Thread Rating:
  • 14 Vote(s) - 3 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Orhan Veli Kanık'ın Şiirleri
#1
Siir-1 


[Image: orhan-veli-kanik-siirleri.jpg]


Açsam Rüzgara



Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş

Magillerde sefer etmek!

Bir sahilden çözülüp gitmek

Düşünceler gibi başıboş.


Açsam rüzgara yelkenimi;

Dolaşsam ben de deniz

Ve bir sabah vakti, kimsesiz

Bir limanda bulsam kendimi.


Bir limanda, büyük ve beyaza.

Mercan adalarda bir limana.

Beyaz bulutların ardından

Gelse altın ışıklı bir yaz.


Doldursa içimi orada

Baygın kokusu iğdelerin.

Bilmese tadını kederin

Bu her alemden uzak ada.


Konsa rüya dolu köşkümün

Çiçekli dalına serçeler.

Renklerle çözülse geceler,

Nar bahçelerinde geçse gün.


Her gün aheste mavnaların

Görsem açıktan geçişini

Ve her aksam dizilisini

Ufukta mermer adaların.


Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş!

İller, göller, kıtalar asmak.

Ne hoş deniz dolaşmak

Düşünceler gibi başıboş.


Versem kendimi bütün

Bir yelkenli olup engine;

Kansam bir an güzelliğine

Kuşlar gibi serseri ömrün.



Orhan Veli Kanık


Ağacım




Mahallemizde

Senden başka ağaç olsaydı

Seni bu kadar sevmezdim.

Fakat eğer sen

Bizimle beraber

Kaydırak oynamasını bilseydin

Seni daha çok severdim.


Güzel ağacım!

Sen kuruduğun zaman

Biz de inşallah

Başka mahalleye taşınmış oluruz.



Orhan Veli Kanık


Ah! Neydi Benim Geçliğim




Nerde böyle hüzünlenmek o zaman;

İçip içip ağlamak,

Uzaklara dalıp şarkı söylemek;

Hafta sekiz ben eğlentide;

Bugün saz,yarın sinema,

Beğenmedin Aile Bahçesi;

Onu da beğenmedin,parka;

Sevdiğim dillere destan;

Sevdiğim,

Meyil verdiğin;

Ben dizinin dibinde elpençe divan,

Samanlık seyran.

Nerde,

Nerde,

Nerde böyle hüzünlenmek o zaman!

.


Orhan Veli Kanık



Ahmetler




Kimimiz Ahmet Bey,

Kimimiz Ahmet Efendi;

Ya Ahmet Ağayla Ahmet Beyfendi?


Orhan Veli Kanık


Ali Rıza ile Ahmed'in hikayesi




Ne tuhaftır Ali Rıza ile

Ahmedin hikayesi! ..

Birisi köyde oturur,

Birisi şehirde

Ve her sabah

Şehirdeki köye gider,

Köydeki şehre.



Orhan Veli Kanık


Altın Dişlim




Gel benim canimin içi, gel yanima;

Ipek çoraplar alayim sana;

Taksilere bindireyim,

Çalgilara götüreyim seni.

Gel,

Gel benim altin dislim;

Sürmelim, ondüle saçlim, yosmam;

Mantar topuklum, bopsitilim, gel.

.


Orhan Veli Kanık


Altındağ




Biri bir koca görür rüyasında:

Yüz lira maaşlı kibar bir adam.

Evlenir, sedire taşınırlar.

Mektuplar gelir adreslerine:

$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.

Kutu gibi bir dairede otururlar.

Ne çamaşıra gidilir artık, ne cam silmeye;

Bulaşıksa kendi bulaşıkları.

Çocukları olur, nur topu gibi;

Elden düşme bir araba satın alınır.

Kızılay Bahçesi’ne gidilir sabahları;

Kumda oynasın diye küçük Yılmaz,

Kibar çocukları gibi.

.


Orhan Veli Kanık


Anlatamıyorum




Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Göz yaşlarıma, ellerinizle?


Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.


Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

.


Orhan Veli Kanık



AĞAÇ




Ağaca bir taş attım,


Düşmedi taşım,


Düşmedi taşım.


Taşımı ağaç yedi;


Taşımı isterim,


Taşımı isterim.


ASFALT ÜZERİNE ŞİİRLER




I


Ne kadar güzel şey;


Yolun üstündeki bina


Yıkıldığı zaman


Bilinmeyen bir ufuk görmek.




II


Kaldırımın kenarına dizilip


Bacası olan silindirin


Yürüyüşünü seyreden


Çocuklara imreniyorum.




III


Onun sesi


Bir arkadaşıma


Denizden geçen


Motorları hatırlatıyor.




IV


Kırık taşlara bakıp


Işıklı bir asfalt düşünmek


Acaba yalnız


Şairlere mi mahsus?


AŞK RESMİ GEÇİTİ




Birincisi o incecik, o dal gibi kız,


Şimdi galiba bir tüccar karısı.


Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.


Ama yinede de görmeyi çok isterim,


Kolay mı? İlk göz ağrısı.




............................çıkar


............................dururduk mahallede


..........................................halde


..............adlarımız yan yana yazılırdı duvarlara


.......................................yangın yerlerinde.




Üçüncüsü Münevver Abla, benden büyük


Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları


Gülmekten katılırdı, okudukça.


Bense, bugünmüş gibi utanırım


O mektupları hatırladıkça.




Dördüncüsü azgın bir kadın,


Açık saçık şeyler anlatırdı bana.


Bir gün de önümde soyunuverdi


Yıllar geçti aradan, unutamadım,


Kaç defa rüyama girdi.




Beşinciyi geçip altıncıya geldim


Onun adı da Nurünnisa.


Ah güzelim


Ah esmerim


Ah


Canımın içi Nurünnisa.




Yedincisi Aliye, kibar bir kadın


Ama ben pek varamadım tadına,


Bütün kibar kadınlar gibi,


Küpe fiyatına, kürk fiyatına.




Sekizincisi de o bokun soyu:


Sen elin karısında namus ara,


Kendinde arandı mı, küplere bin.


Üstelik kendinde de


Yalanın düzenin bini bir para.




Ayten'di dokuzuncunun adı,


Barlarda göbek atar


İş başında şunun bunun esiri,


Ama bardan çıktı mı,


Kiminle isterse onunla yatar.




Onuncusu akıllı çıktı


Bıraktı gitti beni.


Ama haksız da değildi hani,


Sevişmek zenginlerin harcıymış


İşsizlerin harcıymış.




İki gönül bir olunca


Samanlık seyranmış ama,


İki çıplak da - olsa olsa -


Bir hamama yakışırmış.




İşine bağlı bir kadındı on birinci.


Hoş, olmasın da ne yapsın?


Bir zalimin yanında gündelikçi;


Adi Luksandra


Geceleri odama gelir,


Sabaha kadar kalır.


Konyak içer, sarhoş olur,


Sabahı da, işbaşı yapardı şafakla....




Gelelim sonuncuya.


Ona bağlandığım kadar


Hiçbirine bağlanmadım.


Sade kadın değil, insan.


Ne kibarlık budalası,


Ne malda, mülkte gözü var.


Eşit olsak der,


Hür olsak der.


İnsanları sevmesini de bilir,


Yaşamayı sevdigi kadar.


AVE MARIA




Eski günler geri mi gelecek?


Rüzgâr tersine esiyor... Niçin?


Kımıldıyor kozasında böcek


Bildiği hayata doğmak için.




Neden içimize doldu vehim?


Ah ümit... Ümit yollar boyunca.


Düşünmez miydi akşam olunca


Hacer'in kollarında İbrahim.




Ve gemisinde Kleopatra?


Neden yine kaynaştı havalar?


Saadet mi getiriyor rüzgâr


Dolarak erguvan atlaslara?




Elimize değen kimin eli?


Kimdir bu muammalarla gelen?


O mu, helezonlara yükselen,


Saba ellerinin en güzeli?




Sesler mi çözülüyor derinde,


Nedir durup dinlediklerimiz?


Şarkı mi söylüyor Semiramis


Babil’in asma bahçelerinde?




Omzundan örtüler kaydı yere.


Kim bu, kim alnımızdaki yazı?


Gözlerinde günahının hazzı


Gülüyor saz benizli bâkire.


AYRILIŞ




Bakakalırım giden geminin ardından;


Atamam kendimi denize, dünya güzel;


Serde erkeklik var, ağlayamam.



BAHARIN İLK SABAHLARI




Tüyden hafif olurum böyle sabahlar;


Karşı damda bir güneş parçası,


İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;


Bağıra çağıra düşerim yollara;


Döner döner durur başım havalarda.




Sanırım ki günler hep güzel gidecek;


Her sabah böyle bahar;


Ne is güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.


Derim ki: 'Sıkıntılar durdursun!'


Şairliğimle yetinir,


Avunurum.


BAŞ AĞRISI




I


"Yollar ne kadar güzel olsa,


Gece ne kadar serin olsa,


Beden yorulur,


Baş ağrısı yorulmaz.




II


Şimdi evime girsem bile


Biraz sonra çıkabilirim


Madem ki bu esvaplarla ayakkaplar benim


Ve madem ki sokaklar kimsenin değil



BAYRAM




Kargalar, sakın anneme söylemeyin!


Bugün toplar atılırken evden kaçıp


Harbiye Nezareti’ne gideceğim.


Söylemezseniz size macun alırım,


Simit alırım, horoz şekeri alırım;


Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,


Bütün zıpzıplarımı size veririm.


Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!


BEDAVA




Bedava yaşıyoruz, bedava;


Hava bedava, bulut bedava;


Dere tepe bedava;


Yağmur çamur bedava;


Otomobillerin dışı,


Sinamaların kapısı,


Camekânlar bedava;


Peynir ekmek değil ama


Acı su bedava;


Kelle fiyatına hürriyet,


Esirlik bedava;


Bedava yaşıyoruz, bedava.


BEYAZ MAŞLAHLI HANIM




Kalender'den sandala bindi


Beyaz maşlahlı hanım.


Bir elinde şemsiye,


Bir eliyle açtı yelpazesini;


Cuma günü Göksu'ya gitti


Beyaz maşlahlı hanım


BİRDENBİRE




Her şey birdenbire oldu.


Birdenbire vurdu gün ışığı yere;


Gökyüzü birdenbire oldu;


Mavi birdenbire.


Her şey birdenbire oldu;


Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;


Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.


Yemiş birdenbire oldu.




Birdenbire,


Birdenbire;


Her şey birdenbire oldu.


Kız birdenbire, oğlan birdenbire;


Yollar, kırlar, kediler, insanlar...


Aşk birdenbire oldu,


Sevinç birdenbire.


BİR DUYMA DA GÖR




Bir duyma da gürültüsünü


Dallarda çıtırdayarak açılan fıstıkların,


Gör bak ne oluyorsun.


Bir duyma da gör şu yağan yağmuru;


Çalan çanı, konuşan insanı.


Bir duyma da kokusunu yosunların,


Istakozun, karidesin,


Denizden esen rüzgârın...


BİR İŞ VAR




Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?


Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?


Her zaman güzel mi bu kadar,


Bu eşya, bu pencere?


Değil,


Vallahi değil;


Bir iş var bu işin içinde.


BİR ROMAN KAHRAMANI




Çadırımın üstüne yağmur yağıyor,


Saros körfezinden rüzgâr esiyordu,


Ve ben, bir roman kahramanı


Ot yatağın içinde,


İkinci, dünya harbinde,


Başucumda zeytinyağı yakarak


Mevzuumu yaşamaya çalışıyordum;


Bir şehirde başlayıp


Kimbilir nerede,


Kimbilir ne gün bitecek mevzuumu.


BİZİM GİBİ




Arzulu mudur acaba,


Bir tank, rüyasında?


Ve ne düşünür teyyare


Yalnız kaldığı zaman?




Hepbir ağızdan şarkı söylemesini,


Sevmez mi acaba gaz maskeleri,


Ay ışığında?




Ve tüfeklerin merhameti yok mudur,


Biz insanlar kadar olsun?


Eylül 1939


BUĞDAY




Düzüldü uçsuz bucaksız alay,


Çıngıraklar çalar kapılarda,


Düzüldü uçsuz bucaksız alay,


Bak, son hasad başladı rüzgârda.




Okundan atılmak üzere yay,


Kuyuların ağzı genişledi.


Okundan ayrılmak üzere yay,


Korku tâ kemiğime işledi.




Savruluyor gökyüzünde buğday,


Gölgeler uzaklaşıyor yerde,


Savruluyor gökyüzünde buğday,


Tanrım! Tanrım! Bir deva bu derde...




Düzüldü uçsuz bucaksız alay,


Çıngıraklar çalar kapılarda.


Düzüldü uçsuz bucaksız alay,


Bak, son hasad başladı rüzgârda.




Undan bize de pay, bize de pay.


Koşun, buğday dağıtıyor Yusuf.


Undan bize de pay, bize de pay.


Çökmeden sonu gelmiyen küsuf.




Eriyecek tencerede kalay,


Çocuklar ağlaşmasınlar dağda,


Eriyecek tencerede kalay,


Yetişmeyecek Ömer imdada.




Altında aynı eyer aynı tay


Arayıcısı herkes bir sesin,


Altında aynı eğer aynı tay


Seferi aynı köye herkesin.




Artık kuruldu bu kervansaray,


Boşuna düşünür ihtiyarlık.


Artık kuruldu bu kervansaray,


Şimdi seslerle dolu mezarlık.


CEVAP




- Ciğercinin kedisinden sokak kedisine -




Açlıktan bahsediyorsun;


Demek ki sen komünistsin.


Demek bütün binaları yakan sensin.


İstanbul’dakileri sen,


Ankara'dakileri sen...




Sen ne domuzsun, sen!


CIMBIZLI ŞİİR




Ne atom bombası,


Ne Londra Konferansı;


Bir elinde cımbız,


Bir elinde ayna;


Umurunda mı dünya!


ÇOK ŞÜKÜR




Bir insan daha var, çok şükür, evde;


Nefes var,


Ayak sesi var;


Çok şükür, çok şükür.



DAĞ BAŞI




Dağ başındasın;


Derdin günün hasretlik;


Akşam olmuş,


Güneş batmış,


İçmeyipte ne halt edeceksin?


DALGA




Mesut sanmak için kendimi


Ne kâğıt isterim, ne kalem,


Parmaklarımda cıgaram,


Dalar giderim mavisinden içeri


Karşımda duran resmin.




Giderim deniz çeker;


Deniz çeker, dünya tutar.


İçkiye benzer birşey mi var,


Birşey mi var ki havada


Deli eder insanı, sarhoş eder?




Bilirim, yalan, hepsi yalan;


Taka olduğum, tekne olduğum yalan;


Suların kaburgalarımdaki serinliği,


İskotada uğuldayan rüzgar,


Haftalarca dinmeyen motor sesi,


Yalan....




Ama gene de,


Gene de güzel günler geçirebilirim;


Geçirebilirim bu mavilikte.


Suda yüzen karpuz kabuğundan farksız,


Ağacın gökyüzüne vuran aksinden,


Her sabah erikleri saran buğudan,


Buğudan, sistem, aşktan, kokudan...




Ne kağıt yeter ne kalem,


Mesut sanmam için kendimi.


Bunların hepsi... hepsi fasafiso.


Ne takayım, ne tekneyim.


Öyle bir yerde olmalıyım


Öyle bir yerde olmalıyım ki,


Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi...


İnsan gibi.


DALGACI MAHMUT




İşim gücüm budur benim,


Gökyüzünü boyarım her sabah,


Hepiniz uykudayken.


Uyanır bakarsınız ki mavi.




Deniz yırtılır kimi zaman,


Bilmezsiniz kim diker;


Ben dikerim.




Dalga geçerim kimi zaman da,


O da benim vazifem;


Bir baş düşünürüm başımda,


Bir mide düşünürüm midemde,


Bir ayak düşünürüm ayağımda,


Ne haltedeceğimi bilemem.


DAR KAPI




Nedir bu geceyle gelen bersam?


Duyuyorum serzenişlerini,


Karanlıkta ağzının yerini


Arıyor deli gibi hâfızam.




'Yanıyor unutulmuş buhurdan


Yine gecenin içinde sessiz'


Hâtıralarla kabaran deniz,


Doluyor ruhun oluklarından




Işık yağıyor doğan geceden.


Nasıl diriliş bu, neden sonra?


Bu rüya gibi geceden sonra


Gidecek mi o maziden gelen?




Seziyorum senelerce susan


Ruhumda taptaze bir geriniş.


Sonuna vardığım çölden geniş


Ayaklarıma açılan umman.




Bütün mevsimlerimin üstüne


Geriliyor bembeyaz bir kanat.


Gelip durdu artık işte hayat


Bana hep onu vadeden güne.




Artık ebedî huzur deminin


İçebilirim sırlı tasından,


Girmek üzereyim dar kapısından


O eski rüyalar âleminin.


DEDİKODU




Kim söylemiş beni


Süheyla'ya vurulmuşum diye?


Kim görmüş, ama kim,


Eleni'yi öptüğümü,


Yüksekkaldırım'da, güpegündüz?


Melahât'ı almışım da sonra


Alemdar'a gitmişim, öyle mi?


Onu sonra anlatırım, fakat


Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?


Gûya bir de Galata'ya dadanmışız;


Kafaları çekip çekip


Orada alıyormuşuz soluğu;


Geç bunları, anam babam, geç;


Geç bunları bir kalem;


Bilirim ben yaptığımı.




Ya o, Muallâ'yı sandala atıp,


Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi?


DEĞİL




Bilmem ki nasıl anlatsam;


Nasıl, nasıl, size derdimi!


Bir dert ki yürekler acısı,


Bir dert ki düşman başına.


Gönül yarası desem...


Değil!


Ekmek parası desem...


Değil!


Bir dert ki...




Dayanılır şey değil.


DENİZ




Ben deniz kenarındaki odamda,


Pencereye hiç bakmadan,


Dışardan geçen kayıkların


Karpuz yüklü olduğunu bilirim.




Deniz benim eskiden yaptığım gibi,


Aynasını odamın tavanında


Dolaştırıp beni kızdırmaktan


Hoşlanır.




Yosun kokusu


Ve sahile çekilmiş dalyan direkleri


Sahilde yaşayan çocuklara


Hiçbir şey hatırlatmaz.


DENİZİ ÖZLEYENLER İÇİN




Gemiler geçer rüyalarımda,


Allı pullu gemiler, damların üzerinden;


Ben zavallı,


Ben yıllardır denize hasret,


"Bakar bakar ağlarım."




Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,


Bir midye kabuğunun aralığından;


Suların yeşili, göklerin mavisi,


Lâpinaların en harelisi...


Hâlâ tuzlu akar kanım


İstiridyelerin kestiği yerden,




Neydi o deli gibi gidişimiz,


Bembeyaz köpüklerle açıklara!


Köpükler ki fena kalpli değil,


Köpükler ki dudaklara benzer;


Köpükler ki insanlarla


Zinaları ayıp değil.




Gemiler gecer rüyalarımda,


Allı pullu gemiler, damların üzerinden;


Ben zavallı,


Ben yıllardır denize hasret.


DENİZ KIZI




Denizden yeni mi çıkmıştı neydi;


Saçları, dudakları


Deniz koktu sabaha kadar;


Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.




Yoksuldu, biliyorum


- Ama boyuna da yoksulluk sözü edilmez ya-


Kulağımın dibinde, yavaş yavaş,


Aşk türküleri söyledi.




Neler görmüş, neler öğrenmişti kim bilir,


Denizle boğaz boğaza geçen hayatında!


Ağ yamamak, ağ atmak, ağ toplamak,


Olta yapmak, yem çıkarmak, kayık temizlemek


Dikenli balıkları hatırlatmak için


Elleri ellerime değdi.




O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;


Gün ne güzel doğmuş meğer açık denizde!


Onun saçları öğretti bana dalgayı;


Çalkandım durdum rüyalar içinde.


DERDİM BAŞKA




Sanma ki derdim güneşten ötürü;


Ne çıkar bahar geldiyse?


Bademler çiçek açtıysa?


Ucunda ölüm yok ya.


Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten


Güneşle gelecek ölümden?


Ben ki her Nisan bir yaş daha genç,


Her bahar biraz daha âşığım;


Korkar mıyım?


Ah, dostum, derdim başka...


EBABİL




Alıp içinde sesler uçuşan bu akşamdan


Hâfızamı bir deniz kıyısına çeken yol,


Aydınlık rüyaların peşine düşen gondol,


Mavi bir denizde yüzer gibi yanan şamdan.




Tuşların üstünde karanlığın heyûlası


Ve birden kalbe çırpınışlar veren hâtıra,


Çekmede beni saadet dolu dünyalara


Mine parmaklarında sedalaşan hülyası.




Sıyrılmada gözlerimden yıllarca geceler,


Ve yalnız kalmada bir yaza râm olan sahil,


Uçuşmada gökyüzünde bir sürü ebabil:


Sevgimi ve hasretimi ebedî kılan yer.




Açık panjurlarından seslerin dökülüsü.


Bir göl mü ürpermede ruhun uzaklarında?


En yakın sevgiyi duymayan dudaklarında


Her yaşayıştan daha güzel olan gülüşü.




İlik gölgelerde uyutup düşünceleri


Beyaz etekler ile bana göründüğün an


Ve kapıları yeşil sabahlara açılan


Sıcak tahayyüllerle dolu yaz geceleri.




Renkli fanusların altında doğan dünyası,


Omuzlarında ay ışığından örgülerle


Eklenmede içime hasret kaldığım yerle


Mine parmaklarında sadalaşan hulyası


EDITH ALMERA




İhtimal ki şu anda o,


Brüksel'e yakın


Bir gölün kenarında


Edith Alméra’yı düşünmektedir.




Edith Alméra


Kafeşantanlarda muhabbet toplayan


Bir çigan orkestrasının


Birinci kemancısıdır.




O,


Kendisini alkışlayanlara


Selâm verirken


Gülümser.




Kafeşantanlar güzeldir;


İnsan,


Orada çalışan kemancı kızlara


Âşık olabilir.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)