02-02-2024, 09:35 PM
KÂHİN
Alm. Wahrsager, (m), Fr. Devin, (m), İng. Soothsayer, augur. Kehânette bulunan, gâipten haber verdiğini iddiâ eden ve fala bakan şahıs. Eskiden tabiat üstü yollardan gizli şeyleri bulma ve geleceği okuma iddiâsında olan kimse. Eski Mısırlılar, Hintliler, Mecûsîler, müşrik Araplar, gâipten haber veren kâhinleri rûhânî reis kabul etmişlerdir. Savaşlarda ve diğer mühim işlere başlarken bunlara sorup, danışmışlar ve karar vermişlerdir.
Kâhinlik ve kehânet fen bilgileri yoluyla anlaşılabilen bir bilgi değildir. Çeşitli inançlarda görülen kehânet hakkında İslâm dîninin temel kitaplarında bâzı bilgiler verilmiştir. Buralarda bildirildiği üzere İslâmiyetten evvel, kâhinlik çok yayılmıştı. Her kavimde meşhur kâhinler yetişmişti. Kâhinler cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup öğrenir ve başkalarına bildirirlerdi. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm doğmadan evvel, cinlerden bâzıları göklerin yedi kat tabakasına çıkarlar, göklere girerler ve buralara girip çıkmaktan men olunmazlardı. Göklerde melekler birbirleriyle konuşurlarken, işittiklerini gelip kâhinlere haber verirlerdi. Eski devirlerde meşhur olan ve îtibâr edilen kâhinlerden bâzıları Muhammed aleyhisselâmın geleceğini ve vasıflarını bu yolla haber vermişlerdir.
Sevgili Peygamberimiz doğduğu zaman, cinler göklere çıkmaktan men olundular. Göklerin kapıları onlara kapandı ve artık haber alamaz oldular. Bu hâl Kur’ân-ı kerîmde Cin sûresi 8 ve 9. âyetlerde meâlen şöyle anlatılmaktadır: “Doğrusu biz (cinler topluluğu) ciddî bir sûrette (haber çalmak için) göğe erişmek istedik. Fakat onu sert bekçilerle (meleklerle) ve yakıcı şihaplarla (akan yakıcı yıldızlarla) doldurulmuş bulduk. Hâlbuki hakîkaten biz, (Muhammed aleyhisselâmın gönderilmesinden önce) haber dinlemek için göğün bâzı kısımlarında oturacak yerler bulup oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinleyecek olursa, kendini gözetleyen bir şihap (yakıcı bir yıldız) buluyor.”
İslâm dîninde hesâbın ve tecrübenin bildirmediği şeylere “gayb” denir. Gaybı Allah’tan başkası bilemez. Gayb, Allahü teâlânın bir sırrıdır. Dilediğine dilediği kadarını açar, bildirir. Peygamberleri ve evliyâsı bunlardandır. Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: “...Kâhinlik yapan ve kâhine giden, sihir ve büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir. Kur’ân-ı kerîme inanmamıştır.”
İslâmiyet; cinle arkadaşlık yapmayı, böyle falcılardan ve kâhinlerden gayba dâir bir şey sormayı ve bunların sözüne inanmayı açıkça yasaklamıştır. Cin de gaybı bilmez ve gaybe dâir sözlerine îtibâr edilmez. Hele cinnin her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak küfür olur, îmânsızlık olur. Çünkü “Her şeyi bilen ve her dilediğini yapan yalnız Allahü teâlâdır.”
Kaynak
Rehber Ansiklopedisi
Alm. Wahrsager, (m), Fr. Devin, (m), İng. Soothsayer, augur. Kehânette bulunan, gâipten haber verdiğini iddiâ eden ve fala bakan şahıs. Eskiden tabiat üstü yollardan gizli şeyleri bulma ve geleceği okuma iddiâsında olan kimse. Eski Mısırlılar, Hintliler, Mecûsîler, müşrik Araplar, gâipten haber veren kâhinleri rûhânî reis kabul etmişlerdir. Savaşlarda ve diğer mühim işlere başlarken bunlara sorup, danışmışlar ve karar vermişlerdir.
Kâhinlik ve kehânet fen bilgileri yoluyla anlaşılabilen bir bilgi değildir. Çeşitli inançlarda görülen kehânet hakkında İslâm dîninin temel kitaplarında bâzı bilgiler verilmiştir. Buralarda bildirildiği üzere İslâmiyetten evvel, kâhinlik çok yayılmıştı. Her kavimde meşhur kâhinler yetişmişti. Kâhinler cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup öğrenir ve başkalarına bildirirlerdi. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm doğmadan evvel, cinlerden bâzıları göklerin yedi kat tabakasına çıkarlar, göklere girerler ve buralara girip çıkmaktan men olunmazlardı. Göklerde melekler birbirleriyle konuşurlarken, işittiklerini gelip kâhinlere haber verirlerdi. Eski devirlerde meşhur olan ve îtibâr edilen kâhinlerden bâzıları Muhammed aleyhisselâmın geleceğini ve vasıflarını bu yolla haber vermişlerdir.
Sevgili Peygamberimiz doğduğu zaman, cinler göklere çıkmaktan men olundular. Göklerin kapıları onlara kapandı ve artık haber alamaz oldular. Bu hâl Kur’ân-ı kerîmde Cin sûresi 8 ve 9. âyetlerde meâlen şöyle anlatılmaktadır: “Doğrusu biz (cinler topluluğu) ciddî bir sûrette (haber çalmak için) göğe erişmek istedik. Fakat onu sert bekçilerle (meleklerle) ve yakıcı şihaplarla (akan yakıcı yıldızlarla) doldurulmuş bulduk. Hâlbuki hakîkaten biz, (Muhammed aleyhisselâmın gönderilmesinden önce) haber dinlemek için göğün bâzı kısımlarında oturacak yerler bulup oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinleyecek olursa, kendini gözetleyen bir şihap (yakıcı bir yıldız) buluyor.”
İslâm dîninde hesâbın ve tecrübenin bildirmediği şeylere “gayb” denir. Gaybı Allah’tan başkası bilemez. Gayb, Allahü teâlânın bir sırrıdır. Dilediğine dilediği kadarını açar, bildirir. Peygamberleri ve evliyâsı bunlardandır. Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: “...Kâhinlik yapan ve kâhine giden, sihir ve büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir. Kur’ân-ı kerîme inanmamıştır.”
İslâmiyet; cinle arkadaşlık yapmayı, böyle falcılardan ve kâhinlerden gayba dâir bir şey sormayı ve bunların sözüne inanmayı açıkça yasaklamıştır. Cin de gaybı bilmez ve gaybe dâir sözlerine îtibâr edilmez. Hele cinnin her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak küfür olur, îmânsızlık olur. Çünkü “Her şeyi bilen ve her dilediğini yapan yalnız Allahü teâlâdır.”
Kaynak
Rehber Ansiklopedisi