap, amma Allah musa ya dedi, hayir sen musasin, sende musanin ümmeti, ibrahim dedi di beni onlardan yap,  Allah dedi : hayir sen ibrahimsin, sende ibrahim ümmeti, yani öyle olunca, muhammed bile miracda geldi gördü özendi mehdinin vaktine, ashab bile  o ndan o nu  ve vaktini dinlemekden yorulmadi, ona anlat anlat diye geceler sabahlara akşamlara  döndü ve,  o nun vaktini dinlediler, bak bunlarin oldugu bir devir, ne yok ki, hangi peygamber bu vakte özenmez len, hangi peygamber ve ümmeti özenmez ki, bu mehdi vaktine ve bereketine, ahmak olmayin, sizin armegdonunuzua falan ti... bana, geri z.. ahmaklar.


ALINTI

Muhammed(sav) Ümmetinin Üstün Vasıfları:
Musa Aleyhisselam'ın konumuzla ilgili çok ilginç bir kıssası var:
“Musa Aleyhisselam, Tevrat'ı eline aldığı vakit onun baş tarafında Kalemin Levh'a ilk yazdığı yazıyı gördü ve dedi ki: “Ya Rab, ümmetlerin hayırlısını bildim. Onlarda vaz-u nasihat ile emr-i maruf ve nehy-i münker (iyiliği emreder ve kötülükten nehyeder) vaizleri vardır. Bütün kitaplara inanır ve Deccal'ı onlar öldürürler. O halde bunları benim ümmetim eyle” dedi.
Allah Teala: “Onlar ahir zaman peygamberi Muhammed'in ümmetidir” buyurdu.
Yine Musa (Aleyhisselam): “Ya Rab, öyle bir kavim görüyorum ki, yaptıkları iyiliklere bire on, yedi yüz ve kat kat daha çok mükâfatlar verirken, yaptıkları kötülüklere yalnız karşılığı ile ceza veriyorsun. Onlar kitaplarını ezberlerler. Namazda melekler gibi saf bağlarlar. Mescitlerde arı gibi vızıldaşır, okur ve seni tesbih ederler. Onlar cehenneme girmezler. Onları benim ümmetim eyle” dedi.
Allah Teala: “Onlar da ahir zaman peygamberinin ümmetidirler.” buyurdu.
Musa (Aleyhisselam), Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Selem) ve onun ümmetine verilen bu üstünlüklere hayranlığından: “ Hiç olmazsa beni de ona ümmet eyle” dedi.
Allah Teala: “ Ya Musa, seni aziz kıldım, seni peygamber yaptım, seninle konuştum, sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol. Tevrat'ı kendi kudret elimle yazdım. Bütün öğütleri açıklayarak sana verdim. Kavmine söyle, Salihlerden olsunlar. Benim yardımımla onlar hidayet bulmuşlardır” buyurdu.
Musa (Aleyhisselam), bunları dinleyince rahatladı, gönlü hoş oldu ve sonra da: “ Ya Rab, bu peygamberi görmek isterim” dedi.
Allah Teala: “Sen onun zamanına kadar yaşayamazsın” buyurdu. “İstersen ümmetinin seslerini sana duyurayım” buyurdu ve Hz. Musa'nın isteği üzerine Allah Teala: “ Ey Muhammed ümmeti!” diye seslenince onlar: “LEBBEYK ALLAHÜMME LEBBEYKE LE ŞERİKE LEKE LEBBEYK İNNELHAMDE VENNİ'METE LEKE VELMÜLKE LE ŞERİKE LEKE” dediler.
Allah Teala: “Ey Muhammed ümmeti, Benim rahmetim gazabımı geçmiştir. Siz benden istemeden, ben size verir ve günahlarınızı bağışlarım” buyurdu.
Sehl b. Abdullah et- Tüsteri'nin anlattığına göre; Musa (Aleyhisselam), Allah Teala'dan, Muhammed (Aleyhisselam)'in ümmetinin derecelerini kendisine göstermelerini istedi.
Allah Teala: “ Sen onların hepsini görmeye dayanamazsın, fakat birisinin menzilini sana göstereyim” buyurdu. Göklerin sır ve gizliliklerinden perdeyi kaldırdı. Musa (Aleyhissalam) bir menzil gördü ve oradaki nurun parlaklığından hayretler içinde kaldı ve :” Ya Rab, bunlar bu dereceleri hangi amel sayesinde elde ettiler” diye sordu.
Allah Teala: “Onlar dünyayı terk etmekle bu menzile eriştiler” buyurdu.” (Envarül Aşıkin'den)
Kıssada anlatıldığı gibi; Muhammed ümmetini üstün ve özel kılan vasıfları, “dünyayı terk etmeleri” idi. Bilhassa Sahabe-i Kiram, dünyanın nefsanî, fani yüzüne bakmayarak, esma-i ilahiyenin tecellileri olma ve ahiretin tarlası olma cihetleri ile ilgilenerek; ebedi ahiret saadetini kazanabilmek için çalışmışlar, dünya zevklerine ve geçici dünya saadetine itibar etmemişler.


Ümmetine karşı son derece şefkatli olan ve bizi bizden daha çok seven Peygamber Efendimiz(sav), Ümmetinin ahir zaman fertleri yani günümüz Müslümanları hakkındaki endişelerini bakınız nasıl ifade ediyor:
1-Ebu Hüreyre (r.a.) Resulullahın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Ahir zamanda öyle adamlar çıkacak ki dinlerini dünya menfaatleri karşılığında satacaklardır. Bunlar yumuşak görünmek için koyun postuna bürünecekler, dilleri şekerden tatlı, fakat kalpleri kurt kalbi gibi katı olacaktır. Allahü Teala bunlar hakkında şöyle buyurur:
“Bunlar benim rahmet ve şefkatime bakıp aldanıyorlar mı, yoksa bana karşı çıkma cüretinde mi bulunuyorlar? Kendi adıma yemin ederim ki, onlara kendi içlerinden öyle bir bela ve fitne musallat edeceğim ki, en yumuşak huylu olanı bile şaşkınlığa düşürecektir.” (Tirmizi, Zühd :60.)
2-Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Resulullah (a.s.m.), “ Ümmetim on beş şeyi yaptığı zaman bir takım belalara müstahak olur “ buyurdu.
Resulullah'a (a.s.m.), “ Bunlar nedir, ya Resulullah?” diye soruldu.
Resulullah (a.s.m.) şöyle cevap verdi:
(1) Devlet malının yalnız belirli kimselere verilip, diğerlerinin mahrum bırakılması,
(2) Emanetin ganimet sayılması,
(3) Zekâtın yerine getirilmesi kaçınılmaz bir zarar olarak düşünülmesi,
(4) Kocanın her hususta karısının emri altına girmesi,
(5) Kişinin annesine isyan etmesi,
(6) Arkadaşına (iyi kötü her hususta) itaat etmesi,
(7) Babasına sıkıntı vermesi,
(8) Mescitlerde yüksek sesle konuşulmaması,
(9) Aşağılık kimselerin milletin başına geçmesi,
(10) Bir kimseye kötülüğünden korkulduğu için ikramda bulunulması,
(12) İçkinin çok çok içilmesi,
(13) İpek elbiselerin giyilmesi,
(14) Çalgı aletlerinin yaygınlaşması,
(15) Bu ümmetin sonunda gelenlerin önce gelenlere lanet etmesi.
“İşte o zaman bir kızıl rüzgârı, yere batmayı ve suret değişmesi belalarını beklesinler.” (Tirmizi, Fitlen: 91.)
3-Ebu Said'den (r.a.) rivayet edilmiştir:
Resulullah (a.s.m.), “Sizin için en çok korktuğum şey, Allah'ın sizin için topraktan çıkarmış olduğu bereketlerdir.” buyurdu.
Resulullah'a (a.s.m.), “ Toprağın bereketleri nelerdir? ” diye soruldu
Resulullah (a.s.m.), “ Dünyanın güzellikleridir” diye cevap verdi.
Bunun üzerine orada bulunan birisi, “ Hiç hayır bir şey şer getirir mi? ” diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.m.) cevap vermeyip sustu. Hatta kendisine vahiy nazil olacak sandık. Bir müddet sonra alnını sildi ve “ O soruyu soran nerede? ” dedi. O zat, “Benim, işte burada” dedi. Resul-ü Ekrem (a.s.m.) :
“Hayır, ancak hayır getirir. Şu dünya malı taze ve tatlıdır. Yağmurun yeşertip bitirdiği her şey insana şişkinlik vererek ya öldürür veya ölüme yaklaştırır. Ancak bitki ile beslenen hayvanlar böyle değildir. Çünkü onlar yerler, yerler; karınları şişince güneşe çıkarlar ve karınlarındakini çıkarıp ikinci defa yerler.
“ Dünya malı gerçekten tatlıdır. Kim onu helal bir şekilde elde eder ve onun zekâtını vererek hayırda harcarsa, sahibinin Allah rızasına nail olması için, ne güzel bir vesile olur! Ve her kim onu haramdan kazanırsa, yiyip de doymayan birisine benzer.” (Buhari, Rikak:7; Müslim, Zekât:122.)
4-“Ümmetim hakkında üç şeyden korkuyorum:
1-Âlimin hatası,
2-Münafığın Kur'anı alet ederek mücadeleye kalkması,
3-Kaderin inkâr edilmesi.” (Taberani'nin Kebir'inden)
5-“Benden sonra ümmetim hakkında üç şeyden korkuyorum:
1-Heva ve heveslerin kendilerini şaşırtması,
2-Mide düşkünlüğü ve şehvani isteklerine uymaları,
3-Hakikati bilip öğrendikten sonra gaflete düşmeleri.”(Hakim, Ebu Nuaym ve İbni Mende'den)
6-“Benden sonra ümmetim hakkında şu üç şeyden korkuyorum:
1-İdarecilerin zulme sapmaları,
2-Yıldızların tesirine inanmaları,
3-Kaderi inkâr etmeleri.” (İbni Asakir'den)
7-“Ümmetim hakkında en çok şu hususlardan korkuyorum:
1-Şişmanlık,
2-Uykuya düşkünlük
3-Tembellik ve iman zayıflığı” (Darekutni'nin Sünen'inden)
8-“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey ağzı iyi laf yapan münafıktır.” (İbni Adiyy'in el-Kamil'inden)
9-“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey nefsin isteklerine uymak ve ölümsüzlük hayalidir.” (İbni Adiyy'in el-Kamil'inden)
10-Ebu Hüreyre (r.a.) Resulullahın (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Benim halim şu misaldeki zatın durumuna benzer. Ateşi yakmış ve ateş etrafı aydınlattığı zaman, irili ufaklı hayvanlar ateşin içine düşmeye başlamışlardır. O zat, bu hayvanların ateşe düşmesine mani olmaya çalışıyorsa da, hayvanlar baskın gelip sür'atle ateşe düşerler. İşte benimle sizin durumunuz da böyledir. Ben sizi ateşten korumak için eteğinizden tutuyorum, 'Ateşten uzak durun! Ateşten uzat durun!' diyorum. Sizler ise bana baskın gelip, düşünmeden ateşe atılıyorsunuz.” (İbnü's Sünni'den) [1]

ALINTI SONU


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Meselul cennetilletî vuidel muttakûn(muttakûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muhu, ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiratun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.

Meali :

Muttakilere vaat olunan cennetin durumu şöyledir; İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rab’lerinden de bağışlama vardır. Hiç bu, ateşte ebedi kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?

(Sadakallahul Aziym MUHAMMED Suresi 15. ayet)

Karoglanin Cennet Tasvirlerine devam

Ve muhammedin vaktinde, isa nin vaktinde, musa nin vaktinde... buzdolabi ve buz muhafazasi diye birşey varmiydi, soguk su nerde lazim olur, yazin ve sicak olan yerlerde, yahutta sicak cehennemlerde, yani öyle olunca Arabistanda israil de brezilyada, afrikada, yazin şöyle karpuzunu koyup, serinletcek, yine suyunu şişelere koyup, serinletcek bir bozdolaplarimi vardi onlarin, ve bak mehdi vaktinde, altincagda suyunu buz gibi sogutabiliyorsun, ve likir likir buz gibi suyu, sicakda icince, canin tak diye düşmezmi, nasil bir keyif degilmi aman allahim. şöyle kavunu karpuzu sogutup, buz gibi dilimleri yutmak, nasil bir tat ve keyif ve, vakit cennet vakti, ve bak bunlara biz sahibiz, ve yine ayran sogutup icebiloyoruz, binlerce gazoz ve soguk şeribler, şarablar, icecekler vakti, yani buz ve buzdollaplari, soguk hava depolari cennetindeyiz. yani ekmegi benim calişdigim ekmek fabrikasinda eksi 22 derece donduruyorduk, ve markete satiliyor, merkette buharli firin var, ve orada tezece pişiriyorlar, sabahlari kahvalti için sicak sicak satiyorlar.

   

Yani dondurma yöntemi ile, yine bircok mal uzun süreli dayanikli yine, meyva sebzeler için, buzhaneler yani, soguk hava depolari var, ve uzun süre meyva saklanabiliyor, hatta öyle ki, bir sene önceki meyvayi bile, bir sene sonra satabiliyorlar bu sayede.
yani ne cennetiymiş " Buz ve buzdolabi ve sogutucular, ve soguk icecekler cenneti"  ndeyiz işte.

   

Yine muhammedin vaktinde  tas tabak ne kadardi hemde kutsal emanetlerde su ictigi tas var agacdan oyma, onun dişindaki gümüşü osmanli hürmeten ve korumak için kaplamiş. bugün bizlerde, binler güzel celik veya cam, veya tatli tatli renkli porselen, naylon, mika emaye, tava tencere ve tabaklar, bardaklarimiz var yine, ve onlar için dün muhammed vaktinde diyordu ki, onlar  cennetlerdekiler altin tabak ve kaselerden yer icerler, ve dünya da altin tabak tas kullanmak haram deniyordu. halbuki muhammed mehdi vaktine gelmiş ve yaldizli porselenleri görmüş, ve onlar altin ve gümüş taslardan yiyip iciyorlar demiş, cünkü celik tecncereleri o devirdekiler görseler, bunlar gümüş kaplardan  yiiyip iciyorlar derler. yine altin yaldizli yada bakir kaplari görseler, yine altin kaplardan yiyip iciyorlar demezlermiy di, aynende öyle zaten yani. Halbuki altin kap kullanan cok az kimse var, saglikli degil, amma altin kaplama yaldizli kab kullanan cok, celik tencere, caydanlik, tas tabak kullanan cok degil mi bu devirde.

Rabbim dinleyenleri duyanlari haberi olanlari O nun (Mehdi nin)  ve o nun vaktinin kiymetini bilenlerden eylesin


Dipnotlar :
[1]mumsema org/Peygamber Efendimizin Ümmeti Hakkındaki Endişeleri (Erturul Kocadağ)

--oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '


وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 26 Eylül 2018 Çarşamba

Original Kar © glan






Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)