Hakkalyakin Forum

Full Version: "Güneş şeytanın iki boynuzu arasında doğar." hadis-i şerifi ne anlama gelmektedir?
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
[attachment=46918]

"Güneş şeytanın iki boynuzu arasında doğar." hadis-i şerifi ne anlama gelmektedir?


Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki:

    "Öğlenin (başlama) vakti, güneşin (tepe noktasından batıya) meylettiği zamandır. Kişinin gölgesi ken­di uzunluğunda olduğu müddetçe öğle vakti devam eder, yani ikindi vakti girmedikçe. İkindi vakti ise güneş sararmadıkça devam eder. Akşam vakti ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolmadığı müddetçe devam eder. Yatsı nama­zının vakti orta uzunluktaki gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti ise fecrin doğmasından (yani şafağın sökmesinden) başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Güneş doğdu mu namazdan vazgeç. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasından doğar." [Müslim, Mesâcid 173, (612); Ebu Dâvud, Salât 2, (396); Nesâî, Mevâkît 15, (l, 260).]

Ahmed b. Hanbel, Bezzar ve Taberani’nin Semüre b. Cündüb’den rivayet ettiklerine göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:

    “Güneş doğarken de batarken de namaz kılmayın. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar, iki boynuzu arasında batar." (Heysemi, Mecmau’z-zevaid, 2/255)

Diğer bir rivayette ise şu ifadeler yer almaktadır:

    “Resulullah, gece-gündüzün herhangi bir saatinde (her zaman namaz) kılmamızı emretti. Ancak güneş doğarken ve batarken namaz kılmaktan sakınmamızı emretti. Ve (bunun gerekçesini açıklamak için de) şöyle buyurdu:

    “Şüphesiz şeytan güneş batarken onunla birlikte batar, güneş doğarken onunla birlikte doğar.” (Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 2/256)

AÇIKLAMA:

Hadiste geçen "şeytanın iki boynuzu" tabiriyle ilgili olarak İbnu Hacer şu açık­lamayı sunar:

"Şeytanın iki boynuzu başının iki tarafı demektir. Denir ki: Şey­tan güneşin doğduğu yerin hizasında dikilir. Öyle ki o, doğunca (şeytanın) başının iki yanı ortasında olur. Ta ki, güneşe tapanların güneş için yaptıkları secde onun için yapılmış olsun. Batma sırasında da aynı hal mevzubahistir. Durum böyle olunca güneşin, şeytanın iki boynuzu arasından doğması, doğuşu esnasında güneşi sey­redene nisbetendir. Şöyle ki, eğer şeytanı seyretmiş olsaydı, onu güneşin yanın­da dikilmiş olarak görecekti."

İbnu'l-Esîr, en-Nihâye'de karneyn yani iki boynuz tabiriyle İbnu Hacefin açıklamasında görüldüğü üzere- başın iki tarafının ifade edildiğini kaydettikten sonra kîle yani denildi ki diyerek kelimenin talî manalara da tevcih edildiğini be­lirtir: "Karn, kuvvet" tir, yani güneş doğarken şeytan harekete geçer ve tasallut­ta bulunur ve güneşe yardımcı vaziyetini alır.''

İbnu'l-Esîr, karn kelimesinin devir, çağ manasının da esas alınarak hadiste­ki karneyn tabirinin iki çağ şeklinde anlaşıldığına dikkat çeker.

"Denildi kî: "İki çağı arasında demek "öncekilerden ve sonrakilerden ola­cak iki ümmeti" demektir. Bütün bunlar, güneşin doğuşu esnasında ona secde edenler için bir temsildir, 'Ve sanki, bu sapıklığı, onlara şeytan kurmuştur. Öy­leyse güneş perest güneşe secde etti mi şeytan güneşin yanında yer almış gibidir.''

Ulemânın bu açıklamalarına şunu da ilave edebiliriz: Din-i mübîn-i İslâm, sabah namazının nihâî vaktini güneşin doğuşu olarak tesbit etmiştir. Öyleyse mü'min Rabbine karşı farz olan sabah ibadetini yapabilmek için güneş doğmazdan önce kalkmalıdır. Güneşin doğması anında yapılacak ibadet makbul değildir. Öyle ki, güneş doğmadan önce başlanmış bir namaz henüz bitmeden güneş doğacak olsa, o namaz bozulmaktadır, kazası gerekmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu ves­selam) dinde bu kadar ehemmiyetli yeri olan bir meselenin mü'minlerin zihnin­de daha canlı olarak yer etmesi için, meseleyi şeytanla da irtibat kurarak vaz'etmiş olmaktadır. Nitekim dinin reddettiği pek çok mesele şeytana nisbet edilerek ke­rahet veya haramiyeti beyan edilmiştir. Bu tebliğ üslûbunun Kur'an'da da pek çok örnekleri vardır. İçki, kumar ve putları haram eden âyette olduğu gibi (Mâide, 5/90-93).

Şu hâlde, hadisten İbnu Hacer'in de kaydedip reddettiği bir kısım kozmoğrafik, maddi izahlar yapmak için tekellüfe gerek kalmamaktadır.

Bazı rivayetlerde “münafıkların aceleden kıldıkları namazlarla ilgili yönünü” düşündüğümüzde bu ifadeleri şöyle anlamak da mümkündür:

Sabah namazını tehir ederek ta güneş çıkmaya yakın olduğu bir zamanda kalkıp acele ile namaz kılması, yine ikindi namazını tehir ederek güneşin batmaya yüz tuttuğu bir zamanda bu namazı acele ile kılmaya çalışmak, -mecaz bir ifadeyle-şeytanın omuzlarında namaz kılmak gibidir. Demek şeytanın güneş doğarken, batarken şeytanın boynuzlarında doğması ve batması o vakitlerde yaptığı sinsi telkinlerini anlatmaya yöneliktir.

Özetle söylemek gerekirse, alimler bu gibi rivayetleri iki şekilde yorumlamışlardır:

a. Hakiki manada yorumlayanlara göre; kafirler, doğarken ve batarken güneşe tapıyorlar. Bu vakitlerde şeytan boynuzlarıyla güneşin hizasına kadar yükselmeye çalışarak, söz konusu kâfir insanların (aynı zamanda) kendisine (de) secde ettiklerini avenelerine hayal ettirir ve kendi içinde de hayal etmeye başlar.

b. Bunu mecazi manada algılayanlara göre; hadislerin bu ifadeleri, o vakitlerde şeytanın insanlar üzerindeki tasallutunun zirveye çıktığı manasına gelir. Namazların en faziletlisi olan sabah ve ikindi namazlarını tehir ettirerek, daha sonra çok acele ile bunu kılmalarını sağlaması, şeytanın manen -bulunduğu aldatma makamı itibariyle- doruk noktada yükselişinin bir simgesidir. (bk. Nevevi, el-Minhac/şerhu Sahihi MÜslim, 5/123-124)

Hadisteki maslahat açıktır: Mü'minlerin erken kalkmalarını sağlamak, mü'-mİnlere zaman şuuru, programlı iş yapmak, vaktinde iş yapmak alışkanlığı ka­zandırmak, kendini vakte göre ayarlamak, disipline etmek, vaktinden sonra yapılacak işlerin kıymet ifade etmeyeceği fikrini zihinlerde tesbit etmek gibi günlük hayatımızın gerek ferdi ve gerekse içtimaî veçhelerinde, gerek sıhhat ve gerek iktisad açılarından gerek dünyaya ve gerek âhirete bakan pek çok faydaları, mas­lahatları saymak, görmek ve göstermek mümkündür. (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Şerhi)

Sorularla İslamiyet