Thread Rating:
  • 25 Vote(s) - 2.92 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Letaif Ne Demektir? Letaiflerin Zikri - Virdi Letaifler
#1
Dini-1 
   

Letaif Ne Demektir? Letaiflerin Zikri - Virdi Letaifler

VİRD,LATAİF HAKKINDA

Vird dersine, sofiler arasında “tesbih çekmek” adı da verilir. İnsan kendi başına tesbih çekse beklenen faydayı göremez. Hatta zarar bile görebilir. Bu yola girmeden önce veya girdikten sonra kendi başına hareket ederek, usulüne uygun davranmayan bazı müridlere şeytan musallat olmuş olabilir. Ancak kamil bir mürşidin izniyle ve usulüne göre yapılan zikirde bu duruma rastlanmaz.
Vird ve varidat, aynı kökten türetilmiş Arapça iki kelimedir. Varidat, kalbe gelen ilham ve manevi feyizler demektir. Çünkü mürşid-i kamil, müridine zikir dersi verirken (telkin) zikirden meydana gelen varidatı da bilir. Mürşid-i kamil, mürid nasıl zikretmesi gerekiyorsa ona göre ders verir. İnsanın manen kaldırabileceği kadar ders verir. O zaman mürid zarar görmez. Yoksa kişi, kendi başına istediği yapmaya kalkarsa faydadan çok zararını görebilir.
“Vird tedavi etmelidir. Eğer mürid, virdini tamamladıktan sonra, ‘Ben bu günahkar halimle Allah’ı zikretmeye ehil değilim. Eğer kurban, sen himmet etmezsen, bu zikir Allah katında makbul bir zikir olmaz’ diye düşünürse işte bu acizlik hali, Allah Teala’nın çok daha hoşuna gider. Bu, şaka değil, oyun değil, belki de müridin Allah katında en makbul amelidir.” Gavs-ı Sani hazretleri (K.S)

Bu yolun büyüklerinden Gavs-ı Bilvanisi hazretleri (K.S) bir sohbetinde, “Bir kimse, mürşidinden habersiz 100.000 kere tesbih çekse, bir kimse de mürşidinden talimat alarak yine 5000 defa tesbih çekse, 5000 defa tesbih çeken daha fazla istifade etmiş olur” buyurmuştur. Çünkü vird-den maksat, kalbin manevi olarak çalışmasıdır. Sûfi, kalp virdini çekerek letaiflerinin harekete geçmesini sağlamış olur.

Letaif Ne Demektir?


Letaif, “insan bedeninde yer alan bazı zikir merkezleredir. Bu merkezler sayesinde insan bedeni zikreder hale gelir. Çünkü her insan bedeni toprak, su, hava, ateş ve nefisten meydana gelir. Bunlar yaratılmış maddi alemden birer parçadır. Onun için bunlara “halk alemi” denir. Diğer beş özellik daha vardır ki bunlar kalp, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunlara da “emir alemi” denir. Emir aleminin maddi bir şekli yoktur. Yüce Allah insanı, bu on özelliği ile yaratmıştır. İnsandan kemal/manevi olgunluk istenmektedir.
İnsan bedeninde emir aleminin letaif yerleri şöyledir: Sol memenin dört parmak altı, kalptir. Sağ memenin dört parmak altı ruh letaifinin yeridir. Sol memenin iki parmak üstü de sır letaifinin, sağ memenin iki parmak üstü ise hafi letaifinin yeridir. Göğüs kafesinin üst ucu yani gırtlak çukurunun olduğu yer de ahfa yeridir. Nefsi letaifi iki kaşın orta yeridir. Bütün letaiflerin merkezi kalptir.

İnsan bir mürşidin nazarını alınca, içindeki nefsin gücü azalmış; yani nefis felç olmuş gibi olur. İki kaşımız arasında bulunan nefsin başı ile iki kürek
kemiği arasında yer alan nefsin ayakları toparlanmaya başlar. Etkileri azalır. O zaman letaifler yükselmeye başlar. Nefis de onlara tabi olur. Bu sayede nefsin kötü sıfatı değişmeye başlar.


Virdin Faydası

Bu yolda, ömründe doğru dürüst bir ibadet yapmamış, kötülüklerin hepsini işlemiş, tesbihini de samimiyetle ilk çektiği gün, bütün eşyanın zikrini duymaya başlamış kişiler vardır. Bundan daha güzel olanı şudur; bu yolda, Rabbül aleminin aşk ve muhabbeti, zikir ile kalpte nasıl devamlı tutulacağı öğretilir.
Vird çekerken mürid, lisan-ı hal ile, “Göklerin ve yerin Rabb ‘i kimdir?” (Ra’d 13/16) buyuran Rabbimiz’e, “Allah’tır” diyerek cevap vermiş olur. Zira kalbimiz, yüce Allah’ın evidir. Biz de ayette geçtiği gibi, “De ki, Allah” (Ra’d 13/16) sırrınca, “Allah” diyerek bu evin kapı tokmağını vurmuş oluruz.

Virdin Temel Özelliği

Kalp Allah’tan (C.C) başka her şeyi unutursa, gerçek kulluğun gereği olan her şey kendiliğinden kalbe dolar. Çünkü kalp görülmeyen, tutulmayan bir şeydir, yani madde değildir, yer kaplamaz. Ancak yürek dediğimiz et parçası farklıdır.
Tasavvuf, kalbin ıslah edilmesiyle ilgilenir. Kalbin yürekle ilgili olan kısmı, aklın beyin ile olan ilgisine benzer. Mesela bir şişeye hava sokmak için uğraşmak gerekmez. Şişedeki sıvıyı boşaltmak yeterlidir. Şişedeki sıvı boşaltılınca hava da kendiliğinden içeri girer. Kalp de buna benzer. Mahlûkların sevgisi hatta düşünceleri kalpten çıkarılınca oraya Allah (C.C) sevgisi, nuru, feyzi, marifeti kendiliğinden girer.

Onun için bu yolun büyükleri virde, gizli zikir özelliği ile bakmışlardır. Çünkü zikir gizli olarak yapıldığı zaman pek çok kalbi hastalıktan kişiyi kurtarır, ıslah eder. Mesela sadat-ı kiram efendilerimiz vird esnasında, “Vesvese gelirse onu kovmaya çalışmayın. Zira aslında vesvesenin bir zararı yoktur. Siz vesveseye hiç aldırış etmeyin, ona itibar etmeyin ve düşünmeyin. Onunla alakadar olup durmayın. Fakat virdi çekmeye devam edin. Çünkü vird çekmeye devam ederseniz, zikrin nuru meydana gelir ve bu nur kalbe tesir eder” buyurmuşlardır.
Çünkü insanın kalbine tesir eden kelimeler değil, onun içindeki nurdur. Kalbe nur girdi mi vesvese de kaybolur. Bu sebeple mürid, virdi çekmek için gösterdiği gayretten dolayı vesvese geldiğini bilmelidir. Sevgili Peygamberimiz (SAV) buyurmuş:

“İnsanı korumakla görevli (hafaza) meleklerinin işitmediği gizli zikir, onların işittiği (açık) zikirden yetmiş kat daha faziletlidir.”

Vird Ne Zaman Çekilir?

Virde başlama ve bitirme saati çok önemlidir. Mürid bir vakti (sabah, öğlen, ikindi, yatsı) belirleyip ona niyet ederek kendine o vakti adet edinmelidir. Bu kimse arada bir (uyuyakalmış, hasta olmuş, ve benzeri) belirlediği vakte riayet edemezse bir şey olmaz. Efdal olan imsaktan imsağadır. Vird dersi yirmi dört saat içinde tamamlanır. Yukarıda söylediğimiz gibi başlangıç saati ile bitirme saatini herkes kendi durumuna göre ayarlayabilir. Malum; oruç tutarken imsak vakti girince, eski gün de bitmiş oluyor. İmsak vakti başladığında nasıl ki yemek ve içmek sona eriyorsa; aynen bunun gibi, virde başladığımız saatten yirmi dört saat sonrasına kadar zikir yapabiliriz. Ancak 24 saat bitince, yeni günün vazifesi başlamış olur.
Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri (K.S) buyurdu: “Virde sabah ve akşam vakti arasında herhangi bir vakit tahsis edilmesi gerekir. Çünkü bu güneşin doğuşu ile batışı vaktinde ve ikisi arasındaki zamanı ihya etmek, bu yolun büyüklerine göre en mühim işlerdendir. Hatta büyükler bu işi, tarikatta farz kılınmış namaz gibi önemli görmüşlerdir.”

Vird Nasıl Çekilir?

Vird tesbih ile çekilir. tesbihi sağ elimize alırız. Daha önce letaifte tarif ettiğimiz şekilde kalbimizin hemen alt kısmına elimizi koyup dilimizi damağa yapıştırarak her bir tesbih tanesini “kalbimizden” Allah Allah diyerek çeviririz. Bunu söylerken dilimizin damağımıza yapışık olmasına dikkat ederiz. İçimizden söylediğimiz Allah kelimesinin manasını düşünürüz. Kalbin illa o kelimeyi söyleyip söylememesi mühim değildir. O mananın kalbe yerleşmesi lazımdır.
Burada kıymetli olan, kalbin her seferde atışına uygun olarak “Allah… Allah…” demesi değildir. Asıl önemli olan, “Allah” manasının kalbe yerleşmesidir. Bu mana kalbe yerleşince, kalbin devamlı Allah’ı hatırlama kabiliyeti ortaya çıkmış olur.

Mananın kalbe yerleşmesinin anlamı şudur: Diyelim ki yalnız kalbin atışı ile beraber olarak Allah kelimesi söylenmiş olsa; normal bir kalp dakikada altmış kere atar. Biz de dakikada altmış kere “Allah… Allah…” demiş oluruz. Ama mana oraya yerleşirse kesintisiz binlerce kere “Allah… Allah…” diye zikir meydana gelir. Onun için biz, yalnız kelimenin manasını düşünüp bu manayı kalbe yerleştirmeye gayret ederiz. İnsan o manayı kalbe yerleştirdiği zaman artık o kelimeyi söyleyince artık kelimenin anlamına takılıp kalmaz.
Peki, “Allah” kelimesinin manası kalbe yerleşince ne olur? İşte o zaman Peygamber Efendimiz’in (SAV) tarif ettiği “ihsan makamı” elde edilmiş olur. İhsan makamına ulaşan kişi, sanki devamlı Allah Teala’yı görür gibi yaşamaya çalışır.
“Mürşidin sureti, göz önüne gelmediğinde rabıta yaparken acele etmeyin. Virdin başında ve sonunda mürşidin sureti göz önüne gelmese de rabıta yapmak gerekir; işlediğin günahı düşün.” Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri (K.S)

Vird İnsana Ne Kazandırır?

Bu yolun büyükleri, kalbi, boş bir kaba benzetirler: “İnsan, bir kamil mürşide tabi olmadan önce nefis, bu kabın içerisine dünya düşüncesini ve sevgisini doldurur. Halbuki Rabbü’l-alemin kalbi, kendi sevgisinin ve zikrinin doldurulması için yaratmıştır. Aksi halde nefis, insan kalbini yaratılış gayesinden başka şeyler için kullanmaya başlar.”
İşte sadat-ı kiram, kalpteki yaratılış gayesine uygun olmayan, işe yaramaz şeyleri kalpten çıkarırlar. Onların yerine Allah Teala’nın sevgisinin, zikrinin kalbe yerleşmesi için bize bir usul gösterirler.

“Zikir çekmeyen (gerçek manada) Nakşibendi olamaz.” (Gavs-ı Sani hazretleri K.S)

Bu vird dediğimiz tesbih çekme işi, kalpteki dünya sevgisini yavaş yavaş çıkartır. Yerine Allah Teala’nın gerçek sevgisini koymaya başlar. Kalp zikri tamam olunca da letaiflere geçilir. Tesbih bu sefer letaifler (vücudun manevi zikir merkezleri) üzerinde çekilir. Letaif zikri çekenler de tesbih çeker. Nihayet letaif zikri de bir müddet sonra biter. Kalp zikri dediğimiz ders, maksat hasıl oluncaya kadar devam eder. Netice manevi hastalıklardan kurtulmaya bağlıdır. Hastalıklar geçince ne olur? Mürid de insan-ı kamil olur, eğer ilmi icazeti varsa insanlara irşad etme izni verilir.

Kamil mürşidler, evliyalar mutlaka bu safhalardan geçmişlerdir. Bu makamları geçen kişilere, dışarıdan baktığınızda bir değişiklik göremezsiniz. Onun için insan, evliyayı karşısında görse hemen ayırt edemez. Çünkü değişiklik içeride kalpte olur. Değişiklik içte olduğu için insan dışarıdan bakmakla bir şey anlamaz. Şeyh Abdurrahman-ı Tahi hazretleri (K.S) buyurdu:
“Yüce Allah bir kimseye, fazilet ve ihsanıyla bu yola girmeyi, bir şeyhi sevmeyi, ilahi muhabbetten içirmek suretiyle iyilikte bulunmuş olsa, bu yolun büyükleri, o kişide ihlas, muhabbet ve teslimiyet meydana gelmesi için bu halin peşinden vird dersi verirler.”

Sadat-ı kiram efendilerimiz, kalplerdeki hastalıklardan bizi kurtaracak manevi doktorlardır. Doktorun verdiği reçeteyi takip etmek lazımdır. İnsan kendi aklına göre günde şu kadar Kur’an okursam, şu kadar salavat çekersem, şöyle yaparsam şöyle sevap olur, böyle sevap olur, diyerek bu seviyeye gelemez. Çünkü bunların bizi nasıl tedavi edip etmeyeceğini bilmiyoruz? Hangisi yapılırsa daha faydalı olur, biliyor muyuz? İlacın dozunu doktor biliyor, doktorun dediğini yapmak gerekir.
Peki, bizler Allah’tan haşa uzak mıyız? Elbette değiliz; zira müslümanız. Burada anlatmak istediğimiz, Müslümanlığın değerinin nasıl artacağıdır. Çünkü Allah Teala her zaman kullarına yakındır. Ama biz, Allah’a yakınlaşmıyoruz. O devamlı bizim yanımızda olduğu halde biz O’nu her zaman hatırlamıyoruz. Niye? İçimizdeki manevi hastalıklardan … Halbuki insanın asli görevi, Allah’ı her zaman hatırlamak ve anmaktır.
Gavs-ı Sani hazretleri (K.S) buyurdu: “Gönlün gıdası zikirdir. Günahlar, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse, yüce Allah’ın zikrine devam etmelidir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş oluyorlar. Şeytanı kuvvetli olanın da dini zayıf oluyor.”

Mürid vird çekmeye başlayınca, daha önceden bedenimizi kendi bildiği gibi çekip çeviren nefis, bu defa zayıflamaya başlar, yalnız kalır. Bedenin organları da ibadet etmekten zevk alır. Çünkü “halk alemi”nden olan nefis, “emir alemi”nden olan kalp karşısında mağlup olmuş ve onun emrine girmiş olur. Onun için de beden ibadet etmekten haz duymaya başlar. Bu yüzden vird çok önemlidir.
Gavs-ı Hizani hazretleri (K.S) buyurdu: “Nafile amelleri, kamil bir mürşidden izin almadan kimse yapmasın. Eğer kamil bir şeyh bulamaz ise o zaman istifade etsin.”

Hamdolsun alemlerin Rabb’ine, Salat ve selam O’nun Habib-i Ekremi’ne, aline ve ashabına …

Ahmet ÇAĞIL & Mehmet ILDIRAR



GAVS HZ LERİ VİRD UZERİNE SOHBET


Gavs-ı Sani Hz.lerinin vird üzerine yaptığı sohbetin bir kısmını sizlere aktarmak
istiyoruz. Söze şöyle başladılar;

-“Siz hastasınız ve bir doktora gittiniz.Doktor sizin hastalığınıza iyi gelecek bir ilaç tavsiye etti.
Bu ilacı alırsanız iyileşeceksiniz.Ancak ilacı almıyorsunuz ve hastalık da geçmiyor.
Vird kalbin ilacıdır, eğer gafletsiz çekilirse lezzet alınır ve derdinize derman olur. Vird gaflet ile
çekilirse bitmek bilmez.İnsan bir an önce kalkmak ister, sıkıntı basar.
Allah dan başka bir şeyi vird esnasında düşünmek gafletdir.Gaflet ise şeytandandır.
Bu yolu bitirmek lazımdır”

Şöyle bir soru soruldu;

-“Efendim, biz virdi gafletsiz çekmek istiyoruz ama olmuyor”. Cevaben buyurdular ki;

-“Çok çalışmak lazımdır, virde başlandığında bir kerede çekmek gerekir. Vird esnasında sadece Allah’ı düşünmek gerekir”


Letaif zikir, vesvese, bir Kamil Mürşid!


Soru :

Ben özellikle vesveseye karşı etkili olucak bir ders almak istiyorum çünkü aşırı derecede vesveseliyim.letaif zikri yeni okudum bu kelimeyi yeni öğrendim ilmimde bilgimde gayet zayıf ve ben ne zaman namaza vs dinime sarılsam bu vesvese yüzünden terk etmeme sebep olmuştur.

Büyüklerimden istediğim şey bana letaif zikri veya okumam için günlük veya haftalık bir ders sunmaları ,zira gelişigüzel zikirde yapılmıyor bildiğim kadarı ile belirli sayılarda çekiliyor zikirler.bana zikir dersi önerebilirmisiniz ?

Cevab :

vesvese ´ye aldirmayacaksin, üsütnde durmayacaksin, sanki bir rüzgar gelmis gecmis...

Kalb Zikri ve Letaif Zikrine gelince bu herkez veremez, kendi basinada cekilmez bir Kamil Mürside varib onun usulünce cekilmesi gerek, günde belirli sayida Zikir Vird haline getirilmemesi gerekiyor yoksa kendi basina insan seytanin ve nefsin hilelerine uyar onlarin oyuncagi haline gelir...TV´de ve ortalikda dolasan örneklerinden görüldügü gibi...

illede insan cekmek istiyorsa sayi tutmaksizin cekebilir, heb ayni sayiyi veya belirli zamanlarda artirarak vid edinmek bir Allah Dostuna baglanmadan manevi desteksiz, tanisabilecegi bir üstad olmadan nefsin ve seytanin o merhalelerdeki hilelerini bilen ve gecmis olan birisi olmadan insanin helakina sebeb olabilir...

Menzildeki mübaregin usulünce Kalb Zikrinde belirli bir sayiya geldikden sonra verilir Letaif Zikri...nadiren ilk tövbesinden veya ilk zikrinden sonra (ihlas/muhabbet/halavetine göre) bu zikre gecenlerde olmus ama bunu mübarekler belirliyor öyle durumlarda...

cekilisini söylemekde bunun için dogru bulmuyoruz, birisi kalkar baslar cekmeye degisik haller zuhur eder , Nefs ve Seytan oyuna getirir , rüyada gösterilen makamlar olsun, istidrac (olaganüstü haller gücler kabiliyetler) yoluyla olsun, o da kalkar ben suyum,buyum,oldum, seyhim der alir kendine bir post oturur ve daha nice haller ...seytan nefs ikilisi istedigini elde eder. bediüzzaman hz.lerinin sözü olacakdi Allah-ül alem aldatmazlar aldanirla, seytan onlari aldatmisdir...yani kendileride samimiyetle öyle olduklarini , sanirlar.

onun icindirki bir Kamil Mürside varmazsan olmaz demisler, yada bir vekiline...size acizane tavsiyemiz kalb zikri olsun letaif zikri olsun , kim olursa olsun söyle cek böyle cek sukadar cek, diyenleri dinlememenizdir eger bir kamil mürsid yoksa baslarinda, hayatda degilse mübarek vede kendi yerini alacak halifede birakmadiysa...yani bu isler gelisi güzel olmaz...biz tarikat degiliz ama cekiyoruz olmaz, zarar kendilerinedir

Letâif, insan vücuduna yerleştirilmiş manevi, nuranî cevherlere verilen bir isimdir. Bunlar gizli, sırlı ve iç bünyede saklı cevherlerdir. Baş gözüyle görülmezler, ancak gördükleri vazifelerden varlıkları anlaşılır. İnsanın aslı bunlardır. Bu cevherler mümin kafir her insanda mevcuttur. Kâmil mürşidler bu cevherleri ilim, tecrübe ve müşahede ile tanıyıp yerlerini ve vazifelerini tespit etmişlerdir. Bu konudaki açıklamaların özeti şudur:

Cenab-ı Hakk (c.c) insanı on asıl şeyden yaratmıştır. Beşi mahlukat alemi denilen hâlk alemindendir. Bunlar toprak, su, hava ateş ve nefistir. Bunların başkanı ve hakimi nefistir.

Ölçü ve hesap ile bilinebilen, gözle görülen ve incelenebilen cisimlerden oluşan aleme ‘hâlk alemi’ denir.

Diğer beş unsur ise, asılları alem-i emirden olan insani kalb, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunların başkanı ve hakimi kalptir.

Ruhun sarayı kalptir. Ruh kalbe hâkimiyetini kurunca, kalp bedeni ona göre yönetir; ruh vasıtasıyla aldığı ilâhi feyiz ve terbiyeyi bedenin bütün işlerine yansıtır.

His, hayal, yön ve mekanla sınırlanmayan, mesafe ve maddesi olmayan, Allahu Teala’nın ‘ol’ emri ve iradesinin tecelli etmesiyle yaratılan şeylere ‘emir alemi’ denir.

Allahu Teala yüce kudreti ve ince hikmetiyle her iki alemin latifelerini aşk yoluyla aralarını birleştirmiş ve kaynaştırmıştır. Öyle ki bunlar birbirinden ayrılmak istemezler. Bu aşktan dolayı hâlk aleminin latifeleri emir aleminin latifelerini hükmü altına almıştır.

Letaiflerin Vücuttaki Yerleri:

Kalb, sol memenin dört parmak altındadır. İlahi huzur ve tecelliyat mahâllidir.

Ruh, sağ memenin dört parmak altındadır. İlahi aşk ve muhabbet mahâllidir.

Sır, sol memenin iki parmak üstündedir. İlahi marifet mahâllidir.

Hafi, sağ memenin iki parmak üstündedir. ilahi tecelli ve nurlar içinde kaybolma mahallidir. Buna istiğrak denir.

Ahfa, göğüs kafesinin üst ucundan yani gırtlak çukurundan iki parmak kadar aşağıdır. İlâhî sır mahallidir. Gizli ilimler ve tecelliler merkezidir. Burada elde edilen duruma izmihlal denir.

Nefs latifesinin yeri iki kaşın ortasıdır.

Bütün latifelerin merkezi kalptir. Kalb ruhun sarayı hükmündedir. Terbiye olmamış nefs, devamlı kötülüğü emreden sıfatıyla kalbi tamamen hükmü altına aldığı zaman, kalbden Allah için hiç bir hayırlı amel çıkmaz. Bu durumda ruh da, nefsin arzularına bağımlı hâle gelir. Artık kalb ve ruh asli vazifelerinden uzaklaşmış ve ölmüşçesine gaflete düşmüş olurlar. Bu hâl kalbin perdelenmesi ve günahlarla kararmasıdır.

İnsanın bu durumdan kurtulması için çok ciddi bir tedaviye ihtiyacı vardır. Bu tedavinin en güzel ve en kolay yolu bir mürşid-i kâmilin elinden tövbe alıp, kendisine intisap edip manevi terbiyeden geçmektir.

Mürşid-i kâmil, kendisine intisap eden müride önce güzel bir tövbe yaptırır. Sonra zikir telkin eder. Bu zikrin nuru ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaiflere sirayet eder. Zikre devam edildiğinde kalpten Allahu Teala’nın sevmediği ve razı olmadığı düşünceler silinip gider. Zikir kalbe iyice yerleşince her hâlde zikretme hâline geçer, böylece gaflet yok olur. Zikir sayesinde insanın sıfatları değişir, insanda Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu ahlak ve sıfatlar oluşur.

Mesela münafıklık, nefsin kötü sıfatlarından birisidir. Vücuttaki su unsurunun özelliği ile irtibatlıdır. Suda, bulunduğu kabın şeklini ve rengini alma özelliği ve bulunduğu şartlara göre değişme sıfatı vardır. Bu sıfat, insana yansır ve iki yüzlülük meydana gelir. Ancak bu sıfat, mürşid-i kâmilin terbiye, himmet ve tasarrufu ile alçak gönüllü olmaya dönüşür. Kalpten nifak ve yalancılık gider, yerini samimiyet ve mertliğe bırakır.

Ateş unsurundan kaynaklanan zulüm ve hiddet sıfatı, İslam’ın emir ve hükümleri karşısında gayrete, ince davranmaya ve rahmani taraftarlığa dönüşür.

Havadan ileri gelen kibir ve üstünlük taslama sıfat, izzet, vakar ve heybete dönüşür.

Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve efendilik sıfatına dönüşür.

Letaifleri hakiki vazifelerine döndürmek gevşemeyi gidermek için onların zikir nurları ile aydınlanması, temizlenmesi ve beslenmesi gerekir.

Minah-10 :
İnsanın kalbine gelen gayr-i ihtiyari vesveseler, zararsız olsada mürid bunlar için istiğfar etmesi gerekir.

Minah-34 :
Letaifi yükselirken halk aleminden kesilmeyen mütemekkin meczub, avam için daha faydalıdır. Avam tabakası bunlara, seyri sülukunu tamamlayıp dönenelerden daha fazla itibar gösterir. Onlarla aralarındaki münasebet fazla olduğundan, tanımaları daha kolay olur.

Minah-35 :
Ademoğlu başangıçta unutgandır. Çünkü alemi ervahdaki ahdini ve başından geçenleri unutmuştur. İnsanın bilgi sahibi olması ancak, letaiflerin alem-i emirdeki yerlerine ulaşmalarından sonradır.

Minah-36 :
Müridlerden biri Gavs (k.s) H.z.'lerinden sordu :

- '' Mürid fazileti olan nefs muhasebesiyle uğraşırken bazen fenaya sebeb olan (fena-fi şeyh) rabıtadan gafil kalıyor.'' buyurdular.

- '' Nefs muhasebesi kendisini var görenler içindir.''

(Muhasebe kendini var gören kişiye fayda verir. Bu nedenle rabıta hali daha üstündür. Rabıta fenaya ulaştırırsa muhasebeye lüzum yoktur. Kısaca buradan anlaşılan Gavs (k.s) H.z.'nin rabıtayı tercih etmesidir.)

Minah-37 :
Gavs (k.s) H.z.'lerinden soruldu : '' Letaifler meşhur olduğu üzere ayrı ayrımıdır ? Zoksa bazı meşayihlerin dediği gibi bir tektirde, makama göre isimleri mi değişir ? ''

Cevaben : '' Ayrı ayrı birer hakiattır.'' dedi.

Minah-38 :
Letaifler alem-i emire yükselmeğe başlayınca ekseriya müridde ağlama hasıl olur. Halbuki Letaifler kendileri için gurbet sayılan bu alemden, asıl vatan olan, emir alemine gidiyorlar. Bunun misali gelin olan kızın asıl evi olan kocasının evine giderken ağlamasında görülür.

Minah-56 :
İstiğrak halinde bulunan salik, içinde bulunduğu manevi halini, letaifleri, yükselip fenafillah'a ulaşıp dönen ile değiştirmek istemez.Halbuki letaifleri fenafillah'a ulaşıp dönen daha kamildir.

Minah-65 :
Nefsin yaratlışında liderlik ve başkanlık vardır. Letaifler makamlarına ulaşmadan önce, nefse bulunduğu kötülük hali üzerine hizmet ederler. Letaifler makamlarına ulaştıkları zaman nefis yalnız ve hizmetçisiz kalır. Bu ise nefsin tabiatına aykırı olduğundan, nefis bu hale sabredemez. Nefis de Letaiflerin peşinde, onların makamına çıkar. Yine onlara baş olur fakat hayır üzere emr eder.

Minah-66 :
Bazen salikin letaifi yükselir, fakat salikin bundan haberi olmaz.

Minah-67 :
Bazen letaifler birlikte yükselirler, Kendi alemlerine yönelirler.Bu durumda letaifler karışıp tek sütun gibi görülürler. Süluk ednlerde bu halet kuvvetli olup, böyle olanların halka menfaatleri daha çok olur. Letaifler zati olarak birdir diyenlerin sözü buradan kaynaklanmıştır.

Letaifler kendi alemine yönlirken bazende birbirini takib ederek sırayla giderler. Bu sğlukta zayıflıktır. Hem de böylelerinin halka menfaati az olur.

Minah-68 :
Letaifler nuranidirler. Salik hayr amelini bunlarla görür. Letaifin yükselmesinin belirtisi, salikin hazır amelleri görmemesidir.

Minah-69 :
Letaifler yükselirken, tecelliyat kalbe inmeye başlar. Letaifin yükselişini farkeden salik, kendisinden bir şey yükseldiğini ve üzerine sis gibi bir şeyin yağdığını hisseder.

Minah-70 :
İnsanın letaifi yükselince, letaif sütununun kökü bedende kalır. Bedenden temelli ilişiği kesilmez.

Minah-71 :
Tecelli-i berkiden önceki bütün tecellilier sıfatların tecellisidir. Ancak tecelli-i berki de Cenab-ı Hakk (c.c)'ın zatının tecellisi başlar.

Minah-72 :
Muteber olan fena (fenaillah) daimi fenadır. Gelip geçici olan berki fena muteber değildir. Berki fena tarikata yeni girende, hatta avamda da olur. Bu hal sonu başa getirmenin bir semeresidir.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)