Hakkalyakin Forum
Sağlıkla ilgili Hadisler - Printable Version

+- Hakkalyakin Forum (https://hakkalyakin.com)
+-- Forum: DİNİ İSLAMİ BİLGİLER (https://hakkalyakin.com/forumdisplay.php?fid=8)
+--- Forum: iSLAMi BiLGiLER (https://hakkalyakin.com/forumdisplay.php?fid=187)
+---- Forum: Sünnetler Hadisler (https://hakkalyakin.com/forumdisplay.php?fid=307)
+---- Thread: Sağlıkla ilgili Hadisler (/showthread.php?tid=8639)



Sağlıkla ilgili Hadisler - RasitTunca - 02-26-2020

   

Sağlıkla ilgili Hadisler - Peygamberimizin 1400 Sene Öncesinden Bize Bildirdiği Sağlıkla İlgili Altın Değerindeki Tavsiyeleri

1- "İnsanların çoğunun kıymetini bilemediği iki nimet vardır      :        Vücut sağlığı ve boş vakit."
(      Tirmizi, C.2. H.no      :        2304)

2- "(      Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapat. Çünkü şeytan besmeleyle kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lambanı söndür. (      Yine) besmele çekerek, enine koyacağın bir ağaç parçasıyla da olsa kaplarının ağzını ört. Besmele çekerek su kabının ağzını da ört. Çünkü şeytan kilitli kapıyı açamaz, kapıların ağız bağını çözemez, Kapalı çanağı açamaz. (      Besmele çekmezseniz) fare, insanların evini  veya evlerini yakar.”
(      Ebu Davud, C.4, H no      :        3731-3732)

3- "On şey fıtrattandır      :        Misvak kullanmak, bıyıkları kısa tutmak, ağza su alarak temizlemek, buruna su alarak temizlemek, sakalı uzun tutmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını temizlemek, sünnet olmak,  etek tıraşı olmak, abdest bozma yerini yıkamak ."
(      Nesei, Ziynet, C.3. H.no      :        4956)

4- "Kaba köpek bandığı zaman yedincisi toprakla olmak üzere yedi defa yıkayın.”
(      Ebu-Davud, C.1. H.no      :        73)

5- “Allah'ı zikretmek muhakkak bir şifadır, insanları anmak ise bir hastalıktır."
(      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        1621)

6- Dikkat edin! Size hem hastalığınızı  hem de ilacını bildiriyorum. Hastalığınız günahlardır. İlacı ise istiğfardır.
(      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        2006)

7- “Sizlerden her kim vücutça sağlıklı; nefsinden ve malından, korkusuz ve huzurlu; günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur”
(      Tirmizi (      A. Parlayan), H no      :        2346)

"ATEŞİ SU İLE SERİNLETİN"

1- “Esma, kendisine tedavi yapması için ateşli bir hastalığın (      hummanın) harareti ile muzdarip olan bir kadın getirildiği zaman, hemen suyu hastanın yakası içine dökerdi. Ve arkasından Allah’ın Elçisi (      s.a.v.)nin      :       
“Ateşli hastalığı su ile serinletiniz.” ifadesini söylerdi.”
(      Buhari, Tıb, C.12. H.no      :        39)

2 - “Hummanın şiddeti cehennemin kaynamasındandır. Sizler onu su ile serinletiniz.”
(      Müslim. C.7. H.no      :        2209)

3 - " 'Sıtma' hastalığı cehennemin galeyana gelmesi gibi çok şiddetli bir hastalıktır. Su ile soğutarak hastayı rahatlatın."    (      Tirmizi, C.2. H.no      :        2074)

4 - “İçinizden birisi yüksek ateşe yakalanırsa, 3 gece seher vaktinde üzerine soğuk su dökünsün.”
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. H. no      :        2406)

AYVA

1 - Talha şöyle rivayet etmiştir      :          Bir gün ben Resûlullah (      s.a.v.)'in yanına girdim. Elinde ayva vardı. Buyurdu ki      :        “Bunu al (      ye), ey Talha. Çünkü ayva, şüphesiz gönlü rahatlatır."
(      İbn-i Mace, H.no      :        3369)

2 -  Câbir bin Abdullah, Peygamber (      s.a.v.)'e Tâif'den getirdiği bir ayvayı verdi. Peygamber (      s.a.v.) şöyle buyurdu      :        “Bu, göğüsteki üzüntü ve sıkıntıyı giderir, yüreği parlatır."
(      Rudani, C.3. H.no      :        5565)

"BAL ŞİFADIR"

1 -"Şu şifalı iki şeye devam ediniz      :        Bal ve Kur'an."
(      İbn-i Mace, C.9. H.no      :        3452)

2 - "Kim her ay üç gün,  sabahleyin bir kaşık bal alırsa, o kimsenin başına büyük bir hastalık gelmez."
(      İbn-i Mace, C.9. H.no      :        3450)

3 - Bir adam,  Allah'ın Elçisi (      s.a.v.)'e gelip "kardeşimin karnı ağrıyor" dedi.
Allah'ın Elçisi (      s.a.v.)      :        "Kendisine bal şerbeti içir" buyurdu.
Ona bal şerbeti içirdikten sonra tekrar geldi ve dedi ki      :       
"Ey Allah'ın Elçisi! Bal şerbeti içirdim, fakat karın ağrısı arttı."
Bunun üzerine Allah'ın Elçisi(      s.a.v.)      :       
"Tekrar bal şerbeti içir" buyurdu.
Adam içirdi. Sonra tekrar gelerek      :       
"Balı içirdim, fakat ağrı geçmedi, arttı " dedi. Bunun üzerine, Peygamber (      s.a.v.)    şöyle buyurdu      :       
"Allah'ın sözü doğrudur, kardeşinin karnı yalan söylemiştir. Bal şerbeti içir" dedi. O kimse de, tekrar bal şerbeti içirdi ve kardeşi iyileşti.
(      Buhari, Tıb, C.12. H.no      :        7) 

4 -"Şifa üç şeydedir      :        Bal şerbeti içmek, kan aldırmak, ateşle dağlamak. Fakat ümmetimi ateşle dağlamaktan men ederim."
(      Buhari,Tıb, C.12. H.no      :        3)

5 - Resûlullah (      s.a.v), Said bin Muaz’ı, aldığı ok yarasından dolayı dağlama yaparak tedavi etti.
(      Ebu Davud, C,4, Hno      :        3866)

6 - “Lohusalar için en iyi şifa yaş hurmadır, hastalar için bal gibi şifa yoktur.”
(      Ramuz El Ehadis, C.2. H.no      :        4676)

7- “Böğür (      Hasıra-böbrek damarı) sancısı böbrekteki damardandır. O kımıldadığı zaman, sahibini rahatsız eder. Onun ilacı sıcak bal şerbetidir."
(      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        1332)

BULAMAÇ-TELBİNE

1- Resûlullah (      s.a.v.)’in ev halkından biri sıtma hastalığına yakalandığında bulamaç- hasa (      çorba-et sulu çorba) yapılmasını emrederdi. Bulamaç yapılınca da ondan içmelerini emrederdi ve bu bulamaç yemeği hakkında şöyle buyururdu      :          “Kederli kimsenin kalbini güçlendirir, hastanın kalbinden ağrıyı giderir, sizden birinizin yüzünden kiri su ile giderdiği gibi…”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3445)

2- Ayşe, hasta için ve ölmüş kimse üzerine hüzünlü olan insan için daima telbine bulamacı yapmasını emrederdi. Çünkü ben Resûlullah (      s.a.v)'dan      :        " Şüphesiz telbine bulamacı hastanın gönlüne rahatlık verir. Bir kısım hüzün ve kederi de giderir.” buyururken işittim
(      Buhari, Tıb, C.12. H.no      :        12)
Tirit yapılır, telbine onun üzerine dökülüp ve yenilirdi.
Tirit      :        Yağ, peynir, hurma ve un karışımı. Ekmeğin küçük parçalar halinde doğranıp çorba suyuyla ıslatılması, et suyuyla ıslatılmış.

3- ”Yararlı olup hoşlanılmayan telbîne'ye devam ediniz” buyurmuştur. Resûlullah (      s.a.v), ev halkından birisi hasta olduğu zaman, iki tarafından biri bitinceye, yani iyileşinceye veya ölünceye kadar telbine çömleği devamlı ateş üstünde olurdu, demiştir.
(      İbn-i Mâce, C.9. H.no      :        3446)
Telbine, Un, yağ ve sudan mamul pişirilen bir nevî bulamaçtır. Çoğu zaman buna bir miktar bal da karıştırılır. Süt gibi beyaz olduğu için 'Telbîne' adını almıştır. Mekke halkı buna 'Harîre' derler. Bu bulamaç muhallebiye benzer. Bilindiği gibi Telbîne, leben kökünden alınmadır. Leben ise süt demektir. Bu bulamaç beyaz olduğu için süte benzetilerek Telbine ismi verilmiştir.

4- “Telbine aşı, her derde devadır.”
(      El Metalib ul-Aliye, C.2.  H.no      :        2407)

CÜZAM

1- “Kılların, burun içinde bitmesi cüzam hastalığına karşı bir güvencedir.”
(      El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2459)

2- "Cüzamlılara devamlı surette bakmayınız.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3543)

ÇOK YEMEK YEMEK

1- "İnsanoğlu mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna, belini doğrultan bir kaç lokma yeter. Eğer yemek istiyorsa, midenin üçte biri yiyecek, üçte biri içecek ve üçte biri de hava içindir.”
(      İbn-i Mace,  H.no      :        3349)

2- “Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terk etmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.”
(      İbn-i Mace, H.no      :        3355)

3- “Yemeğinizi Allah’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalpleriniz katılaşır.”
(      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        934)

4- “Üç huy Allah’ın gazabını gerektirir. Acıkmadan yemek yemek, uykusuz kalmadan uyumak, lüzumsuz yere gülmek.”
(      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        3340)

5- Hz. İsa şöyle derdi      :        "Suyun fazlası bitkiyi öldürdüğü gibi, yiyeceğin fazlası
da ruhu öldürür."
(      Müslüman-İsa, S.156-7)

"ÇÖREK OTU HER DERDE DEVADIR"

1- İbn-i Ebi Atik, şöyle rivayet etmiştir      :        “Size şu ‘Habbetü’s-Sevda’yı kullanmayı tavsiye ediyorum. Ondan beş veya yedi tane alıp iyice ufalayınız. Sonra onu birkaç damla zeytinyağı içinde, hastanın burnuna bu taraftan ve şu taraftan damlatınız. Çünkü Ayşe, Peygamberden (      s.a.v.) şu hadisi işittiğini söyler      :        ”
“Şüphesiz şu ‘Habbetü’s –Sevda (      çörek otu), her hastalığa şifadır, samdan başka.”
“Ben, Sam nedir? “dedim.
“Sam, ölümdür.” dedi.”
(      İbn-i Mace, C.9. H.no      :        3449)

-Katâde      :        Her gün çörek otundan 21 tane alınır, bir bezin içinde suya koyup iyici ezilir ve o sudan her gün burnun sağ deliğine iki, sol deliğine bir damla damlatılır. İkinci gün soluna iki damla, sağına bir damla damlatılır. Üçüncü günde sağına iki, soluna bir damla damlatılır.
(      Rudani, C.4. H.no      :        7521)
-Her gün burnun her iki deliğine birer damla damlatılır. Buna üç gün devam edilir.

2- “Muhakkak ki ‘kara habbede' (      çörek otunda) samdan başka her derde bir şifa vardır. Sam, ölümdür. ‘Kara habbe’ ise kendisine ‘şuniz’ denilen ‘çörek otu’dur.”
(      Müslim, C.7. H.no      :        88  )

3- Enes, şöyle rivayet etmiştir      :        “Allah’ın Elçisi (      s.a.v.), hastalandığı zaman, bir avuç ‘çörek otu’ alıp, onu ‘su ve bal’ ile karıştırıp içerdi.”
(      Rudani, C.4. H.no      :        7523)

DİŞLERİN ARASINDA KALAN YİYECEKLER

1- "Azı dişlerin arasında kalan yemek kırıntıları dişleri zayıflatır."
(      Rudani, C.3. H.no      :        5558  )

ET – SÜT (      “SÜTTE ŞİFA VARDIR”) - SU

1- "Dünyada da, ahirette de katıkların efendisi ettir. Dünyada da, âhirette de içeceklerin efendisi sudur. Dünyada da, âhirette de kokuların efendisi kına çiçeğinin kokusudur."
(      Rudani, C.3. H.no      :        5560)

2- “Allah, şifasını vermedik hiçbir hastalık yaratmamıştır. Siz, inek sütü içmelisiniz. Çünkü o süt, her türlü şifayı bünyesinde taşıyan otlardan meydana gelmektedir.”
(      Rudani, C.4. H.no      :        7479)

“GÖZE SÜRME ÇEKMEK”

1- “İsmid denilen ‘sürme’yi gözlerinize çekmeye devam ediniz. Çünkü o, ‘gözü temizleyip görme gücünü arttırır ve kirpikleri besler.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3495)

2- “Yatacağınız zaman ismid denilen sürmeyi gözünüze çekmeye devam ediniz. Çünkü o, gözü temizleyip görme gücünü artırır ve kirpikleri besler.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3496)

GÜNEŞ’İN ZARARI-FAYDASI

1- Güneşte su ısıttım, abdest alması için onu Resûlullah (      s.a.v.)'e getirdim, şöyle buyurdu      :        "Ey Ayşe! Böyle yapma! Çünkü böyle bir su insanların beyaz hastalığına sebebiyet verir."
(      Rudani, C.1. H.no      :        372)

2- “ Ey Ali! Güneş’i karşına alıp oturma! Çünkü Güneş’in karşısında oturmak hastalıktır. Onu arkana alman ise şifadır.”
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno      :        2404)

HARDAL

1- “Hardal içmelisiniz. Allah onda her türlü hastalığa karşı bir şifa kılmıştır.”
(      Ramuz El Ehadis, C.2. H.no      :        3947)


" HASTALARI YEMEK YEMEYE ZORLAMAYIN"

1- “Hastalarınızı yemeye içmeye zorlamayınız çünkü Allah onları yedirir ve içirir.”
(      İbn-i Mâce, C.9. H.no      :        3444)

2- Bir gün Allah'ın Elçisi (      s.a.v.), hasta bir adamı ziyaret ederek ona      :       
"Neye iştahın var?" diye sordu. Adam da      :       
"Bir buğday ekmeğini çok arzularım," dedi.
Bunun üzerine,
Peygamber (      s.a.v.)      :        "Kimin yanında bir buğdayı varsa din kardeşine göndersin" buyurdu.
Bilahare Allah'ın Elçisi (      s.a.v.)      :        "Birinizin hastası bir şey yemeği çok arzuladığı zaman hastasına (      ondan) yedirsin" buyurdu.
(      İbn-i Mace, C.9. H.no      :        3440)

3- Ümmül Münzir      :        Peygamber (      s.a.v.) ve beraberinde Ali olduğu halde bana geldi. Bizim de asılı koruk-kuru hurma salkımlarımız (      hurma çağlası -olgunlaşsın diye evin bir tarafına asılmış koruk ağacında olgunlaşmadan kurumuş hurma) vardı. Resûlullah onlardan yemeye başladı. Elini uzatan Ali’ye      :        “Sakın ha sen yeme, hastalıktan yeni kurtuluyorsun” buyurdu. Bunun üzerine Ali oturdu, Resûlullah yemeye devam etti. Ben de onlara(      sebze) şalgam yaprağı ve arpadan yapılmış bir yemek getirdim. Resûlullah (      s.a.v.)      :        “Ey Ali! İşte bundan ye bu senin için daha faydalıdır” buyurdu.
(      İbn-i Mace, C.9. H.no      :        3442)

4- Suhayb bin Sinân-i Rûmî      :        Ben bir gün Peygamber (      s.a.v)'in yanına vardım. Önünde ekmek ve hurma vardı. Peygamber (      s.a.v), ''Yaklaş ve ye” buyurdu. Ben de hurmadan yemeye başladım. Bunun üzerine Peygamber (      s.a.v), bana      :        “Sende göz hastalığı bulunduğu halde hurma yiyorsun” buyurdu. Suhayb demiştir ki      :        Ben diğer bir kenardan çiğniyorum, dedim. Resûlullah da gülümsedi.
(      İbn-i Mace, C.9. H.no      :        3443)

“HASTALIĞIN BULAŞICILIĞI YOKTUR-UĞURSUZLUK YOKTUR”

1- Resûlullah (      s.a.v) cüzamlı bir hastanın elini tuttu, kendi eliyle beraber tabağa koydu ve      :        ”Allah’a güvenerek ve tevekkül ederek ye.” Dedi.
(      Ebû Dâvud, C.4. H.no      :        3925)

2- Resûlullah (      s.a.v) Usfan’dan geçerken cüzamlılarla karşılaşınca hızlıca yürümeye başladı      :        “Eğer hastalıklardan bulaşıcı bir hastalık olsaydı, o da bu hastalık olurdu.” Dedi.
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2451)

3- “Ne hastalığın bulaşması, ne uğursuzluk vardır. Öyle olsaydı, hastalığa yakalanan ilk canlıya hastalığı kim bulaştırdı?”
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2450)

4- “Hiç bir hastalığın (      bizatihi) bulaşıcılığı (      enfeksiyon) yoktur, şom tutmak (      uğursuzluk) yoktur ve öğey ve baykuş(      ötmesinin etkisi-akıldan geçirme-tasa-kaygı) yoktur, buyurdu.”
Bunun üzerine bir adam O'na doğru kalkarak      :        “Ya Resûlallah! Bir devede uyuz hastalığı olur sonra deve sürüsü ondan uyuz olur.” dedi. Resûlullah (      s.a.v.)      :       
“O, kaderidir. Yoksa ilk deveyi kim uyuz etti?" demiştir.
(      İbni Mâce, C.9. H.no      :        3540)

5- “Hastalığın, Allah'ın takdiri olmaksızın bulaşıcılığı yoktur, tıyere (      bir şeyi uğursuz saymak)da yoktur. Ben yararlı tefeülü (      bir şeyi uğurlu saymayı) severim.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3537)

6- “Bir şeyi uğursuz saymak bir nevi şirktir. Hâlbuki bazı şeyleri uğursuz sayma duygusu az da olsa kalbinden geçmeyenimiz yoktur. Lakin Allah bu duyguyu “Tevekkül ile giderir”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3538  )

1- Allah Teâlâ buyuruyor      :        «Kimin gözlerini alırım da sabreder ve karşılığını ancak Benden beklerse, onun için cennetten başka herhangi bir karşılığa razı olmam.» buyurdu.
(      Tirmizi, C.2. H.no      :        2401)

2- "Mümin, alnı terleyerek ölür."
(      Tirmizi, C.1. H.no      :        982)

3- “Müslümana fenalık, hastalık, keder, hüzün, ezâ, iç sıkıntısı ârız olmaz, hatta vücuduna bir diken batırılmaz; ancak Allahu Teâlâ bu musibetlerden birisi sebebiyle o müslümanın suçlarını ve günahlarını örter, bastırır.”
(      Buhari, Hasta ve Tıb, C.12. H.no      :        2)

4- Resûlullah (      s.a.v.), çocuğu öldüğü için ağlamakta olan bir kadının yanına geldi ve ona      :        "Allah'tan kork ve sabret!" dedi. Kadın      :        "Başıma gelen musibete sen aldırış etmezsin ki" dedi. Resûlullah oradan ayrılıp gittikten sonra (      kadına)      :        "O, Allah Resulü (      s.a.v.) idi" dediler. Kadın buna çok üzüldü, ölecekmiş gibi oldu. Hemen O'nun kapısına gitti, kapıcıları göremeyince, şöyle dedi      :        "Ey Allah Resulü! (      beni bağışla!) Seni tanıyamadım." Şöyle buyurdu      :       
"(      Asıl) sabır, felâketle ilk karşılaşma anında olur."
(      Ebû Dâvud, C.4.H.no      :        3124)

5- Amir er-Rami, şöyle demiştir      :        Ben memleketimizde idim. Birdenbire bizim için bayrakların ve sancakların dikilmiş olduğunu gördüm (      ve) "Bu da nedir?" dedim. "Bu Rasûlullah (      s.a.v.)'in sancağıdır" dediler. Bunun üzerine onun yanına vardım. Bir ağacın altında kendisi için serilen bir elbisenin üzerinde oturuyordu. Sahabeleri etrafına toplanmışlardı. Ben de onların arasına oturdum. Resûlullah (      s.a.v) hastalıklardan bahsediyordu.
"Bir mü'mine hastalık isabet eder, sonra Allah bu mü'mini o hastalıktan kurtarırsa o hastalık, bu mü'minin günahlarına kefaret, ileride başına gelecek işler hakkında ona bir öğüt olur. (      Fakat) bir münafık hastalanır da sonra iyileşecek olursa, tıpkı sahiplerinin bağlayıp da sonra salıverdiği bir deve gibi olur. Kendisini niçin bağladıklarını da bilmez, niçin saldıklarını da bilmez." buyurdu. Orada bulunanlardan bir adam      :        "Ey Allah'ın Resûlü bu hastalıklar da nedir? Vallahi ben (      hayatta) hiç hastalanmadım" dedi. Resûlullah (      s.a.v) de      :       
“Bizim yanımızdan kalk (      git). Çünkü sen bizden değilsin" dedi.
(      Ebu Davud, C.4. Cenazeler. H.no      :        3089)

6- “Sizden biriniz kendisine gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü istemesin. Fakat "Ey Allah'ım hayat benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Benim için ölüm daha hayırlı olduğu zaman da canımı al" desin.
(      Ebu Davud, C. H.no      :        3108  )

7- “Bir hastanın yanına girdiğin zaman sana dua etmesini kendisinden iste. Çünkü onun duası, meleklerin duası gibi (      makbul) dir.”
(      İbn Mâce, H.no      :        1441)

8- Resûlullah (      s.a.v.) 'in huzurunda humma hastalığından söz edildi, bir adam hummaya sövdü. Bunun üzerine Resûlullah (      s.a.v.), adama      :       
"Hummaya sövme! Çünkü ateş, demirin pasını-kirini giderdiği gibi humma hastalığı da günahları giderir.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3469)

9- Resûlullah (      s.a.v.), hummaya yakalanan bir hastayı ziyaretinde      :        "Sevin! Çünkü Allah diyor ki      :        «Humma, mümin köleme cehennem ateşindeki nasibinden musallat ettiğim ateşimdir»."
(      Rudani, C.2. H.no      :        2304)

10- "Hasta, hastalandıktan üç gün sonra ziyaret edilir."
(      Rudani, C.1. H.no      :        2381)

11- Allah Resulü (      s.a.v.), hastayı üç gün sonra ziyaret ederdi.
İbni mace (      Rudani, C.2. H.no      :        2380)

12- "Sizden birinin elini hastanın alnına ya da eline koyup nasıl olduğunu sorması, hasta ziyaretinin tamamındandır. Aranızdaki selamlaşmanın tamamı ise tokalaşmaktadır."
(      Rudani, C.2. H.no      :        2375)

13- “Ziyaret için bir hastanın yanına girdiğinizde iyileşeceğini söyleyerek moralini yükseltin, gerçi bu söz hiçbir şeyi önlemez fakat hastanın gönlünü hoş eder.”
(      Tirmizi, C.2. H.no      :        2087)

14- Hasta ziyaretinde, yanında gürültü etmemek ve az oturmak sünnettendir. Peygamber (      s.a.v.), hastayken yanında sesli konuşup ihtilâfa düşenlere      :        "Haydi yanımdan kalkıp gidin!” buyurmuştur.
(      Rudani, C.2. H.no      :        2379)

15- “Kişi için Allah katında öyle bir derece vardır ki, bu dereceye sağlığıyla imtihan olmadıkça nail olamaz, ona sadece o musibetle/hastalıkla ulaşır.”
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2414)

16- Ebû Hureyre ve îbn Abbâs      :        Resûlullah (      s.a.v.) bize bir hutbe îrâd ettiler. (      Konuşması içerisinde şu ifadelere de yer verdi)      :        "Kim bir hastayı ziyaret ederse, evine dönünceye kadar attığı her adım için kendisine yetmiş bin hasene yazılır ve yetmiş bin günah silinir. O kişi yetmiş bin derece yükseltilir ve kıyamet gününe kadar onu ziyaret eden ve ona istiğfarda bulunan yetmiş bin melek verilir. Kim de bir hastanın bir gün ve bir gece hizmetini görürse Allah Teâlâ onu Halil İbrahim ile haşreder ve sıratı şimşek hızında geçmesini bahşeder. Kim de bir hastanın ihtiyacı için koşuşturursa annesinden doğduğu günkü gibi bütün günahlarından sıyrılır." Ensâr'dan bir zât şöyle dedi      :        "Şayet hasta, yakını ya da ailesinden biri ise?" Şöyle buyurdu      :        "Yakınının ihtiyacını görmek üzere koşuşturan kimseden daha büyük ecir sahibi kim olabilir?!"
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2435)

17- Allah’ın elçisi (      s.a.v.) şöyle buyurdu      :        "Bir damar veya gözün rahatsızlanması, mutlaka işlenen bir günah yüzündendir. Allah'ın affettiği ise daha çoktur."
(      Rudani, C.2. H.no      :        2327)

18- Allah Teâla kıyamet gününde şöyle buyuracaktır      :        «Ey Ademoğlu! Ben hastalandım, beni ziyaret etmedin. »
"Ya Rabbi, Ben Seni nasıl ziyaret edebilirim ki, Sen âlemlerin Rabbisin!?"
«Bilmiyor musun falan adam hastalandı da sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin, Beni onun yanında bulacaktın. »
"Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim de sen Beni doyurmadın."
"Ya Rabbi! Ben seni nasıl doyurabilirim ki, Sen âlemlerin Rabbisin!?"
«Bilmiyor musun falan kölem senden yemek istedi de onu doyurmadın. Eğer sen onu doyursaydın Beni yanında bulurdun. »
"Ey Âdemoğlu! Senden su istedim de Bana su vermedin."
"Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben Sana nasıl su verebilirim ki!?"
«Falan kölem benden su istedi de sen ona su vermedin. Eğer ona su verseydin şimdi onu katımda bulurdun. »
[Müslim] (      Rudani, C.2. H.no      :        2385)

19- "Kölesi hastalandığı zaman, Allah ona iki melek gönderip şöyle buyurur      :        ‘Bakın bakalım, ziyaretine gelenlere ne diyor?’ Eğer gelen ziyaretçilerine karşı, Allah'a hamdü senada bulunursa, (      melekler) hemen durumu yukarıya iletip Allah'a (      en iyi bildiği halde) bildirirler. Allah da şöyle buyurur      :        ‘Ben bu kölemin ruhunu alırsam, mutlaka onu cennetime koyacağım. Eğer şifa verip iyileştirirsem, ona etinden daha iyi bir et, kanından daha iyi bir kan vereceğim, üstelik bütün günahlarını da örtüp bağışlayacağım.’ " (      Rudani, C.2. H.no      :        2356)

20- İbn Mes'ûd      :        Allah Resulü (      s.a.v)'e vardım, baktım ki hummanın etkisiyle ateşler içinde titriyor. Elimle tuttum ve dedim ki      :       
"Şiddetli bir humma yüzünden titriyorsun." Bunun üzerine      :       
"Evet, sizden iki kişinin yanması kadar (      ateş nöbetiyle) yanıyorum" buyurdu.
"Öyleyse karşılığında iki ecir alacaksın" dedim.
"Evet; çünkü herhangi bir müslümana, hastalık veya başka bir sıkıntı isabet ederse, Allah onunla ağacın yaprakları dökmesi gibi, kötülüklerini ve günahlarını döker."
[Buhârî ve Müslim] (      Rudani, C.2. H.no      :        2302)

21- Şakîk (      b. Seleme)      :        Abdullah b. Mes'ûd hastalandı, onu ziyaret ettik. Kınanıncaya dek ağladı, sonra şöyle dedi      :        "Hastalığım için ağlamıyorum. Çünkü Resûlullah (      s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu duydum      :        “Hastalık günahlara bir keffârettir.” Hastalık, zafiyet anında geldiği için ağlıyorum. Çalışma ve gayret zamanında bu hastalık başıma gelmedi. Çünkü köleye hastalandığı zaman, hastalık sebebiyle yapamadığı için hastalanmadan önceki sevapları da yazılır."
(      Rudani, C.2. H.no      :        2313)

22- "Allah kölesini hasta eder, (      ve bu vesileyle) onun yalvarışını dinlemekten hoşlanır." sözü de Allah Teâlâ'nın indirdiklerindendir.
(      Rudani, C.2. H.no      :        2328  )

"HER HASTALIĞIN BİR İLACI VARDIR"

1- Bedeviler      :        Ey Allah’ın Resûlü! Hastalanırsak tedavi yoluna gidelim mi?
Resûlullah (      s.a.v.), şöyle buyurdu      :        “Tedavi olun, ey Allah’ın köleleri. Çünkü Allah yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını (      devasını) yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesnadır” buyurdular. Bunun üzerine o hastalık nedir? Ey Allah’ın Resûlü dediklerinde; “O İhtiyarlıktır” buyurdu.
(      Tirmizi, C.2. H.no      :        2038  )

2- “İlacın en hayırlısı Kur'an'dır."
(      İbn-i Mâce, C.9. H.no      :        3533)

3- ”Allah hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedavi olunuz. Lakin haramla tedavi olmayınız.”
(      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3874)

4- "İbn Ebnhur el-Kebir'in dedesi Hayyan'ın      :        "Vücudun hastalığa tahammül ettiği sürece ilacı bırak!"
(      Rudani, C.4. H.no      :        7480)

5- Ebû Hızâme(      es-Sa'dî)      :        Bir gün, Resûlullah(      s.av)’e (      bir adam tarafından)      :        Tedavi için kullandığımız ilâçlar, şifâ isteğiyle okunan dualar ve korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne buyurursun? Bunlar Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi? diye soruldu. Resûlullah (      s.a.v.) şöyle buyurdu      :        “Bunlar da Allah'ın kaderindendir.“
(      Tirmizi, C.2. H.no      :        2065)

KABAK-MERCİMEK

1- “Kabak, hem dimağı besler, hem aklı artırır.”
(      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        2469)

2- “Kabak, dimağı güçlendirir. Mercimek, 70 peygamberin dilinde tavsiye edilmiştir.”
(      Ramuz El Ehadis, C.2. H.no      :        3945)

"KAN ALDIRMAK ŞİFADIR"

1- “Sizin tedavi olduğunuz şeylerde hayırlı olan bir şey varsa o da kan aldırmadır.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3476)

2- (      Mescid-i Haram 'dan Mescid-i Aksâ'ya) Götürüldüğüm gece (      miraçta) meleklerden karşılaştığım her büyük cemaatin hepsi bana şöyle söylüyordu      :        ‘Ya Muhammed, kan aldırma işine devam et.
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3477)

3- “Hacamat yaptıran kişi, Allah’ın en iyi kölesidir. Kanı yeniler, sırtı hafifletir ve gözü aydınlatır.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3478

4- “Peygamber (      s.a.v), (      bir defa) atından bir hurma dalı üzerine düşerek ayağı çıkmıştır.(      Râvi) Veki demiştir ki      :        Yâni Peygamber (      s.a.v) bir incinmeden dolayı ayağının üstüne hacâmet ettirmiştir.'
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3485)

5- "Hacamat, aç karnına daha faydalıdır. Kan aldırmak, aklı, bellek gücünü artırır, hıfzetme kabiliyetini kuvvetlendirir."
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3488  )

6- Resûlullah (      s.a.v), başındaki ağrıdan şikâyet eden bir kişi yoktur ki ona; “Kan aldır.” dememiş olsun. Ayaklarındaki ağrıdan sızlanan bir kişi de yoktur ki ona, “Onlara kına yak.” dememiş olsun.
(      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3858  )

7- Resulullah (      s.a.v) başından ve iki küreği arasından kan aldırdı      :        “Kim şu kanları dışarı akıtırsa, artık başka bir hastalık için bir başka yolla tedavi olmaması ona zarar vermez” buyurdu.
(      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3859)

8- ‘Resûlullah (      s.a.v) kendisinde bulunan bir ağrıdan (      Ves’ü) dolayı kalçasından kan aldırdı’.
(      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3863)
Ves’ü      :        Kemik ağrısı, kalça ağrısı, romatizma anlamına gelir.

9- ‘Peygamber (      s.a.v) ihramlı iken kendisinde bulunan yarım baş ağrısından (      es-Suda- eş-Şakika) dolayı, başından kan aldırdı.’
(      Buhari, Tıb, C.12. H.no      :        21)

KARPUZ

1- “Yemekten önce karpuz yemek, karnı yıkadıkça yıkar, hastalığı giderdikçe giderir.”
(      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        2289)

2- “Karpuzda on haslet vardır. Yemektir, sudur, güzel kokudur, meyvedir, çöğendir, mesaneyi yıkayıp temizler, mideyi yıkayıp temizler, meniyi çoğaltır, cinsi münasebet gücünü arttırır, karın hastalığına iyi gelir, cildi güzelleştirir.”
(      Ramuz El Ehadis, C.2. H.no      :        4020)


KÖTÜ İLAÇLARI KULLANMANIN-SARHOŞLUK VEREN ŞEYLERLE TEDAVİNİN YASAK OLUŞU

1- ‘Resûlullah (      s.a.v.) kötü ilaç kullanmaktan nehyetti.’
(      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3870)

2- ‘Resûlullah (      s.a.v.) habis ilaç, yani zehir kullanmayı yasaklamıştır.’
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3459)

3- ”Gerçekten Allah, hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedavi olunuz. Lakin haramla tedavi olmayınız.”
(      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3874)

4- Resulullah(      s.a.v.) içkiyi ilaç olarak kullanmaktan nehyetti. Sonra Resulullah (      s.a.v.)'a yine sordu. Resulullah (      s.a.v.), onu yine nehyetti. Dedi ki      :        “Ey Allah’ın nebisi, içki ilaçtır.” Resulullah (      s.a.v.) şöyle buyurdu      :        "Hayır, içki ilaç değildir, bilakis hastalıktır.” dedi.
(      Ebu Davud, C,4, H. no      :        3873)

5- Târik bin Süveyd el-Hadrami      :        Ya Resulullah (      s.a.v.), bizim memleketimizde üzümler var. Biz onun suyunu çıkarıp şarabını içiyoruz (      ne buyrulur)? dedim.
Allah’ın Elçisi (      s.a.v.) şöyle buyurdu      :        ”Hayır yapmayınız” buyurdu. Sonra ben (      tekrar) O’na müracaat ederek      :        ‘Biz onunla hastayı tedavi etmek isteriz’, dedim. Allah’ın Elçisi (      s.a.v.)      :        “O (      şarap) kesinlikle şifâ değildir ve lâkin bir hastalıktır” buyurdu.
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3500)

6- Bir doktor ilaca kurbağa koymanın hükmünü sordu. Peygamber(      s.a.v), kurbağayı öldürmekten nehyetti.”
(      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3871)

KÜL İLE TEDAVİ

1- Ebû Hâzim      :        Sehl b. Sa’d’a, ‘Resûlullah (      s.a.v.)’in Uhud’daki aldığı yara ne ile tedavi edilmişti?’ diye soruldu ve ben de konuşulanı işitmekte idim. Sehl cevaben şöyle dedi      :        ‘Bunu benden daha iyi bilen kimse kalmadı. Ali, kalkanının içinde su taşıyor, Fatıma’da kanın bulaştığı yerleri yıkıyordu. Sonra bir hasır parçası yakıldı ve onun külü yara üzerine konuldu.’
(      Buhari, Tıb, C.12. H.no      :        37)


" MANTAR-ACVE HURMASI VE DOMALAN ŞİFADIR"

1- “Medine’nin ‘Aliye’ denilen yüksek yerlerinin Acve (      balçık) hurmasında şifa vardır. O, sabahın ilk vaktinde tiryak (      panzehir)tır.”
(      Müslim, Eşribe, C.6. H.no      :        2048  )

2- “Kim her sabah Acve hurmasından yedi tane yerse o gün ona zehir ve sihir zarar vermez.”
(      Ebu Davud, C.4. H.no      :        3876)

3- Sa’d (      b. Ebî Vakkâs)      :        Bir gün iyice hastalanmıştım. Resûlullah (      s.a.v) ziyaretime geldi ve elini göğsümün üzerine koyup; “Sen kalp hastası bir adamsın. Sakîf’in kardeşi Haris b. Kele-de’nin yanına git. Çünkü o hastalıklara ilaç yapmakla uğraşan bir kimsedir. (      Ona söyle) Medine’nin Acve hurmasından yedi tane alsın, çekirdekleriyle (      birlikte) dövsün, sonra onları suya koyup sana içirsin” buyurdu.
(      Ebu Davud, C.4. H.no      :        3875)

4- Allah’ın Elçisi (      s.a.v.) şöyle buyurdu      :        “Mantar, kudret helvası gibi külfetsiz nimetler nevinden bir rızıktır. Suyu da göz hastalığına şifadır. Acve (      Medine-i Münevvere) hurması, cennet meyvelerindendir ve delilik hastalığına şifadır.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3453)

5- “Mantar, kudret helvası cinsinden bir rızıktır. Suyu göze şifadır. Acve hurması; Cennet meyvelerinden olup zehire karşı şifadır.” buyurdu.
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3454-3455)

6- Ebû Hureyre      :        ‘Üç, beş veya yedi mantar veya domalanı alıp sıktım, suyunu cam bir kap içersine koydum, onunla bir cariyemin gözünü sürmeledim de iyileşti.’ (      Tirmizi, C.2. H.no      :        2069)

7- “Hurmalarınızın en iyisi ‘el-Bürenni Hurması’dır; hastalığı giderir, (      sürekli yiyen) bir kimsede hastalık olmaz.”
(      Rudani, C.4. H.no      :        7529)

MİSVAK KULLANMAK

1- “Ümmetime yahut insanlara, meşakkat vermem endişesi olmasaydı, her namaz kılarken, misvak kullanmalarını emrederdim."
(      Buhari, Cuma. C.2. H.no      :        12)

2- ‘Resulullah (      s.a.v.) geceleyin kalktığı zaman ağzını (      ve dişlerini) iyice ovalayıp temizlerdi.’
(      Buhari, Cuma. C.2. H.no      :        14)

NAR

1- Ali      :        ‘Narı içindeki posası ile yiyin. Çünkü o midenin temizleyicisidir.’
(      Rudani, C.3. H.no      :        5564)

NAZAR

1- Esma binti Umeys      :        “Ey Allah’ın Resûlü! Cafer’in çocuklarına nazar değiyor. Onlara şifa dileğiyle okutayım mı?” Resûlullah (      s.a.v.); ‘Evet, şayet kaderi geçip değiştirebilecek bir şey olsaydı bu göz değmesi olurdu ” dedi.
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3510)

2- ‘Resûlullah (      s.a.v.) cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınır ve dualar okurdu. Cinlerin nazarından, sonra insanların nazarından Allah'a iltica ederdi. Muavvizetan sureleri (      Nas ve Felak) nazil olunca, diğer okuduğu şeyleri bıraktı ve bu iki sureyi okumaya başladı.’
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3511)

3- Ebû Ümâme      :        “(      Babam) Sehl bin Huneyf yıkanırken yanından Âmir bin Rebia geçti ve (      onun vücûdunun güzelliğini kasdederek)      :        ‘Henüz evlenmemiş örtülü genç kızın cildi dâhil bugünkü gibi (      hiçbir güzel) görmedim.’ dedi. Bu lâftan hemen sonra Sehl bin Huneyf yere yıkıldı. Bunun üzerine Sehl, Peygamber (      sav)’e götürülüp O’na      :       
‘(      Ya Resulallah)! Nazar çarpması nedeniyle yere yıkılmış vaziyette Sehl’e yetiş.’ denildi. Resûlullah      :        “Kimden şüpheleniyorsunuz?” buyurdu. Onlar      :        Âmir bin Rebia, dediler. Resûlullah (      Âmir’i azarlayarak)      :       
“Neye binâen biriniz din kardeşini öldürüyor? Biriniz (      din) kardeşinden beğendiği–hayran kaldığı bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için duâ etsin.” buyurdu.
Sonra bir miktar su istedi ve Âmir’e abdest almasını emretti. Âmir de yüzünü, dirseklerine kadar kollarını, dizlerini ve belden aşağıyı yıkadı ve Peygamber, bir kapta biriken bu suyu başına dökmesini Âmir’e emretti.
(      Râvilerden) Süfyân demiştir ki      :        Mamer’in Zührî’den rivayetine göre      :        Ve Peygamber (      s.a.v) o kabı onun arkasında ters çevirip yere koymasını Âmir’e emretti.”
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3509)

4- İbn Abbâs      :        “Resûlullah (      s.a.v.), torunu; Hasan ve Hüseyin’i şu şekilde okuyarak tedavi eder ve İbrahim(      a.s.)’da oğlu İsmail ve İshâk’ı aynı şekilde okuyarak tedavi ederdi.” buyururlardı. “Her ikinizi de Allah’ın noksansız tüm kelimeleriyle her türlü , zehirli tan ve dokunan her türlü gözden Allah’a dırırım.” (      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3525)

5- “Biriniz hastalığına yakalanırsa iyi bilin ki sıtma ateşten bir parçadır. Onu su ile söndürsün. Sabah namazından sonra doğmadan önce bir veya bir ya girsin, suyun akışına karşı dursun ve “Allah’ın adıyla, Allah’ım kölene şifa ver, Peygamberini doğrula.” desin, o akarsuya üç kere dalsın üç seferde iyileşmezse beş, yedi, dokuz sefer o suya dalsın. Allah’ın izniyle dokuza varmadan geçer.”
(      Tirmizi, C.2. H.no      :        2084)

6- Ayşe      :        ‘Resûlullah (      s.a.v) hastalandığı zaman kendi üzerine Muavvize surelerini okurdu ve üflerdi. Son hastalığında ağrısı şiddetlenince ben O'na (      Muavvize sûrelerini) okur ve bereketini umarak O'nun eliyle unu sıvardım.’
(      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3529)

8- “Allah Teâlâ’nın insan hakkındaki ve kaderi dışında ümmetimden öleceklerin çoğu nazar ile olacaktır.”
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno      :        2448  )

9- Rafi b. Hadic      :        “Bir gün Resulullah (      s.a.v.)'in huzuruna girdim. Yanlarında et dolu bir tencere kaynıyordu. Canım bir parça çekti, alıp yedim. Yedikten sonra 1 yıl rahatsızlandım. Daha sonra durumu Resulullah (      s.a.v.)'e anlattım, şöyle buyurdu      :        “O et parçasında 7 kişinin gözü vardı. “ Sonra Resulullah (      s.a.v.) karnımı ovdu, ben de onu yeşil bir kütle halinde dışarıya attım. Resulullah '(      s.a.v.)i hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, şu ana kadar karnımdan herhangi bir rahatsızlık hissetmedim.
(      El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno      :        2449)

10- Abdullah bin Mes'ûd'un zevcesi      :        “Yaşlı bir kadın yanımıza girip humre (      denilen bir nevi veba) hastalığına okurdu. Ayakları uzun bir divanımız vardı. (      Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (      geldiğini sezdirmek için) öksürüp seslenirdi. Günün birinde Abdullah eve girdi. Okuyucu yaşlı kadın onun sesini duyunca ondan saklandı. Abdullah da gelip yanıma oturdu ve eli bana dokununca bir ipliğe değdi. Sonra      :        ‘Bu nedir?’ dedi. Ben de      :        ‘Humre (      denilen) hastalığa benim için bu ipliğe okundu.’ dedim. Bunun üzerine Abdullah ipliği çekip keserek attı ve      :        ‘Abdullah'ın ev halkına şirk sayılan bir şeyi kullanmaya ihtiyaçları yoktur. Ben, Resulullah (      s.a.v.) 'den      :       
“ler, nazarlıklar ve büyü şüphesiz bir (      yani Allah'a koşmak)tır” buyurduğunu işittim.’ dedi. Ben      :       
‘Bir gün dışarı çıktım da falan adam beni gördü. Bunun üzerine onun tarafındaki gözüm yaşardı. O günden beri gözüme okutturduğum zaman gözümün yası durur ve okutmayı bıraktığım zaman gözüm yaşarır.’ dedim. Abdullah      :        ‘O, şeytandır. Sen ona ettiğin zaman seni bırakır ve ona ettiğin zaman parmağı ile senin gözüne dürtüyor. Lâkin eğer sen, Resulullah (      s.a.v.)'in yaptığı gibi yapsaydın senin için hayırlı ve şifaya kavuşman için çok münâsip olurdu      :        Gözüne su serpip şöyle dersin      :        “Bu hastalığı gider, Ey insanların Rabbi. Şifa ver. Ancak sen şifa verirsin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifa ihsan buyur.” dedi.”
(      İbn-i Mace, C.9. H.no      :        3530)

NESÂ SİNİRİNİN ŞİFASI

    1- “nin şifası arabî bir un kuyruğudur. Bu kuyruk eritilip üç parçaya bölünür, sonra her gün sabahleyin aç karnına bir parça içilir.”

    (      İbn-i Mâce, C.9. H.no      :        3463)
    Nesâ      :        Oturak hizasından topuğa uzanan bir sinire verilen isimdir.
    El-Muvaffak demiş ki      :        Bu tür tedavi, Araplara ve kuru havadan dolayı anılan hastalığa tutulan kimseler için yararlıdır. Arabî koyundan maksad; yağı az olup kırsal kesimlerde yavşan ve sinameki gibi bitkilerle beslenen koyundur.

    SARIMSAK

    1- Muğîre bin Şu'be      :        Bir gün yiyip (      namaz kılmak üzere) Peygamber (      s.a.v.)'in mescidine varmıştım, (      ben) mescide girince Peygamber (      s.a.v.) (      herhalde benden) bir koku hissetti ki, namazını bitirince      :        "Her kim şu sarımsak bitkisini yerse su kendisinden gidinceye kadar bize (      mescidimize) yaklaşmasın" buyurdu. Namazı tamamlayınca yanına varıp; Ey Allah'ın Resûlü, Allah için elini bana vereceksin, dedim. Elini lütfedip bana verdi, ben de elini tutup yenimin arasından göğsüme götürdüm. O sırada ben göğsü sarılı idim. Göğsümün sarılı olduğunu anlayınca; "Senin özrün var" buyurdu.
    (      Ebu-Davud, C.4. H.no      :        3826)

    2- Peygamber (      s.a.v.) sarımsak ve soğan diye bildiğimiz şu iki bitkiyi yasaklamış ve şöyle buyurmuştur      :       
    "Bunları yiyen lerime yaklaşmasın. Eğer mutlaka yemeniz gerekiyorsa pişirmek suretiyle onlarda bulunan ağır kokuları gideriniz de ondan sonra yiyiniz."
    (      Ebu-Davud, C.4. H.no      :        3827)

    3- “Sarımsak yiyin ve onunla tedavi olun. Onun yetmiş hastalığa karşı şifası vardır. Eğer bana melek gelmeseydi bende onu yerdim. “
    (      Ramuz El Ehadis, C.2. H.no      :        4258  )

    'SARISABIR' VE 'SÜFA' OTU

    1-"Sarı Sabır" ve "süfa'' otunda ne gibi şifalar vardır bilseniz!”
    (      Rudani, C.4. H.no      :        7548  )
    Süffâ' ise hardal otunun adıdır. Ancak hurf denen bir başka ota da süffâ diyen olmuştur. Dilimizde hurf'un karşılığı "yüzerlik otunun tohumu"dur.

    SEMİZOTU

    1- Resulullah(      s.a.v.) nun yanından geçti, ayağında yara vardı. Onunla ayağının yarasını tedavi etti ve şifa buldu. Şöyle buyurdu      :        “Allah seni mübarek kılsın! Dilediğin yerde bitesin, zira sen en küçüğü baş ağrısı olmak üzere 70 derde devasın.”
    (      El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno      :        2409)

    "SİNAMEKİ KULLANMAK ŞİFADIR"

    1-'Sinameki' ve sennut (      bal ve tereyağı), yemeye devam ediniz. Çünkü bu iki şeyde, samdan başka her hastalığa şifa vardır."
    (      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3457)
    Sinemaki, iyice ufaltılıp biraz bal ve tereyağına karıştırılarak yenir.
    Sennut      :        Tereyağı tulumuna konan bal. Dereotu. Tereyeğı, bal, kimyon.

    2- Allah’ın Elçisi (      s.a.v.) Esma binti Umeys'e      :        "olarak hangi ilacı kullanıyordun?" dedi. "Şübrüm otunu kullanıyorum deyince”, Allah'ın Elçisi (      s.a.v.)      :       
    "O çok şiddetli yapar" buyurdu."Sonra, ‘Sinameki kullanmaya başladım.’ dedim." Bunun üzerine      :       
    "Eğer bir şey ölüme şifa olsaydı bu 'sinameki otu' olurdu" buyurdular.
    (      İbn Mâce, C.9.H.no      :        3461)
    Şübrüm      :        İshal olmak için kullanılan bir bitkidir. Mercimeğe benzer tanecikleri vardır. Kökü süt ile doludur. Yaprağı, kökü ve sütü müshildir. Bir kavle göre Şübrüm yavşan denilen bitkinin bir nevidir. Sena i      :        Sinamekidir.
    -Tuhfe yazarı      :        Şübrüm çok fena ishale sebebiyet verdiğinden dolayı tabibler bunu kullanmamayı tavsiye ederler. El-Cezeri, en-Nihâye’de      :        Şübrüm, nohuta benzer tanelerdir. Pişirilip tedavi için suyu içilir. Bir kavle göre yavşan denilen bitkinin bir nevidir, demiştir.

    2- “Sinameki ve her derde deva vardır.”
    (      Ramuz El Ehadis, C.1. H.no      :        2575)


    "SİNEKTE ZEHİR VE ŞİFA VARDIR"

    1- “Sizden birinizin kabına sinek düştüğü zaman o kişi onun her tarafını batırsın, sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin iki kanadının birisinde şifa, diğerinde hastalık vardır. “
    (      Buhari, Tıb, C.12. H.no      :        92)

    SİRKE

    1- “Sirke ne güzel katıktır."
    (      Ebu-Davud, C.4. H.no      :        3820)

    ”ŞİŞMANLAMANIN YOLLARI"

    1- Ayşe      :        “ Resûlullah (      s.a.v) ile zifafa girmem için annem beni şişmanlatmak istiyordu. Bütün çabalarına rağmen onun istediği kiloyu alamadım. Nihayet bana yaş hurma ile hıyar yedirdi de en güzel şekilde şişmanladım.” (      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3903)

    SU İÇERKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ

    1- ‘Resûlullah (      s.a.v.) ayakta su içmeyi yasakladı. Dedik ki      :        "Ey Enes! Ayakta yemeği de mi yasakladı?"
    "Bu daha şiddetli yasaktır." Yahut şöyle dedi      :        "Bu daha kötü ve çirkindir!"
    (      Tirmizi, C.2. H.no      :        1879)

    2- İbn Ömer      :        ‘Biz, Resûlullah (      s.a.v.)'in zamanında yürürken yerdik, ayakta su içerdik.’
    (      Tirmizi, C.2. H.no      :        1880)

    3- "Devenin içişi gibi tek bir içişle su içmeyin; lâkin dinlenerek ikişer-üçer içişle için. İçtiğinizde besmele çekin, içmeyi bitirdiğinizde ise Allah'a hamdedin!"
    (      Tirmizi, C.2. H.no      :        1885)

    4- Resûlullah (      s.a.v.) yüzükoyun yatarak dudaklarla, bardaksız ve avuçlamaksızın, su içmekten men etti ve tek elin avucuyla suyu avuçlayıp içmemizi yasakladı      :        “Herhangi biriniz köpeğin su içtiği gibi (      kapsız ve avuçsuz) dudakları ile su içmesin ve Allah'ın kızdığı kavmin içtiği gibi tek elin avucu ile içmesin. Geceleyin de kabı hareket ettirip kontrol etmedikçe ondan su içmesin. Meğerki kabın üstü ve ağzı iyice örtülü ola. Kim bir kaptan içebildiği halde tevazu (      yani gönül alçaklığı) niyetiyle avuçlarıyla su içerse Allah ona parmakları sayısınca sevaplar yazar. Avuç, Meryem oğlu İsa (      a.s)’ın kabıdır. Çünkü İsa, bardağı atarak      :        Öf bu dünya ile beraberdir (      veya dünya ile beraber buna öf) dedi."
    (      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3431)
    Not      :        Zevâid'de şöyle denilmiştir      :        Bunun senedinde Bakîyye bulunur. Bu râvl tedlisçidir ve bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir.
    Ed-Dümeyrl de      :        Bu, münker bir hadistir. Yalnız müellif tarafından rivayet edilmiştir. Senedde anılan Ziyad bin Abdi İlah tanınacak gibi değildir. Müellif onun yalnız bu hadîsini rivayet etmiştir.

    5-‘Resûlullah (      s.a.v.) bardağın kırık yerinden su içmeyi ve içilecek şeyin içerisine üflemeyi yasakladı.’ (      Ebû Dâvûd, C.4. H.no      :        3722)

    6- ‘Resûlullah (      s.a.v.), nekîr; şarap için kullanılan ağaç fıçılara, müzeffet; zift, karasakızla sırlanmış küplere, dübbâ; boş kuru kabaklara, hantem; içi sırlı ağzı yandan toprak kablarına hurma yahut üzüm şırası (      meşrubat) koymaktan nehyetti.’
    (      Müslim. C.6. H.no      :        37-1995)
    Herhangi bir içecek bu kaplarda süratle sarhoş edici özellik kazanır. Taştan ve sandan (      tunçtan) yapılan kaplar, bu dört kap gibi, alkole dönüşümü hızlandırmaz.

    7- "Sizi ağaç fıçıdan, ziftlenmiş kaptan, çömlekten ve (      içine şıra kurulan) kabaktan ve üstüne ilave yapılmış ve başı kesik gırbeden nehyederim. Lakin deri su kabından için sonra ağzını bağlayın."
    (      Ebu Davud, C.4. H.no      :        3693)

    8- “Sizler şıralarınızı deri kaplarda tutun”.
    (      Müslim. C.6. H.no      :        55-1997)

    9- “Ziftlenmiş kaplar, kabak ve ağaç fıçılarında meşrubat yapmayı ve saklamayı yasakladı. Resulullah (      s.a.v) için şerbet yapılacak kap bulunamaz ise taştan oyulmuş büyükçe bir kaptan yapılırdı.’
    (      Nesai, C.3. H.no      :        5553)

    10- "Sizleri deri kaplar müstesna şerbetlerden nehyetmiştim. Şimdi her nevi kaptan içebilirsiniz. Ancak sarhoş edici içki içmeyiniz.”
    (      Müslim. C.6. H.no      :        65-1998  )

    11- Resûlullah (      s.a.v.) misvakı enlemesine kullanırdı, suyu emerek içerdi, arada üç nefes alarak şöyle derdi      :        “Bu, daha afiyet verici, daha koruyucu ve daha iyidir”
    (      Rudani, C.3. H.no      :        5583)

    12- İbn Abbas      :        Resulullah (      s.a.v)’ su içerken gördüm, üç nefeste içti. O’na “ya Resulullah! Suyu üç nefeste içtin” dedim. O’ da buyurdu ki      :        “Evet, üç nefeste içmek daha şifalı ve boğaz için daha faydalı ve sağlıklıdır.”
    (      El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2394)

    SUSAM YAĞI

    1- Resûlullah (      s.a.v.)'in susam (      yağı)nı burnuna ilaç olarak verdiğini bildirmiştir.
    (      El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2412)

    TUZ

    1- “Sizin katığınızın başı (      efendisi) tuzdur."
    (      İbn Mâce, H.no      :        3315)

    2- “Yemek yiyeceğin zaman tuz ile başlayıp tuz ile bitir; zira tuz 70 hastalığa şifadır. Bunların başı cinnet, cüzzam, alaca, azı dişi ağrısı, boğaz ağrısı, karın ağrısıdır.”
    (      El Metalib ul-Aliye, C.2. Hno      :        2350)

    KURU ÜZÜM

    1- “Kuru üzüm yemelisiniz. Çünkü o safrayı, balgamı bertaraf eder, damarları takviye eder, yorgunluğu giderir. Ahlakı güzelleştirir, ruha ferahlık verir, üzüntüyü giderir.”
    (      Ramuz El Ehadis, C.2. H.no      :        3946)


    "UD-İ HİNDİ VE ZEYTİNYAĞINDA ŞİFA VARDIR"

    1- Ümmi Kays      :        Süt emen oğlumun bademcik hastalığını kendim tedavi etmiştim. Peygamber (      s.a.v.)'in huzuruna girdiğimde, Allah'ın Elçisi (      s.a.v.) bana şöyle buyurdu      :       
    ‘Niçin çocuklarınızın boğaz hastalığını, elle sıkıp, acıtarak tedavi etmeye çalışıyorsunuz? Şu 'Ud-i Hindi''yi kullanmaya devam ediniz. Çünkü bu 'Hind bitkisi'nde yedi türlü şifa vardır. Zatu'l-Cenb hastalığının ilacı ondadır. O, uzre denilen boğaz hastalığı için buruna çekilir. Zatu'l-Cenb hastalığı için de, (      su ile) hastaya ağızdan verilip içirilir. "
    (      Müslim, C.7. H.no      :        2214)
    Uzre      :        Bademciğin iltihablanması ve şişmesi.
    Ud-i Hindi(      Kust), Topalak otuda denilir.
    Ud-i Hindi, siyahca ve daha hareketlidir. Topalak otuda denilir.
    Enfiye gibi buruna çekilerek şişmiş bademciğin tedavisinde suya ıslatılarak ağızdan alınıp zatüre hastalığının tedavisinde kullanılır. Ud-i Bahri beyazdır.

    2- Resulullah (      s.a.v) Ümmü Seleme’nin yanına girdi. Yanında genzinden kan sızan bir çocuk vardı. Resulullah (      s.a.v)      :        “Bu nedir?” diye sordu. Oradakiler      :        “Boğazı rahatsız” karşılığını verdiler. Bunun üzerine peygamber (      s.a.v) şöyle buyurdu      :        “Çocuklarınıza niçin işkence çektiriyorsunuz; zira birinizin kust-i hindi otu alıp, onu yedi kez su ile ovması ve hastanın ağzına koyması yeterlidir.” Ravi der ki      :        peygamber (      s.a.v)’in dediğini yaptılar ve çocuk şifa buldu.
    (      El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2403)

    VEBA-KARANTİNA

    1- “Hasta develeri olan kimse, bu develerini, sağlıklı deve sahibinin develerine uğratmasın."
    (      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3541)

    2- “Bir yerde taun bulunduğunu işitirseniz oraya girmeyiniz. Sizin bulunduğunuz yerde vuku gelirse, ondan kaçarak o yerden çıkmayınız.”
    (      Ebû Dâvud, C.4. H.no      :        3103)

    3- Ferve b. Müseyk      :        Ey Allah'ın Resûlü (      s.a.v.), bizim elimizde "Ebyen" denilen bir arazi var. Bu bizim çiftliğimizin ve ziraat mahsullerimizin arazisidir; ve bu arazide veba hastalığı vardır. Yahutta buranın vebası çok şiddetlidir. Ne yapmamı tavsiye edersiniz? diye sordum. "Orayı terket. Çünkü ölüm böyle bulaşıcı hastalıklara yakın durmaktan ileri gelir" buyurdu.
    (      Ebû Dâvud,C.4. H.no      :        3923)

    4- "Veba olan yeri tamamen bırak! Zira hastalıklardan insanı helak edeni de vardır."
    (      Rudani, H.no      :        2343)

    5- Allah’ın elçisi (      s.a.v.) vebadan söz ederek buyurdu ki      :        "Bu öyle bir ceza ya da azaptır ki, bazı milletler buna uğratılmıştır. Daha sonra ondan bir kısmı yeryüzünde kalmıştır. Bazen gider, bazen gelir. Onun bir ülkede olduğunu duyan, oraya gitmesin. Bulunduğu ülkede olursa, ondan kaçmak için oradan ayrılmasın!"
    (      Rudani, C.1. H.no      :        2340)

    6- “Bir ülkede veba olduğunu duyarsanız, oraya gitmeyin. Eğer veba olan bir yerde bulunursanız sakın oradan çıkmayın!” Bunun üzerine Ömer, Allah'a hamdü senada bulundu ve sonra oradan ayrıldı.
    (      Rudani, C.2. H.no      :        2339)

    "YARALARI KINA İLE TEDAVİ EDİN"

    1- ‘Peygamber (      s.a.v.)'in bir tarafı yaralandığı veya bir tarafında diken battığı zaman o yerin üzerine 'kına' koyardı.’
    (      İbn Mâce, C.9. H.no      :        3502)

    2- Resûlullah (      s.a.v.)'ın hizmetçisi Selma      :        “Resûlullah (      s.a.v.), bıçak yarası, taş ve dikenden meydana gelen bir yara olursa o yara üzerine kına koymamı bana emrederdi.”
    (      Tirmizi, C.2. H.no      :        2054)

    3- Selma el-Hadim      :        Ailelerinin herhangi birinde ‘çıban ve yara’ olduğu zaman Peygamber (      s.a.v.), bana      :        “O yaranın üstüne ‘kına’ koymamı emrederdi.”
    (      Rudani, C.4. H.no      :        7532)

    4- “Kına yakın, zira o kokusu güzel olup, baş ağrısını giderir.”
    (      El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no      :        2408  )

Peygamber Efendimiz (      sav), ağız temizliğine ve diş bakımına da çok önem vermişlerdir. Bunun için misvakla dişlerini fırçalamışlar, ümmetine bu konuda tavsiyelerde bulunmuşlardır.

Misvak sıcak bölgelerde yetişen "erak" ağacının kökleridir. Lifli bir yapısı vardır. Biraz ıslatılıp ezilince fırçamsı bir hal alır. Hem mekanik hem de kimyevî olarak pek çok faydaları vardır. Bunları Hadisi Şerifler ve bizzat Rasulûllah'ın uygulamaları ışığında madde madde açıklamaya çalışalım.

1. Misvak, ağız için temizlik, Allahu Teala'nın rızasına sebep ve gözlere de ciladır, (      1)

2. Misvak ağız için temizliktir ve Aziz ve Celil olan Allah'ın rızasına sebeptir. (      2)

3. Misvakta on hassa vardır      :        Ağzı tatyib eder, diş etlerim güçlendirir, göze cila verir, balgamı giderir, dişin çürümesini önler, sünnete uygun olur, melaikeyi sevindirir, Rabbi razı eder, hasenatı artırır, mideye sıhhat verir. (      3)

4. Misvak kullanın. Zira misvak ağzı temizler ve Rabbin rızasını kazandırır. (      4)

Bu hadis-i şeriflerde misvakın faydaları zikrediliyor. Misvak kullanmak, ağız için temizlik ve hoşluk sebebidir. Fırçalanmayan dişler sararır, aralarında ve diplerinde gıda artıkları birikir. Bunlar ağız kokusuna ve diş çürümelerine sebep olurlar. Diş etlerinde iltihaplanmalar olur. Misvak kullanmakla dişlerin çürümesi ve diş etlerinin iltihaplanması önlenir. Misvakın gözlere canlılık vermesi ve balgam söktürücü etkisi kimyasal özellikleriyle ilgilidir.

Allah-u Teala güzel olan şeyleri, temiz olan şeyleri; peygamberinin tavsiyelerine uyulmasını sevdiği için, misvak kullanılmasından hoşnut olur. Melekler de temiz olan şeyleri severler ve kötü kokulardan rahatsız olurlar. Onun için onlar da sevinirler.

5. Misvak, erkeğin fesahatini artırır. (      5) Fesahat, güzel konuşmak demektir. Sesin oluşumunda dişlerin de fonksiyonu olduğu için, temiz ve bakımlı dişlerin sesin güzelleşmesine katkıda bulunacağına işaret ediliyor.

6. Niçin sararmış dişleriniz ile huzuruma giriyorsunuz? Misvak kullanınız! (      6) Bu hadis-i şerifte ağız ve diş bakımı yapmayanlara bir azarlama var. Kendilerine zarar verdikleri gibi, çevredeki kimseleri de kötü görünüşleri ve ağız kokularıyla rahatsız edeceklerine işaret ediliyor.

7. Şu dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir      :        Sünnet olmak, koku sürünmek, misvak kullanmak, evlenmek. (      7) Peygamberler insanlığın rehberleridir. Peygamber (      sav) Efendimizden önceki peygamberlerin de ağız ve diş bakımına önem verdikleri, misvak kullandıkları ifade ediliyor.

8. Misvak ve cuma guslü her Müslüman için gereklidir. (      8  )

Buraya kadar misvakın lüzumu ifade edildikten sonra, bundan sonraki hadis-i şeriflerde Rasulûllahın uygulaması anlatılıyor      :       

1. Misvak kullanmadan uyumazlardı. (      9)

2. Uyudukları zaman misvak başuçlarında bulunurdu. Uyandıkları zaman da ilk önce misvak kullanırlardı. (      10)

3. Misvakı enlemesine kullanır, suyu emerek (      süzerek) içerlerdi. Üç defa nefes alır ve derlerdi ki      :        Bu türlü içmek daha iyi, hazmı daha kolay ve sıhhate daha uygundur. (      11)

4. Aişe (      Ra) şöyle demiştir      :        "Peygamber (      sav) evine girdiği zaman ilk yaptığı iş, misvak ile dişlerini temizlemek olurdu" (      12)

5. Ebu Musa (      ra) şöyle dedi "Ben Peygamber'in huzuruna girdim, misvağın bir ucu dilinin üzerinde bulunuyordu." (      13)

6. Rasulullah (      sav) hiçbir namaza misvak kullanmadan çıkmazdı. (      14)

7. Rasulullah (      sav) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığı zaman ağzını (      dişlerini) misvak ile ovalardı. (      15)

8. Rasulullah (      sav) geceleri iki rekatta bir selam vererek teheccüd namazı kılar ve her selam verişinde misvak kullanırdı. (      16)

9. Abdullah ibni Abbas (      ra), şöyle anlatmıştır      :        Bir gece Peygamber (      sav) 'in yanında kaldım. Peygamber gecenin sonuna doğru kalkıp dışarı çıktı, semaya baktı, sonra Al-i İmran süresinin şu ayetlerini okudu      :       

"Hakikat, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirleri ardınca gelişinde temiz akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır. Onlar ayakta iken, oturur iken, yanları üstünde yatar iken hep Allah'ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünürler. Şöyle derler      :        Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pak ve münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru."

Sonra eve döndü, misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı, sonra yattı. Sonra kalkıp tekrar dışarı çıktı ve semaya nazar etti. Yine bu ayetleri okudu. Sonra döndü, tekrar misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı. (      17)

Resulullah (      sav) Efendimizin misvakla ilgili emir ve tavsiyeleri şöyle

1. Ümmetimi meşakkate düşürmüyor olsaydım, onlara her namazın önünde misvakı emrederdim. (      18  )

2. Ümmetime zorluk vermemiş olsaydım, her abdestte misvak kullanmalarım emrederdim. (      19)

3. Oruç tuttuğunuzda sabahleyin misvak kullanın, lakin akşama doğru kullanmayın. Akşam üzeri iki dudağı kurumuş oruçlu bir kimse için misvak uygun olmaz. Zira o kurumuş dudaklar kıyamet gününde gözü önünde bir nur olacaktır. (      20)

4. Sizin ağızlarınız Kur'an için yollardır. Onları misvakla temizleyin. (      21)

5. Misvak kullanınız. Zira misvak ağzı temizleyen ve Rabbi razı eden bir alettir. Cebrail her gelişinde bana misvak kullanmayı tavsiye etti. Öyle ki, bana ve ümmetime farz kılacağından korktum. Ümmetime zorluk vereceğinden korkmamış olsaydım misvak kullanmalarını emrederdim. Ben o kadar çok misvak kullanırdım ki, dudaklarıma iz yapmasından ve dişlerimin aşınacağından korkardım. (      22)

6. Bana misvak kullanmak o derece emredildi ki, bu konuda bana bir vahiy gönderileceğini sandım.(      23)

7. Ben, misvak kullanmakla o derece emredildim ki, üzerime farz kılınacağının sandım. (      24)

8. Cebrail misvak kullanmayı bana o kadar tavsiye etti ki, azı dişlerimden endişe ettim. (      25)

9. Misvak kullanarak kılınan namazın fazileti, misvak kullanmadan kılınan namazdan yetmiş kat fazladır. (      26)

10. Misvak olmadığında, parmak misvak yerine geçer. (      27)

Hadis-i şeriflerde ağzın her zaman temiz tutulması gerektiğini anlıyoruz. Misvak olmadığı zaman başka bir şeyle de bu temizliğin yapılabileceği ifade ediliyor. İmkanların ve araçların çok fazlalaştığı günümüzde bile toplumlar ağız ve diş sağlığına gereken önemi vermiyorlar. Resulullah (      sav) Efendimizin uygulamalarının ve tavsiyelerinin ne kadar güzel ve her zaman geçerli olduğunu görüyoruz.

Dipnotlar      :       

Müslim tercümesi      :        (      12) c.1 s. 327/44, (      13) c.1 s.327/45, (      15) c.1 s. 328/46. (      17) c.1 s.328/48

Tirmizi-tercümesi      :        (      7) c.1, s.246/5, (      18  ) c.1, s.38/22

Terğîb ve Terhîb tercümesi      :        (      4) c. 1 s. 246/6, (      14) c.1 s. 246/8, (      16) c.1 s. 247/9, (      19) c.1 s. 244/2, (      22) c.1 s. 247/10, (      23) c.1 s. 248/11, (      24) c.1 s. 247/12, (      25) c.1 s. 247/13, (      26) c.1 s. 250/16,

Ramuz el-Ehadis      :        (      1) s. 214/10, (      2) s. 214/7, (      3) s. 325/1, (      5) s. 214/8, (      8  ) s. 214/9, (      9) s.548/2, (      10) s. 548/3, (      11) s. 554/14, (      20) s.3/4, (      21) s.116/ 8, (      27) s. 190/1,

İhya      :        (      6) c.1 s.354

Misvak Kullanmak Sünnettir

Ağız ve diş sağlığına ayrı bir önem veren Peygamber Efendimiz (      asm), bunun misvak kullanmak suretiyle yapılması hususunda da ısrarlı teşvik ve tavsiyelerde bulunmuştur. Bir hadislerinde, “Ümmetime meşakkat vereceğinden endişe duymasaydım, misvak kullanmalarını farz kılardım"1 buyurmuşlar, kendileri de hiçbir zaman misvakı terk etmemişlerdir.

Dr. Rodat ve Dr. Kneth Kiodell’in tesbitlerine göre, misvakta mikropları imhâ eden sinnigrin ve penisilin maddesi bulunmakla beraber, bugün diş macunlarında kullanılan “sodyum bikarbonat" da mevcuttur. Bu maddeler, diş üzerindeki tortu ve artıkları eriterek, dişin delinmesini ve çürümesini önlemektedirler. (      2)

Misvak kullanmak sünnettir. Efdal olan, ağız ve diş sağlığı açısından konunun uzmanlarınca da tasvip gördüğü üzere, misvak kullanmaktır. Ancak misvak elde etme imkânı olmadığında, diş macunu ve fırçası da sünnet niyetiyle kullanılabilir.

Dipnot      :       

1-İbn-i Mâce, Tahâret, 7;

2-A. Abdurrezzâk, Sivâk, s. 119, 181;

1) "Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkışırsa, sebeb olacağı zararı öder." (      Ebu Davud, Diyat 23; Nesai, Kasame 41; İbni Mace, Tıb 16).

2) Sad İbn Vakkas hastalanmış Hz. Peygamber (      sas) ziyaretine gitmiş. Sad'ı evinde hasta yatar görünce "Haris bin Kelde'yi çağırın, O iyi bir hekimdir, sizi tedavi etsin." buyurmuştur. (      Ebu Davud, Tıb 12).

3) "Allah derdi de çareyi de verdiği gibi, her dert için bir ilaç yaratmıştır. Bu sebeble tedaviye devam ediniz. Fakat haramla tedavi etmeyiniz." (      Ebu Davud, Tıb 11).

4) "Allah şifanızı sarhoşluk veren şeylerde yaratmamıştır." (      Buhari, Eşribe 15).

5) "İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunda aldanmıştır      :        Sıhhat ve boş vakit." (      Buhari, Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1; İbn Mace, Zühd 15)

6) "Lanetlenmiş iki şeyden sakının      :       
- "Ya Rasulallah o iki şey nedir?" dediler. Peygamber Efendimiz (      sas)      :       
-"İnsanların gelip geçtiği yola ve gölgelendiği yere abdest bozmaktır." buyurdu. (      Müslim, Taharet 68; Ebu Davud, Taharet 15; Ahmet bin Hanbel, Müsned 2/372).

7) "Sizden biriniz durgun suya bevl etmesin." (      Buhari, Vudu 68; Müslim, Taharet 94; 96; Ebu Davud, Taharet 36).

8  ) "Hastayı üç gün geçmeden yoklamayınız." (      Ramuz'el-Ehadis 2/489).

9) "Bir yerde veba olduğunu işitirseniz, oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba vukua gelirse, oradan ayrılmayınız." (      Buhari, Tıb 30; Müslim, Selam 92, 93, 94, 98, 100)

10) "Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız." (      Buhari, Merda 19; A. Bin Hanbel, Müsned, 2/443).

11) "Cüzzamlıyla aranızda bir mızrak boyu mesafe olduğu halde konuşunuz." (      Ramuz el-Ehadis 2/471).

12) "Köpek bir kabı yalarsa onu yedi defa yıkayın. O yedinin birinde toprakla temizleyin." (      Buhari, Vudu 33; Davud, Taharet 37; Tirmizi, Taharet 68  )

13) "Size ne oluyor ki, dişleriniz sararmış olduğu halde yanıma geliyorsunuz. Misvak kullanınız." (      A. b. Hanbel, Müsned 1/214).

14) "Misvak hakkında tavsiyelerimi size çok tekrarladım." (      Buhari, cuma 8; Nesai, Taharet 5; A.b. Hanbel, Müsned 3/143; Darimi, Vudu 18  )

15) "Allah temizdir, temizi sever. Etrafınızı temizleyiniz." (      Tirmizi, Edeb 41).

16) "Temizlik imanın yarısıdır." (      Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Daavat 86; A.b. Hanbel Müsned 4/260, 5/342, 343, 344, 363, 370, 372; Darimi, vudu 2).

17) "Her Müslümanın yedi günde bir yıkanması, Allah'ın onun üzerinde hakkıdır." (      Müslim, Cuma 9).

18  ) "Yiyecek ve içeceklerinizin kaplarının ağzını açık bırakmayınız." (      Müslim, Eşribe 96, 98; Ebu Davud, Eşribe 22; Tirmizi Et'ime 15).

19) "Efendimizin en çok sevdiği elbise hiberadır." (      Hibera Yemende yapılan yeşil, pamuklu bir hırkadır) (      A.b. Hanbel, Müsned 3/292; Değişik bir lafızla Ebu Davud, Libas 12).

20) "İçkide şifa yoktur." (      Darimi, Eşribe 6).

21) "Sarhoşluk veren her içki, haramdır." (      Buhari, Edeb 80; Müslim Eşribe 73, 75; Ebu Davud Eşribe 5).

22) "İçkiden sakının. Zira o her kötülüğün anahtarıdır." (      Hakim, Müstedrek; Beyhaki, Şiabül-İman; Ramuz el-ehadis, 1/212).

23) "Kadınlaşan erkeklere, erkekleşen kadınlara Allah lanet eder." (      Feyzül Kadir 5/271).

24) "Size denk olan kadınlarla evleniniz." (      İbn Mace, Nikah 47).

25) "Ey gençler topluluğu, evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü gözü korur... Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun." (      Buhari, Nikah 3,60).

26) "Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız" (      Feyzül Kadir 4/212).

27) "İnsanlar madenler gibidir. Eğer dinde anlayışını derinleştirebilirse cahiliyede hayırlı olan İslam’da da hayırlıdır." (      Buhari, Enbiya 19).

28  ) "Budala (      dini diyaneti iyi olmayan) kadınlara çocuklarınızı emzirtmeyiniz. Zira tesir eder." (      Kenzül-İrfan).

29) "Seyahate çıkınız, sıhhat bulursunuz." (      Taberanî)

30) "Beş şey fıtrattandır      :        Bıyıkları kesmek, kasık kıllarını tıraş etmek, koltuk altı kıllarını yolmak, tırnakları kesmek ve sünnet olmak." (      Buhari, Libas 63, 64; Müslim, Taharet 49, 50).

Şimdiye kadar zikredilen hadis-i şerifler, genel tababet ve koruyucu hekimliğe dair seçtiklerimizdir. Biraz da tedavi konusunda örnekler verelim.

Hz. Peygamber (      sas) kendisine müracaat eden kimselere, ya bir ilaç tavsiye eder, ya da hekime gönderirdi.

1) "İsmid (      sürme taşı) çekin. O gözü açar ve kirpikleri besler." (      Tirmizi Libas 23; Ahmet bin Hanbel, Müsned 3/476).

2) "Gözü ağrıyan birisine Hz. Peygamber Efendimiz (      sas) "Sabur ile tedavi et" buyurdu." (      Müslim, Hac 89, 90).

3) "Çörek otu ölümden başka her derde devadır." (      Buhari, Tıb 7).

4) "Şifa üç şeydedir      :        Bal şerbeti içmek, hacamat vurmak, dağlamak." (      Dağlama daha sonra men edilmiştir.) (      Buhari, Tıb 3; Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/246).

5) "Ud-u hindi (      kustu hindi) kullanmaya devam ediniz. Onda yedi türlü şifa vardır. Uzre, (      bademcik iltihabında) boğaza üflenir. Zatülcenbde hastaya içirilir." (      Buhari, Tıb 10; Müslim, Selam 86,87; İbn Mace, Tıb 12, 17).

6) "Umeys'in kızı Esma müshil olarak şubrun kullanıyordu. Hz. Peygamber Efendimiz (      sas) keskin ve ağırdır, buyurdu. Sonra Esma sena otu kullandı." (      Tirmizi, Tıb 30)

7) "Peygamber Efendimiz (      sas) baş ağrısından şikâyet eden bir kimseye kan aldırmasını tavsiye etti." (      Müslim, Selam 71).

8  ) " Resulullah (      sav)'in kanının durdurulması şu şekilde yapıldı. Hz. Ali kalkanın içinde su getirdi. Hz. Fatıma O'nun kanını yıkadı, sonra bir hasır yakıldı ve onun külü ile yara kapatıldı." (      Buhari, Vudu 72; Tirmizi, Tıb 34, İbn Mace, Tıb 15; Ahmet bin Hanbel, Müsned 5/330, 334).

9) "Hz. Peygamber (      asv) ateşli bir kadının su ile serinletilmesini tavsiye etti." (      Müslim, Selam 82).

10) "Hz. Peygamber (      sas) dövme (      tatuağe) yaptırmayı yasaklamıştır." (      Buhari Tıb 26, Libas 86; Ebu Davud Libas 8  ).

11) "Peygamber Efendimiz (      sas) kesilmiş burnun tamiri mülahazasıyla, altından burun yapılmasına müsaade etmiştir." {Tirmizi, Libas 31).

1- Aç duranın basireti açılır. Anlayış kabiliyeti artar. Hadis-i şerifte, (      Aç duranın idraki artar, zekası açılır) ve (      Tefekkür, ibadetin yarısı, az yemek ise tamamıdır) buyuruldu. (      İ. Gazali)

Çok yiyen çok uyur, çok uyuyanın da ömrü boşa geçer. Çok yiyenin zekası ve zihni dumura uğrar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki      :       
(      Çok yiyip içeni Allahü teâlâ sevmez.) [İ.Gazali]

2- Açlık, kalbde incelik doğurur. Hadis-i şerifte, (      Az yiyenin içi nurla dolar) ve (      Allahü teâlâ, az yiyip içen ve bedeni hafif olan mümini sever) buyuruldu. (      Deylemi)

3- Açlıkta arzular kırılır, nefs uysallaşır. Çok yemek, gafleti doğurur. Azgın bir atı zaptetmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle nefsi zaptetmek de zordur. Açlıkla terbiyesi kolaylaşır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki      :       
(      Az yemekle kalbinizi ihya edin!) [İ.Gazali]

4- Tok olan şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, açın halinden anlamaz. Çok yiyen sert ve katı kalbli olur. Hadis-i şerifte, (      Çok yemekle kalbinizi öldürmeyin!) ve (      Allahü teâlâ doyduktan sonra yiyip, midesini bozana buğzeder) buyuruldu. (      İ. Gazali)

5- Sinirlerine hâkim olan huzurlu olur. Açlık, günah işleme arzusunu kırar, kötülük etmeye mani olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki      :       
(      Aç ve susuz durarak nefsle cihad, Allah yolunda cihad gibidir.) [İ. Gazali]

(      Müslümanlık temizlik dinidir. Temiz olun! Cennete ancak temiz olan girer.) [Deylemi]

(      Mümin pis olmaz.) [Buhari]

(      Her şeyi iyi temizleyin! Temizlik imana, iman da Cennete götürür.) [Taberani]

(      Temizlik imanın yarısıdır.) [Müslim]

(      Namazın anahtarı temizliktir.) [Tirmizi]

(      Ağzınızı temizleyin, ağzınız Kur’an-ı kerim yoludur.) [Ebu Nuaym]

(      Cuma günü yıkanın, misvak kullanın ve güzel koku sürünün.) [Buhari]

(      Yemekten önce ve sonra el yıkamak, zenginliğe yol açar, fakirliği giderir.) [Ebuşşeyh]

(      Evinin hayrını isteyen, yemekten önce ve sonra, elini ve ağzını yıkasın!) [İbni Ebi Şeybe]

(      Ağzınızı temizleyin! Kiramen katibin melekleri için, ağızdaki yemek artıklarının kokusundan daha kötü bir şey yoktur.) [Deylemi]

(      Sarmısak yiyen, kokusu gitmeden mescidimize yaklaşmasın, insanın rahatsız olduğu şeylerden melekler de rahatsız olur.) [Taberani]

(      Gece namaz kılmak için kalkan kimse, ağzını misvakla temizlesin! Çünkü bir melek namazda Kur'an okuyanın ağzına yaklaşarak dinler.) [Deylemi]

(      Elbiselerinizi yıkayın, fazla kıllarınızı temizleyin, dişlerinizi misvakla temizleyin, temiz, güzel giyinin! Nezafet sahibi olun!) [İbni Asakir]

(      Tırnaklarınızı kesip gömün! Ağzınızdaki yemek kırıntılarını temizleyin ve misvak kullanın! Yanıma, dişleri sarı, ağzı kokar vaziyette gelmeyin!) [Taberani]

(      Kap kacak yıkamak, evi temiz tutmak, zenginliğe sebep olur.) [Hatib]

Peygamber efendimiz, yanına gelen birine, (      Tırnakların kuş tırnağı gibi uzamış, içi pislik doludur) buyurarak, temiz olmasını emretmiştir. (      Taberani)

Dinimizde temizlikle ilgili bu kadar hadis-i şerif varken sinekle ilgili hadis-i şerifi öne sürmek, art niyeti, hainliği göstermektedir. (      Sinek bir kaba konarsa, onu tamamen kabın içine batırsın ve sonra çıkarıp atsın)


Ayakta ve yürürken yememelidir. Hadis-i şerifte, (      İnsan kalbi, tarladaki ekin gibidir. Yemek, yağmur gibidir. Fazla su, ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda kalbi öldürür) buyurdu.

(      Tok olarak yatmayın, kalbiniz katılaşır) buyuruldu. Ayrıca müminin artığında ve cömerdin yemeğinde şifa vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki      :       
(      Müminin artığı şifadır.) [Fetava-i Kübra, El-Medhal]

(      Cömerdin yemeği şifa, cimrininki hastalıktır.) [Hatib]

Gül koklayınca, salevat-ı şerife getirmelidir. Çünkü, Peygamber efendimizin mübarek teri, gül gibi kokardı. Hadis-i şerifte, (      Üç şey, bedeni besler      :        Güzel koku, yumuşak kumaştan güzel elbise ve bal yemek) buyuruldu.

Tıbben vücuda zararlı olan şey, dinen de yasaktır. Kışın soğukta kalıp donmak, yazın güneş altında çok kalıp hastalanmak günahtır. Yoğun güneş ışığında kalmanın, bilhassa göz sağlığı için tehlikeli olduğu, kanserojen etkisi olan ultraviole ışınlarının ozon tabakasından süzülmeden geldiği bildirilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki      :       
(      Güneşte fazla durmayın! Güneş elbiseyi eskitir, soldurur, hastalığa da sebebiyet verir.) [Hakim]

(      Bir avuç kötü hurma ile de olsa, akşam yemeğini ihmal etmeyiniz!) [Tirmizi]

(      Eshabım hasta olmaz! İslam dini, hasta olmamak yolunu göstermiştir. Eshabım temizliğe çok dikkat eder. Acıkmadıkça bir şey yemez ve doymadan önce sofradan kalkar!)

Kaylule faydalıdır

Sual      :        Kaylule nedir? Ne zamana kadar yapılır?
CEVAP
Kaylule, öğle vakti uyumak demektir. Öğleye doğru kaylule yapmak, yani biraz uyumak sünnettir. (      Mevahib-i ledünniyye)

Kaylule öğleden sonra da yapılabilir. (      Mizan)

Hadis-i şerifte (      Kanın artması [tansiyon yükselmesi] Allahü teâlânın ölüme sebep yaptığı hastalıklardan biridir) buyuruluyor. (      Bezzar)

Bu bakımdan ihtiyaç olunca, doktora danışıp kan aldırmak faydalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki      :       
(      Hacamat [kan aldırmak], en iyi tedavi usullerinden biridir.) [Hakim]

(      Sıcaklar artınca, hacamat olun! Çünkü kan basıncı artar da hastalığa veya ölüme sebep olur.) [Hakim]

(      Hacamat birçok hastalığa şifadır. Aman hacamat olun!) [Deylemi]
(      Mirac gecesi, uğradığım her melek topluluğu, ümmetime hacamatı tavsiye etti.) [Hakim]

(      Hazret-i Cebrail, hacamatı o kadar tavsiye etti ki mutlaka lüzumlu zannettim.) [Deylemi]
(      Şifa veren üç şeyden biri hacamattır.) [Buhari]
(      Hacamat, aklı artırır, hafızayı kuvvetlendirir.) [Hakim]

(      Baştan hacamat olmak, cüzzam, cünun, baras, uyuklama, göz kararması, baş ve diş ağrısına şifadır.) [Taberani]

(      Boyundan hacamat olmak, 72 çeşit hastalığa devadır.) [Taberani]
(      Hacamat ne güzel âdettir.) [Deylemi]
(      Hacamat, Peygamberlerin âdetindendir.) [Tirmizi]

Hacamat Günleri
Hacamat, bazı gün ve bazı hallerde faydalı veya zararlı olabilir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki      :       
(      Pazar günü hacamat olmak şifadır.) [Deylemi]
(      Aç karnına hacamat olmak deva, tok karnına ise derttir.) [Deylemi]

(      Arabi ayın 17, 19 veya 21. günü hacamat olmak, birçok derde şifadır.) [Hakim]
(      Ayın 17’sine rastlayan Salı günü hacamat olmak, bir yıllık hastalığa şifadır.) [Bezzar]
(      Pazartesi veya Salı günü hacamat olun! ) [İbni Mace]

(      Çarşamba veya Cumartesi günü hacamat olup da bir hastalığa yakalanan, kendinden başkasını suçlamasın!) [Ebu Davud]

(      Başın çukurundan hacamat olmak unutkanlığa sebep olur.) [Deylemi]

Sual      :        Hadis-i şeriflerde tavsiye edilen sebze ve meyveler hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Bazıları şöyledir      :       
(      Kuru üzüm, safra açar, balgamı söker, sinirleri kuvvetlendirir ve sıkıntıyı giderir.) [Ebu Nuaym, Deylemi]

(      Kavun, karpuzda on özellik var      :        yemek, içmek, koku, meyve, çöğen, mesaneyi yıkar, karnı yıkar, iç hastalıklarına iyi gelir ve cildi temizler.) [Deylemi, İ. Rafii]

(      Yemekten önce kavun karpuz yemek şifadır.) [İ. Asakir]

(      Zeytinyağı 70 derde devadır.) [Ebu Nuaym, Deylemi]

(      Zeytinyağı ile tedavi basura faydalıdır.) [Taberani, Ebu Nuaym]

(      Zeytinyağı ile tedavi olun.) [Hâkim]

(      Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın. O, mübarek, bereketli bir ağacın meyvesinden çıkar.) [Tirmizi, İbni Mace]

(      Sarmısak yiyin ve onunla tedavi olun. Çünkü o, 70 derde devadır. Eğer bana melek gelmeseydi, elbette ben de yerdim.) [Deylemi, Tirmizi, Hakim]

(      Soğan-sarmısak yemek haram değildir. Fakat kokusu gitmeden mescidimize yaklaşmayın!) [İbni Huzeyme]

(      Kabak dimağı besler, aklı artırır.) [Deylemi, İ.Münavi]

(      Kabak, baş ağrısına iyidir. Mercimeğe 70 Peygamber dua etmiştir.) [Nesai, Müslim Taberani, Deylemi, İ. Gazali]

Hazret-i Enes anlatır      :        (      Resulullahın çorba içinde kabakları bulup yediğini gördüğümden beri Kabağı severim.) [Buhari, Müslim, Muvatta, Ebu Davud, Tirmizi]

(      Yemeklerin seyyidi [üstünü] et ve pirinçtir.) [Tirmizi, Hakim, Ebu Nuaym]

(      Acve hurması zehire karşı, küm'e mantarının suyu göze şifadır.) [Buhari, Tirmizi, Nesai, İbni Mace, İ. Ahmed, Deylemi, İ. Münavi]

(      Lohusa hurma yerse, çocuklar sakin olur. Hazret-i İsa'nın doğumunda Hazret-i Meryem hurma yedi. Daha iyisi olsa idi, Allahü teâlâ onu verirdi.) [Hatib]

(      Lohusaya taze hurma, hastaya, bal gibi şifalı bir şey yoktur.) [Ebu Nuaym]

(      Mantar suyu göze şifadır.) [Buhari, Müslim,Tirmizi, Nesai, İbni Mace, İ.Ahmed, İbni Meniy, Z.Makdisi]

(      İncir kulunca iyi gelir.) [Deylemi]

(      Çörek otuna devam edin. Zira onda ölümden başka her derde şifa vardır.) [Ebu Nuaym]

Resulullah rahatsızlanınca bir avuç çörek otunu ağzına koyup bal ile su içerdi. (      Hatib)

(      Çörek otu dertlere şifadır.) [İbni Sünni]

(      Zemzem ve çörek otu her derde şifadır.) [Deylemi, İbni Sünni]

(      Zemzem, içenin niyetine göre şifa verir, susuzluğu gidermek için içenin susuzluğunu giderir. Şerden korunmak için içen, şerden korunur. Açlığı gidermek için içeni doyurur, hastalık için içene şifadır.) [Hakim]

(      Yemeğe tuzla başlamak ve bitirmek 70 hastalığa şifadır.) [R. Nasıhin]

(      İnek sütü şifa, yağı ilaçtır.) [Beyheki]

(      Sütlü gıdalar, hastanın kalbini ferahlandırır.) [Şir’a]

(      Süt içen hamilenin oğlu olursa kalbi temiz, kız olursa güzel olur.) [Ebu Nuaym]

Sual      :        Nebati gıdalar yemek iyi midir?
CEVAP
Nebati gıdalar yemek elbette çok iyidir. İbrahim Nehai hazretleri, (      Nebati gıda bulunmayan sofra, akılsız ihtiyara benzer) buyuruyor. (      Mal ve evladının çok olmasını isteyen, bitkisel gıda çok yesin) buyurulmuştur. Sofrada bitkisel gıda, yeşillik bulundurmak müstehaptır. (      Nebati gıda, yeşillik bulunan sofrada melekler de hazır olur) buyuruldu.

Sıcak su ile banyo yapıp, banyodan çıkarken ayaklara soğuk su dökmek baş ağrısına iyi gelir. Bu konudaki hadis-i şerif şöyledir      :       
(      Hamamdan çıkarken ayakları soğuk su ile yıkamak baş ağrısını giderir.) [Ebu Nuaym]

Kur’an-ı kerimde mealen, (      Kur’an, müminler için şifa ve rahmettir) buyuruldu.

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki      :       
(      Kur’an-ı kerimden şifa beklemeyen, şifaya kavuşamaz.) [İbni Mace]

(      Yasin suresi yazılı kağıdı suya koyup, o suyu içene bin rahmet, bin bereket, bin şifa girer ve ondan bin hastalık çıkar.) [Râfii]

(      Şu iki şifa kaynağını bırakmayın      :        Bal ve Kur’an.) [İbni Mace]

(      Dua belayı önler, duaya devam edin.) [Tirmizi]

(      Fatiha, zehre ve her hastalığa şifadır.) [Beyheki]

(      Kalbin şifası, zikrullahtır.) [Beyheki]

(      Allahü teâlâyı zikir şifa, halkı zikir derttir.) [Beyheki]

(      Hastalığı veren, şifasını da verir.) [Hakim]

(      Haram olan şeylerde şifa yoktur.) [Buhari]

(      Aksırınca elhamdülillah demek her derde şifadır.) [Hakim]

(      Cuma günü tırnak kesmek şifa getirir.) [Ebuşşeyh]

(      Müminin artığı şifadır.) [Fetava-i Kübra, El-Medhal]

(      Cömerdin yemeği şifa, cimrininki hastalıktır.) [Hatib]

(      Şifa veren ancak Allahü teâlâdır.) [Ebu Davud]

7 Fatiha okunup ağrı olan yere üflenirse, şifa hasıl olur. (      Tefsir-i Azizi)

Baş ağrısı için, abdestli olarak Bekara suresinin 196. âyeti, femen den ev-nüsük’a kadar yazılıp, başa konur. İslam harfleri ile başına Besmele ve sonuna üskün lillah yazılır. (      Menâfi’un-nâs)

Osman bin Ebil’âs hasta idi, ağrı ve sancısı çoktu. Resulullah efendimiz, (      Ağrıyan yeri sağ elin ile 7 kere mesh et! Her seferinde (      Euzü bi’izzetillahi ve kudretihi min şerri mâ-ecidü ve ühâzirü oku!) buyurdu. Aynen yaptı ve hastalığı hiç kalmadı. (      Bostân)

Şifa âyetlerini, abdestli olarak yazıp, bu kağıdı, bir kaptaki suya koymalı, bu suyu hasta içerse Allahü teâlâ şifa ihsan eder. (      Mevahib)

(      Hacamat, aklı artırır, hafızayı kuvvetlendirir.) [Hakim]
(      Hafızayı kuvvetlendirmek için bal yiyin!) [M.Nasihat]
(      Kabak dimağı besler, aklı artırır.) [Deylemi, İ.Münavi]

Unutmamak için günah işlememek gerekir. Daima Allahü teâlâyı anmalı, Peygamber efendimiz aleyhisselama salevat-ı şerife getirmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki      :       
(      Söyleyeceği şeyi unutan, hatırlamak için bana salât-ü selam getirsin!) [İbni Sünni]

Peygamber efendimizin de, bir şeyi unutmamak için, parmak veya yüzüğüne ip bağladığı, hadis-i şerifle bildirilmiştir. (      Hâkim)

Hazret-i İkrime, (      Kur'an-ı kerimi okumaya devam eden, âyet-i kerimede bildirilen bunaklık haline düşmez) buyuruyor. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki      :       
(      Kur'an-ı kerim okuyan bunamaz.) [Tirmizi]

(      İşlerin hayırlısı vasat olanıdır. Din, ifrat ve tefritin ortasındadır) buyuruldu. (      Beyheki)

(      Cehennemden kaçıp, Cenneti isteyenin gözüne uyku girmez.) [İ.Mende]

(      Ümmetim için en çok korktuğum şey, göbek büyüklüğü, uykuya devam, tembellik ve iman zayıflığıdır.) [Deylemi]

(      En üstün amel, herkes uykuda iken gece namaz kılmaktır.) [C.Yolu]

(      Yemekten sonra uyumak kalbi katılaştırır.) [İbni Mace]

(      Çok uyumak, insanı ahirette fakir eder.) [Beyheki]

(      Allahü teâlâ, çok uyuyanı sevmez.) [İ.Gazali]

(      Sabah uykusu, acizlik, tembellik, gevşeklik ve unutkanlığa sebep olur.) [İ. Maverdi]

(      Sabah namazından sonra, güneş doğana kadar uyumayın!) [Beyheki]

(      Sabahları uyuyan sırt ve bel ağrılarına müptela olur.) [İ. Şarani]

(      Kuşluk uykusu zamansız, kaylule faydalıdır. Akşam üstü uyumak ahmaklıktır.) [İ. Maverdi]

(      Çok yiyip içene ve çok uyuyana Allahü teâlâ buğzeder.) [İ. Gazali]

(      Annesi, Hazret-i Süleyman’a "Çok uyuma, çok uyku kıyamette insanı fakir bırakır" dedi.) [İbni Mace]

(      Sabah uykusu rızka manidir.) [Beyheki]

Hazret-i Fatıma anlatır      :        Sabah namazından sonra yattım. Babam, beni uyandırıp, (      Kızım kalk, gafillere benzeme! Allahü teâlâ rızıkları, sabah namazının vaktinde verir) buyurdu. [Beyheki]

Allahü teâlâ, (      Beni sevdiğini söyleyip de, sabaha kadar uyuyan, yalancıdır. Çünkü dost, dostla sohbet ister. Gafleti bırakıp beni anar, sohbetime kavuşur) buyurdu. (      M.Name)

Sabah kalkarken
Erken yatıp erken kalkmaya çalışmalıdır! Özürsüz sabah vakti uyumak uygun değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki      :       
(      Günün evvelinde uyumak aklı azaltır, ortasında uyumak [kaylule yapmak] enbiya ve evliyanın ahlakındandır. Gündüzün sonunda uyumak tembelliktir.) [Şir’a]

Uyumak mekruh olan vakitler
Sual      :        Bir hadis-i şerifte, (      Sabah uykusu rızka manidir) buyuruluyor. Sabah ne zaman uyumak uygun değildir? Uyumak uygun olmayan başka hangi vakitler vardır?
CEVAP
Güneş doğduktan 50 dakikaya yani işrak vaktine kadar olan vakitte uyumak mekruhtur. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir      :       
(      Sabah namazından sonra, güneş doğana kadar uyumayın!) [Beyheki]

(      Sabahları uyuyan sırt ve bel ağrılarına müptela olur.) [İ. Şarani]

(      Sabah uykusu, tembellik ve unutkanlığa sebep olur.) [İ.Maverdi]

Hazret-i Fatıma anlatır      :       
Sabah namazından sonra yatmıştım. Babam, (      Kızım kalk, gafillere benzeme! Allahü teâlâ rızıkları, sabah namazının vaktinde verir) buyurdu. (      Beyheki) [Rızkların dağılması sabah namazından sonra olur. Manevi rızkların dağılması ise ikindi namazından sonradır. Bu iki vakitte uyumamaya dikkat etmelidir.]

(      Kaylule [öğle üzeri uyumak] faydalıdır. Akşam üstü uyumak ahmaklıktır.) [İ. Maverdi]


(      “La havle...” okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdan kurtulmaktır.) [Ebu Nuaym]


(      Her gün yüz defa salevat getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberani]

(      Allahü teâlâ, her hastalığın ilacını yaratmıştır. Yalnız ölüme çare yoktur.) [Taberani]

(      Üç şey, göze cila verir      :        Yeşilliğe, akarsuya ve güzel yüze bakmak) [Hakim]
(      Sürme çekmek, yeşilliğe ve güzel yüze bakmak gözü kuvvetlendirir.) [İ.Süyuti]
(      Aksırınca "Elhamdülillah" diyen göz ağrısı görmez.) [Taberani]

(      Hafızayı kuvvetlendirmek için bal yiyin!) [M.Nasihat]

(      Bedeni besleyen üç şeyden biri de bal yemektir.) [Şir’a]

(      Hastaya, bal gibi şifalı bir şey yoktur.) [Ebu Nuaym]

(      Balda bereket ve şifa vardır. 70 Peygamber bala dua etmiştir.) [B.Arifin]

(      Şifa olan şeyden biri de bal yemektir.) [Buhari]

(      Faydalı tedavilerden biri de bal şerbeti içmektir.) [Buhari]

(      Her ay, 3 sabah aç karnına bal yiyene, büyük bir hastalık isabet etmez.) [Beyheki]

(      Helal para ile alınan bal, yağmur suyu ile şerbet yapılıp içilirse her derde deva olur.) [Deylemi]

(      Böğür sancısının ilacı sıcak bal şerbetidir.) [Hakim]

(      Şu üç şeyde şifa vardır      :        Bal şerbeti, hacamat, ateşle dağlama. Ama ümmetimi ateşle dağlamadan men ederim.) [Buhari]

(      İki şifa kaynağını elden bırakmayın      :        Bal ve Kur’an.) [İbni Mace]

(      Resul-i Ekrem, bal şerbetini çok severdi.) [İbni Sünni]

(      Sirke ne güzel katıktır. Allahü teâlâ sirkeye bereket versin, o, benden önceki Peygamberlerin de katığı idi. Sirke varsa, başka katığa ihtiyaç olmaz.) [İbni Mace]

(      Sirke yiyene, Allahü teâlâ iki melek vazifelendirir. Yemek bitinceye kadar o kişiye dua, istigfar ederler.) [İ.Asakir]

(      Sirke bulunmayan evde, geçim darlığı olur.) [Ebuşşeyh]

(      Sirke ne güzel yiyecektir) buyuruldu. (      Müslim)

(      Yemeğe tuzla başlamak ve bitirmek 70 hastalığa şifadır.) [R.Nasıhin]

(      Yâ Ali, yemeğe tuzla başla, çünkü tuz yetmiş hastalığa şifadır) hadis-i şerifi, (      Tarikat-i Muhammediyye şerhi Berika), (      Şir’a-tül islam şerhi), (      Tıbbın Nebi), (      Rıyad-ün nasıhin), (      Menâkıb-i çihâr yâr-ı güzîn), (      S. Ebediyye) ve (      Miftah-ül cennet) kitapları ile daha başka birçok muteber kitapta bildirilmektedir.

(      Âhir zamanda, sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir]

(      Bu ümmetin, son zamanlarında gelenleri, önceki âlimleri kötülediği zaman, ilmini gizleyen, Allah’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İbni Mace, İbni Adiy, İbni Asakir]

(      İmanla öl, gerisine karışma)

İsa aleyhisselam, (      Hasta olup, musibete, felakete uğrayıp da, günahları affolacağı için sevinmeyen kimse, âlim değildir) buyurdu. Musa aleyhisselam da, bir hastayı görüp, (      Ya Rabbi, Bu kuluna merhamet et, hastalıktan kurtar!) dediğinde, Allahü teâlâ, (      Rahmetime kavuşması için, gönderdiğim sebepler içerisinde bulunan bir kuluma, nasıl rahmet edeyim. Çünkü, onun günahlarını, bu hastalıkla affedeceğim. Cennetteki derecesini, bununla arttıracağım) buyurdu.


Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (      Allahü teala, her hastalığın ilacını yaratmıştır. Yalnız, ölüme çare yoktur) ve (      Hastalıkların başı, çok yemektir. İlaçların başı, perhizdir) ve (      Hastalarınızı, sadaka vererek tedavi ediniz!) buyurdu.

(      Su zarar verince, kullanmayın, teyemmüm edin!)

Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Hazret-i Ali ile bir eve gitti. Meyve getirdiler. Hazret-i Ali’nin gözleri ağrıyordu. Meyveden kendisi yedi. Hazret-i Ali’ye, (      Sen yeme! Göz ağrısına zarar verir) buyurdu. Pişmiş pazı ile arpa getirdiler. (      Bundan yi! Gözüne fayda verir) buyurdu. Ödemi olanlara, (      Su içmeyin! Suya perhiz ediniz!) buyururdu.

(      Allah’tan af, afiyet ve yakîn [sağlam iman] isteyin. Çünkü imandan sonra, afiyetten büyük nimet yoktur.) [Hâkim]

MİSVAK KULLANMANIN VE YARATILIŞ ÖZELLİKLERİNİN FAYDASI

1199. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu      :       
“Ümmetimi (      veya insanları) zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla dişlerini temizlemelerini emrederdim. “
Buhârî, Cum’a 8, Temennî 9, Savm 27; Müslim, Tahâret 42. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 25; Tirmizî, Tahâret 18; Nesâî, Tahâret 6, Mevâkît 20; İbni Mâce, Tahâret 7

1200. Hüzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi      :       
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uykudan uyanınca misvakla dişlerini temizlerdi.
Buhârî, Vudû’ 73, Teheccüd 9; Müslim, Tahâret 46, 47. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 30; Nesâî, Tahâret 1, Kıyâmü’l-leyl 10, 11; İbni Mâce, Tahâret 7

1201. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi      :       
Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in misvakını ve abdest suyunu akşamdan hazırlardık. Allah onu, gecenin dilediği saatinde uyandırırdı. Hz. Peygamber uyanınca hemen misvakla dişlerini temizler, abdest alır ve namaz kılardı.
Müslim, Müsâfirîn 139. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 67, Kıyâmü’l-leyl 2, 25, 43; İbni Mâce, İkâmet 123

1202. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu      :       
“Misvak kullanma hakkında size pek çok tavsiyede bulundum. ”
Buhârî, Cum’a 8. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 5

1203. Şüreyh İbni Hânî şöyle dedi      :        Hz. Âişe’ye;
– Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evine girdiği zaman ilk önce ne yapardı? diye sordum.
– “Dişlerini misvaklardı” dedi.
Müslim, Tahâret 43, 44. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 7

1204. Ebû Mûsa radıyallahu anh şöyle dedi      :       
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim. Misvağın ucu ağzındaydı.
Buhârî, Vudû 73; Müslim, Tahâret 45. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 2

1205. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu      :       
“Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbın razı olmasına sebeptir. “
Nesâî, Tahâret 4; İbn Huzeyme, Sahih, I, 70. Ayrıca bk. Buhârî, Savm 27; İbni Mâce, Tahâret 7

1206. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu      :       
“Peygamberlerin sünneti (      fıtrat) beştir – yahut beş şey fıtrat gereğidir-      :        Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, bıyıkları kırpmak. ”
Buhârî, Libâs 51, 62, 64; Müslim, Tahâret 49, 50. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 16; Tirmizî, Edeb 14; Nesâî, Tahâret 8-10; İbni Mâce, Tahâret 8

1207. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu      :       
“On şey fıtrat gereğidir      :        Bıyıkları kırpmak, sakal bırakmak, misvak kullanmak, burna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını temizlemek, koltuk altı kıllarını gidermek, apış arasını temizlemek, istinca yapmak. . ”
Râvî “onuncuyu unuttum; ancak onun da mazmaza (      ağıza su vermek) olması muhtemeldir” dedi.
Müslim, Tahâret 56. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 29; Tirmizî, Edeb 14; Nesâî, Zîynet 1; İbni Mâce, Tahâret 8

1208. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu      :       
“Bıyıklarınızı kırpınız, sakallarınızı bırakınız!”
Buhârî, Libâs 63, 64; Müslim, Tahâret 52-54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül 16; Tirmizî, Edeb 18; Nesâî, Tahâret 14, Zînet 2, 56

Peygamberimizin 1400 Sene Öncesinden Bize Bildirdiği Sağlıkla İlgili Altın Değerindeki Tavsiyeleri

1- "İnsanların çoğunun kıymetini bilemediği iki nimet vardır    :      Vücut sağlığı ve boş vakit."
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    2304) 
   
2- "(    Evine girdiğin zaman) besmele çekerek kapını kapat. Çünkü şeytan besmeleyle kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lambanı söndür.  (    Yine) besmele çekerek, enine koyacağın bir ağaç parçasıyla da olsa kaplarının ağzını ört. Besmele çekerek su kabının ağzını da ört. Çünkü şeytan kilitli kapıyı açamaz, kapıların ağız bağını çözemez, Kapalı çanağı açamaz. (    Besmele çekmezseniz) fare, insanların evini  veya evlerini yakar.”
(    Ebu Davud, C.4, H no    :    3731-3732) 

3- "On şey fıtrattandır    :      Misvak kullanmak, bıyıkları kısa tutmak, ağza su alarak temizlemek, buruna su alarak temizlemek, sakalı uzun tutmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını temizlemek, sünnet olmak,  etek tıraşı olmak, abdest bozma yerini yıkamak."
(    Nesei, Ziynet, C.3. H.no    :    4956)

4- "Kaba köpek bandığı zaman yedincisi toprakla olmak üzere yedi defa yıkayın.”
(    Ebu-Davud, C.1. H.no    :    73)

5- “Allah'ı zikretmek muhakkak bir şifadır, insanları anmak ise bir hastalıktır."
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    1621)

6- Dikkat edin! Size hem hastalığınızı  hem de ilacını bildiriyorum. Hastalığınız günahlardır. İlacı ise istiğfardır.
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    2006)

7- “Sizlerden her kim vücutça sağlıklı; nefsinden ve malından, korkusuz ve huzurlu; günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur”
(    Tirmizi (    A. Parlayan), H no    :    2346)

"ATEŞİ SU İLE SERİNLETİN"

1- “Esma, kendisine tedavi yapması için ateşli bir hastalığın (    hummanın) harareti ile muzdarip olan bir kadın getirildiği zaman, hemen suyu hastanın yakası içine dökerdi. Ve arkasından Allah’ın Elçisi (    s.a.v.)nin    :   
“Ateşli hastalığı su ile serinletiniz.” ifadesini söylerdi.”
(    Buhari, Tıb, C.12. H.no    :    39)

2 - “Hummanın şiddeti cehennemin kaynamasındandır. Sizler onu su ile serinletiniz.”
(    Müslim. C.7. H.no    :    2209)

3 - "'Sıtma' hastalığı cehennemin galeyana gelmesi gibi çok şiddetli bir hastalıktır. Su ile soğutarak hastayı rahatlatın."    (    Tirmizi, C.2. H.no    :    2074)

4 - “İçinizden birisi yüksek ateşe yakalanırsa, 3 gece seher vaktinde üzerine soğuk su dökünsün.”
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. H. no    :    2406)

AYVA

1 - Talha şöyle rivayet etmiştir    :      Bir gün ben Resûlullah (    s.a.v.)'in yanına girdim. Elinde ayva vardı. Buyurdu ki    :      “Bunu al (    ye), ey Talha. Çünkü ayva, şüphesiz gönlü rahatlatır."
(    İbn-i Mace, H.no    :      3369)

2 -  Câbir bin Abdullah, Peygamber (    s.a.v.)'e Tâif'den getirdiği bir ayva­yı verdi. Peygamber (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      “Bu, göğüsteki üzüntü ve sıkıntıyı giderir, yüreği parlatır."
(    Rudani, C.3. H.no    :    5565)

"BAL ŞİFADIR"

1 -"Şu şifalı iki şeye devam ediniz    :      Bal ve Kur'an."
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3452)

2 - "Kim her ay üç gün,  sabahleyin bir kaşık bal alırsa, o kimsenin başına büyük bir hastalık gelmez."
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3450)

3 - Bir adam, Allah'ın Elçisi (    s.a.v.)'e gelip "kardeşimin karnı ağrıyor" dedi.
Allah'ın Elçisi (    s.a.v.)    :      "Kendisine bal şerbeti içir" buyurdu.
Ona bal şerbeti içirdikten sonra tekrar geldi ve dedi ki    :   
"Ey Allah'ın Elçisi! Bal şerbeti içirdim, fakat karın ağrısı arttı."
Bunun üzerine Allah'ın Elçisi(    s.a.v.)    :   
"Tekrar bal şerbeti içir" buyurdu.
Adam içirdi. Sonra tekrar gelerek    :   
"Balı içirdim, fakat ağrı geçmedi, arttı " dedi. Bunun üzerine, Peygamber (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :   
"Allah'ın sözü doğrudur, kardeşinin karnı yalan söylemiştir. Bal şerbeti içir" dedi. O kimse de, tekrar bal şerbeti içirdi ve kardeşi iyileşti. 
(    Buhari, Tıb, C.12. H.no    :    7)   

4 -"Şifa üç şeydedir    :      Bal şerbeti içmek, kan aldırmak, ateşle dağlamak. Fakat ümmetimi ateşle dağlamaktan men ederim."
(    Buhari,Tıb, C.12. H.no    :    3)

5 - Resûlullah (    s.a.v), Said bin Muaz’ı, aldığı ok yarasından dolayı dağlama yaparak tedavi etti.
(    Ebu Davud, C,4, Hno    :    3866)

6 - “Lohusalar için en iyi şifa yaş hurmadır, hastalar için bal gibi şifa yoktur.”
(    Ramuz El Ehadis, C.2. H.no    :    4676)

7- “Böğür (    Hasıra-böbrek damarı) sancısı böbrekteki damardandır. O kımıldadığı zaman, sahibini rahatsız eder. Onun ilacı sıcak bal şerbetidir."
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    1332)

BULAMAÇ-TELBİNE

1- Resûlullah (    s.a.v.)’in ev halkından biri sıtma hastalığına yakalandığında bulamaç-hasa (    çorba-et sulu çorba) yapılmasını emrederdi. Bulamaç yapılınca da ondan içmelerini emrederdi ve bu bulamaç yemeği hakkında şöyle buyururdu    :      “Kederli kimsenin kalbini güçlendirir, hastanın kalbinden ağrıyı giderir, sizden birinizin yüzünden kiri su ile giderdiği gibi…”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3445)

2- Ayşe, hasta için ve ölmüş kimse üzerine hüzünlü olan insan için daima telbine bulamacı yapmasını emrederdi. Çünkü ben Resûlullah (    s.a.v)'dan    :      "Şüphesiz telbine bulamacı hastanın gönlüne rahatlık verir. Bir kısım hüzün ve kederi de giderir.” buyururken işittim
(    Buhari, Tıb, C.12. H.no    :    12)
Tirit yapılır, telbine onun üzerine dökülüp ve yenilirdi.
Tirit    :      Yağ, peynir, hurma ve un karışımı. Ekmeğin küçük parçalar halinde doğranıp çorba suyuyla ıslatılması, et suyuyla ıslatılmış.

3- ”Yararlı olup hoşlanılmayan telbîne'ye devam ediniz” buyurmuştur.  Resûlullah (    s.a.v), ev halkından birisi hasta olduğu zaman, iki tarafından biri bitinceye, yani iyileşinceye veya ölünceye kadar telbine çömleği devamlı ateş üstünde olurdu, demiştir.
(    İbn-i Mâce, C.9. H.no    :    3446)
Telbine, Un, yağ ve sudan mamul pişirilen bir nevî bulamaçtır. Çoğu zaman buna bir miktar bal da karıştırılır. Süt gibi beyaz olduğu için 'Telbîne' adını almıştır. Mekke halkı buna 'Harîre' der­ler. Bu bulamaç muhallebiye benzer. Bilindiği gibi Telbîne, leben kökünden alınmadır. Leben ise süt demektir. Bu bulamaç beyaz olduğu için süte benzetilerek Telbine ismi verilmiştir.

4- “Telbine aşı, her derde devadır.”
(    El Metalib ul-Aliye, C.2.  H.no    :    2407)

CÜZAM

1- “Kılların, burun içinde bitmesi cüzam hastalığına karşı bir güvencedir.”
(    El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no    :    2459)

2- "Cüzamlılara devamlı surette bakmayınız.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3543)

ÇOK YEMEK YEMEK

1- "İnsanoğlu mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna, belini doğrultan bir kaç lokma yeter. Eğer yemek istiyorsa, midenin üçte biri yiyecek, üçte biri içecek ve üçte biri de hava içindir.” 
(    İbn-i Mace,  H.no    :    3349)

2- “Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terk etmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.”
(    İbn-i Mace, H.no    :    3355)

3- “Yemeğinizi Allah’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalpleriniz katılaşır.”
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    934)

4- “Üç huy Allah’ın gazabını gerektirir. Acıkmadan yemek yemek, uykusuz kalmadan uyumak, lüzumsuz yere gülmek.”
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    3340)

5- Hz. İsa şöyle derdi    :      "Suyun fazlası bitkiyi öldürdüğü gibi, yiyeceğin fazlası da ruhu öldürür."
(    Müslüman-İsa, S.156-7)


"ÇÖREK OTU HER DERDE DEVADIR"

1- İbn-i Ebi Atik, şöyle rivayet etmiştir    :      “Size şu ‘Habbetü’s-Sevda’yı kullanmayı tavsiye ediyorum. Ondan beş veya yedi tane alıp iyice ufalayınız. Sonra onu birkaç damla zeytinyağı içinde, hastanın burnuna bu taraftan ve şu taraftan damlatınız. Çünkü  Ayşe, Peygamberden (    s.a.v.) şu hadisi işittiğini söyler    :    ”
“Şüphesiz  şu ‘Habbetü’s –Sevda (    çörek otu), her hastalığa şifadır, samdan başka.”
“Ben, Sam nedir? “dedim.
“Sam, ölümdür.” dedi.”
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3449)

-Katâde    :      Her gün çörek otundan 21 tane alınır, bir bezin içinde suya koyup iyici ezilir ve o sudan her gün burnun sağ deliğine iki, sol deliğine bir damla damlatılır. İkinci gün  soluna iki damla, sağına bir damla damlatılır. Üçüncü günde sağına iki, soluna bir damla damlatılır.
(    Rudani, C.4. H.no    :      7521)
-Her gün burnun her iki deliğine birer damla damlatılır. Buna üç gün devam edilir.

2- “Muhakkak ki ‘kara habbede' (    çörek otunda) samdan başka her derde bir şifa vardır. Sam, ölümdür. ‘Kara habbe’ ise kendisine ‘şuniz’ denilen ‘çörek otu’dur.”
(    Müslim, C.7. H.no    :    88  )

3- Enes, şöyle rivayet etmiştir    :      “Allah’ın Elçisi (    s.a.v.), hastalandığı zaman, bir avuç ‘çörek otu’ alıp, onu ‘su ve bal’ ile karıştırıp içerdi.” 
(    Rudani, C.4. H.no    :    7523)

DİŞLERİN ARASINDA KALAN YİYECEKLER

1- "Azı dişlerin arasında kalan yemek kırıntıları dişleri zayıflatır."
(    Rudani, C.3. H.no    :    5558  )

ET – SÜT  (    “SÜTTE ŞİFA VARDIR”) - SU

1- "Dünyada da, ahirette de katıkların efendisi ettir. Dünyada da, âhirette de içeceklerin efendisi sudur. Dünyada da, âhirette de kokuların efendisi kına çiçeğinin kokusudur."
(    Rudani, C.3. H.no    :    5560)

2- “Allah, şifasını vermedik hiçbir hastalık yaratmamıştır. Siz, inek sütü içmelisiniz. Çünkü o süt, her türlü şifayı bünyesinde taşıyan otlardan meydana gelmektedir.”
(    Rudani, C.4. H.no    :    7479)

“GÖZE SÜRME ÇEKMEK”

1- “İsmid denilen ‘sürme’yi gözlerinize çekmeye devam ediniz. Çünkü o, ‘gözü temizleyip görme gücünü arttırır ve kirpikleri besler.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3495) 

2- “Yatacağınız zaman ismid denilen sürmeyi gözünüze çekmeye devam ediniz. Çünkü o, gözü temizleyip görme gücünü artırır ve kirpikleri besler.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3496)

GÜNEŞ’İN ZARARI-FAYDASI

1- Güneşte su ısıttım, abdest alması için onu Resûlullah (    s.a.v.)'e getirdim, şöyle buyurdu    :      "Ey Ayşe! Böyle yapma! Çünkü böyle bir su insanların beyaz hastalığına sebebiyet verir."
(    Rudani, C.1. H.no    :    372)

2- “Ey Ali! Güneş’i karşına alıp oturma! Çünkü Güneş’in karşısında oturmak hastalıktır. Onu arkana alman ise şifadır.”
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno    :    2404)

HARDAL

1- “Hardal içmelisiniz. Allah onda her türlü hastalığa karşı bir şifa kılmıştır.”
(    Ramuz El Ehadis, C.2. H.no    :    3947)
         

" HASTALARI YEMEK YEMEYE ZORLAMAYIN"

1- “Hastalarınızı yemeye içmeye zorlamayınız çünkü Allah onları yedirir ve içirir.”
(    İbn-i Mâce, C.9. H.no    :    3444)

2- Bir gün Allah'ın Elçisi (    s.a.v.), hasta bir adamı ziyaret ederek ona    :   
"Neye iştahın var?" diye sordu. Adam da    :   
"Bir buğday ekmeğini çok arzularım," dedi.
Bunun üzerine, 
Peygamber (    s.a.v.)    :      "Kimin yanında bir buğdayı varsa din kardeşine göndersin" buyurdu.
Bilahare  Allah'ın Elçisi (    s.a.v.)    :      "Birinizin hastası bir şey yemeği çok arzuladığı zaman  hastasına (    ondan)  yedirsin" buyurdu.
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3440)

3- Ümmül Münzir    :      Peygamber (    s.a.v.) ve beraberinde Ali olduğu halde bana geldi. Bizim de asılı koruk-kuru hurma salkımlarımız (    hurma çağlası -olgunlaşsın diye evin bir tarafına asılmış koruk ağacında olgunlaşmadan kurumuş hurma) vardı. Resûlullah onlardan yemeye başladı. Elini uzatan Ali’ye    :      “Sakın ha sen yeme, hastalıktan yeni kurtuluyorsun” buyurdu. Bunun üzerine Ali oturdu, Resûlullah yemeye devam etti. Ben de onlara(    sebze) şalgam yaprağı ve arpadan yapılmış bir yemek getirdim. Resûlullah (    s.a.v.)    :      “Ey Ali! İşte bundan ye bu senin için daha faydalıdır” buyurdu.
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3442)

4- Suhayb bin Sinân-i Rûmî    :      Ben bir gün Peygamber (    s.a.v)'in yanına vardım. Önünde ekmek ve hurma vardı. Peygamber (    s.a.v), ''Yaklaş ve ye” buyurdu. Ben de hurmadan yemeye başladım. Bunun üzerine Peygamber (    s.a.v), bana    :      “Sende göz hastalığı bulunduğu halde hurma yiyorsun” buyurdu. Suhayb demiştir ki    :      Ben diğer bir kenardan çiğniyorum, dedim. Resûlullah da gülümsedi.
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3443)

“HASTALIĞIN BULAŞICILIĞI YOKTUR-UĞURSUZLUK YOKTUR”

1- Resûlullah (    s.a.v) cüzamlı bir hastanın elini tuttu, kendi eliyle beraber tabağa koydu ve    :      ”Allah’a güvenerek ve tevekkül ederek ye.” Dedi.
(    Ebû Dâvud, C.4. H.no    :    3925)

2- Resûlullah (    s.a.v) Usfan’dan geçerken cüzamlılarla karşılaşınca hızlıca yürümeye başladı    :      “Eğer hastalıklardan bulaşıcı bir hastalık olsaydı, o da bu hastalık olurdu.” Dedi.
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no    :    2451)

3- “Ne hastalığın bulaşması, ne uğursuzluk vardır. Öyle olsaydı, hastalığa yakalanan ilk canlıya hastalığı kim bulaştırdı?”
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no    :    2450)

4- “Hiç bir hastalığın (    bizatihi) bulaşıcılığı (    enfeksiyon) yoktur, şom tutmak (    uğursuzluk) yoktur ve öğey ve baykuş(    ötmesinin etkisi-akıldan geçirme-tasa-kaygı) yoktur, buyurdu.”
Bunun üzerine bir adam O'na doğru kalkarak    :      “Ya Resûlallah! Bir devede uyuz hastalığı olur sonra deve sürüsü ondan uyuz olur.” dedi. Resûlullah (    s.a.v.)    :   
“O, kaderidir. Yoksa ilk deveyi kim uyuz etti?" demiştir.
(    İbni Mâce, C.9. H.no    :    3540)

5- “Hastalığın, Allah'ın takdiri olmaksızın bulaşıcılığı yoktur, tıyere (    bir şeyi uğursuz saymak)da yoktur. Ben yararlı tefeülü (    bir şeyi uğurlu saymayı) severim.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3537)

6- “Bir şeyi uğursuz saymak bir nevi şirktir. Hâlbuki bazı şeyleri uğursuz sayma duygusu az da olsa kalbinden geçmeyenimiz yoktur. Lakin Allah bu duyguyu “Tevekkül ile giderir”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3538  )

HASTA ZİYARETİ ve HASTALIKLARA SABRETMEK

1- Allah Teâlâ buyuruyor    :      «Kimin gözlerini alırım da sabreder ve karşılığını ancak Benden beklerse, onun için cennetten başka herhangi bir karşılığa razı olmam.» buyurdu.
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    2401)

2- "Mümin, alnı terleyerek ölür."
(    Tirmizi, C.1. H.no    :    982)

3- “Müslümana fenalık, hastalık, keder, hüzün, ezâ, iç sıkıntısı ârız olmaz, hatta vücuduna bir diken batırılmaz; ancak Allahu Teâlâ bu musibetlerden birisi sebebiyle o müslümanın suçlarını ve günahlarını örter, bastırır.”
(    Buhari, Hasta ve Tıb, C.12. H.no    :    2)

4- Resûlullah (    s.a.v.), çocuğu öldüğü için ağlamakta olan bir kadının yanına geldi ve ona    :      "Allah'tan kork ve sabret!" dedi. Kadın    :      "Başıma gelen musibete sen aldırış etmezsin ki" dedi. Resûlullah oradan ayrılıp gittikten sonra (    kadına)    :      "O, Allah Resulü (    s.a.v.) idi" dediler. Kadın buna çok üzüldü, ölecekmiş gibi oldu. Hemen O'nun kapısına gitti, kapıcıları göremeyince, şöyle dedi    :      "Ey Allah Resulü! (    beni bağışla!) Seni tanıyamadım." Şöyle buyurdu    :   
"(    Asıl) sabır, felâketle ilk karşılaşma anında olur."
(    Ebû Dâvud, C.4.H.no    :    3124)

5- Amir er-Rami, şöyle demiştir    :      Ben memleketimizde idim. Birdenbire bizim için bayrakların ve sancakların dikilmiş olduğunu gördüm (    ve) "Bu da nedir?" dedim. "Bu Rasûlullah (    s.a.v.)'in sancağıdır" dediler. Bunun üzerine onun yanına vardım. Bir ağacın altında kendisi için serilen bir elbisenin üzerinde oturuyordu. Sahabeleri etrafına toplanmışlardı. Ben de onların arasına oturdum. Resûlullah (    s.a.v) hastalıklardan bahsediyordu.
"Bir mü'mine hastalık isabet eder, sonra Allah bu mü'mini o hastalıktan kurtarırsa o hastalık, bu mü'minin günahlarına kefaret, ileride başına gelecek işler hakkında ona bir öğüt olur. (    Fakat) bir münafık hastalanır da sonra iyileşecek olursa, tıpkı sahiplerinin bağlayıp da sonra salıverdiği bir deve gibi olur. Kendisini niçin bağladıklarını da bilmez, niçin saldıklarını da bilmez." buyurdu. Orada bulunanlardan bir adam    :      "Ey Allah'ın Resûlü bu hastalıklar da nedir? Vallahi ben (    hayatta) hiç hastalanmadım" dedi. Resûlullah (    s.a.v) de    :   
“Bizim yanımızdan kalk (    git). Çünkü sen bizden değilsin" dedi.
(    Ebu Davud, C.4. Cenazeler.  H.no    :      3089)

6- “Sizden biriniz kendisine gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü istemesin. Fakat "Ey Allah'ım hayat benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Benim için ölüm daha hayırlı olduğu zaman da canımı al" desin.
(    Ebu Davud, C. H.no    :    3108  )

7- “Bir hastanın yanına girdiğin zaman sana dua etmesini kendisinden iste. Çünkü onun duası, meleklerin duası gibi (    makbul) dir.”
(    İbn Mâce, H.no    :    1441)

8- Resûlullah (    s.a.v.)'in huzurunda humma hastalığından söz edildi, bir adam hummaya sövdü. Bunun üzerine Resûlullah (    s.a.v.), adama    :   
"Hummaya sövme! Çünkü ateş, demirin pasını-kirini giderdiği gibi humma hastalığı da günahları giderir.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3469)

9- Resûlullah (    s.a.v.), hummaya yakalanan bir hastayı ziyaretinde    :      "Sevin! Çünkü Allah diyor ki    :      «Humma, mümin köleme cehennem ateşindeki nasibinden musallat ettiğim ateşimdir»."
(    Rudani, C.2. H.no    :    2304)

10- "Hasta, hastalandıktan üç gün sonra ziyaret edilir."
(    Rudani, C.1. H.no    :    2381)

11- Allah Resulü (    s.a.v.), hastayı üç gün sonra ziyaret ederdi.
İbni mace (    Rudani, C.2. H.no    :    2380)

12- "Sizden birinin elini hastanın alnına ya da eline koyup nasıl olduğunu sorması, hasta ziyaretinin tamamındandır. Aranızdaki selamlaşmanın tamamı ise tokalaşmaktadır."
(    Rudani, C.2. H.no    :    2375)

13- “Ziyaret için bir hastanın yanına girdiğinizde iyileşeceğini söyleyerek moralini yükseltin, gerçi bu söz hiçbir şeyi önlemez fakat hastanın gönlünü hoş eder.” 
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    2087)

14- Hasta ziyaretinde, yanında gürültü etmemek ve az oturmak sünnettendir. Peygamber (    s.a.v.), hastayken yanında sesli konuşup ihtilâfa düşenlere    :      "Haydi yanımdan kalkıp gidin!” buyurmuştur.
(    Rudani, C.2. H.no    :    2379)

15- “Kişi için Allah katında öyle bir derece vardır ki, bu dereceye sağlığıyla imtihan olmadıkça nail olamaz, ona sadece o musibetle/hastalıkla ulaşır.”
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no    :    2414)

16- Ebû Hureyre ve îbn Abbâs    :      Resûlullah (    s.a.v.) bize bir hutbe îrâd ettiler. (    Konuşması içerisinde şu ifadelere de yer verdi)    :      "Kim bir hastayı ziyaret ederse, evine dönünceye kadar attığı her adım için kendisine yetmiş bin hasene yazılır ve yetmiş bin günah silinir. O kişi yetmiş bin derece yükseltilir ve kıyamet gününe kadar onu ziyaret eden ve ona istiğfarda bulunan yetmiş bin melek verilir. Kim de bir hastanın bir gün ve bir gece hizmetini görürse Allah Teâlâ onu Halil İbrahim ile haşreder ve sıratı şimşek hızında geçmesini bahşeder. Kim de bir hastanın ihtiyacı için koşuşturursa annesinden doğduğu günkü gibi bütün günahlarından sıyrılır." Ensâr'dan bir zât şöyle dedi    :      "Şayet hasta, yakını ya da ailesinden biri ise?" Şöyle buyurdu    :      "Yakınının ihtiyacını görmek üzere koşuşturan kimseden daha büyük ecir sahibi kim olabilir?!"
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no    :    2435)

17- Allah’ın elçisi (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      "Bir damar veya gözün rahatsızlanması, mutlaka işlenen bir günah yüzündendir. Allah'ın affettiği ise daha çoktur."
(    Rudani, C.2. H.no    :    2327)

18- Allah Teâla kıyamet gününde şöyle buyuracaktır    :      «Ey Ademoğlu! Ben hastalandım, beni ziyaret etmedin. »
"Ya Rabbi, Ben Seni nasıl ziyaret edebilirim ki, Sen âlemlerin Rabbisin!?"
«Bilmiyor musun falan adam hastalandı da sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin, Beni onun yanında bulacaktın. »
"Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim de sen Beni doyurmadın."
"Ya Rabbi! Ben seni nasıl doyurabilirim ki, Sen âlemlerin Rabbisin!?"
«Bilmiyor musun falan kölem senden yemek istedi de onu doyurmadın. Eğer sen onu doyursaydın Beni yanında bulurdun. »
"Ey Âdemoğlu! Senden su istedim de Bana su vermedin."
"Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben Sana nasıl su verebilirim ki!?"
«Falan kölem benden su istedi de sen ona su vermedin. Eğer ona su verseydin şimdi onu katımda bulurdun. »
[Müslim] (    Rudani, C.2. H.no    :    2385)

19- "Kölesi hastalandığı zaman, Allah ona iki melek gönderip şöyle buyurur    :      ‘Bakın bakalım, ziyaretine gelenlere ne diyor?’ Eğer gelen ziyaretçilerine karşı, Allah'a hamdü senada bulunursa, (    melekler) hemen durumu yukarıya iletip Allah'a (    en iyi bildiği halde) bildirirler. Allah da şöyle buyurur    :      ‘Ben bu kölemin ruhunu alırsam, mutlaka onu cennetime koyacağım. Eğer şifa verip iyileştirirsem, ona etinden daha iyi bir et, kanından daha iyi bir kan vereceğim, üstelik bütün günahlarını da örtüp bağışlayacağım.’ " (    Rudani, C.2. H.no    :    2356)

20- İbn Mes'ûd    :      Allah Resulü (    s.a.v)'e vardım, baktım ki hummanın etkisiyle ateşler içinde titriyor. Elimle tuttum ve dedim ki    :   
"Şiddetli bir humma yüzünden titriyorsun." Bunun üzerine    :   
"Evet, sizden iki kişinin yanması kadar (    ateş nöbetiyle) yanıyorum" buyurdu.
"Öyleyse karşılığında iki ecir alacaksın" dedim.
"Evet; çünkü herhangi bir müslümana, hastalık veya başka bir sıkıntı isabet ederse, Allah onunla ağacın yaprakları dökmesi gibi, kötülüklerini ve günahlarını döker."
[Buhârî ve Müslim] (    Rudani, C.2. H.no    :    2302)

21- Şakîk (    b. Seleme)    :      Abdullah b. Mes'ûd hastalandı, onu ziyaret ettik. Kınanıncaya dek ağladı, sonra şöyle dedi    :      "Hastalığım için ağlamıyorum. Çünkü Resûlullah (    s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu duydum    :      “Hastalık günahlara bir keffârettir.” Hastalık, zafiyet anında geldiği için ağlıyorum. Çalışma ve gayret zamanında bu hastalık başıma gelmedi. Çünkü köleye hastalandığı zaman, hastalık sebebiyle yapamadığı için hastalanmadan önceki sevapları da yazılır."
(    Rudani, C.2. H.no    :    2313)

22-  "Allah kölesini hasta eder, (    ve bu vesileyle) onun yalvarışını dinlemekten hoşlanır." sözü de Allah Teâlâ'nın indirdiklerindendir.
(    Rudani, C.2. H.no    :    2328  )

"HER HASTALIĞIN BİR İLACI VARDIR" 

1- Bedeviler    :      Ey Allah’ın Resûlü! Hastalanırsak tedavi yoluna gidelim mi?
Resûlullah (    s.a.v.), şöyle buyurdu    :      “Tedavi olun, ey Allah’ın köleleri. Çünkü Allah yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını (    devasını) yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesnadır” buyurdular. Bunun üzerine o hastalık nedir? Ey Allah’ın Resûlü dediklerinde; “O İhtiyarlıktır” buyurdu.
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    2038  )

2- “İlacın en hayırlısı Kur'an'dır."
(    İbn-i Mâce, C.9. H.no    :    3533)

3- ”Allah hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedavi olunuz. Lakin haramla tedavi olmayınız.”
(    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3874)

4- "İbn Ebnhur el-Kebir'in dedesi Hayyan'ın    :      "Vücudun hastalığa tahammül ettiği sürece ilacı bırak!"
(    Rudani, C.4. H.no    :      7480)

5- Ebû Hızâme(    es-Sa'dî)    :      Bir gün, Resûlullah(    s.av)’e (    bir adam tarafından)    :      Tedavi için kullandığımız ilâçlar, şifâ isteğiyle okunan dualar ve korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne buyurursun? Bunlar Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi? diye soruldu. Resûlullah (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      “Bunlar da Allah'ın kaderindendir.“
(    Tirmizi,  C.2. H.no    :    2065)
       
KABAK-MERCİMEK

1- “Kabak, hem dimağı besler, hem aklı artırır.”
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    2469)

2- “Kabak, dimağı güçlendirir. Mercimek, 70 peygamberin dilinde tavsiye edilmiştir.”
(    Ramuz El Ehadis, C.2.  H.no    :    3945)

"KAN ALDIRMAK ŞİFADIR"

1- “Sizin tedavi olduğunuz şeylerde hayırlı olan bir şey varsa o da kan aldırmadır.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3476)

2- (    Mescid-i Haram 'dan Mescid-i Aksâ'ya) Götürüldüğüm gece (    miraçta) meleklerden karşılaştığım her büyük cemaatin hepsi bana şöyle söylüyordu    :      ‘Ya Muhammed, kan aldırma işine devam et.
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3477)

3- “Hacamat yaptıran kişi, Allah’ın en iyi kölesidir. Kanı yeniler, sırtı hafifletir ve gözü aydınlatır.” 
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3478 
                                             
4- “Peygamber (    s.a.v), (    bir defa) atından bir hurma dalı üzerine düşerek ayağı çıkmıştır.(    Râvi) Veki demiştir ki    :      Yâni Peygamber (    s.a.v) bir incinmeden dolayı ayağının üstüne hacâmet ettirmiştir.' 
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3485)

5- "Hacamat, aç karnına daha faydalıdır. Kan aldırmak, aklı, bellek gücünü artırır, hıfzetme kabiliyetini kuvvetlendirir."
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3488  )

6- Resûlullah (    s.a.v), başındaki ağrıdan şikâyet eden bir kişi yoktur ki ona; “Kan aldır.” dememiş olsun. Ayaklarındaki ağrıdan sızlanan bir kişi de yoktur ki ona, “Onlara kına yak.” dememiş olsun.
(    Ebû Dâvûd, C.4.  H.no    :    3858  )

7- Resulullah (    s.a.v)  başından ve iki küreği arasından kan aldırdı    :      “Kim şu kanları dışarı akıtırsa, artık başka bir hastalık için bir başka yolla tedavi olmaması ona zarar vermez” buyurdu.
(    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3859)

8- ‘Resûlullah (    s.a.v) kendisinde bulunan bir ağrıdan (    Ves’ü) dolayı kalçasından kan aldırdı’. 
(    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3863)
Ves’ü    :      Kemik ağrısı, kalça ağrısı, romatizma anlamına gelir.

9- ‘Peygamber (    s.a.v) ihramlı iken kendisinde bulunan yarım baş ağrısından (    es-Suda- eş-Şakika) dolayı, başından kan aldırdı.’
(    Buhari, Tıb, C.12. H.no    :    21)

KARPUZ

1- “Yemekten önce karpuz yemek, karnı yıkadıkça yıkar, hastalığı giderdikçe giderir.”
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    2289)

2- “Karpuzda on haslet vardır. Yemektir, sudur, güzel kokudur, meyvedir, çöğendir, mesaneyi yıkayıp temizler, mideyi yıkayıp temizler, meniyi çoğaltır, cinsi münasebet gücünü arttırır, karın hastalığına iyi gelir, cildi güzelleştirir.”
(    Ramuz El Ehadis, C.2. H.no    :    4020)

KÖTÜ İLAÇLARI KULLANMANIN-SARHOŞLUK VEREN ŞEYLERLE TEDAVİNİN YASAK OLUŞU

1- ‘Resûlullah (    s.a.v.) kötü ilaç kullanmaktan nehyetti.’
(    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3870)

2- ‘Resûlullah (    s.a.v.) habis ilaç, yani zehir kullanmayı yasaklamıştır.’
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3459)

3- ”Gerçekten Allah, hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Tedavi olunuz. Lakin haramla tedavi olmayınız.” 
(    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3874)

4- Resulullah(    s.a.v.) içkiyi ilaç olarak kullanmaktan nehyetti. Sonra Resulullah (    s.a.v.)'a yine sordu. Resulullah (    s.a.v.), onu yine nehyetti. Dedi ki    :      “Ey Allah’ın nebisi, içki ilaçtır.” Resulullah (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      "Hayır, içki ilaç değildir, bilakis hastalıktır.”  dedi.
(    Ebu Davud, C,4, H. no    :    3873)

5- Târik bin Süveyd el-Hadrami    :      Ya Resulullah (    s.a.v.),  bizim memleketimizde üzümler var. Biz onun suyunu çıkarıp şarabını içiyoruz (    ne buyrulur)? dedim.
Allah’ın Elçisi (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :    ”Hayır yapmayınız” buyurdu. Sonra ben (    tekrar) O’na mü­racaat ederek    :      ‘Biz onunla hastayı tedavi etmek isteriz’, dedim. Allah’ın Elçisi (    s.a.v.)    :      “O (    şarap) kesinlikle şifâ değildir ve lâkin bir hastalıktır” buyurdu.
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3500)

6- Bir doktor ilaca kurbağa koymanın hükmünü sordu. Peygamber(    s.a.v), kurbağayı öldürmekten nehyetti.”
(    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3871)

KÜL İLE TEDAVİ

1- Ebû Hâzim    :      Sehl b. Sa’d’a, ‘Resûlullah (    s.a.v.)’in Uhud’daki aldığı yara ne ile tedavi edilmişti?’ diye soruldu ve ben de konuşulanı işitmekte idim. Sehl cevaben şöyle dedi    :      ‘Bunu benden daha iyi bilen kimse kalmadı. Ali, kalkanının içinde su taşıyor, Fatıma’da kanın bulaştığı yerleri yıkıyordu. Sonra bir hasır parçası yakıldı ve onun külü yara üzerine konuldu.’ 
(    Buhari, Tıb, C.12. H.no    :    37)


"MANTAR-ACVE HURMASI VE DOMALAN ŞİFADIR"

1- “Medine’nin ‘Aliye’ denilen yüksek yerlerinin Acve (    balçık) hurmasında şifa vardır. O, sabahın ilk vaktinde tiryak (    panzehir)tır.”
(    Müslim, Eşribe, C.6. H.no    :    2048  )

2- “Kim her sabah Acve hurmasından yedi tane yerse o gün ona zehir ve sihir zarar vermez.”
(    Ebu Davud, C.4. H.no    :    3876)

3- Sa’d (    b. Ebî Vakkâs)    :      Bir gün iyice hastalanmıştım. Resûlullah (    s.a.v) ziyaretime geldi ve elini göğsümün üzerine koyup; “Sen kalp hastası bir adamsın. Sakîf’in kardeşi Haris b. Kele-de’nin yanına git. Çünkü o hastalıklara ilaç yapmakla uğraşan bir kimsedir. (    Ona söyle) Medine’nin Acve hurmasından yedi tane alsın, çekirdekleriyle (    birlikte) dövsün, sonra onları suya koyup sana içirsin” buyurdu.
(    Ebu Davud, C.4. H.no    :    3875)

4- Allah’ın Elçisi (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      “Mantar, kudret helvası gibi külfetsiz nimetler nevinden bir rızıktır. Suyu da göz hastalığına şifadır. Acve (    Medine-i Münevvere) hurması, cennet meyvelerindendir ve delilik hastalığına şifadır.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3453)

5- “Mantar, kudret helvası cinsinden bir rızıktır. Suyu göze şifadır. Acve hurması; Cennet meyvelerinden olup zehire karşı şifadır.” buyurdu.
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3454-3455)

6- Ebû Hureyre    :      ‘Üç, beş veya yedi mantar veya domalanı alıp sıktım, suyunu cam bir kap içersine koydum, onunla bir cariyemin gözünü sürmeledim de iyileşti.’ (    Tirmizi, C.2. H.no    :    2069)

7- “Hurmalarınızın en iyisi ‘el-Bürenni Hurması’dır; hastalığı giderir, (    sürekli yiyen) bir kimsede hastalık olmaz.”
(    Rudani, C.4. H.no    :    7529)

MİSVAK KULLANMAK

1- “Ümmetime yahut insanlara, meşakkat vermem endişesi olmasaydı, her namaz kılarken, misvak kullanmalarını emrederdim."
(    Buhari, Cuma. C.2. H.no    :    12)

2- ‘Resulullah (    s.a.v.)  geceleyin kalktığı zaman ağzını (    ve dişlerini) iyice ovalayıp temizlerdi.’
(    Buhari, Cuma. C.2. H.no    :    14)

NAR

1- Ali    :      ‘Narı içindeki posası ile yiyin. Çünkü o midenin temizleyicisidir.’
(    Rudani, C.3. H.no    :    5564)

NAZAR

1- Esma binti Umeys    :      “Ey Allah’ın Resûlü! Cafer’in çocuklarına nazar değiyor. Onlara şifa dileğiyle okutayım mı?” Resûlullah (    s.a.v.); ‘Evet, şayet kaderi geçip değiştirebilecek bir şey olsaydı bu göz değmesi olurdu ” dedi.
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3510)

2- ‘Resûlullah (    s.a.v.) cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınır ve dualar okurdu. Cinlerin nazarından, sonra insanların nazarından Allah'a iltica ederdi. Muavvizetan sureleri (    Nas ve Felak) nazil olunca, diğer okuduğu şeyleri bıraktı ve bu iki sureyi okumaya başladı.’ 
(    İbn Mâce, C.9.  H.no    :    3511)

3- Ebû Ümâme    :      “(    Babam) Sehl bin Huneyf yıkanırken yanından Âmir bin Rebia geçti ve (    onun vücûdunun güzelliğini kasdederek)    :      ‘Henüz evlenmemiş örtülü genç kızın cildi dâhil bugünkü gibi (    hiçbir güzel) görmedim.’ dedi. Bu lâftan hemen sonra Sehl bin Huneyf yere yıkıldı. Bunun üzerine Sehl, Peygamber (    sav)’e götürülüp O’na    :   
‘(    Ya Resulallah)! Nazar çarpması nedeniyle yere yıkılmış vaziyet­te Sehl’e yetiş.’ denildi. Resûlullah    :      “Kimden şüpheleniyorsunuz?” buyurdu. Onlar    :      'Âmir bin Rebia', dediler. Resûlullah (    Âmir’i azarlayarak)    :   
“Neye binâen biriniz din kardeşini öldürüyor? Biriniz (    din) kardeşinden beğendiği–hayran kaldığı bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için duâ etsin.” buyurdu.
Sonra bir miktar su istedi ve Âmir’e abdest almasını emretti. Âmir de yüzünü, dirseklerine kadar kollarını, dizlerini ve belden aşağıyı yıkadı ve Peygamber, bir kapta biriken bu suyu  başına dökmesini Âmir’e emretti.
(    Râvilerden) Süfyân demiştir ki    :      Mamer’in Zührî’den rivayetine göre    :      Ve Peygamber (    s.a.v) o kabı onun arkasında ters çevirip yere koymasını Âmir’e emretti.”
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3509)

4- İbn Abbâs    :      “Resûlullah (    s.a.v.), torunu; Hasan ve Hüseyin’i şu şekilde okuyarak tedavi eder ve İbrahim(    a.s.)’da oğlu İsmail ve İshâk’ı aynı şekilde okuyarak tedavi ederdi.” buyururlardı. “Her ikinizi de Allah’ın noksansız tüm kelimeleriyle her türlü, zehirli tan ve dokunan her türlü gözden Allah’a sığındırırım.” (    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3525)
     
5- “Biriniz sıtma  hastalığına yakalanırsa iyi bilin ki sıtma ateşten bir parçadır. Onu su ile söndürsün. Sabah namazından sonra  doğmadan önce bir nehir  veya bir akrsuya girsin, suyun akışına karşı dursun ve “Allah’ın adıyla, Allah’ım kölene şifa ver, Peygamberini doğrula.” desin, o akarsuya üç kere dalsın üç seferde iyileşmezse beş, yedi, dokuz sefer o suya dalsın. Allah’ın izniyle dokuza varmadan geçer.” 
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    2084)

6- Ayşe    :      ‘Resûlullah (    s.a.v) hastalandığı zaman kendi üzerine Muavvize surelerini okurdu ve üflerdi. Son hastalığında ağrısı şiddetlenince ben O'na (    Muavvize sûrelerini) okur ve bereketini umarak O'nun eliyle unu sıvardım.’
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3529)

7- “Allah Teâlâ’nın insan hakkındaki  ve kaderi dışında ümmetimden öleceklerin çoğu nazar ile olacaktır.”
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2.  Hno    :      2448  )

8- Rafi b. Hadic    :      “Bir gün Resulullah (    s.a.v.)'in huzuruna girdim. Yanlarında et dolu bir tencere kaynıyordu. Canım bir parça çekti, alıp yedim. Yedikten sonra 1 yıl rahatsızlandım. Daha sonra durumu Resulullah (    s.a.v.)'e anlattım, şöyle buyurdu    :      “O et parçasında 7 kişinin gözü vardı. “Sonra Resulullah (    s.a.v.) karnımı ovdu, ben de onu yeşil bir kütle halinde dışarıya attım. Resulullah '(    s.a.v.)ı hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, şu ana kadar karnımdan herhangi bir rahatsızlık hissetmedim.
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno    :      2449)

9- Abdullah bin Mes'ûd'un zevcesi    :      “Yaşlı bir kadın yanımıza girip humre (    denilen bir nevi veba) hastalığına okurdu. Ayakları uzun bir divanımız vardı. (    Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (    geldiğini sezdirmek için) öksürüp seslenirdi. Günün birinde Abdullah eve girdi. Okuyucu yaşlı kadın onun sesini duyunca ondan saklandı. Abdullah da gelip yanıma oturdu ve eli bana dokununca bir ipliğe değdi. Sonra    :      ‘Bu nedir?’ dedi. Ben de    :      ‘Humre (    denilen) hastalığa benim için bu ipliğe okundu.’ dedim. Bunun üzerine Abdullah ipliği çekip keserek attı ve    :      ‘Abdullah'ın ev halkına şirk sayılan bir şeyi kullanmaya ihtiyaçları yoktur. Ben, Resulullah (    s.a.v.)'den    :   
“Rukyeler, nazarlıklar ve büyü şüphesiz bir  (    yani Allah'a  koşmak)tır” buyurduğunu işittim.’ dedi. Ben    :   
‘Bir gün dışarı çıktım da falan adam beni gördü. Bunun üzerine onun tarafındaki gözüm yaşardı. O günden beri gözüme okutturduğum zaman gözümün yaşı durur ve okutmayı bıraktığım zaman gözüm yaşarır.’ dedim. Abdullah    :      ‘O, şeytandır. Sen ona itaaat ettiğin zaman seni bırakır ve ona  isyan ettiğin zaman parmağı ile senin gözüne dürtüyor. Lâkin eğer sen, Resulullah (    s.a.v.)'in yaptığı gibi yapsaydın senin için hayırlı ve şifaya kavuşman için çok münâsip olurdu    :      Gözüne su serpip şöyle dersin    :      “Bu hastalığı gider, Ey insanların Rabbi. Şifa ver. Ancak sen şifa verirsin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayan bir şifa ihsan buyur.” dedi.”
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3530)

NESÂ SİNİRİNİN ŞİFASI

1- “Nesâ sinirinin şifası arabî bir koyunun kuyruğudur. Bu kuyruk eritilip üç parçaya bölünür, sonra her gün sabahleyin aç karnına bir parça içilir.”
(    İbn-i Mâce, C.9. H.no    :    3463)
Nesâ    :      Oturak hizasından topuğa uzanan bir sinire verilen isimdir.
El-Muvaffak demiş ki    :      Bu tür tedavi, Araplara ve kuru havadan dolayı anılan hastalığa tutulan kimseler için yararlıdır. Arabî koyundan maksad; yağı az olup kırsal kesimlerde yavşan ve sinameki gibi bitkilerle beslenen koyundur.

SARIMSAK

1- Muğîre bin Şu'be    :      Bir gün  yiyip (    namaz kılmak üzere) Peygamber (    s.a.v.)'in mescidine varmıştım, (    ben) mescide girince Peygamber (    s.a.v.) (    herhalde benden) bir koku hissetti ki, namazını bitirince    :      "Her kim şu sarımsak bitkisini yerse su kendisinden gidinceye kadar bize (    mescidimize) yaklaşmasın" buyurdu. Namazı tamamlayınca yanına varıp; Ey Allah'ın Resûlü, Allah için elini bana vereceksin, dedim. Elini lütfedip bana verdi, ben de elini tutup yenimin arasından göğsüme götürdüm. O sırada ben göğsü sarılı idim. Göğsümün sarılı olduğunu anlayınca; "Senin özrün var" buyurdu.
(    Ebu-Davud, C.4. H.no    :    3826)

2- Peygamber (    s.a.v.) sarımsak ve soğan diye bildiğimiz şu iki bitkiyi yasaklamış ve şöyle buyurmuştur    :   
"Bunları yiyen mescitlerime yaklaşmasın. Eğer mutlaka yemeniz gerekiyorsa pişirmek suretiyle onlarda bulunan ağır kokuları gideriniz de ondan sonra yiyiniz."
(    Ebu-Davud, C.4. H.no    :      3827)

3- “Sarımsak yiyin ve onunla tedavi olun. Onun yetmiş hastalığa karşı şifası vardır. Eğer bana melek gelmeseydi bende onu yerdim. “
(    Ramuz El Ehadis, C.2. H.no    :    4258  )

'SARISABIR' VE 'SÜFA' OTU

1-"Sarı Sabır" ve "süfa'' otunda ne gibi şifalar vardır bilseniz!”
(    Rudani, C.4. H.no    :    7548  )
Süffâ' ise  hardal otunun adıdır. Ancak hurf denen bir başka ota da 'süffâ' diyen olmuştur. Dilimizde hurf'un karşılığı "yüzerlik otunun tohumu"dur.

SEMİZOTU

1- Resulullah(    s.a.v.) semizotunun yanından geçti, ayağında yara vardı. Onunla ayağının yarasını tedavi etti ve şifa buldu. Şöyle buyurdu    :      “Allah seni mübarek kılsın! Dilediğin yerde bitesin, zira sen en küçüğü baş ağrısı olmak üzere 70 derde devasın.”
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. Hno    :    2409)

"SİNAMEKİ KULLANMAK ŞİFADIR"

1-'Sinameki' ve sennut (    bal ve tereyağı), yemeye devam ediniz. Çünkü bu iki şeyde, samdan başka her hastalığa şifa vardır."
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3457)
Sinemaki, iyice ufaltılıp biraz bal ve tereyağına karıştırılarak yenir.
Sennut    :      Tereyağı tulumuna konan bal. Dereotu. Tereyeğı, bal, kimyon.

2- Allah’ın Elçisi (    s.a.v.) Esma binti Umeys'e    :      " Müshil olarak hangi ilacı kullanıyordun?" dedi. "Şübrüm otunu kullanıyorum deyince”, Allah'ın Elçisi (    s.a.v.)    :   
"O çok şiddetli ishal yapar" buyurdu. "Sonra, ‘Sinameki kullanmaya başladım.’ dedim. "Bunun üzerine    :   
"Eğer bir şey ölüme şifa olsaydı bu 'sinameki otu' olurdu" buyurdular.
(    İbn Mâce, C.9.H.no    :    3461)
Şübrüm    :      İshal olmak için kullanılan bir bitkidir. Mercimeğe benzer tanecikleri vardır. Kökü süt ile doludur. Yaprağı, kökü ve sütü müshildir. Bir kavle göre Şübrüm yavşan denilen bitkinin bir nevidir. Sena i    :      Sinamekidir.
-Tuhfe yazarı    :      Şübrüm çok fena ishale sebebiyet verdiğinden dolayı tabibler bunu kullanmamayı tavsiye ederler. El-Cezeri, en-Nihâye’de    :      Şübrüm, nohuta benzer tanelerdir. Pişirilip tedavi için suyu içilir. Bir kavle göre yavşan denilen bitkinin bir nevidir, demiştir.

3- “Sinameki ve kimyonda her derde deva vardır.”
(    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :      2575)


"SİNEKTE ZEHİR VE ŞİFA VARDIR"

1- “Sizden birinizin kabına sinek düştüğü zaman o kişi onun her tarafını batırsın, sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin iki kanadının birisinde şifa, diğerinde hastalık vardır. “
(    Buhari, Tıb, C.12. H.no    :    92)

SİRKE

1- “Sirke ne güzel katıktır."
(    Ebu-Davud, C.4.  H.no    :      3820)

”ŞİŞMANLAMANIN YOLLARI"

1-  Ayşe    :      “Resûlullah (    s.a.v) ile zifafa girmem için annem beni şişmanlatmak istiyordu. Bütün çabalarına rağmen onun istediği kiloyu alamadım. Nihayet bana yaş hurma ile hıyar yedirdi de en güzel şekilde şişmanladım.” (    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3903)

SU İÇERKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ

1- ‘Resûlullah (    s.a.v.) ayakta su içmeyi yasakladı. Dedik ki    :      "Ey Enes! Ayakta yemeği de mi yasakladı?"
"Bu daha şiddetli yasaktır." Yahut şöyle dedi    :      "Bu daha kötü ve çirkindir!" 
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    1879)

2- İbn Ömer    :      ‘Biz, Resûlullah (    s.a.v.)'in zamanında yürürken yerdik, ayakta su içerdik.’
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    1880)

3- "Devenin içişi gibi tek bir içişle su içmeyin; lâkin dinlenerek ikişer-üçer içişle için. İçtiğinizde besmele çekin, içmeyi bitirdiğinizde ise Allah'a hamdedin!"
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    1885)

4- Resûlullah (    s.a.v.)  yüzükoyun yatarak dudaklarla, bardaksız ve avuçlamaksızın, su içmekten men etti ve tek elin avucuyla suyu avuçlayıp içmemizi yasakladı    :      “Herhangi biriniz köpeğin su içtiği gibi (    kapsız ve avuçsuz) dudakları ile su içmesin ve Allah'ın kızdığı kavmin içtiği gibi tek elin avucu ile içmesin. Geceleyin de kabı hareket ettirip kontrol etmedikçe ondan su içmesin. Meğerki kabın üstü ve ağzı iyice örtülü ola. Kim bir kaptan içebildiği halde tevazu (    yani gönül alçaklığı) niyetiyle avuçlarıyla su içerse Allah ona parmakları sayısınca sevaplar yazar. Avuç, Meryem oğlu İsa (    a.s)’ın kabıdır. Çünkü İsa, bardağı atarak    :      Öf bu dünya ile beraberdir (    veya dünya ile beraber buna öf) dedi."
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3431)
Not    :      Zevâid'de şöyle denilmiştir    :      Bunun senedinde Bakîyye bulunur. Bu râvi tedlisçidir ve bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir.
Ed-Dümeyrl de    :      Bu, münker bir hadistir. Yalnız müellif tarafından rivayet edilmiştir. Senedde anılan Ziyad bin Abdi İlah tanınacak gibi değildir. Müellif onun yalnız bu hadîsini rivayet etmiştir.

5-‘Resûlullah (    s.a.v.) bardağın kırık yerinden su içmeyi ve içilecek şeyin içerisine üflemeyi yasakladı.’ (    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3722)

6- ‘Resûlullah (    s.a.v.), nekîr; şarap için kullanılan ağaç fıçılara, müzeffet; zift, karasakızla sırlanmış küplere, dübbâ; boş kuru kabaklara, hantem; içi sırlı ağzı yandan toprak kablarına hurma yahut üzüm şırası (    meşrubat)  koymaktan nehyetti.’
(    Müslim. C.6. H.no    :      37-1995)
Herhangi bir içecek bu kaplarda süratle sarhoş edici özellik kazanır. Taştan ve sandan (    tunçtan) yapılan kaplar, bu dört kap gibi, alkole dönüşümü hızlandırmaz.

7- "Sizi ağaç fıçıdan, ziftlenmiş kaptan, çömlekten ve (    içine şıra kurulan) kabaktan ve üstüne ilave yapılmış ve başı kesik gırbeden nehyederim. Lakin deri su kabından için sonra ağzını bağlayın."
(    Ebu Davud, C.4. H.no    :    3693)

8- “Sizler şıralarınızı deri kaplarda tutun”.
(    Müslim. C.6. H.no    :      55-1997)

9- “Ziftlenmiş kaplar, kabak ve ağaç fıçılarında meşrubat yapmayı ve saklamayı yasakladı. Resulullah (    s.a.v) için şerbet yapılacak kap bulunamaz ise taştan oyulmuş büyükçe bir kaptan yapılırdı.’
(    Nesai, C.3. H.no    :      5553)

10- "Sizleri deri kaplar müstesna şerbetlerden nehyetmiştim. Şimdi her nevi kaptan içebilirsiniz. Ancak sarhoş edici içki içmeyiniz.”
(    Müslim. C.6. H.no    :      65-1998  )

11- Resûlullah (    s.a.v.)  misvakı enlemesine kullanırdı, suyu emerek içerdi, arada üç nefes alarak şöyle derdi    :      “Bu, daha afiyet verici, daha koruyucu ve daha iyidir”
(    Rudani, C.3. H.no    :    5583)

12- İbn Abbas    :      Resulullah (    s.a.v)’ su içerken gördüm, üç nefeste içti. O’na 'ya Resulullah! Suyu üç nefeste içtin' dedim. O’ da buyurdu ki    :      “Evet, üç nefeste içmek daha şifalı ve boğaz için daha faydalı ve sağlıklıdır.”
(    El Metalib ul-Aliye, C.2. H.no    :    2394)

SUSAM YAĞI

1- Resûlullah (    s.a.v.)'in susam (    yağı)nı burnuna ilaç olarak verdiğini bildirilmiştir.
(    El Metalib  ul-Aliye, C.2.  H.no    :    2412)

TUZ

1- “Sizin katığınızın başı (    efendisi) tuzdur."
(    İbn Mâce, H.no    :    3315)

2- “Yemek yiyeceğin zaman tuz ile başlayıp tuz ile bitir; zira tuz 70 hastalığa şifadır. Bunların başı cinnet, cüzzam, alaca, azı dişi ağrısı, boğaz ağrısı, karın ağrısıdır.”
(    El Metalib  ul-Aliye, C.2. Hno    :    2350)

KURU ÜZÜM

1- “Kuru üzüm yemelisiniz. Çünkü o safrayı, balgamı bertaraf eder, damarları takviye eder, yorgunluğu giderir. Ahlakı güzelleştirir, ruha ferahlık verir, üzüntüyü giderir.”
(    Ramuz El Ehadis, C.2. H.no    :    3946)


"UD-İ HİNDİ VE ZEYTİNYAĞINDA ŞİFA VARDIR"

1- Ümmi Kays    :      Süt emen oğlumun bademcik hastalığını kendim tedavi etmiştim. Peygamber (    s.a.v.)'in huzuruna girdiğimde, Allah'ın Elçisi (    s.a.v.) bana şöyle buyurdu    :   
‘Niçin çocuklarınızın boğaz hastalığını, elle sıkıp, acıtarak  tedavi etmeye çalışıyorsunuz?  Şu 'Ud-i Hindi''yi kullanmaya devam ediniz. Çünkü bu 'Hind bitkisi'nde  yedi türlü şifa vardır. Zatu'l-Cenb hastalığının ilacı ondadır. O, uzre denilen boğaz hastalığı için buruna çekilir. Zatu'l-Cenb hastalığı için de, (    su ile) hastaya ağızdan verilip içirilir. " 
(    Müslim, C.7. H.no    :    2214)
Uzre    :      Bademciğin iltihablanması ve şişmesi.
Ud-i Hindi(    Kust), Topalak otuda denilir.
Ud-i Hindi, siyahca ve daha hareketlidir. Topalak otuda denilir.
Enfiye gibi buruna çekilerek şişmiş bademciğin tedavisinde suya ıslatılarak ağızdan alınıp zatüre hastalığının tedavisinde kullanılır. Ud-i Bahri beyazdır.

2- Resulullah (    s.a.v) Ümmü Seleme’nin yanına girdi. Yanında genzinden kan sızan bir çocuk vardı. Resulullah (    s.a.v)    :      “Bu nedir?” diye sordu. Oradakiler    :      'Boğazı rahatsız' karşılığını verdiler. Bunun üzerine peygamber (    s.a.v) şöyle buyurdu    :      “Çocuklarınıza niçin işkence çektiriyorsunuz;  zira birinizin kust-i hindi otu alıp, onu yedi kez su ile ovması ve hastanın ağzına koyması yeterlidir.” Ravi der ki    :      peygamber (    s.a.v)’in dediğini yaptılar ve çocuk şifa buldu.
(    El Metalib ul-Aliye, C.2.  H.no    :    2403)

VEBA-KARANTİNA

1- “Hasta develeri olan kimse, bu develerini, sağlıklı deve sahibinin develerine uğratmasın."
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3541)

2- “Bir yerde taun bulunduğunu işitirseniz oraya girmeyiniz. Sizin bulunduğunuz yerde vuku gelirse, ondan kaçarak o yerden çıkmayınız.”
(    Ebû Dâvud, C.4.  H.no    :      3103)

3- Ferve b. Müseyk    :      Ey Allah'ın Resûlü (    s.a.v.), bizim elimizde "Ebyen" denilen bir arazi var. Bu bizim çiftliğimizin ve ziraat mahsullerimizin arazisidir; ve bu arazide veba hastalığı vardır. Yahutta buranın vebası çok şiddetlidir. Ne yapmamı tavsiye edersiniz? diye sordum. "Orayı terket. Çünkü ölüm böyle bulaşıcı hastalıklara yakın durmaktan ileri gelir" buyurdu.
(    Ebû Dâvud,C.4. H.no    :      3923)

4- "Veba olan yeri tamamen bırak! Zira hastalıklardan insanı helak edeni de vardır."
(    Rudani, H.no    :    2343)

5- Allah’ın elçisi (    s.a.v.) vebadan söz ederek buyurdu ki    :      "Bu öyle bir ceza ya da azaptır ki, bazı milletler buna uğratılmıştır. Daha sonra ondan bir kısmı yeryüzünde kalmıştır. Bazen gider, bazen gelir. Onun bir ülkede olduğunu duyan, oraya gitmesin. Bulunduğu ülkede olursa, ondan kaçmak için oradan ayrılmasın!"
(    Rudani, C.1. H.no    :    2340)

6- “Bir ülkede veba olduğunu duyarsanız, oraya gitmeyin. Eğer veba olan bir yerde bulunursanız sakın oradan çıkmayın!” Bunun üzerine Ömer, Allah'a hamdü senada bulundu ve sonra oradan ayrıldı.
(    Rudani, C.2. H.no    :    2339)

"YARALARI KINA İLE TEDAVİ EDİN"

1- ‘Peygamber (    s.a.v.)'in bir tarafı yaralandığı veya bir tarafında diken battığı zaman o yerin üzerine 'kına' koyardı.’
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3502)

2- Resûlullah (    s.a.v.)'ın hizmetçisi Selma    :      'Resûlullah (    s.a.v.), bıçak yarası, taş ve dikenden meydana gelen bir yara olursa o yara üzerine kına koymamı bana emrederdi.'
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    2054)

3- Selma el-Hadim    :      Ailelerinin herhangi birinde ‘çıban ve yara’ olduğu zaman  Peygamber (    s.a.v.), bana    :      'O yaranın üstüne ‘kına’ koymamı emrederdi.'
(    Rudani, C.4. H.no    :    7532)

4- “Kına yakın, zira o kokusu güzel olup, baş ağrısını giderir.”
(    El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no    :      2408  )

YEMEKLE İLGİLİ HADİSLER

a-Günde 1 Öğünden Fazla Yemek

1- Ayşe    :      Resulullah (    s.a.v.), bir günde iki öğün yemek yediğimi fark edince    :   
“Ya Ayşe! Midenden başka seni meşgul eden bir şeyin olmamasını mı arzu ediyorsun? Dünyayı midene mi dolduracaksın? Bir günde iki defa yemek israftır. Allah, israf edenleri sevmez.” buyurdu.
(    Beyhaki, Şuabu’l-İman 5/26 (    5640)) (    M.Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)

2-”Resulullah(    s.a.v.) bizzat insanlara yardım eder, elbisesini deri ile tamir ederdi. Mevla-yı Mütealine kavuşuncaya kadar aralıksız üç gün hem sabah hem akşam yemeği yememiştir. Yani sabah yemiş ise akşam yememiş, akşam yemiş ise sabah yememiştir.”
(    Münziri et-Tergib 4/94) (    M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.245)

b- Çok Yemenin Keraheti Hakkında

1- “Birçok hastalığın gerçek sebebi çok yemedir.”
(    C. Sağır, 1/36)

2- Atiyye bin Amir el-Cüheni    :      Selmân’dan, yediği yemekten biraz daha yemesi için ısrar edilirken şunu işittim    :      “ (    Yediğim miktar) bana yeter. Çünkü ben Resulullah (    s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim    :      “Dünyada insanların en çok doyasıya yiyeni, kıyamet günü açlığı en uzun olanıdır.”
(    İbni Mace, H.no    :      3351)

3- Ebu Cuhayfe    :      Yağlı etle yapılan tirit yemeği yemiş ve Allah Resulü’nün yanına gitmiştim. Huzurunda, çok yediğimden dolayı geğiriyordum.
Allah Resulü    :      “Ebu Cuhayfe git uzakta geğir! Dünyada karnını tıka basa dolduranlar, ahirette uzun zaman aç kalacaktır.” buyurdu. Gerçekten, Ebu Cuhayfe bu olaydan sonra vefat edinceye dek karnı doyuncaya kadar yemek yemedi. Sabah yemek yerse akşam yemez, akşam yerse sabah yemezdi.
(    Ebu Nuaym, Hilye 7/256) (    M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)

4- Ebu Hureyre    :      Resulullah (    s.a.v.)’e bir kafir konuk geldi ve Resulullah (    s.a.v.) onun için bir koyun (    sağılmasını ) emretti. Koyun sağıldı ve konuk içti. Sonra başka bir koyun (    sağılmasını) emretti. Koyun sağıldı ve konuk onu da içti. Sonra başka bir koyun ve onu da içti. Nihayet yedi koyunun sütüne kadar içti. Sonra ertesi günün sabahı olunca Müslüman oldu. Resulullah (    s.a.v.), misafir için bir koyun (    sağılmasını) emretti. Koyun sağıldı ve misafir içti. Sonra onun için başka bir koyun (    sağılmasını) emretti ve misafir bunu tamamlayamadı. Bunun üzerine
Resulullah (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      ”Müminin içtiği bir bağırsağa, kafirin içtiği yedi bağırsağa iner.”
(    Tirmizi,(    O. Z. Mollamehmetoğlu), C.3, Hno    :    1879)

5- Ayşe    :      “Resulullah (    s.a.v.), ahirete irtihalinden sonra, bu ümmet arasında görülen ilk bela tokluk belasıdır. Müslümanların karınları doyup bedenleri de semizleşince, gönül hayatları zayıfladı ve şehvetleri azgınlaştı!"
(    Münziri et-Tergib, 3/100) (    M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.247)
 
6- “Size beş haslet tavsiye edeceğim ki, Allah böylece güzel huylarınızı iyice kemale erdirsin.
Yemeyeceğiniz kadar çok şey toplamayın, içinde oturmayacağınız ev yapmayın, yarın elinizden çıkacak dünya menfaati için birbirinizle zıtlaşmayın, huzurunda toplanıp kendisine varacağınız Allah’ın azabından sakının, neticede gidip ebediyen kalacağınız ahiret yurduna şevkle yönelin.”
(    El- Hindi, Kenzu’l –Ummal 1/476) (    M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.93) 

7- "Yemeğinizi Allah’ın zikri ve namaz ile eritin. Yemek üzerine uyumayın. Yoksa kalpleriniz katılaşır." (    Ramuz El Ehadis, H. no    :    934, s.119)

8- "Üç huy Allah’ın gazabını gerektirir. Acıkmadan yemek yemek, uykusuz kalmadan uyumak, lüzumsuz yere gülmek."
(    Ramuz El Ehadis, Hno    :    3340, s.373)

c- Ne Kadar Yemek Yemek Yeterlidir

1- “Allah'a en sevgili olanınız; az yiyenleriniz, vücut bakımından da hafif olanlarınızdır”
(    Kenzü'l Ummal, 3/7084)

2- "Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız"
(    Feyzül Kadir, 4/212)

3- Ayşe bir gün Allah Resulü’nün yanında ağlamaya başlayınca, Allah Resulü    :      ”Niçin ağlıyorsun ya Ayşe? Eğer ahrette benimle birlikte olmak istiyorsan, bir yolcunun taşıyabileceği kadar rızık sana yeter. Sakın ola ki, zenginlerin arasına karışma!”
(    El- Hindi, Kenzu’l –Ummal, 2/150) (    M.Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.2, s.83)

4- Ebu Hureyre    :      'Bir gün evimden çıkıp mescide gitmiştim. Dışarı çıkmamın tek sebebi açlıktı. Mescitte Sahabe-i Kiram’dan 7-8 kişilik bir grupla karşılaştım.
'Hayırdır Ebu Hureyre, seni bu saatte dışarı çıkaran nedir böyle?' dediler.
'Açlık' dedim.
'Vallahi biz de açlıktan buraya geldik.' dediler. Hep birlikte kalktık, Allah Resulü’nün huzuruna vardık.
”Bu saatte gelmenizin sebebi nedir acaba ?” diye sordu.
'Ya Resulullah, açlık!' dedik. Bunun üzerine Resulullah (    s.a.v.) bir tabak kuru hurma istedi.
”Şu ikişer hurmayı yiyiniz, üzerine de su içiniz. Bugün size bunlar yeter.” buyurdu.
(    İbn Sa’d, Tabakat 4/329) (    M. Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s- Sahabe Muhtasar, C.1, s.256) 

5- Allah Teala buyurdu    :      ”Kölelerim, Katım’da, az yemek yorganından daha tesirli bir yorgana bürünemezler.”
(    Ramuz El Ehadis, Hno    :      4092, s.457)

6- Mikdam İbn-u Ma'dikerib    :      “İnsanoğlu, (    midesinden) karnından daha zararlı(    şerli) bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet (    bu miktarın aşılması) kaçınılmaz ise bu durumda; üçte biri yemeği, üçte biri içmesi, üçte biri de nefesi için (    ayrılmalı)dır.”
(    Tirmizi(    O.Z.Mollamehmetoğlu), C. 4, Hno    :      2486, s.119) (    İbn-i Mace,  H.no    :      3349)

7- Cabir    :      Resulullah dedi ki    :      "İki kişilik yiyecek dört kişiye de yeter, dört kişilik yemek sekiz kişiye de yeter."
(    Müslim, Eşribe 179, (    2059)) (    Tirmizi, Et'ime 21, (    1821))

8- Ebu Hureyre    :      Resullulah (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      ”İki kişinin yemeği üç kişiye kafi ve üç kişinin yemeği dört kişiye kafidir.” 
(    Tirmizi,(    O. Z.Mollamehmetoğlu), C.3, Hno    :    1880)

9- Bize Affân    :      ”Mü'min, karnını tıka-basa doldurarak yemez. Onun vasiyeti de hep koltuğunun altındadır!"
(    Câmiu’s Sağîr, 1/13)  (    Sünen-i  Darimi, Hno    :    3180)

10- Câbir bin Abdillah    :      Resûlullah (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      “Bir avuç kuru hurma ile de olsa akşam yemeğini terketmeyiniz. Çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.”
(    İbn-i Mace, H.no    :      3355)

11- Ukbe b. Âmir el Cühenî    :      Resûlullah (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      “Hastalarınızı yemeye içmeye zorlamayınız çünkü Allah onları yedirir ve içirir.”
(    İbn-i Mâce, C.9. H.no    :    3444)

12- Vahşi ibnu Harb el-Habeşi    :      Resulullah (    s.a.v.)'in Ashabı dediler ki    :      'Ey Allah'ın Resulü! Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz (    ne yapalım)?' Bunun üzerine,
Resulullah(    s.a.v.)    :      "Ayrı ayrı yemekte olmayasınız?" diye sordu. '"Evet' dediler.
Resulullah (    s.a.v.)da    :      "Öyleyse yemeğinizde toplanın (    bir sofra kurarak hep beraber yiyin), yemeğe Allah'ın ismini zikrederek (    Bismillahirrahmanirrahim diyerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır."
(    Ebu Davud, Hno    :      3764) (    İbnu Mace, Et'ime 17, (    3286))

13- İbn Ömer    :      "(    Azı) Dişlerinin arasında kalan yemek kırıntıları dişleri zayıflatır."
(    Rudani, C.3. H.no    :    5558  )

14- İbn Abbâs    :    Resûlullah (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      "Devenin içişi gibi tek bir içişle su içmeyin; lâkin (    dinlenerek) ikişer üçer (    içişle) için. İçtiğinizde besmele çekin, içmeyi bitirdiğiniz­de ise Allah'a hamdedin!"
(    Tirmizî 1885](    Rudani, C.3. H.no    :    5579)

15- Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de    :      “Resûlullah (    s.a.v.)  misvakı enlemesine kullanırdı, suyu emerek içerdi, (    arada) üç nefes alarak şöyle derdi    :      "Bu, daha afiyet verici, daha koruyucu ve daha iyidir!"  (    Rudani, C.3. H.no    :    5583)

16- Hz. İsa şöyle derdi    :      "Suyun fazlası bitkiyi öldürdüğü gibi, yiyeceğin fazlası da ruhu öldürür."
(    Müsliman-İsa, S.156-7)

17- Enes'den yaptığı bir ziyade    :      "Zira yemek kabı, kendisini yalayıp yıkayana istiğfarda bulunur ve    :      "Beni şeytandan kurtardığın gibi, Allah da seni ateşten kurtarsın" der."
(    Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, C.11, Hno    :    3887)

18- "Canının çektiği ve arzu ettiği her şeyi yemen, şüphesiz israftır!"
(    İbn-i Mâce, Et‘ime, 51)

YILAN-AKREP SAOKMASI-ÇIBAN İÇİN DUALAR

1- Resûlullah (    s.a.v) rukyeyi yasak etti. Derken Amr b. Hazmoğulları Resûlüllah (    s.a.v)’e gelerek    :      'Yâ Resûlallah! Gerçekten elimizde bir rukye vardı. Akrebe karşı onu yapıyorduk. Sen de rukyeyi yasak ettin.' dediler. Ve bu rukyeyi ona gösterdiler. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      “Bir beis görmüyorum. Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse hemen fayda versin!” buyurdular.
(    Müslim, C.7. H.no    :    2199-63.rivayet)

2- “Rukyelerinizi bana arz ediniz. Rukye yapmada şirk olmadığı müddetçe rukyelerde be’s yoktur”.  (    Müslim, C.7. H.no    :    2200)

3-‘Resulullah (    s.a.v), her zehirli hayvanın zehirinden rukye tedavisi yapmak hususunda ruhsat verdi.’  (    Buhari, Tıb, C.12. H.no    :    56)

4- “Okuyarak tedavi etme usulünün göz değmesinden ve zehirli böceklerin sokmasından başka (    hiçbir hastalıkta müspet tesiri) yoktur.”
(    Ebu Davud, C.4, Hno. 3884)

5- “En yararlı nefes etmek, ancak nazar değmesi veya zehirli hayvanın sokmasından dolayı olanıdır.” (    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3513)

6- ‘Zehirli hayvanın zehirlemesi, nazar değmesi nemle (    çıban)’den dolayı rukyeye (    nefes) izin vermiştir.’
(    İbn Mâce, C.9. H.no    :    3516)

7- “Göz değmesi yahut zehirlenme veya kanamadan başka yerde rukye (    efsun) yoktur, rukye kanamayı durdurur.”
(    Ebu Davud, C.4, Hno. 3889)

8- Bir insan rahatsızlandığı zaman yahut çıban veya yara olduğunda; Resulullah (    s.a.v) şahadet parmağını yere koyup kaldırır    :      “Allah’ın ismiyle, bazımızın tükürüğü ile şu arzımızın toprağı, Rabbimizin izniyle hastamıza şifa vermesi içindir” diyerek şifa temenni ederdi.
(    Müslim, C.7. H.no    :    2194)

9- Akrep bir adama soktu da adam o gece uyuyamadı. Sonra Peygamber (    s.a.v)’e    :      Falan adamı bir akrep soktu da adam o gece uyuyamadı, denildi. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi (    s.a.v.) şöyle buyurdu    :      ”Bilmiş olunuz ki o adam akşamladığı zaman; yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine sığınırım, deseydi sabahlayıncaya kadar hiçbir akrebin sokması ona zarar vermeyecekti.” 
(    Ebû Dâvûd, C.4. H.no    :    3899-3898  )

10- Peygamber (    s.a.v), öğlen ya da ikindi namazını, ashabına taşları çok olan bir duvarın yanında kıldırdı. İkinci rekatta oturunca bir akrep çıkıp onu soktu. Kendinden geçti. İnsanlar ona okumaya başladılar, ayılınca şöyle buyurdu    :      "Bana Allah şifa verdi, sizin okumanız değil." dedi.
(    Rudani, C.6.  H.no    :    7580)

11- Resulullah (    s.a.v)’ı, namaz kılarken bir akrep soktu. Namazı bitirince    :      "Allah lanet etsin! Ne namaz kılanı ve ne de başkasını rahat bırakıyor."' dedi. Sonra su ile tuz getirtti. Onun soktuğu yere sürüp ovdu. Bir yandan da 'Kul yâ eyyü-hel-kâfirûne, Kul eûzü bi-Rabbil-felak ve Kul eûzü bi-Rabbin-nâs' sûrelerini okudu." (    Rudani, C.6. H.no    :    7581)

YUMURTA

1- "Peygamberlerden birisi, Allah’a güçsüzlükten yakındı. Allah, ona  yumurta  yemesini emretti." (    Ramuz El Ehadis, C.1. H.no    :    1728  )

" ZEYTİNYAĞINDA ŞİFA VARDIR"

1-'Zeytinyağı'nı yiyiniz ve sürününüz. Çünkü o, mübarek (    bereketli) bir ağacın ürünüdür."
(    Tirmizi, C. 2. Hno    :    1851)

2- Allah'ın Elçisi (    s.a.v.)    :      “Zatülcenb (    akciğer zarı iltihabı-su toplanması) hastalığının tedavisi için; vers (    Yemen za'feranı bitkisi), kust (    topalak denilen bitki) ve zeytinyağını birbirine karıştırıp, hastanın ağzına vermeyi övmüştür."
(    İbn-i Mace, C.9. H.no    :    3467)

3- “Zatülcenb hastalığına karşı ‘zeytinyağı’ ile ‘vers’ denilen ‘sarı ve kokulu bir otun’ kullanılmasını tavsiye ederdi.”
(    Tirmizi, C.2. H.no    :    2078  )

4-“Ey Ali! Zeytinyağını ye ve vücuduna sür; zira kim zeytinyağını vücuduna sürerse şeytan ona 40 gece yaklaşmaz.” 
(    El Metalib ul-Aliye, H.no    :      2377)

5- “Şu mübarek ağaca önem vermelisiniz. Zeytinin yağı. Onunla tedavi olun. Çünkü o basur hastalığını iyi eder.”
(    Ramuz El Ehadis, C. 2. H.no    :    3942)

Buhari ve Müslim, Abdullah b. Abbas (    r. a)’ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir    :      Rasulullah (    asm) iki kabrin yanından geçti ve şöyle buyurdu    :      “Bu kabirlerde yatanlar azap görmektedirler. Ama büyük bir şeyden dolayı azap görmüyorlar.” Rasulullah (    asm) daha sonra sözüne şöyle devam etti    :      “Evet bunlardan birisi, insanlar arasında söz taşırdı. Diğeri ise bevlinden (    idrarını üzerine sıçratmaktan) sakınmazdı." (    Buhari, Vudu, 56; Müslim, Taharet, 34; Nesai, Cenaiz, 166; Diğer rivayetler için bk. Beyhaki, Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin, “İsbatü Azabi’l-Kabr ve Suali’l-Melekeyn”, Mektebetü’t-Turas, Kahire trs s. 115)

Hz. Peygamber (    s.a.s.)’in küçük abdest bozma konusundaki davranışları ile ilgili rivayetler, küçük abdesti (    bevli) çömelerek yapmanın İslam adabından olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bir engel olmaması halinde ayakta idrar yapmak tenzihen mekruh kabul edilmiştir (    İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, I, 229).

Zira ayakta idrar yapılırken idrar serpintisinde korunmak güçtür. Oysaki Peygamber Efendimiz (    s.a.s.) idrardan sakınmayı emretmiş; kabir azabının çoğunun idrar serpintisinden dolayı olacağını haber vermiştir (    Buhari, Vudu 55, 56; İbn Mace, Tahara 26).

Kişi, çömelmekte zorlanır ya da abdest bozacağı yer çömelmeye uygun olmazsa üzerine idrar sıçratmamaya özen göstererek ayakta idrar yapabilir.

İslam'ın gereği olan ve en büyük önem gösterilen konulardan biride temizlikdir. Resulullah'ın (  a.s. ) o dönemde dikkat çektiği en büyük hususlardan biridir. Ayakta idrar yapmak , kişinin üzerine idrar damlasının sıçraması gibi bir olay oluşturma sebebi bulunabileceğinden dinen hoş görünmemektedir.İdrardan gereği gibi korunmak için şu tedbirlerin alınması gerekir;
1-İdrar sıçramasını önlemek için bir çukurun tam ortasına ya da tuvalet deliğinin tam ortasına yapılmalıdır(  En iyisi oturarak idrar yapmaktır)
"Sizden biriniz idrar yapmak istediği zaman, idrarı için müsait bir yer bulsun" (  1)
Banyoda Yıkanırken İdrar yapmak mekruhtur.
Bu sebeble banyoda yıkanırken idrar yapmak mekruh görülmüştür Redd-ül Muhtar’ da ''Kendi abdest aldığı yere bevl etmesi mekruhtur'' (  2) kaydı vardır
Ebu Davud' tan nakledilen bir hadis söyledir
''Sakın biriniz hamamda yıkandığı yere bevletmesin (  idrar yapmasın) çünkü umumiyetle vesvese bundan doğar''

Bu hüküm idrara akacak yol olmadığı ve zemin sert olduğu zamanki durumdur Banyo yapan kimse, idrardan üzerine bir şey sıçradığını zanneder ve bundan vesvese alır Rüzgara karşı idrar yapmak da böyledir

Ayakta İdrar Yapmak Kabir Azabına Sebeptir

Buhari ve Müslim, Abdullah b. Abbas (  r. a)’ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir  : 

Rasulullah (  a.s.v) iki kabrin yanından geçti ve şöyle buyurdu  :  “Bu kabirlerde yatanlar azap görmektedirler. Ama büyük bir şeyden dolayı azap görmüyorlar.” Rasulullah (  asv) daha sonra sözüne şöyle devam etti  :  “Evet bunlardan birisi, insanlar arasında söz taşırdı. Diğeri ise bevlinden (  idrarını üzerine sıçratmaktan) sakınmazdı.”(  1)


Klozet kullanmak hem sağlık yönünden hem de zührevi hastalıkları bulaştırması bakımından iyi değildir
Bu arada şunu da hatırlatalım Klozet denilen alafranga tuvaletlere ayakta olmamak şartı ile idrar yapmanın bir mahsuru olmaması gerekir fakat bu tuvaletlere oturarak, bağırsakların tam boşalaması sağlanamadığından, hele umumi yerlerdeki klozetler veneryen hastalıkları (  cinsel yoldan bulaşan, zührevi hastalıklar) bulaştırma bakımından mahzurludur
Özürsüz Ayakta idrar yapmak mekruhtur.

2-ayakta idrar yapmamalıdır Özürsüz olarak ayakta idrar yapmak mekruhtur Bu hususta

ayakta idrar yapmanın yasak olması ile ilgili hadisler
Peygamberimiz (  as) şöyle buyurur  :  HzAişe (  ranha)
''Kendisine Kur’ân nâzil olmaya başlandığından beri, Resulullah (  as) ayakta bevl etmemistir'' (  3)
Yine İmam Ahmed’ in,Tirmizi’ nin (  Cilt  :  1, Sayfa  :  226), Nesâi’ nin (  307 nolu hadis-i şerif) ve ibn-i Mace’ nin tahric ettiği hadiste Aişe (  ranha) demiştir ki  : 
"Size Nebiyy-i Azam’ (  sas) ın ayakta bevl ettiğini kim haber verirse inanmayın, mutlaka oturarak abdest bozardı" (  4)
Abdullah İbn-i Mesud (  ra) şöyle rivayet etmiştir  : 
"Şüphesiz ki ayakta abdest bozmanda cefadandır''

(  5)
HzCabir’ den (  ra)  :  “Rasûlullah (  as) ayakta idrar yapmayı yasakladı'' (  6)
Bazı âlimler de ayakta yapmayı caiz görmüştür ve ayakta idrar yapmaya ruhsat vermişlerdir Dayandıkları isnat şu hadistir  : 
HzHuzeyfe’ den (  ra) ''Birgün Peygamber (  as) bir kavmin çöplüğüne vardı ve oraya bevletti" (  7)
Ayakta idrar yapmayı mekruh gören ulemâ, bu hadis-i şerif karşısında şu tevili yapmışlardır  : 
1- Kadı İyaz’ ın beyanına göre uzun zaman oturan Efendimiz’ i (  as) bevli sıkıştırmış ve uzağa gidememiş hemen ayakta bevlini yapmıştır
2-Resulullah (  as) dizindeki veya belindeki bir hastalıktan dolayı idrarını ayakta yapmıstır
3-Çöplükte (  oturmak için) müsait bir yer bulamamıştır
4-Bir ihtimal de, ayakta idrar yapmanın caiz olduğunu göstermek için yapmıştır
Bu Hadis-i Şeriflerden çıkarılan sonuçlara göre, ayakta idrar yapmak mekruhtur Bu mekruhiyet kerahet-i tahrimiyye olmayıp kerahat-i tenzihiyyedir
Çömelerek idrar yapmanın sağlık yönünden faydaları
Çömelerek idrar yapmanın tıbbi yararı şöyledir  : 
Çömelince karın kasları kasılır, dizler karına tazyik yaparlar; dolayısıyla mesane baskı altında kalır İşeme sonucunda mesane tam boşaldığından mesanede artık idrar kalmaz Mesane tam boşalır Bu ise idrar yolları ve mesane taşlarının oluşmasını önlediği gibi, prostat hastalığı olanlarda şikayetlerin azalmasında da etkili olur Çömelerek idrar yaparken hafif sol tarafa meyil edilmelidir

(İlim ikidir: Beden bilgisi, din bilgisi)

(Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünya ve ahiret iyilikler verilmiştir.) [Tirmizi]

(Vatan sevgisi imandandır)

1-Müsned; İmam Ahmed Ebu Davud Sünen 3 nolu hadis-i şerif
2- Redd-ül Muhtar Sh593
3-Sünen-i Ebu Davud 1/93
4-Sünen-i Tirmizi Cild 1 Sh 112
5-İbn-i Mace, Hadis No  :  300
6-Sünen-i Tirmizi C  :  1 Sh 19/20
7-Tirmizi C  :  1, Sh 19