Hakkalyakin Forum

Full Version: Yakmayan Ateş Keşfolunca (Kar©glanin 19 Mart 2019 Vaazi)
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.

Yakmayan Ateş  Keşfolunca

(Kar©glanin 19 Mart 2019 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kulnâ yâ nâru kûnî berden veselâmen ‘alâ ibrâhîme

Meali :

Onlar İbrahim'i ateşe atınca biz: “Ey ateş! İbrahim'e karşı soğuk, serin ve selamet ol!” dedik.

Sadakallahul Aziym Enbiyâ Suresi 69. Ayet


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Deccal’ın sol gözü sakat, saçı çoktur. Beraberinde bir cennet ve bir cehennem vardır. Onun cehennemi bir cennet, cenneti de bir cehennemdir."

   "Deccal’ın beraberinde bir su ve bir ateş bulunacaktır. Fakat, onun ateşi soğuk bir sudur, suyu ise yakıcı bir ateştir."

   Huzeyfe ile Ebu Mesud (r.a.) bir araya geldiler. Huzeyfe (r.a.) şu hadisi nakletti: "Muhakkak ki ben, Deccal’ın beraberinde olan şeyi ondan daha iyi bilmekteyim. Muhakkak onun yanında bir su nehri ve bir de ateş nehri bulunacaktır. Fakat, sizin ateş olarak gördüğünüz şey bir sudur. Bir su olarak gördüğünüz şeyse bir ateştir. Binaenaleyh, sizden her kim Deccal’ın çıkması zamanına erişir de suyu içmek isterse, bir ateş olarak gördüğü şeyden içsin. Çünkü, kendisi o ateşi bir su bulacaktır."

( Hadis-i Şerif, Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Muslim, Fiten 105, (2935); Ebu Davud, Melahim 14, (4315))

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Deccal, dinin değersiz görüldüğü, ilimden yüz çevrildiği bir devirde gelir. Onun dünyada dolaşacağı dört gecesi / günü vardır. Onlardan bir gün bir sene, bir gün bir ay, bir gün  bir Cuma / hafta kadardır. Diğer günleri sizin şimdiki günleriniz gibidir. Onun bineceği bir eşeği / biniti vardır ki, iki kulağının arası kırk arşındır. İnsanlara “Ben sizin rabbinizim.” der. Halbuki o a'var / şaşıdır, Rabbiniz ise şaşı değildir. Onun iki gözü arasında / alnında -heceli olarak- “K F R” yazılıdır. Okuma yazması olan olmayan; her mümin onu okur…”

( Hadis-i Şerif , Ahmed b. Hanbel, 3/367)

Yakmayan ateş  keşf olunca

Herşey zıttıyla Kaim ve  vaki ve vukufiyet bulmakta, Aynen acı ve tatlı, Gece ve gündüz, siyah ve beyaz, iyi ve kötü gibi, kötü iyiyi bilmemiz için lazım, kötü olmasaydı, iyi dediğimiz şeyin, iyi olduğunu nereden bilecektik, kötü var ki, iyi'nin iyi olduğunu bile biliyoruz. yine Beyaz'ın beyaz olduğunu, siyah sayesinde Bildik ve öğrendik, siyah olmasaydı, beyazı nereden bilecektik. kötüler olmasaydı, iyiler ve Müminler nereden belli olacaktı, öyle olduğu gibi, işte ateşte zıttı ile Kaim, yani Ateş Yakıcı, suda söndürücü ve serin. Allah Kur'an'da hikaye eder ki, İbrahim Aleyhisselam'ın başından geçen olayı, yukardaki ayette gectigi gibi, yakıcı ateşe, İbrahim'e serin ol, yakma onu dedik, buyuruyor Rabbimiz. Halbuki, Ateş yakıcı, nasıl olur da, yakan bir ateş, normal bir insanı Yakmaz? Sebep ne ola ki, bunun fiziki bir boyutu olmalı. Peki nedir bu fiziki boyutu  deyince:

Allah dünyamızda, bazılarına, kırmızıyı yeşil gösterip, bazılarımızada yeşili kırmızı gösteriyor, hangisine doğru diyebiliriz, öyle gören adama diyoruz ki biz, kırmızıyi yeşil Gören  adama Renk körü diyoruz.  ya hak katında o doğru görüyor da, biz yanlış görüyorsak! bizim kırmızı gördüğümüz, kırmızı değil de, yeşilse!  bu da bir versiyon değil mi, olasılıklar İçinden, bir olasılık, mümkün mü? mümkün. tersi de iddia edilebilir, düzüde.  Yani hepimizin yaratılmasında bazı yazılımlar var. Aynen Bir bilgisayardaki programların arka planında, enerjinin akış yollarının nasıl olduğunu gösteren bir yazılım. Neyin nasıl taşındığını, neyin nasil elde edilebileceğini, ne zaman ışık, ne zaman ses vereceğini belirten bir yazılım, arka yazılım olduğu gibi, işte insanlara da Allahu Teala kader ve yazılım vermiş ki, onun yazılımında, Eğer ona, kırmızıya yeşil olaraktan tanımlama getirdiyse Allahu Teala, o insan için yeşil odur, onun yeşili odur, ve yine kırmızısı da kırmızıdır. Öyle olunca, aynı minval üzere, bazı adamlara da Allahu Teala, Ateş serindir, Yakmaz kuralı koyduysa, onlar için ateş, yakmayan, serin olan bir şeydir. yani hepsi beyinde bitiyor, beyindeki yazılım. Beyin  frekanslari tanıyor, ve frekanslarda, mesela sen, gözün kapalıyken, sıcak diye tanımlanan bir şey ile eline dokunulunca, sıcak olduğunu ses yoluyla iletirlerse, ve sen bunu gözün kapalı olaraktan, onu görüyor gibi ve, yani Alevli ya da kızgın bir demiri tutuyor gibi hissedersin, Halbuki o Demir normal yemek kaşığı ya da çatal olsa, soğuk Bir çatal kaşık olsa bile, senin elinde yanma emareleri gözüktüğü, bilim adamlarınca tespit edilmiş, beynin öyle Algıladığı için, sen yanma hissi duyuyorsun, halbuki elinde yanıcı bir şey yok, sıcak bir şey yok iken bile, beynin onu yakıcı algılayıp, elini yanmış hissiyle, yakmış duruma getiriyor. ve bu Matrix filminde,

yine Morpheus neoya Binadan binaya atlama öğretirken diyorlar ki, ilk denemede kimse başaramadı, belki Neo Başarır diyorlar, ama neo bakiyor şimdi Morpheusa,  ve atlamayı yapıyor, fakat yere düşüyor, yere düşünce agzı dişleri kanıyor, ve onu matrixten çıkarıyorlar, elini ağzına götürüyor ki, ağzı kanamış, bu nasil olur diyor, benim  O hayal aleminde yaptığım burada bana gercektedemi etki ediyor, orada (Matrixte) öldü mü Burada da(Gercektedemi) ölüyor insan diyor, Evet öyle diyor, beynin öyle algılıyor diyor Morpheus ona. yani bu Matrix de işlenmiş bir konu, ve tasavvufun dibine Vurmuş Bir Film zaten dedik ya. Yani yakmayan Ateş, yakmayan Ateş Bir yazılım sadece, bir yazılım, beyin yazılımı, Yani Yakan ateşi senin gözün görmezse, beynin algılamazsa, onu Su diye de algılarsin. Hani bu Deccalın tarifi yapılırken,

   "Deccal’ın beraberinde bir su ve bir ateş bulunacaktır. Fakat, onun ateşi soğuk bir sudur, suyu ise yakıcı bir ateştir."


deniyor ki elinde  Ateş tutacak, birinde su tutacak, su sandığınız ateş, ateş sandığınız ise su olacak, yani Deccal Bunu daha keşfedecek, yani suyu bize ateş diye yutturacak, ateşi de bize su diye yutturacak, Hepsi Bir kod, diyecek ki : bak tanrınız sizi kandırmış, Allah bizi yıllardır kandırmış, Ateş dediği Ateş değilmiş, Hepsi 1 frekans, ve boyutmuş, şu dediğimizde su değilmiş, suda bir frekans ve boyutmuş, o zaman gelin şimdi  benim cennetime girin, cünkü cehennem bile sadece bir frekans, su diyerekten bir elinde su tutacak, su değil Ateş, ve diğer elinde de ateşi tutacak,  su şeklinde girin bakalım sizi yakıyor mu ateş bakın diyecek, ve peygamberimiz dedi ki orada Müminler Uyanık olun, onun Ateş dediği yere girin yahut tutup alın, Ateş dediğinin içinde su, su dediğinin de içinde  Ateş var kabul edin dedi.


Yani Deccal aleyhillane, Allah'ın sırlarından bir Sırrı daha çözdüğünde, matrixs'te bu işte, her şey sadece beynin algısı, ve bunu da Kanada'daki Ahmet Hulusi her şey beynimizdeki frekansı diyor, yani Kainat diye bir şey bile yok diyor, karşımızdaki şeyler bile yok diyor, her şey sadece frekans diyor, ve bunun daha ileri derecesi işte, Allah'ın koyduğu bir yasayı bulup, onuda Allah'a karşı gelmek için kullanan deccalın da, bunu kullanarak, yani su su değil, ateş ateş değil, ve Madonna Türkiye'ye geldi ve Türkiye'de konser verdi, bildikleriniz bildiğiniz gibi değil dedi, yahutta bildiğiniz gibi olmayacak dedi, Ve bunun sinyali taa O zamandan, 2 sene mi oldu verdi zaten, Ve o zamandan Deccal, bunu keşfetmiş idi zaten. yani şu anda Su diye bize Belki de Ateş sunuyor, zaten Ateş diye de su sunuyor. Cennet diye Cehennemi, Cehennem diye de cenneti Belki de sunmakta zaten. Çünkü dedik biz Cennet bu dünyadadiye., oda amrikanca cenent isimli Kaliforniya'nın Paradise kasabasına gitti , Paradise(Cennet) isimli Köyü şehri, Yaktı yıktı cehenneme çevirdi, gayesi Biz ile savaşmak, bize karşı gelmek, bizim sözümüz le savaşmak, iddialaşmak.

O zaman bu hafta ki vaazımızın ismi olan, "yakmayan Ateş keşfi olduğunda"  kıyamete bir adım Daha yaklaştık demektir.

Evet keşf oldu mu? Oldu, Oldu, Keşf oldu. Yani insanlar, ateşinde bir dalga ve frekans, suyunda bir dalga, cennetinde bir dalga, cehenneminde bir dalga olduğunun farkına vardılar, ve Matrix içinde yaşadığımızın farkına vardılar, buranın bir Matrix olduğunun farkına vardılar. yeni frekanslar Dünyası, dalgalar Dünyası. Diyorlar işte, her şey titreşim, her şey titreşimden ibaret, dedik zaten, işte Demir'in sertliği, içindeki atomların titreşiminin yüksek olmasından dolayı, biz onun sert biliyoruz, Ve bir de atomlarinin sık sık durmalarından dolayı, biz onları Demir ve sert, Eğilmez bükülmez diye biliyoruz. ve oksijen ve hidrojen, havadan  seyrek durduklarından ve titreşimleri de daha yavaş olduğundan, geçirgen ve saydam şekilde biliyoruz, işte her şey titreşim halinde  yani frekans ve dalga boyu halinde, Kainat titreşim halinde, biz bunu keşfeden canlılar oldogumuzdan da, Deccal da İşte insanları bu şekilde uyandırıraktan, yani Allah bizi kandırmış diye, yani Allah bizi yıllardır kandırmış, ateş ateş değil, suda su değil diyor, yani Bunu da keşfettim ben diyor.

Halbuki  Allah bizden bunu sakladım demedi ki, saklamış olsa, sen bulamazdın ki, keşfedemezdin ki, zamanı geldi ki, keşfettin bunu, sadece sadece onun zamanı geldi, şu anda o da lazım, ona  da ihtiyaç var bu dünyada da, onun için keşfettin.

Yine yıllardır yanlış bilinen bir gerçegide yine Biz söyleyelim, anlatılır ki dünya kayalardan ibaret idi, Rüzgarları sular Bilmem doğal etkenler onu yaladı yuttu, parçaladı da, dağlar taşlar toprağa döndü, ve Topraklar öyle oluştu, önce toprak değildi deniyor. ve bunun tersi zıttı da var, yani tersi zıttı, her şey zıttıyla Kaim dedik ya, mesela vişne dalından akan, ya da çam ağacından akan bir reçine, yere düştükten sonra, toprağa karışınca, aradan bir 10 sene ya da 100 sene geçince, taş halini alıyor, ve kehribar taşı deniyor, Halbuki bir sıvı idi reçine, siviydi sonra kabuk bağladı içini korudu, sonra toprağa düştü, Sonra toprağın içinde yıllarca beklemek sonucunda, o taş halini aldı, peki hani taşlar toprağa dönüyordu, Bu nasıl oldu da, sıvı bir şey taşa döndü, bunada bir Siz Tefekkür edin Bakalım, hepsi frekans mı sadece, sadece titreşim mi, bu titreşim nasıl oldu da, sertleşti, öbür titreşimde Kaya iken, nasıl Yumuşak başlı Toprak oldu.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Recep Allah’ın, Şa’ban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”

( Hadis-i Şerif , İbn Hacer el-Askalânî, Tebyînu’l-Aceb bi mâ Verade fî Fadli Receb, Tahkîk: Ebû Esmâ İbrahim b. İsmail Âli Asr, Tarih ve yer yok, s. 20, hadis no: 7.)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Recep Allah’ın, Şa’ban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır. Her kim Recep ayında iki gün oruç tutarsa ona iki kat ecir vardır. Bu katlardan her biri dünyadaki dağlar kadardır.”

( Hadis-i Şerif , Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, el-Fevâidu’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa, Thk: Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî el-Yemânî, 2. Bs, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut, 1392 h., s. 100. Bu hadis için ayrıca bkz: Aclûnî, a.g.e., c: 1, s. 423-424, hadis no: 1358.)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Receb ayının onüçüncü gününün orucu 3 bin sene, ondördüncü gününün orucu 10 bin, onbeşinci gününün orucu 13 bin seneye denktir.

( Hadis-i Şerif )


Ve Recep ayındayız, Recep ayı, 1  e 700 veren buğday gibi, Recep ayı da Bire bin veren ay, Yani geçen anlatmıştık Raşidi Tarikatında Sabahları, sabah namazının farzını Yasin ile devir daim ettirdikten kılma usulünü anlatmıştık, ve bunun Ramazan boyutunda 83 seneye tevafuk ettiğini, Ve  Recep ayının ise, işte Bire bin veren bir sistemi var diye tarif ediyor Peygamber Efendimiz, biri bine  katlayan bir yapısı var, nasıl olur deyince, Geçenki haftaki vaaz da anlattığımız, bu 1. sınıf dersi, size üniversite dersi verirsem zor gelir demiştim, ve Neburu nun devirdaimi büyük mü küçük mü diye size sormuştum da, Kafanız karışmasın diye anlatmamıştım, şimdi İkinci ders de bunu anlatalım. bisikletin ön dişlisi küçük dişli olursa, küçük dişli bir tur attığında büyük dişli bir tur atmaz dersek doğru mudur, küçük dişliden 1 dişli atınca büyük dişli den kaç diş birden atıyor, Çünkü bisikletteki vites sistemi Eğer böyle olmasaydı, olmazdı, ve    bisiklet ile dik bir yolu kolay çıkmak diye bir şey olmazdı, çünkü ön Dişli'nin küçük veya büyük olması, arka Dişli'nin Kac tur atacağını gösteriyor, şimdi ama ön dişli iki boyutta, bir küçük, bir büyük, ve 2 vitesli, Yani 12 ,12 = 24 vitesli kabul ediliyor, 1 boyutunda, arkada küçük bir dişli var, o küçük Dişli'nin turu, büyük bir tekeri döndürüyor, Onun bir turu tekeri arka tekeri 1 tur attırıyor, ve büyük dişli öndeki padeldeki büyük dişli, bir tur attığında, arkadaki küçük dişli, 3 tur atıyor mesela, ve böylece o küçük dişli 3 tur atınca, da küçük dişli nin bağlı olduğu teker, bu sefer 3 tur atmış oluyor, ve senin ayagın yarım pedal bastığında, arka teker 3 defa devir etmiş oluyor, Böylece sana zor bir yolu kolay Kat etmek kaliyor, ve arabalardaki ve diğer taşıtlardaki vites sistemi bu şekilde, büyük ve küçük çark sistemi ile kolaylık meydana getirilmekte, Öyle olunca büyük bir çark, küçük çarkı 30 tur attırıyor ki, Recep içi Bire bin veren, yani Recep bir tur attığında, bizim amelimiz 1000 katı olacak, bir amelimiz 1000 katı, 1000 tur atmış olacak, 10 sevab ise 10000 sevap alacağız, Recep bir tur attığında dünya 1000 tur atmış oluyormuş, dünya küçük çark, Recep büyük çark, ve diyor ki Peygamberimiz Şaban bire 100 verir diyor, benim ayım diyor, o zaman Peygamberimizin ayı da dünyanın 100 katı büyük, güneş ve Ramazan için yani Halley Yıldız içinde diyor ki Halley Yıldızı diyorum ben ona ve  dünyanın  10 katı, çünkü Ramazan'da yapılan bir amel, başka aylarda yapılan 10 amele denk, 10 sevap fazla, 10 katı fazla, yani onun turu halleyin bir turu, dünyamızın 10 Turuna Bedel bir şey, yani dünyamizin bir turu 365 gün ve  halley 365 in 10 katı ettiği zaman, 3650 gün eder, bizim 3650 günümüz, Halley bir gününe eşmiş, vesselam bu mesele de bu şekildedir, ve Öyle olunca Neburu  bir tur attı mıydı, Dünyamız  kac tur atar? dedik Haftada 6 gün Yasin, 7. gün tatil Triomat . ikincisinde Neburnunun ki 6 gün Yasin 7 gün tekrar baştan başlıyor, Haftada bir gün önce geliyor, Ramazan senede 10 gün önceydi,  senede 365 de 10, neburnun ki 1/7 Recep mi Büyük Şaban mı büyük, yoksa Ramazan mı büyük, Hani dedik, Recep Birebin Recep'in bir turu dünyamızın bin Turna bedel, o kadar büyük, Peki o zaman neburu Haftada bir gün erken gelirse, 1 senede 52 gün erken geliyor, Ramazan ise senede 10 gün erken geliyor sadece, Öyle olunca halleyden kaç kat büyük olmuş oluyor 52 olduğuna göre 5,2 kat daha büyük, Neburu gezegeni halleyden 5,2 kat daha büyük, Ramazan gezegeni Halley ise dünyamızdan 10 kat büyüktü, O zaman ne Burunun bir turu, Ramazan'ın 83 seneyi 5,2 ile çarptığımız zaman, eden Değer neburnun bir turu, 1 senesi demek oluyor, yani büyük çok büyük çark  daha büyük çark, halleyden, Ramazan'dan da büyük, Recep ne oluyor, Recep kaçdır, Bire bin idi, Bire bin Recep daha büyük, Allah'ın ayı diyor ya ona peygamberimiz Recep ayı için, mesele budur, Mesele  bu şekilde açıga kavuşmuş olur inşallah, yani yer ile gök birleşik kardeşim,   gökten yer, yerden de  gökyüzü İdare ediliyor.

Vaazımızı geçen haftaki vaaza bağlıyoruz ki, dikiş sağlam olsun da, kopmasın vaazlar birbirinden diye. Geçen demiştik ki, matrix'teki küvez vaktine doğru gidiyoruz, Yani herkes evinde yiyip evinde içecek, yani İnternetten ısmarlama meselesini anlatmıştık, her şey eve kadar geliyor demiştik, ve buradan internette öyle bir sistem var ki, aldığın zaman internetten, karar orada vereceksin, alırken karar vereceksin, Kapıya geldiğinde, Vay ben iki tane alacaktım, Bunu çok beğendim, 2 tane daha ver oradan yok, alırken iki tane aldıysan, kapına iki tane geliyor, alırken bir tane aldıysan, bana bir tane daha ve oradan, güzelimiş yok. Karpuzu beğendim, Bir kilo daha ver yok, yani ondan daha sonra bir tane daha ısmarlayacaksin, bir daha kapıya gelesiye kadar bekleyeceksin, Ondan sonra elde ediyorsun. yani bu da neyi temsil ediyor, rızka göre insan mı var? insana göre rızık mı var? Allah insanın sayısına göre mi rızık yaratıyor? yoksa rızkın miktarına göre mi insan yaratıyor? Kuranı Kerim'de ayeti kerime var herkesin rızkını o kefildir ayeti

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Vemâ min dâbbetin fî-l-ardi illâ ‘ala(A)llâhi rizkuhâ veya’lemu mustekarrahâ vemustevde’ahâ© kullun fî kitâbin mubîn.

Meali :

Yeryüzünde hiçbir mahluk yoktur ki rızkını vermek, Allah'a ait olmasın bu yalnızca Allah'ın üzerine düşen bir sorumluluktur. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların)  hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da)  dır.

Sadakallahul Aziym Hûd Suresi 6. Ayet

Ve bunu el alıp, çalışmamaya miskinliği ahlak edinen, meslek edinen insanlara Sofi diyorlar, bunlara Derviş diyorlar, miskin miskin dervişlik yapıyor, miskin Derviş Yunus diyor ya çalışmamaya, Çünkü rızkımıza Allah kefil. Halbuki Allah öyle kefil değil, Allah yeryüzünde o sene ne kadar insan varsa ona yetecek kadar rızkı zaten yaratıyor, ama dağılım farklı, diyoruz ya, Ahmedi Mehmet amca ile besleyip giydiriyor, kuşatıyor. Mehmeti Fatma teyze ile, Kim kimin elinden doğacak, kimin rızkından nasiplenecek, onu Allah biliyor işte, bize düşen de rızkımızın peşine düşüp aramak, yoksa oturmak ile değil, ama dedi işte, cennette onlar elini uzatınca her şeyi alırlar, işte küvezdeki Matrix, matrixteki insanlar, ve yaşıyormuş gibi zannedip,serum gibi gıdaları ile beslenen, büyüyen,, gelişen ve sonra da yaşlanıp ölen insanlar her şey frekans, herkese bir senaryo yazılıyor, kader diye bir şey bu da, ve kaderine göre ona rızık, giyecek, yiyecek, araba, at, ev veriliyor, Öyle olunca işte, Önceden sana Ne verildiyse, alacağın odur, Sonradan  ben dünyada iki gün daha kalacaktım, ömrüm uzayacak meselesi yok, çünkü sana Taksim olmuş bir miktar var, Çünkü bu sene 10 kilo biber yarattiysa Allah, ve 9 tane de insan var dünyada diyelim, 10 kilo biber, 9 insana Taksim edilecek miktarda olması lazım, ve eğer bu bir fazlasını, birisi Ben alan, diğerleri birer kilo alsın derse, haksızlık olur ama, hem de haksızlık olmaz, Belki o adamin 2 kilo bibere ihtiyacı var, çocuk ile büyük insanın yediği yemekler aynı mı, Mesela çocuklar 50 gramınan doyuyorsa, büyük bir litre  ile doyuyor, süt içtiği zaman, yanı o gibi İşte, bu da Allahu Teala'nın yarattığı rızık ile, insan miktarı ona göre, ayarla ki insanlar bunu bozma salar zaten dengeli şekilde gidecek Çünkü ölenle Doğan da aynı şekilde dünyadan ihraç olan ve dünyaya gelen bunu düzende tutmakta idi Zaten, sen  bunu bozmadigin zaman düezende zaten,  insanın GDO sonu genini oynadiklklarından, insanlar uzun ömürlü Oldu mu, bu sefer rızık dengede değil, rızık yetiştireceğiz diye bu sefer de gıdayı bozdular, Bu sefer her şey bozuldu, ve sonunda işte, her şeyin frekans olduğu anlaşıldı, Ve sonunda da işte Deccal, Allah bizi yıllardır kandırıyormuş ekmek bile ekmek değilmiş, buğdayda buğday değilmiş dedi  meselesine geliyoruz. ve burada da artık insanların küvezde beslenmesi, yani işteMatrix insan tarlaları, yani Allahü Teala'nın yarattığı Cennet, anne karnı gibi, Allahu alem, Adem atamız da Havva anamız da, böyle bir cennetten, yani böyle bir vakitten geçmişe atılmış durumdalar, geçen bunu anlatmıştık. Öyle olunca, işte yani her şey frekans olunca, İstersen bunu yorul didin çalış kazan, ister o matrixteki tarladaki gibi, istersen rüya aleminde gibi yaşa, ve temiz tertemiz bir halde, hiç yorulmadan yaşıyormuş gibi bir halde seyri sülük et, ikisi de aynı şey, belki o rüyanda da zaten çalışıyor vaziyette hissedeceksin kendin. kader sana öyle yazıldıysa, sen o Matrix içinde zaten çalışıyor olacaksın, ama işte buradaki cennet tariflerindeki  her şeyi ellerini uzattı mı alırlar, suratları istediği şekle girer, istediği kadınlar, bu hurileri olur vardır, binlerce hurisi, binlerce evi vardır,  şatoları vardır, Bilmem işte şadırvanları vardır gibi tarifler, Öyle olunca, işte her şey bir frekans. cennette bu yakmayan ateşin keşfi olmasından sonra icat edilecek bir yer, cennette icat olacak değil mi, Cennet şimdi vardı dönüyor, her zaman vardı zaten deniyor da, ama o cennetteki Cennet, o Cennet vaktinin cenneti daha keşf olacak yer, o küvez vakti Keşf olacak ye, ama nasıl geşfolacak, Her şeyin frekansı olduğu kesin olduğu zaman, ne oldu yakmayan ateş, dondurmayan su keşif olunca, iyimidir? artık Adem orada halk edilecek, insanoğlunun halk olduğu yer, yani ne oldu, hani Mustafa İslamoğlu anlatıyor ya, Allah insanı yarattı ve sonra en güzel şekilde yarattı, Sonra onun başlangıç noktasına koydu, Hadi bakalım bu hedefe var dedi diye,  orası işte en uzak nokta, yani Cennet, her şeyin kolay olduğu anlar, insan tarlasındaki insanların, bedenleri normalinde, eskidi mi onlar da  ölüyorlar, Ve tekrar karışım ünitesine, geri yollanıyorlar, oradan tekrar karıştırılip, tekrar İnsan oluyorlar.  bir daha dünyaya geliyorlar. diyor hani o matrixdeki kötü olan var ya, beni diyor tekrar geri alacaklar  matrixe,  başka bir bedene beynimi transfer edecekler diyor. yani bilincler kaybolmuyor, tekrar bedenlere takılıyor. Yenidoğan bedenlere O bilincler tekrar takılıyor demek, yani de reenkarne, reenkarnasyon  yapılıyor, yani bunlar da geleceğin dünyasını oluşturacak işte, yani neydi başlangıcımız, 2 tane takım elbise istiyorsan, baştan 2 tane takım elbise ısmarlayacaksın, ve Peygamberimiz de dedi :  

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Dünya âhiretin tarlasıdır."

( Hadis-i Şerif ,  Aclûnî¸ Keşfu'l-Hafa¸ Beyrut¸ 1351¸ I¸ 412.)

Bu Dünya ahiretin tarlasıdır, bir sürü şeyler açıklamış, cennette işte huriler için şunu demiş ki, mesela Allah'ın mescidinden alınan bir süprüntü veya cöp ve pislik  cennetteki hurilerine takı  olaraktan takılır, mücevher olaraktan, takı halinde sana gösterilir. burada yaptığın bir iyilik, dedik başta Recep Bire bin idi, burada yaptığı en güzel bir amel, bir iyilik, Bir Haslet, güzel bir haslet, sana ahirette, gelecekte, Nimet olaraktan dönecek, la ilahe illallah dedin, işte bilmem ne oldu, bilmem Sübhanallah dedin, şöyle oldu, işte bunlar, yani baştan iki takım elbiseyi sipariş etmek gibi, buradayken Eğer, şu anda bu amelleri işleyip de, ne istiyorsan onları Kazanırsan, ahiret tarlasında gelecekte, onlar sana ödül olaraktan verilecek, Zaten herkes her şey frekans diyoruz ya, şimdi frekansta her şey matematik işlemleri,  Yani bir artı bir eşittir 2. 1 eksi 1 eşittir 0. Senin burda eksilerin, artılarınla başbaşa gidiyorsa, ahirette alacağın 0 işte, Eğer burada artıların üstün gidiyorsa, iyiliklerin üstünse , 1 artı 1, 1 artı 15, artı 27, derken 1 Artı 40 derken etti  bilmem 160 ve  ahirette alacak işte 160 sevabin karşiligini ödül olaraktan.

yani takım elbiseyi önceden sipariş vereceksin kardeşim, bir tane istiyorsun Bir tane, 2 tane istiyorsun 2 tane, Orada yat kat istiyorsan, buradan siparişi vereceksin, oradan alacaksın, Emeksiz yemek yok, cennette bedava değil.

Ve Allah yolunda malını feda edenler, Allah yoluna arabasını bağışlayanlar, Allah yoluna evini bağışlayanlar, Allah yoluna tarlasını bağışlayanlar, Allah yoluna bir gününü hizmet olaraktan bağışlayanlar, Allah yoluna yemeğinden vazgeçen, oruç tutanlar gibi fedailer var, Allah Fedaileri. ve bunların içinde bir de o Ubade gibi, yani Ubade neydi,  Ubeydullah, Allah'ın iki kolu diye Ün kazanan, Peygamberimiz Uhudda zor durumda kaldığında, ona gelen Oklara elleriyle engel olan, ve ellerine ok yiyen ashab-ı Kiram, bir eline ok yemiş, o elini indirmiş, bir ok daha geliyor, öbür elini kaldırmış, ona gitmesin onu incitmesin diye, iki eli de ok yemiş, ve İki Eli İki Kolu yaralanmış, iki elini Allah yoluna feda etmiş,  iki eli şehit olmuş o yolda, Ve Allah o yüzden ona Allah'ın iki eli İsmini vermiş, Allah'tan gelen bir unvan, yani kimi korudu? Allah'ın peygamberini korudu. ve şu anda da fedailer var ki, Allah'ın Mehdi sine yardım etmek isteyen, ve yoluna feda olurum, Yoluna ölürüm, yolunda ölürüm diyenler var, Ve bazen yolumda bazı hayvanlara rastliyorum ki, geçen kirpi çarptım, geçen birisinde  geyik çıktı, zor kurtardım, yani tamam Güzel kardeşlerim, Tamam anlıyorum, feda olmayin değil, Evet  allah onlar ile bir belmi savdi belki, o makama ermek şereftir, Çünkü şöyle anlatayım, aynı Recep gibi Bire bin gibi, yani Bire bin gibi, piyonlar Vezir gibi degil, piyonlardan birisi gitse oyun mat olmaz amma  Vezir gibi fil ve at gibi biri gidersen piyononların hepsinin hükmü kalmaz, zaten piyonlar hareket edemiyor, yada fazla bir şey yapamıyor,  yani vatanı koruyamaz oyunu koruyamz davayi koruyamaz vezir ve  fil gibi at gibi, onlar hızlı hareket ettiklerinden, onlar  orduyu ve Devleti vatanı  ve oyunu koruyanlar gibidir, ama piyonlar, bir adım bir adım ilerledigi için, onlar elbet değersiz değillerdir Tamam, değersiz değildir ama, yeri geldimi onlarda fil kadar, At kadar değerli olurlar, ama hareket Kuvvetleri az olduğu için, bazen vezrin yerine yada atin filin yerine bir piyon feda edilir, onlar küçük gibi atfediliyor amma, yaptigi amel ve kurtardigi büyük olunca, bire bin sevap kazandiran amel İşte, burada Mehdi ile diğer insanlar arasında kıyas yapıldığında, da Mehdi'nin kazaya belaya ugramsi, veya yeryüzünden gitmesi, kıyamete sebep olduğu için, onun uğrunda ölmek, O nun bir gün daha kalması, herkesin hayrina olan bir şey, ona gelecek bir belanin  başka bir piyonuna gelmesi, işte Mehdi'nin  dünyada biraz daha fazla kalması demek, yani ne olmuş oluyor o zaman, yani onun uğurunda feda olmak Fedai olmak şereftir, Tamam ama, şu anda geyik cibiliyetinde dolanlar, Benim yoluma feda olan dedimi, Yolumuz da bir tane geyik çarptık mı, Biz bize zarar, Şimdi benim malımı, mülküme de zarar geldi, banada zarar gelecek, yani sen o yolda giderken bir de bana Zarar vermiş olacaksın, sözlerinize dikkat edin. yaptığınız amelinize dikkat edin, zarar vermeden yani ucuz kurtararaktan gitmek lazım, Burada şimdi kurbağaların çiftleşme Mevsimi gittigim geldigim yolun üzerinde  Göller var, kurbağaların çıktıkları yerde ezmeyen, ona kurban olayim dersin allah senin muradin yerine gelsin deyince, bir kurbagi prensin caninini aliriz, yolda cigner ezeriz yani, daha şimdi şu anda demeyin, Yani şu anda yoluna feda  olan deyip çıkıp gelme yanıma yoluma, yahut Ben onu hallederim bu Mehdi  degil, Deccal bilmem ne demeye de kalkmayın, yolumda Ezilenler olmayin,  ben bunu öldüreceğim diye gelirsin de, yolunda ezilirsin, onun yoluna yolunda ezilirsin, ve yine bir tane Playboy  Erkek Güzeli koşturuyor azcık az gel seyrek Gel kardeşim, sana kim verdi bu kadar izini, çarpılacaksın, ondan sonra bana da zarar, Sana da, sana, yani paran var diyerekten her sene hacca mı gidilir, her sene umreye mi gidilir, Varsa paran var, Tamam biliyoruz, peygamberimizde dedi, Akar Nehir'in yanında bile suyu tasarruflu kullanın dedi, Senin para var diye 50 kere Hacca gitmeye gerek yok, 50 kere Umre yapmaya gerek yok,  bize ziyarette de  aynı Hac ve Umre de,  tamam kalbinde devam  sevmeye şayet dost isen yok düşman isen yazik olur sana, carparim bir gün ölüverirsin. Bir bizim için olanlar var, bir de biz var,  Biz, ben ve etrafım, biziz, ailem etrafım, arkadaşlarım, Ama sen benden uzak bir yerdesin, bizim için olanlar olduğun halde, Biz durumuna girmek için uğraşma, bizim için olanlar bizim içindir, ve bu yolda da canını feda etme, Kim ise o playboy  biraz seyrekleştirir bu geliş gidişlerini, yoksa ezileceksin yakında, ve terk edeceksin bu dünyayi bir daha dönmeyesiye.


Yine Geçenki vaaaza bağlayacağımız meselelerden birisi de, hani biz Türklerin atasini emziren yada besleyen kurt kafalı çakal kafalı Tanrı Anibus demiştik. ve  Tanrı RA ise Şahin kafalı, ya da horoz kafalı,  RA nin simgesi horosun gözü olaraktan Simge edilir, ve bilinir ki yıllardır Türkler altaylardan geldikten sonra, işte Mavi Boncuk takarlar, mavi göz yaparlar, göz mavi göz, Peki çakal tanrının gözleri neydi, mavi gözlüdür, çakal Tanrı yani, çakal demek işte mavi gözlü demek zaten, horozun gözü, ve neye inanıyorlar, mavi gözün onları koruduğuna, göz kim, horosun gözü, horoz kim, Tanrı ra, ra nin gözü, yani  Tanrı enok, eno enonun gözü, ve illuminatideki göz simgesi de aynı şey zaten, ama onlar bunu bilmiyorlar, herşeyi gören göz, Çünkü Şahin ya da Şahin kafalı, yani her şeyi gören göz, ra nın gözü, ve nazar boncuğu da o yüzden mavi göz, çakal kafalı tanrının gözü,  çakal kafalı Tanrı  ra nın gözü neymiş çakalgöz, kim Gözetliyormuş Türkleri, Kim koruyormuş mavi gözlü çakal kafalı Tanrı, Ra nın gözü, horosun gözü, ya da Şahin'in gözü, ya da çakal kafalı Kurt'un gözü ne olmuş oluyor, Şimdi bu bilgi ile de  gözü mavi olduğu ortaya çıkıyor, ra nın gözü mavi, o genleri oynadıklarında yaptıkları enok ların yaptığı yarattığı, çakal kafalı, mavi gözlü, Şahin kafalı, mavi gözlü, ve Türklerde Nazar boncuğunu mavi göz olaraktan yaparlar, çakal işte adı üstünde, çakal gözlü, çakal, yani kurt gözü, ve Şahin gözü, nazar boncuğu meselesi de budur taaa Tanrı   Anibusa dayanir yine.


Cennet tasvirleri mizden bu haftakine gelince, ve Burası cennet diyoruz, Cennet diyoruz, kimseyi inandıramadık daha, Ama, mesela Kaya Çilingiroğlu oğlu ile Hülya evlendi, ve çocukları Zehra doğdu, Zehra doğar doğmaz mirasa kondu, anasının babasının Zenginliğinin üstüne cuk diye oturdu, doğar doğmaz Zengin. bu Zehra ne yaptı da kazandı bu zenginliği. annesinin karnında çok mu tesbih çekti. yahut Hülya Avşar namaz, niyaz,oruç, Hac, zekat, farz, sünnet böyle yedi işte bitirdi dini de onadan ödül mü oldu. yada Kaya Çilingiroğlu cami yaptırdı, han hamamlar yaptırıp, insanların hizmetine mi verdi, onun yaptığı amelin sebebiyle mi Zehra böyle zenginlige kondu. işte senin benim adaletime sıgıyormu bu şimdi, bu doğar doğmaz zengin, ben ise taş ocağında, tozun kirin pasın içinde çalışmak durumunda kalıyorum, hangi Adalet bu? benim adaletime bile sığmazken, bu Allah'ın Adaletine mi  uymuş. Halbuki işte Zehra eski hayatındaki amellerinin karşılığı olan cennete ermiş diye iman edersek, o zaman taşlar yerine oturur, hak yerini bulur, yoksa Zehra'nın ameli ne, Hülya'nın ameli Ne de, bunlar bu zenginliğe Erdi diyeceğiz. Anlatmıştım ve 1 e 700 veren ameller bahsinde anlatmıştım, ve Hülya gibiler eski hayatlarındaki  yaptıkları amellerine karşılık olaraktan bu dünyada böyle cennetlere erdiler dedik, ve bazıları da işte böyle anadan doğar doğmaz erdiler, Hadi Hülya yine belli bir yaştan sonra çalıştı kazandı diyeceğiz, yine Şarkıcılık da olsa, sanatçılık da olsa bir emek işi, Ama Zehra gibiler doğar doğmaz erdiler buna, yorulmadı üzülmedi kırılmadı Erdi o dereceye, işte bunlar eski hayatındakilerin karşılığı ise, böyle Tefekkür edip düşünürsek, ancak o zaman benim adaletime sigiyor, Allah'ın adaletini de o zaman sıgmış olur, Yoksa Allah benden daha adaletli olduğuna göre, Seninle benim aramdaki fark nereden, O zaman bu dereceyi nereden kazandı, hangi ameli ile, göster bana, bunların hangi ameli peygamberin anlattı hangi hale uygun bir amel, hangisi benimkinden daha fazla bir amelde, ben taş ocağında tozları içinde çalıştım, onlar Bey gibi yiyip içiyorlar, İşte fark,  eski hayatının karşılığı, eski hayatıda yaptıgi amellerin karşılığını alıyor diye düşündüğüm zaman, ancak benim içime Adaletime sıgan bir durum olmuş oluyor, Yoksa ne benim adaletimi ne de senin, ne de gavurun bile Adaletine sığmaz ki, Allah'ın adaleti ne nasıl Sığsın.

Bir alimin son izlediğim açık oturumundaki programında diyor ki o alim bize, bizi programlarini seyrediyor diyerekten, buradan  bilgi araklıya bilirsin  diyor.

Angut larla işim olmaz benim amma,

Düne kadar Müslümanlığı bize getiren Ahmet Yesevi Derneği nin usulü neydi, kalfalık çıraklık. Bir iş öğrenildiği zaman, Ustalardan öğrenilir, O da çıraklıkla başlar, kalfalık, en sonunda ustalık verilirdi. çıraklık ne demektir? ustasından bilgi araklamak demek değil miydi? o ilmin bilgilerini ustasından Araklıyaraktan, O işte mahir olmaya, çıraklık ustalık kalfalık demedik mi bizler. ve bu yolu Biz usul ve edep olaraktan, en güzel yol olaraktan bilmedik mi?  şimdi sana ne oluyor da, oradan iki kelime konuştum diyerekten, bana bilgi Hırsızı muamelesi yapıyorsun? Ben her açık oturum programını seyrederim, yahut dinlerim,  her yerden bilgi arar bulurum. Ben almasını biliyorsam alırım zaten, almasını bilmeyen adamların eline bilgi gecse neye yarar. ARI Olmayan Adam, poleni ne yapsın,  bal yapamayacak adamın Eline polen geçse  neye yarar, çiçek ve polen arinin eline gectiyse bal olur, benim gidip de ari gibi bal yapacak durumum yok, Ancak Arılar bal yapıp da bana verince, bal olaraktan yiyorum,  bilgi de, bilgiyi bal yapacak adamın eline geçtiyse, o bilgi zaten değerli bilgidir, ürünüde bal olur. Halbuki bütün sistem bu araklama sistemi üzerine kurulu değil mi, Sen yürümesini, anandan babandan araklamadın mı? konuşmasını yine anandan babandan araklamadın mı? bütün sistem araklama üzerine  kurulu değil mi? Sen kim oluyorsun da, bana bilgiyi çaldın muamelesi yapıyorsun, esans hırsız sensin, bilgiyi saklayan hırsız, çalıp da saklayan Hırsız, bilgi saklamak için değil, dağıtılmak için verilmiş. Allah o kadar bilgiyi hayvanların içine dürüp büküp sokup da, sonrada etrafiniza bakmyiromusunuz ayetleri ile bize uyarmazdi eger bilgi  saklanacak bir şey olsaydı, "Etrafınıza bakmıyor musunuz" Kaç tane ayet ve kuranda

görmüyor musunuz?, ayetleri, anlamıyor musunuz,  ayetleri.

Arı olan, apartmanın başındaki havuzda yüzmeye gitmez, çicek başındaki poleni toplamaya gider ki Bal yapabilsin, Ben de seni dinlemeye geliyorsam bal yapacak polen var mı diye bakmaya geldim, çiçek olmayan yerde arının ne işi var, Bak ben senden bilgi araklamadim tamam mı Sen gel şimdi benden arakla git bakayım bir.

Cimri, Bildiğini işte böyle öğretmeyen insanlara, kazandığını veremeyenlere denir, Allah'ın verdiği canı vermeye gücü yetmeyenlere denir, işte nefes de öyle, alırsın da veremez hale gelirsin, Çünkü vermesini bilmiyorsan eger.

Almaya geldi mi iyi de vermeye geldi mi, Hadi nefesi da verme bakalım da, tut o zaman cimri.

Allah bu düzeni böyle koymamış mi ki,  nefes alıyorsun, hem de iki delikten, birden veriyorsun, burnundan veriyorsun, vermek mecburiyetinde kalıyorsun, hadi vermede tut bakalım nefesi, can da böyle, sana verilen Can da, bir gün alınmak durumunda kalıyor, O zaman,  O zaman durum zor. canı verebilecek miyiz, hepimiz için zor, Sadece senin için değil,seni kastetmedim burada, Almak kolay, Vermek Zor, Evet bazılari malı veremez, bazısı ilmini veremez, bazısı peynir seviyordur, peynir veremez, bazısi da canı veremez, bazılari da nefes hastalığına tutulur, nefesi alıp veremez, hepsi aynı cimriliğin sebebi, cimriliğin cezası.

Rabbim, askerime, aldığını aldığı gibi vermek, bulduğunu bulduğu yere, geri koymak nasip eylesin, her şeyi, yerli yerine, bulduğu gibi, bulduğu yere koymak nasip eylesin.


--oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '


وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 19 Mart 2019 Salı

Original Kar © glan