08-21-2024, 02:40 PM
SABİT OLAN NABİT OLUR
Düştük yine birbirinden değerli cümlelerin peşine. Bakalım nasıl bir âleme salacaklar bizi, nasip nereye? İyilik diyelim biz ilk olarak. Ardından da güzellik gelir mutlaka koşarak. Hayır söylesin ki dilimiz hayır gelsin başa. Halis niyetimiz sirayet etsin dağa taşa. Kim duyacak kim görecek deme sakın. Hak bilir, o bize herkesten daha yakın. Karşılıksız kalır mı sanırsın yaptığın her hareketi. Döner dolaşır da misliyle bulur seni. İyi ya da kötü, çirkin ya da güzel. Faydalı ya da faydasız, hayır ya da şer. Bunu böyle bilenler, bildikleri yoldan ilerlediler. Et iyiliği suya bırak dediler, gelir sana sanma ırak dediler.
Her amelimiz böyle çıkıverir işte karşımıza. Hiç fark etmez, ister denize at ister balığa. İstersen hiç tanımadığın insanların hâlini hatırını sor. Ya da çocukların başını okşa, gülüşlerini teşekküre yor. Uçan kuşa selam ver, merhamet görsün. Etrafında daima sevgi hüküm sürsün. Sen elinden geleni yap, gerisini oluruna bırak. Kararlıca dur, seni sen yapar içindeki sebat. Bir kere iki kere yaptım, yeter bu kadarı dersen olmaz. Devamlılık önemli, aksi hâlde netice dönüp dolaşıp seni bulmaz. Durduğun yerden eminsen sabır seni başarıya götürür. Bak ağaçlara, senelerce beklerler ve en sonunda dalları meyveyle bürünür. Sabreden daima mükâfat solur. Sabit olan nabit olur.
Sen hiç gördün mü acele eden bir nar ağacı? Ya da hemen açmak isteyen sakız sardunyası? Doğar doğmaz koşmak isteyen bir kuzu! Saniyeler içinde erimenin hayalini kuran kaya tuzu. Bir an evvel uçmak için yuvasından atlayan serçe. Olgunlaşmayı beklemeden kızaran kiraz, elma, vişne… Olmaz elbette, sabırla kurulmuş çünkü bu dünyanın düzeni. Pek de güzel bir son beklemez aceleyle hareket edeni. Usulünce döner bu devran, bilip öyle hareket etmek uygun düşer. Zamanı gelince nasılsa erer meyveler, üçer beşer. Kuşlar uçar, kuzular koşar, sardunyalar açar. Hiç beklemediğin bir anda bakarsın işler yoluna girer, insanoğlu selamete erer. Sonra da iyi ki beklemişim, iyi ki acele etmemişim der. Nasihatlere kulak ver ve sabret! Unutma, sabır selamet, ivmek melamet.
İnsanoğlu kendi aklını kullanarak elbet bulur yolu. Başkasının kılavuzluğuna ne hacet, kendisi bilir nereye varacak işin sonu. Küçük bir im yeter de artar idrak etmesine. Hızlıca düşünür de izin vermez fırsatın kaçıp gitmesine. Suyu akarken doldurur mesela. Testisini tam zamanında tutar pınara. Buğdaylar sarardıktan sonra orağına davranır. Başağı görünce tane uman aldanır. Küçük bir esintiyi hisseder de harmanını savurmaya koşar. Fırtına çıkmasını bekleyense yanılır, fırsatlar bir bir kaçar. Kavrayışı güçlü olanın işleri rast gider, anlayışı kıt olanınsa sonu keder. Evet, akıla bir işaret yeter, delalet gerekse ibaret yiter.
Doğru zamanda doğru kararları vermek de çok mühimdir. Doğru zamanda doğru müdahalelerde bulunmak hayati önemdedir. İleride yaşanabilecek olumsuzlukları öngörmek kolaydır aslında. Bir fidanı eğri dikersen, büyüyünce eğri bir ağaç olur mesela. Sonra çeşitli yollara başvurur insan, ip bağlamayı dener önce. Meyli hesaplar, dayak diker güzelce. Bolca sular olmaz, budar yine olmaz. Yeniden dikmeye niyetlense, ağırdır yerinden kalkmaz. Gölgesini fidelerle donatır, çiçekler açmaz. Başka ağaçlar diker, onlar da meyveye durmaz. Velhasıl kelam, ne yapsan boş, ta baştan alınmalıydı önlem. Sonradan gelen girişimlerin hepsi faydasız, değişmez sonuç bir dirhem. Böyle gelmiş böyle gider, sanma ki değişir bu hâl! Eğri dikilen taze nihal, büyürse doğrulmak muhal.
Eğri ya da düzgün, güzel ya da çirkin, hiç fark etmez. İnsan neyi nasıl görüyorsa öyle beller, ötesine zinhar gitmez. Kar beyaz bir çiçeğe bakmışsa misal, aynı beyazlıkta hayaller kurar. Narin bir söğüt dalının yapraklarına iliştiyse gözleri, aynı narinlikte sevdalara dalar. Kanatlarına vurulursun kelebeğin, seni tülden ince hülyalara salar. Göz nereye bakarsa gönül oraya akar. Hayran kalırız bazen, ivedilikle yürüyüp geçen karıncanın telaşına. Kalbimizi ısıtır bu manzara, kapılırız tatlı bir rüyaya. Böyledir bu dünya, insan gözünün gördüğüne kapılır. Görmediğini nereden bilsin, onlara ekseriyetle ırak kalır. Göz deyince sadece bir çift uzuvdan bahsederim sanma. Niyettir aslolan, zahirin binbir tonundaki ahenge kanma.
Kâh iyilikten bahsettik; meraklanma, dedik misliyle bulur seni. Kâh sebat ettik de kararlıca yerimizde durup serpiştirdik meyvemizi. Sabır dedik, akıl dedik buğdayı tam vaktinde biçtik. Taze fidanın en düzgününü en nazendesini seçtik. Gönlümüzün en derinlerinde yatan güzel niyetten dem vurduk. Gözümüzün gördüğünü kalbimize nezaketle sunduk. Kem söz çıkmadı ağzımızdan, işin hep oluruna gittik. Kurduk cümlelerimizi, hoş sohbetimizi hoş dostlarla ettik. Değil mi ki dilimizden dökülen, döküldüğü yerde kalmaz. Dağılır dört bir yana, düştüğü yerde öylece durmaz. Madem durum böyle, sözlerimiz madem kılavuz sayılır. Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır. O hâlde gel güzel düşün güzel söyle. Ne kimseyi incit, küstür ne de…
Gülşen ÜNÜVAR
Pedagog
Diyanet Aile Dergisi
Düştük yine birbirinden değerli cümlelerin peşine. Bakalım nasıl bir âleme salacaklar bizi, nasip nereye? İyilik diyelim biz ilk olarak. Ardından da güzellik gelir mutlaka koşarak. Hayır söylesin ki dilimiz hayır gelsin başa. Halis niyetimiz sirayet etsin dağa taşa. Kim duyacak kim görecek deme sakın. Hak bilir, o bize herkesten daha yakın. Karşılıksız kalır mı sanırsın yaptığın her hareketi. Döner dolaşır da misliyle bulur seni. İyi ya da kötü, çirkin ya da güzel. Faydalı ya da faydasız, hayır ya da şer. Bunu böyle bilenler, bildikleri yoldan ilerlediler. Et iyiliği suya bırak dediler, gelir sana sanma ırak dediler.
Her amelimiz böyle çıkıverir işte karşımıza. Hiç fark etmez, ister denize at ister balığa. İstersen hiç tanımadığın insanların hâlini hatırını sor. Ya da çocukların başını okşa, gülüşlerini teşekküre yor. Uçan kuşa selam ver, merhamet görsün. Etrafında daima sevgi hüküm sürsün. Sen elinden geleni yap, gerisini oluruna bırak. Kararlıca dur, seni sen yapar içindeki sebat. Bir kere iki kere yaptım, yeter bu kadarı dersen olmaz. Devamlılık önemli, aksi hâlde netice dönüp dolaşıp seni bulmaz. Durduğun yerden eminsen sabır seni başarıya götürür. Bak ağaçlara, senelerce beklerler ve en sonunda dalları meyveyle bürünür. Sabreden daima mükâfat solur. Sabit olan nabit olur.
Sen hiç gördün mü acele eden bir nar ağacı? Ya da hemen açmak isteyen sakız sardunyası? Doğar doğmaz koşmak isteyen bir kuzu! Saniyeler içinde erimenin hayalini kuran kaya tuzu. Bir an evvel uçmak için yuvasından atlayan serçe. Olgunlaşmayı beklemeden kızaran kiraz, elma, vişne… Olmaz elbette, sabırla kurulmuş çünkü bu dünyanın düzeni. Pek de güzel bir son beklemez aceleyle hareket edeni. Usulünce döner bu devran, bilip öyle hareket etmek uygun düşer. Zamanı gelince nasılsa erer meyveler, üçer beşer. Kuşlar uçar, kuzular koşar, sardunyalar açar. Hiç beklemediğin bir anda bakarsın işler yoluna girer, insanoğlu selamete erer. Sonra da iyi ki beklemişim, iyi ki acele etmemişim der. Nasihatlere kulak ver ve sabret! Unutma, sabır selamet, ivmek melamet.
İnsanoğlu kendi aklını kullanarak elbet bulur yolu. Başkasının kılavuzluğuna ne hacet, kendisi bilir nereye varacak işin sonu. Küçük bir im yeter de artar idrak etmesine. Hızlıca düşünür de izin vermez fırsatın kaçıp gitmesine. Suyu akarken doldurur mesela. Testisini tam zamanında tutar pınara. Buğdaylar sarardıktan sonra orağına davranır. Başağı görünce tane uman aldanır. Küçük bir esintiyi hisseder de harmanını savurmaya koşar. Fırtına çıkmasını bekleyense yanılır, fırsatlar bir bir kaçar. Kavrayışı güçlü olanın işleri rast gider, anlayışı kıt olanınsa sonu keder. Evet, akıla bir işaret yeter, delalet gerekse ibaret yiter.
Doğru zamanda doğru kararları vermek de çok mühimdir. Doğru zamanda doğru müdahalelerde bulunmak hayati önemdedir. İleride yaşanabilecek olumsuzlukları öngörmek kolaydır aslında. Bir fidanı eğri dikersen, büyüyünce eğri bir ağaç olur mesela. Sonra çeşitli yollara başvurur insan, ip bağlamayı dener önce. Meyli hesaplar, dayak diker güzelce. Bolca sular olmaz, budar yine olmaz. Yeniden dikmeye niyetlense, ağırdır yerinden kalkmaz. Gölgesini fidelerle donatır, çiçekler açmaz. Başka ağaçlar diker, onlar da meyveye durmaz. Velhasıl kelam, ne yapsan boş, ta baştan alınmalıydı önlem. Sonradan gelen girişimlerin hepsi faydasız, değişmez sonuç bir dirhem. Böyle gelmiş böyle gider, sanma ki değişir bu hâl! Eğri dikilen taze nihal, büyürse doğrulmak muhal.
Eğri ya da düzgün, güzel ya da çirkin, hiç fark etmez. İnsan neyi nasıl görüyorsa öyle beller, ötesine zinhar gitmez. Kar beyaz bir çiçeğe bakmışsa misal, aynı beyazlıkta hayaller kurar. Narin bir söğüt dalının yapraklarına iliştiyse gözleri, aynı narinlikte sevdalara dalar. Kanatlarına vurulursun kelebeğin, seni tülden ince hülyalara salar. Göz nereye bakarsa gönül oraya akar. Hayran kalırız bazen, ivedilikle yürüyüp geçen karıncanın telaşına. Kalbimizi ısıtır bu manzara, kapılırız tatlı bir rüyaya. Böyledir bu dünya, insan gözünün gördüğüne kapılır. Görmediğini nereden bilsin, onlara ekseriyetle ırak kalır. Göz deyince sadece bir çift uzuvdan bahsederim sanma. Niyettir aslolan, zahirin binbir tonundaki ahenge kanma.
Kâh iyilikten bahsettik; meraklanma, dedik misliyle bulur seni. Kâh sebat ettik de kararlıca yerimizde durup serpiştirdik meyvemizi. Sabır dedik, akıl dedik buğdayı tam vaktinde biçtik. Taze fidanın en düzgününü en nazendesini seçtik. Gönlümüzün en derinlerinde yatan güzel niyetten dem vurduk. Gözümüzün gördüğünü kalbimize nezaketle sunduk. Kem söz çıkmadı ağzımızdan, işin hep oluruna gittik. Kurduk cümlelerimizi, hoş sohbetimizi hoş dostlarla ettik. Değil mi ki dilimizden dökülen, döküldüğü yerde kalmaz. Dağılır dört bir yana, düştüğü yerde öylece durmaz. Madem durum böyle, sözlerimiz madem kılavuz sayılır. Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır. O hâlde gel güzel düşün güzel söyle. Ne kimseyi incit, küstür ne de…
Gülşen ÜNÜVAR
Pedagog
Diyanet Aile Dergisi