Hakkalyakin Board

Full Version: Hz. Hasan’ı Zehirleyen Karısının ismi Nedir?
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
Hz. Hasan’ı Zehirleyen Karısının ismi Nedir?

Son raşid halifemiz Hz. Hasan zehirlenerek öldürüldü. Hz. Hasan’ı kimin zehirlediği konusu tarihte netlik kazanmamış ve konuyla ilgili spekülasyonlar, komplo teorileri baş göstermiştir.

Rivayete göre kardeşi Hz. Hüseyin, kendisini zehirleyen kişiyi söylemesi için ısrar edince, zehirleyen kişiyi öldüreceğinden dolayı ismini vermemiş, bazı rivayetlerde de isimden emin olmadığı şeklinde geçmektedir.

Hz. Hüseyin Hz. Hasan’a dedi ki:

- Ey Muhammed’in babası, sana bu zehri içireni bana söyle?

- Niçin ey kardeşim?

- Onu öldüreceğim. Vallahi seni defnetmeden önce onu öldüreceğim. Ya ona güç yetiremem ya da yanına ulaşamayacağım bir yerde olur. Bunun dışında o neredeyse öldüreceğim.

- Ey kardeşim, bu dünya geçici ve fani birkaç geceden ibarettir. Bırak da onunla Allah’ın huzurunda hesaplaşayım.” Böyle dedi ve kendisine zehir içiren kimsenin adını söylemedi.

Bu durumda emin olmadığından dolayı bir isim vermediği anlaşılmaktadır. Ayni zamanda karsı tarafın güçlü olduğu ve kardeşini tehlikeye atmak istememesiydi. Bu dönemde haşimoğullarını yenebilecek ve bu soylu ailenin saygınlığını umursamayacak tek kabile ümeyyeoğullarıdır.

Rivayetlerin ağırlıklı noktası Hz. Hasan’ı karısı Ca’de binti Eşas’ın zehirlediği şeklindedir.

Hatta dönemin şairlerinden Kesir Nemre şöyle bir şiir söylemiştir:

“Ey Ca’de! Hasan’a ağla, ağlamaktan usanma.

Ona gerçek bir ağlayışla ağla, ağlayışın sahte olmasın.

Evine onun gibisini koyamazsın artık, insanlar arasında ne pabuçlu, ne yalın ayaklı hiç kimseyi ona benzer göremezsin.

O adamı kasdediyorum ki, ailesi onu öyle bir zamana teslim ettiler ki, o zaman kuraktır.

O zamandan ürün isteniliyor ama ürün vermiyor.

Ateşi yakıldığı ve tutuşturulduğu zaman Hasan’ın benzersiz asaleti o ateşin alevlerini yükseltir ki, o ateşi, ayakları zincire bağlı perişan halli bir kimse görmesin, ya da ehil olmaya lâyık olmayan kavmin bir ferdi görmesin.

Fakat buna rağmen, Ca’de’nin onu zehirlediğinin kesin olmadığı ve sadece bir söylenti olduğunu düşünürüz. Çünkü böyle bir kesinlik olsaydı kısas uygulanırdı.

Genelde tarihçiler dedektif gibi olayı araştırırlar ve bu olaydan en büyük menfaati sağlayacak olan kişi olarak Hz. Muaviye ve oğlu Yezid’i gördüklerinden doğrudan Hz. Hasan’ı zehirleyen olarak bu şahısları öne (bazı klasik tarih kitaplarımız) sürmüşlerdir. Tabi ki ilk tarih kitaplarımız (Vakıdi vb...) bu iddiayı ortaya atınca sonrakiler de tahkik etmeden kitaplarına bu bilgileri almış ve bir hakikat olarak günümüze kadar gelmiştir.

Vakıdi konuyla ilgili rivayetinde kaynak vermeden şöyle demektedir. Bazı kimselerin şöyle dediklerini duymuşum:

“Muaviye, Hasan’a zehir içirmeleri için bazı hizmetçilerine ödül vaad etmiş.”

Burada tutarsızlıklar önemli: Hz. Muaviye’nin böyle sinsi bir yöntemi benimsemesi onun konum ve kişiliğine uygun olmadığı gibi, böyle bir olayın ortaya çıkma olasılığı da bulunmaktadır. Bu durum, hilafet savaşlarını tekrar başlatabilir.

Vakıdi de şöyle geçmektedir: Muhammed b. Sa’d, Ümmü Musa’nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ca’de binti Eş’av b. Kays, Hasan’a zehir içirdi. Hasan da bu yüzden hastalandı. Kırk gün süreyle altına bir leğen konuluyor, o leğen çıkarıldıktan sonra bir başka leğen getirilip konuluyordu.”

Muaviye’nin oğlu Yezid, Hasan’ın hanımı Ca’de binti Eş’as’a haber göndererek: “Hasan’ı zehirle, o öldükten sonra ben seninle evlenirim.” demiş ve Ca’de de onun bu isteğini yerine getirmişti.

Hasan öldükten sonra Ca’de, Yezid’e haber göndererek kendisiyle evlenmesini istemiş, ancak Yezid şu karşılığı vermişti: “Vallahi biz seni Hasan’a layık görmemiştik, kendimize mi layık göreceğiz?”

Vakıdi’nin konuyla ilgili bu rivayetlerini nakleden el-Bidaye ven-Nihaye kitabının sahibi İbni Kesir, nakilden sonra bu iki rivayetin sahih olmadığı bilgisini verir. Hatta hızını alamayarak şöyle der: “Bence bu sahih bir rivayet değildir. Hele Yezid’in babası Muaviye’nin, böyle bir şey yapması hiç mi hiç düşünülemez” (İbn Kesîr, El Bıdaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 8/63-80.)

Her ne kadar İbn-i Kesir, sahih olmadığını belirtse de neden sahih olmadığını maalesef belirtmemiş, bunu daha çok böyle bir hareketi yakıştıramayacağı şeklinde düşünmüştür. Zaten sözüne bence diyerek tamamen şahsi düşüncesi şeklinde belirtmiştir.

Fakat yine de bu yaklaşım önemlidir. Çünkü kaynaklardaki bu meşhur rivayetlerin sorgulanması ve güvenirliğinin tartışılmaya başlanması önemlidir. Her yazılan rivayetlerin sahih olmayacağını göstermesi açısından önemlidir.

Zaten Vakıdi’nin kaynak belirtmeden sadece bazı kimseler diye anlatması da böylece ciddi bir iddianın ne kadar zayıf temellere dayandığını göstermesi açısından önemlidir. Eğer gerçekten olay bu kadar net biliniyor olsaydı mahkeme süreci işlenir ve kısas olunurdu. Büyük olasılıkla eşlerin birbirini çekememesinden kaynaklanan dedikodu olabilir.

İbn Esir’de kaynak belirtmeden rivayete göre Ca’de binti Eş’as zehirlemiştir der. (İbnü’l-Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, Bahar Yayınları: 3/466-467.)

Yezid, Ca’de ile suç ortaklığı yaptığına göre, bu suça karşılık para vermemesi ortağının konuşması tehlikesini doğururdu. Böyle bir riski göze alamaz onu da ortadan kaldırması gerekirdi ki böyle bir durum yaşanmamıştır.

İbn-i Sa’d da Tabakatul Kübra İsimli eserinde Ca’de’nin Hz. Hasan’ı zehirlediği rivayetini nakleder. Fakat dipnotta kitabın tahkikini yapan Muhammed b. Şamil es-Sulemi bu isnadın zayıf olduğu bilgisi geçmektedir. (Şamile versiyonu c.1, s.338, md. numarası 297) (Bkz. Siyeri A’lamu Nubela 3/274; İbni Asakir, Tarihi Dımeşk 4/538 metin şamile versiyonundan)

Belki, Hz. Hasan’ın vefat etmesini kendi saltanatları açısından uygun gören Ümeyyeoğullarından bazı kişiler, Hz. Muaviye ve Yezid’den habersiz olarak böyle bir girişimde bulunmuş olabilir. Biz, Ümeyyeoğullarının saltanatı ellerinde tutmak için örgütlü bir şekilde çalıştığını tarihte gördük. Ümeyyeoğulları, Hz. Muaviye’nin Hz. Hasan ile yaptığı anlaşma gereği kendisinden sonra hilafeti ona devretme riskini ortadan kaldırmanın en sağlıklı yolunun Hz. Hasan’ın öldürülmesi olduğunu görmüşlerdir. Hz. Hasan, öldürülürse Hz. Muaviye’yi bağlayan bir güç artık olmayacak ve o da kendisinden sonra istediği kişiyi veliaht seçebilecektir. Onlar, saltanatların bekası için Yezid’i Hz. Muaviye’ye önermişlerdir.

SONUÇ OLARAK

Hz. Hasan, bir ekip tarafından sistemli bir şekilde zehirlenerek şehit edildi. Bu ekibin kim olduğu bilinmediği gibi Hz. Hasan’ın bu olayın bir iç savaşa sürüklenmemesi için de isim vermemesi, katilleri gizlemiştir.

Genelde insanlar ve dedikodu mahallesi olaydan üç kişiyi sorumlu tutmuşlar, bunlar

Hz. Muaviye

Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid

ve Hz. Hasan’ın eşi Ca’de

En sondan başlayalım. Hz. Hasan’ın eşinin akla gelmesi zehirlenme olayından kaynaklanmıştır. Bir erkeğe en yakın kişisi eşidir ve muhtemelen yemeklerine zehir konulmuştur düşüncesidir. Ama yemeği hizmetçi de yapabilir. Nitekim Vakıdi’deki rivayet hizmetçilere ödül vaadi verildiği seklinde olması da yemek seçeneğini zayıflatır.

Fakat eğer bu bir dedikodudan öte olup, ciddi karinelere dayanıyor olsaydı muhtemelen sorguya çekilirdi, böyle bir olayın yaşanmaması şüpheleri ortadan kaldırmaktadır.

Fakat Ca’de’nin Yezid ile işbirliği içerisinde olduğu ve onun vaatlerine kandığı rivayeti aklımıza gelebilecek olan bu tereddüdü gidermeye yönelik olmuştur. Çünkü Halife’nin oğlu ve daha sonra da Halife’nin işin içine karıştığı bir cinayet ortağını kimse araştırmaz diye düşünmüşlerdir. Fakat olaylar böyle gelişmez. Medine’deki Haşimilerin baskısı Ca’de’yi yargılatırdı. Böyle bir olayın olmaması hem Ca’de’yi ve hem de Yezid’i olaydan kurtarmaktadır. Ayrıca Yezid’in Hz. Hasan’ın dul eşiyle evlenmesi ya da ödül vermesi şüpheleri üzerine çekerdi.

Zaten Yezid’in bu dönemde Hz. Hasan’ı öldürmesini gerektirecek bir durum yoktur. Çünkü kendisinin veliahtlığı gündemde olmadığı gibi kendisinin bile beklediği bir şey değildir ve o dönemde hilafet için gösterilecek en son aday odur. Yani daha olay o kıvama gelmemiştir.

Geriye Hz. Muaviye kalmaktadır. Fakat kaynaklarda Muaviye’nin konuyla ilgili bir dahlinin olduğunu gösteren bilgi bulunmamaktadır. Sadece Vakıdi’nin kaynak belirtmeden naklettiği bir söylenti ile kimse suçlu ilan edilemez.

Benim Emevilerle ilgili yaptığım araştırmada bu ailenin son derece zengin, sinsi ve güçlü olduğu şeklindeydi. Ayrıca aralarında asabiyet bağı çok kuvvetliydi. Devletin tüm alanlarına nüfuz etmişti. Haşimoğullarının onlarla boy ölçüşeceği bir alt yapısı da yoktu. Bu aile iktidara gelmek ve ellerine geçen iktidar nimetini kaçırmamak için türlü kumpas ve komplolara girmekten çekinmemekteydi. Büyük olasılıkla aile daha Hz. Muaviye hayatta iken onun vefatından sonra durumlarının ne olacağını tartışmış ve endişe etmişlerdi.

Çünkü Hz. Muaviye, Hz. Hasan’dan hilafeti bir antlaşma ile almıştı. Bu antlaşmaya göre Hz. Muaviye’den sonra halife Hz. Hasan olacaktı. Emevi ailesi, hilafetin ellerinden çıkıp Haşimoğullarına geçmesinin sonlarının gelmesi anlamına geldiğini biliyorlardı. Hz. Muaviye’den antlaşmaya uymamasını da isteyemezlerdi. Çünkü Hz. Muaviye’nin bilinen en önemli özelliklerinden birisi de sözüne sadık olmasıydı. O halde onun elini rahatlatacak bir çözüm gerekliydi. Çözüm de Hz. Hasan’ın ölümüydü. Hz. Hasan ölürse, Hz. Muaviye’nin kimseye karşı bir borcu kalmayacaktı. Böylece hilafetin kendi aileleri içinde kalması için ona baskı yapabilirlerdi.

Nitekim öyle de oldu. Hz. Muaviye’ye kendisinden sonra Müslümanların tekrar iç savaşa sürüklenebileceği bilgisi ve endişesi çeşitli kişilerce empoze edildi. Böylece Hz. Muaviye’nin kendisinden sonra Müslümanların birbirine saldırmaması için çözüm üretmesi istendi. Hz. Muaviye ise Umeyyeoğulları dışındaki bir adaya umeyyeoğullarının sıcak bakmayacağı ve tanımayacaklarını düşündüğünden aile içinde alternatif ararken, ona Yezid seçeneği sunuldu. Konumuz Yezid’in veliahtlığı meselesi olmadığından buraya fazla dalmıyoruz.  Umulur ki İslam tarihinin en karanlık sayfalarından birisini aydınlatmış olduk.

Tarih bazen aslında hiç de karmaşık değildir.