Hakkalyakin Board

Full Version: Feyz Nedir? Kalbe Gelen Feyzler Ne işe Yarar? insan Feyiz Geldiğini Nasıl Hisseder?
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
[Image: attachment.php?aid=182562]

Feyz Nedir? Kalbe Gelen Feyzler Ne işe Yarar? insan Kalbine Feyiz Geldiğini Nasıl Hisseder? Feyzin Nur ile Farkı Nedir?

Feyz: Kalbe İnen İlahi Nur

Feyz, İslam tasavvufunda sıkça kullanılan bir kavramdır. Sözlük anlamı "fazla suyun yatağından taşması, bir haberin yayılması, bir sırrın ifşa olması" gibi anlamlara gelir. Tasavvufta ise feyiz, Allah'ın kullarına lütfettiği bir nur, bir bereket, bir ilham ve bir bilgi anlamına gelir. Kalbe inen feyiz, insanın ruhunu aydınlatan, gönlünü ferahlatan ve maneviyatını yükselten bir tecrübedir. Bu makalede, feyzin ne olduğu, kalbe inen feyzin faydaları ve feyzin nur ile arasındaki farklar detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”

(Ra’d, 13/28)

“O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”

(Cuma, 62/2)

Kâfirlerle, fâsıklarla ve bid’at ehli ile karşılaşmak, onlarla beraber olmak, kalbde zulmet hâsıl eder, feyz gelmesine engel olur. Haram yiyen, büyüklerin ruhlarının gelmesinden mahrum kalır ve feyz alamaz. Yediği haram şeylerin çıkardığı manevî gazlar vücuttaki feyz yollarını tıkar, büyüklerin feyzi gelemez. Demek ki feyzin gelmesi için, haramlardan sakınmak, salihlerle beraber bulunmak ve dinin emrine uymak şarttır.

Feyz Nedir?

Feyz, Allah'ın sonsuz rahmetinden bir kesittir. Bu ilahi nur, kulun kalbine doğrudan veya bir veli yoluyla inebilir. Feyz, insanın kendi çabalarıyla elde edebileceği bir şey değildir, tamamen Allah'ın bir lütfudur. Feyz alan kişi, Allah'a daha yakın hisseder, kalbi huzurla dolar ve hayatına bir anlam katılır.

İmam Rabbani şöyle açıklar:

“Hak Sübhânehû Teâlâ Hazretleri’nin zatından gelen feyz iki türlüdür: Birincisi: Var etme, yaratma, rızıklandırma, yaşatma, öldürme gibi (maddi) feyizlerdir. İkincisi: İman, marifet ve peygamberlik ile velayetin diğer üstün mertebeleri ile ilgili olan (manevi) feyizlerdir.” (Mektubat, II, 287. m)

“Bilmen gerekir ki, Hak Sübhânehû’dan gelen evlat, mallar, hidayet ve olgunluk gibi feyizler avam ve havas, iyi ve kötü ayırt etmeksizin ve daimi surette gelmektedir. Bu feyizlerdeki farklılık kullardan kaynaklanmaktadır. Bazıları feyizleri kabul ederken diğerleri kabul etmemektedir. “Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.’” (Müminun, 55-56) (Mektubat, c.I, 164)

İmam Rabbani kendisini ziyarete geldiği halde feyiz almaya meyli olmayan bir müridini şöyle uyarır:

“Bilmen gerekir ki; buraya kadar geldiniz, ayaklarınızı yordunuz ve çabucak ayrıldınız. Bir takım sohbet hukukunu yerine getirmeye bile fırsat bulamadınız. Buluşma ve beraber olmanın maksadı ya faydalı olmak ya da istifade etmektir. Eğer bu iki özellik mecliste bulunmazsa o meclisin bir değeri yoktur. Büyüklerden birinin huzuruna gelen kişi boş olarak gelmeli ki dolu olarak dönsün. Onların yanında acziyetini ve iflasını göstermeli ki onların şefkatine layık, feyizlerine müstahak olsun. Doymuş olarak gelip gitmenin manası yoktur. Çok dolu olmakta, müstağni olmakta azgınlıktan başka bir şey yoktur.” (Mektubat, c.I, 157.m)

Mevlana’ya göre hak dostlarının feyzinden mahrum olmanın en büyük sebebi salihlere karşı hürmetsizlik etmek, onlara gerekli ihtiramı terk etmektir. Bunun daha kötüsü ise dindarlara ve maneviyat önderlerine eziyet etmektir. Günümüzde pek çok güzel iş yapılmasına rağmen feyiz ehli insanların azlığının sebebi büyük ölçüde budur. Erken dönem sufilerinden Ebû Ali Sekafî (v.328) şöyle der: “Bir kimse âlimlerin sohbetinde bulunur fakat onlara hürmet etmezse, ilâhî feyz ve bereketlerden mahrum kalır ve âlimlerdeki nurlar kendinde görünmez.”

İmam Rabbani feyiz akışının fiziki olarak tam anlaşılamayacağını aslında bunun çok da önemli olmadığını ifade etmektedir. Belki de bu yüzden günümüzde rabıta, nazar gibi ruhani feyz yolları doğru anlaşılmadığı için pek çok çevre tarafından inkâr edilmektedir. Hâlbuki insanın bir şeyi anlayamaması onun var olmadığı manasına gelmez.

Sufilere göre feyiz akışının bir başka şartı da müridin sabırlı olması, acele etmemesidir. Şeriatı, tarikatı ve hakikati yaşayan bir mürşide telim olunduğunda er geç salik hedefe ulaşacaktır. İnsanın en büyük düşmanı olan Şeytan ise saliki yolundan uzaklaştırmak için ona şu şekilde vesvese verir: “Sana bu yolda feyiz yok, bak nice zamandır bu kapıdasın ama hala yerinde sayıyorsun.” Mevlana bu tür hislere kapılanlara şöyle hitap eder:

“Gülen nar bahçeyi güldürür. Erler sohbeti de seni erlerden eder. Katı taş ve mermer bile olsan, gönül sahibine erişirsen cevher olursun. Temizlerin muhabbetini ta canının içine dik. Gönlü hoş olanların muhabbetinden başka muhabbete gönül verme. Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var. Karanlığa varma güneşler var.” (Mesnevi, I, 721-24) Mevlana bu sözleri ile maneviyat âleminde ümitsizliğe yer olmadığını manevi feyizlerin sabredenlere bir gün aniden geleceğini ifade etmektedir.

Feyz, güneşin ışığı gibidir, her tarafa ışık saçar. O büyüklerden mutlaka feyz gelir. Bunu alıp almamak ise insanın elindedir. Hatta feyz göğüs hizasına kadar gelir, ama almak için bazı şartlar vardır:
1- Feyzin geldiğine inanmak.
2- Feyzin geldiği zatın büyüklüğüne inanmak.
3- Feyzin geldiği zatı sevmek yani onun bildirdiklerine uymak, itaat etmek.
4- Doğru iman sahibi olup, farzları yapmak, haramlardan sakınmak.
5- O zata karşı çok saygılı ve edepli olmak. Bu en önemlisi ve zor olanıdır, çünkü (Hiçbir bî-edeb, vâsıl-ı ilallah olamaz) buyuruluyor. Yani edebe riayet etmeyen, Cenab-ı Hakk’ın rızasına kavuşamaz, Allah dostu olamaz.

Feyz geldiği şu yollarla anlaşılır:
1- Feyz gelmişse, Allahü teâlâ, onu küfürden korur.
2- Haramlardan uzaklaştırır.
3- Dünyadan soğutur.
4- Büyükleri, salih kimseleri, ibadetleri sevdirir.
5- Ölümü sevdirir, ölüme karşı hasret duymaya başlar.

İşte bunlar varsa, feyz geliyor demektir. Feyz, insanı küfürden, günahlardan koruduğu gibi, evliyalığa kadar da götürür. Eğer haramlardan, günahlardan soğumuyorsak, dünya hırsı aynen devam ediyorsa, feyz alamıyoruz demektir.

Kalbe Gelen Feyzin Faydaları

Kalbe inen feyzin pek çok faydası vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

    İman ve İhsanın Artması: Feyz alan kişi, Allah'a olan inancını daha da güçlendirir ve ibadetlerine daha fazla önem verir.
    Kalbin Aydınlanması: Feyz, kalbi karanlıklardan arındırır ve ilahi nurla doldurur.
    Bilgi ve Hikmetin Artması: Feyz alan kişi, Allah'ın sırlarını keşfeder ve hayatın anlamını daha iyi anlar.
    Sabır ve Kararlılık: Feyz, insanlara sabır ve kararlılık verir, zorluklar karşısında yılmamalarını sağlar.
    Sevgi ve Merhametin Artması: Feyz, insanın kalbini sevgi ve merhametle doldurur, çevresindeki insanlara karşı daha şefkatli olmasını sağlar.

Feyzin Nur ile Farkı

Feyz ve nur, sıklıkla birbirine yakın anlamlarda kullanılan kavramlardır. Ancak aralarında bazı nüanslar vardır.

    Nur: Daha genel bir kavramdır ve Allah'ın her türlü tecellisini ifade eder. Işık, aydınlık, güzellik gibi anlamlara gelir.
    Feyz: Nurun özel bir tecellisi olup, Allah'ın kullarına lütfettiği bir berekettir. Kalbe inen bir nur olarak da düşünülebilir.

Feyz, nurun kalbe inmesi ve kalbi aydınlatması şeklinde daha özel bir anlam taşır. Nur, evrensel bir kavramken, feyiz daha çok tasavvufi bir terimdir.

İnsan Kalbine Feyz Geldiğini Nasıl Hisseder?

Kalbe inen feyzi hissetmek kişiden kişiye değişebilir. Ancak genel olarak feyiz alan kişiler, aşağıdaki gibi hisler yaşarlar:

    Kalpte bir sıcaklık ve huzur: Feyz alan kişi, kalbinde derin bir huzur ve mutluluk hisseder.
    Gözlerde yaşarma: Feyz, insanı duygusal olarak etkileyebilir ve gözlerinden yaş gelmesine neden olabilir.
    Hayata karşı daha olumlu bir bakış açısı: Feyz alan kişi, hayata daha umutla ve coşkuyla bakar.
    İbadetlere daha fazla ilgi duyma: Feyz, insanı ibadete daha fazla teşvik eder.
    Rüyalarda ilahi işaretler görme: Feyz, bazen rüyalarda ilahi işaretler olarak kendini gösterebilir.

Vefatlarından sonra da, tasarrufu devam eden evliya var mıdır?

Her velinin tasarrufu görülebilir. Ebu Abdullah el-Kureşi hazretleri buyuruyor ki:

(Vefatlarından sonra kabirde, kerametleri ve tasarrufları devam eden Evliyadan dördünü gördüm. Bunlar, Maruf-i Kerhi, Abdülkadir-i Geylani, Ukayl-i Münbeci ve Hayat bin Kays el-Harrani hazretleridir.)
Ben de bunlara Seyyid Abdülbaki Hazretlerini ekliyorum haala feyiz geliyor o'ndan ve abisi Muhammed Raşid'den.

Bazı Velilerin bazı özellikleri ön plana çıkar, mesela filan zat, çok cömert idi denir. Bu, diğerleri cömert değil anlamına gelmez. Bu da onun gibidir. Öldükten sonra kerametleri, tasarrufu çok görüldüğü ve çok meşhur olduğu için dördü söylenmiştir. Yoksa bu söz, diğer Evliyanın vefatından sonra tasarruf ve keramet sahibi olmadıklarını göstermez. Din kitaplarında buyuruluyor ki:

Veli, dünyada iken, kınındaki kılıç gibidir. Ölünce, kınından çıkan kılıç gibi olup, tasarrufu, tesiri kuvvetlenir. (Berika)

İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebede olur. Allahü teâlâya manevi olarak yakındır. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, Allahü teâlâdır. Her şey, Onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlânın dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri olanlar vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır. (Mişkat)

Bir evliya yaşarken mi, yoksa vefat edince mi, daha çok feyz verir?

Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri buyuruyor ki:
Vefat eden evliya zat, yaşayandan daha çok feyz verir, daha çok yardım eder.

(Mişkat tercümesi)

Akşemseddin-i Veli hazretleri buyuruyor ki:
Tasarruf ehlidir ruh-u veli, dü cihanda,
Deme bu ölüdür, nasıl derde derman ola!
Ruh şimşir-i Huda’dır ten kılıf olmuş ona,
Dahi alâ kâr eder, bir tığ ki, üryan ola.
(Mecmuat-ül cevahir)

Yani deniyor ki:
Evliyanın ruhu, iş yapar iki cihanda,
Deme, bu ölüdür, nasıl olur derde deva!
Ruhu, Hakk'ın kılıcı, vücut kılıftır ona,
Kınından çıkan kılıç tesirli olur daha.

İslam âlimleri buyuruyor ki:
Büyük âlim vefat edince, feyz vermesi kesilmez, hatta artar; fakat kalb hastalıklarına şifa olan bakışları ve sözleri devam etmediği için, bir insanın meyyit ile olan bağlılığı, diri ile olan gibi olamaz. Bunun için, vefat etmiş olan Evliyadan feyz almak az olur. Fena ve bekaya yükselen dirilerin, meyyit ile irtibatları, diri iken olduğu kadar değil ise de, çok olur ve bunlar meyyitten çok feyiz alırlar; fakat diri iken daha fazla alırlar; çünkü diriler, yanındakilerin İslamiyet’e uymasını sağlarlar. Bütün halleri ve sözleri ile kalblerine tesir ederek, muhabbetin artmasına, böylece daha çok feyz almalarına sebep olurlar. (İrşad-üt-talibin)

Vefat etmiş olan Velinin tasarrufu, feyz vermesi, daha fazla olduğu halde, ondan feyz almak daha zordur. Kabirdeki Veliden feyz almak da böyledir. Hayatta olan Evliyanın yanında edebe riayet etmek daha kolaydır. Fakat kabirde olunca, buna riayet etmek zor olur. Hayatta imiş gibi edepli olursa, yine çok feyz alır.

Evliya zatlardan feyz gelmesine mani olan şeyler nelerdir?

Feyz, nur demektir. Feyz gelince, kalb temizlenir. Okuduğunu anlamaya, ibadetlerin tadını duymaya, kusurlarını görmeye ve günahlardan sakınmaya başlar. Feyz geldiğinin alameti, günahtan sakınmak, feyzin kesildiğinin alametiyse, hiç üzülmeden günah işlemektir. Fâsıklarla karşılaşmak, onlarla beraber olmak, kalbde zulmet hâsıl eder, feyz gelmesine engel olur. Haram yiyen, büyüklerin ruhlarının gelmesinden mahrum kalır ve feyz alamaz. Yediği haram şeylerin çıkardığı manevi gazlar vücuttaki feyz yollarını tıkar, büyüklerin feyzi gelemez. Demek ki feyzin gelmesi için, haramlardan sakınmak, salihlerle beraber bulunmak ve dinin emrine uymak şarttır.


Sonuç

Feyz, Allah'ın kullarına lütfettiği büyük bir nimettir. Kalbe inen feyiz, insanın ruhunu aydınlatan, gönlünü ferahlatan ve hayatına anlam katan bir tecrübedir. Feyz alan kişi, Allah'a daha yakın hisseder, kalbi huzurla dolar ve hayatına bir anlam katılır. Feyz, insanın kendi çabalarıyla elde edebileceği bir şey değildir, tamamen Allah'ın bir lütfudur. Bu nedenle, feyzi elde etmek için Allah'a samimiyetle dua etmek ve O'na yakınlaşmaya çalışmak gerekir.

Not: Bu makale, feyiz konusuna genel bir bakış sunmaktadır. Feyz, derin ve geniş kapsamlı bir konudur. Bu konuda daha detaylı bilgi almak için tasavvuf kitaplarını inceleyebilir ve uzmanlara danışabilirsiniz.

Autor

Google Gemini ve Raşit Tunca