Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Teslimiyetim Sanadır
#1
Teslimiyetim Sanadır

Hicretin üçüncü senesi, Rebiülevvel ayı…

Peygamberimizle anlaşma yapmayan Arap kabileleri, Bedir zaferinden sonra Müslümanların bir gün kendi kapılarını da çalabileceğini düşünüp endişelendiler. Bu endişe sonucu meydana gelen gazalardan biri de Gatafan Gazvesidir. Beni Muharib yiğitlerinden sayılan Haris oğlu Du’sur, diğer namıyla Gavres, Gatafan kabilesine mensup Salebe ve Muharib oğullarından çok sayıda adam toplayarak Medine üzerine baskın düzenlemeye karar verir. Amacı Müslümanlara gözdağı verip, bulduğu malları yağmalamaktır.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bu durumu öğrenir öğrenmez dört yüz elli kişilik bir kuvvetle müşriklerin üzerine yürür. Ancak, Peygamberimizin gelmekte olduğunu duyan yağmacılar tepelere gizlenmişlerdir. Sadece Salebeoğullarından Cabir adında birine rastlarlar. O da İslâm’a davet edilince, bu daveti kabul edip Müslüman olur.

Cabir’den çapulcuların tepelere sığındığını öğrenen Resûlullah (sas), bir müddet burada beklemeyi uygun görür. Bekleme esnasında bir ara sağanak halinde yağmur yağar. Elbiseleri ıslanan Efendimiz (sas), onları kuruması için bir ağacın dalına asar. Kendisi de ağacın altına uzanıverir.

Bu arada, baskın düzenlemek isteyenler, Peygamberimizi tek başına, zırhını çıkarmış halde, istirahat ederken gördüklerinde, heyecan ve sevinç içinde reisleri Gavres’e haber verirler: “İşte ele bir daha geçmeyecek bir fırsat! Muhammed, ashâbının yanından ayrılıp tek başına kaldı. Arkadaşları gelip O’nu korumaya çalışıncaya kadar biz işimizi bitiririz.”

Gavres hemen harekete geçerek, kimseye görünmeden Peygamberimizin başucuna gelir. Yalın kılıç elinde, Muhammed (sas)’in Rabbinden gafil;

- Seni benim elimden kim kurtaracak? der.

Peygamberimiz ise tam bir teslimiyet, güven ve tevekkül içinde;

- ALLAH, buyurur. Sonra da şöyle dua eder: “Allah’ım beni onun şerrinden koru.”

Bu duanın üzerine Gavres’in iki omzu ortasına gaipten bir darbe gelir. Yere yuvarlanır. Bu sefer Efendimiz (sas) kılıcı eline alır ve “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” der.

Gavres’in cevabı ise oldukça hazindir: “HİÇ KİMSE!” Rabbinden başka kimsesi olmayan Muhammed (sas), O’ndan başka her şeyi olan Gavres’in bu haline acır ve onu İslâm’a davet eder. Sonra kalpleri en doğru yola çeviren Allah Celle, Gavres’in gönlünü İslâm’a açar. Gavres Müslüman olmuş bir şekilde kavmine geri dönerek, herkese Efendimizin insanların en hayırlısı olduğunu anlatır.

Biz Müslümanlar! Teslim olmuş insanlar…

Acaba gerçekten teslim olabilmiş miyiz, Efendimiz (sas)’in verdiği bu cevapta, Allah’a olan güvenimizi ve tevekkülümüzü tekrar gözden geçirmeliyiz. Teslimiyet, her şeyin O’nun takdiri ile olduğuna olan inançtır. Teslimiyet, Allah’a olan imanın bir gereğidir. O’na, O’ndan gelene ve O’nun rahmetine tam bir itimat duymaktır. Mevlam neyler, neylerse elbet güzel eyler deyip, her hadisede bir hikmet, her hadisede O’ndan gelen bir güzellik bulabilmektir.

İbrahim (as) ki inandı ve imanında sebat etti. Allah’a olan güveni ve tevekkülü öyle bir noktada idi ki, O’nu inkâr etmektense ateşi tercih etti. Ne var ki Rabbi için tutuşan kalpler ateşleri gül bahçesine çevirmekteydi. Rabbi hiç “Sana güvendim.” diyen kulundan yüz çevirir miydi? “OL!” dedi ve ateş, İbrahim’e karşı serin ve selametlik oldu. “OL!” buyurdu ve oldu. Her şeye gücü yeten Rabbimiz, O’na istediği gibi gönlümüzü çevirdiğimiz takdirde, bizi yalnız bırakmayacağını vaat etmektedir. “Bana sığın ve tevekkül et. Ben sana yeterim.” demektedir. O halde neden İbrahim (as) gibi yüreklere sahip değiliz? Niçin Nemrutların ateşleri hâlâ yanmakta, niçin? Bunu düşünmeli ve kalbini gerçekten O’na çevirenler gibi, Efendimiz (sas) gibi, İbrahim (as) gibi bir yüreğe sahip olabilmeliyiz.

Güven, tevekkül ve teslimiyet. Müslüman bu üç kavramı algılayıp hayatına uygulayabildiği kadarıyla imanın tadına varır. Önce bedeni ve kalbiyle, Rabbinin istediği gibi O’na layık bir kul olma yolunda çaba göstermelidir. Bunun sonucunda da O’na yönelmeli ve “Rabbim! Beni görüyor ve duyuyorsun, arz etmesem de hâlimi biliyorsun. Sana sığındım, Sana güvendim. Tevekkülüm yalnız Sana’dır. Sen’den gelen her şeye razıyım. Sen bana yetersin.” deyip teslimiyetini gösterebilmelidir. “Kendisi olmuş ilah, Rabbi edinmiş kendine kul!” der ya şairimiz ve anlatır ya kulluk anlayışımızı, Allah’a isteklerimizi bir bir nasıl sıraladığımızı. Böyle bir kulluk değil, O’nların boyun eğişi gibi bir kulluktur, bizde olması gereken. Ve Hz. Hüseyin’in ellerini semâya açtığında ağzından dökülenlerdir ağzımızdan dökülmesi gereken…

“Allah’ım her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve her musibette güvendiğim SENSİN. Kalpleri zayıflatan, kurtuluş yollarını kapatan, dostları kaçıran, düşmanları sevindiren nice gam ve musibetleri Sana şikâyet ettim. Başkalarından ümidi kesip Sana yöneldim. Ve Sen o gam ve üzüntüyü giderdin. Her nimetin sahibi ve her dileğin nihayeti de Sensin… Sen bizim Rabbimizsin.”

Ayşe KARAKOÇ





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)