03-09-2019, 12:12 PM
Allah’ın Beraber Oldukları - Kur’an Çözümünde Kavramlar
1-AYETLER : Tespit edebildiğimiz kadarı ile 21 ayette “ALLAH’IN BERABER OLDUKLARI” geçiyor. Kur’an’da geçen “Allah ….. ile beraberdir” ayetleri; Maiyet Sırrı ile ele alınmak
durumundadır. O nedenle bu çalışmada bazı iman ve amel sahiplerinin “ALLAH’LA BERABER OLMA” sını içeren ayetlerin yanı sıra “MAİYET SIRRI” içeren ayetler de konuya dahil
edilmiştir..
BAKARA153-)Ey iman edenler, hakikatinizin açığa çıkartacağı sabır ( dayanma kuvvesi) ve salât ( hakikatiniz olan Esmâ mertebesine yönelişin getirisi olan müşahede ile) yardım
isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerledir ( Es Sabûr Esmâ’sıyla-mâiyet sırrı).194-)Haram ay, haramınız olan aya bedeldir… Ve buna hürmette eşitlik esastır. O hâlde haddi aşıp
( bu süreçte) size saldırana, saldırganlığının misliyle siz de saldırın! Allah’tan korunun, ve iyi bilin ki Allah korunanlarla beraberdir.
249-)Talut, ordusuyla yola çıktığında ( askerlerine) dedi ki : “Muhakkak Allah sizi bir nehir ile sınayacaktır. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmazsa o da
bendendir. Eliyle bir avuç kadar alan müstesna”… Fakat içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Ne zaman ki O ve beraberindekiler nehrin karşı yakasına geçtiler, “Calut ve
ordusuna karşı savaşacak gücümüz kalmadı” dediler. Allah’a kavuşacaklarını ( imanları sebebiyle) özlerinden gelen ( yakîn) ile bilenler ise : “Pek çok defa, az bir topluluk
Allah’ın izniyle ( biiznillah), kendilerinden çok fazla topluluğu yenmiştir. Allah dayananlar ile beraberdir” dediler.
NİSA
108-) ( Münafıklar-ikiyüzlüler) insanlardan gizleyebilirler ama Allah`tan asla! Oysa O beraberdi ( tasavvufî anlayışla mâiyet sırrı-Allah`ın, kulun her zerresini Esmâ`sıyla
varetmesi hakikati) onlarla gece boyu, Allah`ın hoşlanmadığı şeyleri kurgularlarken. Allah yapmakta olduklarına Muhît`tir!
ENFAL
12-) Hani Rabbin melâikeye şöyle vahyetmişti : “Muhakkak ben sizinle beraberim ( Allah melekle yan yana olmayacağına göre; anlatılmak istenen {tasavvufta mâiyet sırrı diye
bahsedilen} : meleklerin, kendilerindeki kuvvet ve kudretin Allah`ın kuvvet ve kudreti bilincini taşıdıkları realitesine işaret olunmaktadır)… İman edenleri sâbitleyin… Hakikat
bilgisini inkâr edenlerin kalplerinde korku oluşturacağım… ( Onların) boyunlarının üstüne vurun ( vehim üzere sâbitleyin) ve onların her parmağına darbedin.”
19-)Eğer siz fetih ( zafer) istiyorsanız, işte size ( Bedir’de) fetih geldi… Eğer ( Rasûlullah’a direnmekten) vazgeçerseniz, o sizin için daha hayırlıdır… Şayet ( şirke)
dönerseniz, biz de döneriz! ( O durumda) topluluğunuz çok da olsa size hiçbir faydası olmaz… Kesinlikle Allah iman edenlerledir ( kendinde açığa çıkan havl ve kuvvetin
Allah’ın olduğunu yaşayanlarladır)!
46-)Allah’a ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle zıtlaşmayın; ( yoksa) korkuya kapılırsınız ve rüzgârınız ( kuvvetiniz) gider… Sabredin… Muhakkak ki Allah “Es Sabûr” isminin
özelliğiyle sabredenlerledir.
66-)Şu an Allah sizden yükünüzü hafifletti, çünkü biliyor ki sizde zayıflık var… ( O hâlde) sizden dayanan yüz olursa, iki yüze galip gelirler… Sizden bin olursa, Allah’ın
izniyle ( Bi-iznillah), iki bine galip gelirler… Allah sabredenlerle beraberdir.
TEVBE
36-) Muhakkak ki Allah indînde, semâları ve arzı halkettiği süreçte Allah ilminde, ayların adedi on ikidir… Onlardan dördü haram ( aylar)dır; ( Muharrem, Receb, Zilkaide,
Zilhicce)… İşte Din-i Kayyım ( geçerli, payidar sistem) budur… Onlar ( haram aylar) içinde nefslerinize zulmetmeyin… Müşriklerle savaşın, onların hep birlikte sizinle
savaştıkları gibi… İyi bilin ki Allah korunanlarla beraberdir ( mâiyet hakikatine işaret).
40-)Gerçekten Allah O’na yardım etmiştir, siz O’na yardım etmeseniz de! Hani hakikat bilgisini inkâr edenler O’nu ( yurdundan) çıkmak zorunda bıraktıklarında; O, ikinin
ikincisi ( iki kişiden biri) idi! Hani onlar ( Hz.Rasûlullah ve Hz.Ebu Bekr) mağarada idiler… Hani arkadaşına : “Mahzun olma, muhakkak ki Allah bizimle beraberdir ( mâiyet
sırrına işaret ediyordu)” diyordu… Allah, sekinetini ( güven duygusuyla oluşan sakinlik) O’nun üzerine inzâl etmiş ve O’nu görmediğiniz ordularla desteklemişti. Hakikat
bilgisini inkâr edenlerin sözlerini süfla ( en aşağı) kılmıştı… Allah sözü, işte ulyadır ( en üstün)! Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.
123-)Ey iman edenler! Küffardan ( gerçeği inkâr edenlerden) size yakın olanlarla savaşın! Sizde şiddet, azîm, yoğun iman yaşamını bulsunlar… Bilin ki Allah korunanlarla
beraberdir!
HUD
36-)Nuh`a vahyolundu ki : “Halkından, iman etmiş olanlar dışında kimse iman etmeyecek… ( Artık) onların yapmakta olduklarından dolayı üzgün olma!”
37-) Gözlerimiz olarak ( mâiyet sırrına işaret bu ifade), vahyimizce gemiyi yap… Zâlimler hakkında ( şefaat için) bana yönelme… Kesinlikle onlar boğulacaklardır!
KEHF
24-) Sadece “inşâ Allah = Allah inşa ederse” kaydıyla demen, müstesna!.. Unuttuğunda Rabbini ( hakikatin olan Esmâ mertebesini) zikret ( hatırla)!.. Ve de ki : “Umarım Rabbim
beni kurbunda ( mâiyet sırrının yaşandığı Tecelli-i Sıfat mertebesi. {İnsan-ı Kâmil, Sıfatların tecellisi bahsi; Abdülkerim Ceylî. A.H.}) olgunluğa erdirir.”
TAHA
45-) “Rabbimiz! Doğrusu biz, bizim aşırı üstümüze gelmesinden veya taşkınlık yapmasından korkarız” dediler.
46-) “Korkmayın! Muhakkak ki Ben sizinle olarak işitir ve görürüm ( mâiyet sırrı)” dedi. ( Sahih Kudsi hadis : “……Ben kulumun görür gözü işitir kulağı olurum……”)
MÜMİNUN
27-) Bunun üzerine Ona ( Nuh`a) vahyettik ki : “Gözlerimiz olarak ( gözetimimiz anlamına gelse de burada mâiyet sırrına işaret vardır) ve vahyimizle gemiyi yap… İş
başladığında ( sular yükseldiğinde) ve fırın kaynadığı ( buhar kazanı mı vardı acaba) vakit, her eşi olandan bir çift ve onlardan, aleyhine daha önce hüküm verilmiş olanlar
hariç ehlini, gemiye al. Zâlimler hakkında benimle muhatap olma! Kesinlikle onlar boğulacaklardır.”
NAHL
128-)Kesinlikle Allah korunanlar ve muhsinlerle ( Allah için yaşamakta olduğunun farkındalığında olanlarla) beraberdir.
ANKEBUT
69-)Biz’e ( ermek için nefsine karşı) savaş verenlere gelince, elbette onları yollarımıza ulaştıracağız… Kesinlikle Allah, yakîn ehliyle ( ihsan sahibi {Allah’a
görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! ( Mâiyet sırrı.)
MUHAMMED
33-)Ey iman edenler! İtaat edin Allah’a ve itaat edin Rasûl’e; yaptıklarınızın getirisini geçersiz kılmayın!
34-)Muhakkak ki hakikat bilgisini inkâr edenler, ( insanları dışsallık veya içsellik yüzünden) Allah yolundan alıkoyanlar, sonra da hakikati inkârlarıyla ölenler var ya, Allah
onları asla bağışlamayacaktır!
35-)Gevşemeyin ve siz üstünken, selm’e ( barışa, Hak ile bâtılı uzlaştırmaya) çağırmayın! Allah sizinle Birliktedir! Sizin yaptıklarınızı asla eksiltmeyecektir.
HADİD
4-)O, semâları ve arzı altı süreçte yaratan, sonra da arşa istiva edendir! Arza gireni ve ondan çıkanı; semâdan inzâl olanı ve onun içinde urûc edeni bilir… Nerede olursanız O
sizinle ( hakikatinizin Esmâ ül Hüsnâ’sıyla varolması sonucu) beraberdir ( Mâiyet sırrına işaret)! Allah yaptıklarınızı ( yaratan olarak) Basîr’dir.
MÜCADELE
6-) Gün gelir, Allah onların hepsini bâ`s eder ( yeni bir özellikle yeni bir boyutta diriltir) de yaptıklarını onlarda haber verir… Allah, onu ( kendilerinden açığa çıkanları)
kayda almış, onlar ise onu unutmuşlardır… Allah her şey üzerine Şehîd`dir.
7-) Bundan daha az da olsalar, daha çok da olsalar; nerede olursa olsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir ( Esmâ`sıyla, “yok”ken var kıldığı için – Mâiyet sırrı)! Sonra kıyamet
sürecinde yaptıklarını ( açığa çıkaran olarak) kendilerinde haber verir! Muhakkak ki Allah Bi-küllî şey`in ( şey`in Esmâ`sıyla hakikati olarak) Bilen`idir.
HAŞR
23-) “HÛ” Allah, tanrı yok, sadece “HÛ”! Melîk`tir ( efâl, oluşlar âleminde mutlak hükmü yürüyen), Kuddûs`tür ( yaratılmışlığa ve kevne ait nitelenmelerden, yaratılmış
kavramlardan münezzeh), Selâm`dır ( yaratılmışlarda yakîn ve kurb hâlini oluşturup mâiyet sırrını açığa çıkartan), Mümin`dir ( iman açığa çıkartarak hakikatini müşahedeye
yönelten), Müheymin`dir ( gözetip himaye eden, muhteşem azametini seyirde yaratılmışlığı kaldıran), Azîz`dir ( karşı konulması imkânsız olarak dilediğini yapan), Cebbâr`dır (
iradesini zorunlu kabul ettiren), Mütekebbir`dir ( Mutlak yegâne Kibriyâ {eniyeti} olan)! Allah, onların ortak koştukları tanrı kavramlarından Subhan`dır!
2- İNCELENECEK METİNLER : ( 3. Md.de bu metinlerden özet yapılmıştır)
İNSAN-I KAMİL kitabı SIFAT TECELLİSİ bahsi…
VELAYET KEMALATI : http : //www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/bilinc/bilinc08.htm
YAKİN : http : //www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/yakin/index.htm
KURB http : //www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/gavs/gavs23.htm
YAKINLIK http : //www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/gavs/gavs24.htm
MUKARREB http : //www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/kendini/kendini24.htm
3- TANIM VE AÇILIMLAR :
SIFAT TECELLİSİ : MARDİYEDE YAŞANIR : “Mardiye”de, “Tecelli-i Sıfat” vardır. Yani, İlâhi vasıflarla tahakkuk etme hâli ki; bu ikisi arasındaki hâl, ancak yaşanarak
farkedilir. Dilde bunu anlatmak çok zor bir şey!.. Çünkü biz, öyle bir şey düşünmemişiz, hayâl bile etmemişiz. Onun için bunlar böyle mecaz yollu anlatılır ama gerçeği ancak
yaşanarak bilinir!.
VELAYETİ KÜBRA : “Mardiye”, sıfat mertebesidir, dedik. İlâhi vasıflarla vasıflanmış kişidir… “Mutmainne” ve “Râdiye”, “Velâyet-i Suğra”dır. “Mardiye”, “Velâyet-i Kübrâ”dır.
Enbiyâ velâyetinin kemâlâtından hisse alınır. Bakâ Billah mertebesidir!. Bu mertebeden evvel kimsede İlmi Ledün olmaz!..
ARİF-İ BİLLAH : “Mardiye” makamında hâsıl olan ikinci mârifetin sahibine “Ârif-i Billah” derler.Yani, varlığındaki Allah`ın ilmi ile her şeye ârif olan Zât demektir “Ârif-i
Billah”!… Bu, “Hakikat”ten sonra gelen Mârifet-i Billah`tır…
KURB : KURBİYET MERTEBESİ : RAHİMiyetin gereği olarak insan, hakikatini idrak eder, kendi özündeki ALLAH isimlerinden kaynaklanan kuvveleri keşfeder, bunları hissedip bunlara
yakîn elde ederek “kurbiyet” mertebesine ulaşır!.Kurbiyet mertebesi-Allah Esmâ`sı özellikleriyle şuurlu tahakkuk mertebesidir.
KURBİYET KAVRAMINDA DAHİ AYRILIK MEVCUT : “- Ya Gavs. Kurb ehli kurbiyetlerinden dolayı yakınırlar, buûd ehlinin uzaklıktan şikâyetleri gibi…
Esasen bunun îzâh edilmesi ve anlaşılması oldukça güç bir husustur. Zirâ burada bahis mevzûu olan kimseler “yakîn” ehlidir. Ayn-el yakîn sahipleri.
“Yakîn” ile elde ettikleri bir kurb ( yakınlık) sözkonusu!.. Ancak şuraya dikkat edelim; “Kurb” yani yakınlıktan söz ediyoruz, iki ayrı varlığın birbirine yakınlığından. Yani,
Tekliğin müşâhedesi oluşmuş, fakat vehimdeki “benlik” kavramı kesin olarak kaybolmamış!.. Bir diğer ifade ile, Hakkel yakîn oluşmamış!.. Hakkel yakîn’in oluşması için, kişinin
kendini Hak’tan ayrı bir varlık olarak düşünme hâli ortadan kalkar. Yâni “Zâtta fenâ” olma hâli diye târif edilen bir hâl ile ikilik kalkar.
İşte bu kişiler, ilmen olayın bütün sistemini bilirler. Olayın bu olduğunu da açık seçik müşâhede etmişlerdir. İşte bu noktada onları büyük bir üzüntü kaplar. Çünkü bir türlü
bilinçlerini kaplayan “birimsel benlik” hissiyâtından, kavramından uzaklaşamamaktadırlar.
KURBİYET KAZANAN DAİMİ NAMAZI YAŞAMAKTADIR : Bu havâs`ın “ikâme” ettiği namazın ötesinde, bir de “has-ül havâs”, “mukarreb” denen, “Allah”a kurbiyet kazanmış, evliyânın ileri
derecelilerinde yaşanan “daimî namaz” hâli söz konusudur.
KURBİYET SAHİBİ EKBERİYET SEYRİ İÇİNDEDİR : ”Kurbiyet” sahipleri ise, “Ekber”iyet seyri içinde “haşyet” ile “seyri meallah”tadırlar. ( Farkındayım çok tasavvufi oldu, ama
bunların Türkçeleştirilmesi için başlı başına yeniden bir tasavvuf tabirleri kitabı yazmak gerek. Ona da şimdilik müsait değilim… Anlaşıldığı kadar! Anlayana… Üzgünüm! AH)
YAKİN : İLK BASAMAĞI TEFEKKÜR VE NAFİLELER : “Nâfilelerle” demek; bir takım faydalı, yararlı çalışmalarla demektir. Yani taban, en alt sınır olan çalışmalar “farz”lar, zaten
kişinin kendini toparlayıp, kurtarabilmesi için zorunlu olan şeyler. Ama kişi, Allah’a yakîn elde etmek istiyorsa, bunun dışında daha bir takım yararlı, faydalı çalışmalar yani
“nâfileler” yapmak durumundadır. Farzları yerine getirmekle değil, fazladan yapılan nâfilelerle kişi yakîn elde edebilir.
“Tefekkür”, Allah’a yakînin ilk basamağıdır. Tefekkürü olmayanın yakîni oluşmaz!.
Allah’a yakîn elde etmek isteyen kişinin adım atacağı ilk basamak tefekkürdür. Yani, nâfile yapılan ibadetler, tefekkür basamağına basıldıktan sonra kişide tesirini göstermeye
başlar. Tefekkür yoksa, zaten bir yere varılması mümkün değildir. Çünkü insanı hayvandan ayıran özellik, tefekkür özelliğidir.
YAKİYN AŞAMALARI : Bu meydana gelme birtakım yararlı çalışmalarla, “Kişi Allah`a öyle yakîn elde eder ki, Allah O`nun görür gözü, işitir kulağı, tutar eli, yürür ayağı olur”
hükmü ortaya çıkacak; gözümüzde gören, kulağımızda işiten, dilimizde söyleyen, elimizde tutan, ayağımızda yürüyenin Allah olduğunu, “Ayn-el Yakîn” ve “Hakk-el Yakîn”
yaşayacağız…
İşte bütün bunların neticesinde “Hilâfet sırrı” bizde zuhûr etmiş, “Halife” olduğumuzu önce ilm-el yakîn, sonra ayn-el yakîn, sonra da Hakk-el yakîn yaşama lütfuna ve şerefine
ermiş bulunacağız.
“Mutmainne”de “İlmel Yakîn” hâsıl olur. Bu, “Râdiye”de “Aynel Yakîn”e döner. “Mardiye”de, “Hakkel Yakîn” hâsıl olur ve bu zâta “Arifi Billah” denir.
YAKİYN EHLİNİN HALİ : TEK`in nazarıyla TEK`ten “çok”a bakışı muhafaza edip, sürekli olarak piramitin tepesinden aşağıya bakarak varlıkları seyretmek, “YAKÎN EHLİ” nin
hâlidir!. Korkudan, “yakîne” erenler, beridirler.. Yakîne erende sabır ne arar?..
ALLAH’A VUSLAT : İlâhi kudret ortaya çıktığı zaman “ölmeden evvel ölme” hâli “yakîn”e tekâbül eden şekliyle oluşur; ki bunun sonucunda kişi bilinci itibariyle var olan bir
varlık olduğu idrâkına ererek, beden bağımlılığından kendini soyutlar; ki bunun sonucu da “mutmainne nefs” bilinci olarak velâyet hâlidir!. Böylece vehmî benliğin kendini,
bedenmiş gibi kabûlü ortadan kalkar. İşte o zaman, “Allah`a vuslat” denilen hâl yaşanır…
MUKARREB : TAHKİKE ERMİŞ KİMSELERDİR : Tahkike ermişlerin ismi ise “müferridûn” veya “mukarrebun”dur ki; Allah “İSMİNDE” değil; ALLAH’IN AHADİYYETİNDE benlikleri yok olmuş; “el
ân öyledir” sırrına binâen, Allah Bakîdir mânâsı yaşanır olmuştur… İşte bu yaşantı içinde olanlar, “İsm-i Âzâm” sırrına ermiş olanlardır ki;her nefeste “HU” diyenin mutlak
bilinciyle yaşarlar…
Bu zevâtı kirâm, duâ edip de “Yâ ALLAH”, “YÂ HU” dedikleri zaman; “dillerinden söyleyen ben olurum”Hadîs-i Kudsî’si mânâsınca; dileyen kendi olur ve elbette kendi dileği de
havada kalmaz, yerini bulur!..
NOKTASINDAKİ KUDRET AÇILANLARDIR : “Ulâikel Mukarrebûn”!.. “Allah” adıyla işaret olunanın esmâsının özelliklerini “Nokta”larındaki kudret ile seyir hâlinde olanlardır onlar!
“Onlar senin kullarındır; ne dilersen onu yaparsın” diyerek.
KURBİYETİ YAŞAYAN, MUCİZELERE VESİLE KİŞİ : Allah`a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allah`ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa
çıktığı} mucizelere vesile kişidir Mukarreb.
SABIR : Sabır, insanın hoşlanmadığı bir hal veya durumun zuhurunda, mecburen ona boyun eğerek, kabullenmesi, demektir.
GAFLET VE BELA ANINDA AÇIĞA ÇIKAR : Esasen, Sabır, Gâfilin kendini koruma mekanizmasıdır!… Biz genelde, nefsimize hoş gelmeyen şeyleri ŞER olarak görürüz.. Halbuki nefsimize
hoş gelmeyen şeye sabredersek, o şer gördüğümüz şey bizim şuur boyutunda kendimizi daha iyi tanımamıza yol açmak için, âmiyâne tabirle yontulmamız için başımıza gelmiş bir BELÂ
dır!.. Biz o andaki şartlarımıza GÖRE o olayı şer olarak, belâ olarak nitelendirirsek de daha sonraki bir aşamada onun nimet olduğunu fark edebiliriz..
NİMETİ VERENİ GÖREMEYENİN HALİDİR : Sabır da tahammül, katlanma vardır… Şükürde ise nimeti vereni görme vardır…
TEPKİSİZ KABUL VE BEKLEMEDİR : Sabır; tepki koymayıp olayın nasıl sonuçlanacağını beklemektir.
İHSAN : ( Konu İHSAN-MUHSİN adlı daha evvelki dosyamızda ayetlerle işlendi)
VELAYETİ HASSA : HER DEVİRE, HER ÇAĞA GÖREVLİ OLARAK AÇIĞA ÇIKAN; BA’S OLUNAN RASULLERDİR : Velâyeti Hassa… Risâlet kaynağından açığa çıkan “hakikat”e “iman” edip, bunu
yaşayarak “yakîn”e erenlerin ( ikân); veya bunun da ötesi “kurb” yapılarında açığa çıkanların “velâyet”i… İnsanlık bir piramit gibi düşünülürse eğer, o piramidin
zirvesindekiler “Rasûl”lerdir. Onlar, her devirde, insanlığa kendi “hakikat”lerini bildirmek işlevini açığa çıkaranlardır…
MÂİYET SIRRI : ( ALLAH’LA BERABER OLMA)
- Allah`ın, kulun her zerresini Esmâ`sıyla varetmesi hakikati.
- Meleklerin, kendilerindeki kuvvet ve kudretin Allah`ın kuvvet ve kudreti bilincini taşıdıkları realitesi.
- Tecelli-i Sıfat mertebesinde; Mardıye, Kurbiyet Ehli, Yakiyn Ehli, Mukarreb kimselerde açığa çıkan hal.
- “Ben kulumun görür gözü işitir kulağı olurum” müjdesinin yaşanması.
- ES SELAM isminin yaşanması sonucu yaratılmışlarda Kurb ve Yakiyn halinin açığa çıkması.
B- ÇÖZÜMLEME
1- AYETLERDE “ALLAH’IN BERABER OLDUKLARI” KİMSELER, FİİLLER, HALLER
A- SABREDENLER- DAYANANLAR : Es Sabur Esmasının açığa çıktığı, sabreden; dayanan kimselerle Maiyet Sırrı gereğince beraberdir. ( Bakara- 153/249, Enfal-46/66)
B- TAKVA SAHİPLERİ; KORUNANLAR; MÜTTAKİLER : Allah Korunanlar, Takva sahipleri ile beraberdir. ( Bakara- 194,Tevbe-36/123, Nahl-128 )
C- BÜTÜN KULLAR ( Her Kulun her zerresini esmasıyla var etmesi)
- ( Münafıklar-ikiyüzlüler) insanlardan gizleyebilirler ama Allah`tan asla! Oysa O beraberdi. ( Nisa-108 )
- Nerede olursanız O sizinle ( hakikatinizin Esmâ ül Hüsnâ’sıyla varolması sonucu) beraberdir ( Mâiyet sırrına işaret)! Allah yaptıklarınızı ( yaratan olarak) Basîr’dir. (
Hadid-4)
- Bundan daha az da olsalar, daha çok da olsalar; nerede olursa olsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir ( Esmâ`sıyla, “yok”ken var kıldığı için – Mâiyet sırrı)! ( Mücadele- 7)
D- MELEKLER : Hani Rabbin melâikeye şöyle vahyetmişti : “Muhakkak ben sizinle beraberim ( Allah melekle yan yana olmayacağına göre; anlatılmak istenen {tasavvufta mâiyet
sırrı diye bahsedilen} : meleklerin, kendilerindeki kuvvet ve kudretin Allah`ın kuvvet ve kudreti bilincini taşıdıkları realitesine işaret olunmaktadır)… ( Enfal- 12)
E- İMAN EDENLER : Kesinlikle Allah iman edenlerledir ( kendinde açığa çıkan havl ve kuvvetin Allah’ın olduğunu yaşayanlarladır)! ( Enfal- 19)
F- KURBİYETİ YAŞAYANLAR; SELAM İSMİ KENDİLERİNDE AÇIĞA ÇIKANLAR :
- “Umarım Rabbim beni kurbunda ( mâiyet sırrının yaşandığı Tecelli-i Sıfat mertebesi. {İnsan-ı Kâmil, Sıfatların tecellisi bahsi; Abdülkerim Ceylî. A.H.}) olgunluğa erdirir.”
( Kehf-24)
- “Korkmayın! Muhakkak ki Ben sizinle olarak işitir ve görürüm ( mâiyet sırrı)” dedi. ( Sahih Kudsi hadis : “……Ben kulumun görür gözü işitir kulağı olurum……”) ( Taha- 46)
- Gözlerimiz olarak ( gözetimimiz anlamına gelse de burada mâiyet sırrına işaret vardır) ve vahyimizle gemiyi yap…( Müminun- 27)
- Selâm`dır ( yaratılmışlarda yakîn ve kurb hâlini oluşturup mâiyet sırrını açığa çıkartan), ( Haşr-23)
G- RASÜLE TESLİM OLANLAR : Gevşemeyin ve siz üstünken, selm’e ( barışa, Hak ile bâtılı uzlaştırmaya) çağırmayın! Allah sizinle Birliktedir! ( Muhammed- 35)
- O, ikinin ikincisi ( iki kişiden biri) idi! Hani onlar ( Hz.Rasûlullah ve Hz.Ebu Bekr) mağarada idiler… Hani arkadaşına : “Mahzun olma, muhakkak ki Allah bizimle
beraberdir ( mâiyet sırrına işaret ediyordu)” diyordu…( Tevbe- 40)
H- ÇOĞUNLUK AZGINLIK, TAŞKINLIK, ZULÜMDE BİRLEŞMİŞKEN, RABBİNE DÖNENLER : Gözlerimiz olarak ( mâiyet sırrına işaret bu ifade), vahyimizce gemiyi yap… Zâlimler hakkında (
şefaat için) bana yönelme… Kesinlikle onlar boğulacaklardır! ( Hud-37)
- Bunun üzerine Ona ( Nuh`a) vahyettik ki : “Gözlerimiz olarak ( gözetimimiz anlamına gelse de burada mâiyet sırrına işaret vardır) ve vahyimizle gemiyi yap… İş başladığında
( sular yükseldiğinde) ve fırın kaynadığı ( buhar kazanı mı vardı acaba) vakit, her eşi olandan bir çift ve onlardan, aleyhine daha önce hüküm verilmiş olanlar hariç ehlini,
gemiye al. Zâlimler hakkında benimle muhatap olma! Kesinlikle onlar boğulacaklardır.” ( Müminun-7)
İ- İHSAN SAHİPLERİ VE YAKİN EHLİ : Kesinlikle Allah, yakîn ehliyle ( ihsan sahibi {Allah’a görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! ( Mâiyet sırrı.) ( Ankebut- 69)
- Kesinlikle Allah korunanlar ve muhsinlerle ( Allah için yaşamakta olduğunun farkındalığında olanlarla) beraberdir. ( Nahl- 128 )
3- AYETLERDE GEÇEN ESMALAR VE BU ESMALARA YÜKLENEN ANLAMLAR :
HÛ… “HÛ’vAllahulleziy la ilahe illâ HÛ”! İster vahiy yollu gelsin, ister bilinç yollu üzerine eğilinsin, algılanan her “şey”in hakikatinin derûnu… Öylesine ki; Ekberiyet
tecellisi sonucu önce “haşyeti”, sonucu olarak da “hiç”liği yaşatır ve bu yüzden de O’nun hakikatine erişilemez! “Basîretler ona ulaşmaz!” Mutlak bilinmezliğe ve kavranılmazlığa
işaret ismidir! Nitekim “ALLÂH” dâhil tüm isimler “HÛ”ya bağlı geçer Kurân’da! “HU ALLAHu EHAD”, “HU’ver Rahmanur Rahıym”, “Hu’vel’Evvelu vel’Ahıru vez’Zahiru vel’Batın”,
“HU’vel Aliyyül Azıym”, “HU’ves Semiy’ul Basıyr” ve Haşr Sûresi’nin son üç âyeti gibi! Bu arada şunu da bir diğer okunuş şekli itibarıyla fark ederiz ki, isimlerin öncesindeki
“HÛ” ismi işaretiyle önce tenzih vurgulaması yapılır, sonra da söz edilen isimlerle teşbihe işaret edilir. Bu da hiçbir zaman gözden kaçırılmaması gereken bir işarettir.
ES SELÂM… Yaratılmışlara ( beden ve tabiat kayıtlarından; tehlikeden; boyutlarının kayıtlarından) selâmet ihsan eden, yakîn hâlini oluşturan; iman edenlere “İSLÂM”ın hazmını
veren; Dar’üs Selâm ( hakikatimize ait kuvvelerin tahakkuku) olan cennet boyutu hâlinin yaşamını meydana getiren! Rahîm isminin tetikleyerek açığa çıkardığı isim-özelliktir!
“Selâmün kavlen min Rabbin Rahıym = Rahîm Rab’den “Selâm” sözü ulaşır ( Selâm ismi özelliğini Rableri olan Esmâ hakikatlerinden açığa çıkan yolla yaşarlar)!” ( Yâsîn : 58 ).
EL MU’MİN… Algılananın ötesi olduğu farkındalığını oluşturandır Esmâ boyutu itibarıyla. Bu farkındalık, boyutumuzda “iman” olarak açığa çıkar. İman edenler şuurlarındaki bu
farkındalıkla iman ederler; dünyamızda Rasûller; tüm varlıkta ise melekler dâhil! Bu farkındalık, bilinçteki aklın vehim esaretinden kurtulmasını sağlar. Vehim, kıyası
kullanarak muhakeme yapan aklı saptırabilirken, iman karşısında güçsüz ve etkisiz kalır. Mümin isminin özelliğinin açığa çıkışı şuurdan bilince direkt yansır; dolayısıyla da
vehim kuvvesi onun üzerinde tasarruf edemez.
ES SABUR… “Eğer Allâh insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı; ( arz) üzerinde hiçbir DABBE ( insan değil insan bedeni) bırakmazdı! Fakat onları
hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor… Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler” ( Nahl : 61) Her yaratılmış olanın amacına uygun işlevini
yapmasını bekleyip, o işlevini tamamladıktan sonra sonuçlarını yaşatan. Zâlimin zulmüne müsaade etmesi, yani Sabûr özelliğini açığa çıkarması, hem zâlim hem mazlum yönünden
yaşanacak işlevin tam hakkıyla yaşanması ve daha sonra da sonuçlarının oluşması içindir. Belânın büyüğünün açığa çıkması, zulmün büyüğünün oluşmasını gerektirir!
EL MÜHEYMİN… “Esmâ” mertebesinden açığa çıkanları kendi sistemi içinde koruyup sürdürendir ( El hafizu ver Rakiybu ala külli şey)! Ayrıca, ( emaneti) gözetip himaye eden,
koruyan, emin, anlamlarına da gelir. “MÜHEYMİN”in türediği kök olan “el Emanet”in Kurân’daki fonksiyonel kullanılışı, semâların – arzın – dağların yüklenmekten imtina ettiği ve
el Kurân’ın ikizi olan el İnsan’ın yüklendiği şeydir. Esas itibarıyla Esmâ mertebesi ilminin RUH adlı melek olarak şuuruna işaret eder. Ondan da yeryüzünde açığa çıkan insana
yansır bu emanet! Yani, Hakikatinin, Esmâ özellikleri olduğu şuurunu yaşamak! Bu da Mümin ismiyle ortak çalışır. RUH adlı melek ( kuvve) dahi, Esmâ mertebesinin sonsuz sınırsız
özelliklerine imanın kemâliyle Hayy ve Kayyûm’dur! Çünkü o dahi “şe’n” olarak vücud sahibidir!
EL KUDDÛS… Yaratılmışlarda açığa çıkan özellik ve kavramlarla tanımlanmaktan, kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berî! Tüm âlemleri Esmâ’sıyla “var” kılarken, onlarda açığa çıkan
özelliklerle tanımlanmaktan dahi berîdir.
EL ALİYM… “İlim” özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!
EL BASIYR… Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip sonuçlarını oluşturan
EL AZİYZ… Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir
isimdir. Rab özelliği Azîz özelliğiyle hükmünü icra eder!
EL HAKİYM… İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.
ER REŞİYD… Rüşde erdiren! Birimin hakikatini fark etmesinin sonucu olarak olgunlaşmasını yaratan ve yaşatan!
EŞ ŞEHİYD… Varlığıyla varlığının şahidi olan. Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerinden varlığını seyredip açığa çıkanlara şehâdet eden! Şehâdet edilenin kendisinden gayrı olmadığını
yaşatan.
C- SONUÇ :
ALLAH’LA BERABER OLMAK ( Maiyet Sırrı) TEFEKKÜRÜ
Bir yandan tüm insanları ve varlığı kapsayan bir ifade ile “Şah damarınızdan daha yakınız” deniyor, bir yandan tüm varlığın aslı, varoluş başlangıcı olan meleki yapıya yönelik
“Sizinle beraberim” deniliyor, diğer yandan farklı fiil ve düşünce mahallerinde de beraber olmak seklinde ifadeler kullanılıyor.
Bir yandan esfeli safilin aşağıların aşağısından ta alayı illiyyin yücelerin en yüce NOKTAsına kadar her yerde var olan yalnız O iken, ayriyeten bir de belli düşünce yada fiili
ortaya koyanların yanında da O olduğu vurgulanıyor.
Bu zamana kadar OKUmaya çalıştıklarımızdan anlayabildiğimiz kadarıyla, ZATen Allah ismiyle tanımlanandan gayrisi yok hatta gayri kavramindan da münezzeh hatta Allah ismi dahi
HU ya isaret HU ki idrak edilemeyen hakkında tefekkür edilemeyen bilinmezliğe işaret eden…
Baştan beri incelemekte olduğumuz ayetlerde ALLAH’LA BERABER OLMA kavramının birkaç boyutta kullanıldığını fark ediyoruz. Kullanım yerlerine göre durumu incelediğimizde; Maiyet
Sırrına dair boyutsal anlatımı da kavramış olacağız.
İşte o boyutlar :
1- Hangi mahluk, hangi kul, her nerede olursa olsun varlığı Allah’la kaim olup; esma mertebesi gereğince “gölge varlık” hükmüyle “var” gözükmektedir. Cüzlerin özündeki HU olarak
tedbirat ve tasarruf eden Allah’tır. Bu birinci anlam doğrultusunda HER VARLIĞIN ALLAH’LA BERABERLİĞİ; HAKİKATLERİNİN ESMA-İ HÜSNA İLE VAR OLUŞU; ESMASIYLA YOKTAN VAR EDİŞİ
ifade eder… Onlar farkında olsun ya da olmasın…
2- Meleklerdeki kuvvet ve kudret de onların Allah Bilinci taşımalarındandır. Melekleri hem dış alemde oluşumu açığa çıkarıcı unsurlar, hem de bizdeki kuvveler olarak
değerlendirecek olursak; özü melek olduğu için her varlık, her an, her hali ile Allah’la beraberdir. Ayetlerde geçen münafıkların, iki yüzlülerin, zalimlerin her sakladıklarının
Allah’ça bilinmesi de buradaki maiyeti vurgular. Bu maddeyi de GÖZETİM VE TASARRUF NOKTASINDA HER VARLIK ONUN HÜKMÜ ALTINDADIR HER AN diye özetleyebiliriz.
3- İman edenler; diğer varlıkların Allah hükmü altında oluşundan daha özel bir korunmuşluk ve tasarruf altına girmektedirler ki; Maiyet sırrının açılımı da bu iman ile başlar!
İMAN EHLİNİN YÖNELİŞİ; MAİYETİ FARK ETTİRECEK İLK AÇIĞA ÇIKIŞTIR.
4- Her halükarda varligin kendisi O olmasi hasebiyle , belli mahaller yada zuhur yerleri veya ilminde seyrettigi ilmi suretlerle bazi isimleri izhar ettiginde ,yani tabir
caizse hayalinde canlandirdiginda, yine kendi kendisiyle olusu söz konusu ( sanki beraber)se ikilik anlayisindakiler icinde bir rahmet kapisi olarak acik tutulmus. Beraberdir
kelimesiyle. İzhar olan bazı isimlerle kendini açığa çıkardığı ifade edilerek adeta henüz hakikati fark etmeyenlere de kapı açılmış. Sabreden, Takva ehlı ve Ihsan ehli ile
beraberliği bu çerçevede düşünüyoruz.
Öte yandan Sabır, İhsan, Takva gibi; imanın gereği olarak ortaya konan hal ve davranışlar; mümin için özel bir korunmuşluk ve tahakkuk bahşeder ki; bu durum Allah’la Beraber
olma diye ifade edilmiştir. Bize göre; sabrın, takvanın, ihsanın hakkını vererek yaşayan kimse; özel farkındalıklara ilerleyerek kendinde mevcut esma kuvveleri ile tahakkuk etme
imkanı bulur. Yani bir anlamda dünyada cenneti belli boyutları yaşamak denen haldir bu. Sabrın; tepkisiz bekleme anlamı işte bu noktada çok mühimdir. O tepkisiz bekleme; saklı
bir kudretin kendimizde açığa çıkışına zemin açmadır bir anlamda.
Sabredenlerde Maiyetin bir başka vechesi ise nimeti görememe, değerlendirememe anında açığa çıkan durumdur. Burada ES SABUR esması çalışmaktadır ki; onun işleyişi hem zalim hem
mazlum yönündendir. Her yaratılmış olanın amacına uygun işlevini yapmasını bekleyip, o işlevini tamamladıktan sonra sonuçlarını yaşatan Allah’tır… Zâlimin zulmüne müsaade
etmesi, yani Sabûr özelliğini açığa çıkarması, hem zâlim hem mazlum yönünden yaşanacak işlevin tam hakkıyla yaşanması ve daha sonra da sonuçlarının oluşması içindir. Belânın
büyüğünün açığa çıkması, zulmün büyüğünün oluşmasını gerektirir!
…
Ey iman edenler, hakikatinizin açığa çıkartacağı sabır ( dayanma kuvvesi) ve salât ( hakikatiniz olan Esmâ mertebesine yönelişin getirisi olan müşahede ile) yardım isteyin.
Muhakkak ki Allah sabredenlerledir ( Es Sabûr Esmâ’sıyla-mâiyet sırrı). ( Bakara-153)
Ayetinde çok acık bir şekilde hakikatimizi idrak edip kavrayabilmek için gerekli mücahedenin sabır ve salat ile yapılacağı vurgulanıyor, ve murada ermenin, müşahadenin
Salat sürecindeki sıkıntılar ve zorluklar mücahede esnasında sabır kuvvesini kullanmayla gerçekleşeceği müjdesi veriliyor!!.
Bu maddeyi; SABIR- TAKVA- İHSAN FİİLİNİ YAŞAYANLARDA HÜKMÜNÜ AÇIKÇA ORTAYA KOYAN ODUR; BUNLARIN HAKKINI VEREN, MAİYETİ DAHA ÇOK SEZER VE HİSSEDER diye özetleyebiliriz.
5- Kurbiyet ve Yakiyn halini yaşayan, seçilmiş kimselerde maiyet KULUN GÖREN GÖZÜ TUTAN ELİ noktasında öne çıkmaktadır ki; o kullarda özel tasarrufu ile dilediğini
gerçekleştirmektedir. Maiyetin bu yönüne SEÇİLMİŞLERDE MUCİZELERE AYNA HAL VE YAŞAMLARLA GÖRÜLEN ALLAH’LA BERABERLİK diyebiliriz.
6- Toplumsal ortamda zulüm, haksızlık, isyan, azgınlık alabildiğine zirveye tırmanmışken özüne, Rabbine yönelerek itaat ve taat ile yaşayanlar; ayetlerde özel müjdelerle maiyet
dahilinde sayılmışlardır. AHİR ZAMANDA BİR SUNNETI İHYA EDENE ( DİNİN HAKİKATİNE AİT BİR GERÇEĞİ YAŞAMA ÇIKARANA) 100 ŞEHİT SEVABI VERİLİR hadisini de bu noktada anlıyoruz.
Gelenek ve kültür sarmalı içinde debelenen çoğunluğun aksine; ÖZÜNE YÖNELENLER; ÖZEL BİR MAİYET İLE HEM KORUNMAKTA HEM DESTEKLENMEKTEDİRLER.
7- Maiyetin bize göre en can alıcı boyutunu en sonda değerlendirmeyi uygun gördük :
Bu boyut “RASULE TESLİM OLANLARDA AÇILAN MAİYET BOYUTU” dur ki; buradaki Rasul kavramı genel manada Hz. Muhammed Mustafa ( sav) in bildirdiği hakikatler doğrultusunda yaşamayı
ifade ettiği gibi özel bir anlamı da mevcuttur.
“Alemlerde Alem Suretlerince tasarrufu”nu sürdüren Allah; HER ÇAĞA, HER KAVME RASUL İRSAL ETTİĞİ GİBİ; EL’AN HER DEVRE HER TOPLUMA DA RASULLER BA’S ETMEKTEDİR!… “Ba’s Olunan
Rasuller” ile “İrsal Olunan Rasuller “ gerçeği zihinlerde dengeye geldiğinde varılacak sonuç şudur :
HZ. MUHAMMED MUSTAFA ( SAV) E YÖNELİK TESLİMİYETİN HAKİKATİ; KENDİ ÇAĞIMIZDA RİSALET İLMİNİ, ZÂTÎ İLMİ AÇIĞA ÇIKARAN, DEĞİŞMEZ GERÇEKLERİ AÇIKLAYAN KONUMUNDAKI ANA KAYNAĞI FARK
ETMEK VE KAYITSIZ ŞARTSIZ ONDAN GELEN GERÇEKLERE, BİRİMSEL DEĞERLENDİRME KATMAKSIZIN UYMAK VE HAKKINI VEREREK YAŞAMAKTIR !…
Tasavvufun sır bahislerinden olan bu noktayı, ehli olanlar fark edecektir nasibince…
Bunu bu şekliyle değerlendirerek yaşayanlar; kanaatimizce Hz. Ebubekir’( sav)in Sevr mağarasında Efendimiz( sav)in ağzından duyduğu ve maiyetin zirvesi olan müjdeye muhatap
olacaklardır Tasdikleri, Teslim oluşları ve de İdrakleri nispetinde : LA TAHZEN İNNALAHA MAANA= MAHZUN OLMA, KAYGILANMA, ÜZÜLME; ALLAH BİZİMLEDİR!…
Burada ikinci müjde “İKİNİN İKİNCİSİ” şeklinde yaşanan haldir… Bunun bize göre çok sırlı yönlerinden biri; BİRLİK GAYESİ İLE YÖNELDİĞİNİZ KAYNAKLA, İKİZ VARLIKMIŞÇASINA ALGI VE
İDRAK PARALELLİĞİ VE GENİŞLEMESİ YAŞAMAKTIR… Bunu da ancak yaşayan bilir…
Çağının Resulünü fark edip ilmine taabi olanlar; Nuh( as) ve ashabının gemi yapımında Allah gözetiminde olmaları gibi bir maiyet altındadırlar aynı zamanda…
Gemi; şeriat ve sunnetullah doğrultusunda korunma ve yaşamayı, tufan; her an gelebilecek kötü etki ve tesirleri ( içten- dıştan) ifade ediyor diye düşünürsek; böyle bir
gözetimin ne büyük müjdeler içerdiği, nasıl bir kalkan ve sığınak oluşturduğu daha net fark edilecektir!..
Biz ALLAH’LA BERABER OLMAK; MAİYET SIRRI kavramından bunları anladık. Şüphesiz doğrusunu ALLAH VE RASULU VE DE EHLULLAH BİLMEKTEDİR…
Selam; Allah’la beraberliğini fark ederek yaşamaya çalışanlara olsun…. Maiyet Sırrını yaşamak; hazmıyla kolaylaşsın bizlere…
----------------------
GERÇEĞİN ANAHTARI; ALLAH KAVRAMI
Allah’a İmanın gerçeğine erenlerin, konuşurken Allah kelimesini ve ona dayalı ifadeleri pek az kullanması; düşünen beyinlere çok şey söyler.
Genetik, aile ve çevre tarafından veritabanımıza yüklenen Allah anlayışını, gerçeği ile değiştirmek; hayli vakit ve süreç alıyor.
Din sahasında yazan, anlatan çokları kullanırken Ehlinin eserlerinde “Hazreti Allah” şeklinde bir ifadeye rastlanmaması hayli dikkate değer!
“Elçiler, kitaplar, dinler gönderen Allah” şeklinde gelişen bir Allah anlatımı; size Allah’a İmanın gerçeğini yaşatmaktan çok çok uzaktır.
Hem “Mekandan münezzeh” diyecek, hem de hemen peşine “Her yerde” diye ekleyeceksin. “Her yer” de mekan değil mi?!
Hem “Zamandan münezzeh” diyecek, hem de hemen peşine “Namazda huzuruna çıkarız” diyeceksin. Görüşme zamanı varsa nasıl zamandan münezzeh?!
Şimdiye dek sahip olduğu Allah inancını “Hz.Muhammedin Açıkladığı Allah” gerçeğiyle doğrultmak, yenilemek isteyene;
KALPLERİN MÜHÜRLENMESİ
“Allah’ın Kalplerini Mühürlediği” kimseler; tanrısal müdahaleyle önü kesilenler değil; kendi algılarını kendi bakış açılarıyla kapatanlardır.
Herhangi bir konuda kesin hükme vermiş; “Bundan başkası da olamaz zaten” demişseniz o konuda kendi algınızı kendiniz kilitlemişsiniz demektir.
Reddettiğiniz, inkâr ettiğiniz, sırt çevirdiğiniz her bilgi, her oluş, her kişi, her durum; kendi beyninize ellerinizle vurduğunuz kelepçedir.
Bilincin kilitlenmemesi, her an yeniye açık olması; ancak ve ancak “Sorgulama” ve “Araştırma” mekanizmalarını çalıştırmakla mümkündür.
Tartışılmaz Kutsalına; Vazgeçilmez Değerine; Sorgulanmaz İnancına yapışandan daha kör, daha sağır, daha kapalı, daha kilitli- kozalı var mıdır?
Şanlı Tarih, Kutlu Geçmiş, Köklü Mazi vb lafları en çok geri kalmış ülkelerde duyarsınız. Çağı, An’ı yakalamış ülkelerde bunlar konuşulmaz…
İbadetlerin ritüele dönüştürüldüğü, duygusal kutsiyet giydirilmiş rutin uygulamaları olan toplumlar; kilitlenmiş, kapalı bireyler yetiştirir.
ALGIYA ÇÖREKLENEN ŞİRK
“Din manaya, Bilim maddeye dönüktür” yargısı Ateistin küfrünü, Dindarın taassubunu perçinlemiş, her ikisinin bilincine de perde çekmiştir.
Maddi ve Manevi ayrımı kafaya hâkim olduğu sürece Gerçeğin Tekilliğine erişmek; şirkten kurtulmak, arınmak ve aydınlanmak mümkün değildir…
Gece Namazı ile Epifiz bezi salgısı arasında modern bilimin verileriyle bağ kurulması içine sinmeyen Hayali Din anlayışıyla kilitlenmiştir.
“Allah gece yarısı dünya semasına iner…” hadisine beyin hormonları açıklaması sinmedi mi? Tanrı var mı ki geceleri uzaydan dünyaya insin?!
Kuştan başka havada hareket edebilen görmemiş bir topluma; uçak ve fonksiyonlarını anlat deseler; nasıl anlatırdın? Hiç mi düşünemiyorsun?!
Bilim-Teknolojinin gelişmediği süreçte Teklik Gerçeği mecaz- sembollerle anlatılmıştır. Zaten sembol-mecaz olanda çok özel mana aramak niye?
Henüz çocuktum. Kardeşimin doğumunu “Ebe hanım çantasında getirdi” diye anlattılar. Çocuk zihni, cinselliği alır mı ki gerçeğini desinler?!.
İnsanlığın çocuk zihni düzeyinde yaşadığı dönemde açığa çıkan Nebi-Resuller, kardeşimin doğumu türünden anlattılar gerçeği. Anlıyor musun?!.
Resulullah ( sav) Hira’da Allah’ı buldu. ( Yanlış)
Resulullah ( sav) Hira’da bulduğunu; OKUduğunu bize “Allah” ismi üzerinden açıkladı. ( Doğru)
Bu Ramazan kendine bir iyilik yapmak; Din- Bilim, Madde- Mana ikileminden çıkmak ister misin? Bu siteyi dikkatle izle http : //www.ahmedhulusi.org/tr
SEMBOLLER UZAYI DEĞİL; İNSANI İŞARET EDİYOR
Arş- Kürsi, Sema- Arz, Alâyı Illiyyin- Esfeli Safliyn, İnzal- İrsal, SidreiMünteha, Indallah vb kavramlar sadece “İnsanî Bilinç Katmanları”dır.
Dünya kavramını şimdi, Ahiret kavramını uzak gelecek olarak algıladığın sürece Öteleme ve İkilemin devam eder. Bunlar da bilinçle ilgilidir.
ALLAH ESMALARININ HAKİKATİ
Allah İsimleri ( Esmaül Hüsna) zihinde hayal edilen tanrının özellikleri değil; Evrensel Sistem İşleyişinin her an devrede olan mekanizmalarıdır.
Esmaül Hüsna; var olan sistemin; her an, her yerde, her birimde etkin mekanizmaları olarak ele alınırsa Tanrısal Öteleme- Şirkten çıkış başlar.
Vedud; Sevgi- Aşk diye öğrenmiştik. Oysa bu; her birimde mevcut, diğer birimlere etkin çekim gücü; vorteks demekti. İkisi çok farklıdır…
Esmaül Hüsna; Kur’an-ı Kerimi hakiki manada anlamanın yegane anahtarıdır. Esmaül Hüsna doğru anlaşılmadıkça Kur’an’ın mesajı okunamaz!
Esmaül Hüsnayı doğru anlamak; esmalar arası Tetikleme Mekanizması farkındalığına bizi taşır ki bu; hem korunma hem de yeni açılımlar demektir.
Allâh Esmâ’sındaki Muazzam, Muhteşem Ve Mükemmel Özellikler ( Esmâ Ül Hüsnâ)
Bazı Kur’an ayetleri; iki esma ile biter. Tevvabur Rahim; Aliymun Habiyr, Semiyun Aliym gibi… Aralarındaki bağı düşündük mü hiç?
Ehlinin Tetikleme Sistemi olarak açtığı mekanizmanın açık örneği; ikili esmalarla biten ayetlerdir. Birbirini tetikleyen esmalardır onlar…
DUA, AH DUA!
Dualarının çabuk ve istediği güzellikte, kusursuz gerçekleşmesini isteyen; onlar hakkında ketum olsun. Duası hakkında kimseye açılmasın…
Duasını insanlarla paylaşmak; onlardan açığa çıkması muhtemel haset, kınama, yergi, yargı vb negatif etkilere açık olmaktır.
Hamile bir annenin bebeğin sıhhat- afiyeti için gösterdiği titizlik- hassasiyetle Dualarınızı koruyunuz ki prematüre ve ölü doğum olmasın!
Sen acele edip “İstedim, olmuyor işte” demedikçe bütün duaların olacaktır. Acele ve Bıkkınlık; kişinin duasını kendi elleriyle boğmasıdır…
Kul duasından vazgeçmedikçe Allah vazgeçmez! Kul duasını unutmadıkça Allah unutmaz. Dua; kulun yaratım cihazıdır. Durmak yok, Duaya devam!
Sadece Duana odaklan; Allah’ın hangi yoldan vereceğine karışma! Duanın geliş yolunu düşünmek; vehim, kaygı tetikler. Bu da duayı zayıflatır.
İnsan, kendi şartlarına göre dua gerçekleşme yolları düşünerek yönelir. Duana; kendi şartlarına göre değil Allah’ın Hazinesine göre yönel…
Dua ederken Allah’ın nasıl vereceğine dair fikir yürüterek Rabbinin ikram, lütuf, ihsan yollarını tıkama! Sürpriz yollar neden olmasın?
Yolda son model bir araba görmüş. “Bundan istiyorum” demiş Rabbine. Az sonra vehmi “Sen kim, buna binmek kim” demiş. Doğmadan öldürmüş duasını!
Gezerken gördüğü köşke hayran olmuş. “Böyle istiyorum” demiş Rabbine. Yakını zor, deyince “Allah’a zor mu var, istiyorum, o kadar” demiş…
Duası olan; durumu ne olursa olsun duasının gözünden baksın hayata. Öyle bakmaya devam ettikçe, bir gün duasını gerçekleşmiş bulur mutlaka.
Duası olan; duasınca duymak, duasınca görmek üzere izlesin çevreyi. Bir söz, bir hal, bir olay nice şimşekler çaktırır, titretir evreni…
“Dünyalık şeyler istemekten utanıyorum. Rabbime ayıp olur, bunca nimet vermişken azgınlık olur gibi geliyor.” Dünyalık? Ahiretlik? Bu ne bu?
Tek-Bir-Bütün olanı Dünya- Ahiret diye ikiye böl, samimi kulluğu dünyalık istememek diye kayıtla,sınırla; sonra fakirlikle şişsin egon!.
Duada dünyalık istememek; daha ihlâslı olmak sanıyorsun öyle mi? Şeytan nasıl gol atmış sana! Hem de 90 a takmış. Şirkini ihlas sandırmış!..
Dua edebilmenin beden ve bilinç üzerindeki etkilerini bilseydiniz; duanızın kabulü ile değil, sadece Dua edebilme işleviyle ilgilenirdiniz.
“DÜNYA”DA MISIN? “DÜNYAN”DA MI?
Beyninden projekte olarak biçimlenen, kendisine özgü bir dünyada yaşadığı halde insan; herkesin ortak dünyasında olduğunu sanarak aldanmıştır.
Beyninden bilincine yansıyan görüntüyü, dışarıda oluşan bir dünya sanmakla; cennetinden çıkar, aşağıların aşağısına inerek aldanır insan…
Hakikati mekansız olduğu halde Mekanla; hakikati AN içre olduğu halde Zamanla kayıtlanarak kendi kendisine nasıl da zulmeder insan?!
“Evrende nokta bile olmayan dünyadayız.” diyenlerden misin, yoksa “Evren, noktamızdan projekte olan bir hayalden ibarettir” diyenlerden mi?
“İnsanlar, olaylar, hayat psikolojimi bozdu” diyenlerden misin,yoksa “İnsanlar,olaylar,hayat psk. halimin somut suretleridir” diyenlerden mi?!
“Fani dünyanın, ölümlü varlıklarıyız” diyenlerden misin, “Baki olanın, ölümsüz halifeleriyiz” diyenlerden mi?!..
“Mutluluk veya Hüznü,çevresine göre şekillenenler” den misin, yoksa “Çevrede ne olursa olsun her halükarda, kendi halini yaşayanlar” dan mı?
“Sosyalleşme adına dış dünyayla özdeşleşmeye çalışanlar” dan mısın, yoksa “Yalnızlığı göze alarak Özüyle bütünleşmeye çalışanlar” dan mı?!.
Kitlelerin, kendini dönüştürme- yenileme derdi hiç olmamıştır. Bu, bireyin işidir. Hala arkadaşlarla beraber bir değişim mi düşlüyorsun?!
Kitleler, çoban bulunca sürü olmaya yatkındır. Kendini Tanımak; ne sürüye katılmak ne de baş olmaya soyunmaktır. Hakikat; bunların ötesidir.
YİNE DUA, HER AN DUA
Yaratılış itibariyle tamlık, bütünlük, birlik bilincinde olanın duası ile eksik, yanlış, hata görenin duası hiç bir olur mu?!
Eksiklik hissettiklerini tamamlamak üzere yapılan duaya ister istemez egosal hırslar karışacak; yöneliş ihlâsı negatif enerjiyle bozulacaktır.
Yaratılış itibariyle tamlık, bütünlük, birlik bilinci hissedenin duası eksik tamamlamak için değil; seyrini, keşfini zenginleştirmek içindir.
Duayı gönlüne düşüreni, aklına getireni fark eden; kendinde dua edeni de hissedecektir. Egonun içine sızamayacağı saf dua; işte o duadır…
“Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” i, samimi gönüller “Vermek istemese, istemek vermezdi” diye açmışlardır. Dua ederken unutma lütfen…
SANCILARIN TEMEL NEDENİ
Gerek bireysel ve gerekse toplumsal planda yaşanan sancı, çatışma ve savaşların ardında insanın “Bir şey olma” arzusu vardır.
“Bir şey olma”, “Bir yere gelme” çabası; hakikatini tanıyamamış insana aittir. Zaten KUL, zaten HALİFE değil miyiz? Bunlar neyimize yetmez?
Mezarlıklar nice başarılara imza atmış, zirvelere çıkmış, başa oturmuşlarla dolu. Mezar taşı süslü olanla, taşı bile olmayanın farkı ne ki?
Ölüm yaklaştıkça masumlaşır, iddiadan vazgeçer insan. Kılıcının önü arkası keserken kırdıklarını arar helallik için. Bulursa… Gelirlerse…
“Gidelim Afet, Selanik’e evimize kırlara doğru…” ( Ölüme yakın Atatürk)
“Gidelim Ethem, Aydın’a, çiftliğe; salkım söğüde gidelim…” ( Ölüme yakın Menderes)
Diktiği ağaç, yazdığı kitap, yaptığı bina kadar bile bu alemde kalamayan insanın nedir bu varlık, kimlik, öne geçme mücadelesi ve iddiası?!
Ahir ömürde başı ellerinin arasında; “Değer miydi?” yüzleşmesi yaşamak istemeyen; adandığı, savaştığı “Değerler”i ( !?) bugünden sorgulasın!
GÜÇ ZEHİRLENMESİ VE SİLSİLE GÜDEN MEKR
Gücü ele geçirdiğinde her şeyi çıkarına göre, hakkaniyete itibar etmeksizin düzenleyen; gücü yitirdiğinde yaşayacağı Mekri hiç mi düşünmez?!
Sürekli, alkışlayanı dinleyip itibara alan; aykırı ses istemeyen; itibara alınmayanların enerjisinin besleyip tetikleyeceklerini bir düşünse!
Makamda işlenen zulmün mekri, makamı o mantıkla devralanları vurur. Sistem; dedenin yediği koruğun torunun dişini kamaştırması üzere işler!
60, 71, 80, 97 darbelerinin oluşturduğu Mekr; 2000 lerde, darbeye bulaşmayana da acı çektirmişse; Mekrin silsile yoluyla işlediğini düşünebiliriz.
Seriül Hisab- Zül İntikam mekanizmalarının işleyişinde duygusal yaklaşım; sadece kendimizi kandırmaya yarar. Sistem kanmaz; Allah unutmaz!
Dün sana, büyüklerine zulmeden görüşün bugünkü mensuplarına intikam hisleri besliyorsan; torunlarının yarınını ellerinle mahvediyorsun!
Zayıf, güçsüz, mahcup gördüğünü nasılsa haksız, nasılsa suçlu diye köşeye sıkıştıran; bilsin ki er geç aynı şekilde köşeye sıkıştırılacaktır.
“Keser döner sap döner; gün gelir hesap döner” diyen Anadolu Halkı; Seriül Hisab-Zül İntikam mekanizmasında torpil, acıma olmadığını okumuştur.
Dün zulme, haksızlığa uğramış olmanın bugün sana zulüm ve adaletsizce davranma hakkı doğuracağını düşünüyorsan, bil ki yanlış yoldasın!
Haksızlığın, adaletsizliğin mazereti olamaz! Mazeretle kendini, yakınlarını ikna etsen de Allah’ı kandıramazsın! Sistemde mazerete yer yok!
HALA AKLINIZI KULLANMAYACAK MISINIZ?
Avrupa, sosyal ve bireysel hayatı din adına konuşanların hegemonyasından kurtardığı gün; bilim, teknik ve medeniyet alanında sıçramaya başladı.
“Aklını kullan, sorgula, araştır; yolunu kendin çiz, yanlışımı bulursan beni de çiz” cümlesini din adına konuşandan hiç duyan var mıdır?!
- Allah rüyada görülür mü hocam?
- Tabi görülür kızım, büyükler görülür demiş. Çok güzeldir Allah’ı rüyada görmek ( Din adına konuşan TV Hocası)
Allah Sisteminin fabrika dişlisi gibi ölçülü, mekanik tetiklemeyle işlediğini sindiremeyen din adına uçurulan hayal balonlarından kurtulamaz.
Heyecan oluşturma ve Galeyana getirme odaklı bütün anlatımlar; isterse baştan ayağa ayet-hadis işlesin, Dinin Gerçeğinden uzak anlatımlardır!
“Resulullahı rüyada gördüm, sizin bu faaliyetlerinizden memnun olduğunu söyledi bana” diyerek cemaatine gaz veren; şarlatanın ta kendisidir!
Kur’an; düşünmeyecek misiniz, akletmeyecek misiniz, ibret almayacak mısınız buyurur sıkça. Kur’anda “Fetva almayacak mısınız?” gören oldu mu?!
Sıkıntını açınca “Ellerinle işlediğinin sonucu bu” diyeni soğuk “Allah sevdiğini imtihan eder” diyeni sıcak buluyorsan, sömürüye açıksın dostum.
Hakikatini tanımak üzere yaklaştığında seni taltif edeni mi yoksa, bir hamlede egonun üzerine dikildiği halıyı altından çekeni mi seversin?!
Bütün dayanaklarımın çürüklüğünü gözümün içine sokana, egomun dikildiği halıyı ayaklarımın altından çekene âşık oldum. Sana da nasip olsun…
------------
İLMİ, RİCALİN AĞZINDAN ALINIZ. {Hz. Muhammed sav}
Bilgiyi; Ehlinin ağzından almak demek; ilmi, onun kavramları, onun metodu, onun düşünce biçimiyle değerlendirerek anlamak demektir…
Bir düşünürü anlamanın ilk ve temel şartı; onun hangi kavramlara hangi anlamları yükleyerek konuşup yazdığını tespit etmektir.
Okuyor, dinliyor ama anlatanın kavramları yerine sürekli kafandaki kavramlarla sorular soruyorsan kendine de ona da zulmediyorsun demektir.
Bugünün tasavvuf anlatımını, geçmiş tasavvufi kavramlarla anlamaya çalışıyor, üstelik o kavramları kutsuyorsan havanda su dövüyorsun demektir.
Her anlatanı, kendi kavramları ve felsefesi çerçevesinde değerlendirirsen; ondaki kapasite ve açılımı kolayca kendine kopyalamış olursun…
Sürekli biçimde “Bildiğini okuyan” a bilmediğini kavratmak mümkün değildir. Yeni bilgi ancak “Bilmiyorum” edebi ve duruşu ile alınabilir…
Veritabanındaki eski bilginin yeni bilgi girişine engel olduğunu fark etmen ve kabul etmen; kendine yapabileceğin en büyük iyiliktir…
Kimin veya kimlerin kitaplarını okuduğundan çok kimin kavramlarıyla düşündüğün, kimin metodolojisi ile ilme, hakikate yöneldiğin önemlidir.
Çağımızın en büyük bilinç aldatmacası; ne kadar çok bilirsen o kadar çok hakikate erersin anlayışıdır. Bilmek, Arınmak, Ermek farklı farklı konulardır.
Nice kitap devirenler var ki hayal peşinde ömür tüketmiştir. Nice sorgulayanlar var ki anlamı çözemediği için çareyi intiharda bulmuştur.
YATAĞI OLMAYAN SU DENİZE VARABİLİR Mİ?
Sorgulama melekesinin açılması; hakikat çağlayanının gayzer olup gönülden fışkırmasıdır. Açılması kadar, kulvarında, yatağında tutmak mühimdir.
Ehlinin İlim ve Hakikat Anlayışı; sorgulama melekesinin kulvarı, yatağı olmalıdır ki bilincin yönelişi denize; hiçliğe ulaşabilsin…
Akacak yatak bulamayan nice su, ovanın çukurlarında göl ve bataklık olarak kalmaktan kendini kurtaramamıştır. Denizi hayal bile edemeden!..
Kitleler için yeşilliklerle bezeli göllerde piknik yapmak cenneti yaşamaktır. Cesur, meraklı gönüller ise ırmakta raftinge çıkmışlar…
Çocukluğumda haritada gördüğüm, dünya çapındaki büyük göllerden niceleri kurumuş bugün. Göl kuruyabilir. Kuruyan deniz duyan var mı?
Suyu az da olsa ırmağa karışabilen bir dere olmak mı? Yoksa suyu;kuşu, yeşilli, piknikçisi bol bir göl olarak kalmak mı? İşte hayati soru!
Gönlünde sorgulama melekesi açılmışsa kendine benlik vererek yazık etme dostum. Denize akan ırmağa karışmaya bak. Irmak; Ehlullahtır…
EVRENSEL İNSAN MI, MEZHEBİ GENİŞ Mİ?
Kalıpları, yargıları, bağları güçlü olan nazarında kalıpsız, yargısız, bağsız, özgür düşünen ve yaşayan insan; tehlikeli görüle gelmiştir.
Evrensel normları hazmetmiş insanın halk kitlesi nezdinde yiyeceği en hafif damga “Mezhebi Geniş” olacaktır. Ucu küfürle ithama kadar gider.
Beşere, putunu göstermenin bir bedeli de “Sen, sana tapmamı istiyorsun” ithamıdır. Tapınmaya programlananı uyarmamak bazen daha iyidir…
GÜÇLÜ YENİLEBİLİR, KUDRETLİ?
Fıtratından aldığı kudretle tuttuğu yoldan emin olan; suçlanır, taşlanır, dışlanır ama mutlaka kitleleri yepyeni bir idrake er geç sıçratır.
Güç; çevreye, bilgiye, ilgiye, maddeye, etikete dayanabilir. Kudret; sadece Fıtrattan kaynaklanır. Güç yenilebilir, zayıflayabilir; Kudret asla!
Arınmış bilincin gösterişe, ispata ihtiyaç duymayan kudreti zaman- mekânı aşmıştır. Nice krallar unutulur da Ehlullah her dem gönülde kalır.
Gücün etki ettiği güç zayıflayınca uzaklaşabilir. Kudret öyle mi? Bir kere çekmeye, seçmeye görsün ebediyen bırakmaz, istesen de gidemezsin!
Beşer; güce, İnsan; kudrete doğru çekilir. Etkin, yetkin olana yakınlık beşere cazip gelirken İnsan; kitlelerin uzak düştüğü Kudrete çekilir.
Karga leşe, kelebek ateşe çekilir. Kargayı midesi alıp götürürken kelebek niye gittiğini de bilmez. Bi Kudrettir çeker, bi sevdadır tüter…
Gücün ego okşayan etiket, unvan ve avantajlarını reddedip Kudretin yakan, tüketen, eriten, dönüştüren ateşine sevdalanmaktır Hakikat. Aşk olsun.
Yazılı olarak neyi okursa okusun; sözlü olarak neyi işitirse işitsin bilinç, veritabanı doğrultusunda algılama ve anlama eğilimindedir.
NİÇİN SADECE BİLMEK YETMEZ?
Yazılı olarak neyi okursa okusun; sözlü olarak neyi işitirse işitsin bilinç, veritabanı doğrultusunda algılama ve anlama eğilimindedir.
Diken, haşarat, çer çöpten arınmamış bahçeden ne kadar sağlıklı meyve alınabilir ki? Arınmamış bilinç, Hakikati ne kadar değerlendirebilir ki?
Temiz, bakımlı bahçeye akan su; kaynaktan itibaren korunmamış; kanalda zehirlenmişse ne olur? Bilgi Kaynakların temiz mi? Ya kanallar?!
Şebeke suyuna, baraj kanalına bağlanmadan bahçesindeki artezyenden sulama yapanlar da vardır. Tutucu görülseler de meyveleri tadından yenmez.
Babadan kalma usullerle ekim-dikim yapanların, bir süre sonra ürünleri elinde kalırken; zirai danışman ve teknik kullananlar her dem ayakta!
Hiçbir şey yetişmez denen arazide; nice irade sahipleri ürün dererken verimli denen topraklarda niceleri sefilce yaşar! Toprak mı, Kafa mı?
Hakikatine Yönelen; mevsimlik işçi gibi değil ömürlük çiftçi hassasiyetiyle tarlasına bakmadıkça kaliteli, kazançlı bir hasat bekleyebilir mi?
KEYİF VERİCİ MADDE; EKMEK
Neden bir türlü vazgeçilemediği bilimsel olarak tespit edildi : Ekmekte mutluluk hormonu ( melatonin) bulundu!
Keyif verenler; Sigara, toz, esrar, morfin, içki vb. Ve bilimin son tespiti : EKMEK KEYİF VEREN MADDE! Hala düşünmeyecek misiniz?!..
Nasıl kilo veririm dediğimde “Sulu yemeğe ekmek banmayı bırak yeter” demişti spor hocası. Kuru fasulyeye ekmek banmamak? Nasıl zor gelmişti Allah’ım nasıl zor. Kuru olacak da
ekmek banmayacaksın?
İftara dakikalar kala fırında uzun kuyruklar. Sımsıcak pide ve halis tereyağı. Ezan beklemek, yarış startı bekleyen atlar gibi… Sonrası malum!
Kur’ana eş tutulan hatta avam arasında ondan daha üstün kabul edilen kutsal ( ?) Ekmek! Kim bilir insanlık bilincine nereden girdi bu virüs?!
Sümerle başlayan tarımı, Sümerin buğdaya verdiği önemi, Sümer öncesi buğday görülmeyişini araştırın, sorgulayın. Enki, Anunaki, İllümunati ?!..
Bağladılar… İnsanı toprağa, buğdaya, karnına bağladılar… Bağırsak Beyni, Üst Beyine musallat ettiler… Şeytanı, Rahmana…
Ehlileşen her şeyin mutlaka yabanisi var. Yabanisi olmayan ehlî yok! Doğa kuralı. İstisnası mı? Buğday. Tabiatta yabani buğday görülmedi!
Yabanisi olmayan, Sümer’de olduğu halde ondan önceye uzanan kazılarda görülmeyen,yerden biter gibi,gökten iner gibi lütfedilen ( !) Buğday?!
Ekmeği öpüp alna koyanlar, kırıntı düşürmekten ödü kopanlar, sormayacak mısınız; Ekmeğin kutsiyeti niye? Buğday nimet de domates, biber değil mi?
Allah takdiri, Allah’ın işi, Allah lütfu vb ni vara yoğa öyle çok kullandık ki; sorgulamayı isyana eş saydık. Sorgula, korkma ekmek çarpmaz!
DOSTU TANIYABİLECEK MİSİN?
Sana, seni kırma endişesi duymaksızın çıplak gerçeğini söyleyen; seni herkesten çok seviyordur. Egon onu sevimsiz, soğuk, ukala bulsa da…
- Hakikatime set çeken esas perdeyi görmem mümkün mü?
- Tabi.
- Nasıl?
- Yüzüne vurulduğunda içini en çok yakan ne ise, esas perden odur!
Dostum, Kalbim, Gönlümün Sureti demişsen Ona, temcit pilavı gibi önüne koyduğu ne ise ona yoğunlaşıp halletmeye bak. Kilidi ancak öyle açarsın.
Hem dostum diyecek hem de perdeni gösterince “Yanlış anladın?” diye savunmaya geçeceksin! Ya anlayışı kıta dost deme ya da egonu dizginle!
Karşısında savunma-ispat ihtiyacı duymayacak kadar sevgi-yönelişinden eminsen seni senden arındıracak dostu bulmuşsun demektir. Değerlendir!
BEŞER; TOPTANCIDIR
Beşer; Toptancıdır. Bir kişiyi, bir görüşü, bir akımı benimsemişse gözü kapalı savunur. Bunları reddetmişse sorgulamaksızın düşman olur…
İnsan; sorgulayan, tetkik eden, akıl süzgecinden geçirendir. Bilgi, kişi veya görüşleri bir çırpıda çizmediği gibi körü körüne de benimsemez!
Beşerin reddiyeci, kınayıcı, eleştirel tutumunun altında din adına ( !) hüküm verme; daha açık söylemek gerekirse “Allahlığa Soyunma” vardır.
İnsan; hüküm verenin hüküm giyeceği, kınayanın mekre uğrayacağı bilinciyle yaşar. Var olanın sadece Allah olduğunu bilen; Ona tavır alamaz.
Benimsediklerini sorgulayabilen, benimsemediklerini tolere edebilen insan; samimi ve bilinçli Allah Kulluğu kapısından girmiş insandır…
KUL; ABD; KAP…
Türkçeye “KUL- KULLUK” olarak çevrilen “abd”, bir Kur’an kavramıdır. Zahiren “köle” manasına gelen bu kelime KUL olarak benimsenmiştir.
Kul nedir, dendiğinde açıklamaya girişir, yorumlar getiririz. Oysa Arapça kelimelerde yoruma gerek duymayacak şekilde mana zaten yüklüdür.
Genel kullanımı itibarıyla KÖLE anlamına gelen “abd” İnsan- Rabbi arasında düşünülebilir mi? Kelimenin bundan öte anlamı olmalı değil mi?
Tanrısal din anlayışını benimsemiyorsak; birinin birine köleliliği; boyun eğmesi biçiminde bir abdlik; bir kulluk nasıl düşünülebilir?!
Kulluk diye çevrilen “abd” in şimdiye dek gündeme gelmeyen manasıyla bu sabah tanıştım. Açıklaması değil, sözlükte zaten olan manası ile.
İşte “abd”in sözlük anlamlarından şimdiye dek açık yazılmayan manalar : El-Abd= KAP, KOVA; İÇİNE ALAN, İÇİNDE TAŞIYAN; bardak, kavanoz vb.
“Abd” in “KAP” manası içimi titretti, gözümü yaşarttı. Ehlullahın pek açmadığı bu mana; ne dehşet bir manadır! Abd; “KAP” ise ABDULLAH?!
KİMSENİN YAPTIĞI YANINA KALMAZ
“Seriül Hisab” – “Zül İntikam” mekanizmaları; kişi, kurum ya da ülke bazında hiç kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağının da ifadesidir.
İnsanları yerinden yurdundan edenlerin; dillerini, dinlerini, yaşamlarını zorla değiştiren, sömürenlerin yanına mı kalacaktı? Süreç başlamıştır.
Afrikalı hür insanı, köleleştirmenin; kendisi sürekli gelişirken bilinçli biçimde bir kısım ülkeleri geri bırakmanın bedeli olmayacak mıydı?
İngiltere’nin AB den ayrılışıyla başlayan süreç; basit bir ayrılık süreci değil; asırlarca ezen- sömüren gücün; Bedel Ödeme Sürecidir.
Somali çeşme bilmezken; kuyu suyunu lüks bilip çoklukla çamurlu su içerken; havuz yatağında buzlu viski yudumlayanın hesabı görülmeyecek miydi?
Hükümranlığın ne kadar şaşalı, debdebeli olmuşsa çözülme ve yıkılışın da bir o kadar gümbürtülü, hazin ibretlik olacak Beyaz Efendi…
Düşünmesin, sorgulamasın diye Hintli yavruya Logaritma Cetveli ezberlettiniz! Zenciyi ocağından koparıp köle ettiniz. Yanınıza mı kalacaktı?!
53 yıldır kapıda bekletilen Türkiye’nin gelinen noktada hala AB üyelik müzakeresine devam etmesi; yıkılmakta olan binaya girme ısrarıdır…
KİM KİMİ SEYİRDE?
“Allah kendini İnsan aynasında seyreder” bir görüş “İnsan kendini Allah aynasında seyreder” ikinci görüş. 1. anlatılır, 2. kelle kopartır…
Allah kendini İnsan aynasında seyreder’i anlatırken etrafın kalabalıktır. İnsan kendini Allah aynasında seyreder’i açınca 1 kişi kalırsa şükret!
Allah’ı anlatırken bilge, evliya, ulu kişi der; severler, hürmet ederler. İnsan’ı anlatmaya başladığında hayatta bırakırlarsa şükret!
İnsandan Allah’a bakan Ehli Beyt; Allah’tan insana bakan Ehli Sünnet kanalını oluşturdu. Hep Hizmettedir Ehli Sünnet. Hep Şehittir Ehli Beyt.
Kitap okuyanların dünyasından İnsan okuyanların evrenine açılmaktır Hakikat! Açılabilene Şahadeti mübarek olsun…
İKİLİ İLİŞKİLERDE YANMAK İSTEMEZSEN
Muhatabının gündeminde ne kadar önemlisin? İlişkilerinde bunu; onun hal, hareket, söz ve tutumlarından kestirmeye bak ki ileride üzülmeyesin!
Sen aramadıkça aramayan, sen harekete geçmedikçe harekete geçmeyen hal diliyle sana “Önceliklerim arasında değilsin” demektedir.
Önceliği olmadığın insana yaklaşma ısrarın yapışkanlıktır. Serbest bırak ki onu nankörlüğünü açığa vuracak söz ve tutumlara mecbur etme!
Yakın görüştüğün birden irtibatı kesmiş, arayıp neden sorunca da “Dünya telaşı, iş- güç vb” diyorsa “Sana vaktim yok” demektedir. Zorlama!
Nankörlük görenler; kimi yakın tutması gerektiğini bilemedikleri için bunu yaşarlar! Biliyorum, zor gelecek ama sindir bu realiteyi dostum!
Gelene, ölçü dâhilinde kapını aç. Gidenin niye gittiğiyle kendini yakma! Giden tekrar gelmek istediğinde ise kılı kırk yararcasına dikkat et!
Seninle konuşurken gözleri “Vel Fecir” okuyan; bil ki sana odaklı değil. Sen de bir “Fatiha” oku, usulca yol ver. Erken uyarı hayat kurtarır.
Seninle ilişkilerini daha fazla değer verdiği bir başkasının konumuna göre düzenleyen, her an seni yarı yolda bırakma adayıdır. Saf olma!
Gidene kin tutup kırılmayacak; Geleni de bulunmaz Hint kumaşıymış gibi havaya uçurmayacak bir dengeye gelmişsen korkma, kimse seni yakamaz!
Yalnız doğduk, yalnız öleceğiz, hakikatte yalnız yaşıyoruz. Ebedi seyrimiz de yalnız olacak. Bu realiteyi unutmayan ilişkilerde selamettedir.
Dün yanlış yaptığınla bugün yeni bir başlangıç yapmanın yolu; hiçbir şey olmamış gibi davranmak değil; egoyu yere serip Helallik İstemektir.
Helallik- Özür mekanizmasını Allah için işletmek isteyen, birebirlik esasına uymalıdır. Yanlış, zarar hangi cinstense, özür de öyle olmalıdır.
İnsanların huzurunda yapılan yanlışın özrü-helalliği yine aynı insanların huzurunda olmalıdır. Bir cümlelik özürle, kimseler duymadan olmaz!
“Tek suçlu ben değildim, başkaları da vardı, hem o da hatalıydı” düşüncesi kafanda varsa özür ve helallik işine hiç girişme! Önce kafanı arıt!
Allah Sistemi Gerçeğini fark edenin kendisine yapacağı en büyük iyilik; hakkına girdikleri ile helalleşmektir. Başkası yok, Teksin unutma!
HALİFE, ALLAH HALİFESİ NE DEMEK?
“Kul” olarak çevrilen “Abd” kelimesinin sözlük manasının “Kap” olduğunu keşfetmiştik. Kap; kova; içine alan, içinde bulunduran demekti…
“Abd” kap olunca Abdullah; Allah Kulu kavramı da daha derinlikli, daha içsel, daha çarpıcı, daha sarsıcı bir anlam kazanıyordu.
Tasavvufi Kur’an kavramlarından HALİFE ye de bir bakalım istedik. “Birinden sonra, biri adına iş gören” Halife kelimesinin bilinen manası.
Allah Halifesi; Allah’tan sonra, onun adına iş gören, özelliklerini ortaya koyan diye anlaşıldı. Bu manadaki İkilik içimize hiç sinmedi!
“Halife”nin kökü “Ha-Le-Fe” fiilini Arapça sözlükten tetkik ettiğimizde hakiki manayı açıkça yansıtan bir ifade ile karşılaştık…
“Ha-Le-Fe” Kova sarkıtarak kuyudan su çıkarmak. “HALİFE” Kova sarkıtarak kuyudan su çıkartan!.. Aman Allah’ım, Allahu Ekber, Allahu Ekber!
Mi`râcim, beynimden derûnuma uzanan bir kuyu!.. {@AhmedHulusi} Kuyu, deruna uzanan!
O kuyuda derûna daldıkça; varlıklar, yaratılanlar kaybolur ve sonunda nefsim!.. Benden geride sadece bir HİÇ!.. {@AhmedHulusi}
YİNE DUA, TEKRAR DUA, HEP DUA
Anlaşılan o ki Duaya verilen “İstemek” anlamı da dua mekanizmasının hakikatini kavramaya perde çekiyor.
“Kimden, niye isteyeyim? Zaten takdirim belli, değişmeyecek, niye dua edeyim?” “Haddimi bilip aç gözlülük etmeyeyim” vb söylemler gelişiyor.
Dua; istemek olunca zihin, birinden bir şey beklemek şeklinde; iki yapı arasında karşılıklı alış veriş hayal ediyor kaçınılmaz olarak.
Dua; birinden bir şey istemek değil; kendi derununda mevcut sonsuz sınırsız potansiyelden belli özellikleri açığa çıkarma çalışmasıdır.
Su için musluk, hava için pencere açmak, rızık için çalışmak normal. İş duaya geldi mi,takdir belli niye dua edeyim der, adamı hasta eder!..
“O izin vermezse dua bile edemem” süslü cümlesine sığınır. O kim? Bir O, bir sen. Başka kimler var? Kaç kişi? Şeytan diyor kapa dükkânı git.
Yemek oldu mu O dilemezse yiyemem demez, bi güzel götürür. Uyku geldi mi O dilemezse uyuyamam demez paso uyur. Dua dendi mi O aklına gelir!
Haklısın dostum. Ben anlatamadım, çünkü O bende anlatma dilemedi. Sen anlamadın, çünkü O sende anlama dilemedi. İyisi mi dönelim dünyamıza.
O dilediğinde görüşür,belki yeniden anlatırız dostum. Bekleyelim bakalım O ne zaman vahyeder ( ?!) de bende anlatmayı, sende anlamayı diler?!
Zaten sen de yoksun ben de yokum! Ohhh ne hoş tasavvuf lakırdıları. Kimsecikler yok. Twitter? O da yok! Hepten karıştı. Sabah olaa hayrolaa!
ALLAH ŞİMDİ NE YAPIYOR?
İmam-ı Azam ( ks) ile münazara eden bir inkârcı, tüm sorularına tek tek akılcı cevaplar alınca son bi hamleyle sordu : Allah şu an ne yapıyor?
Tefekkürün, aklın, sorgulayan beynin numunesi İmamı Azam, bir kürsüde bulunan inkârcıya : “Oradan in, Allah’ın ne yaptığını söyleyeceğim” dedi.
Adam indi ve İmamı Azam kürsüye çıktı. Ve şöyle dedi : “Allah şu an bir inkarcıyı aşağı indirdi, bir mümini yukarı çıkardı!”
Allah anlayışımız ne zaman İ.Azamın ki kadar net,sade,berrak olacak? “Allah ve Ben” “Dileyen ve dilenen” ikileminden ne zaman kurtulacağız?
Âcizane görüşüm “Allah- Ben, Dileyen- Dilenen şirkinin kalktığı noktada yaşanan halin adıdır Kadir!” Talipsen, kolayından nasip olsun Kadir.
EGONUN İKİ UCU; HÜKMETMEK ve HÜKÜM ALTINA GİRMEK
İnsanlar iki sınıftır; 1- Başkalarına Hükmetmek isteyenler. 2- Başkalarının Hüküm ve Himayesi olmadan yapamayanlar.
Birilerine hükmetme veya birilerinin hükmü altında olma isteğinin senden düşmeye başladığı noktada; benliğinin eriyişine şahitliğin başlar.
Sadece hükmetmek mi hoşuna gider egonun? Hayır, Hükmedilmek de büyük haz verir. Filan abi, filan ablanın halkasında olmanın ulvi ( !) hazzı.
Uçlarda gezinmeyi seven haşarı bir keçidir ego. Uç olsun da ister hükümranlık, ister kölelik olsun fark etmez. Ortada durmak ölümdür ona.
Yalakalıklarından millet utanırken kendisi utanmayan bunu nasıl başarıyor sanırsın? Ego, kutlu ( !) köleliliği sever. Yalaka senin görüşün.
- Kime bağlısın?
- Hiç kimseye!
- Kimler sana bağlı?
- Hiç kimse!
Şaşırdı,tutunamadı; sessizce gitti. Yapabilirsen ego da böyle gider!
Hükmedenler hiç kendileri için istemezler ( !) Allah rızasıdır gayeleri,hizmettir,insanlık içindir çabaları. İçtenliklerine gözün yaşarır…
Etrafında onlarca insan. Kim bunlar? “İlim dostlarım, sohbet ediyoruz.” Sen çıkarken iki geçeli sıra oldular ama? Müritlerin olmasın sakın?!
Kendi karışıklığını unutmanın kolay yolu başkalarına hükmetmektir. Haz verir. Bağlılar, uçurdukça da kendini karışık görmez olursun zaten!
Ve bu konuda son söz. İşte Korkunç Gerçek : HÜKMETME SEVDASI; BAĞLANMA DAVASI GÜTTÜĞÜN SÜRECE HAKİKATİNİ TANIYAMAYACAKSIN! Ölüm var ölüm!
ANADOLU RUHU
Haçlı Seferlerinden Timur istilasına; Çanakkale Savaşından Sevre dayalı Avrupa arsızlığına kadar bir dizi bunalımın üstesinden gelen Anadolu Ruhu; içinde olduğumuz zorlu süreci
de aşacaktır.
Burası Anadoludur. Burası “Allah’ın Dinini Kemale Erdirmek Üzere Seçtiği” topraklardır. Korkuya, hüzne, karamsarlığa kapılmaya gerek yoktur!
Öncelikle, yaşananın kişisel veya politik hata olduğu şirkinden çıkıp her yaşananın “Allah Takdiri” olduğunu hatırlayarak İman tazeleyiniz!
Ölen iman ehli; Şehittir. Kestirmeden en yüksek makama sıçrayanlardır. Allah Resulüne ve Ehlullaha komşu olacaklardır. Beşerce bakmayınız!
Türkiye’nin, İsrail ve Rusya’yla yeni işbirliği; ülkemiz karşısında bloklaşan şer cephesini yarma harekâtıdır! Bu, onun hazımsızlığıdır!
Anadolu Ruhu; basit bir ırk, milliyet davası değil; her dönemde Evliyaullah öncülüğündeki saf, hakiki, öz İslam Anlayışıdır. O anlayış Bakidir!
“Hayatımın garantisi; ecelimdir.” diyerek engin bir imanı dile döker Hz. Ali ( kv). O çizginin mensuplarına kaygı, endişe ve korku yakışmaz!
Fatih Sultan Mehmet’i, Mustafa Kemal’i, Turgut Özal’ı zehirleyen; Menderes’i ipe gönderen güç ile bugün ülkemizi kana bulamak isteyen güç; aynı güçtür. Uyanmalı!
Azami ölçüde tedbir; imanın gereği. Ama unutma ki “Hiç bir tedbir Takdirin önüne geçemez!” Takdirde varsa tedbir alabilirsin. İmanını sarsma!
Bizi birbirimize düşürmek isteyen cephenin; birbirine girerek parçalanması, zulmün mekrini yaşaması çok uzak değil… Sabır; İmanın gereğidir.
----------------
Kaynak :
mehmetdogramaci . com
Yazar : Mehmet Doğramacı
Tarih : 27 Haziran 2015
Kategori : Kur'an'a Dair Makale ve Tefekkürler