Thread Rating:
  • 19 Vote(s) - 2.79 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Kuranda Geçen Allahın Sevdiği Ve Sevmediği Kullar
#1
Dini-1 
   

Kuranda Geçen Allahın Sevdiği Ve Sevmediği Kullar


SEVGİ NEDİR

Allah sevgisi; hiçbir karşılık beklemeden sevgiyi var edip insanların arasına koyan Allah Tealaya tabi olmak, ona itaat etmek, onun her işini güzel, her eziyetini, her iyilikten daha tatlı görmek ve onun dostlarını dost düşmanlarını düşman bilmek, kısacası onun rızası için yaşamaktır.

Sevgi Kur’an’da “hubb, muhabbet, vüdd ve mevedded” kelimeleriyle ifade edilmektedir. Hubb ve muhabbet sözlükte; sevmek beğenmek, rağbet etmek, istemek, hoşlanmak ve tercih etmek; vüdd ve mevedded ise sevmek, temenni etmek, dilemek ve dostluk demektir.

Hasan-ı Basri: “Rabbini bilen O’nu sever” derken insanların öncelikli görevinin Allah’ı tanımak olduğunu ve tanıdığı ilahını en kalbi duygularla sevmesi gerektiğini ifade etmektedir. Allah, Rahman’dır, Rahim’dir, insanlara ve bütün canlılara sonsuz şefkat ve merhametiyle muamele etmekte olup Yarattığı insanlardan O’na inanmayanları dahi yedirip içirmektedir.

Allah Teala tarafından sevilmek, dinimizin bizi ulaştırmak istediği en büyük hedeftir. Bir kulu Allah’ın sevdiğini gösteren en büyük delil kulun peygambere uymasıdır.

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir “ (Ali imran 31).

İbnu’l-Arabi, “Allah’ın Hz Muhammed (sas)’e habibim demesi, İslam’ın sevgi dini olduğunu gösterir” der.

Peygamberimiz Allah’ı sevme hususunda bize en güzel örnektir. Onun hayatını incelediğimizde, Allah sevgisinin hayatının her alanını kuşattığını görecektir. Allah’ı sevmede, O’na güvenmede, O’na itaat etmede, O’nu zikretmede örnek alınacak insan efendimizdir.

Sevgi, ruhun gıdasıdır. En makbul, en değerli sevgi hiç şüphesiz Allah’ın sevgisidir. Allah, insanlığı sevdiği için yaratmıştır ve halen salih kullarını da sevmektedir. Allah’ın sevgisini kazanmayı, hem en büyük, hedef, hem de en büyük nimet olarak görmek gerekir. Çünkü Allah’ın sevgisini kazanmak, en büyük şeref ve en büyük mutluluktur.

Ashabtan biri şöyle bir olay anlattı: “Bir çalılığın içinde bir kaç kuş yavrusu gördüm. Onları aldım ihramımın içine koydum. Biraz sonra anneleri geldi. İhramın üzerinde dolaştı durdu. Ben ihramımı açar açmaz o da yavrularının yanına girdi.” Peygamberimiz anlatılanları dinledikten sonra: “Anneliğin şefkatinden hayret mi ediyorsunuz. Beni gönderen Allah’a yemin ederim ki, Allah Teâlâ kullarını, bir annenin yavrularını sevmesinden daha fazla sever“( Şiblî, İslâm Tarihi, Asrı Saadet, İstanbul, 1928, c.2, s, 857)

Sevgi kalplerin canı, ruhların gıdasıdır. Sevmeyen kalp ölüdür. Bütün sevgiler, o duyguyu var edene, onu kalbimize koyanadır.

Kur’an’da insanın Allah’ı, Allah’ın da insanı sevmesinden, Allah’ın sevdiği ve sevmediği insanlardan ve amellerden söz edilmiştir. Allah’ın güzel isimlerinden biri de “Vedûd” dur. Kur’an’da iki ayet-i kerimede Allah’ın “vedûd” olduğu bildirilmiştir.

“ O, bağışlayan ve sevendir”. (85/14) وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُود

وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ

“Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.” (11/90)

“Vedûd”; mü’min kullarını çok seven, güzel amelleri sebebiyle onlardan razı olan, ihsan eden, onları öven anlamındadır.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir.

« إِنَّ اللَّه تعالى قال: مَنْ عادَى ليَ ولِيّاً ، فقدْ آذَنْتُهُ بِالحَرْبِ ، ومَا تَقَرَّبَ إِليَّ عَبْدِي بِشَيءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ ، وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ ، فَإذَا أَحْببْتُهُ ، كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ ، وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ ، ويَدَهُ الَّتي يبْطِشُ بِهَا ، وَرجْلَهُ الَّتي يَمْشِي بِها وإنْ سَأَلَني أَعْطَيْتُهُ ، وَلَئِنْ اسْتَعَاذَنِي لأُعِيذَنَّهُ »

“Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb ilân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.” (Buharî,Rikak,38)

وَلَا يُلْقِى اللّٰه حَبِيبَهُ فِى النَّارِ

“Allah, sevdiklerini cehenneme koymaz” (Ahmed, III, 225)

ALLAH’IN SEVMEDİĞİ KULLAR KİMLERDİR?

a. KAFİRLER

قُلْ اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرٖينَ ﴿٣٢﴾

“De ki: Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-I İmran, 3/32)

لِيَجْزِىَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِهٖ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرٖينَ

“Zira Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez.” ( Rum, 30/45)

b. BOZGUNCULUK YAPANLAR

وَاِذَا تَوَلّٰى سَعٰى فِى الْاَرْضِ لِيُفْسِدَ فٖيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ

“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 2/205)

وَابْتَغِ فٖيمَا اٰتٰیكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَصٖيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِى الْاَرْضِ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدٖينَ

“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas, 28/77)

c. ZALİMLER

وَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّٖيهِمْ اُجُورَهُمْ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَ

“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-I İmran, 3/57,140 – Şura, 42/40)

d. GÜNAHKARLAR

وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذٖينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَثٖيمًا

“Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.” (Nisa, /107)

e. AŞIRI GİDENLER/ FAİZ YİYENLER

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدٖينَ

“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” (Maide, 5/87)

يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرْبِى الصَّدَقَاتِ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَثٖيمٍ

“Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” (Bakara, 2/276)

وَقَاتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ الَّذٖينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدٖينَ

“Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.” (Bakara, 2/190)

f. KENDİNİ BEĞENENLER

وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهٖ شَيْپًا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا…اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa, 4/36

وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِى الْاَرْضِ مَرَحًا اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ

“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman, 31/18)

لِكَيْلَا تَاْسَوْا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا اٰتٰیكُمْ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ

“(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” (Hadid, 57/23)

g. HAİNLER

وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ اِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَاءٍ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْخَائِنٖينَ

“(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.” (Enfal, 8/58)

اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ

“Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder.” (Hac, 22/38)

h. KÖTÜ SÖZLÜLER

لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلَّا مَنْ ظُلِمَ وَكَانَ اللّٰهُ سَمٖيعًا عَلٖيمًا

“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.” (Nisa, 148)

ı. İSRAF EDENLER

كُلُوا مِنْ ثَمَرِهٖ­ اِذَا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهٖ وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَ

“…Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En’am, 6/141)

يَا بَنٖى اٰدَمَ خُذُوا زٖينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَ

“Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En’am, 6/141 – Araf, 7/31)

i. KİBİRLENENELER

لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرٖينَ

“Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.” (Nahl, 16/23)

j. ŞIMARANLAR

اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُواُ بِالْعُصْبَةِ اُولِى الْقُوَّةِ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحٖينَ

“Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.” (Kasas, 28/76)

Özetle Allah,Kafirler, Bozgunculuk Yapanlar, Zalimler, Günahkarlar, Aşırı Gidenler/ Faiz Yiyenler, Kendini Beğenenler, Hainler, Kötü Sözlüler, İsraf Edenler, Kibirleneneler, Şımaranları sevmez.

ALLAH’IN SEVDİĞİ KULLAR KİMLERDİR?

a. İMAN EDENLER ve GÜZEL AMEL İŞLEYENLER

لَيْسَ عَلَى الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ فٖيمَا طَعِمُوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُوا وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ

“İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever.” (Maide 93)

Kuvvetli bir imana sahip misin?
Salih ameller işliyor musun?
İbadetlerini yerine getiriyor musun?
Takva sahibi misin?
Başkalarına iyilikte bulunuyor musun?

b. İHSAN ŞUURUYLA HAREKET EDENLER/ İYİLİK

وَاَنْفِقُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْدٖيكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِ وَاَحْسِنُوا اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ

“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.” (Bakara, 2/ 195)

Severek, isteyerek ve saygı duyarak yapılan ibadet en makbul ibadettir.

c. PEYGAMBERE TABİ OLANLAR

Yüce kitâbımızın bize bildirdiğine göre, yahudiler ve hıristiyanlar “Biz Allah’ın oğulları ve sevdikleriyiz” [Mâide sûresi (5), 18] diyorlardı. Müşrikler ise, Allah’ı sevdiğimiz için bizi ona yaklaştırsınlar diye putlara tapıyoruz diyor, sapıklıklarını savunuyorlardı. Necrân’dan gelen hıristiyan grub da, “Biz Allah’a olan sevgimizden dolayı Mesih’i tanrı olarak tanıyoruz” demişlerdi. Müslümanlardan da “Vallahi biz Rabbimizi seviyoruz” diye yemin edenler vardı. Bu, kuru bir iddia ile olacak şey değildi. Bütün bu söylenenlere gerçeklik kazandırmanın bir yolu olmalıydı.

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Ali İmran 31)

Allah ve Peygamber sevgisi imandandır, belki imanın ta kendisidir. Bu sevgiden yoksun olan kimsenin gerçek anlamda inanmış olduğu söylenemez.

لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

“Sizden biriniz, beni anasından-babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz” (Buhâri,İman 8;Müslim,İmân 70)

Nitekim Hz. Ömer: -Ey Allah’ın Rasûlü! Ben sizi canımdan başka herşeyden daha çok severim” dedi. Peygamberimiz:

-Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe olgun mü’min olamazsın, buyurdu. Peşygamberimizi dikkatle dinleyen Hz.Ömer:

-Ey Allah’ın Resûlü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum, deyince Peygamberimiz:

-İşte ya Ömer, şimdi olgun mü’min oldun. (Aynî, Umdetü’l-Kârî, c.1, s.144.)

Peygamber sevgisi Allah sevgisinden sonra gelir. Peygamberi sevmek Allah’ı sevmek demektir.

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor: Bir defa Peygamberimizle birlikte mescitten çıkıyorduk, mescidin kapısında karşımıza bir adam çıktı ve:

أَن أَعرابياً قال لرسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مَتَى السَّاعَةُ ؟ قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « مَا أَعْدَدْتَ لَهَا ؟ » قال : حُب اللَّهِ ورسولِهِ قال : « أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ » .

–Ey Allah’ın Resûlü, kıyamet ne zaman kopacak? Diye sordu. Peygamberimiz:

-Sen kıyamet için ne hazırladın? buyurdu. Adam:

–Ey Allah’ın Resûlü, ben kıyamet için çok namaz, oruç ve sadaka hazırladım. Ancak ben Allah’ı ve Peygamberini severim, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:

-O halde sen sevdiklerinle beraber olacaksın, buyurdu. (Buhârî, Edeb, 96)

d. SÖZÜNDE DURANLAR / ALLAH’TAN GEREĞİ GİBİ SAKINANLAR/ KORKANLAR/ TAKVALILAR

بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّقٖينَ ﴿٧٦﴾

“Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.” (Âl-i İmrân,3/ 76)

اِلَّا الَّذٖينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْپًا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَدًا فَاَتِمُّوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّقٖينَ

“Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah (haksızlıktan) sakınanları sever.” (Tevbe 4)

كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكٖينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ رَسُولِهٖ اِلَّا الَّذٖينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقٖيمُوا لَهُمْ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّقٖينَ

“Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.” (Tevbe 7)

e. ADİL OLANLAR

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ اَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَاِنْ جَاؤُكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ اَوْ اَعْرِضْ عَنْهُمْ وَاِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْپًا وَاِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطٖينَ

“Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.” (Maide 42)

وَاِنْ طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اقْتَتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَاِنْ بَغَتْ اِحْدٰیهُمَا عَلَى الْاُخْرٰى فَقَاتِلُوا الَّتٖى تَبْغٖى حَتّٰى تَفٖیءَ اِلٰى اَمْرِ اللّٰهِ فَاِنْ فَاءَتْ فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَاَقْسِطُوا اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطٖينَ

“Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurat 9)

f. SABREDENLER

وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِىٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثٖيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا اَصَابَهُمْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِرٖينَ ﴿١٤٦﴾

“Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân,3/ 146)

g. ALÇAK GÖNÜLLÜLER

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دٖينِهٖ فَسَوْفَ يَاْتِى اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرٖينَ يُجَاهِدُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْتٖيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir.” (Maide,54)

h. ALLAH’A TEVEKKÜL EDENLER/ GÜVENENLER

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلٖيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِى الْاَمْرِ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلٖينَ ﴿١٥٩﴾

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân,3/ 159)

ı. MADDİ VE MANEVİ TEMİZ OLANLAR

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابٖينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرٖينَ

“…Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” (Bakara,2/ 222)

i. ALLAH İÇİN MÜCADELE EDENLER

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذٖينَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِهٖ صَفًّا كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ ﴿٤﴾

“Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saff 4)

j. ALLAH İÇİN HARCAYANLAR/ ÖFKESİNİ YENENLER/ AFFEDENLER

وَسَارِعُوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّقٖينَ ﴿١٣٣﴾

اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمٖينَ الْغَيْظَ وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَ ﴿١٣٤﴾

“Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Ali imran,3/ 133-134)

k. İHLÂS SURESİNİ OKUYANLAR

أَن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، بعَثَ رَجُلاً عَلَى سرِيَّةٍ ، فَكَانَ يَقْرأُ لأَصْحابِهِ في صلاتِهِمْ ، فَيخْتِمُ بــ { قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ } فَلَمَّا رَجَعُوا ، ذَكَروا ذلكَ لرسولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فقال : « سَلُوهُ لأِيِّ شَيءٍ يَصْنَعُ ذلكَ ؟ » فَسَأَلوه ، فَقَالَ : لأنَّهَا صِفَةُ الرَّحْمَنِ ، فَأَنَا أُحِبُّ أَنْ أَقْرَأَ بِهَا، فقال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « أَخْبِرُوهُ أَنَّ اللَّه تعالى يُحبُّهُ » متفقٌ عليه .

Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbtan bir kişiyi askerî bir bölüğe komutan tayin edip gazaya göndermişti. Bu zat bölüğe her namaz kıldırışında (ikinci rekâtta) İhlâs sûresini okuyarak kıraatını bitirirdi. Dönüşte, komutanın namazı İhlâs sûresi ile bitirmeyi âdet edinmiş olduğunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdiler. O da:

– “Niçin böyle yaptığını ona sorunuz!” buyurdu. Sordular.

– İhlâs sûresi, Rahmân’ın sıfatlarını ihtivâ ediyor. Bu sebeple ben onu okumayı severim, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– “Allah Teâlâ’nın da onu sevdiğini kendisine müjdeleyiniz!” buyurdu. (Buhârî, Tevhîd 1)

Güzel dinimizin baş inanç ilkesi olan tevhid, Allah’ın birliği esası, en özlü şekilde bu sûrede anlatılmaktadır. Bu sebeple bu sûrenin bir adı da “Tevhid sûresi”dir. İhlâs sûresinin Kur’ân-ı Kerîm’in üçte birine denk olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır.

l. SABAH NAMAZINDA CEMAAT OLANLAR

« مَنْ صَلَّى صَلاَةَ الصُّبْحِ ، فَهُوَ في ذِمَّةِ اللَّه ، فَلا يَطْلُبَنَّكُمْ اللَّهُ مِنْ ذِمَّتِهِ بِشَيءٍ ، فَإِنَّهُ مَنْ يَطْلُبْهُ مِنْ ذِمَّتِهِ بِشَيءٍ ، يُدْرِكْهُ ، ثُمَّ يَكُبُّهُ عَلى وَجْهِهِ في نَارِ جَهَنَّمَ »

Cündeb İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Sabah namazını cemaatle kılan kimse Allah’ın güvencesindedir. Sakın Allah, güvencesi altında olan bir şeyden dolayı sizi takibe almasın. Çünkü Allah güvence verdiği bir şeyden dolayı kimi takib ederse, onu yakalar sonra da onu yüzüstü cehennem ateşine atar.” (Müslim, Mesâcid 261)

m. İNSANLARA FAYDALI OLANLAR

اَحَبُّ النَّاسِ اِلَى اللّٰهِ اَنْفَعُهُمْ لِلنَّاسِ

“insanların Allah’a en sevimli olanları, insanlara en faydalı olanlarıdır.” (İbn Hıbban, III, 209)

n. AHLAKI GÜZEL OLANLAR

إنَّ مِنْ أحَبِّكُمْ إلىَّ وَأقْربِكُمْ مِنِّى مَجْلِساً يَوْمَ القِيَامَةِ أحَاسِنُكُمْ أخْقاً

Hz. Câbir (r.a)anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v)buyurdular ki: “Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır.” (Tirmizî, Birr 71)

o. ALLAH’A KAVUŞMAYI ARZULAYANLAR

مَنْ اَحَبَّ لِقَاءَ اللّٰهِ اَحَبَّ اللّٰهُ لِقَائَهُ وَمَنْ كَرِهَ لِقَاءَ اللّٰهِ كَرِهَ اللّٰهُ لِقَائَهُ

“Kim Allah’a kavuşmayı severse Allah’ta ona kavuşmayı sever. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah’ta ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Buhari, Rikak, 41)

ö. GÖNLÜ ZENGİNLER

إِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْعَبْدَ التَّقِيَّ الْغَنِيَّ الْخَفِيَّ

“Allah, muttaki, zengin ve kendi işi ile meşgul olan kulunu sever” (Müslim, Zühd, 11)

p. DOĞRU SÖZLÜ VE EMİNLER

مَنْ اَحَبَّ اَنْ ُحِبَّ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ فَالْيَصْدُقِ الْحَدِيثَ وَالْيُؤَدِّ الْاَمَانَةَ وَلَا يُؤْذِ جَارَهُ

“Allah ve peygamberinin kendisini sevmesini isteyen kimse, doğru söz söylesin, emaneti yerine getirsin ve komşusuna eziyet etmesin.” (Beyhaki, Şuabul İman, II,201)

r. ALLAH İÇİN BİRBİRİNİ SEVENLER

« إن اللَّه تعالى يقولُ يَوْمَ الْقِيَامةِ : أَيْنَ المُتَحَابُّونَ بِجَلالِي ؟ الْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ في ظِلِّي يَومَ لا ظِلَّ إِلاَّ ظِلِّي »

“Nerede benim rızâm için birbirlerini sevenler? Gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bugün onları, kendi arşımın gölgesinde gölgelendireceğim” buyurur. (Riyazüss salihin 378)

« قالَ اللَّهُ تعالى وَجَبَتْ مَـحبَّتِي لِلْمُتَحَابِّينَ فيَّ ، والمُتَجالِسِينَ فيَّ ، وَالمُتَزَاوِرِينَ فيَّ ، وَالمُتَباذِلِينَ فيَّ »

“Allah Teâlâ, “Sırf benim için birbirini seven, benim rızâm için toplanan, benim rızâm uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızâm için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler” buyurmuştur.” ) Riyazüss salihin 383)

Sevdiğini Allah için seviyor musun?
Sevginin gereğini yapıyor musun?

إنَّ اللّهَ تَعالى طَيِّبٌ يُحِبُّ الطِّيبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ يُحِبُّ الجُودَ، فَنَظِّفُوا أفْنِيَتَكُمْ، وَ تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ.

İbnu’l-Müseyyeb’den rivayet edildiğine göre demiştir ki: “Allah Teâlâ Hazretleri münezzehtir, (halde ve sözde) nezîh olanı sever; nâziftir, nezâfeti sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve yahudilere benzemeyin.” (Tirmizî, Edeb 41)

ثﻼثَةٌ يُحِبُّهُمْ اللّهُ، وَثﻼثَةٌ يُبْغِضُهُمْ اللّهُ: فأمَّا الثﻼثَةُ الَّذِينَ يُحِبُّهُمْ فَرَجُل أتَى قَوْماً فَسألَهُمْ بِاللّهِ وَلَمْ يَسْألْهُمْ بِقَرابَةٍ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُمْ فَمَنَعُوهُ، فَتَخَلّفَ رَجُلٌ بِأعْقَابِهِمْ فأعْطَاهُ سِرّاً َ يَعْلَمُ بِعَطِيَّتِهِ إَّ اللّهُ وَالَّذِى أعْطَاهُ، وَقَوْمٌ سَارُوا لَيْلَتَهُمْ حَتّى إذَا كَانَ النَّوْمُ أحَبَّ إلَيْهِمْ مِمَّا يُعْدَلُ بِهِ فَنَزلُوا. فقَامَ رَجُلٌ يَتَمَلَّقُنِى وَيَتْلُو آيَاتِى، وَرَجُلٌ كَانَ في سَرِيَّةٍ فَلَقِىَ الْعَدُوَّ فَانْهَزَمُوا فأقْبَلَ بِصَدْرِهِ حَتّى يُقْتَلَ أوْ يُفْتَحَ لَهُ، وَأمَّا الثََّثَةُ الَّذِينَ يُبْغِضُهُمُ اللّهُ: فَالشَّيْخُ الزَّانِى، وَالْفَقِيرُ الْمُخْتَالُ، وَالْغَنِيُّ الظَّلُومُ .

Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:”Üç kişi vardır, Allah onları sever, üç kişi de vardır Allah onlara buğzeder. Allah’ın sevdiği üç kişiye gelince:

“Bir adam bir cemaate gelir, onlardan Allah adına birşeyler ister, kendisiyle onlar arasında mevcut bir yakınlık sebebiyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah’la ihsanda bulunduğu adam bilir.
(İkinci adam ise : ) Bir cemaat yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku her şeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar, [başlarını koyup yatarlar.] Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur.
(Üçüncü adama gelince : ) Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, hezimete uğrarlar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.
Allah’ın buğzettiği üç kişiye gelince: Bunlar zâni ihtiyar, kibirli fakir, zâlim zengindir.” (Tirmizî, Cennet 25)

Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:

« إِنَّ اللَّه تعالى إِذا أَحبَّ عبْداً دَعا جِبْريلَ ، فقال : إِنِّي أُحِبُّ فُلاناً فَأَحْبِبْهُ ، فَيُحِبُّهُ جِبْريلُ ، ثُمَّ يُنَادِي في السَّماءِ ، فَيَقُولُ : إِنَّ اللَّه يُحِبُّ فُلاناً ، فَأَحِبُّوهُ فَيُحبُّهُ أَهْلُ السَّمَاءِ ثُمَّ يُوضَعُ له القَبُولُ في الأَرْضِ ، وإِذا أَبْغَضَ عَبداً دَعا جِبْريلَ ، فَيَقولُ : إِنِّي أُبْغِضُ فُلاناً ، فَأَبْغِضْهُ ، فَيُبْغِضُهُ جِبْريلُ ، ثُمَّ يُنَادِي في أَهْلِ السَّماءِ : إِنَّ اللَّه يُبْغِضُ فُلاناً ، فَأَبْغِضُوهُ ، فَيُبْغِضُهُ أَهْلُ السَّماءِ ثُمَّ تُوضَعُ له البَغْضَاءُ في الأَرْضِ »

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:- “Ben filanı seviyorum onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil onu sever ve sonra gök halkına:

– Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz, diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.

Allah Teâlâ bir kula buğzettiği zaman, Cebrâil’e:

– “Ben, filanı sevmiyorum, onu sen de sevme!” diye emreder. Cebrâil de onu sevmez. Sonra Cebrâil gök halkına:

– Allah filan kişiyi sevmiyor, onu siz de sevmeyin, der. Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra da yeryüzündekilerde o kimseye karşı bir kin ve nefret uyanır. (Müslim, Birr 157)

Allah Teâlâ’nın kulunu sevmesi demek, o kul için hayır murad etmesi, ona hidâyet ve nimet vermesi demektir. Allah Teâlâ’nın buğzetmesi de kulun azgınlığını artırıp azâd etmesi demektir. Gök halkı veya semâ ehli, meleklerdir. Başta Cebrâil aleyhisselâm olmak üzere meleklerin bir kulu sevmesi, o kul için dua ve istiğfarda bulunmaları anlamına gelir.

Allah tarafından sevildiğini hissedenler, nimetin ve şerefin en büyüğüne ulaşma yolunda olduklarını bildiklerinden daima kendilerini, rahat ve huzurlu hissederler, Allah’ın rahmetinin ve desteğinin berdevam olduğu kanaatiyle kendilerini güvenlikte hissederler. Zorluklar karşısında sabırlı olurlar, metin olurlar.

“Kahrın da hoş, lütfün da hoş deme olgunluğuna erişirler.

Allah’ın sevdiği kullar, toplumda da sevgi ve saygının kaynağı olurlar.

Özetle Yüce Allah, İman Edenler Ve Güzel Amel İşleyenler, İhsan Şuuruyla Hareket Edenler/ İyilik, Peygambere Tabi Olanlar, Sözünde Duranlar / Allah’tan Gereği Gibi Sakınanlar/ Korkanlar/ Takvalılar, Adil Olanlar, Sabredenler, Alçak Gönüllüler, Allah’a Tevekkül Edenler/ Güvenenler, Maddi Ve Manevi Temiz Olanlar, Allah İçin Mücadele Edenler, Allah İçin Harcayanlar/ Öfkesini Yenenler/ Affedenler, İhlâs Suresini Okuyanlar, Sabah Namazında Cemaat Olanlar, İnsanlara Faydalı Olanlar, Ahlakı Güzel Olanlar, Allah’a Kavuşmayı Arzulayanlar, Gönlü Zenginler, Doğru Sözlü Ve Eminler, Allah İçin Birbirini Sevenler…i sever.

ALLAH’IN SEVGİSİNİ HAK ETMEK İÇİN YAPMAMIZ GEREKENLER

Allah sevgisi insanı Allah’a yaklaştırır ve O’nun rızasını kazanmasına sebep olur. Kul sevgi alâmetleri taşımıyorsa; dil ile söylenen sözlerin pek bir anlamı yoktur.

İnsanoğlu yaratılış itibariyle bir şeyleri sevmeye meyyaldir. Herkes farklı bir şeyleri sever. Bazıları maddeyi sever, Dünyayı sever, Parayı sever, gücü sever, insanı sever, Kadın sever, çoluk çocuk sever, haram sever, iyilik sever… sever de sever… Asıl olan Sevileni Allah için sevmek, Sevilenden hiçbir karşılık beklememektir.

Peygamber Efendimiz (sav);

أحبوا الله لما يغذوكم به من نعمه

“Sizi nimetleri ile rızıklandırdığı için Allah’ı seviniz” ( Tirmizi, Menakıb,38)

Sevgi, özveri, fedakarlık, sabır, tahammül, itaat, çalışma ve salih ameller ister. Yüce Allah Kur’an’da kendisini seven insanları şöyle tanıtmaktadır;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (5/54)

Bir adam Resulullah’a geldi ve: Ey Allah’ın Resulü bana öyle bir amel tarif et ki, onu işlediğim zaman beni hem Allah hem de insanlar sevsin! Allah’ın Resulü ona şöyle buyurdu:

اِزْهَدْ فِى الدُّنْيَا يُحِبَّكَ اللّٰهُ

“Dünyada zahid ol Allah seni sevsin. İnsanların elinde olandan rağbetini kes ki, insanlar seni sevsin!” (Müslim)

Allah tarafından sevildiğini hissedenler, nimetin ve şerefin en büyüğüne ulaşma yolunda olduklarını bildiklerinden daima kendilerini, rahat ve huzurlu hissederler, Allah’ın rahmetinin ve desteğinin berdevam olduğu kanaatiyle kendilerini güvenlikte hissederler. Zorluklar karşısında sabırlı olurlar, metin olurlar.

“Kahrın da hoş, lütfün da hoş deme olgunluğuna erişirler.

Allah’ın sevdiği kullar, toplumda da sevgi ve saygının kaynağı olurlar.

« ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الإِيَمَانِ : أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا ، سِواهُما ، وأَنْ يُحِبَّ المَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلاَّ للَّهِ … »

“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. …” )Buhârî, Îmân 9)

« قالَ اللَّهُ تعالى وَجَبَتْ مَـحبَّتِي لِلْمُتَحَابِّينَ فيَّ ، والمُتَجالِسِينَ فيَّ ، وَالمُتَزَاوِرِينَ فيَّ ، وَالمُتَباذِلِينَ فيَّ »

“Allah Teâlâ, “Sırf benim için birbirini seven, benim rızâm için toplanan, benim rızâm uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızâm için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler” buyurmuştur.” ) Riyazüss salihin 383)

Allah’ı sevenler, O’nu her zaman anarlar. Bir insanın sevdiğini sık sık anmasından daha doğal ne olabilir? Sevilen Allah olunca, bu anış insanın bütün varlığını kaplayan bir aşk haline dönüşür. Böyle olunca sevgili peygamberimizin buyurdukları gibi Allah Teâla, o kimsenin işiten kulağı, gören gözü ve konuşan dili olur.

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhâri, Edeb 96)

Hasan radiyallahu anh dedi ki:” Şunu iyice bilki sen Allah-u Teâlâ’ya olan itaatı sevmediğin sürece asla Allah’ı sevemezsin.”

Ebu Yakup en-Nahri Cevri dedi ki:

“Allah’ı sevdiğini iddia edip de Allah’ın emirlerine göre hareket etmeyen kimsenin iddiası batıldır.”

Yahya İbn Muaz şöyle dedi:”Allah’ı sevdiğini iddia edip de Allah’ın hududlarını (helal ve haram sınırlarını) korumayan kimse yalancıdır.”

Ruveyim şöyle dedi: “Allah-u Teâlâ’ya duyulan gerçek sevgi bütün hallerde O’nun emrine uygun hareket etmektir.”

Sonra şu şiiri söyledi:

“Eğer bana öl dersen; işittim ve itaat ettim derim.

Ölüme çağıran için hoş geldin ve merhaba derim.”

Allah’ı seven kişi başka hiçbir şeyi onun rızasından daha üstün tutmaz. Aynı şekilde dünyayı seven kimse ise başka hiçbir şeyi nefsinin heva ve isteklerinden daha üstün tutmaz.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye geldiğinde verdiği hutbede; “Allah’ı bütün kalbinizle seviniz” demiştir.

وعن ابن المسيب رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أنَّهُ كَانَ يَقُولُ: إنَّ اللّهَ تَعالى طَيِّبٌ يُحِبُّ الطِّيبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ يُحِبُّ الجُودَ، فَنَظِّفُوا أفْنِيَتَكُمْ، وَ تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ.

İbnu’l-Müseyyeb’den rivayet edildiğine göre demiştir ki: “Allah Teâlâ Hazretleri münezzehtir, (halde ve sözde) nezîh olanı sever; nâziftir, nezâfeti sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve yahudilere benzemeyin.” ( Tirmizî, Edeb 41)

Mü’minler birbirlerini Allah için sevmelidirler. Allah için olmayan sevginin Allah katında bir değeri yoktur. Peygamber Efendimiz bu hususu bizlere bir örnekle izah etmektedir:

Vaktiyle adamın biri, bir başka köydeki din kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, onu gözetlemek ve kendisiyle konuşmak için bir meleği görevlendirdi. Melek, adamın geçeceği yol üzerinde onu beklemeye başladı. Yanına gelince:

“Nereye gidiyorsun, kardeş?” diye sordu. “Şu ilerideki köyde bir din kardeşim var, onu ziyârete gidiyorum.”

“O senin akraban mı?” “Hayır.”

“Ondan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?”

“Hayır. Ben onu sırf Allah rızâsı için seviyorum; ziyâretine de bu sebeple gidiyorum.”

O zaman melek şunları söyledi:“Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öyle seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim.” (Müslim, Birr 38; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 462, 508)

Bir gün Efendimiz’in yanında oturan bir adam, yoldan geçen şahsı Kâinâtın Efendisi’ne gösterdi:

“Yâ Resûlallah! Ben şu adamı çok seviyorum” dedi. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem:“Onu sevdiğini kendisine söyledin mi?” diye sordu.

“Hayır, söylemedim” deyince: “Hemen git ve ona kendisini sevdiğini söyle!” buyurdu.

Sahâbî yerinden kalktı; o zâtın arkasından yetişti ve:“Ben seni Allah rızâsı için seviyorum” dedi.

O da ona şu nefis cevabı verdi:“Beni rızâsı için sevdiğin Allah da seni sevsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb 112)

Ana-babasını, eşini, çocuğunu, işini, arkadaşını ve insanları Allah için seven insan bu sevgisini onlarla paylaşabilmeli ve sevgisinin tezahürlerini ortaya koymalıdır.

Sevmek gönül işidir, sevmek her kişinin değil, er kişinin hakkıdır. Seven kişi her olaya sevgiyle, merhametle bakar. Herşeyde sevilebilecek bir güzellik görür. Hatta en çetin imtihanlar en zorlu kişilerde bile bunu “Vedud olan Rabbim yarattı. O sevgi kaynağının yarattığı varlık nasıl kötü olabilir? Nasıl sevilemez” diye merhamet eder. Ve her şeyi sever. Sevdiği için de Hz. Hamza’nın ciğerini vahşice parçalayan Vahşi gibi tevbe edip birer sevgili olmaya and içen yürekler çoğalır.

Sevgi etrafındakiler için aydınlatan bir ışık, yıkayıp arındıran bir Rahmet, besleyip büyüten bir gıda, kazandırıp zengin eden bir sermaye demektir.

Sevgi; bütün güzelliklerin tohumudur.

Sevgi; ilahi bir tılsımdır.

Sevgiyle yola çıkan her yolcu; engelleri aşar.

Evimize gelen ekmekler muhabbetsiz. Memur işyerinde sevgisiz, stresle çalışıyor. Esnaf çarşıda sıkıntılı, öfkeli, sokaktaki insanlarımız patlamak üzere olan birer bomba. Aileler evde birbirinden habersiz, sevgisiz. Ve hayat hep yarınlar için tatsız, tuzsuz bir kovalamaca. Çünkü mutluluklar selamla başlar. Muhabbetle devam eder. Paylaşıldıkça artar. Kenetlendikçe yoğunlaşır.

Hz. Ali gibi sevdiğimiz için ölüm döşeklerine yatabiliyor muyuz? Hz. Ebu Bekir gibi yılan deliklerini ayağımızla tıkayabiliyor muyuz? Ensar gibi kardeşlerimiz için evimizin yarısını, aşımızın tamamını verebiliyor muyuz? Yunus’un deyimiyle “Ol dost için ağuları şeker gibi yutabiliyor muyuz?” Varımızı yoğumuzu bir gönül karşılığında kıyabiliyor muyuz? Yoksa sevgi mağdurları olarak sevgisiz, aşksız, muhabbetsiz, “Bunlar olamaz mı” diyoruz?

Resul-ü Ekrem (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor. “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

1.Âdil devlet başkanı,

2.Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,

3.Kalbi mescitlere bağlı müslüman,

4.Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,

5.Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,

6.Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,

7.Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”[4]

Kişinin Allah’ı sevmesi O’nun Kur’anda belirttiği güzel vasıflara sahip olmasıyla mümkündür. Bir insanın öncelikle Müminlerin Kuran’daki özelliklerini öğrenmesi ve bunları hayatında yaşaması gerekir. Allah’ı seven insan ise kolay kolay yolunu şaşırmaz. Daima iyiye ve güzele yönelmeye gayret eder.

İnsanın Allah’ı sevmesinin alameti;


Allah’a kavuşmayı sevmesi, ölümden korkmaması,
Allah’a iman edip itaat etmesi, inkar ve isyan etmemesi,
Gönlü, zihni ve dili ile daima Allah’ı zikretmesi,
Kur’an’ı, Peygamberi ve Allah’ın sevdiklerini sevmesi,
İsteklerini yalnız Allah’a arz etmesi,
Allah’a isyan olan söz, fiil ve davranışlarına üzülmesi,
Allah’ın rızasını her şeyin üstünde tutması,
İbadetin nefsine ağır ve zor gelmemesi,
Allah’a ibadet ve itaat edenlere karşı şefkatli ve merhametli, kafir ve asilere karşı onurlu ve zorlu olması,
Mal ve mülkünden Allah için harcaması, sevdiğini Allah için sevmesi, kızdığına Allah için kızması,
Allah’tan gelene razı olması.

İlah-i Sevgiyi Kazanmanın Yolları

Dünyaya bağlanmamak
Zorluklar karşısında sabretmek
Allah Resulü’ne (s.a.a) itaat edip onun yolunda ilerlemek
Allah yolunda savaşıp, mücadele etmek
Tövbe etmek
6: Allah yolunda bağışta bulunmak
İman edip hayır işler yapmak
Taharet ve temizlik
Allah için kardeşine kucak açmak
Allah’ın sevdiği kimseleri sevmek

İman, sıla-i rahim, emri bil maruf, devamlı yapılan ibadetler, namaz, anne babaya iyilik, cihad, zikr, Allah için sevmek, infak etmek, sevindirmek, gibi davranışlar bizleri Allah sevgisine eriştirir.

Kalbi Allah sevgisi ve korkusuyla dolu olan kimse hem bu dünyada hem de ahiret gününde kazanan müstesna kullardan olur. Onun için Peygamber efendimizin hadisinde insanın iyi veya kötü olmasına vesile kabul ettiği “insanın bedeninde bir et parçası vardır. o iyi olursa beden tümüyle iyi, kötü olursa tamamıyla kötü olur. Dikkat! o kalptir.” (Buhari, İman , 39) Kalbi iman, sevgi ve korku ile doldurup İnançsızlık, kötülük, haram… gibi kalbi karartan kirlerden uzak tutmalıyız

Sohbetimize son verirken dua niyetiyle Ebu Derda’dan rivayet edildiğini göre Hz. Peygamberin bir hadisini sizlerle paylaşmak istiyorum: “Davut aleyhi’s-selâm’ın duasından birisi şöyle idi: “Allah’ım, senden senin sevgini ve seni sevmeyi ve senin sevgine beni ulaştıracak amelleri dilerim. Allah’ım, senin sevgini bana nefsimden çoluk çocuğumdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl” (Tirmîzî, Daavât , 73)

--------Kaynak------------
İdris YAVUZYİĞİT
idrisyavuzyigit com tr

PS: Bu Vaaz Örneği Sadece İnsanlara Faydalı Olabilmek Adına İdris YAVUZYİĞİT Tarafından “Allah’ı Sevmek Ve Allah İçin Sevmek Sevgilerin En Yücesidir” Lütfi ŞENTÜRK; “Allah’ın Sevdiği Ve Sevmediği Kimseler” Medet COŞKUN; “Allah İçin Sevmek” Ahmet ÜNAL; “Allah’ın Sevdikleri Ve Sevmedikleri” Feyyaz İDİN; “Riyazüs Salihin” (8 Cilt); Hasenat4 Kuran Araştırma Programı, “Kaynaklarıyla Müminlere Vaazlar” Ömer ÖZTOP; “Sevgi Ve Dostluk” İsmail KARAGÖZ’e Ait Vaaz, Proje Örneği, Makale Ve Kitaplardan İstifade Ve Alıntılarda Yapılmak Suretiyle Hazırlanmıştır.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)