Thread Rating:
  • 50 Vote(s) - 2.98 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Peygamberlere iman Ve Son Peygamber
#1
Dini-1 
PEYGAMBERLERE İMAN VE SON PEYGAMBER

Ve rusülihi: Îmânın dördüncü şartı, Allâhü Teâlâ’nın peygamberlerine îmân etmektir.

Peygamberlerin evveli Âdem aleyhisselam, âhiri; son peygamber bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselamdır. Bu ikisinin arasında ne kadar peygamber geldi ise hepsinin peygamberliği haktır ve gerçektir.

Kurân-ı Kerîm’de ismi geçen yirmi sekiz peygamber vardır ki bunları bilmek herkese vaciptir:

Âdem, İdris, Nuh, Hûd, Sâlih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yûsuf, Eyyûb, Şuayb, Mûsâ, Hârûn, Dâvûd, Süleyman, Yûnus, İlyas, Elyesâ, Zülkifl, Zekeriyya, Yahyâ, Îsâ, Üzeyr, Lokman, Zülkarneyn -bu üçünde ihtilaf olundu, bazıları peygamberdir dediler ve bazıları evliyadır dediler-. Âhiri, son peygamber Muhammed aleyhisselam’dır.

Peygamberler hakkında vacib olan sıfatlar beştir:

1- Sıdk: Bütün peygamberler sözlerinde doğrudurlar.

2- Emânet: Bütün peygamberler emîndirler.

3- Teblîğ: Bütün peygamberler Allâhü Teâlâ’nın emirlerini ve yasaklarını noksansız olarak ümmetlerine ulaştırıp beyan ederler.

4- Fetânet: Bütün peygamberler kâmil akıl ve zekâ sahibidirler.

5- İsmet: Peygamberler günahtan uzaktır.

Peygamberler yalandan, hıyanetten, emir veya yasağı gizlemekten, ahmaklıktan, büyük ve küçük günahtan uzaktırlar.

Bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) diğer peygamberlerden fazla olan sıfatları:

Bütün peygamberlerden efdaldir (üstündür).

Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir.

Hâtemül enbiyadır. Yani, bütün peygamberlerin en sonuncusudur, ondan sonra peygamber gelmeyecektir.

Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Dîni, kıyâmete kadar devam edecektir.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Muhammedin nefsi elinde olana yemin ederim ki, yahudi olsun, hıristiyan olsun, bu insanlardan beni duyup da, getirdiğim kitaba îman etmeden ölen kimse, kesinlikle cehennemlik olur."
Ebû Hureyre radıyallahu anh.

Müslim.

*. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"iman, Allaha, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanman ve kadere iyisiyle kötüsüyle îman etmendir."
İbn Yâmer radıyallahu anh.

Müslim.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sizden biriniz, ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, tam îman etmiş olmaz."
Enes radıyallahu anh.

Buhârî.

Peygamberlere İman Ayetleri


مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّهِ وَمَلئِكَتِه وَرُسُلِه وَجِبْريلَ وَميكَالَ فَاِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِرينَ


Bakara / 98. Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.

يَااَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا امِنُوا بِاللّهِ وَرَسُولِه وَالْكِتَابِ الَّذى نَزَّلَ عَلى رَسُولِه وَالْكِتَابِ الَّذى اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلئِكَتِه وَكُتُبِه وَرُسُلِه وَالْيَوْمِ الْاخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعيدًا

Nisa / 136. Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.

لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلكِنَّ الْبِرَّ مَنْ امَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ وَالْمَلئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّنَ وَاتَى الْمَالَ عَلى حُبِّه ذَوِى الْقُرْبى وَالْيَتَامى وَالْمَسَاكينَ وَابْنَ السَّبيلِ وَالسَّائِلينَ وَفِى الرِّقَابِ وَاَقَامَ الصَّلوةَ وَاتَى الزَّكوةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُوا وَالصَّابِرينَ فِى الْبَاْسَاءِوَالضَّرَّاءِ وَحينَ الْبَاْسِ اُولئِكَ الَّذينَ صَدَقُوا وَاُولئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

Bakara / 177. İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!

اَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا اِنَّا كُنَّا مُرْسِلينَ

Duhan / 5.(Yani)katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, peygamberler göndermekteyiz.

وَمَا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالًا نُوحى اِلَيْهِمْ فَسَْلُوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Enbiya /7. Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.

وَمَاكُنَّا مُعَذِّبينَ حَتّى نَبْعَثَ رَسُولًا

İsra / 15Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيراً وَنَذِيراً وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ:

        MEALİ :

    “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.”  (FÂTIR SURESİ – 24. AYET)

    Yüce Allah; varlıkların en şereflisi ve değerlisi olan insana akıl, irade, düşünme, anlama ve benzeri birçok yetenek vermiş, bununla yetinmemiş ilk insan Âdem (AS)’den itibaren, son Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’e kadar her topluma bir peygamber göndermiştir. Şu ayet bu gerçeği ifade etmektedir:

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيراً وَنَذِيراً وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ:

    “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.”  (FÂTIR SURESİ – 24. AYET)

    Yüce Allah, peygamberler ve onlara verdiği kitaplar ile insanlara yol göstermiş, rehberlik etmiştir. Emir ve yasaklarını, helâl ve haramlarını, öğüt ve tavsiyelerini kısaca dinini, insanlara peygamberler vasıtasıyla bildirmiştir. Peygamberler, Allah’ın dinini sözlü ve uygulamalı olarak insanlara açıklamışlar, onlara örnek ve rehber olmuşlardır.

    Peygamberlerin ilki, Âdem (AS), sonuncusu ise Hz. Muhammed (SAV)’dir. Allah, şöyle buyuruyor:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً:

    “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”  (AHZAB SURESİ – 40. AYET)

    Peygamberlerin sadece bir kısmının ismi Kur’an’da zikredilmiştir. Yüce Allah, bu gerçeği Kur’an’da şöyle bildirmektedir:

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَهُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ:

    “And olsun (ey peygamberim!) Senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var...” (MÜMİN SURESİ – 78. AYET)

    Kur’an’da ismi geçen peygamberlerin sayısı 25’tir. Üzeyr (AS), Lokman (AS) ve Zülkarneyn (AS) adlarında üç kişinin peygamber mi, veli mi olduğu konusunda ihtilâf edilmiştir. Bir hadis-i şerifte, insanlara gönderilen peygamber sayısının 124 bin olduğu bildirilmektedir.

Peygamberlerin hepsi aynı derecede değildir:

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ:

    “O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir...”  (BAKARA SURESİ – 253. AYET)

    Anlamındaki ayet bu gerçeği ifade etmektedir.

    Peygamberlerin doğru sözlü, akıllı, güvenilir, günahsız olmaları ve kendilerine verilen görevi eksiksiz yapmış olmaları ortak özellikleridir. Bunların dışında peygamberleri diğer insanlardan ayıran temel özellikleri, ilâhî vahye muhatap olmaları ve mucize gösterebilmeleridir. Bütün peygamberler müjdeci ve uyarıcılar olarak gönderilmişlerdir. Kur’an şöyle buyurur:


وَمَانُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ:

    “Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.”

(EN’AM SURESİ – 48. AYET)

    İman edip Salih ameller işleyenleri cennet ile müjdelerler, inkâr edip isyan edenleri ise ilâhî azap ile uyarırlar.

    Peygamberlerin insanlara tebliğ ettiği hak dinin iman, ibadet ve ahlâk gibi temel esaslarında bir değişme olmamıştır. İbadetin şekilleri ve sosyal hayatla ilgili bir kısım hükümlerde (muamelât) bazı değişmeler olmuştur. Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği hak dinin ruhu; dini/ahlâkı, nefsi, aklı, nesli ve malı korumaktır.

    Peygamberlere iman Allah'ın insanlara örnek ve rehber olması için peygamberler gönderdiğine iman etmek, imanın altı esasından biridir. Yüce Allah Kur’an’da, peygamberlerine iman edilmesini emretmektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ:

    “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.”  (NİSA SURESİ – 136. AYET)

    Allah’ın görevlendirdiği peygamberlerden birine iman etmeyen kimse mümin olamaz. Bu husus Kur’an’da açıkça ifade edilmektedir:

وَمَن يَكْفُرْبِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيداً:

    “Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”      (NİSA SURESİ – 136. AYET)

    Yüce Allah Kur’an’da, peygamberlerden bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr edenleri “hakiki kâfirler” olarak nitelemektedir:

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً:أُوْلَـئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقّاً وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَاباً مُّهِيناً:

    “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip “Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.”  (NİSA SURESİ – 150/151. AYETLER)

SON PEYGAMBER

    Son Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’dir. Bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilir:


مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً:

    “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur…”  (AHZAB SURESİ – 40. AYET)

    Hz. Muhammed (SAV) ile peygamberlik sona ermiştir. Artık kıyamete kadar insanlığa peygamber gelmeyecektir. Mümin ve Müslüman olabilmek için, Hz. Muhammed (SAV)’in hak peygamber olduğunu kabul etmek şarttır. Onun peygamberliğini ve tebliğ ettiği Kur’an’ı ve dinî esasları kabul etmeyen mümin olamaz. Diğer peygamberler, belli bir kavme ve topluluğa, Hz. Muhammed (SAV) ise bütün cinlere ve insanlara peygamber olarak gönderilmiştir. Kur’an şöyle buyuruyor:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيراً وَنَذِيراً وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ:

    “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”  (SEBE SURESİ – 28. AYET)

    Hz. Muhammed (SAV),yaratılmışların en üstünü ve en değerlisidir.

    Amerikalı Yahudi asıllı Jules Masserman, Time Dergisinde (15.07.1974) “Liderler Nerede” başlıklı yazısında, birçok tarihi şahsiyeti tahlil ettikten sonra: “Bütün zamanların en büyük lideri Muhammed (SAV)’dir.” demiştir. Yine Amerikalı yazar Michael H. Hart, dünyada etkili olmuş 100 kişiyi tanıtan bir eser yazmış, ilk sırayı Peygamberimiz (SAV)’e vermiştir.

    Peygamberimiz (SAV), kıyamet gününde de insanların efendisi olacak. “Hamd Sancağı” ona verilecek ve bütün peygamberler, onun bu sancağı altında toplanacaklardır. Peygamberimiz (SAV), son ilâhî kitap Kur’an’ı, insanlara tebliğ etmiş, dinin hükümlerini sözlü ve uygulamalı olarak açıklamıştır. Onun, Kur’an ile ilgili görevlerini şöyle sıralayabiliriz.

PEYGAMBERİN GÖREVİ

1-) TİLAVET-KIRAAT ETME: “Tilâvet” ve “kıraat”, ayetleri okuyarak insanlara duyurmadır. Kur’ân şöyle buyuruyor:

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ:

    “Rabbinin Kitabından sana vahyedileni (insanlara) oku.”  (ANKEBÛT SURESİ – 45. AYET)

    Bu ayet, Peygamberin bu görevini beyan etmektedir. “Tebliğ”, Kur’an’ı insanlara ulaştırmaktır. Peygamberin görevi insanları dine zorlama değil, sadece duyurmadır:

مَّا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ وَاللّهُ يَعْلَمُ مَاتُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ:

    “Peygambere düşen sadece tebliğdir (zorlama değil). Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.” (MÂİDE SURESİ – 99. AYET)

لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ:

    “Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.” (GAŞİYE SURESİ – 22. AYET)

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ:

    “Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen, onların üzerine bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver.”  (KÂF SURESİ – 45. AYET)

2-) DAVET, VAAZ ETME VE ÖĞÜT VERME: “Davet”;insanları İslâm’a çağırmak¸ “vaaz” ve “öğüt” (tezkire);insanlara nasihat etme, onları iyiye, güzele ve doğruya teşvik etme, ilâhî gerçekleri hatırlatma görevidir. Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmuştur:


ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِوَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ:

    “(Resûlüm!) Rabbi’nin yoluna (insanları) hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir...”  (NAHL SURESİ – 125. AYET)

أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللّهُ مَافِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغاً:

    “(Ey peygamberim!)... Onlara vâzet ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle.”  (NİSA SURESİ – 63. AYET)

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ:

    “(Ey peygamberim!) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.” (GAŞİYE SURESİ – 21. AYET)

3-) TALİM: Bu; Kur’an’ı, hikmeti ve insanların bilmediklerini öğretme görevidir. Yüce Allah, bu hususu Kur’an’da şöyle bildirmektedir:

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُوعَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوامِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ:

    “O (Allah) ki, ümmîler içinde kendilerinden olan, onları temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.”  (CUMA SURESİ – 2. AYET)

4-) TEBŞİR VE İNZÂR: “Tebşir”; ödül vaad ederek insanları, iman ve salih amellere teşvik etmek, iman edip Salih ameller işleyenleri, Allah’ın nimeti ve cenneti ile müjdelemektir. “İnzâr” ise, ilâhî ceza olduğunu bildirerek, inkâr ve isyan olan inanç, söz, fiiller ve davranışlardan sakındırmaktır. Peygamberimiz (SAV) Kur’an’da “beşîr”, “mübeşşir” ve “nezîr” olarak nitelenmiştir:

يَا أَيُّهَاالنَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً:

    “Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.” (AHZAB SURESİ – 45. AYET)

    Peygamber (SAV), iman edip salih amel işleyenleri cennet ve nimetleriyle müjdeler: 

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَـذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاًوَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ:

    “İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.”  (BAKARA SURESİ – 25. AYET)

    Kâfirleri:

وَأَذَانٌ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الأَكْبَرِ أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِن تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ:

    “Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah ve Resûlünden insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. (Ey Muhammed)! O kâfirlere elem verici bir azabı müjdele!”  (TEVBE SURESİ – 3. AYET)

    Münafıkları:

بَشِّرِ الْمُنَافِقِينَ بِأَنَّ لَهُمْ عَذَاباً أَلِيماً:

    “Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele!” (NİSA SURESİ – 138.AYET) 

    Ve dinî görevlerini yapmayanları azapla uyarır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيراً مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّه وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ:

    “Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (TEVBE SURESİ – 34. AYET)

5-) TEZKİYE: Bu, Peygamberin insanları tevhide (Allah’ı bir olarak kabul etmeye) davet ederek, onları şirk (Allah’a ortaklar koşma), inkâr ve isyandan kurtarmaya vesile olma görevidir. Yüce Allah, peygamberin bu görevini şöyle bildirmiştir:

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ

وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ:

    “Nitekim içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.”  (BAKARA SURESİ – 151. AYET)

6-) ŞAHİT OLMA: Bu, peygamberin dünyada; Kur’an hükümlerini tatbik ederek insanlara gösterme, kıyamet günü ise, müminlere ve diğer ümmetlerin şahitlerine tanıklık etme görevidir. Yüce Allah,  bu hususu şöyle bildirmiştir:

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً وَمَاجَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ:

    “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.”  (BAKARA SURESİ – 143. AYET)

7-) EMR-İ Bİ’L MA’RUF VE NEHY-İ AN’İL MÜNKER: Bu, İslâm’a ve akl-ı selime uygun olan iyi, güzel ve faydalı şeyleri emretme ve insanları İslâm’ın ve akl-ı selimin iyi, güzel ve faydalı görmediği, çirkin kabul ettiği şeylerden men etme görevidir. Şu ayet peygamberin bu görevini beyan etmektedir:


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:

    “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.”  (A’RAF SURESİ – 157. AYET)

8-) CİHAT VE KITÂL: “Cihâd”, İslâm’ın bilinmesi, tanınması ve yaşanması için çalışma; “kıtâl” ise gerektiğinde İslâm düşmanlarıyla savaşma görevidir. Yüce Allah şöyle buyurur:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ:

    “Ey Peygamberim! Kâfir ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran...”  (TEVBE SURESİ – 73. AYET)

Ve

فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ تُكَلَّفُ إِلاَّ نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَسَى اللّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَاللّهُ أَشَدُّ بَأْساًوَأَشَدُّ تَنكِيلاً:

    “Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah’ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.”  (NİSA SURESİ – 84. AYET)

    Müdafaa sadedinde Peygamberimiz (SAV) İslâm düşmanlarıyla (kâfir, müşrik ve münafıklarla) savaşmak durumunda kalmıştır.

9-) HÜDA: Bu, Peygamber (SAV)’in, Allah’ın izni ile insanlara doğru yolu gösterme görevidir. Şu ayetler bunun delilidir:

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحاً مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُوراً نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَاوَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ:

    “İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.”  (ŞÛRA SURESİ – 52. AYET)

10-) TEBYÎN: Bu, Kur’an hükümlerini açıklama ve dinî konularda hüküm verme görevidir. Kur’an hükümlerini, sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak peygamberin temel görevidir. Bu görev, şu ayette açıkça bildirilmiştir:

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ:

    “(Ey Muhammed!) Sana bu zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın; tâ ki, düşünüp öğüt alsınlar.”  (NAHL SURESİ – 44. AYET)

    Peygamberimiz (SAV),bu görevini Kur’an’a veya Kur’an dışı vahye dayanarak veya içtihatta bulunarak yerine getirmiştir. Namazların ilk ve son vakitleri, rekâtları ve kılınış biçimleri, zekâtın hangi mallardan ne miktarda verileceği, boşanmanın şekli, kadınların hayız ve nifas hallerinde namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları, çocuklara, hastalara, yolculara ve kadınlara cuma namazının farz olmayışı, mestlerin üzerine meshedilmesi, fıtır sadakası, revatip sünnetler, teravih, bayram ve cenaze namazları... Gibi pek çok dinî görev, Peygamberimiz (SAV) tarafından açıklanmıştır. Bazı ayetlerin mücmel, müphem ve muhtasar olması sebebiyle, Kur’an’ın açıklanmaya ihtiyacı vardır. İnsanların, Kur’an’ı kendilerine rehber edinebilmeleri, hükümlerine, emir ve yasaklarına uyabilmeleri için iyice anlaşılması ve nasıl uygulanacağının bilinmesi gerekir. Allah, bu görevi Peygamberin (SAV)’e vermiştir. Peygamberimiz (SAV), hakkında ayet bulunmayan konuları açıklığa kavuşturmuştur. Peygamberimiz (SAV)’in Kur’an’a ilâve olarak ortaya koyduğu hükümlerin asılları, icmalî olarak Kur’an’da vardır. Peygamberimiz (SAV) bu görevini şu şekilde yerine getirmiştir:

A-) Kur’an’da var olan hükümleri sözlü olarak teyit etme: Meselâ Peygamberimiz (SAV’)in:

    “Hayra delâlet eden, onu işleyen gibidir.”

    “Kim bir hayra delâlet ederse, bu kimseye o hayrı işleyenin sevabı gibi sevap verilir.” 

    Sözleri,

وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْعَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ:

    “Birr (hayır, iyilik ve güzel ameller) ve takvada yardımlaşın.”  (MÂİDE SURESİ – 2. AYET)

    Ayetini teyit etmektedir. Maide suresinin 6. ayeti, abdest alınmadıkça namaz kılınmaması gerektiğini ön görmektedir. Hz Peygamber (SAV)’in:

    “Abdestini bozan kimse (yeniden) abdest almadıkça, namazı kabul olmaz.”

    Sözü bu ayeti teyit etmektedir.

B-) Kur’an’ı tefsir etme: Peygamberimiz (SAV), bazı ayetleri tefsir etmiştir. Meselâ:

الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ:

    “İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar, işte güven onlarındır ve hidayete ermiş olanlar da onlardır.” (EN’AM SURESİ – 82. AYET)

    Ayetinde geçen “zulüm” kelimesini Peygamberimiz (SAV), Lokman suresinin 31. ayetinde geçen, “şirk” (Allah’a ortak koşmak) ile tefsir etmesi buna örnektir. 

C-) Kur’ân’ın genel hükümlü ayetlerini tahsis etme: Peygamberimiz (SAV), Kur’an’ın bazı genel hükümlerini tahsis etmiş yani alanını, kapsamını daraltmıştır. Meselâ:

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ:

    “Ölü eti ve kan size haram kılındı.”  (MÂİDE SURESİ – 3. AYET)

    Ayetinde geçen “meyte” (ölü eti) ve “dem” (kan) kelimeleri, umum ifade eden lâfızlardır. Peygamberimiz (SAV),ölü etlerinden balık; çekirge; keleri bu hükümlerden istisna ederek ayeti tahsis etmiştir.

D-) Kur’an’ın mutlak hükümlerini takyid etme: Peygamberimiz (SAV),Kur’an’ın bazı mutlak ayetlerini takyit etmiştir. Meselâ:

فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ:

    “(Namazda) Kur’an’dan kolayınıza gelen(ayetleri) okuyun.”  (MÜZZEMMİL SURESİ – 20. AYET)

    Ayeti, namazda mutlak olarak herhangi bir ayetin okunmasını ifade etmektedir. Peygamberimiz (SAV): “Fatiha okumayanın namazı olmamıştır.”

    Sözü ile her namazda fatiha okunmasını gerekli görerek ayeti takyid etmiştir.

E-) Kur’an’ın mücmel ayetlerini açıklama: Kur’an’da müteaddit defalar, “namaz kılınız.”  (Bakara, 43)

    Emri mücmel (kapalı) olarak verilmiş, ancak namazın nasıl kılınacağı açıklanmamıştır. Hz. Peygamber (SAV), uygulamalı olarak namazın kılınışını öğretmiş ve: “Beni gördüğünüz gibi namaz kılınız.” buyurmuş ve namazın nasıl kılınacağını ashabına öğretmiştir.

F-) Kur’an’ın müphem ayetlerini açıklığa kavuşturma: Meselâ Kur’an’da oruç ile ilgili olarak:

وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ:

    “Şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra ta gece oluncaya kadar orucu tamamlayın...”  (BAKARA SURESİ – 187. AYET)

    Ayetindeki “ak iplik” ve “kara iplik”, müphem (anlamı kapalı) kelimelerdir. Hz. Peygamber (SAV),bu kelimeleri, “Gündüzün beyazlığı ve gecenin karanlığı” olarak açıklayarak, ayetin müphemliğini gidermiştir.

G-) Kur’an’ın müşkül ayetlerini izah etme:

وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ:

    “Gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.”  (ENFÂL SURESİ – 60. AYET)

    Ayetindeki “kuvvet” kelimesini Hz. Peygamber (SAV): “Kuvvet, atmaktır.”

    Sözü ile açıklığa kavuşturmuştur.

H-) Helâl ve haram bildirme: Peygamberimiz (SAV), Kur’an’da bildirilmeyen bazı haramları açıklamıştır. Bu hususu, Kur’an şöyle beyan eder:

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْالنُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:

    “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur’a (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.”    (A’RAF SURESİ – 157. AYET)

    Kur’an’da yer almadığı halde peygamberimizin haram olduğunu bildirdiği birçok husus vardır. Meselâ; bir kadının teyzesi, halası, kız ve erkek kardeşlerinin kızları ile bir nikâh altında bulundurulması; ehli merkep; katır, aslan, kaplan, fil, kurt, maymun, köpek gibi pençesi bulunan vahşi hayvanların; kartal, atmaca, şahin ve doğan gibi tırnaklarıyla avlanan yırtıcı kuşların ve fare, köstebek ve akrep gibi haşaratın etlerinin yenilmesi; erkeklerin altın zinet takınmaları ve ipek elbiseler giymeleri, altın ve gümüş kaplardan su içilmesi ve yemek yenilmesi, Peygamberimiz (SAV) tarafından yasaklanmıştır. Peygamberimiz (SAV) Kur’an’ı açıklama görevini şu şekilde yapmıştır:

    Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), “açıklama” görevini, Allah’tan aldığı ilave bilgi ile yapmıştır. Şu örnekleri verebiliriz:

قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِالْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوِهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ:

    “(Ey Muhammed!), Biz senin yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. Elbette seni hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.”  (BAKARA SURESİ – 144. AYET)

    Ayetinden; önceleri Kudüs’teki Mescid-i Aksa cihetine doğru namaz kılınırken, kıblenin Mekke’deki Mescid-i Haram cihetine çevrildiğini öğreniyoruz. Kur'an’da, kıblenin Mescid-i Aksa cihetine doğru olduğunu bildiren ayet yoktur. Peygamberimiz (SAV), Mescid-i Aksa cihetine kendi içtihadı ile değil, Allah’tan aldığı Kur'an dışı bilgi (vahy-i gayri metlüv) ile namaz kılmıştır. Eğer kendi içtihadı ile olsaydı, kıblenin değişmesi için vahiy beklemezdi. Allah şöyle buyuruyor:

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى:إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى:

    “O (peygamber) kendi heva ve hevesinden konuşmaz. (Hak din adına her) konuştuğu ancak kendisine vahyolunan bir vahiydir” buyurmuştur. (NECM SURESİ – ¾. AYETLER)

    Bu ayette geçen “vahiy” ve “konuşma” lâfızları hem Kur’an’ı hem de Kur’an dışı vahyi (sünneti) içerir. Bu lâfızları sadece Kur’an’a indirgemek, ayeti tahsis etmek (anlamını daraltmak) tır ki bu, delilsiz ve keyfi bir görüştür. Ayrıca ayette “o konuşmaz” denilip, “o okumaz” denilmemesi de bu ayetteki nutkun (konuşmanın), sünneti de içerdiğine delâlet eder. 

    Hadislerde, Peygamberin (SAV) Kur’an dışı vahiy aldığına dair pek çok örnek vardır. Cibril’in (AS), insan suretinde gelip Peygamber’e (SAV), iman, İslâm ve ihsan’ın ne olduğunu sorması ile ilgili hadis, bunun en güzel örneğidir.

    Cibril (AS), Hz. Peygamber’e Kur'an için indiği gibi sünnet için de iniyor, ona ayetleri ve dinî hükümleri ayrıntılı olarak açıklıyordu. Peygamberimiz (SAV), kendisine vahiy gelmeyen bir konuda bir şey sorulduğu zaman “bilmiyorum” der veya vahiy gelinceye kadar cevap vermez ve kendi görüşü ile ve kıyasla (bir şey) söylemezdi.

    Hz. Peygamber (SAV):  “Bana Kur’an ve onun gibi bir misli verildi.” buyurmuştur.

11-) ÜSVE-İ HASENE: Bu, Peygamber (SAV)’in söz, fiil ve davranışlarıyla insanlara örnek olma görevidir. Peygamberimiz (SAV)’in en güzel örnek olduğunu:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌحَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً:

    “And olsun ki, Allah’ın Elçi'sinde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.”  (AHZAB SURESİ – 21. AYET)

    Anlamındaki ayet bize bildirmektedir. Peygamberimiz (SAV), imanı, ameli, sözleri, davranışları ve ahlâkı ile bize örnek olmuştur. O (SAV), en büyük ahlâk üzeredir:

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ:

    “(Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlâk üzeresin.” (KALEM SURESİ – 4. AYET)

    Anlamındaki ayet ile Allah, Peygamberimiz (SAV)’in ahlâkını yüceltmiştir. Peygamberimiz (SAV), Kur’an hükümlerini tatbik ederek Müslümanlara örnek olmuştur. Onun ahlâkını şöyle özetleyebiliriz:

    O; emin, güvenilir, mütevazı, edepli, sabırlı, yumuşak huylu, affedici, çok merhametli, çok şefkatli, kanaatkâr, muttaki, müstakim, muhsin, salih ve sadık bir insandı. Asla büyüklenmez, kimseye kaba davranmaz ve kimseyi hakir görmezdi. Kötülüğe iyilikle muamele ederdi. Davete icabet eder, yapılan iyiliğe teşekkür ederdi. Zengin-fakir herkese eşit davranır, insanlar arasında ayırım yapmazdı. Özür dileyenin özrünü kabul ederdi, hoşgörülü idi. Çocukları çok sever, hastaları ziyaret eder, misafirlerine son derece ikramda bulunurdu. Nefret ettirmez, müjdeler; zorlaştırmaz, kolaylaştırırdı. Adaleti her yerde tatbik eder, zulmü hoş görmezdi. Asla yalan söylemezdi. Doğru sözlüydü. Akrabalarıyla ilgilenir, emanetlere riayet eder, yoksulları doyurur, acizlerin işini görür, musibet ve felâkete uğrayanlara yardım ederdi. Hiç “hayır” demezdi. Kendisinden bir şey talep edilince yapmak isterse “evet” der, yapmak istemezse sükût ederdi. İnsanların en cömerdi ve cesuru idi. Ev işlerine yardım ederdi. Daima Allah’ı zikrederdi. İpekli elbise giymez, altın yüzük takınmaz, altın ve gümüş kaptan yemek yemezdi. Giyiminde temizliğe ve sadeliğe önem verirdi. Güzel koku sürünmeyi severdi. Hiçbir yemeği ayıplamazdı. Yemeğe besmele ile başlar ve sağ eliyle yerdi. Yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı. İyice doymadan sofradan kalkardı. Suyu üç yudumda içerdi. Nefsi için kin tutmaz, öç almaz ve kimseye sövmezdi. Darılmaz ve dargın durmazdı. Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, zenginlik ve fakirliğin fitnesinden, fakirlik ve zilletten, faydasız ilimden, saygılı olmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olmayan duadan Allah’a sığınırdı. Allah’tan daima hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterdi. İnsanları renklerine, şekillerine ve servetlerine göre değil, inanç, söz, fiil ve davranışlarına göre değerlendirirdi. İnsan haklarına, müminlerin birlikteliğine, birbirlerine sevgi, şefkat ve merhamet ile davranmalarına, kardeşliğe, kusurların bağışlanmasına, komşu haklarına, sevgi ve dostluğa, akrabalarla ilişkinin sürdürülmesine ve onlara iyilik yapılmasına, mal, can ve namus güvenliğine çok önem verirdi. Yetimlere bakılmasını, yoksulların doyurulmasını, çocukların iyi yetiştirilmesini, misafirlere ikram edilmesini, kötülüğün iyilikle savılmasını ve insanlara güzel davranılmasını, selâmlaşmayı, Müslüman’a yardım etmeyi, küçüklere sevgi, büyüklere saygı göstermeyi, güler yüzlü olmayı, doğruluğu, cömertliği, samimiyeti, iffetli ve hoşgörülü olmayı, adaleti, iyiliği, güzelliği ve temizliği, yardım severliği ve insanlara faydalı olmayı teşvik ederdi. İnsanlara eziyet edilmesine, sövülmesine, lânetlenmesine, dövülmesine, zarar verilmesine, güçlük çıkarılmasına, işkenceye, kin tutmaya, dargın durmaya, öfkelenmeye, insanların aldatılmasına, haset edilmesine, arkadan çekiştirilmesine, gizli hallerinin araştırılmasına, komşuya eziyet edilmesine, iki yüzlülük yapılmasına, yalan söylenmesine, yalancı şahitlik yapılmasına, emanete hıyanetlik edilmesine... Karşı çıkardı.

SONUÇ
    Yüce Allah, rehber ve örnek olsunlar diye, ilk insandan itibaren her topluma bir peygamber göndermiştir. İlk peygamber Âdem (AS), Son Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’dir. Bu ikisinin arasında gelip geçen peygamberlerden, Kur’an’da sadece 25'inin ismi zikredilmiş, diğerlerinin isimleri zikredilmemiştir. İsimlerini bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün peygamberlere iman etmek imanın altı esasından biridir. Bu peygamberlerden birine iman etmeyen kimse, mümin ve Müslüman olamaz. Peygamberler, akıllı, güvenilir, dürüst, özü ve sözü doğru insanlardır. Peygamberler büyük günah işlememişlerdir. Allah'tan aldığı görevleri yerine getirmişler, hak dini insanlara tebliğ etmişlerdir. Son Peygamber Hz. Muhammed (SAV), diğerlerinden farklı olarak bütün insan ve cinlere Rahmet Peygamberi, en güzel örnek olarak gönderilmiştir.

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)