Thread Rating:
  • 12 Vote(s) - 3.17 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Nuh Aleyhisselam
#1
Dini-1 
   

Nuh Aleyhisselam

İdris aleyhisselamdan sonra gönderilen peygamberlerden. Allah korkusundan dâima ağladığı için adına, çok ağlayan, inleyen mânâsına gelen “Nuh” denilmiştir. İdris aleyhisselam insanlara peygamber olarak gönderilip onlara doğruyu gösterdikten sonra diri olarak göke kaldırıldı. Onun göke kaldırılmasından sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar. Onu çok sevenler ayrılık acısına dayanamadılar. Resmini yapıp seyrettiler. Daha sonra gelenler, bu resimleri tanrı sandılar ve çeşitli heykeller yapıp, tapmaya başladılar. Böylece insanlar arasında putperestlik meydana çıktı. İnsanlar putlara tapmaya başladıktan sonra, gün geçtikçe aralarında, zulüm, zorbalık, fitne, ahlâksızlık gibi kötülükler artıp yayıldı.

Hazret-i Nuh, böyle bir cemiyet içinde çocukluğundan beri doğru yolda bulunan, Allahü teâlâya ibâdet eden sâlih bir kul idi. Sulama işleriyle, çiftçilikle, hayvan yetiştirmekle, marangozluk ve ev inşasında çalışıyordu. Doğru yoldan ayrılmış olan insanların kötülüklerinden de tamâmen uzak duruyordu. Elli yaşında iken, Allahü teâlâ, onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Kendi zamânında yaşayan bütün insanlara Peygamber olarak gönderilen Nuh aleyhisselam, ömrünün sonuna kadar insanları Allahü teâlâya îmân etmeye, O’nun emirlerine uymaya, dâvet edeceğine söz (misak) verdi. Ona yeni bir din ve kitap verilmeyip, kendinden önceki peygamberlerin dinlerindeki hükümleri dokuz yüz elli sene insanlara bildirdi, onları hidâyete çağırdı. Peygamber olarak gönderildiği insanlar Kur’ân-ı kerîmde; puta tapan, günahkar, kötü ve kalpleri kararmış bir millet olarak vasfedilmektedir. Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Muhakkak ki biz, Nuh’u (aleyhisselam) kavmine resûl olarak gönderdik” (A’râf sûresi: 59) buyrulmaktadır.

Nuh aleyhisselam kavmine kendilerine peygamber olarak gönderildiğini, putlara tapmaktan, haksızlıktan ve zulümden vazgeçip, Allahü teâlâya îmân edip, O’nun emirlerine uymalarını bildirdi. Fakat zulüm ve zorbalığa alışmış ve başkalarını tahakküm altına almak isteyen insanlar inanmadılar ve ona düşman oldular. Nuh aleyhisselam onlara nasihat ederek: “Ben size doğru yolu göstermek, zulmü kaldırıp, adâleti yaymak için Allah tarafından gönderildim. Herkesin putlara tapmaktan vaz geçip bir olan Allah’a ibâdet etmesini, kulluk yapmasını bildiriyorum” dedi. Kavmiyse bu davete inanmayarak emirlerine uymamakta ve sapıklıklarında ısrar ediyordu. Çok az kimse îmân etmişti. Fakat Nuh aleyhisselam tebliğ vazifesini yapıp, kavmini yılmadan, yorulmadan devamlı sûrette Allah’a îmân ve kulluk etmeye çağırıp, isyan ederlerse azâba yakalanacaklarını bildiriyordu. Kavmi ise bu dâvete uymadıkları gibi, Nuh aleyhisselamı kendilerine doğruyu, hakkı anlatırken dinlememek için parmakları ile kulaklarını tıkıyorlar, onu görmemek için elbiseleriyle başlarını kapatıyorlardı. Bir taraftan da ona inananlara zulüm ve işkence yapıyorlardı.

Hazret-i Nuh’un dâveti, günden güne uzaktan yakından duyuluyor, her yerde ondan bahsediliyordu. O’na îmân etmeyenlerse bundan endişe duyuyor ve düşmanlıklarını safha safha artırıyorlardı. Nuh aleyhisselam gittikçe azan kavmine“Ben size zor ve güç bir teklif yapmıyorum. Puta tapmaktan vazgeçip Allahü teâlâya ibâdet ediniz. Sizlerin herbir grubu başka bir gruptan korkuyor zulüm görüyorsunuz ve zulmediyorsunuz. Allah’tan korkunuz zulmedenlerden ve mazlumlardan olmayınız.” diyordu.

Yıllar sürüp gidiyor, Nuh aleyhisselam ise tebliğ vazifesini devamlı olarak yapıyordu. Çok az kimse îmân etmişti. Diğer insanlarsa iş sâhibi zorbalar, kötü işlerle uğraşan kimseler veya düşkünlük içinde hayat süren zelil, esir ve muhtaç kimselerdi. Her geçen gün daha bedbahtlaşan bu insanlar, bir türlü fitne, fesat ve sapıklıktan el çekmiyorlardı. Nuh aleyhisselam böylesine düşmüş olan insanlara acıyor şefkat ve sabırla onları kurtarmaya çalışıyordu. Onlar ise bunu idrak edemeyip karşı çıkıyorlar, hazret-i Nuh’u taşa tutuyorlar, onu şehirden kovuyorlar, evini harap ediyorlar, sapıklıkla itham ediyorlardı. Bir türlü kötülüklerini anlayıp, azgınlıktan vazgeçmiyorlardı. İsyanları sebebiyle Allahü teâlâ onlara gadap etti. Senelerce yağmur yağdırmadı. Malları, hayvanları helak oldu. Bağları bahçeleri kuruyup, servetleri kayboldu, nesilleri kesildi. Son derece muhtaç ve fakir hâle düştüler.

Onların bu hâli karşısında Nuh aleyhisselam; “Ey kavmim başınıza gelen bunca belâlar günahlarınız sebebiyledir. Putlara tapıp, Allah’a ibâdet etmekten kaçındığınız için Allahü teâlâ size gadap etti. Bu sebeple yağmurlar kesildi. Büyük sıkıntılara düştünüz. Ama Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını isteyin, sizi affedip üzerinize rahmet yağmuru göndersin. Size mallar ve evlatlar ihsan ederek imdat etsin. Nihâyet bir gün ölüp kabre gireceksiniz. Rabbiniz sizi bir müddet kabirde beklettikten sonra diriltecek ve amellerinizin cezâsını ve mükâfâtını verecek...” diyerek daha birçok husûsu iyice anlatıp onlara ehemmiyetle nasihat etti. İsyandan vaz geçmezlerse daha ağır azaplara düşeceklerini bildirdi.

Nuh aleyhisselam ve bildirdiklerine inanmayıp putlara tapmakta ısrar eden azgın millet “Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücâdele ettin, bunda da çok ısrarlı davrandın. Bu işe başladığın gündenberi bizi devamlı olarak azapla korkutup durdun. Artık sözünde doğru isen şu azâbı getir de görelim. Artık ne olacaksa olsun.” diyerek onun nasihatlarını ve dâvetlerini hiç kabul etmedikleri, Kur’ân-ı kerîm’de Hûd sûresinde (ayet 32) bildirilmektedir.

Nûh aleyhisselam kavminin bu tutumu karşısında aslâ yılmadan, tebliğ vazîfesine devâm ettiği hâlde, onların bir türlü îmâna gelmeyeceklerini iyice anladı. Bunun üzerine meâlen şöyle dua ettiği Kur’ân-ı kerîm’de bildirilmektedir:
“Nuh (aleyhisselam) dedi ki: “Ey Rabbim! Yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfiri bırakma! Eğer sen onları bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler. Hem bundan sonra onların çoluk çocuğu olmaz. Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek ileri kimseler olurlar. Ey Rabbim! Beni, anamı, babamı, mümin olarak evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla, zâlimlerin (kâfirlerin) ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır.” (Nuh sûresi: 26-28) ve

“(Nuh aleyhisselam dua edip) dedi ki: Yâ Rabbi! Gerçekten kavmim beni tekzip etti. Beni yalanladı. Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver. Beni ve berâberimdeki müminleri kurtar.” (Şuara sûresi: 117-118)

Nuh aleyhisselamın bu duası üzerine, Kur’ân-ı kerîmde Allahü teâlânın ona meâlen şöyle vahy ettiği bildirilmektedir:
“Nuh’a vahy olundu ki; kavminden daha önce îmân etmiş olanların dışında hiç kimse îmân etmeyecek. O hâlde sen, kavmin seni yalanladıkları için ve sana ezâ verdikleri için mahzûn olma, kederlenme ki; onlardan intikam alma vakti gelmiştir. Nezâretimiz altında ve vahy ettiğimiz, bildirdiğimiz şekilde bir gemi yap! Zâlimler (kâfirler) hakkında bana dua etme. Zîrâ onlar (suda) boğulacaklardır.” (Hûd sûresi: 36-37)

Nuh aleyhisselam kendisine gönderilen vahiy üzerine hemen bir gemi yapmaya başladı. Geminin yapılmasında Cebrâil aleyhisselam, Allahü telânın emri üzerine yardımcı oluyor ve nasıl yapılacağını târif ediyordu. Nuh aleyhisselam ve îmân eden müminler de geminin yapılmasında çalıştılar. Geminin inşâsını gören putperestler; “Şimdi de marangozluğa mı başladın?” diyerek alay ediyorlardı. Hazret-i Nuh ise; “Benimle alay ediyorsunuz ama, rezil edici azâbın kime geleceğini ve kime sürekli azâbın ineceğini göreceksiniz.” diyordu.

Nuh aleyhisselam, yüzyıllar boyu insanları Allahü teâlâya îmân etmeye çağırdığı hâlde insanların îmân etmemeleri sebebiyle helak olmalarının yaklaştığı sırada son olarak şöyle dedi. “Ey insanlar! Ben size doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildim. Bir ömür boyu size nasihat ettim. Dinlemediniz, benimle alay ettiniz, sabır ve tahammül gösterdim. Bana, inananlara eziyet edip, incittiniz Allahü teâlâ yer yüzünü zulüm ve küfürden temizleyecek. Geliniz, dâvetimi kabul ediniz. Câhillik etmeyiniz. Allahü teâlâya itâat ediniz. Ben sizin hayır ve iyiliğinizi istiyorum. Siz bilmiyorsunuz ama,Allah’ın azâbı en kısa zamanda büyük bir tufan şeklinde gelecek. Bildirdiklerime inanmayan herkes helâk olacaktır. Şu yaptığım gemi, îmân edenlerin binip kurtuluşa ereceği gemidir. Allah’a îmân etmeyen âsiler suda boğulacaktır. Kurtulmayı isteyen îmân etsin ve benimle yolcu olsun. Bu benim, herkesin duyması gereken son sözümdür.”

Nuh aleyhisselamın son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar; “Ey Nuh, uzun yıllardan beri bu sözleri söylüyorsun. Şimdi de kuru bir çöl ortasında büyük bir gemi yaptın. Bizi tufanla korkutuyorsun biz sana da söylediklerine de inanmıyoruz.” dediler.

Nihâyet bir müddet sonra geminin yapımı tamamlandı. Hazret-i Nuh’un yaptığı ve üç katlı olduğu rivâyet edilen bu geminin ateş yanarak kazanı kaynayıp hareket ettiği (Buharlı bir gemi olduğu) Kur’ân-ı kerîm’de açıkça bildirilmektedir. Hûd sûresi, 40. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki:
“Nihâyet helak etme emrimizin azâbımızın vakti geldiği, tennûrun (fırının) taşıp fışkırdığı (yâhut gemi kazanının kaynadığı) zaman biz Nuh’a şöyle emreyledik ki, kendisinden faydalanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi birer çift hayvanı gemiye koy. Üzerlerine boğulma emri takdir edilenler hâriç âile halkınla bir de îmân edenleri gemiye yükle. Zâten Nuh’a îmân edenler pek az idi.”

Gemiye binecekler hazır olunca hazret-i Nuh onlara, Allahü teâlânın ismiyle gemiye binmelerini söyledi. Bütün müminler, o azgın kâfirlerin gözleri önünde Hazret-i Nûh ile gemiye bindiler. Nitekim Kur’ân-ı kerîm’de meâlen buyruldu ki:
“Nuh (aleyhisselam) gemiye bineceklere; “Allahü teâlânın ismiyle girin ki, geminin yürümesi ve durması Allahü teâlânın irâdesiyledir. Benim Rabbim, müminleri mağfiret edici ve merhametiyle tufân belâsından kurtarıcıdır.” dedi.” (Hûd sûresi: 41) Yine Kur’ân-ı kerîm’de meâlen buyruldu ki:
“Ey Nuh sen ve berâberindekiler gemiye yerleşince; “Bizi zâlim (kâfir) milletten kurtaran Allah’a hamd olsun. Rabbim, beni hareketli bir yere indir sen, indirenlerin en hayırlısısın.” de.” (Mü’minûn sûresi: 28, 29)

Nuh aleyhisselam her hayvandan birer çift alıp, îmân edenlerle birlikte gemiye yerleştikten sonra, gökten çok şiddetli bir yağmur yağmaya ve yerden de sular fışkırmaya başladı ve her şey suya gark oldu. Sular dağları aştı. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında kaldı. Nuh aleyhisselama inanmayan putperest kavim boğularak helak olup gitti. Bu tûfan hâdisesi Kur’ân-ı kerîm’de Kamer sûresi 11 ve 12. âyette bildirilmektedir.

Tûfan başladığı sırada Nuh aleyhisselam îmân etmeyen oğlu Yâm’a (Kenan), îmân edip gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; “Dağa çıkar sudan kurtulurum.” deyip binmedi. Bir dalga gelip onu da boğdu. Boğulanlar arasında hazret-i Nûh’un hanımı da vardı. O da îmân etmemişti. Tûfan altı ay devam etti. Altı ay sonra Allahü teâlânın meâlen; “Ey arz! Suyunu yut ve ey gök suyunu tut...” (Hûd sûresi 44) emriyle yağmur kesilip sular çekildi.

Nuh aleyhisselamın gemisi Muharrem ayının onunda aşure günü Irak’ta Cûdi Dağı üzerine oturdu. Bundan sonra insanlar Nuh aleyhisselamın üç oğlundan türedi. Bu bakımdan Nuh aleyhisselama ikinci Âdem denildi. Nuh aleyhisselam bin yaşında vefat etti. Nuh aleyhisselamın Sâm adlı oğlundan Arap, Fars ve Rum kavmi, Hâm adlı oğlundan ise Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, diğer oğlu Yâfes’ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Nihâyet insanlar zamanla çoğalıp, Asya’ya, Avrupa’ya, Okyanusya’ya ve Berring (Behreng) Boğazından Amerika’ya geçerek bütün yeryüzüne yayıldılar.

Nuh aleyhisselam Kur’ân-ı kerîm’de şekür (çok şükreden kul) sıfatıyla anılmış olup, birçok âyet-i kerîmede ondan bahsedilmektedir. Ayrıca Kur’ân-ı kerim’deki sûrelerden biri de Nuh sûresi olup, bu sûrede Nuh aleyhisselamdan bahsedilmektedir. Ülü’lazm peygamberler arasında Neciyullah (Allahü teâlâya karşı devamlı olarak teveccühte ve münâcaatta bulunup, ilâhî feyzleri alan) denilen Nuh aleyhisselam hakkında Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerde buyurdu ki:
“Melek-ül mevt (Azrail aleyhisselam) Nuh’a (aleyhisselam) geldiğinde dedi ki: “Ey Nuh ey peygamberlerin en büyüğü (en yaşlısı) ey uzun ömürlü ve ey duası kabul olunan! Dünyâyı nasıl gördün?” Nuh (aleyhisselam) dedi ki: “Şöyle bir kimse gibi ki, kendisine iki kapısı olan bir ev yapılmış da birinden girmiş diğerinden çıkmıştır.”

Mucizeleri:
1. Nuh aleyhisselamın kavminden bir fırka gelip, oturdukları beldedeki büyük taşları toprak yapmasını istemişlerdi. Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselamı gönderip, “Resûlüme söyle, o taşlara eliyle işâret etsin.” buyurdu. Nuh aleyhisselam da buyrulduğu gibi yapıp eliyle işâret edince, o beldede bulunan bütün taşlar birden toprak oldular. Bunun üzerine on iki kişi îmân etti.

2. Uzakta bulunan ve gözle görülemeyecek şeyleri görüp haber verirdi.

3. Susuz yerlerden su çıkarırdı.

4. İşâretiyle ağaçlar kökünden sökülüp başka yere geçerdi.

5. Duâsıyla kuru ağaçlar hemen meyve verirdi.

6. Duâsıyla bulutsuz olarak yağmur yağardı.

7. Kum, toprak, kil gibi şeyler, onun duasıyla yiyecek maddeleri hâline gelirdi. Gemisi Cudi Dağının üzerine oturunca, insanlar açlıktan kurtulmak için yiyecek istediklerinde dua edince, bir miktar toprak ve kum yiyecek hâline geldi ve bunu yediler.

8. Îmân ederek, gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasına rağmen, onun duasıyla çok kısa zamanda çoğalarak arttılar.

9. Eliyle yere diktiği bir ağaç fidanı o anda çeşitli renklerde meyve verdi





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply
#2

Nuh Aleyhisselâmın Soyu:


Nuh b.Lemek (veya Lemk), b.Mettu Şelah, b.Ahnuh (veya Uhnuh) (Yani İdris Aleyhisselâm), b.Yerd (veya Yarid), b.Mehlâil, b.Kayn (veya Kaynarı), b.Enuş, b.Şis, b.Âdem Aleyhisselâm.[1]



Nuh Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:



Nuh Aleyhisselâm; uzun boylu[2], esmer, ince tenli, uzunca başlı, büyük göz­lü, uzun ve enli sakallı, iri vücudlu idi.

Kendisinin kolları ve bacakları ince,uylukları etli idi. [3]



Nuh Aleyhisselâmın Kavmine Peygamber Olarak Gönderilişi:


Nuh Aleyhisselâmın meskeni Irakta idi. [4]

Vedd, Süva´, Yağus, Yauk ve Nesr diye anılan putlara[5] tapan kavmini, baş­larına gelecek azapla korkutmak, bir olan Allah´a ibadete davet etmek üzre, Pey­gamber olarak gönderildi. [6]

Onlara:

"...Ey kavmim! Allâha ibadet ediniz!

Sizin, Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur!. [7]

"Şüphesiz ki, ben, sizi, Allanın azabından apaçık korkutan´im.

Allah´dan başkasına tapmayınız.

Ben, sizin başınıza acıklı bir azabın gelip çatmasından korkuyorum!" dedi. [8]

Kavminden ileri gelenler:

"Biz, seni, hiç şüphesiz, apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz!" dediler.

Nuh Aleyhisselâm:

"Ey kavmim! Bende hiç bir sapkınlık yoktur.

Fakat, ben, Âlemlerin Rabb´ı tarafından gönderilmiş bir Peygamberim!

Size, Rabb´ımın Vahy ettiklerini, tebliğ ediyorum.

Sizin iyiliğinizi istiyorum.

Ben, sizin bilmediklerinizi de, Allâhdan (gelen Vahy ile) biliyorum.

Size, o korkunç akıbeti haber vermek için, korunmanız için ve belki, böylelikle rahmete kavuşturulmanız için, kendinizden bir adam vâsıtasile Rabb´ınızdan, size bir ihtar geldi diye şaşıyor musunuz !" dedi.[9]

"Biz, seni, kendimiz gibi bir insandan başka olarak görmüyoruz.

Basit, ve zahirî görüşe uyan en aşağı tabakalarımızdan başkasının sana tâbi olduğunu da, görmüyoruz.

Sizin, bize karşı bir üstünlüğünüzü de, göremiyoruz. Bilakis, sizi yalancılar sanıyoruz!" dediler. Nuh Aleyhisselâm: "Ya ben, Rabb´ımdan gelen apaçık bir Burhan üzerinde isem

O, bana, Kendi katından bir Rahmet vermiş de, bunlar, siz (in gözlerinizden gizli bırakılmışsa

Söyleyiniz bana, ey kavmim! Sizi, istemediğiniz halde, ona zorlayacak mıyız

Ey kavmim! Bundan (bu tebliğlerimden) dolayı, sizden hiç bir mal istemiyorum.

Benim mükâfatım, Allâhdan başkasına aid değildir.

Ben, iman edenleri, tard edici de, değilim!

Çünki, onlar, muhakkak ki, Rabblarına, kavuşanlardır.

Ben, sizi, ancak cahillik eden bir kavm görüyorum!

Ey kavmim! Ben, onları kovarsam, Allâhdan (Allâhın azabından) beni, kim kur-tara bilir Bana, kim yardım edebilir hiç düşünmez misiniz !

Ben, size (Allâhın hazineleri, benim yanımdadır!) demiyorum.

Ben, gaybı da, bilmem!

Ben (hakikatta bir Melek´im!) de, demiyorum.

Bununla beraber, gözlerinizin hor gördüğü o kimseler hakkında (Allah, onlara asla hayr vermeyecektir) de, diyemem!

Onların özlerindekini, en çok bilen, Allâh´dır.

Aksi takdirde, hiç şüphesiz, ben, zâlimlerden olmuş olurum!" dedi.

"Ey Nuh! Doğrusu, sen, bizimle uğraştın durdun!

Bizimle uğraşmanda aşırı da, gittin!

Eğer, sen, doğruculardan isen, bizi tehdid edip durduğun şeyi haydi getir bi­ze!" dediler.

Nuh (Aleyhisselâm):

"Onu-dilerse-size, ancak, Allah, getirir.

Siz, Allah´ı, bundan âciz bırakabilecek değilsiniz.

Eğer, Allah, sizi helak etmek dilemişse, ben, sizin iyiliğinizi arzu etmiş olsam bile, bu hayrhâhlığım, size hiç bir yarar vermez.

O, sizin Rabb´ınızdır ve nihayet, Ona döndürüleceksiniz.´[10]

Ben (gelecek tehlikelerle) korkutandan başka bir kimse değilim.!" dedi.

"Ey Nuh! Sen, (bu dediğinden) vaz geçmezsen, muhakkak, taşlanmışlardan ola­caksın!" dediler. [11]

Nuh (Aleyhisselâm):

"Ey kavmim! Benim, aranızda duruşum, Allah´ın âyetleri ile öğüt verişim, size ağır geliyorsa, (ne diyeyim) ben, ancak, Allah´a dayanıp güvenmişimdir.

Siz ve ortaklarınız da, artık, toplanıp ne yapacağınızı kararlaştırınız. Bu yapacağınız, size, sonradan hiç bir tasa vermesin! Hattâ, bana, möhlet de, vermeyiniz.

Eğer, (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız, ben, sizden (zâten bu hususta) hiç bir mükâfat istemedim.

Benim mükâfatım, Allah´dan başkasına âid değildir.

Ben (Onun hükmüne boyun eğen) Müslümanlardan olmakla emr olundum"

dedi. [12]

Kavmi, onu, yalanladılar. [13]

Kâfirlerden bir takımları:

"Bu, sizin gibi bir insandan başka (bir şey) değildir.

O, size karşı üstünlük sağlamak istiyor.

Eğer, Allah, (Peygamber göndermek) dileseydi, elbette, bize Melekler indirirdi.

Biz, önceki Atalarımızdan, bunu (Allâhı Birlemeyi) hiç duymadık.

Bu, kendisinde bir delilik bulunan adamdan başkası değildir.

Binâenaleyh, siz onu bir zamana gözetleyiniz! dediler.

Nuh (Aleyhisselâm) da:

Ey Rabb ım ! Onların beni yalanlamalarına karşı sen bana yardım et! dedi.

Biz de, ona (şöyle) Vahy ettik: Sen, bizim bizim nezaretimiz ve Vahyimizle gemi yap!

Nihayet (helaklerine emrimiz gelip te, o fırın kaynamağa başlayınca, ona her (nevi hayvanlardan erkek ve dişi) ikişer çift ile aileni alıp içerisine gir!

(Kavmının) içinden, aleyhlerine söz geçmiş (hüküm giymiş olanlar müstesna.

O zulm edenler(in kurtulması) hakkında bana hitapta bulunma.

Çünki, onlar boğul(mağa mahkum ol)muşlardır.

Artık sen mahiyetindekilerle birlikte, Geminin üstüne doğrulup yerleşince: Bizi o zalimler güruhundan selamete erdiren Allaha hamd olsun! de!

Rabb ım! Beni bereketli bir menzile kondur!

Sen, konduranların en hayırlısısın! de! [14]



Nuh Aleyhisselâmın Kavmini Tevhide Davet Edişi Ve Başına Gelenler:

Nuh Aleyhisselâm; halkın, heykellerinde , puthhanelerde bulundukları sırada, yanlarına varıp:

(Lâ ilâhe illallâh=Allâh dan başka ilâh yoktur!) deyiniz.

Ben , Allâh ın Kul ve Resulüyüm! dedikçe, işitmemek için halk, başlarını, elbiselerinin içine sokar, kulaklarını da parmakları ile tıkarlardı!

Yine bir gün onlara: (Lâ ilâhe illallâh=Allâh dan başka ilâh yoktur!) dediği zaman, Sanemler yüzlerinin üzerine düşünce, kalktılar, Onu, yüzünün üzerine düşünceye kadar dövdüler.

Kral Mahvil[15], bunu, haber alınca, Nuh Aleyhisselâmı huzuruna getirtti ve Ona :

Nedir su, senin hakkında işittiğim !

Dinime ve Babanın oğullarının, üzerinde bulundukları şeye karşi davranışın !

Nedir, Sanemleri kürsülerinden düşüren bu sihir !

Bunu sana kim öğretti. Dedi.

Nuh Aleyhisselâm:

Onlar dediğin gibi birer ilah olsalardı, yüzlerinin üzerine düşmezlerdi.

Ben Allahın Kulu ve Resulüyüm!

Sen, Yüce Allah dan kork ve Ona, hiçbirşeyi şerik koşma! dedi.

Kral Mahvil; Sanemler Bayramı hazırlanıncaya kadar, Nuh Aleyhisselâmın tu­tuklanmasını ve Sanemlerin, tekrar Kürsülerine yerleştirilmelerini ve bozulan yer­lerinin onarılmasını emr etti.

Bayram gelince, toplanıp yapılan şeyleri görsünler diye halk´a nida ettirildi.

Nuh Aleyhisselâm, Kral hakkında Allâha düa etti. Kral, bir baş ağrısına tutul­du, aklını kaybetti. Bir hafta sonra da, öldü.

Ölüsü, altun şerir üzerine konulup Sanem heykellerinin içinde ağlanarak tavaf edildikten sonra, gömüldü.

Nuh Aleyhisselâma, dilleri ile her kötülüğü yaptılar, sövdüler, saydılar.[16]

Kral Mahvil´in ölümü üzerine, yerine geçen oğlu Dermesil, Nuh Aleyhisselâmı, serbest bıraktı.

Halk, büyük Sanemlerden her birinin yanında senenin belli vakitlerinde topla­nıp bayram yaparlar, Sanemler için, kurban keserler ve onları tavaf ederlerdi.

Yağus bayramı için de, halk, her taraftan gelip toplanmıştı.

Nuh Aleyhisselâm, onların yanlarına vardı. Ortalarında ayakta dikilip:

"Lâ ilahe illallah = Allâh´dan başka ilâh yoktur!" demeleri için, onlara seslen­diği zaman, yine, başlarını, elbiselerinin altına soktular, parmaklarını da, kulakla­rına tıkadılar!

Nuh Aleyhisselâmın seslenmesiyle, Sanemlerin Kürsülerinden yere düşmele­ri, bir oldu!

Halk, yine üzerine yürüyüp Nuh Aleyhisselâmı dövdüler ve yüzünün üzerine düşürdüler.

Başını da, yardılar.

Kendisini, çeke çeke Kralın köşküne götürdüler, yanına, soktular.

Kral, Nuh Aleyhisselâma:

"İlâhlarla ilgili işlerden hiç bir şeye karışmamanı, sana, söylemedik mi Seni, böyle şeylerden, men etmedim mi !

Hattâ, onları, kürsülerine, şerefli yerlerine koydurduğumda, onlara, secde de, edeceksin diye sana, emir etmedim mi

Bunu, sana kim öğretti .." diyerek çıkıştı.

Nuh Aleyhisselâm; kanlara boyanmış bir halde, Krala: "Eğer, onlar, birer ilâh olsalardı, yerlere düşmezlerdi Ey Dermesil! Allâh´dan kork! Allah´a, hiç bir şeyi şerik koşma! Çünki, O, seni görüyordur!" dedi.

Dermesil:

"Sen, bana, böyle hitap etmek kudretini kendinde nasıl buluyorsun " dedi.

İkinci Sanem bayramı hazırlığı sonuna kadar habs edilmesini, Sanem için kur­ban kesilmesini ve yere düşen Sanemlerin kürsülerine tekrar konulmasını emretti.

Emri, yerine getirildi.

Kral Dermesil, Nuh Aleyhisselam hakkında korkunç bir rü´ya görüp:

"Mecnundur! Yaptıklarından mes´ul değildir!" diyerek hapisten çıkarılmasını emretti.

Zamanın Kâhin´i ise, Tufan işini ve zamanının yaklaştığını, halka bildirir ve Nuh Aleyhisselâmın öldürülmesini emr ederdi.[17]

Babil Kralı Dermesil´e de, yazı yazarak Nuh Aleyhisselâmın öldürülmesini işa­ret etmişti.

Dermesil; çevre halkına yazıp Nuh Aleyhisselâmın, Esnam ibadetini değiştir­mek istediğini ve bir tek İlândan başka ilâh bulunmadığını iddia ettiğini anlattı ve "Siz, Sanemlerden başka İlahlar bulunduğunu biliyor musunuz " diye sordu.

Hepsi de, bunu, inkâr ettiler.[18]

Nuh Aleyhisselâmın, Tevhid akidesini yaymasına engel oldula[19] Hattâ, bayılıncaya kadar, kendisinin boğazını sıktılar.´[20] Öldü sandılar. [21]

Nuh Aleyhisselâm, ayıldığı zaman: "Ey Allah´ım! Beni ve kavmimi, yarlığa! Çünkü, onlar, (ne yaptıklarını) bilmiyorlar!" dedi. [22] Gusl edip tekrar yanlarına vardı. Onları, Allah´a iman ve ibadete davet etti. [23]

Nuh Aleyhisselâm, kendisine zulm etmekten geri durmayan kavminin arasında dokuz yüz elli yıl kaldı..[24] Kendisi, çok sabırlı ve halîm idi. [25]



Nuh Aleyhisselâmın Allâha İltica Ve Kavminin Helaki İçin Dua Edişi:



Nuh Aleyhisselâm; Tebliğ ve Davet vazifesini, gece, gündüz, gizli, açık yap­mağa devam etti. Fakat, kendisinin, bütün bu çabaları, onların, imandan kaçmalarından, küfürlemi artırmalarından başka bir işe yaramadı, boşa gitti.[26] Bunun üzerine, Nuh Aleyhisselâm: "Ey Rabb´ım! Onlar, bana isyan ettiler.

Malları ve evladları, kendilerinin hüsranlarından başkasını artırmayan kimselere

jf´dular.

Onlar da, büyük büyük hileler yaptılar.

(Halk tabakasına): Sakın! Taptıklarınızı, bırakmayınız.

Hele, Vedd´den, Süva´dan, Yağus´dan, Yauk´danve Nesr´den vazgeçmeyiniz! jediler.

Gerçekten, onlar, bir çok kimseleri, baştan çıkardılar.

Sen, ey Rabb´ım! O zâlimlerin, şaşkınlıktan başkasını artırma[27]

Ben, artık, mağlûbum! Benim intikamımı alf[28]

Benimle onlar arasındaki hükmü Sen ver de, beni ve beraberimdeki Mü´minleri kurtar. [29]

Ey Rabb´ım! Yer yüzünde, kâfirlerden yurt tutan hiç bir kimse bırakma!

Çünkü, Sen, onları, bırakırsan, onlar, kullarını yoldan çıkarırlar, nankör ve fâcir-jen başka da, doğurmazlar!

Ey Rabb´ım! Beni, Anamı, Babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, erkek Mü´-"vnleri, kadın Mü´minleri yarlığa!

Zâlimlerin helakinden başka bir şeyini de, artırma!" diyerek düa etti. [30]



Tufan Gemisinin Hazırlanışı:


Yüce Allah, Nuh Aleyhisselâm´a, ağaç dikmesini emr etti. O da, dikti.

Nuh Aleyhisselâmın diktiği, Sac ağacı, kırk yılda büyüyüp yetişti ve boyu, üç yüz zira´ı buldu. [31]

Sac ağacı: Hind ülkesinde yetişen kara ve büyük bir ağaç olup[32] bunun, Aba-nus ağacı olduğu da, söylenir. [33]

Yüce Allah tarafından Nuh Aleyhisselâma şöyle Vahy olundu: "Kavminden, iman etmiş olanlardan başkası asla imana gelmeyecektir. O halde, onların işlemekte oldukları şeylerden dolayı tasalanma!

Bizim nezaretimiz altında ve Vahyimiz (talimatımız) veçhile Gemi yap! Zulm edenler hakkında bana bir şey söyleme! Çünkü, onlar, suda boğulmağa mahkûmdurlar!"[34]

Yüce Allah, dikilmiş ve yetişmiş olan ağaçları kesip gemi yapımında kullanma­sını Nuh Aleyhisselâma emretti. [35]

Nuh Aleyhisselâm, Marangozdu. [36]

Ağaçları, kesti. [37]

Kuruttu. [38]

Nuh Aleyhisselâm, Geminin nasıl yapılacağını bilmiyordu. [39]

"Yâ Rabb! Yapılacak Gemiyi nasıl yapayım " diye sordu.

"Onu, üç suret üzerine, devrik yap:

Başını, horuz başı gibi,

Karnını, kuş karnı gibi,

Kuyruğunu, horoz kuyruğu gibi meyilli yap ve üç kat olarak yap!" bu-yuruldu. [40]

Nuh Aleyhisselâm, gemiyi yapmaya başladı. [41]

Kestiği[42] Sac[43]´ ağacından tahtalar biçti. [44]´

Üç yıl, bununla meşgul oldu. [45]

Demirden çiviler yaptı.

Gemi için gereken[46] zift vesair[47] her şeyi hazırladı. [48]

Yapılacak şeylerin hepsini, kendisi yaptı, çattı. [49]

Eline aldığı keseri, yapacağı şeyde hiç yanılmıyordu[50]

Nuh Aleyhisselâm; Gemiyi yapıp çatarken, kavminden, her hangi bir topluluk, yanından geçtikçe, alay etmek için:

"Ey Nuh! Peygamberlikten sonra, Marangozluk yapıyorsun ha ! [51] Ne yapıyorsun sen " diyorlar; Nuh Aleyhisselâm da: "Gemi yapıyorum!" deyince: ´Demek, karada gemi yapıyorsun ha ! Gemiyi, karada nasıl yüzdüreceksin ![52] Birbirlerine de:

"Bakmıyormusunuz şu deliye Su üzerinde seyr etmek için ev yapıyor! [53] "Hani ya, su, nerede !" [54] diyerek gülüşüyor, alay ediyorlardı. [55] Nuh Aleyhisselâm da:

"Siz, nasıl bizimle eğleniyorsanız, biz de, sizin bu eğlenip durduğunuz gibi, si­zinle eğleneceğiz!

(Âhirette de) daimî azabın kimin başına ineceğini, ileride görecek, bileceksiniz-dir!" diye cevap veriyordu. [56]

Geminin yapılışı, iki yıl sürdü. [57]

Daha fazla sürdüğü de, rivayet edilir. [58]



Geminin Planı:


Geminin uzunluğu: Nuh Aleyhisselâmın Babasının Dedesinin Zira´i ile üç yüz Zira´,

Geminin eni; elli Zira´,

Geminin yüksekliği: otuz Zira´ idi. [59]

Geminin, uzunluğunun: altıyüz altmış,

Eninin: üçyüz otuz,

Yüksekliğinin: otuzüç Zira´ olduğu rivayet edildiği gibi´[60]

Eninin: altıyüz, Zira´ olduğu da, rivayet edilir. [61]

(Zira1: Dirseğin ucundan, orta parmağın ucuna kadar[62], veya Dirsekten, omu­za kadar olan uzunluğa denir. [63]

Gemi: alt kat, orta kat, üst kat olmak üzere[64], üç kattı. [65] Geminin her katı, on Zira´ yükseklikte idi. [66] Bunlara, küçük birer ışık deliği (pencere) de, konulmuştu. [67] Geminin, birbirinden aşağı olmak üzere´[68], üç kapısı vardı. [69]

Geminin üst katında, içilecek su için depolar ve yiyecekler için de, iki yanına tahtadan dolaplar yapılmıştı. [70]

Geminin altı Zira´ı, su içinde idi. [71]

Altı Zira´ yerine, dört Zira´ rivayeti de, vardır. [72]

Yapılan geminin gövdesi: kuş göksü gibi[73], suyu, yaracak biçimde´[74] meyil­li, devrikti. [75]

Geminin baş tarafı: horoz başı gibi, karnı: kuş karnı gibi, kuyruk tarafı da, ho­ruz kuyruğu gibi meyilli idi. [76]

Geminin kanadları da, vardı. [77]

Geminin tahta levhaları, demir çivilerle çivilenip[78] berkitilmişti. [79]

Çivilenen tahta levhaların arasından, içeriye su sızmaması için, Gemi, içinden ve dışından ziftlenmişti. [80]



Gemiye Ne Zaman Binildiği Kimlerin Bindiği Ve Binenlerin Sayısı:


Yüce Allah; Nuh Aleyhisselâma:

´Nihayet, emrimiz gelip de, Fırın (tandır) kaynadığı zaman, her birinden (her bir levi´den erkek, dişi) ikişer çift ile -Aleyhlerinde söz geçmiş (helakleri kesinleşmiş) banlar, müstesna olmak üzre- aileni ve iman edenleri (Geminin) içine yükle!" Duyurdu.

Zâten, onun maiyyetindeki az sayıdaki kimselerden başkası da, iman etmemişti.

Bunun üzerine, Nuh (Aleyhisselâm), Gemiye binecek olanlara:

"Bininiz içerisine!

Onun, akması da, durması da, Allanın ismiyledir,

Hiç şüphesiz, Rabb´ım, çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir." dedi. [81]

Nuh Aleyhisselâm; Gemi´ye, oğulları: Sam, Ham, Yâfes ve bunların zevcele­ri [82] ile kendisine iman etmiş bulunan altı kişiyi bindirdi.

Oğlu Yam (Ken´an) ise, geri kaldı. [83]

Çünki, o, kâfirdi. [84]

Nuh Aleyhisselâmın karısı[85] Vâile de[86] kâfirdi.

Halka, Nuh Aleyhisselâmın mecnun olduğunu söylerdi.[87]

Kavmi gibi küfür üzerinde direnerek onlarla birlikte suda boğulup gitmiştir. [88]

Gemiye binenlerin Nuh Aleyhisselâmla üç oğlu ve onların kadmlarile birlikte sekiz kişi oldukları rivayet edildiği gibi[89], onbeş erkekle beş kadın[90]´ veya on erkekle on kadın oldukları da, rivayet edilir. [91]

Hattâ, seksen kişiyi buldukları rivayeti de, vardır. [92]



Âdem Aleyhisselâmın Tâbutunun Getirilip Gemiye Konulusu:


Âdem Aleyhisselâmın, Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirilen[93] Tâbutu da, Gemiye alındı. [94] ve erkeklerle kadınlar arasına konuldu. [95]

Gemiye binildiği zaman, Receb ayından on gece geçmiş bulunuyordu. [96]



Kral´ın Gemiyi Ve Gemidekileri Yakmak İçin Gelişi:


Nuh Aleyhisselâmın, Gemiye bindiği ve azığını Gemiye yüklediği haberini alınca, Kral Dermesil;

"Onları, akıtıp taşıyacak su nerede ! diyerek Gemiyi yakmak üzere adamla­rından bir takım süvarilerle birlikte Geminin bulunduğu yere kadar gitti.

Nuh Aleyhisselâmın oğlu Yam da, Kralla birlikte gelenler arasında idi. Kral, Nuh Aleyhlsselâma seslenip´.

"Gemlcvi, artacak su nerede ´." ded\.

Nuh Aleyhisselâm:

"O su, senin durduğun yerde, sana gelecektir!" dedi.

Kral:

"Bu, çok şaşılacak, hiç olmayacak şeydir!

Demek, sen, kuru toprakta şu Gemiyi yüzdürecek sular, seller olacağını söylü­yorsun ha !

Sen de, seninle birlikte bulunanlar da, onun içinden hemen ininiz!

Yoksa, hepinizi, yakarım!" dedi.

Nuh Aleyhisselâm:

"Allâha karşı, gururunu çoğaltma da, imana gelmekte acele et!

Yüce Allâha, eş, ortak koşmayı bırakıp Müslüman ol, doğru yolu bul!

Aksi takdirde, azabı, önünde hâzır bulacaksın!" dedi.[97]



Tufan Haberi, İnkâr Ve Telaşlanış:


Nuh Aleyhisselâm, Kralla konuştuğu sırada, bir adam gelip bir kadın´ın ekmek pişirdiği Tandırından su fışkırmağa başladığını, Krala haber verdi.

Kral;

"Tandırdan, su fışkırmış olamaz!" dedi.

Nuh Aleyhisselâm; ona:

"Yazıklar olsun sana! O, İlâhî gazabın geliş belirtisidir!

Rabb´ım, bana, bunu böyle vahy etti.

Bu, bütün yer yüzünün delinip deşileceğine, atını, dikildiği yerden ayıracağına ve atının ayağının altından su fışkıracağına işarettir!" dedi.

Kral, atını, durduğu yerden ayırınca, ayağının altından su fışkırdığını gördü, ve hemen atını, başka bir yere sürdü.

Orada da, aynı hal, vuku buldu.

Kralın, tahkik için gönderdiği adam dönüp suyun çoğaldığını ve kaynadığını, ıaber verince, Kral, ailesini ve oğlunu alıp kendisi için dağ başına yaptırmış ol­duğu Maakil´e[98] götürmek üzere, acele, evine döndü.

Herkes, Tufan olacağını, anlıyor, fakat, vaktini bilmiyordu. Bunun için, Kral da, Maakil´e, yiyecek doldurmuştu.

Kral ve ev halkı, dağa çıkmak istedikleri zaman, dağın başından, kayaların baş­arının üzerine atıldığını, yuvarlandığını gördüler.

Nereye yönelip gideceklerini bilmiyorlardı.

Yerden fışkıran sular, çok sıcak ve pis kokulu idi. [99]



Tufanın Yaygınlanışı:



Göklerden boşanan yağmurların,yerlerden fışkıran suların selleri´[100], bütün yer yüzünü tuttu ve dağları, kapladı.´[101]

Hattâ, dağların tepesinden on beş Zira´ yükseldi. [102]

Güneşin ve ay´ın ışığı, karardı.

Dünya, karanlık içinde kaldı.

Gece, gündüz bir oldu. [103]

Yağış, kırk gün sürdü. [104]

Seller; yer yüzünde taşmadık, aşmadık yer bırakmadı. [105]



Beş Putun Dalgalarla Cidde´ye Sürüklenişi Ve Orada Toprağa Gömülüp Kalışı: Başa Dön


Tufan suları; vedd, Süva´, Yağus, Yauk ve Nesr putlarını, Nevz dağından sü­rükleyip yere indirdi.

Suların şiddetli akışları, onları, ülkeden ülkeye sürükledi.

Nihayet, Cidde toprağına attı.

Esen rüzgârlar, putların üzerlerine toprak yığdı. [106]


Gemidekiler Dışındaki Halkın Tufanda Boğuluşu:


Tufan suyunda boğulacak olanlar, boğuldu. [107]

Nuh Aleyhisselâm ile Gemidekilerden başka, yer yüzünde bulunanların hepsi Tufan suyunda boğulup helak oldu. [108]



Dağın Tepesinde Bile Boğulmaktan Kurtulamayan Anne Ve Çocuk:


Hz.Âişe´nin, Peygamberimiz Aleyhisselâmdan rivayetine göre:

Seller; yollarda ve sokaklarda çoğalınca; son derece sevdiği yavrusunun hayatı hak­kında korkuya düşen bir anne, hemen dağa doğru gidip dağın üçte birisine kadar çıktı.

Su, oraya erişince, kadın, dağın ikinci üçte birisine çıktı. Su, oraya da, ulaştı. Kadın, dağın üzerine çıktı.

Su, yükselip kadının boynuna ulaşınca, kadın, çocuğunu, elile başının üzerine kal­dırdı ise de, su, nihayet, onları, alıp götürdü!

Eğer, Yüce Allah, Nuh kavminden, her hangi birisini, esirgeyecek olaydı, bu çocu­ğun annesini, esirgerdi!" buyrulmuştur. [109]



Geminin Her Yeri Dolaşıp Cûdi Dağı Üzerine Oturuşu :


Nuh Aleyhisselâmın Gemisi, bütün dünyayı dolaştı. [110]

Önce; sağ tarafa doğru gitmeye başlayıp Habeş ülkesine ulaştı.

Sonra da, Cidde tarafına yöneldi.

Sonra, Rum ülkesine doğru yol almağa başladı.

Rum ülkesini geçince, geri dönüp Mukaddes Arz´a yöneldi[111] Mekke Hare­mine kadar gitti.

Harem-i şerifin çevresinde yedi kerre dolaştı. [112]´ Sonra da´[113], Yemen´e doğru gitti. Oradan dönüp´[114] Cûdi dağına ulaştı.

Yüce Allah, sema´ya: Suyunu, tut!", yere de "Suyunu, yut!" emrini verip te, yağışlar, durduğu ve dağların üzerlerinden aşan suların seviyeleri düşmeğe başadığı zaman, Gemi, Cûdî dağının üzerine oturdu.[115]



Geminin Su Üzerinde Ne Kadar Dolaştığı Ve Gemiden Ne Zaman İnildiği



Nuh Aleyhisselâmın Gemisi, hiç durmadan altı ay su üzerinde[116]´ dağlar gibi dalgalar arasında akarar[117] dünyanın her tarafını dolaştı. [118]

Yüz elli gün dolaştığı rivayeti de, vardır. [119]

Nuh Aleyhisselâm, Cûdî dağında bir ay kalıp[120] sular, çekildiği ve yerler, ku--jduğu zaman, yanındakilerle birlikte, Muharrem ayının onuncu günü, dağdan indi.

O gün, Gemi halkı, Şükür Orucu tuttular. [121]

Nuh Aleyhisselâm, Gemiden inerken, Gemisini kilitleyip Anahtarını oğlu Sâm´a verdi.[122]



Semânin Şehrinin Kuruluşu:


Nuh Aleyhisselâm; Karda´da Semânîn diye anılan yerde, yanındakilerden her = risi için birer ev yaptı. [123]

Semânîn: Musul´un üst tarafında, İbn.Ömercezîresinin yakınındaki Cûdî dağl­ayanında bir beldeciktir. [124]

Ibn.Habîb (vefatı: 245 Hicrî), İbn.Kuteybe (vefatı: 276 Hicrî), Taberî (vefatı: 310 -i crî), İbn.Esîr (vefatı: 630 Hicrî); bu şehirciğin, kendi zamanlarına kadar (Sûk-ı Semânîn) adıyla[125]

Mes´ûdî (vefatı: 346 Hicrî) de, dağ eteğinde kurulmuş olan bu şehirciğin, ken-z- zamanına kadar sâdece (Semânîn) adıyla anıla geldiğini bildirir. [126]

Yakut (vefatı: 626 Hicrfta göre: Nuh Aleyhisselâmın yapmış olduğu Mescid, el´an rrada bulunmaktadır. [127]

Nuh Aleyhisselâm; Semânîn´de yerleştikten sonra, ekin ekti, üzüm çubuğu,

sikti.

Bulunduğu yeri, düzledi, onardı. [128]

Bir müddet sonra, Semânîn halkı, Vebâ´ya tutuldu. Nuh Aleyhisselâm ile oğullarından başka, hepsi öldü. [129]



Cûdî Dağı Nerededir :



Cûdî Dağı: Musul toprağında[130]

Musul´un Hısneyn[131] veya Hadıyd mevkiindedir. [132]

Cezâre´de[133] 130 , Musul yakınındaki Cezîre´dedir. [134]

Musul beldelerinden İbn.Ömer ceziresinde[135], Basuri´dedir. [136]

İbn.Ömer cezîresi, Musul´un üzerinde, üç günlük bir yerdir. [137]

Basurin de, Dicle´nin doğusunda, Musul mülhakatından bir nahiyedir.´[138]

Cûdî Dağı: Cezîre´de[139], Karda nâhiyesindedir. [140]

Cûdî Dağı: Karda ve Zebdi kariyelerinin dağıdır. [141]

Karda: Cezîre´de, Cûdî Dağı yakınında bir kariye olup İbn.Ömer Cezîresi yakı­nındaki Semânîn kariyesine de, yakındır. [142]

Cûdî Dağı ile Dicle arası, sekiz Fersah´dır. [143]

Fersah: on üç hâşimî Mili veya on iki veya on bin Zira´dır.[144] Mil de: dört bin Zira´dır. [145]



Yüce Allah´ın Şereflendirdiği Üç Dağ:


Yüce Allah; Dağlardan, üç dağı:

Cûdî Dağını, Nuh Aleyhisselâm ile,

Tûr-i Seynâ Dağını Mûsâ Aleyhisselâm ile,

Hıra (Nûr) Dağını, Muhammed Aleyhisselâm ile şereflendirdi. [146]



Nuh Aleyhisselâmın Tufan Gemisi Ve Sonucu:


Yüce Allah; Nuh Aleyhisselâmın kavmini, zulme devam edip durdukları sırada, Tûfan sularında boğdu. Nuh Aleyhisselâm ile gemi arkadaşlarını, selâmete erdir. [147]

Gemisini de, Cezîre toprağında[148], Cezîre toprağından Karda´da[149], Karda
3raktı. [151]

Gemi, uzun zaman, orada kaldı. [152]

Hattâ, Nuh Aleyhisselâmın ümmetinin öncekilerinden nice kimseler, varıp onu, seyr ve temâşâ ettikten sonra[153], Gemi, çürüyüp kül oldu. [154]

Tefsir kitaplarımızdaki görüşler, böyle!

Acaba, Kamer sûresinin 15. âyetindeki mutlak beyana bakılarak Gemi´nin, Cûdî Dağı üzerinde, şu veya bu şekilde mesela taşlaşmış olarak ibretli bir Mucize hâ­inde el´an mevcudiyeti düşünülemez mi

Ecnebî İlim ve Fen adamlarından bazılarının, Gemi´den bir kalıntı bulabilme ümidiyle ve Ahd-i Atîk´ın, Tekvin kitabının 8. babının 4. fıkrasındaki Ararat tâbirin­den mülhem olarak zaman zaman gelip Ağrı dağına tırmandıklarını ve her sefe-nnde de, elleri boş döndüklerini işitiyoruz...

Tırmanıp Ağrı´nın başına, Yorma gel kendini boşuna. Maksadın keşf ise Gemiyi Düş Cûdî dağında peşine.[155]



Kur´ân-ı Kerimin Tûfan Hakkındaki Açıklaması:



Tûfan ve Sonucu, Kur´ân-ı kerimde şöyle açıklanır:

"Bunun üzerine, biz de, şarıl şarıl dökülen bir suya, gök kapılarını açtık.

Yeri de, kaynaklar halinde (tamamıyla) fışkırttık da, (her iki su) takdir edilmiş bir emr üzerinde birleşiverdi. [156]

"(Gemi), nankörlük edilmiş bulunan (o zâta) bir mükâfat olmak üzere, bizim göz­lerimiz önünde akıp gidiyordu.[157]

Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı:

Oğulcağızım! (gel) bizim yanımıza sen de, bin! Kâfirlerden olma!

Qğ(u (se:

Bir dağa sığınırım!

O, beni, sudan, korur! dedi.

Nuh:

Bu gün, Allah´ın emrinden, esirgeyen, Kendisinden başka hiç bir kurtarıcı yok­tur! dedi.

İkisinin arasına, dalga girdi.

O da, derhal, boğulanlardan oldu. [158]

Nuh, Rabb´ına dua ve nida edip:

Ey Rabb´ım! Benim oğlum da, şüphesiz, benim âilemdendir.

Senin (ailemi kurtaracağın hakkındaki) va´d´in, elbette hak´dır ve Sen, Hâkimle­rin Hâkimisin! dedi.

(Allah):

Ey Nuh!, O, kat´iyyen senin ailenden değildir!

Çünki, o(nun işlediği) sâlih olmayan (kötü) bir iştir (kâfirlik ve imansızlıktır)

O halde, bilmediğin bir şeyi benden isteme!

Seni, bilmezlerden olmaktan, bihakkın men ederim! buyurdu.

Nuh:

Ey Rabb´ım! Ben, bilmediğim şeyi, Senden istemekten, Sana, sığınırım!

Eğer, Sen, beni bağışlamazsan, esirgemezsen, hüsrana düşmüşlerden olurum! dedi. [159]

Ey arz! Suyunu, yut!

Ey gök! Sen de, tut! denildi.

Su, kesildi. İş, olup bitirildi.

(Gemi de) Cûdî (dağının) üzerinde durdu.[160]

O zâlimler güruhuna:

Uzak olsunlar! Denildi. [161]

Ey Nuh! Sana ve (Gemide) beraberinde bulunanlardan (gelecek Mü´min) üm­metlere bizden selâm (ve selâmet) ve bereketlerle in (Gemiden)!

(Onlardan türeyecek diğer kâfir) ümmetler de, vardır ki, biz, onları da (dünyada do! azıklarla) yararlandıracağız.

Sonra ise (Âhirette) kendilerine bizden pek acıklı bir azab çarpacaktır! denildi. [162]

And olsun ki: biz, Nuh´u, kavmine (Peygamber olarak) göndermişiz de, o, aralarında-elli yıl müstesna olmak üzre-bin yıl kalmıştır.

Nihayet, onlar, zulümde devam edip dururlarken, kendilerini, Tufan, yakalayı- ermiştir.

Fakat, biz, onu da, gemi arkadaşlarını da, selâmete erdirmiş ve bunu, âlemlere oır ibret yapmışızdır! [163]

And olsun ki: biz, bunu (Gemiyi) bir âyet olarak bırakmışızdır.

O halde, düşünüp ibret alan var mı ki, benim azabım ve tehdidlerim nice

-niş[164]

Bunlar, gayb haberlerindendir ki, sana, Vahy ediyoruz. Bundan önce, ne sen biliyordun, ne de, kavmin biliyordu. O halde, sen de, (Nuh gibi her cefaya) katlan. Akıbet, hiç şüphesiz, takvaya erenlerindir. "[165]



Nuh Aleyhisselâmın Oğullarına Tavsiyeleri Ve Vefatı:



Rivayete göre: Nuh Aleyhisselâm; Tufandan sonra, üç yüz elli yıl daha yaşa­mıştır. [166]

Nuh Aleyhisselâm, vefatı yaklaştığı sırada, yerine, büyük oğlu Sâmı[167] vekil Dirakt.. [168]

Yanına toplanan oğulları: Sâm, Ham ve Yâfes ile bunların oğullarına, bir takım tavsiyelerde bulundu.

Yüce Allah´a ibadete devam etmelerini, onlara emretti.´[169] Ayrıca, oğlu Sâm´a:

"Ey oğulcağızım! dedi, kalbinde, zerre ağırlığınca şirk olduğu halde, kabre girme!

Çünki, Allah´ın huzuruna müşrik olarak gelen kimse için, bir delil yoktur. Ey oğulcağızım! Kalbinde, zerre ağırlığınca, kibir bulunduğu halde, kabre girme! Çünki, Kibriya, Yüce Allah´ın Ridâ´sıdır.

Ridâ´sı hakkında çekişen kimseye, Allah, gazab eder.

Ey oğulcağızım! Kalbinde, zerre ağırlığınca, Rahmetten ümid kesmiş olarak kabre girme!

Çünki, dalâlete düşmüş kimseden başkası, Allah´ın rahmetinden ümid kesmez. [170]

Ben, sana vasiyetimi söylüyorum: Sana, iki şeyi emr, ve seni, iki şeyden de, nehy ediyorum. Sana (Lâ ilahe illallah) Kelime-i Tevhid´ini, emrediyorum. Çünki, yedi kat göklerle yedi kat yerler, bir terazi kefesine ve Lâ ilahe illallah Kelimesi de, diğer bir kefeye konulsa, bu, onlardan ağır gelir.

Eğer, yedi kat göklerle yedi kat yerler, uçsuz bucaksız bir çenber olsalar, Lâ ilahe illallah ve Sübhânallâhi ve bihamdihî Kelimeleri, onları kırar.

Çünki, bunlar, her şeyin düasıdır ve halk, bunlarla rızıklanır. Seni, şirkten ve kibirden nehy ediyorum. [171]

Gücün yeterse, kalbinde, şirkten ve kibirden hiç bir şey bulundurmamağa çahş!" [172]

Rivayete göre: Nuh Aleyhisselâma, vefatı yaklaştığı sıralarda[173]

"Ey Ebülbeşer ve ey uzun ömürlü! [174]´ Dünyayı, nasıl buldun " diye so­rulmuştu.

Nuh Aleyhisselâm:

"Onu, iki kapılı bir ev gibi buldum.

Bir kapısından girdim, diğer kapısından çıktım!" demiştir´[175]

Nuh Aleyhisselâm, kamıştan bir kulübe edinmişti.

"Keşke, bundan daha sağlam bir ev yapsaydın " denilince:

"Ölecek bir kimse için, bu bile çok!" demiştir.´[176]

Rivayete göre: Peygamberlerden, ümmeti helak olan Peygamber, Mekke´ye gelir, orada, Allah´a, ibadete koyulur, kendisi ve yanında bulunanlar, vefatlarına kadar, orada kalırlardı.

Nitekim, Nuh, Hûd, Salih ve Şuayb Aleyhisselâmlar da, Mekke´de vefat etmiş­lerdir.

Bunların, kabirleri, Zemzem ile Hacerülesved Rüknü arasındadır.[177]

Zemzem ile Rükün arasında yetmiş Peygamber[178] diğer rivayete göre: Hac­ca gelip vefat eden Peygamberlerden, orada doksan dokuz peygamber gö­mülüdür." [179]

Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm Olsun!

Nuh Aleyhisselâm, bir şey yediği zaman: Elhamdü lillâh! derdi.

Bir şey içtiği zaman: Elhamdü lillâh! derdi.

Bir şey giydiği zaman: Elhümdü lillâh! derdi.

Bir şeye bindiği zaman: Elhamdü lillâh! derdi.

Bunun için, Yüce Allah, ona (Şükr edici bir kul) ismini vermiştir. [180]



Peygamberlerin Uluları:


Sahih bir Hadîs-i şerîf´e göre: Peygamberlerin, Seyyid ve Ulu kişileri, beştir:

1) Nuh,

2) İbrahim,

3) Mûsâ,

4) İsâ,

5) Muhammed Aleyhisselâmlardır.

Muhammed Aleyhisselâm ise, bu beşin, Seyyid ve Ulu Kişisidir"[181]



Nuh Aleyhisselâmın Ebülbeşerliği Ve Bütün İnsanların Onun Oğullarından Üreyişi: Başa Dön


Kur´ân-ı kerimde:

"Onun (Nuh Aleyhisselâmın) zürriyetini, yeryüzünde devamlı kalanların, ta ken­disi kıldık. [182] mealindeki âyet hakkında, Peygamberimiz Aleyhisselâm:

"Nuh´un üç oğlu vardı:

1) Sâm,

2) Hâm,

3) Yâfes. [183]

Sâm, Arabların babasıdır. Yâfes, Rumların babasıdır. Ham, Habeşlerin babasıdır." buyurmuştur. [184]

Buna göre: yer yüzündeki insanların tümü, Nuh Aleyhisselâmın zürriyeti-dirler. [185]

Nuh Aleyhisselâm, Âdem Aleyhisselâm´dan sonra, Ebülbeşer = İnsanların Ata-srdır. [186]

İnsanlar, Âdem ve Nuh Aleyhisselâmlardan meydana gelmişlerdir. [187] Başka bir deyişle:

İnsanların Birinci Atası: Âdem Aleyhisselâm, İkinci Atası da, Nuh Aleyhisse-lâm´dır. [188]



Nuh Aleyhisselâmın Yeryüzünü Üç Oğlu Arasında Bölüştürüşü:


Nuh Aleyhisselâm, yeryüzünü, üç oğlu arasında bölüştürmüş; Oğlu Sâm´a, yeryüzünün orta, üstün kısmını tahsis etmişti[189] ki, Beytülmak-dis´i[190], Nil, Fırat, Dicle, Seyhan, Ceyhan ve Feysun[191] ırmakların[192] bu beş ır­mağın suladığı´[193] yerleri içine alır, [194] Feysun ile Nil´in doğusuna ve arka tara­fından güney rüzgârlarının estiği buruna kadar olan yerlere kadar uzanır[195]

Nuh Aleyhisselâm; oğlu Ham´a, Nil´in batısına ve arka tarafına düşen yerleri tahsis etmişti ki, buraları, poyraz rüzgârlarının estiği buruna kadar uzanan yerlerdi. [196]

Nuh Aleyhisselâm; oğlu Yâfes´e de, Feysun ile onun arka tarafına düşen ve lodos rüzgârlarının estiği buruna kadar uzanan yerleri tahsis etmişti.

Yâfes, Mağrıb ile Meşrık arasında konaklamıştı. [197]

Yâfes´in oğullarından Sakalib ve Isban´ın yurdları, Rumlardan önce, Erzu­rum´du. [198]

Türklerden, Hazerlerden ve daha başkalarından gelen ve Arab olmayan bü­tün krallar, Yâfes´in çocuklarındandırlar. [199]

Yâfes´in çocuklarından olan Türklerden kimi şehir ve kale halkı idi, kimisi de, dağlarda, kırlarda göçebe olarak keçe çadırlar altında yaşarlar, avcılıktan başka iş yapmazlardı.

Türklerin en büyük kralları, Hakan olup kendisinin, altundan tahtı, altundan ta­cı, altundan kemeri vardı.

Kendisi, ipek elbise giyerdi. [200]

Ham, deniz sahiline gidip yerleşti.

Ham´ın, Küş, Ken´an, Kut, adındaki oğullarından Kut, Hind ve Sind toprakları­na gidip yerleşti.

Oraların halkı, Kut´un çocuklarından üremiştir.

Sudan, Nûbe, Zene, Karan, Zegave, Habeşe, Kıbt ve Berber cinsleri de, Ham´ın, Küş ve Ken´an adındaki oğullarından türemişlerdir. [201]

Nuh Aleyhisselâmın oğlu Sâm; Arz-ı Haram´a ve çevresine yerleşmiş, Yemen´e, oradan Hadramevt´e, oradan Amman´a, oradan Âlic ve Yebrin´e, Vebar, Devv ve Dehnâ´ya kadar uzanmıştı. [202]



Nuh Aleyhisselâmla İbrahim Aleyhisselâm Arasındaki Soy Direği Atalar:



Nuh Aleyhisselâmın oğlu Sâm; akılda, bilgide, kavrayış ve anlayışta, kalb te­mizliğinde, öteki kardeşlerinden üstün olduğu için, Nuh Aleyhisselâm, onu, yeri­ne Vekil bıraktı ve kendisine, Peygamberlik sırlarını, hikmetin inceliklerini öğretti.

Öteki oğullarına da, Sâm´ın emrine boyun eğmelerini vasiyet etti.

Peygamberlerden, Velilerden, Sıddîklardan, Salihlerden, Sultanlardan Âmir­lerden, bir çoklarının, onun soyundan

gelmesini, Yüce Allâh´dan diledi. [203]

Nuh Aleyhisselâmdan sonra, Oğlu Sâm da, Yüce Allah´a ibadet ve taâtla, üze­rine düşen vazifelerle meşgul oldu. (Yâkubî-Tarih c.ı,s.i7)

Sâm´ın vefatı yaklaştığı sırada, oğlu Erfahşed´i, yerine bıraktı. [204]

Sâm, altı yüz yaşında vefat etti.

Şam´dan sonra oğlu Erfahşed, Yüce Allah´a ibâdet ve tâatla meşgul oldu.

Erfahşed, vefat edeceği sırada, oğlunu ve ailesini yanında toplayıp Yüce Al­lah´a ibâdete devam etmelerini ve mâsiyetlerden sakınmalarını onlara tavsiye etti.

Oğlu Şâlıh´a da, ayrıca:

"Vasiyetimi, kabul et.

Benden sonra, aile içinde, Yüce Allâha ibâdat ve tâat edici ol!" dedi.

Erfahşed, vefat ettiği zaman, dört yüz altmış beş yaşında idi. [205]

Erfahşed´den sonra, yerine geçen oğlu Şâlıh[206] Yüce Allâha ibadet ve tâat-la meşgul olup kavmim, mâsiyetlerden nehy etti.

Mâsiyet işleyenlerin uğradıkları azaba uğramaktan, onları, sakındırdı. [207]´ Şâlıh vefat edeceği sırada, oğlu Âbir´i, yerine bıraktı. [208]

Lanete uğrayan Kabil oğullarının işlerinden uzak durmasını, ona, emr ve ten-bih etti.

Şâlıh vefat ettiği zaman, dörtyüz otuz yaşında idi. [209]

Şâlıh´dan sonra, oğlu Âbir, kavmini, Yüce Allah´a ibâdet ve tâata davetle meş­gul oldu.

Atalarının Dinini değiştiren ve mâsiyetler isleyen Ken´an b.Ham oğullarıyla dü­şüp kalkmaktan Sâm oğullarını sakındırdı. [210]

Âbir, vefat edeceği sırada, oğlu Fâlığ´ı, yerine bıraktı. [211]´ Ona:

"Ey oğulcuğum! Mel´un Kabil oğulları, Yüce Allah´a isyan olan işleri işlemeyi çoğalttıkları zaman, Şis oğulları, onların yanına uğradılar.

Yüce Allah da, onların üzerine, kötü bir azab gönderdi.

Sakın ne sen, ne de, ev halkın, Kenan oğulları topluluğunun içine girmeyiniz!" dedi.

Âbir, vefat ettiği zaman, üç yüz kırk yaşında idi. [212]

âbir´den sonra, yerine oğlu Fâlığ geçti. [213]

Fâlığ, kavmini, Yüce Allah´a tâata davet etti.

Fâlığ, vefat edeceği sırada, oğlu Ergu´yu, yerine bıraktı.

Fâlığ vefat ettiği zaman, iki yüz otuz dokuz yaşında idi. [214]

Fâlığ´dan sonra, yerine, oğlu Ergu geçti.

Ergu, vefat edeceği zaman, yerine, oğlu Sarug´u, bıraktı. [215]

Ergu, Babilde oturan Cebbar (Zorba) Nemrud´un zamanında idi.

Ergu, iki yüz yaşında iken vefat etti. [216]

Ergu´dan sonra, yerine, oğlu Sarug geçti. [217]

Sarug´un devrinde Cebbar ve Zorbalar, çoğalmış, putperestlik yaygın hale gelmişti.

Halkın, kimisi puta, kimisi taşa, kimisi ağaca, kimisi suya, kimisi rüzgâra tap­mağa başlamıştı.

Sarug, vefat edeceği sırada, oğlu Nahor´u, yerine bıraktı ve ona, Yüce Allah´a oadeti emr etti.

Sarug, vefat ettiği zaman, iki yüz otuz yaşında idi. [218]

Sarug´dan sonra, oğlu Nahor, Babasının yerine geçti. [219]

Nahor´un devrinde, Yüce Allah, yeri dehşetli bir sarsıntı ile sarstı.

Bütün putlar, yerlerinden, yere düştü.

Fakat, bundan, uyanmadılar.

Yere düşen putları, tekrar yerlerine diktiler.

O devirde Cebbar ve Zorbalar, Âd b.Avs, b.İrem, b.Sâm, b.Nuh oğulları olup bunların yurdları Hadramevt´in yüksek taraflarile Necran vadileri ne kadar uzan­makta idi. [220]

Âd kavmi, Ahkafta, uzun, ince kum tepelerinde oturmakta idiler.

Azgınlık ve taşkınlığa başladıkları zaman, Yüce Allah, onlara, kardeşleri´[221] Hûd Aleyhisselâmı, Peygamber olarak gönderdi.

Hûd Aleyhisselâm, onları, Yüce Allâha ibadet ve tâata, haramlardan geri dur­mağa davet etti ise de, onu, yalanladılar. [222]

Yüce Allah, üç yıl, onlardan, yağmuru kesti´[223]

Yağmur yağdıracağını sandıkları kara bir bulutun getirdiği ve dokunduğu her şeyi yakan bir kasırga ile de, yok olup gittiler.´[224]

İrem b.Sâm´ın çocuklarından Semud b.Âbir (veya Câir) -ki, Âd´ın amcasının oğlu idi-Hıcr´a yerleştiler.

Yüce Allah, bunlara da, kardeşleri olan Salih Aleyhisselâmı Peygamber ola­rak gönderdi.

Yine, İrem b.Sâm´ın oğlu Lâvez´in oğulları Tasm ve Cedis, Yemâme´ye ve Bah­reyn´e yerleştiler.

Bunların kardeşleri Amlık (Imlak) b.Lâvez olup bunun soyundan gelenlerden bazıları Haram´e, bazıları da, Şam´a yerleştiler.

İşte, Âmâlık diye anılan kavimler, bunlardandı ve her beldeye dağılmışlardı.

Mısır Firavunları, Mütegallibeler, Fars Şahları ve Horasan Hükümdarları da, bunlardandı.

Bunların kardeşi olan Ümeym b.Lâvez, Fars toprağında yerleşmişti. Farslıların her cinsi, Ümeym b.Lâvez´in çocuklarındandır. İrem´in oğlu Maş ise, Babil´e yerleşmişti. Maş´ın oğlu Nemrud, orada doğmuştur.

Nemrud, Babildeki köşkü yaptıran ve beş yüz yıl Hükümdarlık yapan kimsedir. [225]

Yüce Allah´, İbrahim Aleyhisselâmı da, bu Nemrud´un zamanında Babil halkı­na Peygamber olarak göndermişti.[226]

Âbir b.Salih´in oğlu Kantan´ın Ya´rub ve Yaktan adlarında iki oğlu vardı.

Kahtan; bütün Yemenlilerin Babası idi ve ilk defa düzgün Arapça konuşan kimse [227]

Kahtan´ın oğlu Yarub, Yemen topraklarına yerleşmişti.

O da, bütün Yemenlilerin babası idi ve Arapça konuşan kimse idi. [228]

Ya´rub; çocukları tarafından, Krallara mahsus:

(En´im sabâhan = Sabahın hayr ola!) ve:

(Ebeytellâne = Zâtından, lanet ve nefret ettirici haller sâdır olmaya!) diye se-lâmlananların ilki idi.[229]

Kahtan´ın oğlu Yaktan ise, Cürhüm´ün babası ve Cürhüm de, Ya´rub´un am­casının oğlu idi.

Cürhümîler, Yemen´de oturur ve Arapça konuşurlardı.

Sonradan, Mekke´ye geldiler ve orada, yerleştiler.

Katuralar, bunların amcalarının oğullarıdır.

Daha sonra, Yüce Allah, Mekke´ye, İsmail Aleyhisselâmı, yerleştirdi.

İsmail Aleyhisselam, Cürhümîlerden bir kızla evlendi.

Bunun için, Cürhümîler, İsmail Aleyhisselâmın Dayıları olurlardır. [230]

Arap olanı ve Arap olmayanlarıyla bütün Peygamberler, Yemenlileri ve Nizar-lılarıyla bütün Araplar, Sâm b.Nuh´un çocuklarındandırlar. [231]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ibn.İshak-Kitabülmübteda velmeb´as c.1,s.1-2, Belâzürî-Ensabüleşraf c.1,s.3, Yâkubî-Tarih c.1,s.8-12, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c. 1 ,s.37-40, Sâlebî-Arais s.54, İbn.Esîr-Kâmil c. 1 ,s.47-66, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c. 1 ,s 100.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87.

[2] Mes´udî-Ahbaruzzaman s.57, Mîr-Hâvend-Ravzatussafa Terceme s. 136.

[3] İbn.Kuteybe-Maarif s.10-11, Mes´udî-Ahbaruzzaman s.57, Ravza. s. 136.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87.

[4] Dineverî-Elahbar s.1.

[5] Nuh: 23.

[6] Ârâf: 59, Hûd: 25-26, Nuh: 1-2.

[7] Ârâf: 59.

[8] Hûd: 5-6.

[9] Ârâf: 59-63.

[10] Hûd: 27-34.

[11] Şuarâ: 115-116.

[12] Yûnus: 71-72.

[13] Ârâf: 64, Yûnus: 73, Şuarâ: 117, Kamer: 9.

[14] Mü minun: 24-29.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/87-90.

[15] Mahvil b. Ahnuh, b. Kayn (kaynan). Nuh Aleyhisselâm, bu kralın oğlu Berakil in kızı Uzre ile evli idi. (İbn.Esîr-Kâmil c. 1 ,s.63)

[16] Mes´ûdî-Ahbâruzzaman s.85-89

[17] Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.58-59

[18] Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.150

[19] Kamer: 9 .

[20] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.87, Taberî-Tarih c.1,s.92, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.37, Ibn.Esîr-Kâmıl c ı,s.68.

[21] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.69.

[22] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s..87, Taberî-Tarih c.1,s.92, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.37, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.68, Kurtubı-Tefsir c.9,s.43.

[23] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.69 23).

[24] Ankebût: 14.

[25] Kurtubî-Tefsir c.9,s.42.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/90-92.

[26] Nuh: 6.

[27] Nuh: 21-24.

[28] Kamer: 10.

[29] Şuarâ: 118.

[30] Nuh: 26-28.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/92-93.

[31] Taberî-Tarih c.1,s.180-181.

[32] Ahterîc.1,s.39O.

[33] İbn.lyas-Bedâyi´ s.61.

[34] Hûd: 36-37.

[35] Taberî-Tarih c.1,s.90,91, Salebî-Arais s.55.

[36] İbn.Kuteybe-Maarif s.10, Mes´udî-Ahbaruzzaman s.59, Hâkim-Müstedrek c.2,s.596.

[37] Taberî-Tarih c.1,s.91, Mes´udî-Ahbaruzzaman s.59.

[38] Salebî-Arais s.55, Kurtubî-Tefsir c.9,s.43, Suyûtî-Dürrülmensur c.3,s.327

[39] Zemahserî-Keşsaf c.2,s.268

[40] Sâlebî-Arais s.55, Kurtubî-Tefsir c.9,s.42, Suyûti-Dürrülmensur c.3,s.327

[41] Taberî-Tarih c.1,s.92, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.69

[42] Taberî-Tarih c. 1 ,s.9O

[43] Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.59, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.69

[44] Taberî-Tarih c.1,s.92, Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.59

[45] Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.59

[46] Taberî-Tarih c.1,s.92, Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.59, Sâlebî-Arâis s.55, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.69

[47] Taberî-Tarih c.1,s.92

[48] Taberî-Tarih c.1,s.92, Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.59, Sâlebî-Arâis s.55, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.69.

[49] Taberî-Tarih ç.1, s.92

[50] Kurtubî-Tefsir c.9, s.31, Hâzjm-Tefsir c.2, s.330, Süyûtî-Dürrülmendur c.3, s.328

[51] Taberi-Tarih c.1, s.92, Sûlebi-Arais s.58, Zemahşerî-Keşşaf c.2, s.268, Fahrürrâzî-Tefsir c.17, s.222, İbn.Esîr-Kâmil c.1, s.69, Nesefî-Medârik c.2, s.187, Kurtubî-Tefsir c.9, s.31.

[52] Taberî-Tarih c.1,s.9O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.113, Hâzin-Tefsir c.2,s.331, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.327.

[53] Sâlebî-Arais s.55, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.327.

[54] Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.327.

[55] Taberi-Tarih c.1,s.92, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.113, Süyutî-Dürrülmensur c.3,s,327.

[56] Hûd: 38-39.

[57] Zemahşeri-Keşşaf c.2,s.268, Fahrurrazi-Tefsir c.17, s.223, Kurtubi-Tefsir c.9, s.31, Nasefı-Medarik c.2,s.187, Hazin-Tefsir c. ,s.321 Ebüssuud-Tefsir c.4,s.2O6

[58] Fahrurrazi-Tefsir c.17,s.223, Kurtubi-Tefsir c.9,8.31, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.110, Ebüssud-Tefsir c.4,s.2O6

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/93-95.

[59] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, İbn.Habîb-Kitabülmuhabber s.383. Ibn.Kuteybe-Maarif s.11, Yâkubî-Tarih c.1,s.14, Taberi-Tarih c.1,s.92, Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.268, Fahrurrazi-Tefsir c.17, s.223, Nesefî-Medarik c.2,s.187, Kurtubî-Tefsir c.9,s.31, Ebüssuud-Tefsir c.4,s.2O6, Süyûtî-Dürr. C.3.S.334.

[60] Sâlebî-Arâis s.56.

[61] Taberî-Tarih c.1,s.91 Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.268-269, Fahrurrazi-Tefsir c.17,s.223-224, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.7O, Kurtubî-Tefsir c.9,s.32, Nesefî-Medarik c.2,s.187, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ,s.110, Hâzin-Tefsir c.2,s.331, Ebüssuud-Tefsir c.4,s.2O6.

[62] Fîruzabadî-Kamusulmuhît c.3,s.23.

[63] Taberî-Tarih c.1,s.91, Salebî-Arais s.55, Kurtubî c.9,s.31, Hazin c.2,s.33O, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.328

[64] Yâkubî-Tarih c.1,s.14, Taberî-Tarih c.1,s.92, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.7O

[65] Taberî c.1,s.93, Zemahşeri c.2,s.269, İbn.Esîr c.1,s.7O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.110

[66] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.11O

[67] Taberî-Tarih c.1,s.93

[68] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, İbn.Habib-Kitabülmuhabber s.383, Taberî-Tarih c.1,s.92

[69] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, Taberî-Tarih c.1,s.92, Kurtubî c.9,s.32

[70] Yâkubî-Tarih c.1,s.14

[71] İbn.Sa´d c.1,s.41 , İbn.Habib-Kitabülmuhabber s. 383, Taberî c.1,s.92, Süyûtî: Dürr c.3,s.334

[72] Kurtubî-Tefsir c.9,s.32

[73] Taberî-Tefsir c.12,s.34, Kurtubî-Tefsir c.9,s.31, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.110.

[74] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.110.

[75] Taberî-Tarih c.1,s.93, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.110.

[76] Sâlebî-Arais s.55, Kurtubî-Tefsir c.9,s.42, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.327.

[77] Dîneverî-El´ahbar s.1, Mes´üdî-Murucuzzeheb c.1,s.4O, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.327.

[78] Kamer: 13.

[79] Sâlebî-Arais s.56.

[80] Taberî-Tarih c.1,s.93, Salebî-Arais s.56, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.11O.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/95-96.

[81] 30) Hûd: 40-41 .

[82] Taberî-Tarih c.l.s.93,. Sâlebî-Arais s.57, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.7O.

[83] Taberî-Tarih c.1,s.93, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.7O, Kurtubî-Tefsir c.9,s.35.

[84] Kurtubî-Tefsir c.9,s.35.

[85] Taberî-Tefsir c.28,s.169, Ebülfida-Tefsir c.2,s.445.

[86] ibn.Habib-Kitabulmuhabber s.383.

[87] Taberî-Tefsir c.28,s.169.

[88] Tahrim: 10, Ebülfida-Tefsir c.2,s.445.

[89] Taberî-Tarih c.1,s.95, Sâlebî-Arais s.57, Zemahşerî Keşşaf c.2,s.269, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.7O, Kurtubî-Tefsir c.9,s.35.

[90] Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.269, Nesefî-Medarik c.2,s.188.

[91] Kurtubî-Tefsir c.9,s.35.

[92] ibn.Sa´d-Tabakatc.1,s.41, ibn.HabîtHKİtabülmuhabbers.383, Taberî-Tarih c.1,s.95, Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.60, Sâlebî-Arais s.57, Fahrurrazi-Tefsirc.17,s.228, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.7O, Kurtubî-Tefsir c.9,s.35, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.111.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/96-97.

[93] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.4O

[94] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, ibn.Kuteybe-Maarif s.11, Yâkubî-Tarih c.1,s.14, Taberî-Tarih c.1,s.94, Mes´udî-Murucuzzeheb c.1,s.4O, Ahbaruzzeman s.60, Sâlebî-Arais s.57, Fahrurrazi-Tefsir c.17,s.223, İbn Esîr-Kâmil c.1,s.7O, Hâzin-Tefsir c.2,s.332, Sûyûtî-Dürr. c.3,s.334.

[95] ibn.Sa´d c.1,s.41, Taberî-Tarih c.1,s.94, Salebi s.57, Kurtubîc.9, s.32, Nesefi-Medarik c.2,s.187, Hazin c.2,s.332, Süyutî-Dürr. c.3,s,334.

[96] İbn.Sa´d s.41, İbn.Kuteybe-Maarif s.11, Taberi c. 1 ,s.94, Salebî s.59 Zemahşerî c.2,s.272, İbn.Esîr c.1 ,s.72, Kurtubî C.9.S.36, Ebülfida-Tefsir c.2,s.447, Hâzin-Tefsir C.2.S.334, Süyûtî-Dürr c.3,s.328.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/97-98.

[97] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/98.

[98] Kralın Babası Mahvil tarafından da, dağların başında birer Maakıl yapılması emr edilmiş, putların sayısına ve isimlerine göre yüksek yedi Maakıl, Sığınak yapılmıştı. Mes´udî-Ahbaruzzaman s.57.

[99] Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.60-61.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/98-99.

[100] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, Yâkubi-Tarih c.1,s.14, Taberî-Tarih c.1,s.94, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.37.

[101] Yâkubî-Tarih c.1,s.14, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.37.

[102] ibn.Sa´d c.1,s.41, Taberîc.1,s.94, Salebîs.58, İbn.Esirc.1,s.72, Kurtubî c.9,s.38, Ebülfida-Elbidaye c.1,s.112, Hazin C.2.S.333.

[103] Yâkubî-Tarih C.1.S.14..

[104] ibn.Kuteybe-Maarifs.11, Yakubîc.1, s. 14, Taberic.1, s.93, Mes´udî-Ahbaruz-zaman s.61, Zemahşerî-Keşşaf c.4, s.37, Şalebî-Araris s.58, İbn.Esîr-Kâmil c.1, s.72, Hâzin-Tefsir c.2, s.333.

[105] Yâkubî-Tarih c.1,s.14, Mes´udî-Murucuzzeheb c.1,s.4O.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/99.

[106] Ebülmünzir Hişam-Kitabülasnam s.52, 53, Yâkut-Mûcemülbüldan c.5,s.367

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/99.

[107] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.4O, Taberi-Tarih c.1,s.97.

[108] İbn.Kuteybe-Maarif s.11, Taberî-Tarih c.1,s.94, Mes´udî-Murûcuzzeheb c.1,s.40, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.72.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100.

[109] Taberî-Tarih c.1,s.91, Hâkim-Müstedrek c.2,s.342, Sâlebî-Arais s.58, Kurtubî-Tefsir c.9,s.41, Ebülfida-Tefsir c.2,s.447, Elbidaye vennihaye c. 1 ,s. 113, Heysemî-Mecmuazzevaid c.8,s.200, Hâzin-Tefsir c.2,s.333, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.327.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100.

[110] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, Yâkubî-Tarih c.1,s.14, Taberî-Tarih c.1,s.91, Sâlebî-Arais s.58, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.72, Nesefî-Medârik c.2,s.189, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.334.

[111] Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.33O.

[112] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, Yâkubî c.1 ,s.14, Taberî s.94, Salebî 58, Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.272, Deylemî-Firdevs c.1,s.238, ibn.Esîr c.1,s.72, Kurtubî-Tefsir c.9,s.36, Süyûtî-Dürrülmensur c.3,s.334

[113] İbn.Sa´d c.1,s.41, Yâkubî c.1,s.15, Taberî c.1,s.94, Mesûdî-Muruc. c.1,s.40, ibn.Esîr s.72.

[114] Taberî-Tarih C.1.S.96, Tefsir c.12,s.47, Kurtubî-Tefsir c.9,s.36.

[115] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.42, Taberî-Tarih c.1,s.94, Yâkubî-Tarih c.1,s.15 Mes´üdî-Murucuzzeheb c.1,s.4O, Sâlebî-Arais s.59, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.72-73, Kurtubî-Tefsir c.9,s.41.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/100-101.

[116] Ibn.Sa´d c.1,s.41, Taberî c.1,s.94-96, Sâlebî s.58, İbn.Esîr s.72, Kurtubî-Tefsir c.9,s.36 .

[117] Hûd: 42.

[118] ibn.Sa´d c.1,s.41, Taberî 94,96, Salebî s.58, İbn.Esîr s.72, Kurtubî 36.

[119] ibn.Kuteybe-Maarifs.11, Mes´udî-Muruc c.1,s.4O, Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.272, Ebülfida-Tefsir c.2,s.447, El-bidaye vennihaye c.1,s.1l6.

[120] İbn.Kuteybe s.11, Taberîd ,s.96, Zemahşerîc.2,s.272, Ebülfida-Tefsir c.2,s.447, Elbidaye vennihaye c.1 ,s.116.

[121] ibn Sa´d-Tabakat c.1,s.41, Taberî-Tarih c.1,s.96, Sâlebî s.59, Zemahşeri c.2,s.272, İbn.Esîr c.1,s.72, Kurtubî c.9,s.41, Ebütfida-Tefsir c.2,s.447.

[122] Yâkubî-Tarih C.1.S.15.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/101.

[123] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s,42, Ibn.Habîb-Kitabülmuhabber s.384, ibn.Kuteybe-Maarif s.12, Yâkubî-Tarih c.1,s.15, Taberî-Tarih c.1,s.96, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.41, Sâlebî-Arais s.59-60, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.73.

[124] Yâkut-Mûcemülbüldan c.2,s.84.

[125] ibn.Habîb-Kitabülmuhabber s.384, İbn.Kuteybe-Uyûnülahbar c.1,s.314, Taberî-Tarih c.1,s.96, İbn.Esîr Kâmil C.1.S.73.

[126] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.41.

[127] Yâkut-Mûcemülbüldan c.2,s.179-180.

[128] Yâkubî-Tarih C.1.S.15.

[129] Yâkut-Mûcemülbüldan c.2,s.84, Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.139.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/101-102.

[130] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41, Yâkubî-Tarih c.1,s.15, Taberî-Tarih c.1,s.94, Sâlebî-Arâis s.58, Zemahşerî-Keşşaf c.2,s.271, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.72, Kurtubî-Tefsir c.9,s.41, Nesefî-Medarik c.2,s.189, Ebülfida-Tefsir c.2,s.447.

[131] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.41.

[132] Taberî-Tarih c.1,s.94.

[133] Yâkut-Mûcemülbüldanc.2,s.179, Ebülfida-Elbidaye vennihayec.1,s.115, Tefsir c.2,s.446, Süyûtî-dürrülmensur c.3,s.335.

[134] Hâzin-Tefsir c.2,s.332.

[135] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.4O, Yâkut-Mûcemülbüldan c.2,s.179.

[136] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.40.

[137] Yâkut-Mûcemülbüldan c.2,s.138.

[138] Yâkut-Mûcemülbüldan c.4,s.322

[139] Buhârî-Sahih c.4,s.104.

[140] Taberî-Tarih c.1,s.96, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.72-73.

[141] Dineverî-Elahbar s.1.

[142] Yâkut-Mûcemülbüldan c.4,s.322.

[143] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.40.

[144] Fîrüzabadî-Kumusulmuhıt c.1,s.275-276.

[145] Fîrûzabadî-Kamusulmuhît c.4,s.54.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/102.

[146] Kurtubî-Tefsir c.9,s.42.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/102.

[147] Ankebût: 14-15.

[148] Taberî-Tefsir c.27,s.95, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.38, Nesefî-Medârik c.4,s.2O3, Kurtubî-Tefsirc.17,s.133, Ebülfida-Tefsir C.2.S.446, Hâzin-Tefsir c.4,s.2O3, Ebüssuud-Tefsir c.8,s.17O.

[149] Taberî-Tefsir c.27,s.95, Kurtubî-Tefsir c.17,s.133.

[150] Dîneverî-Elahbar s.1.

[151] Taberî-Tefsir c.20,s.136, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.38, Nesefî-Medarik c.4,s.2O3, Ebüssuud-Tefsir c.8,s.17O.

[152] Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.38, Nesefî-Medarik c.4,s.2O3, Ebülfida-Tefsir c.2,s.446, Hâzin-Tefsir c.4,s.2O3, Ebüssuud-Tefsir c.8^.170.

[153] Taberî-Tefsir c.27,s.95, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.38, Kurtubî-Tefsir c. 17,s. 133, Nesefi-Medarik c.4,s.2O3, Ebülfida-Tefsir c.2,s.446, Hâzin-Tefsir c.4,s.2O3, Ebüssuud-Tefsir c.8,s.17O.

[154] Taberî-Tefsir c.27,s.95, Kurtubî-Tefsir c.17,s.133, Ebülfida-Tefsir c.2,s.446.

[155] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/103.

[156] Kamer: 11-12.

[157] Kamer: 14.

[158] Hûd: 42-43

[159] Hûd: 45-47.

[160] Cudî Cezîre´de bir dağ´dır. (Buhâri-Sahih c.4,s.1O4)

[161] Hûd: 44.

[162] Hûd: 48.

[163] Ankebût: 14-15.

[164] Kamer: 15-16.

[165] Hûd: 49.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/103-105.

[166] İbn.Sa´d-Tabakatc.1,s.40-41, İbn.Kuteybe-Maarif s.12, Taberî-Tarihc.1,s.97, Mes´ûdî-Murucuzzehebc.1,s.4l, Sâlebî-Arais s.60, ibn.Esîr c.1,s.68, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.12O

[167] Sâm, Tufandan yetmiş sekiz yıl önce doğmuştu. (Sâlebî-Arais s.60)

[168] Sâlebî-Arâis s.60, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.73

[169] Yâkubî-Tarihc.1,s.16

[170] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.88.

[171] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.17O, Buharî-Edebülmüfred s.144, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.119, Heysemî-Mecmauzzevaid c.4,s.219.

[172] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.87.

[173] Şâlebî-Arais s.60, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.73.

[174] İbn.Abd.Rabbih-Ikdulferîd c.3,s.173.

[175] İbn.Abd.Rabbih-lkdulferîd c.3,s.173, Sâlebî-Arais s.60, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.73, Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s. 136.

[176] ibn.Abd.Rabbih-Ikdülferid c.3,s.187, Ebû Nuaym-Hilyetülevliyâ c.8,s.145

[177] Ezrakî-Ahbaru Mekke d.s.68

[178] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.73

[179] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.68.

[180] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.87.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/105-107.

[181] Hâkim-Müstedrek c.2,s.546.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/107.

[182] Sâffât: 77.

[183] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.10-11, Tirmizî-Sünen c.5,s.365, Taberî-Tefsir c.23,s.67, Tarih c.1 ,s.1O2, Hâkim-Müstedrek c.2,s.546.

[184] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.42, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.11, Tirmizî-Sünen c.5,s.365, Taberî-Tarih c.1,s.1O6, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.115, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.6

184)

[185] Taberî-Tefsir c.23,s.67, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.5,6.

[186] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.5

[187] ibn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd c.3,s.4O5

[188] İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.4-5

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/107-108.

[189] Dîneverî-Elahbar s.34, Yâkubî- Tarih c.1,s.15, Taberî-Tarih c.1,s.98, Sâlebî-Arais s.61

[190] Taberî-Tarih c.1,s.98, Salebî-Arais s.61

[191] Feysun Belh ırmağıdır. (Dineverî-Elahbar s.34)

[192] Dîneverî-Elahbar s.34, Taberî-Tarih c.1,s.98, Sâlebî-Arais s.61

[193] Dîneverî-Elahbar s.34.

[194] Dîneverî-El´ahbar s.34, Taberî-Tarih c.1,s.98, Sâlebî s.61.

[195] Taberî-Tarih c.1,s.98, Sâlebî-Arais s.61.

[196] Dineverî-Elahbar s.34, Taberî-Tarih c.1,s.98, Sâlebî s.61.

[197] Yâkubî-Tarih c.1,s.15.

[198] ibn.Kuteybe-Maarif s.13, Yâkubî-Tarih c.1,s.16.

[199] Taberi-Tarih C.1.S.103.

[200] Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.75.

[201] İbn.kuteybe-Maarif s.12-13.

[202] ibn.Kuteybe-Maarif s.13. Yâkubî-Tarih c.1,s.15.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/108-109.

[203] Mirhavend-Ravzatussafa Terceme s.142.

[204] Yâkubî-Tarih c.1,s.17, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.43.

[205] Yâkubî-Tarihc.1,s.18

[206] Yâkubî-Tarih c.1,s.18, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.43.

[207] Yâkubî-Tarihc.1,s.18.

[208] Yâkubî-Tarih c.1,s.19, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.43.

[209] Yâkubî-Tarih c.1,s.18, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.43.

[210] Yâkubî-Tarih c.1,s.19.

[211] Yâkubî-Tarih c.1,s.19, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.43.

[212] Yâkubî-Tarih c.1,s.19.

[213] Yâkubî-Tarih c.1,s.19, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.43.

[214] Yâkubî-Tarih c.1,s.2O.

[215] Yâkubî-Tarih c.1,s.2O, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.43.

[216] Yâkubî-Tarih C.1.S.20.

[217] Yâkubî-Tarih c.1,s.2O, Mesûdî-Murucuzzeheb c.1,s.44.

[218] Yâkubî-Tarih C.1.S.21.

[219] Yâkubî-Tarih c.1,s.21, Mesûdî-Murucuzzeheb c.1,s.44

[220] Yâkubî-Tarih C.1.S.22.

[221] İbn.Kuteybe-Maarif s.13.

[222] Yâkubî-Tarih c.1,s.22.

[223] Yâkubî-Tarih c.1,s.22, Mesûdî-Ahbaruzzaman s.81, Salebi s.62.

[224] Yâkubî-Tarih c.1,s.22.

[225] ibn.Kuteybe-Maarif s.12-13, Mesudî-Muruc c.1,s.41-42.

[226] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.46, Taberî-Tarih c.1,s.119, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.94.

[227] Mes´ûdî-Nurûcuzzeheb c.1, s.42-43.

[228] İbn.Kuteybe-Maarif s.13.

[229] Taberî´ye göre: ilk Yemen Kralı, Kahtandı ve Kıral selamıyla ilk kez selamlanan da, o idi. (Taberî-Tarih c 1.S.104)

[230] ibn Kuteybe-Maarif s. 13,271, Mes´udî-Murucuzzeheb c.1,s.42-43

[231] İbn.Kuteybe-Maarif s.14

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/109-113.






Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)