Posts: 10,028
Threads: 9,461
Joined: May 2018
Reputation:
0
Futbol Takımı: Galatasaray
06-15-2018, 12:20 PM
(This post was last modified: 05-13-2024, 05:09 PM by RasitTunca.)
İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis
İstanbul, Türkiye'de yer alan şehir ve ülkenin 81 ilinden biri. Ülkenin
en kalabalık, ekonomik, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan en önemli
şehridir.[2][3][4] Şehir, iktisadi büyüklük açısından dünyada 34., nüfus
açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre
Avrupa'da birinci, dünyada ise Lagos'tan sonra altıncı sırada yer
almaktadır.[5][6]
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca,
Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir
şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası,
Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası veya Asya Yakası denir. Tarihte
ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir
yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul
Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her
seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen
şehrin[7] 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir
belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, 330-395 yılları
arasında Roma İmparatorluğu, 395-1204 ile 1261-1453 yılları arasında
Bizans İmparatorluğu, 1204-1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son
olarak 1453-1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik
yaptı.[8] Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği
1517'den kaldırıldığı 1924'e kadar İslam'ın da merkezi oldu.[9]
Son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkartılan arkeolojik bulgularla
insanlık tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir. Yarımburgaz
Mağarası'ndan çıkarılan taş aletlerle, ilkel insan izlerinin 400.000 yıl
öncesine dayandığı ortaya çıkmıştır.[10][11][12][13] Anadolu Yakası'nda
yürütülen kazı çalışmaları ve bunlara bağlı araştırmalar, şehirde tarım
ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun MÖ 5500'lere
tarihlenen Fikirtepe Kültürü olduğunu göstermiştir.[14] Bu arkeolojik
bulgular yalnızca İstanbul'un değil, tüm Marmara Bölgesi'nin en eski
insan izleridir.[14] İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk
yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon; Avrupa Yakası'nda
Byzantion'dur. Cumhuriyet dönemi öncesinde egemenliği altında olduğu
devletlere yüzlerce yıl başkentlik yapan İstanbul, 13 Ekim 1923
tarihinde başkentin Ankara'ya taşınmasıyla bu özelliğini yitirmiş; ancak
ülkenin ticaret, sanayi, ulaşım, turizm, eğitim, kültür ve sanat
merkezi olma özelliğini sürdüregelmiştir.[15]
Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan ve Asya ile Avrupa'yı ayıran
İstanbul Boğazı'na ev sahipliği yapması nedeniyle, İstanbul'un
jeopolitik önemi oldukça yüksektir.[16] Bugün tamamına yakını
doldurulmuş olan ya da kaybolan doğal limanları vardır. Bu özellikleri
yüzünden bölge toprakları üzerinde uzun süreli egemenlik anlaşmazlıkları
ve savaşlar yaşanmıştır. Başlıca akarsular Riva, Kâğıthane ve Alibey
dereleridir.[17] İl toprakları az engebelidir ve en yüksek noktası
Kartal ilçesindeki Aydos Tepesi'dir.[17] İldeki başlıca doğal göller
Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir.[17] İl ve yakın
çevresinde, Karadeniz ile Akdeniz makro iklimleri arasında geçiş
özellikleri görülür.[17] Hava sıcaklıkları ve yağış ortalamaları
düzensiz; bitki örtüsü dengesizdir.
İstanbul tarihi
İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih
öncesi dönem, Byzantion dönemi, Doğu Roma dönemi, Osmanlı dönemi ve
Türkiye dönemi.
İstanbul, 4. yüzyıldan [1] 20. yüzyıla kadar yaklaşık on altı yüzyıl
boyunca dünyanın en önemli ve en büyük metropolleri arasında bulunmuş
bir şehirdir. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının buluştuğu geniş bir
bölgenin tartışmasız tek hakimi olmuş ve bu süreç içerisinde dünya
tarihini önemli derecede etkilemeyi başarmıştır.
Istanbul bin altı yüz yıl boyunca, 330’dan 1922’ye kadar bulunan
dönemde; Roma İmparatorluğu ( 330-395), Bizans İmparatorluğu ( 395-1204,
1261-1453), Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) ve Osmanlı İmparatorluğu (
1453-1922) olmak üzere 4 farklı imparatorluğa başkentlik yapmış bir
şehir. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde dünyanın iktidar
sahibi ve en güçlü devletleri olarak tarihe geçmiştir. Hepsinin
İstanbul’dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin tarihsel önemi ve değeri
kolaylıkla anlaşılabilir.
1923’de Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte köklü başkentlik
özelliğini kaybeden İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört
yüzyıl boyunca koruduğu her alanda etkin bir ‘dünya şehri’ olma
özelliğini Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihi
ile birlikte tekrar eski özelliğini kazanmaya başlamış, günümüzde Avrupa
ve Orta Doğu’nun en önemli merkezleri arasında kendine yer bulmuştur.
Bizans İmparatorluğu döneminde İstanbul
İstanbul, yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin,
başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının
kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir.
Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış,
yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı
kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir
mozaik halini almıştır.
Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda
kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul
geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
Tarih öncesi dönem ( MÖ 3000-MÖ 667)
Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan
kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün
çevresinde Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağı insanların yaşadığı
sanılmaktadır.
İlk belirgin yerleşim sahipleri olarak Megaralılar’ın insanı olarak
kabul edilmektedir. Megaralılar, bugünkü Kadıköy'e yerleştiler ve
"Khalkedon" adını verdiler. Ayrıca Kadıköy'e bağlı Fikirtepe'de de
çeşitli buluntular ortaya çıkmıştır. Elen Mitolojisi'ne göre Batum'a
doğru yola çıkan 40 Yunan, İstanbul Boğazı'ndan geçerken, bugünkü
Sarayburnu'nda karaya çıkmış, bulundukları yere, "Altın Boynuz"
dedikleri Haliç'e ve Khalkedon'a yerleşmişlerdir.
Byzantion dönemi ( MÖ 667-MS 332)
Ayrıca bakınız: Antik Yunanistan ve Roma İmparatorluğu
İstanbul, bu dönemde adı Byzantion olan antik bir Yunan şehir devleti
olarak kurulacak, kısa zamanda gelişip güçlenecek ve dönemin merkezi
gücü Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilecektir. Romalilar
tarafından Byzantion, latinleştirilecek ve Byzantium olarak Roma
İmparatorluğu'nun önemli şehirlerinden biri haline gelecek, adı
değiştirilecek önce Byzantium sonra Augusta Antonina diye anılacaktır.
Antik Yunan Şehir Devleti Byzantion ve Antik Yunan Dönemi ( MÖ 667-MÖ 196)
Byzantion ve Konstantinopolis
Byzantion ve Oligarşi dönemi ( MÖ 667-MÖ 476)
Bugünkü İstanbul'un temelleri MÖ 7. yüzyılda atılmıştır. "Byzantion"
şehri Megaralılar tarafından MÖ 667'de tarihi yarımadanın doğusunda
Sarayburnu civarında kurulmuştur. Byzantion uzun süre şehir devlet
yapısı göstermiştir. MÖ 478'de Byzantion Spartalı Pausanlılar tarafından
ele geçirilmiştir.Ancak yönetimde sadece 2 yıl kalacaktır.
Byzantion ve demokrasi dönemi ( MÖ 476-MÖ 196)
Byzantion Spartalı Pausanlıların yönetiminde ancak iki yıl kalabilmiş,
sonra Pausanlılar şehrin halkı tarafından kovulmuşlardır. Böylece MÖ
476'dan itibaren Byzantion demokrasiyi yönetim biçimi olarak
belirlemiştir. Uzun süre şehir devlet yapısı gösteren Byzantion,
stratejik konumuna borçlu olduğu ekonomik gelişme sayesinde tüm antik
Yunan bölgesine müdahale edebilen bir güç olmuştur.
Roma şehri Byzantion ve Roma dönemi ( MÖ 196-MS 330)
Byzantion ve Roma Dönemi ( MÖ 196- MS 1. yüzyıl)
MÖ 196'da Byzantion Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girer.
Byzantion Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından Roma
İmparatorluğu'na Roma Bağımsızlık Bildirgesi'yle dahil edilmiştir. Şehir
Roma İmparatoru Vespasian tarafından 1. yüzyılda imparatorluğa sağlam
bir şekilde bağlı kalması için latinleştirilir.
Byzantium ve Roma dönemi ( 1. yüzyıl-3. yüzyıl)
Byzantion İmparator Vespasian döneminde hızlı bir Latinleştirme
politikasına tabi tutulur, adı Latince Byzantium olur ve Roma
İmaparatorluğu'na tam bağlı önemli bir vilayet haline gelir. 196'da
Byzantion Pers İmparatoru Pescennius ile anlaştığı için Roma İmparatoru
Septimius Severus tarafından cezalandırılır ve şehir büyük zarar görür.
Şehir sonra yine Septimius Severus tarafından baştan başa tekrar inşa
edilir.
Augusta Antonina ve Roma dönemi ( 3.yüzyıl-330)
Augusta Antonina adı baştan başa yeniden inşa edilmiş ve düzenlenmiş
şehre İmparator Septimius Severus ( 193-211)tarafından, oğlu Antonius'un
şerefine verilmiştir. 3. yüzyılda bu ad kullanılmıştır. 330 yılında
Byzantion I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan
edilir.
Bizans İmparatorluğu dönemi ( 330-1453)
Bizans İmparatorluğu'nda İstanbul, Konstantinopolis
İstanbul'un bu dönemde adı Konstantinopolis olarak değişmiş, önce Roma
İmparatorluğu'nun sonra Bizans İmparatorluğu'nun başkentliğini
yapmıştır. Bizans başkenti Konstantinopolis yaklaşık 1000 yıl boyunca
Orta Doğu'ya hakim bir şehir konumuna yükselmiştir.
Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi ( 330-395)
İstanbul'un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğunun Doğu-Batı
ayrışmasından 65 yıl önce başlamıştır. Byzantion 330 yılında İmparator
Büyük Konstantin'in isteğiyle 'Nova Roma ( Yeni Roma)' olarak Roma
İmparatorluğu'nun başkenti yapılır, kentin ismi imparatorun ölümünden
sonra onun anısına Byzantium'dan Konstantinopolis'e çevrilir. Roma'nın
istilası ve yıkılmasıyla onun yerine geçen Konstantinopolis, 395'de
ikiye bölünen Roma İmparatorluğu'nun ardılı devlet Doğu Roma
İmparatorluğu'nun başkenti olur.
Konstantinopolis'in şehir merkezi planı
Bizans başkenti Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi ( 395-1204)
Konstantinopolis, önce Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan ve Batı
Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans
İmparatorluğu'na dönüşen devletin de 395'de başkenti olmuştur.
Konstantinopolis erken ortaçağda da dünyanın en parlak ve zengin
şehridir.
Latin başkenti Konstantinopolis ve Latin İmparatorluğu dönemi ( 1204-1261)
1204-1261 yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'nun başkenti haline gelmiştir.
Bizans başkenti Konstantinopolis ve geç Bizans İmparatorluğu dönemi ( 1261-1453)
Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis daha sonra tekrar 1453'e
kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. Bu döneme
Kostantinopolistik denir.
Osmanlı İmparatorluğu dönemi ( 1453-1922)
19. yüzyıl sonlarında, Abdullah Biraderler tarafından çekilmiş Galata Köprüsü ve Yeni Camii'yi gösteren bir fotoğraf.
Abdullah Biraderler tarafından çekilmiş ve 1895 öncesi Laleli Camii ve etrafını gösteren bir görüntü.
İstanbul'un 1922 yılındaki haritası
İstanbul bu dönemde büyük bir cihan imparatorluğunun başkenti olacak, üç
kıtada yayılan toprakları 400 yıldan uzun süre hakimiyetinde
bulunduracaktır.
Kentin 29 Mayıs 1453'te II. Mehmed tarafından fethedilmesinden sonra Osmanlı dönemi başlar.
Müslümanlarca Konstantiniyye olarak adlandırılan şehri, Rumlar
Yunanca "εις τήν Πόλι( ν)" ( /is tin boli/) yani "şehir'e" olarak
kullanmışlardır. Osmanlı'da da bu ismi Istanbul olarak sıkça
kullanılmıştır. Ruslar ise şehre Çarigrad ( Çarın şehri) adını
kullanmışlar. Şehrin Balkanlar'daki adı Stambul olmuştur.
13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf devletleri tarafından işgal edilen
şehir, 6 Ekim 1923 tarihinde Türk ordusunun şehre girmesiyle sona
ermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti dönemi ( 1923-)
13 Ekim 1923'te Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ilan
edilmesiyle İstanbul, M.S. 330'dan beri sürdürdüğü başkentlik özelliğini
kaybetmiştir.
İstanbul'un tarihsel önemi
Osmanlı döneminde İstanbul
İstanbul 4. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar on altı yüzyıl boyunca dünyanın
en büyük ve en önemli metropolleri arasında yer almıştır. Avrupa, Asya
ve Afrika kıtalarının kesiştiği geniş bir bölgenin tartışmasız tek
hakimi olmuş ve bu süreçte dünya tarihini önemli derecede etkilemeyi
başarmıştır.
İstanbul kesintisiz bin altı yüz yıl boyunca, 330'dan 1922'ye kadar olan
dönemde; Roma İmparatorluğu ( 330-395), Bizans İmparatorluğu (
395-1204, 1261-1453), Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) ve Osmanlı
İmparatorluğu ( 1453-1922) olmak üzere dört farklı imparatorluğa
başkentlik yapmıştır. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde
dünyanın en büyük güç ve iktidar sahibi devletleri olarak tarihe
geçmiştir. Hepsinin İstanbul'dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin
tarihsel önemi ve değeri anlaşılabilir.
1923'te Ankara'nın başkent olmasıyla köklü başkentlik özelliğini yitiren
İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört yüzyıl boyunca
koruduğu her alanda etkin bir 'dünya kenti' olma özelliğini Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihiyle birlikte tekrar
kazanmaya başlamış, günümüzde Orta Doğu ve Avrupa'nın en önemli
merkezleri arasında yerini almıştır.
İstanbul'u yöneten devletleri
Antik Yunan şehir devleti ( MÖ 667-MÖ 196)
Roma İmparatorluğu ( MÖ 196-395)
Bizans İmparatorluğu ( 395-1204), ( 1261-1453)
Latin İmparatorluğu ( 1204-1261)
Osmanlı İmparatorluğu ( 29 Mayıs 1453-13 Kasım 1918 )
İtilaf devletleri ( 13 Kasım 1918-6 Ekim 1923)
Türkiye Cumhuriyeti ( 6 Ekim 1923-)
İstanbul'un başkentlik yaptığı devletler
Roma İmparatorluğu ( 330-395)
Bizans İmparatorluğu ( 395-1204), ( 1261-1453)
Latin İmparatorluğu ( 1204-1261)
Osmanlı İmparatorluğu ( 1453-1922)
Etimoloji
İstanbul'a çağlar boyunca değişik adlar verilmiştir. Bu kent adları,
kent tarihinin farklı dönemleriyle ilişkilidir. Bu adlar tarihsel
sırayla, Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis,
Kostantiniyye, İslambol ve İstanbul'dur. Bunun dışında tarihte Moğollar
Çakduryan, Polonlar Kanatorya, Çekler Aylana, Macarlar Vizenduvar olarak
adlandırmışlardır.[18]
Tarih boyunca İstanbul kentine verilen onlarca ad içinde, Türkler
tarafından yaygın biçimde benimseneni ve günümüzde kullanılanı
İstanbul'dur. Bu adın "eis tin polin" ( Yunanca: εις την πόλιν)
tamlamasından geldiği sanılmaktadır.[19] Bu tamlama, o dönem
Yunancasında "şehirde", "şehrin içinde", "şehiriçi" gibi anlamlara
gelmekteydi.[19] Ayrıca halk dilinde "n" ünsüzüne bitişen "p" sesi "b"
sesine dönüşüyordu.[19] Bu bağlamda İstanbul adının kökeni pek çok
kaynakta bu tamlamayla ilişkilendirilmektedir. İ.S. 2'nci yüzyıldan
kalma Ermeni kaynaklarında da Istanbol ya da Istınbol biçiminde anılan
şehir adının, Türkçeye bu şekilde giriş yapmış olması olasıdır.[20]
Halûk Tarcan araştırması ise İstanbul adının kökeninin Yunanca ya da
Ermenice değil Türkçe olduğunu ve "astan bolıq"tan geldiğini
göstermektedir. As, Ön-Türkçede "uzay", "Tanrı beldesi" gibi anlamlara
gelmekteydi. As kökünden As/qan ( Tanrı beldesinde asılı) doğup zamanla
Astan olmuş ve Hitit diline İstan olarak geçmiştir. "Bolıq" ise kent
demektir ve bu kelimenin günümüzde Bolu, Gelibolu, Hayrabolu, İnebolu,
Niğbolu, Safranbolu ve Tirebolu gibi yaşayan örnekleri vardır. Bu iki
kelime, "Astan-bolıq" bize "cennetvarî kent" anlamını vermektedir.[21]
Osmanlı döneminde şehir merkezi için kullanılan adlar çeşitlilik
gösterse de vilayet çapında adlandırma hemen hemen sabit kalmıştır.
İstanbul kentine ev sahipliği yapan üst idari birimin, şehirle aynı adı
taşıması Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma bir uygulamadır. Roma
egemenliği altındayken şehrin topraklarının bulunduğu eyalet ise Avrupa
Yakasında Trakya ( Latince: Tracia, Yunanca: Θράκη); Anadolu Yakası'nda
Bitinya ( Latince: Bithynia, Yunanca: Βιθυνία) eyaletiydi.[22]
Byzantion
Byzantion ( Yunanca: Βυζάντιον, Latince: Byzantium), İstanbul'un bilinen
ilk adıdır. MÖ 667'de Antik Yunanistan'daki Megara şehir devletinden
gelen Dor asıllı Yunan yerleşimciler bugünkü İstanbul üzerinde bir
koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas veya Byzantas’ın ( Yunanca:
Βύζας veya Βύζαντας) şerefine Byzantion adını verdiler.[23][24]
Byzantium, orijinal adı Byzantion olan antik kentin adının 1. yüzyılda,
kenti Romalılar ele geçirince, onlar tarafından Latinceleştirilmiş
hâlidir.
Augusta Antonina
Augusta Antonina, miladi 3. yüzyılın başında Roma İmparatoru Septimius
Severus′un, oğlu Antonius ( sonraki Roma İmparatoru Caracalla) şerefine
kente verdiği kısa süreli addır.[25]
Nova Roma
330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından kent Roma
İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince, kente Latince "Yeni Roma"
anlamına gelen Nova Roma ( Yunanca: Νέα Ρώμη, Nea Roma) adını koydu ve
bu adı teşvik etmeye çalıştıysa da bu ad hiç benimsenmedi.[26]
Konstantinopolis
Ancak 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin adı, onun
şerefine "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'e (
Yunanca: Κωνσταντινούπολις, Kōnstantinoúpolis,
Latinceleştirilmiş:Constantinopolis) çevrildi. Konstantinopolis, Bizans
İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Ama
Konstantinopolis, kentin yerlileri tarafından sadece Yunanca "kent"
anlamına gelen ( Πόλις, Polis) olarak anılırdı.[27]
1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet önderliğinde Osmanlı
İmparatorluğu tarafından fethinden sonra bile, Konstantinopolis, Batı'da
kullanılan en yaygın ad olarak kaldı. Istanbul adı, ancak 1928'de Latin
harflerine geçilmesi sonrası Batı dillerinde Konstantinopolis'in yerini
almaya başladı.
Kostantiniyye
Kitab-ı Bahriye'ye 1629 yılında Mustafa bin Mehmed Cündî tarafından eklenen İstanbul çizimi.
Kostantiniyye ( Arapça: القسطنطينية, al-Qusṭanṭiniyah, Osmanlı Türkçesi:
قسطنطينيه, Kostantiniyye), Konstantinopolis'in Arapça şeklidir ve
kentin İslam dünyasında bilinir hâle gelen ve en çok kullanılan adı
oldu. Yunancada "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'in
aksine, Kostantiniyye Arapça'da "Konstantin’in yeri" anlamına geliyor.
1453 yılında fetihten sonra, kent Osmanlı İmparatorluğu'nun dördüncü
başkenti ilan edildi ve Kostantiniyye Osmanlı İmparatorluğu tarafından
kentin resmî adı olarak kullanıldı ve 1923 yılında Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar, çoğu zaman bu ad kullanımda kaldı.
Örneğin Osmanlı İmparatorluğu ve mahkemeleri, Kostantiniyye'de
yayımlanan resmî belgelerin kaynağını belirtmek için, "be-Makam-ı
Darü's-Saltanat-ı Kostantiniyyetü'l-Mahrusâtü'l-Mahmiyye" gibi başlıklar
kullanılırdı.[28]
Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme adlı eserinde de şehir için kullanılan adlardan birisi de "Kostantiniyye"dir.[29]
Ancak, bazı dönemlerde Osmanlı yetkilileri kent için diğer adlardan
yanaydı. Hem kent için hem de Osmanlı hükûmetini tanımlamak ve
diplomatik yazışmalar için özellikle bu yüceltici adlar eş anlamlı
kullanılırdı ve teşvik edilirdi:
Dersaadet ( Farsça: در سعادت, "Mutluluk Kapısı")
Derâliye ( Farsça: در عاليه, "Yüce Kapı")
Bâb-ı Âli ( Arapça: باب عالی, "Yüce Kapı")
Pâyitaht ( Farsça: پایتخت, "Tahtın Ayağı" veya "Başkent")
İstanbul haritası
Asitane ( Farsça: آستانه, "Devletin Eşiği").
İslambol
Tarihte şehir için kullanılan adlar içinde İslambol, dar kullanım
alanına sahip olsa da kayıtlarda görülen adlardandır. Evliya Çelebi'nin
Seyahatnâme'sinde "Kostantiniyye" adıyla beraber birçok cildinde söz
konusu "İslambol" ( اسلامبول) kelimesi de kullanılmıştır. Söz konusu
seyahatnamede bu ad, diğer adlardan daha yoğun bir kullanıma
sahiptir.[30] Halk etimolojisi örneklerinden biridir.
İstanbul
Etimolojik olarak İstanbul adının kökeni ( Türkçe telaffuz: [isˈtanbuɫ]
ve halk arasında bazen [ɯsˈtambuɫ]) Ortaçağ ( Bizans) Yunancasında
"kent'e" veya "kent'de" anlamına gelen ( Yunanca telaffuz:[εἰς τὴν
Πόλιν], [is tin ˈpolin]) kelimelerinin Türkçeleştirilmesiyle
oluşmuştur.[31]
İstanbul, Osmanlı döneminde resmi belgelere girdi ve sıkça kullanıldı.
Ayrıca Osmanlı Ordusu'nda İstanbul'un merkez ordu komutanı için resmen
İstanbul ağası ve İstanbul'un en yüksek sivil hakimi için resmen
İstanbul efendisi sıfatları kullanılırdı. Konstantiniyye de dahil olmak
üzere diğer adların da kullanılmasına devam edildi, ancak İstanbul (
Osmanlı Türkçesi: استانبول) zamanla şehrin Türkçede en yaygın bilinen
adı oldu ve diğer adlandırmalar kullanımdan kalktı. Fakat Batılılar
tarafından Konstantinopolis adı kullanılmaya devam edildi.
1928'de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Latin
harfleriyle yazılmış hali Istanbul uluslararası kullanıma girdi.
İstanbul kentin uluslararası adı ilan edildikten sonra
"Konstantinopolis" adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve
uluslararası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurtdışından
İstanbul'a gönderilen mektuplarda adres olarak "Konstantinopolis" (
yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye
başlandı. Zaman içinde Istanbul adı ve bunun çeşitli benzer yazılışları
çoğu dünya dilinde yerini aldı.
Genel tarih
İstanbul'daki tarihi yerler*
UNESCO Dünya Mirası
Istanbul siluet.jpg
Ülke Türkiye
Tür Kültürel
Kriter i, ii, iii, iv
Referans 356
Bölge** Avrupa ve Kuzey Amerika
Tescil bilgisi
Tescil 1985 ( 9. Oturum)
* Dünya Mirası resmî listesi.
** UNESCO resmî sınıflandırması.
İstanbul, yerleşim tarihi son yapılan Yenikapı'daki kazılarla bulunan
liman doğrultusunda 8500 yıl, kentsel tarihi yaklaşık 3.000, başkentlik
tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği
noktada bulunan bir dünya kentidir.[34] Şehir çağlar boyunca farklı
uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din,
dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit
yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik hâlini almıştır.
Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda
kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul
geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir:
Tarih öncesi çağlar
Kuruluş Dönemi ve Byzantion dönemi
Konstantinopolis dönemi
Konstantiniyye dönemi
İstanbul dönemi
Tarih öncesi çağlar
İstanbul'un tarihi üç yüz bin yıl önceye kadar uzanmaktadır.
Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan
kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlandı.[35] Bu dönemde gölün
çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yaşadığı sanılmaktadır.
Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt
Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst
Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlandı.[36]
Byzantion dönemi
İstanbul'un en önemli tarihi yapılarından Galata Kulesi, 2010
2008 yılında İstanbul metrosu için yapılan Marmaray tüp geçidi kazıları
sırasında Cilalı Taş Devri'nin sürdüğü MÖ 6500'lü yıllara ait
kalıntılara rastlanan şehrin,[37][38][39] Anadolu Yakası'ndaki
Fikirtepe'de yapılan kazılarda ise Bakır Çağı'nın sürdüğü MÖ 5500–3500
yıllarına ait kalıntılar bulundu.[40] Bunun yanında Kadıköy'de
Fenikelilere ait kalıntılar bulundu. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13.
yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra kentini kurdu.[41] Kral Lygos
zamanında Sarayburnu'na, bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde bir
Akropolis kuruldu. MÖ 685'te Megara'dan gelen Yunanlar burada bir koloni
kurdu, Kral Byzas'ın hükümsürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion
kuruldu.[42] Kente Roma İmparatorluğu hakim olunca, kentin adı Septimius
Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina
kondu,[43] ardından İmparator I. Konstantin zamanında kent Roma
İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. Bu sırada Nova Roma olarak
değiştirilen kentin adı benimsendi ve 337 yılında İmparator I.
Konstantin'in ölümüyle Konstantinopolis'e çevrildi.
Bizans İmparatorluğu dönemi
Bizans Dönemi'nin en önemli eserlerinden Ayasofya, 2004
Bu dönem 324 - 1453 yılları arasını kapsadı. I. Konstantinus şehri ele
geçirip Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaptıktan sonra, şehir ayrıca
Roma'nın doğusunun yönetim merkezi oldu. Romalı nüfusu bu dönemde,
Romalı soyluların göçü de dahil olmak üzere önemli boyutta arttı. Bu
dönemde; yeni bir mimari yapıyla şehir oldukça genişledi. 100.000
kişilik bir hipodromun ( Sultanahmet Meydanı) yanı sıra, limanlar ve su
tesisleri yapıldı.
Konstantinus'un döneminde şehre Nova Roma dese de; 11 Mayıs 330 da
şehrin ismi Konstantinopolis oldu. Döneminde Dünya'nın en büyük
katedrali olan Ayasofya'yı 360'da kuran Konstantin; böylece Roma
İmparatorluğu'nun dinini de Hristiyanlık olarak değiştirdi. Pagan Roma
dinine inanan batı ile ilk kopuş da bu dönemde başladı. Her ne kadar;
Bizans İmparatorluğu I. Theodosius'un ölümü ile başlasa da; Bizans
İmparatorluğu Konstantinus Hristiyanlığı getirmesine duyduğu saygıdan
kendisini hep bir Bizans İmparatoru olarak gördü; 1453'deki çöküşüne
kadar da 10 İmparatorunun daha ismi Konstantinus oldu. Bu dönemde
İstanbul'un rolü oldukça stratejikti; Avrupa ve Asya arasında bir kapı
oldu. Bu vesile ile, ticaret, kültür ve diplomasinin yapıldığı bir
merkezdi. Bu dönemde şehrin ismi "Poli" ( şehir) de oldu.[44]
476'da Batı Roma'nın yıkılması sonrasında da; Batı Roma
İmparatorluğu'ndaki Romalıların büyük çoğunluğu buraya göç etti ve
Bizans İmparatorluğu'nun da başkenti İstanbul oldu. 543'de nüfusun
yarısının ölümüne sebebiyet veren veba salgınından sonra; şehir
İmparator I. Justinianos döneminde yeniden inşa edildi.
700'lü yıllarda Sasaniler ve Avarların saldırısına uğrayan şehir; 800'lü
yıllarda Bulgarlar ve Arapların, 900'lü yıllarda ise Ruslar ve
Bulgarların saldırısına uğradı.
Ancak; saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında oldu. Haçlılar
tarafından; 4. Haçlı Seferi'nde 1204 yılında ele geçirilen şehir
yağmalandı; halkın büyük çoğunluğu şehirden kaçtı; yoksul ve enkaz
içinde bir kente dönüştü. Bunun sebebi Batı Roma'da büyüyen Latinlerin;
Katolik Hristiyanlık anlayışı ile Bizans'daki Ortodoks Hristiyanlık
inanışı arasındaki farklılıklar ve uyumsuzluklardır. Bu dönem
sonrasında, 1261 yılında Palailogos Hanedanından; Michael VIII
Palaeologus şehri tekrar ele geçirmiş ve Latin'lerin dönemini sona
erdirdi.
Bu dönemden sonra giderek küçülen Bizans; Osmanlı İmparatorluğu
tarafından 1391'den sonra kuşatılmaya başlandı; en sonunda 29 Mayıs
1453'de Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine geçti. İstanbul'un fethi,
Dünya tarihinde Orta Çağ'ın sonunu simgelemektedir.
Osmanlı İmparatorluğu dönemi
19. yüzyıl sonlarında Galata Köprüsü ve arka planda Yeni Cami, İstanbul.
1896
Bu dönem 1453 - 1923 yılları arasını kapsadı. 29 Mayıs 1453'de; Osmanlı
Padişahı II. Mehmed'in 53 gün süren kuşatması sonrasında; İstanbul
Osmanlı'nın 4'üncü ve son başkenti oldu.
Osmanlı'nın ele geçirmesinden sonra; Topkapı Sarayı ve Kapalıçarşı'nın
da kurulması ardından birçok okul ve hamam açıldı. Dünya'nın ve
İmparatorluğun dört bir yanından insanların taşındığı şehirde
Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların beraber yaşadığı kozmopolit
bir toplum oluştu. Bizans döneminden kalan, eski binalar ve surlar
onarıldı.[45] Fetihten 50 yıl sonra; Dünya'nın en büyük şehirlerinden
biri hâline gelen İstanbul'da "Küçük Kıyamet" olarak da adlandırılan; 14
Eylül 1509 İstanbul Depremi sonrasında ( 8 şiddetinde olduğu ileri
sürülmektedir); 45 gün süren artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkıldı
ve birçok insan yaşamını kaybetti.[46]
1510 yılında; Sultan II. Beyazıd; 80.000 kişinin çalışmasıyla şehri
yeniden kurdu. Günümüzde de var olan eserlerin büyük çoğunluğu bu
dönemden kaldı. Mimar Sinan'ın camileri ve diğer binaları kurduğu I.
Süleyman döneminde; mimari ve sanat konularına önem verildi. Lale Devri
döneminde; Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1718 yılından
itibaren; itfaiye'yi kurdu, ilk matbaayı açtı ve fabrikalar kurdu. 3
Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında da batılaşma
süreci hızlandığı dönemde birçok alanda yenilikler yaşandı.[47]
Haliç'in üzerine köprü; Karaköy'e tünel, demiryolları, kentin içindeki
deniz taşımacılığı, belediye örgütlerinin, hastanelerin kurulmasıyla
modern bir şehir hâlini alan İstanbul, 1894 yılında Üçyüzon Depremi ile
birlikte tekrar büyük bir zarar gördü. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında
ise 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca da işgal edildi.[48]
İstanbul'un 2500 yıllık başkentlik dönemi 29 Ekim 1923'de sona erdi.
Osmanlı ve Bizans kayıtlarında, 1402'de Yıldırım Bayezid döneminde
İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan
anlaşma gereği bir Türk ( Müslüman) mahallesi kurulması şartına uygun
olarak Göynük ve Taraklı’dan 760 hane Manav Sirkeci'ye
yerleştirildi.[kaynak belirtilmeli]
Cumhuriyet dönemi
“ Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu. ”
—Napolyon Bonapart[49]
Cumhuriyet sonrası 1923-1950 yılları arasında fiziksel atılımlar oldu.
1900'lerin başında 1 milyon olan nüfus, 1927'de 690.000'e düştü, 1935'de
740.000 ve 1945'de tekrar 900.000'e ulaştı.[50] 1950'lerde
Balkanlar'dan göç alan şehirde, bu dönemde şehirleşmede gecekondular ön
plana çıkmaktadır. 1960'larda ise gecekonduların yanında, apartmanlaşma
başladı. 1970'lerde ise hızlı nüfus artışı ile konut ve ulaşım sorunları
önem kazandı. Bu dönemde otomobil sayısının artması ve sonucunda
trafiğin artması Boğaziçi Köprüsü'nün yapılmasında etkili oldu ve
ulaşımda önemli bir noktaya varıldı. İstanbul metropoliten alanı
1970-1975 yılları arasında merkezde 50 kilometre yarıçaplı iken 1980'de
60 kilometre yarıçapa ulaştı. 1990'ların nüfus artışı, nüfusun dış
taraflara yayılması ile sonuçlandı ve sonucunda İETT'nin yetersiz
gelmesi ile dolmuş ve minibüsler bu açığı kapatmaya çalıştılar. 70’li
yıllarda eski hızı ile olmasa da imar faaliyetleri canlanan şehirde 1973
yılında Boğaziçi Köprüsü açıldı.[51]
İstanbul, 1984 yılında çıkarılan 2972 sayılı kanun[52] ve 195 sayılı
kanun hükmünde kararname[53] sonucu Ankara ve İzmir ile birlikte
büyükşehir unvanı kazandı. Aynı yıl çıkarılan 3030 sayılı kanun ile
büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti.[54] 2004 yılında
çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları il
mülki sınırları oldu.[55]
Sanat
Kent, çok kez el değiştirip, yıprandığından kentte, Roma İmparatorluğu
Dönemine ait fazla yapı kalmadı.Kalanlar içinde en önemlileri: 330
yılında İmparator I. Konstantin onuruna kentin yedi tepesinden birine
dikilen anıt. Sütun her biri 3 ton ağırlığında ve 3 metre çapında olan
bileziklerle birbirine bağlanmış toplam 8 adet sütun ve bir kaidenin üst
üste konulmasıyla oluşturuldu. Bu dönemden günümüze kalan bir başka
yapı da Bozdoğan Kemeri'dir. Kentin su rezerv sisteminin inşası
İmparator Hadrianus döneminde başladı. I. Konstantin zamanında kentin
yeniden yapılanması ve büyümesiyle birlikte hızla artan nüfusun
ihtiyacını karşılamak için sistemin daha da genişletilmesine gerek
duyuldu. Kemer, suyunu Kâğıthane ile Marmara Denizi arasında kalan
tepelerin yamaçlarından alan ve Trakya'nın tepelik bölgelerinden kente
kadar uzanarak kentin su gereksinimini karşılayan geniş kemerler ve
kanallar sisteminin son noktasında yer aldı. O zamanlar kente gelen bu
su, toplam kapasitesi 1 milyon metreküpten fazla olan üç açık ve
Yerebatan Sarnıcı gibi yüzden fazla yeraltı sarnıcında depolandı. Bugün
Sultanahmet Meydanı olarak bilinen Hipodrom Meydanı ise Circus Maximus
tarafından inşa edildi.
Bizans İmparatorluğu dönemi
Bizans İmparatorluğu, kentte bin yıl kadar hüküm sürdü ve burayı başkent
olarak kullandı. Bu özelliğinden dolayı İstanbul'da çok sayıda Doğu
Roma yapısı vardır. Bunların en önemlileri Eminönü'nde toplanmıştır. Bu
yapılar içinde en önemlisi, kilise olarak açılan Ayasofya Müzesi'dir.
Ayasofya Bizans İmparatoru I. Justinianos tarafından 532-537 yılları
arasında inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453
yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesiyle II. Mehmed
tarafından camiye dönüştürüldü ve günümüzde müze olarak hizmet
verir.[56][57] Ayasofya'dan sonra yapılan önemli yapılardan biri Fethiye
Camii'di. Kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Bizans'ın ileri
gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirildi.[58]
İstanbul'un Fethi'nden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanıldı,
1590 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbaycan'ın
fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürüldü. Gene önemli
yapılardan Kariye Müzesi, manastır olarak 534 yılında Bizans İmparatoru
I. Justinianos döneminde Aziz Theodius tarafından yapıldı. 11. yüzyılda
I. Aleksios'un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yeniden inşa
ettirildi. 1204-1261 yıllarındaki Latin İmparatorluğu döneminde harap
olan manastır, Theodoros Metokhites tarafından 14. yüzyılda onarıldı.
Dış narteks ve parekklesion bu dönemde yapıya eklendi.
Osmanlı İmparatorluğu Dönemi
Yeni Barok tarzda yapılan Ortaköy'deki Büyük Mecidiye Camii
İmparatorluk devri boyunca sayısız eser yapılmıştır. Saray tipi 19.
asırda Batı'dan gelerek girmiştir. Bir asır yaşayan ve son yarım asrını
mimarbaşı olarak geçiren Sinan şu eserleri yapmıştır. 81 cami, 50
mescid, 55 medrese,19 türbe, 14 imaret, 3 hastahane, 7 su bendi (
baraj), 8 köprü, 16 kervansaray, 33 saray, 32 hamam, 6 mahzen, 7
d'arulkurrâ. Bu 441 eser bütün imparatorluğa dağılmıştır.[59] 1839
yılında Tanzimat Fermanı'nın ilanı ile Avrupalılaşma yolunda önemli
adımlar atılmıştır. Osmanlı, 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa tarzını
benimsemiş ve bunu mimariye ve sanata yansıtmıştır. Avrupa'da
yaygınlaşan barok stili İstanbul'da da birçok eserin yapımında
uygunlanmıştır. Barok ve rokoko tarzında yapılan Dolmabahçe Sarayı,
Beylerbeyi Sarayı ve Ortaköy Camii dünyada bu tür için önemli bir yer
teşkil eder.
Coğrafya ve çevre
İstanbul Boğazı'nın uydudan görünümü.
Şehrin uydudan gece çekilmiş görüntüsü. Nüfusu yoğun alanlar rahatça görülebiliyor
İstanbul 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır. Batıda Çatalca
Yarımadası, doğuda Kocaeli Yarımadası'ndan oluşur. Kuzeyde Karadeniz,
güneyde Marmara Denizi ve ortada İstanbul Boğazı'ndan oluşan kent,
kuzeybatıda Tekirdağ'a bağlı Saray, batıda Tekirdağ'a bağlı Çerkezköy,
Çorlu, güneybatıda Tekirdağ'a bağlı Marmara Ereğlisi, kuzeydoğuda
Kocaeli'ne bağlı Kandıra, doğuda Kocaeli'ne bağlı Körfez, güneydoğuda
Kocaeli'ne bağlı Gebze ilçeleri ile komşudur. İstanbul'u oluşturan
yarımadalardan Çatalca Avrupa, Kocaeli ise Asya anakaralarındadır.
Kentin ortasındaki İstanbul Boğazı ise bu iki kıtayı birleştirir.
Boğazdaki Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüleri kentin iki yakasını
birbirine bağlar. İstanbul Boğazı boyunca ve Haliç'i çevreleyecek
şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur.
Havadan İstanbul'un kalbi
Yer şekilleri
İstanbul'un kurulu olduğu Çatalca ve Kocaeli yarımadaları aşınmış birer
platodur. Bu platoların ortasından kabaca kuzeydoğu-güneybatı
doğrultusunda İstanbul Boğazı geçer. İstanbul Boğazı'nın oluşumu ile
ilgili bilimsel olarak kesin kabul görmüş bir açıklama yoksa da,
açıklamalar içinde en yaygın olanı; jeolojik açıdan İstanbul Boğazı'nın
deniz suları ile dolmuş bir fay çöküntüsü olduğudur. Buna göre, MÖ
20.000 ilâ 18.000 yılları arasında, Buzul Çağı sonlanmış ve dünyanın
büyük bölümünü kaplayan buz kütlelerinin erimeye başlamıştır.
Binyıllarca süren bir erime sürecinin sonucunda, MÖ 8.000 ilâ
7.000'lerde Akdeniz'in suları ilk hâlinden yaklaşık 150 metre daha
yukarı çıkmıştır.[60] Deniz seviyesindeki bu büyük ölçekli artış
nedeniyle Akdeniz'in suları Marmara'yı basmış; Marmara Denizi'nin suları
da devam eden yükselmeler sonucunda Karadeniz ile birleşmiştir.
Boğaz'ın derinliğinin kuzeyden güneye azalma göstermesi, geçmişte
kuzeydeki bu yükseltilerin Marmara'nın sularına karşı bir set görevi
gördüğü ve bunların deniz seviyesindeki yükselmeyle aşıldığı savını
güçlendirmektedir.[60]
İstanbul genelinde kayda değer yükseltilere de rastlanmaz. Şehirdeki en
yüksek üç nokta sırasıyla 537 metrelik Aydos Tepesi, 438 metrelik Kayış
Dağı, 442 metrelik Alemdağ'dır. Şehrin topraklarının %74'ünü platolar,
%9,5'ini ovalar, %16,1'ini ise alçak dağ ve tepeler kaplamaktadır.[61]
Şehrin en önemli gölleri olan Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu
gölleri birer lagündür.[61] İstanbul Boğazı'ndaki Haliç, Tarabya ve
İstinye koyları ise şehirde ria tipi kıyının en iyi örnekleridir.[61]
İstanbul kıyıları son biçimini 10.000 yıl önce gerçekleşen su
yükselimleriyle almıştır. Şehirde, Marmara Denizi ve Boğaz'da irili
ufaklı 11 adanın yanı sıra, Karadeniz'de ufak kayalıklar ve Haliç'de
Bahariye Adaları yer alır.
Bitki örtüsü
Ayrıca bakınız: İstanbul'daki ormanlar ve İstanbul'daki korular
Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu
Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu
Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu
Kuzey Anadolu Kırığı'nın İstanbul'da ve Türkiye'de konumu.
İstanbul'un coğrafi özellikleri ve toprak koşulları orman oluşumlarına
olanak verir niteliktedir. Ancak şehir içinde ormanların ve ormanlarda
görülen ağaç türlerinin dağılımı düzensizdir. Karadeniz'e yakın kuzey
kesimlerde ve tepelerin kuzeye bakan yamaçlarında humuslu toprakların
varlığı nedeniyle buralarda nemcil ormanlar gelişmiştir.[62] Güney
bölgelerde ve güneye bakan yamaçlarda ise kuraklığa dayanıklı ormanlar
görülür. İstanbul'un en önemli ormanları Belgrad Ormanı, Aydos Ormanı ve
Kayışdağı Ormanı'dır. İstanbul'daki orman arazilerinin yüzölçümü
240.960 hektar ağaçlıklı; 294.299 hektar da açıklık olmak üzere toplam
535.259 hektardır.[63] Genel olarak İstanbul'un her iki yakasında da
görülen ağaç ve çalı türleri arasında adi gürgen, adi kızılağaç, adi
fındık, doğu kayını, mor çiçekli ormangülü, akçaağaç, muşmula ve
ıstranca meşesi sayılabilir.[62]
Doğal ormanların bozulduğu ya da tahrip edildiği bölgelerde psödomaki
oluşumları gözlenir. Kuzeyde, Karadeniz yakınlarında görülen
psödomakiler, bölgenin toprak yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle
olağandan çok daha boylu ve gürdür.[62] Son yarım yüzyılda şehirdeki
orman varlığı nüfus artışıyla paralel olarak gerilemiştir. Boğaz'a
yapılan köprüler nedeniyle şehrin öngörülen doğu-batı doğrultusundaki
genişlemesi kuzeye kaymış; bu nedenle orman arazileri yeni yerleşim
bölgeleri oluşturmak adına tahrip olmuştur.[64] Yapılması planlanan
üçüncü boğaz köprüsü çevreci gruplar tarafından şehirdeki orman
varlığına zarar vereceği gerekçesiyle eleştirilmektedir.
Kent büyüdükçe merkezden gitgide uzaklaşan ormanlardan geriye bugün kent
koruları kalmıştır.[65] Etrafı çevirilmek suretiyle koruma altına
alınan bu yeşil alanların pek çoğu günümüzde kamuya ait olup halka açık
rekreasyon alanı olarak hizmet vermektedir. Özellikle Boğaziçi
sırtlarında yoğunlaşan kent koruları İstanbulluların en uğrak
mekânlarındandır. Avrupa Yakası'nda Yıldız, Naile Sultan, Naciye Sultan,
Prens Sabahattin, Emirgân ve Ayazağa koruları; Anadolu Yakası'nda
Beykoz, Mihrabad, Küçükçamlıca ve Validebağ koruları İstanbul'da en
bilinen korulardır.[65]
Jeoloji
İstanbul'a, yakın yerde bulunan Kuzey Anadolu Fay Hattı, Kuzey
Anadolu'dan başlayarak Marmara Denizi'ne kadar uzanır.[66] İki tektonik
plaka olan Avrasya ve Afrika birbirlerini iterler ve buda fayın hareket
etmesine sebep olur. Bu fay hattı nedeniyle bölgede tarih boyunca çok
şiddetli depremler meydana gelmiştir.[67] 1509 yılında meydana gelen
Büyük İstanbul Depremi bunun en büyük örneğidir. Bu deprem İstanbul'da,
100 caminin yıkılmasına ve 10 bin insanın hayatını kaybetmesine neden
olmuştur. 1766 yılındaki depremde ise, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Eyüp
Sultan Camii ve Kapalıçarşı gibi yapılar büyük hasar aldı. 1999 Gölcük
depreminde de 18 bin insan ölmüş ve birçok insanda evsiz kalmıştır.[68]
Sismolojistler, 2025 yılından önce 7 büyüklüğünde bir depreminde
olabileceğini belirtmektedirler.[69]
İklim
İstanbul'un iklimi, Türkiye'de Karadeniz iklimi ile Akdeniz iklimi
arasında geçiş özelliği gösteren bir iklimdir, dolayısıyla İstanbul'un
iklimi ılımandır.[70]
İstanbul'un yazları sıcak ve nemli; kışları soğuk, yağışlı ve bazen
karlıdır. Nem yüzünden, hava sıcak olduğundan daha sıcak; soğuk
olduğundan daha soğuk hissedilebilir. Kış aylarındaki ortalama sıcaklık 2
°C ile 9 °C civarındadır ve genelde yağmur ve karla karışık yağmur
görülür.[70] Kar da yağar. Kış aylarında bir iki hafta kar yağabilir.
Yaz aylarındaki ortalama sıcaklık 18 °C ile 28 °C civarındadır ve
genelde yağmur ve sel görülür.[70]
En sıcak aylar Temmuz ve Ağustos aylarıdır ve ortalama sıcaklık 23 °C
dir, en soğuk aylar da Ocak ve Şubat aylarıdır ve ortalama sıcaklık 5
°C'dir.[70] İstanbul'da yılın ortalama sıcaklığı 13,7 derecedir.[70]
Toplam yıllık yağış 843,9 mm'dir ve tüm yıl boyunca görülür.[71]
Yağışların %38'i kış %18'i ilkbahar, %13'ü yaz, %31'i sonbahar
mevsimindedir. Yaz en kuru mevsimdir, ama Akdeniz iklimlerinin aksine
kurak mevsim yoktur. İstanbul 1994 yılına kadar susuzluk çekmiştir fakat
alınan önlemlerle herhangi bir su sıkıntısı kalmamıştır. Bunlardan biri
Melen projesidir.
Şu ana kadar en yüksek hava sıcaklığı; 12 Temmuz 2000'de 40.5 °C olarak
kaydedilmiştir. En düşük hava sıcaklığı ise; 9 Şubat 1929'da -16.1 °C
olarak kaydedilmiştir.[72]
Şehir oldukça rüzgârlıdır; rüzgârın ortalama hızı saatte 17 km dir.
Çevre
İstanbul'un yüksek nüfusu ve ileri sanayi sektörü çevresel konularda pek
çok sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Hava, su ve toprak
kirliliği gibi ana sorunların yanı sıra, çarpık kentleşme ve
denetimsizlikten kaynaklanan görüntü ve gürültü kirliği gibi ikincil
sorunlar da göze çarpmaktadır. İl genelinde bu sorunlarla birlikte
hafriyat, atık yağ, kömür, kimyevî madde ve tıbbî atık denetimleri de
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Çevre Koruma Müdürlüğü
tarafından yürütülmektedir.
İstanbul'da bugüne dek birkaç çevre faciası yaşanmıştır. 1966, 1979,
1982, 1994, 1999 ve 2004 yıllarında İstanbul Boğazı'nda gelen tanker
kazalarında on binlerce ton akaryakıt Boğaz sularına karışmıştır.[74]
1979 yılından bu yana İstanbul Boğazı'nda kaza ya da arıza sonucu sulara
gömülen 28 geminin 11'i akaryakıt taşıyan tankerlerdir.[75] Deniz
tabanındaki bu batıkların kimilerinden hâlâ akaryakıt sızması olduğu ve
bunların Boğaz suyuna karıştığı sanılmaktadır.[75] İstanbul Teknik
Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nün yaptığı araştırmaya göre
Boğaz'da insan sağlığı açısından denize girmeye elverişli nokta
bulunmazken, Marmara Denizi ve Karadeniz kıyılarında halka açık plajlar
bulunmaktadır.[76]
Cumhuriyet döneminin ilk elli yılında hızla fabrikalarla dolan Haliç
kıyılarıysa yakın geçmişte büyük çabalarla temizlenmiş kent içine
yaydığı kötü kokudan kurtarılmıştır. İstanbul'da hava kirliliği ise
doğalgazın il genelinde yaygınlaştırılmasıyla büyük ölçüde azalma
göstermekle birlikte hâlen büyük bir sorundur.[77] İstanbul'da doğalgaz
abonesi sayısı 2008 yılında 3.5 milyona yaklaşırken; bunun sonucu olarak
1997 yılında 88 mcg/m³ olan kükürdioksit miktarı, 2007-2008 yıllarında
13-14mcg/m³a kadar düşmüştür.[77] 2004 yılı verilerine göre çevreyi
deniz, gürültü ve hava kategorilerinde, Türkiye'de çevreyi en fazla
kirleten il İstanbul'dur.
Bitey
İstanbul, iklimsel ve coğrafi bakımından sahip olduğu özel konum
sayesinde zengin bir doğal yaşam geliştirmiştir. İstanbul genelinde
2.500 bitki türü yaşadığı saptanmıştır.[78] Bu sayı Türkiye genelinde
rastlanan türlerin 1/4'ine denk gelmektedir. İstanbul'daki bitki
türlerinin 200 kadarı çiçekli bitkiler sınıfına dâhil olup bunlardan
yaklaşık 40'ı endemik türlerdir. İstanbul'un endemik bitki türleri doğal
alanların kentleşmesi, ormansızlaştırma, yanlış ağaçlandırma,
hava-su-toprak kirliliği, bilinçsizlik ve yasadışı alım-satım gibi
nedenlerle büyük tehlike altındadır.[78] İstanbul'da yetişen 270 bitki
türü ise Türkiye'nin Tehlike Altındaki Nadir ve Endemik Bitkiler Listesi
bünyesinde koruma altına alınmıştır.[79] İstanbul'un tehlike altında
olan ender endemik bitkileri arasında İstanbul çiğdemi, ( Crocus
olivieri) İstanbul kardeleni, ( Galanthus plicatus) Çatalca peygamber
çiçeği,( Centaurea hermannii) Kilyos peygamber çiçeği,( Centaurea
kilaea) Pendik sarıotu ( Buplerum pendikum) ve Boğaziçi keteni ( Linum
tauricum) sayılabilir.[78][79] İstanbul'un ağaç ve çalı türleri arasında
en yaygın görülenlerse adi gürgen, adi kızılağaç, adi fındık, doğu
kayını, mor çiçekli ormangülü, akçaağaç, muşmula ve Istranca
meşesidir.[62]
Çok zengin bir bitki topluluğuna sahip olan İstanbul yöresinde şimşir,
meşe, çınar, kayın, gürgen, akçaağaç, kestane, çam, ladin ve servi gibi
2500 kadar bitki türü yetişir. Bu bitkilerden bir kısımı bu yöreye
endemiktir. Genellikle ormanları oluşturan ağaçlar, İstanbul'un
kuzeydoğusu, Alemdağ'ın kuzeyi ve Polenezköy çevresinde görülen kayın,
kestane ve saplı meşedir. Bitki örtüsüne iklimin etkisinin yanında
toprağında etkisi vardır. Kayın ağaç topluluğun bulunduğu alanları
kireçsiz kahverengi orman toprakları kaplarken, meşe ve kestane
topluluğunda bu topraklar kireçsizdir. Yaklaşık 2500 civarında doğal
bitki türüne sahip olan İstanbul, bu özelliği ile İngiltere gibi Avrupa
ülkelerini tek başına geride bırakabilir durumdadır. Bu aynı zamanda
Türkiye'de doğal olarak yetişen on binden fazla bitkinin, yaklaşık
1/4’ünü İstanbul’da barınması demektir; ve bu bitkilerden bazıları
endemiktir, yani tüm dünya üzerinde sadece İstanbul’da yaşamaktadır.[80]
İstanbul çiğdemi ( Crocus olivieri subsp. istanbulensis) bu endemik
bitkilere örnektir.
Direy
İstanbul, sahip olduğu yeşil alanlar ve su havzaları nedeniyle önemli
bir yaban hayvan nüfusu barındırmaktadır. Karadeniz ve Ege gibi iki
zengin ekosistemi birbirine bağlayan İstanbul Boğazı, göçücü pelajik
balıklar için en önemli rotalardan biridir.[81] 70'li yıllara değin
İstanbul'u çevreleyen denizlerde 76'ın üzerinde balık türüne
rastlanırken, bugün bu sayı 20'li sayılara kadar gerilemiştir. Yakın
tarihli kayıtlara bakıldığında İstanbul'da Boğaz, Adalar ve Anadolu
Yakası kıyılarında foklara sıkça rastlandığı görülmektedir. Ancak bugün
bu canlılar İstanbul direyinden bütünüyle silinmiş durumdadır. İstanbul
açıklarında ve bazen Boğaz'da rastlanan tek deniz memelisi
yunuslardır.[82]
Kuşlar için de önemli bir göç rotası üzerinde bulunan İstanbul'da,
Büyükçekmece ve Küçükçekmece gölleri, çevreleri büyük oranda kentleşmiş
olamasına karşın, hâlen kuşlar için önemli birer durak konumundadır.[83]
İstanbul'a uğrayan göçücü kuşlar arasında, leylek, alaca balıkçıl, ak
pelikan, aynak, boz kaz, atmaca, delice doğan ve Mısır akbabası
sayılabilir. İstanbul'un yerli kuşları içinde en yaygın olanlarsa
güvercinler, martılar, kargalar, serçeler ve kanaryalardır.[83]
Bunun dışında İstanbul'un özellikle ormanlık kesimlerinde pek çok memeli
türü de yaşar. Bunlar arasında yırtıcılara da rastlanır. Başlıca
yırtıcılar: çakal, tilki, sansar, gelincik gibi etoburlardır.[83] Diğer
yabani hayvan türleri arasında porsuk, ağaç sansarı, kokarca, bayağı
yaban domuzu, kirpi, kızıl sincap ve tavşan sayılabilir. Özellikle Ada
tavşanı İstanbul'a özgü yabani hayvanlardandır. Belgrad Ormanı ve
Çatalca'daki merkezlerdeyse geyik ve karacalar için koruma alanları
oluşturulmuştur.[83] Ayrıca kent içinde yaygın olarak başıboş sokak
kedileri ve köpekleriyle karşılaşılabilir.
İstanbul'da, kızıl geyik, karaca, alageyik, bayağı yaban domuzu, yaban
kedisi, çakal ve tilki gibi bulunan memeli hayvanlar bulunabilir.
Bununla beraber önemli bir kuş göç yolu üzerinde yer alan İstanbul'da
her ilkbahar ve sonbaharda leylek, kartal, şahin ve atmaca gibi çeşitli
kuş türleri gözlemlenebilir. İstanbul'da en yaygın bulunan kuşlar ise
serçe, güvercin, kumru, karga ve artık kentin bir simgesi hâline gelen
martıdır.
Su kaynakları
Riva Deresi'nden bir görünüm
İstanbul'da su kaynaklarının, şehirlerin kurulu olduğu kıyı kesimlerine
uzaklığı, tarih boyunca yönetimler için sıkıntı olmuştur.[84][85]
İstanbul'da özellikle Avrupa Yakası'nda kurulan ilk kent olan
Byzantion'da da, su kaynaklarının kente uzaklığı büyük sorundu. Bu
nedenle kente içilebilir su sağlamak için çeşitli yollara başvurulurdu.
Kentin suyu Osmanlı döneminde de başka kaynak bulunmadığı için dışarıdan
getirilirdi. İstanbul kent merkezinde ve dışında sıkça karşılaşılan
sarnıç ve su kemerleri kentin o dönemdeki su kültürünün en önemli
göstergeleridir. Osmanlı döneminde bent adı verilen küçük barajlarla
tatlı su göletleri oluşturulurken, günümüzde gelişen teknolojinin
yardımıyla il genelinde büyük baraj gölleri oluşturulabilmektedir.
Günümüzde İstanbul'da hizmet veren 9 adet baraj bulunmaktadır.[86]
Bunlar içinde en büyükleri, Ömerli, Terkos, Büyükçekmece, Darlık ve
Sazlıdere barajlarıdır.[87]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Posts: 10,028
Threads: 9,461
Joined: May 2018
Reputation:
0
Futbol Takımı: Galatasaray
İstanbul'da akarsu bazında kayda değer bir su kaynağı bulunmamaktadır.
İstanbul'un akarsuları içinde başlıcaları Riva, Kâğıthane, Alibey,
Göksu, Kurbağalı ve Ayamama dereleridir.[88] İstanbul derelerinin büyük
çoğunluğu sularını Küçükçekmece ve Büyükçekmece gölleriyle Haliç'e
boşaltırlar. İstanbul derelerinin büyük bir bölümü ıslah edilerek yer
altına alınmış olup, kimileri kanalizasyon aktarımında
kullanılmaktadırlar. Beşiktaş, Ortaköy, Sarıyer, Bayrampaşa ve
Mecidiyeköy ( Büyükdere) dereleri yeraltına alınan İstanbul
derelerindendir. Düzensiz ve kayıt dışı yapılaşmanın yanı sıra, dere
yataklarının gereğinden fazla küçültülerek ıslah edilmesi nedeniyle
İstanbul'da sık sık su taşkınları olmakta, can ve mal kaybı
yaşanmaktadır.[88]
Şehir yapısı
1922 ylında İstanbul'un şehir sınırlarını gösteren bir harita.
İstanbul'un toplam 39 ilçesi vardır. Bu ilçelerin 25'i Avrupa
Yakası'nda, 14'ü ise Anadolu Yakası'ndadır. İstanbul'un ilçeleri üç ana
bölgeye ayrılmaktadır:
Eski İstanbul'un tarihi yarımadası olan Fatih ve Eminönü ( Eminönü
ilçesi 2008 yılında bir yasa ile Fatih ilçesine bağlanmıştır. Günümüzde
yarımadayı Fatih ilçesi oluşturmaktadır.) 15. yüzyıl'ın İstanbul'unu
oluşturmaktaydı. Bu bölgenin kuzey kıyılarında Haliç bulunmaktaktadır.
Batıdaki İstanbul Surları'na kadar uzanır. Güney sınırını Marmara Denizi
denizi oluşturur. Doğuda ise Boğaz'ın girişi bulunmaktadır.[89]
Haliç'in kuzeyinde bulunan Beyoğlu ve Beşiktaş ilçeleri tarih
açısından büyük öneme sahiptir. Son Osmanlı Padişahları'nın sarayı
Dolmabahçe Sarayı Kabataş'tadır.[90] İstanbul Boğazı kıyıları boyunca
Ortaköy ve Bebek gibi eski semtler birbirlerini takip etmektedir. Şehrin
her iki yakasındada Boğaz boyu devam eden lüks yalılar mevcuttur.
Üsküdar ( antik Chrysopolis) ve Kadıköy ( antik Chalcedon) ilçeleri
eski zamanlarda birer şehir iken zamanla değiştirilerek İstanbul'un
ilçesi hâline gelmişlerdir. İstanbul'un Anadolu Yakası'ndaki en eski
ilçeleridir.[91][92] Günümüzde, birçok çağdaş yerleşim alanlarına ve iş
sahası bakımından büyük öneme sahiptir. Şehrin nüfusunun üçte birine ev
sahipliği yapmaktadır.
İstanbul'un tarihi semtlerinden batıya ve kuzeye gidildikçe büyük bir
farklılaşma görülür. En yüksek gökdelenler ve ofis binaları Avrupa
Yakası'da özellikle Levent, Mecidiyeköy ve Maslak'ta toplanırken,
Anadolu Yakası'nda ise Kadıköy ilçesindeki Kozyatağı mahallesi dikkat
çeker. 20. yüzyılda şehrin hızla büyümesi, doğudan batıya büyük bir
göçün başlamasına neden olmuştur.[93] Böylece şehirdeki gecekondulaşma
büyük bir hız kazanmıştır. Kaçak olarak hazine veya özel arazilere
yapılan bu binalar, kısa sürede ve düşük kalitede yapılır. Türkiye'nin
en büyük şehirleri arasında bulunan Ankara ve İzmir'de bu yapılar
yaygındır. Gecekondular, çarpık kentleşmeye büyük ölçüde neden
olmaktadır
İstanbul'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, 6 Mart 2008 tarihinde
kabul edilen ve 22 Mart 2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5747
sayılı yasa uyarınca 39 ilçesi vardır.[95][96] Bunlardan 25'i Avrupa
Yakası'nda; 14'ü ise Anadolu Yakası'nda bulunur.[97] İlçe belediyeleri
bünyesinde toplam 782 mahalle, 152 köy vardır.[98] Tüm ilçeler, 22
Temmuz 2004 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanan yasayla İstanbul
Büyükşehir Belediyesi hizmet alanı içine dâhil edilmiştir.[99] Yapılan
düzenlemeyle il sınırları içindeki tüm belde belediyeleri de
feshedilmiştir.[96]
Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul Vilayeti'nde idari bölünme oldukça
karmaşık ve düzensizdi. Kimi önemli şehirler sınırları içinde olduğu
eyalete değil, doğrudan başkent İstanbul'a bağlı olurlardı. İstanbul
Vilayeti ise Kandıra, Adapazarı, İznik, Mudanya, Gemlik, Yalova,
Orhaneli, Bandırma, Çorlu ve Kıyıköy gibi yerleri de kapsamaktaydı.[100]
Yüzyıllar boyunca bu sistemle yönetilen İstanbul'da merkezî yönetimin
bölünmesi için ilk girişim 1839 yılında yayınlanan Gülhane Hatt-ı
Hümayunu'ndan sonra oldu. Bu dönemde ilk kez Fransa idari bölünme
sistemi örnek alınarak İstanbul'da reformlar yapıldı.[100]
Şehrin belediyeler bazında idari bölünmesi, imparatorluk yıkılana dek
pek çok kez değişikliğe uğradı. Vilayet dönem dönem günümüzde ilçe
belediyeleri olarak adlandırılabilecek dairelere ayrıldı. Bu dairelerin
sayısı ve sınırları, ekonomik nedenlerle zaman zaman kapatılmak ya da
yeni oluşturulmak suretiyle değişti.[100] Cumhuriyet dönemindeyse,
yapılan ilk düzenlemelerde Anadolu Yakası'nda Üsküdar adında yeni bir il
oluşturularak, İstanbul günümüz Avrupa Yakası topraklarıyla
sınırlandırıldı. Daha sonra Üsküdar ve kendisine bağlı birimler
İstanbul'a katıldı.[101]
1950'lere gelindiğinde İstanbul'un iki yakada toplam 16 ilçesi vardı.
Bunlardan merkeze bağlı olarak yönetilenler: Eminönü, Fatih, Bakırköy,
Beyoğlu, Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz, Üsküdar, Kadıköy ve Adalar; il
belediye sınırı dışında kalanlarsa Çatalca, Silivri, Şile, Kartal ve
Yalova'ydı.[102] Bu düzen, 1980 yılına dek fazla değişiklik göstermeden
sürdü. Bu tarihten sonra 3030 sayılı yasayla İstanbul'da yeni ilçeler
oluşturulmaya başlandı. 1990'a gelindiğinde İstanbul'un 25 ilçesi
bulunuyordu. Yıllar içinde yeni ilçeler oluşturulmaya devam ederken,
hızla gelişen ve İstanbul'la kara sınırı bulunmayan Yalova, merkeze
uzaklığının sorun olması nedeniyle 1995 yılında Kocaeli ve Bursa
illerinden de toprak alınarak ayrı bir il hâline getirildi.[103]
İstanbul'un ilçe sayısı 2008 yılında 32'ydi.
Nüfusu 13 milyona yaklaşan İstanbul'da var olan ilçeleri bölerek yeni
belediyeler oluşturma fikri yeniden ortaya atıldı. Bunun sonucunda,
Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde yeni ilçeler oluşturmak için
hazırlanan 5747 sayılı yasayla, 2008 yılında İstanbul'un Anadolu
Yakasında 3, Avrupa Yakası'ndaysa 5 olmak üzere toplam 8 yeni ilçe
kurulurken, Eminönü ilçesi feshedilerek Fatih'e katıldı. İstanbul'da
kurulan son ilçeler: Arnavutköy, Ataşehir, Başakşehir, Beylikdüzü,
Çekmeköy, Esenyurt, Sancaktepe ve Sultangazi'dir.
Kentleşme
Haliç ve tarihi yarımada.[104]
İstanbul'un şehir yapısı ve şekli sürekli değişmektedir. Yunan, Roma ve
Bizans dönemleri boyunca Konstantinopolis'in tarihi yarımadasında,
Galata'da ( Pera, sonraki adıyla Beyoğlu), Chalcedon ( Kadıköy) ve
Chrysopolis'te ( Üsküdar) önemli derecede yenilenme ve büyümeler
yaşanmıştır. Antik zamanlarda şu anki İstanbul'un tüm ilçeleri birer
bağımsız şehirdiler. Bugün İstanbul, eski Konstantinopolis'in metropol
hâli olarak kabul edilebilir. Çünkü şehir o dönemlerden beri
genişletilmekte ve yenilenmektedir.
Son yıllarda inşa edilen çok yüksek yapılar, nüfusun hızlı büyümesi göz
önüne alınarak yapılmışlardır. Şehrin hızla genişlemesinden dolayı
konutlaşma, genellikle şehir dışına doğru ilerlemektedir. Şehrin sahip
olduğu en yüksek çok katlı ofis ve konutlar, Avrupa Yakası'nda bulunan
Levent, Mecidiyeköy ve Maslak semtlerinde toplanmıştır. Levent ve
Etiler'de çok sayıda alışveriş merkezi toplanmıştır. Türkiye'nin en
büyük şirket ve bankalarının önemli bir kısmı bu bölgede bulunmaktadır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle Anadolu Yakası'nda
denize yakın yazlık konutların ve lüks köşklerin yapımına hız
verilmiştir. Kadıköy ilçesindeki Bağdat Caddesi genişliği ve uzunluğuyla
birçok alışveriş merkezi ve restoranı barındırmaktadır. Bu gelişmelerde
bölgenin gelişimine olumlu katkıda bulunmuştur. Yaka da, son yıllarda
gerçekleşen nüfus büyümesinin en büyük faktörü Anadolu'dan gelen göçtür.
Günümüzde, İstanbul halkının %66'sı Avrupa Yakası'nda yaşamaktadır.
Yönetim
Ayrıca bakınız: İstanbul belediye başkanları listesi
İstanbul'un hâlen görevde bulunan Belediye başkanı, Kadir Topbaş'tır.[105] Şehrin valisi ise Vasip Şahin'dir.[106]
İstanbul, partili sistem ile başa gelen başkanlar tarafından yönetilir.
Bu yönetim şekli 3 Nisan 1930'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin
kurulmasından beri devam etmektedir. Belediye şehrin tüm karar yetkisini
elinde bulundurmaktadır. Şehrin yönetimi 3 ana organda toplanmıştır. 1.
Belediye Başkanı ( her 5 yılda bir seçilir.), 2. Büyükşehir Konseyi, 3.
Büyükşehir yönetim kurulu.
Bugünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Binası Fatih ilçesinin Saraçhane
adıyla bilinen bölgesinde bulunmaktadır. Bina, 17 Aralık 1953 yılında
tamamlanmış, 26 Mayıs 1960 tarihinde belediye binası olarak hizmet
vermeye başlamıştır.[107]
Nüfus yapısı
1975 ve 2011 yılları arasında İstanbul'un nüfus artışı ( gri kısımlar binalardır)
Türkiye İstatistik Kurumu'nun ( TÜİK) hazırlamış olduğu 2013 yılı Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ( ADNKS) sonuçlarına göre İstanbul'un (
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı belediyelerin sınırları içindeki
nüfus) toplam nüfusu 14.160.467 kişidir.[108]
İstanbul'un 14'ü Anadolu Yakasında, 25'i Avrupa Yakasında olmak üzere
toplam 39 ilçesi vardır. İstanbul'un 39 ilçesi nüfus sayısı bakımından
2013 yılı verilerine göre incelendiğinde en yüksek nüfusa sahip ilçesi
Bağcılar ( 752.250), en az nüfusa sahip ilçesi de Adalar ( 16.166)
olmuştur.[108] İstanbul'da yaşayanların % 64,70'i ( 9.162.919) Avrupa
Yakası; % 35,29'u da ( 4.997.548 ) Anadolu Yakası'nda ikamet eder.
İstanbul Nüfuslarına göre en kalabalık şehirler listesi'nde dünyanın en
kalabalık 5. şehiridir.
İstanbul'da ikamet edenlerin yalnızca yüzde 15,38'inin nüfusu İstanbul'a
kayıtlıdır. İkamet edenlerin nüfusa kayıtlı oldukları illlere göre
yapılan sıralamada Sivas 736.542 ( %5,20), Kastamonu 548.546 ( %3,87),
Ordu 499.782 ( %3,52), Giresun 487.115 ( %3,43), Tokat 455.817 ( %3,21),
Samsun 417.120 ( %2,94), Trabzon 395.474 ( %2.79), Malatya 392.435 (
%2,77), Erzurum 382.519 ( %2,70), Sinop 366.681 ( %2,58 ) ve Erzincan
302.511 ( %2,13) kişi ile en üst sıralardadır.[108]
Tarihsel nüfus
İstanbul'un nüfusu tarih boyunca tahmini olarak ( 1927-2015 sayımlarının, 1927 öncesi tahmini rakamlarıdır) şöyledir:
İstanbul İl Nüfusu: 14.804.116'dır ( 2016).[126] İlin yüzölçümü 5.461
km²'dir.[127] İlde km²'ye 2711 kişi düşmektedir. ( Yoğunluğun en fazla
olduğu ilçe: 42.644 kişi ile Güngören’dir) İlde yıllık nüfus artış oranı
% 1,00 olmuştur.[126]
2016 yılında TÜİK verilerine göre 39 İlçe ve belediye, bu belediyelerde toplam 960 mahalle bulunmaktadır
Din
İstanbul dünyadaki çoğu metropol gibi birçok insan topluluğu tarafından
şekillendirilmiştir. Şehirdeki en büyük mensubu bulunan din İslam'dır.
Dini azınlıkları ise Yunan Ortodoks Kilisesi, Ermeni Apostolik Kilisesi
ve Sefarad ve Aşkenaz Yahudiler oluşturmaktadır. 2000 yılı nüfus
sayımına göre; 2.691 faal cami, 123 faal kilise, 26 faal sinagog
mevcuttur. Ayrıca 109 Müslüman mezarlığı, 57'de gayrimüslim mezarlığı
bulunmaktadır. Sayıları çok azalmadan önce, belirli ilçelerde bu dini
azınlıklar yaşamaktaydı. Örneğin Kumkapı'da Ermeni nüfusu, Balat'da
Yahudi nüfusu ve Fener'de ise Rum nüfusu vardı. Rum Ortodoks
Patrikhanesi Fatih'in Fener semtinde bulunmaktadır. Bu patrikhane
Hristiyanlık dininin önemli bir kesimini oluşturan Ortodoks mezhebinin
merkezidir.
İstanbul'daki en önemli camilerden biri olan Sultan Ahmet Camii'nin iç avlusundan bir görünüm.
Müslümanlar
Şehrin en büyük dini grubunu Müslümanlar oluşturmaktadır. Bunların yanı
sıra, Müslümanların en kalabalık mezhep formunu Sünniler, bu mezhebi
takibende Aleviler nüfusça fazladır. 2007 yılındaki sayıma göre şehirde
ki toplam cami sayısı 2.994'tür.[128] İstanbul, İslam Hilafeti'nin son
merkezi olmuştur.[129] 1517 yılında Yavuz Sultan Selim ile başlayan
halifelik, 3 Mart 1924 yılında Abdülmecid ile sona ermiştir.[130] 2
Eylül 1925 yılında da tekkeler kapatılmış, tarikat yasaklanmıştır.
Böylelikle ülkede laik sistem başlamış ve bu değişimden en çok etkilenen
il İstanbul olmuştur. Halifeliğin kaldırılmasının hemen ardından
Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.[131] Osmanlı İmparatorluğu
döneminde var olan en yüksek yetkiye sahip Şeyhülislamlar da yerini
Diyanet İşleri Başkanına bırakmıştır.
Hristiyanlar
Fatih'in Fener semtinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi'nin içi.
Şehir 4. yüzyıldan beri Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin merkezi olmuş ve
diğer Ortodoks kiliselerinde merkezi olarak hizmet vermeye devam
etmektedir. Aynı zamanda şehir, Türk Ortodoks Patrikhanesi ve İstanbul
Ermeni Patrikhanesi'ninde merkezidir. Eski yıllarda Bulgar Piskopsluğu
ön planda iken bu zamanla yerini Ortodoks Kiliselerine bırakmıştır.
İstanbul'da yaşayan özellikle Rumlar ve Ermeniler, Osmanlı
İmparatorluğu'nun çöküşü sırasında Türkler ile zaman zaman çatışmalar
yaşamış fakat Türkiye'nin kurulmasıyla düzen yeniden sağlanmıştır.
Savaşlar nedeniyle de 1914 ve 1927 yılları arasında şehirde bulunan
Hristiyan nüfusu hızlı bir düşüş yaşayarak 450.000'den, 240.000'e
gerilemiştir.[132] 1923 yılında yapılan Türkiye-Yunanistan nüfus
mübadelesiden İstanbul'da yaşayan Yunan Ortodoks toplumu muaf
tutulmuştur.[133] Ancak II. Dünya Savaşı yılları bu azınlık için bir
dizi vergiler getirilmiştir. ( bkz. Varlık Vergisi)[134] 1955 yılında
meydana gelen Rum azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi olan 6-7
Eylül Olayları'ı 11 Rum'un ölümüne ve 30 ile 300 kişinin yaralanmasına
neden olmuştur. Bu olay sonucundada İstanbul'dan, Yunanistan'a hızlı bir
şekilde göç artmıştır ve 12,000 Rum vatandaşlıktan çıkarılmıştır.[135]
İstanbul'un Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi ile birlikte birçok
kilise, camiye çevrilmiştir. Küçük Ayasofya Camii, Fenari İsa Camii,
Arap Camii, Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii gibi eski yapılarda
İstanbul'un Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra camiiye çevrilen
kiliselerdendir. Bu camilerden en büyüğü ve en önemlisi Fatih'in Eminönü
semtinde bulunan Ayasofya'dır. Ayasofya Atatürk'ün isteğiyle ibadete
kapatılmış ve Bakanlar Kurulu'nun da onayıyla 24 Kasım 1934 tarih ve
7/1589 sayılı kararıyla[136] müzeye çevrilmiştir.
Yahudiler
Ana madde: Türkiye'de Yahudilik
Sefarad Yahudileri 500 yılı aşkın süredir bu şehirde yaşamaktadırlar.
İstanbul'daki Yahudiler'in bugünkü nüfusu 22,000 civarındadır. Aşkenaz
Yahudileri, Sefarad Yahudileri'ne nispeten daha yeni ve çok daha küçük
bir topluluktur. Yahudilerin ibadethaneleri sinagoglardır. Şehirde
bulunan aktif sinagog sayısı ise 20'dir.[137] Bu sinagogların içinde en
büyük taşıyanı Beyoğlu ilçesinin Karaköy semtinde bulunan Neve Şalom
Sinagogu'dur. 1951 yılında ibadete açılan sinagog en büyük cemaate de
sahiptir.[138] Sefarad Yahudiler'in dili olan Ladino dili ( Yahudi
İspanyolcası) 65 yaş üzeri kişiler tarafından konuşulur, 65 yaşın
altındaki Yahudiler tarafından anlaşılsa bile artık konuşulamamaktadır.
Bu yüzden Ladino ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehri ve siyasi olarak eski başkentidir.
Kara ve deniz ticaret yollarının bir kavşağı olması ve stratejik konumu
nedeniyle Türkiye'de ekonomik yaşamın merkezi olmuştur. Şehir aynı
zamanda en büyük sanayi merkezidir. Türkiye'deki sanayi istihdamının
%20'sini karşılamaktadır. Yaklaşık olarak %38'lik endüstriyel alana
sahiptir. İstanbul ve çevre iller bu alanda; meyve, zeytinyağı, İpek,
pamuk ve tütün gibi ürünler elde etmektedir. Ayrıca gıda sanayi, tekstil
üretimi, petrol ürünleri, kauçuk, metal eşya, deri, kimya, ilaç,
elektronik, cam, teknolojik ürünler, makine, otomotiv, ulaşım araçları,
kağıt ve kâğıt ürünleri ve alkollü içkiler, kentin önemli sanayi
ürünleri arasında yer almaktadır. Forbes Dergisi'nin yaptığı araştırmaya
göre 2008 yılı Mart itibarıyla 35 milyardere sahip şehir dünya
sıralamasında dördüncü olmuştur.[139] Brookings Institution ve JP
Morgan'ın 2014 yılı baz alınarak oluşturulan ekonomide yükselen kentler
sıralamasında İstanbul 300 şehir arasında İzmir'in ardından 3. sırayı
aldı. İstanbul 2013'teki listede 52. sırada yer almaktaydı. Aynı listede
Türkiye'den İstanbul ve İzmir dışında Bursa 4 ve Ankara 9. sırada yer
almıştır. Yine bu rapora göre İstanbul'daki 2014 yılındaki işsizlik
oranı %6,5 olarak gerçekleşmiştir.[140]
İstanbul'da ilk olarak 1866 yılında hizmete giren Dersaadet Tahvilat
Borsası, 1986 yılı başlarında mevcut yapı değiştirilerek bugünkü
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ( İMKB) açılmıştır.[141][142] 19. ve
20. yüzyıl başlarında Galata semtinde bulunan Bankalar Caddesi Osmanlı
İmparatorluğu için finans merkezi olmuştur. Bu bölgede Osmanlı'nın
merkez bankası olan Bank-ı Osmanî ( 1856 yılından sonra yeniden
düzenlerek 1863 yılından itibaren Bank-ı Osmanî-i Şahane)[143] ve
Osmanlı Borsası bulunurdu.[144] Bankalar Caddesi, 1990 yılına kadar
finans ve ekonomi merkezi olmayı korumuş fakat yenileşme hareketi
başlaması sonucu modern iş merkezleri Levent ve Maslak bölgeleri
olmuştur. 1995 yılında İMKB, Sarıyer'in İstinye semtinde bulunan bugünkü
binasına taşınmıştır.[145]
Günümüzde İstanbul, Türkiye'nin %55 üretimine ve %45'lik ticaret hacmine
sahiptir. Ülkede Gayrisafi millî hasıla'nın %21.2'lik kısmını
oluşturur. Toplam ihracattaki payı %45,2, ithalâttaki payı ise
%52,2'dir.[146]
Ticaret ve sanayi
İstanbul'un yeni iş bölgelerinden Maslak
Ticaret, İstanbul'un gelirinde en büyük paya sahip olan sektördür. İlde
bu sektörün gelişmesinde Boğaz köprülerinin, Asya ve Avrupa gibi
merkezler arasında uzanan otoyolların büyük katkısı vardır. Aynı şekilde
demiryoluyla da Asya ve Avrupa'ya bağlanması ve büyük limanları olması
da bu konuda etkilidir. İstanbul ticaret sektörü ülke toplamının
%27'sini oluşturur. Dışalım ve dışsatım konusunda da İstanbul, Türkiye
çapında birinci sıradadır. Türkiye'de hizmet veren özel bankaların
tümünün, ulusal çapta yayın yapan gazetelerin, televizyon kanallarının,
ulaşım firmalarının ve yayınevlerinin ise tümüne yakınının genel
merkezleri İstanbul'dadır. Nitekim, İstanbul ekonomisinde bankacılıkla
birlikte ulaştırma-haberleşme sektörü %15'i aşan bir paya sahiptir.[147]
Türkiye'nin büyük sanayi kuruluşlarından pek çoğunun genel merkezi ve
fabrikası İstanbul'da bulunmaktadır. İlde madeni eşya, makine, otomotiv,
gemi yapımı, kimya, dokuma, konfeksiyon, hazır gıda, cam, porselen ve
çimento sanayii gelişkindir.[148] 2000'li yılların başında payı %30'a
yakın olan sanayi, ticaretten sonra ildeki ikinci büyük sektördür.[147]
Cumhuriyet'in kurulmasıyla hızla sanayileşen İstanbul'da ilk fabrikalar
Haliç kıyılarına kurulmuş; ancak şehirde yarattıkları kirlilik ve
kargaşadan ötürü birer birer tasfiye edilerek şehrin dışında oluşturulan
organize sanayi bölgelerine taşınmışlardır. Atatürk Oto Sanayi Sitesi
ve İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İstanbul'un en büyük sanayi
bölgeleridir. Ancak yerleşim yerlerinin önlenemez genişlemeleri
nedeniyle buralar da günümüzde yerleşim yerlerinin arasında
kalmışlardır.
Tarım ve hayvancılık
İstanbul, tarih boyunca bir tarım merkezi olmamıştır. İstanbul
üretiminde, tarım hep son sıralarda yer almış; il daima üretim merkezi
olmaktan çok, tüketimle ön plana çıkmıştır.[149] Buna karşın İstanbul,
geçmişte ürettiği az miktarda tarımsal ürünle, kendi gereksiniminin bir
bölümünü karşılayabiliyorken; günümüzde tarım alanlarının hızla
kentleşmesi ve kırsalda yaşayan halkın daha yüksek yaşam standardı için
merkeze yönelmesi nedeniyle, ilde tarımın payı en geri düzeylerine
ulaşmıştır.[148]
Günümüzde İstanbul topraklarının %30'u tarıma elverişli olmasına karşın
bu alanlar tam değerlendirilmemektedir. 390.150 dekarla, ekim
alanlarının yarısından fazlası buğdaya ayrılmış durumdadır.[150] Bunu
159.500 dekarla ayçiçeği izler. Üretimde sebze olarak 4.964 dekarla taze
fasülye, meyve olarak 26.617 dekarla fındık birinci sıradadır.[150]
Tarımsal üretimde ön plana çıkan ilçeler arasında Çatalca, Silivri,
Şile, Eyüp, Beykoz ve Kartal bulunmaktadır.[150]
İstanbul'da hayvancılık da yapılmaktadır. Genel olarak kentin günlük
tüketimine yönelik yapılan bu üretim çiftlik, mandıra ve ağıllarda,
sığır besiciliği, tavukçuluk ve balıkçılık üzerine yoğunlaşmıştır.[149]
Özellikle çevre illerdeki balıkçıların, İstanbul dışında avladıkları
balıkları İstanbul'da piyasaya sürmeleri nedeniyle, balıkçılığın
hayvancılık alanındaki payı olması gerekenden yüksek görünmektedir.[149]
Hayvancılık sektörüyle şehrin günlük süt ve yumurta gereksinimi bir
miktar karşılanmaktadır. Ancak İstanbul bu hâliyle kendine yetemediği
için, ürettiği miktarın çok daha fazlasını dış illerden satın
almaktadır. İstanbul'da sınırlı miktarda arıcılık, ipekböcekçiliği de
yapılmakta olup[149], geçmişte Ayazağa, Kemerburgaz, Hacımaşlı gibi
yerlerde domuz çiftlikleri de bulunmaktaydı.
Ormancılık ve madencilik
İstanbul genelinde kayda değer maden oluşumları yoktur.[151] Avrupa
Yakası'nın kuzeydoğusunda yer alan Sarıyer ilçesine bağlı Maden
mahallesinde altın, gümüş ve bakır damarları olduğu Bizans döneminden bu
yana bilinmesine karşın, işletilmeye değmeyecek derecede küçüklerdir.
Bu nedenle buralar maden yatağı olarak değerlendirilmezler.[151] İlde
metal cevheri olarak çıkartılan tek maden manganezdir. Manganez
madenleri şehrin batısında Çatalca ve Silivri ilçelerinde
bulunmaktadır.[148][151] Şehrin batısında, kuzeyinde ve kuzeybatısında
kömür ve linyit ocakları vardır.[148] Jeolojik yapısının uygunluğu
nedeniyle İstanbul'un pek çok yerinde taş ocakları bulunur. Bu ocaklar
Karadeniz kıyılarından Adalar'a kadar hemen her yerde görülebilir.
İstanbul'da geçmişte çıkarılan mermer, kalker, kuvarsit, perlit, kaolen,
kil ve kum gibi kaynaklardan bazıları inşaat sektöründen gelen yüksek
talep sonucunda bugün tükenmiş; ya da tükenme noktasına gelmiştir.
Özellikle çıkartılan kuvarsit ve kaolen sayesinde İstanbul'da cam ve
seramik sanayii gelişmiştir.[151]
İstanbul genelinde tüm orman alanları koruma altına alınmış olmakla
birlikte sınırlı miktarda ormancılık faaliyeti yürütülmektedir. Geçmişte
doğal oluşumlu ormanların büyük bir bölümünden kente yakacak odun
sağlamak için yararlanılmışsa da, son yıllarda kentin dört bir yanına
uzatılan doğalgaz ağıyla bu gereksinim azalma göstermiştir.
İstanbul'daki bu baltalık ormanların bir bölümü günümüzde bozuk
ormanlara dönüşmüştür.[62]
Turizm
İstanbul'un tarihi, anıtlar ve yapıtların fazlalığı ve Boğaz'a sahip
olması nedeniyle gözde turizm merkezlerinden biridir. Turistler arasında
en büyük pay Almanlara aittir. Almanları Ruslar, Amerikalılar,
İtalyanlar ve Fransızlar izler. 2011 yılında kente 8 milyon 58 bin
turist gelmiştir.[152] Istanbul'da her bütçeye uygun otel bulmak
mümkündür. 5 yıldızlı zincir otellerden, butik aile işletmesi otellere
kadar 1180'den fazla otel bulunmaktadır. Son yıllarda dünya çapında isim
yapmış zincir oteller İstanbul'a yoğun ilgi göstermektedirler.
Binlerce yıldır, değişik insan topluluklarına yurt olan İstanbul
topraklarının hemen her yöresinde, tarihin çeşitli dönemlerinden kalma
tarihî eserlerle karşılaşmak mümkündür. Envanterlerde kayıtlı binlerce
tarihî eser arasında, kent duvarları, saraylar, kasırlar, camiler,
kiliseler, sinagoglar, çeşmeler ve konaklar bulunur.
2009 yılı istatistiklerine göre İstanbul, Antalya'dan sonra en çok
turist ağırlayan ildir.[153] 2009 yılı içinde ile hava, kara ve deniz
yoluyla giriş yapan turist sayısı 7,5 milyonun biraz üzerindedir.[153]
Bunlar içinde %13,1'lik payla Almanlar birinci, 6,7'lik payla Ruslar
ikinci sırada bulunur.[154] İstanbul'un ağırladığı ilk turist kafilesi,
1863 yılında Sergi-i Umumi-i Osmani'yi ziyaret için gelmişti.[155][156]
Daha sonra İstanbul'un demiryoluyla Avrupa'ya bağlanmasıyla turist
sayısı daha da artmış, artan konaklama talebini karşılamak için
İstanbul'un ilk oteli Pera Palas kurulmuştur.[156]
İstanbul'da 2009 verilerine göre işletme belgeli 371 konaklama ve 405
eğlence tesisi bulunmaktadır.[154][157] İstanbul'da pek çok müze
bulunmaktadır ve bunlar içinde özel müzeler de vardır. 2009 yılında
yalnızca devlet müzelerini 6,179,556 kişi ziyaret etmiştir.[136] Ziyaret
edilen mekânlar arasında 2,932,429 kişi ile Topkapı Sarayı başı
çekerken, onu 2,444,956 kişiyle Ayasofya Müzesi izlemiştir.[136]
İstanbul'un tarihsel merkezi konumundaki Fatih ilçesi ( Tarihî
yarımada), Haliç çevresi yerleşimleri Beyoğlu ve Eyüp; Boğaziçi'nde
Beşiktaş ve Sarıyer; Anadolu Yakası'nda Kadıköy, Üsküdar ve Adalar
ilçeleri İstanbul'un tarih turizmi açısından zengin merkezleri arasında
yer almaktadır. Doğa turizmi içinse Beykoz, Şile, Adalar ve Sarıyer'de
ilgi çekici adresler vardır.[158]
Halk hizmetleri
Eğitim
Ana madde: İstanbul'daki üniversiteler listesi
İstanbul'da yedisi devlet yirmi dördü vakıf olmak üzere otuz bir
üniversite vardır. Özellikle kamuya ait öğretim kurumları ülkenin en
saygın ve en donanımlı üniversitelerindendir. Ancak son yıllarda da özel
üniversitelerin sayısında bir yükselme olmuştur. Türkiye'nin en eski 3
devlet üniversitesinden ikisi İstanbul'dadır. İstanbul Üniversitesi 1453
yılında kurulmuştur ve Türkiye'nin en eski üniversitesidir.[159]
İstanbul Teknik Üniversitesi ( 1773) ise dünyanın en eski üçüncü teknik
üniversitesidir ve tamamen mühendislik bilimleri adanmıştır.[160][161]
İstanbul'da tanınmış diğer devlet üniversiteleri; Boğaziçi Üniversitesi,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve
Marmara Üniversitesi'dir. Ayrıca ülkenin en eski 5 vakıf
üniversitesinden üçü bu kenttedir. Bunlar 1992 yılında kurulan Koç
Üniversitesi ile 1994 yılında kurulan Sabancı Üniversitesi ve İstanbul
Bilgi Üniversitesi'dir.
Türkiye'nin en eski teknik üniversitesi İTÜ'nün mimarlık fakültesi binası
İstanbul'da eğitim veren Universiteler :
Devlet: Boğaziçi Üniversitesi,[162] Galatasaray Üniversitesi,[163]
İstanbul Üniversitesi,[164] İstanbul Teknik Üniversitesi,[165] Marmara
Üniversitesi,[166] Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,[167] Yıldız
Teknik Üniversitesi,[168] İstanbul Medeniyet Üniversitesi[169]
Türk-Alman Üniversitesi[170]
Vakıf: Acıbadem Üniversitesi,[171] Bahçeşehir Üniversitesi,[172]
Beykent Üniversitesi,[173] Doğuş Üniversitesi,[174] Işık
Üniversitesi,[175] İstanbul Arel Üniversitesi,[176] İstanbul Aydın
Üniversitesi,[177] İstanbul Bilgi Üniversitesi,[178] İstanbul Bilim
Üniversitesi,[179] İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi,[180] İstanbul
Kültür Üniversitesi,[181] İstanbul Şehir Üniversitesi,[182] İstanbul
Ticaret Üniversitesi,[183] Kadir Has Üniversitesi,[184] Koç
Üniversitesi,[185] Maltepe Üniversitesi,[186] Okan Üniversitesi,[187]
Özyeğin Üniversitesi,[188] Piri Reis Üniversitesi,[189] Sabancı
Üniversitesi,[190] Yeditepe Üniversitesi,[191] Yeni Yüzyıl Üniversitesi.
Nişantaşı Üniversitesi[192] Üsküdar Üniversitesi[193] Bezmiâlem Vakıf
Üniversitesi[194]
Galatasaray Lisesi ve ön bahçesi.
Hemen hemen İstanbul'daki tüm özel lise ve üniversitelerde İngilizce,
Fransızca ve Almanca gibi ana yabancı dil veya ikincil yabancı dil
eğitimi verilmektedir. Galatasaray Lisesi, 1481 yılında Galata Sarayı
Enderun-u Hümayunu adıyla kurulmuştur. Daha sonraki adıyla Galatasaray
Mekteb-i Sultanisi şehrin en eski lisesi olmakla birlikte, en eski
ikinci eğitim veren kurumudur. Fransızca eğitim vermektedir.[195] 1884
yılında kurulan İstanbul Lisesi daha çok bilinen adıyla İstanbul Erkek
Lisesi, uluslararası alanda tanınmış en eski liselerden biridir. Almanca
eğitim vermektedir.[196] Kadıköy Anadolu Lisesi eski ve daha iyi
bilinen adıyla Kadıköy Maarif Koleji, genç cumhuriyete yön verecek üst
düzey eğitimli siyasetçi, bilim adamı ve sanatçılar yetiştirmek
amacıyla, Bakanlar Kurulu ve Meclis kararıyla 1955 yılında kurulmuştur.
İngilizce eğitim vermektedir.[197] Nişantaşı Anadolu Lisesi, 1905
yılında English High School for Boys adıyla özellikle İngiliz topluluğu
mensuplarının çocuklarına sağlıklı bir eğitim vermek amacıyla
kurulmuştur. 1979 yılında MEB'e bağlanmış ve şimdiki adını almıştır.
Cağaloğlu Anadolu Lisesi, ( eski adıyla İstanbul Kız Lisesi) 1850
yılında I.Abdülmecit'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan'ın isteği üzerine
kurulmuş, Osmanlı'nın ilk sivil lisesi unvanına sahiptir. İlk olarak
Valide Mektebi ve ardından Darülmaarif isimlerini almış, 1911-1933
yılları arasında İnas İdadisi ( Erkek Öğretmen Lisesi), 1933-1983
yılları arasında Türkiye'nin ilk kız lisesi İstanbul Kız Lisesi olarak
hizmet vermiş, 1983 yılında ise bugünkü hâlini almıştır. Almanca eğitim
vermektedir.[198]
Türkiye'de eğitim veren lise türlerinden biri olan Anadolu Liseleri
grubuna giren Kabataş Erkek Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi ve
Pertevniyal Lisesi Türkiye ve dünya çapında tanınmış liselerdendir.
İstanbul'da çok sayıda yabancı azınlık bulunmasından dolayı 19.
yüzyıl'da yabancı liselerde artış görülmüştür. Türkiye'nin kurulmasından
sonra birçok yabancı okul Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı
idaresine girmiştir. Fakat bazı liseler hâlen yabancı idaresi
altındadır. Özel İtalyan Lisesi, İtalya hükûmeti tarafından yönetilmekte
ve İtalyan devlet okulu olarak kabul edilmektedir. Ayrıca finansman ve
öğretmen ihtiyacı Başkent Roma'dan sağlanmaktadır.[199] 1863 yılında
kurulan Robert Koleji ve diğer birçok okul bunların arasında
sayılabilir.[200]
İstanbul da iki tane çok köklü askeri lise bulunmaktadır. Birisi Kuleli
Askerî Lisesi olup Çengelköy de bulunmaktadır. İkincisi ise Deniz Lisesi
olup Heybeliada da eğitimine devam etmektedir. Ayrıca Hava Harp Okulu
ve Deniz Harp Okulu da İstanbul'da bulunmaktadır. Heybeliada da bulunan
Deniz Lisesi aynı zamanda Türkiyenin ilk mühendislik fakültesi olan
Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun olup 1773 tarihinde Osmanlı'da ilk defa
mühendislik alanında açılan yüksek öğretim kurumudur.
İstanbul, çoğu Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait geniş
koleksiyonları içeren çok sayıda kütüphaneye sahiptir.[201] Tarihi belge
koleksiyonları açısından en önemli kütüphaneler, Topkapı Sarayı
Kütüphanesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi, Beyazıt Devlet
Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi
ve İBB'ye bağlı olarak hizmet veren Atatürk Kitaplığı'dır.
Sağlık
İstanbul çok sayıda hastane, klinik ve laboratuvarla birlikte ülkenin
tıbbi araştırma merkezidir. Bu tesislerin çoğu yüksek teknolojik
ekipmanlara sahiptir. Gelişkin sağlık olanakları ve ülke dışına göre
daha uygun fiyatları nedeniyle şehirde sağlık turizmi gelişmiştir.[202]
Öyle ki İngiltere ve Almanya gibi Batı Avrupa ülkeleri dar gelirli
hastalarını yüksek teknolojik tıbbi tedavi ve operasyonlar için
İstanbul'a göndermektedir.[203] İstanbul özellikle lazer Oftalmoloji (
Göz cerrahi) ve plastik cerrahi için küresel bir durak hâline
gelmiştir.[202]
Kentte özellikle hava kirliliği sağlık için büyük bir sorun
oluşturmaktadır. Özel araçların artması ve kamu ulaşımının yavaş ve
yetersiz olması bu sorunu artırmaktadır. Bu sorunla ilgili olarak Ocak
2006'da yalnızca kurşunsuz benzin kullanımı planlanıyordu.[204]
İstanbul genelinde sağlık hizmetleri devlete bağlı ve özel sağlık
kuruluşlarınca yürütülmektedir.[205] İl genelinde, tüm ilçelere yayılmış
52 devlet hastanesi vardır. Semt poliklinikleri de buna eklenince bu
sayı 111'e çıkmaktadır.[205][206] Her ilçede, bir ya da birkaç sağlık
ocağı da yer almaktadır. Toplam sağlık ocağı sayısı 2004'te 337 olarak
belirlenmiştir. İldeki özel sağlık kuruluşlarının sayısı ise
138'dir.[205][206] Devlete ait, askerî ve özel sağlık kuruluşlarında
toplam yatak sayısı 18,375'dir.[206] İldeki toplam eczane sayısı
3,852'dir.[157]
Alt yapı
Yerebatan Sarnıcı'nın iç görünümü.
Bozdoğan Kemeri'nin günümüzdeki hâli.
Kentin su ihtiyacını karşılamak için yapılan sistemler şehrin kuruluş
dönemine kadar uzanmaktadır. İki en önemli su kemeri, Roma döneminde
inşa edilmiş Mazul Kemeri ve Bozdoğan Kemeri ( Valens Kemeri)'dir.
Şehrin Kuruluş dönemlerinde su ihtiyacı, yeraltı kaynaklarından
sağlanıyordu. İlk önemli su tesisleri Roma döneminde yapılmıştır.[207]
Roma İmparatorları'ndan Valens, Halkalı civarından Beyazıt'a kadar su
getirtmiş ve bu su yolu için Mazul Kemer ile Bozdoğan Kemeri'ni inşa
ettirmiştir.[208] Ayrıca Valens zamanında Belgrad Ormanları'nda bir bent
de yaptırılmıştır. Kâğıthane Deresi'nin suları ızgaralarda toplanarak
şehrin su ihtiyacını karşılamak için kullanılmıştır. Toplananlar sular
şehrin çeşitli sarnıçlarına toplanmıştır. Bu sarnıçların en büyük ve en
önemlileri Binbirdirek Sarnıcı ( Philoxenos) ve Yerebatan Sarnıcı'dır.
Şehirde nüfusun giderek artması sonucu yine su sıkıntıları çekilmeye
başlanmış, bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman bu sorunun çözülmesi
için "Ser Mimaran-ı Cihan ve Mühendisan-ı Devran" diye ma'ruf Mimar
Sinan'ı görevlendirdi. Böylece 1555 yılında Kırkçeşme Su Tesislerinin
inşaasına başlanmış oldu.[207] Daha sonraki yıllarda suya olan ihtiyacın
ve halkında isteği sonucu, küçük ikmal şebekleriyle halkın kullanımına
açık çeşmeler yapılmaya başlandı.
Bugün, suları klorlama, Atık su arıtma, dezenfekte etme ve dağıtma gibi
hizmetler İSKİ ( İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) tarafından
yürütülmektedir.[209] Ayrıca bazı özel kuruluşlarda temiz su dağıtımı
yapmaktadır. İstanbul'da elektrik dağıtımı ve bakımı ise Türkiye
Elektrik İletim A.Ş. tarafından yapılmaktadır.[210] Kentin ilk elektrik
üretim tesisi ise 1914 yılında kurulan ve 1983 yılına kadar hizmet veren
Silahtarağa Elektrik Santrali'dir.[211]
Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk Posta ve Telgraf Bakanlığı 23 Ekim 1840
yılında, Tanzimat Fermanı ile yaşanan gelişmelerin sonucu olarak
kurulmuştur.[212] İlk postane ofisi olan Postahane-i Amire Yeni Cami
avlusu yakınlarındaydı.[212] İlk Uluslararası ise 1876 yılında kurulmuş,
1901 yılında ise havale türü ve kargo gibi işlemlerin kabulüne
başlanmıştır.[212] 1847 yılında Samuel Morse tarafından telgrafın
patenti alınmıştır. Samuel Morse'un bu yeni buluşu, eski Beylerbeyi
Sarayı'nda ( Beylerbeyi Sarayı 1861-1865 yıllarında aynı yere yenisi
inşa edildi.) bizzat Padişah Abdülmecit tarafından test edilmiştir.[213]
Bu başarılı deneme sonrasında, İstanbul ve Edirne arasında ilk telgraf
hattı kurulumu 9 Ağustos 1847 yılında başlamıştır. 1855 yılında Telgraf
İdaresi kurulmuş,[212] 23 Mayıs 1909 yılındada 50 hat kapasiteli ilk
manuel telefon santrali Büyük Postane adıyla Sirkeci'de hizmet vermeye
başlamıştır.
Önemli mekânlar
Yapılar
İstanbul Surları
Ana madde: İstanbul Surları
İstanbul Surları
İstanbul'un etrafını çeviren surlar tarihte 7. yüzyıldan başlayarak inşa
edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir.
Son yapımı 408'den sonradır. II. Theodosius ( 408-450) zamanında
İstanbul surları Sarayburnu'ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray'a bu
taraftan ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule'ye, Yedikule'den Topkapı'ya,
Topkapı'dan Ayvansaray'a uzanıyordu.[214] Surların uzunluğu 22 km.'dir .
Haliç surları 5.5 km., kara 6,5 km., Marmara Surları ise 9 km.'dir.
Kara surları üç bölümden oluşur. Hendek, dış sur,iç sur. Hendekler bugün
tarım alanı olmuştur. Sura bitişik ve 50 m. aralıklarla kara surları
tarafında, birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda 96 burç bulunmaktadır. Bu
burçlar, boydan boya uzanan sur duvarlarından 10 metrelik çıkıntıda,
çoğunlukla kare planlı ve 25 metre yüksekliğindedir.
Dolmabahçe Sarayı
Haliç
Beylerbeyi Sarayı
Topkapı Sarayı
Yıldız Sarayı
Çırağan Sarayı
Dolmabahçe Sarayı
Ana madde: Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, Karaköy'den Sarıyer'e uzanan sahil şeridinin Kabataş
ile Beşiktaş arasında kalan bölümünde, Marmara Denizi'nden Boğaziçi'ne
deniz yoluyla girişte sol sahilde, Üsküdar'ın karşısında yer alan saray.
Denizden yer alınıp doldurulmasıyla ortaya çıkan alana yapıldığı için
dolmabahçe adını almıştır. Yapımı için dış devletlerden borç
alınmıştır.[215] Dolmabahçe Sarayı'nın bugün bulunduğu alan, bundan dört
yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya'sının gemileri
demirlediği, Boğaziçi'nin büyük bir koyu idi. Geleneksel denizcilik
törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline geldi. 17.
yüzyıl'da doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve
eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye dönüştürüldü. Bu bahçede
çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre
Beşiktaş Sahilsarayı adıyla anıldı.[216]
Haliç
Ana madde: Haliç
Haliç, ( batılıların deyişi ile Altın Boynuz) İstanbul'un bir koyudur.
Haliç'in kelime anlamı, nehir ağızındaki koy demektir. Yunan efsanesine
göre; Megaralılar, kralları Beyaz'ın annesi Keroessa için Altın Boynuz
ismini vermişlerdir. Bizans döneminde kolonileşme de burada başlamıştır.
Aynı zamanda Bizans İmparatorluğu'nun denizcilik merkeziydi.Sahil
boyunca uzanan duvarlar,şehri bir deniz filosu atağından korumak için
inşa edilmiştir. Haliç'in girişinde istenmeyen gemilerin girişini
engellemek için, şehirden karşıya eski Galata kulesi'nin kuzeydoğu ucuna
uzanan geniş bir zincir vardı. Bu kule Latin haçlılarınca 4.Haçlı
seferinde 1204 yılında geniş bir şekilde tahrip edildi. Fakat
Ceneviz'liler yanına yeni bir kule inşa ettiler. Bu kule meşhur Galata
Kulesi 1348 Christea Turris ( Tower of Christ:İsa'nın Kulesi) diye
adlandırılır. Osmanlı döneminde Yoğun Bektaşi nüfusun yaşadığı bir bölge
idi. Karaağaç tekkesi,Karyağdı Baba tekkesi, Giresunlu Tekkesi gibi
birçok Bektaşi tekkesi bu bölgede idi.
Beylerbeyi Sarayı
Ana madde: Beylerbeyi Sarayı
Beylerbeyi sarayı 1861-1865 yıllarında, eski ahşap bir sahil sarayının
yerinde Sultan Abdülaziz tarafından Sarkis Balyan'a yaptırılmıştır.[217]
Yazlık bir saray olarak inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, boğazı
izleyebilecek bir yere yerleştirilmiştir. Saray, çok büyük olmamakla
beraber, güzel işlemeleri ile göz kamaştırır. Sarayın mimarisi, Avrupa
mimarisinden çok etkilenmiş olmakla beraber, Osmanlı'ya özgü süslemeler
gayet rahat görülebilir. Sarayın içerisi rengarenk çinilerle süslenmiş
olup içeride Avrupa'dan getirlen mobilyalar ve değerli eşyalar
kullanılmıştır. Sarayın tavanlarında ve duvarlarında özellikle gemi
resimleri dikkat çeker.
Topkapı Sarayı
Ana madde: Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı, İstanbul'da yer alan ve dünyada günümüze gelebilmiş
sarayların en eskisi ve genişidir.[218] Konumu, Haliç’i, Boğaziçi’ni ve
Marmara denizi gören, İstanbul’un ilk kuruluş yeri olan bilinen akropol
tepesidir. Tarihi İstanbul üçgen yarımadasının en uç noktasında, 5 km'yi
bulan surlarla çevrili, 700.000 m² özel araziye sahip bir komplekstir.
Bu özelliği ile saraydan çok küçük bir şehri andıran Topkapı Sarayı, 500
yılı aşkın bir süredir kullanılmıştır. Sonradan padişah, yeni yapılan
Dolmabahçe Sarayı'na taşınınca saray, uzun bir süre bakımsız bırakıldı.
Saray, Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan restorasyon sayesinde eski
görkemine geri kavuştu. Şu an bir müze olarak kullanılan sarayda
padişaha ait eşyalar segilenir. Müze koleksiyonunun en değerli parçaları
arasında Muhammed'in hırkası, dişi, ayak izi ve kılıcı sayılabilir. Bu
nesneler, Yavuz Sultan Selim döneminde Kahire'den getirilmiştir. Başka
bir değerli parça ise dünyaca meşhur Kaşıkçı Elması'dır. Topkapı Hançeri
ise müzede sergilenen başka bir değerli eşyadır.
Yıldız Sarayı
Ana madde: Yıldız Sarayı
Yıldız Sarayı ilk kez Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için
yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit zamanında Osmanlı
İmparatorluğunun ana sarayı olarak kullanılmış, günümüzde Beşiktaş
İlçesi’nde yer alan bir saraydır.[219][220] Dolmabahçe Sarayı gibi tek
bir bina hâlinde değil, Marmara denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya
doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve
koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis
yapıları ve parklar bütünüdür.
Çırağan Sarayı
Galata Kulesi
Ana madde: Çırağan Sarayı
İstanbul, Beşiktaş ilçesi, Çırağan Caddesi üzerinde bulunan tarihi
saray. Haliç ve Boğaziçi’nin en güzel yerleri sultanlar ve önemli
kişilere saray ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların
birçoğu yok olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan da 1910 yılında
yanmıştı.[221] Önceki bir ahşap sarayın yerinde 1871 yılında Sultan
Abdülaziz tarafından Saray Mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştı. Dört
yılda 4 milyon altına mâl olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap,
duvarlarda mermer kaplıydı. Taş işçiliğinin üstün örnekleri sütunları
zengin döşenmiş, mekânlar tamamlardı. Odalar nadide halılarla,
mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüydü.
Boğaziçi’nin diğer sarayları gibi Çırağan da birçok önemli toplantıya
mekân olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları
vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıştı.
Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi. Yıllar boyu harabe hâlinde
duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden ihya olmuş, yanına ilave
edilen eklentiler ile beş yıldızlı, güzel bir sahil oteline
dönüştürülmüştür. Bahçesinde süs havuzu, bir iskele ve bir helikopter
pisti bulunmaktadır. Günümüzde birçok sosyal aktiviteye ev sahipliği
yapmaktadır.[222][223]
Galata Kulesi
Ana madde: Galata Kulesi
İstanbul Beyoğlu'nda Galata semtinde bulunan 528 yılında inşa edilmiş
kuledir. Kuleden şehir panoramik bir şekilde izlenebilmektedir. Bizans
imparatoru Anastasius tarafından inşa edilmiştir. Daha sonra 1204
yılında 4.Haçlı Seferleri ile büyük ölçüde tahrip olan kule 1348 yılında
İsa Kulesi olarak Cenevizliler tarafından Galata Surlarına tekrar ek
olarak yapılmıştır. Bugün çok canlı mekanlardan biri olan Galata Meydanı
da kulenin yanındadır.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Posts: 10,028
Threads: 9,461
Joined: May 2018
Reputation:
0
Futbol Takımı: Galatasaray
Meydanlar
Ana madde: İstanbul'daki meydanlar listesi
Taksim Meydanı
Taksim Meydanı
Ana madde: Taksim Meydanı
Taksim semti ve meydanı adını, Osmanlı Devleti'nde zamanında sucuların;
suyu, halka taksim ettikleri yer olduğundan verilmiştir.[224]
Meydan olmadan önce, eski evlerin sıralandığı dar bir bölge olan semt,
meydan hâline getirilip genişletildikten sonra, zamanla bugünkü
görünümünü almıştır. Meydanın ortasındaki Cumhuriyet Anıtı ve çevresi
bugün tören yeri olarak kullanılıyor ve buluşma yeri işlevini
üstleniyor.[225] Meydan'ın başlangıcından Tünel'e kadar Nostaljik
tramvay çalışır.[226]
Taksim Meydanı’nın simgesi hâline gelen Cumhuriyet Anıtı İtalyan
heykeltıraş Pietro Canonica'ya yaptırılmış, 1928 yılında yerine
yerleştirilmiştir. Anıtın yapımı 2,5 yıl sürmüş, anıt taş ve bronz
kullanılarak yapılmıştır.[227] Cumhuriyet dönemi anıtlarından ilk defa
figüratif bir anlatımla Atatürk'ü ve yeni düzeni anlatan bir
heykeldir.[228]
Sultanahmet Meydanı
Sultanahmet Meydanı
Ana madde: Sultanahmet Meydanı
İstanbul'un en önemli meydanlarından biri. Bizans devrinde Hipodrom
olarak bilinirdi. “Hipodrom” Yunanca "hippos" ( at) ve "dromos" ( yol)
sözcüklerinin bileşiminden oluşan ve "atyolu" anlamına gelen bir
kelimedir. Osmanlı döneminde buraya At Meydanı denirdi.[229] [230]
Günümüze çok az kalıntıları kalan Bizans devri önemli yapıları ve
abideleri Hipodrom çevresinde inşa edilmişti. “Büyük Saray” diye bilinen
İmparatorluk Sarayı Hipodromun yanından başlar, aşağılara, deniz
kenarına kadar uzanırdı. Bu Saraydan günümüze bir büyük salonun yer
mozaik panosu gelebilmiştir. Şehrin en önemli meydanı Agusteion ve
burası ile cadde arasında Milerium zafer takı bulunurdu. Cadde Roma’ya
kadar uzanan yolun başlangıcı idi ve ilk kilometre taşı da
buradaydı.[231]
Meydanda bulunan sütunlardan ilki aynı zamanda aralarından en eskisidir.
Üzerinde hiyeroglifler bulunan bu taş, firavun I. Tutmosis'in
mezarından taşınmıştır. 2000 yıllık tarihi ile bu taş, aslında Bizans
İmparatorluğu'ndan bile daha eskidir. İkinci sütun ise "Yılanlı Sütun"
ya da "Burmalı Sütun" olarak adlandırlmaktadır. Bu sütun tunçtan
yapılmış olup, birbirine sarılan üç yılan şeklinde yapılmıştır. Sütun
Delfi'den getirlmiş olup, kente yılan gelmesini önlediği söylenir. Şu an
sütundaki yılanları başları olmayıp, sadece birinin üst çenesi İstanbul
Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Eskiden tepesinde altın, gümüş
ve bakırdan yapılma bir kazanın olduğu söylense de doğruluğu
ıspatlanamamıştır. Üçüncü sütuna ise "Örmeli Sütun" denilir. Bu sütunun
taşlarının her biri ayrı bir yerden olmak üzere Anadolu'nun çeşitli
yerlerinden geldiği rıvayet edilir. Eskiden üzeri altın yaldızlı
levhalarla kaplı iken o levhalar kentin yağmalanmasından sonra
çalınmıştır. Bu sütunun içinde bir mıknatıs bulunduğu, kenti depremden
koruyacağı ve kıyamete kadar dayanacağı rıvayet edilir.
Osmanlı zamanında da Yeniçeri isyanları bu bölgede olur, kırk gün kırk
gece süren şehzade sünnet düğünleri, şenlikler burada yapılırdı. Halide
Edip'in İstanbul'un işgaline karşı konuşma yaptığı Sultanahmet mitingi
de burada yapılmıştır.[232] Meydanın orta yerinde Kayzer II. Wilhelm'in
ziyaret hatırası olarak yapılmış olan Alman Çeşmesi bulunmaktadır. [233]
Meydanın batısında ise İstanbul Adliyesi yer almaktadır. Meydan
günümüzde İstanbul'un en önemli turistik merkezidir.
Beyazıt Meydanı
Beyazıt Meydanı
Ana madde: Beyazıt Meydanı
Tarihî yarımada içerisinde bulunan tarihi bir meydandır. İstanbul
Üniversitesi ve tarihî Kapalıçarşı'ya ev sahipliği yapmaktadır.Beyazıt
Camiini de içinde bulunduran meydan turistlerin uğrak noktasıdır.
Bakırköy Özgürlük Meydanı
Ana madde: Bakırköy Özgürlük Meydanı
Bakırköy ilçesi İstanbul'un en kalabalık ilçelerinden birisidir. Bu
ilçenin en popüler mekânlarından biri de Özgürlük Meydanı veya eski
adıyla Cumhuriyet Meydanıdır.
Kartal Rıhtım Meydanı
Ana madde: Kartal Rıhtım Meydanı
Caddebostan-Tuzla sahil yolu yapıldıktan sonra Kartal rıhtımında yapılan
dolgudan sonra oluşturulan meydan. Sahildeki kafeteryalar, İDO iskelesi
ve Kartal çarşısı arasında kalmış büyük meydan sürekli bir insan
sirkülasyonu içerisindedir. Meydandan Prens Adaları manzarası da
izlenebilmektedir. Meydan içerisinde 16 Türk Devleti anıtı da
bulunmaktadır.
Kadıköy Rıhtım Meydanı
Ana madde: Kadıköy Rıhtım Meydanı
Şehir Hatları vapur iskeleri, İDO deniz otobüsü iskeleleri, İETT
Peronları ve sahildeki büfeler ile Kadıköy Çarşısı arasındaki büyük
meydan her gün binlerce insanı ağırlamaktadır. Eşsiz Haydarpaşa
manzarası da bu meydanda izlenebilirken, meydan içerisinde Tarihi
Kadıköy Şehremaneti ve İ.Ü. Konservatuvarı da bulunmaktadır.
Gülhane Parkı
Parklar
Gülhane Parkı
Ana madde: Gülhane Parkı
Gülhane Parkı, İstanbul'un Fatih ilçesinde yer alan bir parktır. Park,
eskiden Topkapı Sarayı'nın bir bahçesi idi. Padişahın Dolmabaçe
Sarayı'na taşınması ile bahçedeki ağaçlar da saraya taşınmıştır. Bu
yüzden bahçe, o zamanlar harap bir hâlde idi. 2003 yılında park olarak
yeniden düzenlenen bahçe, yeniden eski hâlini alır. Ayrıca parkın
Sarayburnu'na doğru olan tarafından, İstanbul'un belki de en güzel
manzaralarından biri izlenebilir. Ayrıca parkın tam ortasında Gotlar
Sütunu adı verilen bir sütun yer alır.
Kültür ve modern yaşam
Sahne ve Güzel Sanatlar
İstanbul Arkeoloji Müzesi, Topkapı Sarayı'nın bitişiğindedir.
İstanbul giderek kültürel açıdan daha önemli bir merkez hâline
gelmektedir. Şehir, 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmiştir
[234][235]
Dünyaca ünlü pop starlar İstanbul stadyumlarını doldururken, opera, bale
ve tiyatro gibi sanat dallarında eserler yıl boyu sahnelenir. Mevsimsel
festival boyunca, dünyaca ünlü orkestralar, koral müzik grupları ve caz
müziğinin efsane isimleri konser vermektedirler. 1982 yılından beri
düzenlenmekte olan Uluslararası İstanbul Film Festivali, Avrupa'daki en
önemli film festivallerinden birisidir.[236] Güzel sanatlarla ilgili
olarak 2 yılda İstanbul Bienali düzenlenmektedir.
2004 yılında açılan İstanbul Modern Sanat Müzesi sık sık Türk ve yabancı
sanatçıların sergilerine ev sahipliği yapmaktadır.[237] Ayrıca Pera
Müzesi ve Sakıp Sabancı Müzesi'de dünyanın ünlü sanatçılarının
sergilerini barındıran kentin önemli müzelerindendir.[238][239] Haliç'in
kıyısında kurulan Rahmi M. Koç Müzesi'nde genellikle sanayi, ulaşım,
endüstri ve iletişim tarihine ait 1800 ve 1900'lü yılların araba,
lokomotif, tekne, denizaltı ve uçakları sergilenmektedir.
Çinili Köşk Müzesi
1881 yılında kurulan İstanbul Arkeoloji Müzesi kendi türünde dünyanın en
büyük müzelerinden biridir.[240] Müzede Akdeniz Havzası, Balkanlar,
Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya'ya ait 1 milyon arkeolojik parça
bulunmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin bünyesine ayrıca Çinili
Köşk Müzesi de bulunur. Müzede Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden kalma
İznik çinisi ve seramik örnekleri sergilenmektedir. Sultanahmet
Meydanı'nda bulunan Büyük Saray Mozaikleri Müzesi geç Roma İmparatorluğu
dönemi ve erken Bizans İmparatorluğu dönemine ait Büyük Saray'ın taban
mozikleri ve duvar süslerini barındırır. Bu müzeye oldukça yakın olan
Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde ise çeşitli İslam uygarlıklarına ait
geniş bir koleksiyon bulunmaktadır. Türkiye'nin ilk özel müzesi olan
Sadberk Hanım Müzesi'de eski Anadolu uygarlıklarından, Osmanlılara kadar
uzanan geniş bir yelpazede birçok eser içerir.[241]
Aya İrini
Beşiktaş ilçesinde yer alan Yıldız Sarayı, İstanbul Antika Fuarı'na ev
sahipliği yaparak Doğu ve Batı'dan birçok antika eseri bir araya
getirmiştir.[242] Şişli'nin Mecidiyeköy semtinde bulunan Çok katlı
Mecidiyeköy Antikacılar Çarşısı şehrin en büyük antikacılar çarşısıdır.
1455-1461 yılları arasında II. Mehmed tarafından yaptırılan
Eminönü'ndeki Kapalıçarşı mücevher, halı, sanat eseri ve antika eşyalar
satan sayısız dükkân vardır.[243] Beyazıt Meydanı'ndaki tarihi ve nadir
kitapların satıldığı Sahaflar Çarşısı, dünyanın en eski kitap
çarşılarından birisidir. Sürekli olarak geç Roma, Bizans ve Osmanlı
döneminden bu yana faaliyet göstermektedir.[244]
Canlı gösteriler ve konserler için ev sahipliği yapan bir numaralı
tarihi mekânlar Aya İrini, Rumeli Hisarı, Yedikule Hisarı, Topkapı
Sarayı avlusu ve Gülhane Parkı'dır. Önemli bir kültür öğelerinden biride
Türk Hamamı'dır. Osmanlı döneminde yapılan ve buna en iyi örnek olan
Çemberlitaş Hamamı ( 1584), Fatih'in Çemberlitaş semtindedir.[245]
Rekreasyon
Geleneksel plajlar su kirliliği nedeniyle yavaş yavaş kaybolmaktadır.
Ancak son zamanlarda şehirde eski plajlar yeniden açılmaktadır. Kentin
yüzme için en çok tercih edilen yerleri, Bakırköy, Küçükçekmece, Sarıyer
ve Boğaz'dır. Şehir dışında kalan Adalar, Silivri ve Tuzla'nın yanı
sıra Karadeniz'e kıyısı bulunan Kilyos ve Şile de yüzmek ve dinlenmek
için tercih edilmektedir.
Prens Adaları, Marmara Denizi'ndeki bir grup adadan oluşmaktadır. Kartal
ve Pendik ilçelerinin güneyinde kalan adalarda 19. ve 20. yüzyıl
başlarından kalma birçok çam ve fıstık çamı vardır. Ayrıca bu dönemden
kalma neoclassical and art nouveau tarzında Osmanlı yazlık konakları
vardır. Adalarda başlıca balık ve deniz yemekleri yaygındır. İstanbul'a
uzak mesafede bulunan Şile ilçesi yazlık ve dinlenme yeri olma özelliği
ile bilinir. Şehir merkezine uzaklığı 50 kilometredir. Bozulmamış beyaz
kum plajı bulunur.
Kapalıçarşı, dünyanın en büyük ve en eski kapalı alışveriş merkezlerinden birisidir.
Alışveriş
İstanbul'da çok sayıda tarihi çarşı vardır. Kapalıçarşı ( 1461),
Mahmutpaşa Çarşısı ( 1462) ve Mısır Çarşısı bunlardan en önemlileridir.
İlk modern alışveriş merkezi ise Bakırköy ilçesinde bulunan
Galleria'dır. 20. yy'ın son yıllarında daha ziyade "alışveriş merkezi"
adı verilen modern çarşıların sayısı artmıştır. Bunların en önemlileri,
Akmerkez 1993, Capitol Alışveriş Merkezi 1994, Profilo Alışveriş Merkezi
1998, Cevahir Alışveriş Merkezi 2002, Avrupa'nın ve Dünya'nın en iyi
alışveriş merkezi ödülünü kazanan Metrocity ( 2003), Kanyon Alışveriş
Merkezi ( 2006), İstinye Park ( 2008 ), Meydan Alışveriş Merkezi (
Ümraniye[246] - Merter[246] - 2009).
Restoranlar
İstanbul, geleneksel Türk lokantaları ile birlikte, Avrupa ve Uzak
Doğulu birçok restoran ve diğer mutfakları bünyesinde barındırmaktadır.
Kentin en önemli meyhane ve barları şehrin en canlı yerlerinden biri
olan Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi'nde toplanmıştır. 1876 yılında
açılan Çiçek Pasajı, pek çok tarihi meyhane, bar ve restoranı
içerisinde bulundurmaktadır. 1870 yılındaki büyük Beyoğlu yangını sonucu
yanarak yıkılan Naum Tiyatrosu'nun yerine Hristaki Zografos Efendi
tarafından inşa ettirilmiştir. Rum Cleanthy Zanno'nun mimarlığında yeni
bir tip çarşı binası olarak Cité de Péra adıyla açılmıştır.
Diğer tarihi bar ve kahvehaneler Tünel Pasajı çevresindeki alanlarda ve
Asmalımescit Sokağı yakınlarında ve yine Çiçek Pasajı'nın arka tarafına
düşen Nevizade Sokağı'nda yoğunlukla bulunur. İstiklal Caddesi
çevresindeki bazı tarih mahalleler farklı şekillerde yeniden restore
edilmiştir. Galatasaray Lisesi yakınlarındaki Cezayir Sokağı'nda resmi
olmayan adıyla bilinen La Rue Française[247][248] de ( Fransız Sokağı)
frankofon barlar, kafeler ve canlı müzik dinletisi sunan restaronlar
bulunmaktadır.[249]
İstanbul da tarihi balık lokantalarıda oldukça ünlüdür. En popüler balık
lokantaları genellikle Boğaz'da ve şehrin güneyindeki Marmara Denizi
kıyılarındadır.[250][251] Ayrıca Marmara Denizi'ndeki en büyük Prens
Adaları ( Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada) ve İstanbul
Boğazı'nın kuzey girişinde bulunan Anadolu Kavağı'da tarihi balık
restoranlarıyla ünlüdür.
Gece hayatı
Şehirdeki pek çok gece kulübü, barlar, restoranlar ve tavernalar canlı
müzik ile birlikte insanlara hizmet vermektedir. Gece kulüpleri,
restoran ve barların sayısında artışla birlikte yaz aylarında artan
sıcaklık insanları bu yerlere çekmektedir. Özellikle İstiklal Caddesi ve
Nişantaşı çevrelerinde kafeler, restoranlar, barlar, kulüpler, sanat
galerileri, tiyatro ve sinemalar yoğunlaşmıştır. Babylon[252] ve Nu Pera
Beyoğlu'daki yaz ve kış hizmet veren gece kulüplerindendir.
En popüler açık hava gece kulüpleri İstanbul Boğazı kıyılarında bulunur.
Ortaköy semtinde bulunan Sortie[253],[254] Reina[255][256] ve
Anjelique[257] bunlardan bazılarıdır. Ortaköy semtinin bir diğer önemli
mekânlarından Q Caz Bar ise canlı caz müziği ile insanlara şık bir ortam
sunmaktadır.
Maslak semtindeki İstanbul Arena ve Boğaziçi'ndeki Kuruçeşme Arena[258]
dünyanın dört bir köşesinden gelen ünlü şarkıcı ve orkestraların canlı
konserlerine ev sahipliği yapmaktadır. Maslak semtindeki bir başka
yerlerden birisi olan Parkorman[259], Music TV'nin 2002 yılındaki canlı
konser ve partilerine ev sahipliği yapmıştır.
Ulaşım
Ana madde: İstanbul'da toplu taşıma
İstanbul'da ulaşım kara, hava, deniz ve demiryolu gibi farklı şekillerde
yapılmaktadır. Şehiriçi, şehirlerarası ve uluslararası taşımacılığın
yapıldığı büyük merkezlere sahiptir. İlde havayolu ulaşımının yapıldığı
iki sivil havalimanı vardır.[260][261] Yurtiçi ve yurtdışı pek çok
merkeze aktarma yapmaksızın uçmak mümkündür. İldeki havalimanlarından
Atatürk Havalimanı, Avrupa Yakası'nda Bakırköy ilçesinde;[262] Sabiha
Gökçen Havalimanı ise Anadolu Yakası'nda Pendik ilçesinde yer alır.[263]
Atatürk Havalimanı ilde alanında ilk olup, hava ulaşımında en büyük
paya sahiptir. Havalimanından günde ortalama 650-700 uçak
havalanmaktadır.[264] Kent merkezine metro hattı ve otoyollarla
bağlıdır.
Karayoluyla ulaşımı ise İstanbul'da özellikle şehirlerarası yolculukta
büyük bir paya sahiptir. Türkiye'nin her iline ve ayrıca Gürcistan,
Yunanistan, Bulgaristan gibi komşu ülkelere İstanbul'dan doğrudan
seferler vardır.[265] Anadolu Yakası'nda Harem Otogarı, Avrupa
Yakası'ndaysa Büyük İstanbul Otogarı hizmet vermektedir.[266][267]
İstanbul Otogarı da metroyla kent merkezine bağlanmaktadır. Bunun
dışında şehrin değişik bölgelerinde, kimi büyük seyahat firmalarının
işletmesini yaptığı cep otogarları vardır.[268]
Demiryolu ise bu iki ulaşım yoluna oranla daha az tercih edilen bir
başka hizmettir. İstanbul'dan Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Bitlis,
Van gibi yurtiçi merkezlerle;[269] Yunanistan, Bulgaristan, Romanya,
Sırbistan, Macaristan, İran, Suriye ve Irak gibi dış merkezlere tren
seferleri vardır.[270][271] Yüksek Hızlı Tren projesinin yakın gelecekte
İstanbul'a uzatılması öngörülmekedir. Demiryolu ilde ayrıca şehiriçi
halk taşımacılığında da kullanılmaktadır.[272]
Deniz yoluyla ise ilde düzenli ulaşım yalnızca yurtiçinde
gerçekleştirilir. İstanbul'dan Yalova'ya, Balıkesir'e ve Bursa'ya
feribot ve araba vapuru seferleri vardır.[273] İstanbul Limanı'na
turistik amaçlarla gelen münferit gemiler dışında yurtdışı varışlı gemi
seferi yoktur.
İstanbul'da şehiriçi ulaşım ise büyük bir sektördür. Otobüslerle ulaşım
sağlayan İETT; şehirhatları vapurlarını ve deniztaksi işleten İDO;
tramvay, metro, füniküler ve teleferik hatlarının sahibi İstanbul Ulaşım
A.Ş.; banliyö hizmeti sağlayan TCDD; dolmuşlar, yolcu motorları ve
ticari taksilerle İstanbul kompleks bir ulaşım ağına sahiptir.
İstanbul'da şehiriçi raylı sistem uzunluğu 75.5 km olup, 51.5
kilometrelik raylı sistem inşaatı sürmektedir.[274] İETT, 5.000
otobüslük filoyla, İDO, 89 gemiden oluşan filosuyla ile 33 hatta, 82
noktaya hizmet vermektedir.Not 3 [›][273][275][276]
İlden O-1, O-2, O-3 ve O-4 otoyolları geçer. Otoyollar Boğaziçi ve Fatih
Sultan Mehmet Köprüsü ile birbirlerine bağlanır. Köprüler şehiriçi
ulaşımda da kilit noktalardır. Pik saatlerde köprülerde sık sık
tıkanmalar oluşmaktadır. İstanbul'a bağlı köylerle ve Silivri, Çatalca,
Şile gibi uzak ilçelere İETT'nin hatlarına ek olarak özel firmalar da
ulaşım sağlamaktadır.
Kent dışı ulaşım
Atatürk Havalimanı
Karayolu ile ulaşımda kullanılan Büyük İstanbul Otogarı, 1980'li
yıllarda Topkapı'da bulunan İstanbul Trakya Otogarı'nın yetersiz gelmesi
üzerine, 1987'de yapımına başlanmış, 1994 yılında hizmete
girmiştir.[277]
Kente demiryolu ile ulaşım için kullanılan Haydarpaşa Garı, 1908'de
İstanbul - Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak inşa
edilmiştir. Gar, TCDD'nin ana istasyonudur. İstanbul'un Anadolu
Yakası'nda Kadıköy'de bulunur. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde
bu istasyondan Bağdat Demiryolu yanında Hicaz Demiryolu seferleri de
yapılmaya başlanmıştır.[278] Şehrin Avrupa yakasında Eminönü'nde bulunan
Sirkeci Garı Trakya ve Avrupa'ya demiryolu ulaşımının başlangıcıdır.
Kente havayolu ile ulaşım için Atatürk Havalimanı[279] ile Sabiha Gökçen
Havalimanları mevcuttur.[280] 3. Havalimanının inşaatına devam
edilmekte, 2018'in şubat ayında açılması planlanmaktadır.
Kentin Türkiye'deki önemli merkezlere uzaklığı şöyledir: Kayseri 770
Adana 939, Hatay 1171, Ankara 454, Antalya 724, Bursa 243, Edirne 227,
Diyarbakır 1372, Gaziantep 1136, İzmir 565, Konya 663, Kayseri 770,
Samsun 733, Trabzon 1067 km.[281]
Kent içi ulaşım
İstanbul Raylı Sistem Haritası
İlde kent içi ulaşımda kullanılmak üzere İETT ve Ulaşım AŞ
tarafıdan[282] işletilen metro, tramvay, metrobüs otobüslerin yanında
dolmuş ve İDO tarafından işletilen deniz otobüsleri ve feribotlar da
kullanılmaktadır. İstanbul, 1876'da yapılan Tünel ile toplu taşımada
metronun ilk kullanıldığı yerlerdendir. Yapımına 2004 yılında başlanan
Marmaray 29 Ekim 2013 tarihinde hizmete açılmıştır.[283] Kentte on üç
adet raylı sistem hattı vardır ve bu hatların uzatılması ve yenilerinin
yapılması projeleri vardır.[284] Kentte ayrıca 1510 m uzunluğundaki
Fatih Sultan Mehmet ve 1071 m uzunluğundaki Boğaziçi Köprüsü ile Avrupa
Yakası ile Anadolu Yakası arasındaki ulaşım sağlanır. 3. Köprünün yapım
çalışmaları 2016 itibarıyla sonuçlanmış ve halkın kullanımına
açılmıştır.
Metro
Ana madde: İstanbul metrosu
İstanbul metrosu, Türkiye'nin ilk ve en büyük metro ağıdır. Sistem
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilir. 1989 yılında açılan
sistemde M1,M2,M3,M4 ve M6 olmak üzere beş metro hattı bulunmaktadır.
Sitemin uzunluğu 95 km'dir. 4 hattın ve mevcut olan beş hattın inşaat ve
uzatma çalışmaları da sürmektedir.
İstanbul Teknik Üniversitesi Müzesi'nde, son senelerde eski kitaplar
arasında bulunarak sergilenen, Avant Projet d'un Metropoliain a
Constantinople ( İstanbul'da bir metro ön projesi) L. Guerby Ing.
imzasını taşıyor. Projenin eldeki mavi ozalit kopyası 1/5.000 ölçeğinde.
Güzergah üzerindeki 24 istasyon Topkapı suriçi tramvay durağından
başlayarak Şişli tramvay durağında son buluyor. İstasyonlarda peron
uzunlukları 75 m; en uzun ara 975 m, en kısa ara 220 m olarak önerilen
proje, 10 Ocak 1912 tarihini taşıyor.
İstanbul Metrosu ile ilgili yapılan son proje IRTC kapsamında 1987'de
gerçekleştirilen çalışmadır. Bu konsorsiyum İstanbul Metrosu ile
birlikte "Boğaz demiryolu tüneli" projesini de birlikte hazırlamıştır.
Bu etütte metro güzergahı 16.207 m olup istasyonları Topkapı - Şehremini
- Cerrahpaşa - Yenikapı - Unkapanı - Şişhane - Taksim - Osmanbey -
Şişli - Gayrettepe - Levent - 4.Levent olan bir hat önermiştir. Bu
projenin Yenikapı - Hacıosman arası açılmıştır.
2004 yılında temelleri atılan Marmaray Projesi' 2013 yılının sonlarında
tamamlanmıştır. Avrupa ve Asya yakasını İstanbul Boğazı'nın altından
birleştirmiştir. Adının ilham kaynağı olan Ankaray ve Bursaray'dan
tamamen farklıdır. Zira Ankaray ve Bursaray birer metrodur. Marmaray ise
Manş Denizi'ndeki Eurotunnel benzeri bir demiryolu' dur. Bununla
beraber İstanbul metrosuna aktarma bağlantıları da vardır.[285]
Anadolu Yakası'nda ise 2005 yılında Kadıköy-Kaynarca Metrosu'nun temeli
atılmıştır. Hat, Ağustos 2012 tarihinde Kadıköy-Kartal olarak hizmete
girdi. 2016 yılında Kaynarca uzatması ile 19 istasyona erişmiştir.
Hattın Sabiha Gökçen Havaalanı ile bağlantısının yapılması da
gündemdedir.
Ayrıca M5 Üsküdar-Çekmeköy metro projesinin de 2012 Mart ayı itibarıyla
inşaatına başlandı. Projenin 2016 yılında bitirilmesi planlanmaktadır.
Medya
İlk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi, 1 Ağustos 1831 tarihinde Bâb-ı Âli
semtinde basıldı.[288] Bâb-ı Âli böylece medyanın en önemli merkezi
hâline gelmiştir. İstanbul, Türkiye'nin medya başkenti olmakla birlikte
çeşitli yerli ve yabancı basın kuruluşları arasında büyük bir rekabet
vardır. Türkiye'nin önemli ulusal medya ve yayın kuruluşlarının
merkezide çoğunlukla İstanbul'dadır. Aynı zamanda Ankara ve İzmir'de de
yayın merkezleri vardır.[289] İstanbul merkezli büyük gazete kuruluşları
olan; Posta, Zaman, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Radikal, Cumhuriyet,
Türkiye, Akşam, Star, BirGün, Güneş, Vatan, Takvim, Yeni Asır, Yeni
Şafak ve Türkiye'nin ilk İngilizce gazetesi olan Hürriyet Daily
News[290] ile Today's Zaman bunların başlıcalarıdır. Ayrıca çok sayıda
yerel - ulusal TV ve radyo istasyonları da İstanbul'da bulunmaktadır.
Haber Türk, TNT, Samanyolu TV, TLC, CNN Türk, Ulusal Kanal, MTV Türkiye,
FOX, TRT ( Ana binasının biri de Ankara'dadır.) NTV, Kanal D, ATV, Show
TV, Star TV, Cine5, Skytürk 360, TGRT Haber, Kanal 7, Flash TV ve diğer
birçok sayıdaki TV kuruluşları bunların arasındadır. Şehirde yüzü
geçkin FM radyo istasyonuda bulunmaktadır.[291]
Spor
İstanbul Park
Bizans ve Roma dönemlerinden beri birçok spor faaliyetine ev sahipliği
yapan İstanbul; günümüzde futbol, basketbol, voleybol, hentbol ve
çeşitli motor ve spor yarışlarına ev sahipliği yapar. Türkiye liglerinin
üç büyüğü olarak adlandırılan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın
antrenman ve maç sahaları da burada bulunmaktadır.[292][293]
Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena, Atatürk Olimpiyat
Stadyumu ve Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu UEFA'nın beş yıldızlı
stadyumları arasındadır. Atatürk Olimpiyat Stadyumu, 2005 Şampiyonlar
Ligi Finali'ne,[294] Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu ise 2009 UEFA
Kupası Finali'ne ev sahipliği yapmıştır.
Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Formula 1
yarışlarına 2005 ila 2011 tarihleri arasına kadar ev sahipliği yapmıştır
ve 2012 Grand Prix takviminden çıkarılmıştır. İstanbul Park Pisti,
toplam 2 milyon 215 bin m²'lik bir alanı kaplamaktadır.[295]
Türkiye'nin en önemli hipodromu olan Veliefendi Hipodromu kentteki önemli yarışlara ev sahipliği yapmaktadır.
Kulüpler, ligler, stadlar ve spor salonları
Futbol
Süper Lig
Kulüp Saha Kapasite Kuruluşu
Beşiktaş Vodafone Arena 41.903 1903
Fenerbahçe Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu 50.530 1907
Galatasaray Türk Telekom Arena 52.650 1905
İstanbul Başakşehir FK Başakşehir Fatih Terim Stadyumu 17.800 2014
Kasımpaşa Recep(Baş (BibBiiiiiib Amca1)Erdoğan Stadyumu 14.234 1921
Kadınlar 1. Ligi
Kulüp Saha
Ataşehir Belediyespor Yenisahra Stadyumu
Beşiktaş Çilekli Sahası
Kireçburnu SK Çayırbaşı Stadyumu
Basketbol
Basketbol Süper Ligi
Kulüp Saha
Anadolu Efes Abdi İpekçi Arena
Beşiktaş Sompo Japan BJK Akatlar Arena
Darüşşafaka Doğuş Volkswagen Arena
Demir İnşaat Büyükçekmece Gazanfer Bilge Spor Salonu
Fenerbahçe Ülker Sports Arena
Galatasaray Odeabank Abdi İpekçi Arena
İstanbul BŞB Cebeci Spor Salonu
Kadınlar Basketbol Süper Ligi
Kulüp Saha
Beşiktaş BJK Akatlar Arena
Fenerbahçe Ülker Sports Arena
Galatasaray Abdi İpekçi Arena
İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Turgay Atasü Spor Salonu
Yakın Doğu Üniversitesi Caferağa Spor Salonu
Voleybol
Sultanlar Ligi
Kulüp Saha
Beşiktaş BJK Akatlar Arena
Eczacıbaşı VitrA Eczacıbaşı Spor Salonu
Fenerbahçe Ülker Sports Arena
Galatasaray Galatasaray Taç Spor Tesisleri Voleybol Salonu
Sarıyer Belediye Sarıyer Bahçeköy Spor Salonu
Vakıfbank Vakıfbank Spor Sarayı
Efeler Ligi
Kulüp Saha
Beşiktaş BJK Akatlar Arena
Fenerbahçe Ülker Sports Arena
Galatasaray HDI Sigorta Galatasaray Taç Spor Tesisleri Voleybol Salonu
İstanbul BŞB Haldun Alagaş Spor Salonu
-------------------------
istanbul Turizm
İSTANBUL, Türkiye'nin nüfus bakımından en yoğun şehridir ve Ticaret
hayatının kalbi burada atar. Birçok şirketin yönetim merkezlerinin
olduğu finans merkezi konumundadır. Tarihin her döneminde önemini
korumuş ve İmparatorluklara başkentlik yapmış önemli bir kültür
merkezidir.
ÖNE ÇIKAN GEZİ BÖLGELERİ, Sultanahmet, Eminönü, Taksim, Beyoğlu,
Karaköy, Ortaköy, Fatih, Eyüp, Fener, Balat, Üsküdar, Çamlıca, İstanbul
Boğazı, İstanbulda en önemli gezi alanlarıdır.
İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, iktisadi ve kültürel açıdan en
önemli şehri. İktisadi büyüklük açıdan dünyada 34., nüfus açısından
belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da
birinci sırada gelir.
İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca,
Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir
şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası,
Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç
tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada
üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları
oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha
batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin 39
ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile
birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395
yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları
arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin
İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı
İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca, hilafetin Osmanlı Devleti'ne
geçtiği 1517'den, kaldırıldığı 1924'e kadar, İstanbul İslamiyet'in de
merkezi oldu.
Ayasofya Müzesi
Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532 - 537 yılları
arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa
ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında
İstanbul'un Türkler tarafından alınmasıyla Fatih Sultan Mehmet
tarafından camiye dönüştürülmüştür ve günümüzde müze olarak hizmet
vermektedir.
Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren,
kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem
özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele
alınır.
Binanın adındaki “sofya” sözcüğü herhangi bir kimsenin adı olmayıp, eski
Yunanca’da “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla
“aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına
gelmekte olup, Ortodoksluk mezhepinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri
sayılır. 6. yüzyılın ünlü mimarlarından Milet'li İsidoros ve Tralles'li
Anthemius'un yönettiği Ayasofya’nın inşaatinde yaklaşık 10.000 işçinin
çalıştığı ve Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı
belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği yapımında kullanılan bazı
sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan
getirilmiş olmasıdır. Bizans döneminde Konstantinopolis Patriği'nin
patrik kilisesi ve Doğu Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olmuş bulunan
Ayasofya, doğal olarak vaktiyle büyük bir “kutsal emanetler”
koleksiyonunu içermekteydi.
1453’de kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih
Sultan Mehmet’in gösterdiği büyük hoşgorüyle mozaiklerinden insan
figürleri içerenler tahrip edilmemiş ( içermeyenler ise olduğu gibi
bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva
altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan
kurtulabilmiştir. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı
çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Kısaca günümüzde
tüm dünya insanları bu mozaikleri görmelerini bir kişiye borçludur: O
da, sanatı seven ve diğer dinlere saygı gösteren Osmanlı sultanı Fatih
Sultan Mehmet'tir. Günümüzde görülen Ayasofya binası aslında aynı yere
üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan Üçüncü Ayasofya olarak da
bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en
geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok
kez çökmüş, Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden
itibaren hiç çökmemiştir.
Yerebatan Sarnıcı
Tarihî Yarımada'nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, M.S 542 yılında
Bizans İmparatoru I. Justinianus ( 527-565) tarafından Büyük Saray'ın
su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen
mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından
Yerebatan Sarayı olarak da anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda geçen
Basilika ( Basilica) isminin ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius
Basilikası'ndan geldiği rivayet edilir.
Topkapı Sarayı
İstanbul Sarayburnu'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihinin
400 yılı boyunca, devletin idare merkezi olarak kullanılan ve Osmanlı
Padişahları'nın yaşadığı saraydır. Bir zamanlar içinde 4.000'e yakın
insan yaşamıştır.
Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış,
Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene
boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi
ikametgahı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m.² lik bir
alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m² dir.
Topkapı Sarayı, saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer
saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Padişahlar
tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı
Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir.Saray zaman zaman
onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından
ziyaret edilen Kutsal Emanetler Dairesi’nin her yıl bakımının
yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir.
Fatih Sultan Mehmed 1465 yılında Topkapı Sarayı'nın inşaatını başlatmıştır.
Topkapı Sarayı’nın ilk defa, adeta bir müze gibi ziyarete açılması
Abdülmecit dönemine rastlamıştır. O dönemin İngiliz elçisine Topkapı
Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar gösterilmiştir.Bundan sonra Topkapı Sarayı
Hazinesi’ndeki eski eserleri yabancılara göstermek gelenek haline gelir
ve Abdülaziz zamanında, ampir üslupta camekânlı vitrinler yaptırılır,
Hazine’deki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gösterilmeye
başlanır. II. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda Topkapı Sarayı
Hazine-i Hümâyûn’un pazar ve salı günleri olmak üzere halkın ziyaretine
açılması düşünülmüşse de bu gerçekleşememiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın
ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne
bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti
adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi
Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir.
1924 yılında bazı ufak onarımlar yapıldıktan ve ziyaretçilerin
gezebilmeleri için gereken idari önlemler de alındıktan sonra, Topkapı
Sarayı, 9 Ekim 1924 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. O tarihte
ziyarete açılan bölümler Kubbealtı, Arz Odası, Mecidiye Köşkü,
Hekimbaşı Odası, Mustafa Paşa Köşkü ve Bağdat Köşkü’dür.
Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken saray 1985 yılında
UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren İstanbul Tarihî Yarımada
içerisindeki tarihi eserlerin en başında gelmektedir. Günümüzde müze
olarak hizmet vermektedir.
Sultan Ahmet Camii
1609-1616 yılları arasında sultan I. Ahmet tarafından İstanbul'daki
tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır. Cami
Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım
kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de gene mavi ağırlıklı kalem işleri
ile süslendiği için Avrupalılarca "Mavi Cami ( Blue Mosque)" olarak
adlandırılır. Ayasofya'nın 1934 yılında camiden müzeye
dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır.
Aslında Sultan Ahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük
yapı komplekslerinden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar
kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa,
sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu
yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate sayan en önemli yanı, 20.000'i
aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve
mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece
bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x
72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin
çapı 23,5 metredir. Caminin içi 200'den fazla renkli cam ile
aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından
yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve
Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Posts: 10,028
Threads: 9,461
Joined: May 2018
Reputation:
0
Futbol Takımı: Galatasaray
Hipodrom
Günümüze çok az kalıntıları kalan Bizans devri önemli yapıları ve
abideleri Hipodrom ( Sultanahmet Meydanı ) çevresinde inşa edilmişti.
Roma İmparatorluğu ve sonradan Bizans İmparatorluğu devrinde hipodrom
şehrin toplantı, eğlence, heyecan ve spor merkezi olarak 10 yüzyıla
kadar önemini sürdürmüştü.
Araba yarışları yanında, müzisyen toplulukları, dansözler, akrobatlar,
vahşi hayvanlarla kavga gösterileri, toplantılar yapılırdı. Bütün bu
faaliyetler için ise Roma devrinde bol tatil günleri mevcuttu. Dev
ölçüde bir U harfi şeklinde olan hipodromun doğu uzun tarafında, damında
4 bronz at bulunan, balkon şeklinde, imparator locası yer alırdı.
Ortada, hipodromun kum kaplı sahasını ikiye bölen, arabaların etrafında
yarıştığı alçak bir duvar, bu duvarın üstünde de İmparatorluğun çeşitli
yerlerinden getirilen abideler ve meşhur at yarışçıları ile atlarının
heykelleri bulunurdu. Şöhretli bir araba yarışçısı akla gelebilecek her
türlü maddi olanak içinde yüzerdi. Yarışçılar yeşil-mavi-sarı-kırmızı
gibi politik güçleri de olan takımlara ayrılmışlardı. Zaman, zaman
yarışlara politika karışır, karşılıklı güçlerin mücadeleleri korkunç
katliamlara dönüşebilirdi. Hipodrom günümüze zemini 4-5 metre yükselmiş
ve kalabilmiş 3 abide ile gelmiştir.
Bunlar Örme Dikilitaş, Mısır’dan getirilen Obelisk ve Delfi'deki Apollon
tapınağından getirtilen Yılanlı Sütun'dur. Osmanlı devrinde, bu
meydanda bazen, eski günlerindeki zengin gösteriler gibi, çeşitli
festival ve gösteriler tertiplenmişti. Hipodrom’un batısında, Sultan
Ahmet Camii’nin karşısında yer alan Kanuni'nin sadrazamı İbrahim Paşa
Sarayı 16. yy. zengin ve tipik özel sarayların günümüze gelen tek
örneğidir. Bu güzel yapı Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak ziyarete
açıktır. Hipodromdan günümüze yuvarlak güney ucu kalmıştır. Bu büyük
kemerlerle donatılmış tuğla bir yapıdır. Sonraki devirlerde Hipodromun
taş blokları ve sütunlarının tamamı başka yapılarda kullanılmıştır.
Hipodrom girişi sağındaki parkta 4-5 yy. ait özel saray kalıntıları, az
ilerisinde de Aya Öfemiya Bizans Kilisesinin kalıntıları bulunmaktadır.
Osmanlı zamanında da Yeniçeri isyanları bu bölgede gerçekleşir, kırk gün
kırk gece süren şehzade sünnet düğünleri, şenlikler burada yapılırdı.
İstanbul'da Halide Edip'in işgale karşı konuşma yaptığı 1920 Sultanahmet
mitingi de burada yapılmıştır.
Kapalı Çarşı
Kapalıçarşı İstanbul kentinin merkezinde yer alan dünyanın en büyük ve
en eski kapalı çarşılarından biridir. Gün içerisindeki en yoğun
zamanlarında içinde yarım milyona yakın insan barındırdığı söylenir.
Kapalıçarşı'nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Dev ölçülü bir labirent
gibi, 30.700 metrekarede 66 kadar sokağı, 4.000 kadar dükkânı ile
Kapalıçarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir.
Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde
gelişip büyümüştür. İçinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 okul, 7 çeşme,
10 kuyu, 1 akarsu, 1 sebil, 1 şadırvan, 22 kapı, 17 han vardı. Fatih
Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. 15. yüzyıl'dan kalan kalın
duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki
yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir
alışveriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında
belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının (
manifaktür) sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve
törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş,
mücevherat, silah, antika eşya, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler
tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın
sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalıçarşı eskisi gibi
onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri değişikliğe uğramıştır.
Bütün dükkânların genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmiştir. Her
sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar halinde bulunurdu ( yorgancılar,
terlikçiler vs.) Satıcılar arasında rekâbet kesinlikle yasaktı. Hatta
bir usta, tezgâhını dükkânın önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün
işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olan İstanbul Arkeoloji
Müzeleri, İstanbul'un Sultanahmet semtinde, Gülhane Parkı'ndan Topkapı
Sarayı'na çıkan Osman Hamdi Bey yokuşunda yer almaktadır. İsminin çoğul
olarak kullanılmasının nedeni, idaresi altında Arkeoloji Müzesi, Eski
Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç ayrı müzeyi
bulundurmasıdır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri gezisi kapsamında müzenin muhteşem
güzellikteki bahçesini ve bahçenin içinde yer alan üç ayrı binayı
ziyaret etmek mümkündür. Tarihin farklı dönemlerine izler bırakmış
uygarlıklardan kalan çeşitli eserlere ev sahipliği yapan İstanbul
Arkeoloji Müzeleri, dünyada müze binası olarak tasarlanan ve kullanılan
ilk on müze arasında yer alır. Ayrıca Türkiye'nin de müze olarak
düzenlenmiş ilk kurumudur. Sahip olduğu çarpıcı koleksiyonların yanı
sıra müze binalarının mimarisi ve bahçesi ile de tarihsel ve doğal öneme
sahiptir.
İstanbul Boğazı
İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan su
geçididir. Genel olarak kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır ve
İstanbul şehrini Avrupa yakası ve Anadolu yakası olmak üzere ikiye
böler. Boğazın her iki yakasına yayılmış yerleşim bölgesine Boğaziçi adı
verilir.
İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Türk
Boğazları olarak adlandırılır ve Avrupa ile Asya kıtalarını birbirinden
ayıran doğal sınırlardan biri olarak kabul edilir. 1 Mayıs 1982
tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Liman Tüzüğü uyarınca, İstanbul
Boğazı'nın kuzey sınırı Anadolu Feneri'ni Rumeli Feneri'ne birleştiren
hat; güney sınırı ise Ahırkapı Feneri'ni Kadıköy İnciburnu Feneri'ne
birleştiren hat olarak belirlenmiştir.
Boğazın kıyıları tarih boyunca değişik uygarlıklara yurt olmuş, MÖ 685
yılında Megara'dan gelen Yunanların günümüzde tarihî yarımada olarak
adlandırılan bölgede bir şehir devleti kurmasıyla gelişerek büyümüştür.
Doğu Roma İmparatorluğu'na ve Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapan ve
günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük kenti olan İstanbul'un
simgelerinden biridir ve gerek kentin, gerekse ülkenin yurtdışı
tanıtımlarında baş ögelerden biri olarak kullanılmaktadır.
Uluslararası deniz taşımacılığının yapılabildiği en dar geçit olma
özelliğini taşıyan İstanbul Boğazı üzerinde Boğaziçi ve Fatih Sultan
Mehmet asma köprüleri bulunur. Bu köprüler İstanbul'un iki yakasını
bağladığı gibi, Avrupa kıtası ile Asya kıtası arasında birer geçiş
noktası yaratır. İstanbul halk taşımacılığının kilit noktalarından biri
olan Boğaz'da kıtalararası ulaşım, deniz otobüsleri, yük, araç ve yolcu
taşıyan feribotlar, şehir hatları vapurları ve yolcu motorlarıyla da
desteklenmektedir.[6] Hâlen yapımı sürmekte olan deniz altı raylı sistem
tüp geçidi Marmaray projesiyle iki kıta arasında kesintisiz bir demir
yolu hattı oluşacak ve Londra'dan Pekin'e yalnızca demir yolunu
kullanarak gitmek mümkün olacaktır.
İstanbul Boğazı, Karadeniz'e kıyıdaş olan Bulgaristan, Gürcistan,
Romanya, Rusya ve Ukrayna için Akdeniz'e ulaşmanın tek yoludur.Çanakkale
Boğazı ve Marmara Denizi'yle birlikte İstanbul Boğazı'nın egemenlik
hakları, 20 Temmuz 1936'da imzalanan Boğazlar Sözleşmesi ile belirli
kurallar ışığında Türkiye'ye verilmiştir.
Rumeli Hisarı
Rumeli Hisarı İstanbul'un Sarıyer ilçesinde Boğaziçi'nde bulunduğu semte
adını veren hisar. Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinden
önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu
yakasındaki Anadolu Hisarı'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. Burası
boğazın en dar noktasıdır. Mekânda uzun yıllardır Rumeli Hisarı
Konserleri düzenlenmektedir.
Rumeli Hisarı, 30 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Anadolu Hisarı'nın
karşısında İstanbul Boğazı'nın 600 metrelik en dar ve akıntılı kısmında
inşa edilmiş bir hisardır. 90 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan
hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale burçlarına sahiptir.
Rumeli Hisarı'nın adı Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri
tarihinde Yenice Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı
tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir.
Hisarın inşaatına 15 Nisan 1452'de başlanmıştır. İş bölümü yapılarak her
bölümün inşaası bir paşanın denetimine verilmiş, deniz tarafına düşen
bölümün inşaasını da Fatih Sultan Mehmet bizzat kendisi üstlenmiştir.
Denizden bakıldığında sağ taraftaki kulenin yapımına Saruca Paşa, sol
taraftakinin yapımına Zağanos Paşa, kıyıdaki kulenin yapımına da Halil
Paşa nezaret etmiştir. Buralardaki kuleler de bu paşaların adlarını
taşımaktadırlar. Hisarın inşası 31 Ağustos 1452'de tamamlanmıştır.
Hisarın yapımda kullanılan keresteler İznik ve Karadeniz Ereğlisi'nden,
taşlar ve kireç Anadolu'nun değişik yerlerinden ve spoliler ( devşirme
parça taş) çevredeki harap Bizans yapılarından temin edilmiştir. Mimar
E. H. Ayverdi'ye göre hisarın yapımında yaklaşık olarak 300 usta,
700-800 işçi, 200 arabacı, kayıkçı, nakliyeci ve diğer tayfa
çalışmıştır. 60,000 metrekare alanı kapsayan eserin kargir hacmi
yaklaşık 57,700 metreküptür.
Rumelihisarı'nın Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç
büyük ve Küçük Zağanos Paşa ile 13 adet irili ufaklı burcu
bulunmaktadır. Zemin katları ile birlikte Saruca Paşa ve Halil Paşa
kuleleri 9 katlı, Zağanos Paşa Kulesi ise 8 katlıdır. Saruca Paşa
Kulesi'nin çapı 23,30 metre, duvar kalınlığı 7 metre, yüksekliği ise 28
metredir. Zağanos Paşa Kulesi'nin çapı 26,70 metre, duvar kalınlığı 5,70
metre, yüksekliği ise 21 metredir. Halil Paşa Kulesi'nin çapı 23,30
metre, duvar kalınlığı 6,5 metre ve yüksekliği de 22 metredir.
Rumeli Hisarı, 1509 Büyük İstanbul Depreminde büyük zarar görmüş ancak
hemen onarılmıştır. 1746 yılında çıkan yangında ahşap kısmı harap
olmuştur. Hisar tekrar III. Selim ( 1789-1807) döneminde onarılmıştır.
Hisarın kulelerini örten ahşap külahlar yıkılınca, kale içi küçük ahşap
evlerle dolmuştur. 1953 yılında cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın talimatı
ile üç Türk bayan mimar Cahide Tamer, Selma Emler ve Mualla Eyüboğlu
Anhegger hisarın onarımı için gerekli çalışmaları başlatmış, kale
içindeki ahşap evler kamulaştırılarak yıkılmış ve restorasyon
gerçekleştirilmiştir.
Anadolu Hisarı
Anadolu Hisarı; İstanbul'un Anadoluhisarı semtinde, Göksu Deresi'nin
İstanbul Boğazı'na döküldüğü yerdedir. 7.000 metrekarelik bir alan
üzerine, Boğazın en dar noktası olan 660 metre mesafedeki bölgesine
Yıldırım Bayezıt tarafından inşa edilmiştir.
Cenevizliler, Bizans'la birlik olup Karadeniz'de ( Kefe, Sinop ve
Amasra'da) koloniler kurmuşlardı. Bu sebeple, Boğaz geçişi Cenevizliler
için hayati önem taşımaktaydı. Aynı durum Osmanlılar için de söz
konusuydu. Karşı sahilde, İstanbul'un Avrupa yakasında bulunan Rumeli
Hisarı ise, 1451-1452 yılları arasında II. Mehmed tarafından, bu yabancı
ülkelerin gemilerinin geçişlerini denetim altında tutabilmek amacıyla
inşa ettirilmiştir. Fatih Sultan Mehmed, Rumeli Hisarı'nı yaptırırken bu
kaleye dış surlar ekletmiştir.
Anadolu Hisarı, iç ve dış kale ile bu kalelerin surlarından oluşur. İç
kale, dikdörtgen biçimindeki dört katlı bir kuledir. İlk yapıldığında,
bir giriş kapısı bulunmadığı için, kuleye iç kale surlarına uzanan bir
asma köprüden giriliyordu. Üst katlarına da içerideki ahşap
merdivenlerle çıkılıyordu.
İç kale surları, dış kalenin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerini
birleştirir. Bu surlar üç metre kalınlığındadır. İç surlarla birleşen
dış kale surlarının üzerinde birçok kemer ve surları korumak için
yapılmış üç kule bulunur. Asıl kalenin surları doğu-batı yönünde 65
metre; kuzey-güney yönünde 80 metre boyunca uzanır. Surların kalınlığı
2.5 metredir. Dış surlarda topların yerleştirildiği menfezler bulunur.
Anadolu Hisarı'nın asıl kalesinde ve iç surlarında, araları harçla
doldurulmuş blok taşlar kullanılmıştır.
Anadolu Hisarı, İstanbul'un fethinden sonra askeri önemini yitirmiş,
çevresi zamanla bir yerleşim bölgesi durumuna gelmiştir. Bugün bazı
bölümleri yıkık olan Anadolu Hisarı’nın ortasından yol geçmektedir.
Aynalıkavak Kasrı
Kasımpaşa Hasköy’de yer alan kasrın, ne zaman yapıldığı tam olarak
bilinmemekle birlikte; Evliya Çelebi’ye göre Fatih Dönemi’nde, bir başka
kaynakta ise 1613 yılında Kaptan-ı Derya Halil Paşa tarafından
yaptırılmıştır.
Aynalıkavak ismi bahçesindeki kavak ağaçlarından ve Pasarofça
Antlaşmasıyla Mora’yı Türklere bırakan Venediklilerin antlaşma sonrası
Osmanlı Padişah’ı III. Ahmet’e hediye ettikleri aynalardan gelmektedir.
Yapı eğimli bir arazide inşa edilmiş ve bahçesi çeşitli ağaçlarla
süslenmiştir. Giriş mekânına bir verandadan girilip, oradan da geniş bir
salona geçiliyor. Salonun üç tarafında ipek döşemeli divanlar,
duvarlarında ise mavi zemin üzerine altın yaldızlarla yazılmış III.
Selim’e ait bir şiir yer alır. Salon üç yönde bahçeye bakan hatlarla
bezenmiş pencerelere sahip ve üzeri kubbeyle örülü bir arz odası
görünümündedir.
19 yy başlarında mekân has bahçe olarak da anılmıştır. Yapı II. Mahmut
tarafından Kirkor Balyan’a restore edilmiş; günümüzdeki şeklini ise,
III. Selim zamanında almıştır.
Aynalıkavak Kasrı, Lale Devrinde birçok eğlenceye ve I. Abdülhamit
tarafından 9 Ocak 1784 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında
imzalanan Aynalıkavak Antlaşmasına ev sahipliği de yapmıştır.
Günümüzde kasrın alt katında Türk Müziği aletlerinin sergilendiği ve
bazen sanat musikisi konserlerinin düzenlendiği bir araştırma merkezi ve
müze bulunmaktadır.
Beylerbeyi Sarayı
16 yy.ın ikinci yarısında, III. Murat’ın Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa,
burada kendisine bir yalı yaptırır. Beylerbeyi ismi de buraya dayanır.
Daha sonraki dönemlerde Sultan topraklarına katılan mekâna; 19yy.ın ilk
çeyreğinde, II Mahmut tarafından ahşap bir saray inşa ettirilir. Bu
saray yanar ve yerine bugünkü Beylerbeyi Sarayı, dönemin ünlü mimarı
Sarkis Balyan ve kardeşi tarafından, Abdülaziz için yaptırılır. 1865
yılında yapımı tamamlanan Saray, Sultan ailesinin yazlık sarayıdır.
Beylerbeyi Sarayı, Sultan’ın yazlık sarayı olmasının yanı sıra, aynı
zamanda yabancı konuklarının ağırladığı bir mekândır.
Saray’ın Bahçesi, ağaçlar, heykeller ve Havuzlarla süslenmiştir. Sarayın
iç kısmında, havuzlu bir salon, selamlık, harem ve amiral odası göze
çarpar. Ayrıca; valide sultan odası, yemek odası, kabul odası ve mavi
salon gibi iç mekânlarda görülmeye değer yerlerdir. Sarayda toplam 26
oda ve 6 salon vardır. Saray’ın bahçesinde bulunan Mermer Köşk ve Sarı
Köşk’ün II. Mahmut tarafından İnşa edildiği söylenir. Sarı Köşk,
Abdülaziz zamanında restore edilmiştir. Bahçenin köprü tarafındaki Ahır
Köşkü ise; Sultan’ın atları için yaptırılmıştır.
Abdülhamit tahtan indirildikten sonra, öldüğü 1918 yılına kadar bu
Saray’da gözaltında tutulur. Saray; Cumhuriyet Döneminde, Atatürk’ün
konuklarını da ağırlar. Bugün müzeye dönüştürülmüş tarihi yapı, Anadolu
yakasının en gözde mimarilerindendir.
Çırağan Sarayı
Haliç ve Boğaziçinin en güzel yerleri sultanlar ve önemli kişilere saray
ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların bir çoğu yok
olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan 1910 yılında yanmıştır. Önceki
bir ahşap sarayın yerinde 1871 yIında Sultan Abdülaziz tarafından Saray
Mimar Serkis Balyan'a yaptırılmıştı. Dört yılda dört milyon altına mal
olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap, duvarlarda mermer kaplıydı. Taş
işçiliğinin üstün örnekleri sütunları, zengin döşenmiş mekanlar
tamamlardı. Odalar nadide halılarla, mobilyalar altın yaldızlar ve sedef
kalem işleri ile süslüydü. Boğaziçi'nin diğer sarayları gibi Çırağan da
birçok önemli toplantıya mekan olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş
cepheleri, abidevi kapıları vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına
bir köprü ile bağlanmıştı. Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi.
Yıllar boyu harabe halinde duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden
ihya olmuş, yanına ilave edilen eklentiler ile 5 yıldızlı, güzel bir
otele dönüştürülmüştür.
Dolmabahçe Sarayı
19 uncu yüzyılda Sultan I. Abdülmecit tarafından yaptırılan Dolmabahçe
Sarayı'nın cephesi Boğaz'ın Avrupa kıyısında 600 m boyunca uzanmaktadır.
Dolmabahçe Sarayı, Avrupa sanatı üsluplarının bir karışımı olarak
1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan Abdülmecit'in mimarı
Karabet Balyanın eseridir. Osmanlı Sultanlarının her devirde birçok
sarayı bulunurdu. Ancak esas saray Topkapı, Dolmabahçe Saraylarının
tamamlanmasından sonra terk edilmiştir.
Dolmabahçe Sarayı üç katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu
vardır. Denizden 600 metrelik bir rıhtımı, kara tarafında ise birisi çok
süslü iki abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin
çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek
olan tören ve balo salonu yer alır. Büyük, 56 sütunlu kabul salonu 750
ışıkla aydınlanan 4.5 tonluk muazzam kristal avizesi ile ziyaretçileri
hayrete düşürür.
Sarayın giriş tarafı Sultanın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun
diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştır. Iç
dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası
eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı
mevcut hiç bir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir.
Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkarlarının resimleri ve tonlarca
ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve
salonlarda her şey aynı renk tona sahiptir. Bütün zeminler birbirinden
farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün
halılar, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidir.
Avrupa ve Uzak doğunun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her
yerini süsler. Pırıl pırıl kristal avize, şamdan ve şömineler sarayın
pek çok odasında güzelliklerini sergiler.
Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 m.
yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4.5 ton olan devasa kristal avize
asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan
bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı.
Saraya kalorifer ve elektrik sistemi daha sonraları eklenmiştir. Altı
hamamdan Selamlık bölümündeki, eşi olmayan, güzel oymalı alabaster
mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve
diplomatlar için ayrılmıştır.
Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları
ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkarlar bölümleri
bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis
edilmiştir. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı Resim ve Heykel Müzesi
olarak hizmet vermektedir. Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün Istanbul
ziyaretlerinde ikametgah olarak kullanıldığı sarayda en önemli olay,
1938'de Atatürk'ün ölümüdür.
Hidiv Kasrı
İtalyan mimar Delfo Seminati’ye, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa
tarafından 1907 yılında Çubuklu sırtlarındaki koruluğun içine bina
ettirilen 1000 metrekarelik yapı, “art-nouveau” süsleme üslubuna
sahiptir. Mısır bağımsızlığını ilan ettiği sırada, İstanbul’da V.Mehmet
Reşat’la görüşmede bulunan Abbas Hilmi Paşa; görevinden alınınca, ailesi
ile birlikte İstanbul’daki Hidiv Kasrı’na yerleşir.
Hidiv Kasrı’nın ana girişinin ortasında mermerden bir çeşme vardır. Bunu
yapının içindeki diğer çeşme ve havuzlar izler. Kasrın salonları
arasındaki bağlantılar, havuzun etrafında daire çizer ve bu daire
yalnızca giriş holünde kesilir. Tavansa vitrayla kaplıdır.
Giriş katındaki şömineli salonun üstündeki daire biçimindeki parçada yer
alan iki büyük yatak odası; lambrileri, iç tuvalet ve banyoları ile
dikkat çekmektedir. Binanın bir diğer özelliği ise; Boğaziçi'nin
yarısının seyredilebildiği kulesidir. Hem asansör, hem de merdivenle
çıkılabilen bu kulenin balkonlu bir orta katı ve üstü açık bir terası
mevcuttur.
Kasır, Hidiv'in 1930'lu yıllarda İstanbul'u terk etmesinden sonra
İstanbul Belediyesi'nce satın alınmış, fakat 1937–1982 yıllan arasında
pek kullanılmamıştır. Sadece zaman zaman film çekimi için kiraya
verilmiş, fakat bu esnada çok hor davranılmış ve hatta yeterli ışık
gelsin diye tavandaki çok değerli vitraylar dahi kırılmıştır. 1982
yılında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından restorasyon
başlatılmış; İki yıl süren çalışmalardan sonra 1984 yılında otel,
restoran ve kafe olarak hizmete girmiştir.
Günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Beltur tarafından
restoran olarak işletilen Hidiv Kasrı; düğün, seminer ve toplantılara da
ev sahipliği yapmaktadır.
Ihlamur Kasrı
25 bin metrekare civarında bir alana sahip Ihlamur Kasrı; Beşiktaş’ta
Nüzhetiye Caddesi’nin kavşağında, Ihlamur ve Teşvikiye arasında bulunur.
Bazı kaynaklarda; 18 yy.ın ortalarında Hüseyin Efendi ait bir köşk yer
alır yazarken, bazı kaynaklarda; aynı yüzyılın başlarında III. Ahmet’in
kurduğu has bahçenin ıhlamurluğunda yapılmış iki köşkten bahsedilir.
Ancak, 1849–1855 tarihleri arasında mevcut binalar yıkılarak, yerine
Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a günümüzdeki köşkler yaptırılır.
Ihlamur Kasrı, Maiyet Köşkü ve Merasim Köşkü adında iki köşkten oluşur.
Maiyet Köşkü, Merasim Köşküne nazaran daha sade bir görünümde olup;
genellikle, Sultan ve harem kadınları için kullanılırdı. Bugün güzel bir
kafeterya burada hizmet vermektedir. Merasim Köşkü ise; barok tarzı
oymalarla ve süslemelerle bezenmiştir. Tavanlar manzara resimleriyle
kaplı, şöminenin süslemelerinde kullanılan porselenler, yıldız fırınının
ürünleridir. Köşk; Kristal avizeler, Avrupa üslubu birçok mobilya,
Hereke halıları ve süslü vazolarla dekore edilmiştir.
Abdülaziz; Bu kasrın bahçesinde, kendisinin de bizzat katıldığı güreş
müsabakaları, koç ve horoz dövüşleri düzenlerdi. I. Abdülmecit burada
ünlü Fransız şairi Lamartine’yi misafir etmiş; ayrıca, V. Mehmet Reşat
burada Bulgaristan ve Sırbistan devlet adamlarının bulunduğu yabancı
devlet erkânını kabul etmiştir.
Cumhuriyet Dönemi’nde uzun müddet kullanılmayan Kasr’ın, 1952 yılında
Merasim Köşkü Tanzimat Müzesi’ne, Maiyet Köşkü de Tarihi Köşkler
Müzesi’ne dönüştürüldü. Bir dönem müze olmaktan çıkarıldı ve 1980’li
yıllarda tamamen restore edildi. 1987’de ise bahçesiyle birlikte,
tekrardan konuklarına kapılarını açtı.
Tekfur Sarayı
Edirnekapı ve Eğrikapı arasında, surların yanında bulunan Tekfur
Sarayı’nın ne zaman yapıldığı hakkında elimizde kesin bir bilgi mevcut
değildir. Bazı kaynaklarda 10. yy.da Bizans İmparatoru Porfirogenetos
inşa ettirdiği ve yapının aslında mevcut diğer sarayın ilavesi olduğu
yazılıdır. Bazı kaynaklarda ise; 13 ve 14 yy.larda Blakhernai Sarayı’nın
bir uzantısı olarak inşa edildiği yazar.
Saray, Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra bir dönem harabe olarak
kalmış. 17.yy sonlarında burada bir hayvanat bahçesi kurulmuştur.
İstanbul’a 16 yy.da gelen John Sanderson anlattığına göre; kente
kendisinden 40 sene önce sefir olarak gelen, Busbecq hayvanat
bahçesindeki zürafayı görmek için hayvanat bahçesine gitmiş. Zürafanın
birkaç gün önce öldüğünü duyunca; Avrupa’da hiç görmediği bu hayvanı
görmek için mezarını kazdırıp merakını gidermiştir. 18 yy.da ise,
seramik imalathanesi olarak kullanılan mekân 19 yy.da da şişe ve cam
imalathanesine dönüştürüldü. Ayrıca; Ünlü Kaşıkçı Elması buradaki
çöplükte bulunmuştur.
Bugün, Belediyece çevresi düzenlenen yapıda sanat tarihi kazıları devam etmektedir.
Küçüksu Kasrı
Küçüksu Kasrı, İstanbul’da Boğaz’ın Asya yakasında bir yazlık saraydır.
Bu kasr İstanbul Beykoz ilçesinde yer almaktadır. Küçüksu Kasrı Anadolu
Hisarı ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ( ikinci Boğaz Köprüsü) çok
yakın bir konumdadır. Küçüksu Kasrı için, Küçüksu Sarayı, Küçüksu Köşkü,
Göksu Sarayı, Göksu Köşkü veya Göksu Kasrı da denir.
Sultan I. Mahmud ( 1730 – 1754) zamanında, Divittar Mehmed Paşa
Küçüksu’da deniz kenarında sultan için iki tane ahşap köşk inşa
ettirmişti.
Bu köşk restore edilerek Sultan III. Selim ( 1789 – 1807) ve Sultan II.
Mahmut ( 1808 – 1839) zamanlarında da bu padişahlar tarafından
kullanıldı.
Sultan Abdülmecid ( 1839 – 1861) burada mevcut bulunan bu eski ahşap
binanın yıkım emrini verdi ve yerine Küçüksu Kasrı inşa edildi.
1857 yılında açılışı gerçekleşen Küçüksu Kasrı, bodrum da dahil olmak üzere üç katlı bir yapıdır.
Birinci ve ikinci katlarda bulunan dörder oda, geleneksel Türk evi
planına uygun şekilde bir merkez salona açılmaktadır. Ve Küçüksu Kasrı,
Biniş Kasrı olarak Sultan tarafından gündüz ziyaretleri için kullanıldı.
1923 yılında modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra,
Küçüksu Kasrı Mustafa Kemal Atatürk’ün sık sık uğradığı bir mekan
olmuştur. Atatürk İstanbul’dayken, Küçüksu Kasrı’nı gelip çalışmak veya
dinlenmek için kullanmıştır.
1925 yılında, Küçüksu Kasrı o zamanki Türkiye Büyük Millet Meclisi
Milli Saraylar Müdürlüğü’nün himayesine verilmiştir. Devlet konukevi
olarak da kullanılan Küçüksu Kasrı, 1970′lere kadar diğer ülkelerin
devlet yöneticilerine de tahsis edilmiştir.
Küçüksu Kasrı 1983 yılında ziyarete açılmıştır.
Küçüksu Kasrı ziyaret saatleri Kasım – Mart döneminde saat 09:00 ile
16:00 arasında ve Nisan – Ekim döneminde saat 09:00 – 17:00 arasındadır.
Küçüksu Kasrı Pazartesi ve Perşembe hariç haftanın diğer günlerinde ziyaretçilere açıktır.
Adile Sultan Sarayı
Kandilli’de bulunan Adile Sultan Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından
1876 yılında Sarkis Balyan’a yaptırıldı. Sarayı çevreleyen koruluğa
sahil yolundaki kapısından giriliyor. Saray, Adile Sultan tarafından
ölümünden önce, 1899’da kız okulu olması isteği ile Milli Eğitim’e
bağışlandı. Kandilli Kız Lisesi olarak kullanıldığı dönemde geçirdiği
büyük yangın sonrasında restore edildi.
Meşhur Türk Filmi Hababam Sınıfının çekimleri burada gerçekleşmiştir.
Şu anda Restoran Sakıp Sabancı Kültür Merkezi tarafından kullanılmaktadır.
Sakıp Sabancı Kandilli Eğitim ve Kültür Merkezi – Adile Sultan Sarayı ;
prestijli davetlere ev sahipliği yapmak üzere Haziran 2006’da hizmete
girdi. Adile Sultan Sarayı’nın işletmesi aynı zamanda İstanbul Lütfi
Kırdar’ın da işletmecisi olan UKTAŞ tarafından yürütülmektedir.
Maslak Kasrı
Büyükdere Caddesi üzerinde, İstinye ve Tarabya kavşakları arasında yer
alan yapı; II. Mahmut zamanında inşa edilmiş, Abdülaziz döneminde
eklemeleriyle birlikte bitirilmiştir. II. Abdülhamit bu köşkü dinlenme
ve av köşkü olarak kullanmış, V. Murat’ın tahttan indirildiğini ve
Osmanlı’nın yeni hükümdarı olduğunu bu köşkte öğrenmiştir.
Maslak Kasrı; Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun, Paşalar Dairesi, Çadır
Köşkü ve limonluktan oluşur. Diğer Osmanlı yapılarına nazaran daha sade
bir görünümde olan köşkün değişik yerlerinde Abdülhamit’in tuğraları yer
alır.
Kasr-ı Hümayun: Bu kasırda Sultan Abdülhamit’in çalışma ve yatak odaları
bulunmakta İki katlı olan yapı, çatı ve bodrum katlarına da sahiptir.
Girişinin iki yanında sütunlar ve bu sütunlar üzerinde bir balkon
bulunur. Tüm odaların tavanları ve salonun duvarları renkli kalem işi
resimlerle süslenmiştir.
Mabeyn-i Hümayun: Küçük, tek katlı ve kâgir olan yapı; Sultan’ın özel
dairesidir. Buradan ulaşılan limonluksa; çok değerli bitkiler,
kamelyalar, fern ağaçları, muzlar ve ortasında havuz bulunan güzel bir
cam seradır.
Çadır Köşk: Sekizgen bir plana sahip, iki katlı, çatısındaki geniş
saçaklar, etrafını dolanan balkonu ve ahşap işçiliğiyle göz alıcı bir
mekân.
Paşalar Dairesi: Tek katlı ve kâgir olarak inşa edilmiş ve içinde bir hamamı da barındıran şirin bir yapı.
Çifte Saraylar
Çifte Saraylardan Molla Çelebi Camisi’ne yakın olan Cemile Sultan Sarayı’dır.
Sarayın yapımı, Mahmut Celaleddin Paşa ile evlendirilen Cemile Sultan’ın
düğününden altı ay sonra tamamlanmıştı. İnşaatın tamamlana kadar eşiyle
birliket Emirgan’da Mısırlı İbrahim Paşa Yalısında oturan Cemile
Sultan, Nisan 1859’dan itibaren bu sarayda yaşadı. Hayatının son
döneminde doktorların tavsiyesi üzerine bu saraydan ayrılmış;önce
Göztepe, sonra Erenköy’de yaşamıştır.
Cemile Sultan’dan sonra Abdülaziz’in kızlarından Nazime Sultan ile eşi
Derviş Paşazade Ahmet Paşa bir süre bu sarayda ikamet etmiştir.
Meclis-i Mebusan binası olarak kullanılan Çırağan Sarayı’nın 1910’daki
yangında harap olmasının ardından Cemile Sultan Sarayı, Meclis-i Mebusan
ve Meclis-i Ayan olarak kullanılmak üzere Nazime Sultan varislerinden
satın alındı; 1913-1920'de meclis binası işlevini gerçekleştirdi ve
Osmanlı Devleti'nin yıkılış sürecindeki son meclis oturumlarına tanıklık
etti.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Posts: 10,028
Threads: 9,461
Joined: May 2018
Reputation:
0
Futbol Takımı: Galatasaray
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra bazı İstiklal Mahkemesi davaları
bu binada görüldü. Dönemin ünlü gazetecileri Hüseyin Cahit ( Yalçın),
İkdamcı Ahmet Cevdet ( Oran), Velid Ebüzziya’nın vatana hıyanet suçundan
yargıldandığı dava 15-31 Aralık 1923’te bu binada gerçekleşti.
1926 yılından itibaren Güzel Sanatlar Akademisi Cemile Sultan Sarayı’na
taşındı ancak saray, 1948 yılında çıkan bir yangından harap oldu. Sedat
Hakkı Eldem ve Mehmet Ali Handan tarafından hazırlanan proje
doğrultusunda yeniden inşa edilen saray, 1953 yılından itibaren Güzel
Sanatlar Akademisi’nin bir parçası olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Binanın, geçmişte Osmanlı Parlamentosu Meclis-i Mebusan Salonu ve
İstiklal Mahkemesi Salonu olarak kullanılmış olan salonu, günümüzde
Konferans Salonu olarak kullanılır
Çifte Saraylar’dan Tophane yönünde olan Münire Sultan’a tahsis edilmişti.
1882 yılında henüz 18 yaşında olan Münire Sultan’ın ölümünden sonra
saray, önce Abdülaziz’in kızı Saliha Sultan’a ( 1862-1941) sonra
Abdülmecit’in kız kardeşi Adile Sultan’a tahsis edildi. ( kimi
kaynaklarda önce Adile Sultan, Sonra Saliha Sultan’a geçtiği şeklinde
belirtilir). “Adile Sultan Sarayı” adıyla da anılan saray, Adile
Sultan’ın 1899’da ölümünden sonra Abdülaziz’in damadı Ahmet Zülküf
Paşa’ya geçti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra III. Kolordu Komutanlığı
karargahı olarak kullanılan bina daha sonra İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi ve kız lisesi olarak hizmet verdi.
Bina, 1969 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’ne devredildi. Sedat Hakkı
Eldem’in projesi ile yeniden inşa edildi ve 1975 yılından itibaren 21
Kasım 1975’te öğrenime açıldı.
Feriye Sarayları
Feriye Sarayı ya da Feriye Sarayları İstanbul Boğazı kıyılarında
günümüzdeki Beşiktaş semtiyle Ortaköy semti arasında Çırağan Caddesi
boyunca uzanan Osmanlı saraylarının eski adıdır. Saraylar günümüzde
çeşitli kurumlar tarafından eğitim amacıyla kullanılmaktadır.
İstanbul Boğazı kıyılarında Osmanlı Hanedanı için yaptırılan ilk saray
Dolmabahçe Sarayı ve daha sonra yapılan Çırağan Sarayı Osmanlı ailesine
yetmeyince Çırağan Sarayı'yla Ortaköy Camii arasındaki kıyı şeridinde ek
binalar yaptırıldı. Balyan Ailesine üye mimarlar tarafından yapılan bu
binalara ikincil binalar ya da yan binalar anlamında Feriye Sarayları
adı verildi.
Deniz tarafında üç ana bina, bir cariyeler koğuşu ve iki katlı küçük bir
binadan oluşan yapılar topluluğunun arkasında, yol tarafında ek binalar
yer almaktadır. Bu saraylarda padişahın uygun gördüğü hanedan
mensupları ile kışlık dairesi bulunmayan kişiler otururdu. Saraylar
yaklaşık 3,000,000 m2 büyüklüğündedir.
30 Mayıs 1876 Darbesi ile tahttan indirilen Abdülaziz 4 gün Topkapı
Sarayı'nda kaldıktan sonra, kaldığı yerden hoşnut kalmadığı için Feriye
Sarayına nakledildi. Ancak Feriye Sarayına yerleştikten kısa bir süre
sonra kendi yaptırmış olduğu bu sarayda 4 Haziran 1876 günü bilekleri
kesilmiş olarak ölü bulundu. 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin
kaldırılmasına kadar Osmanlı hanedanının çeşitli üyeleri bu saraylarda
yaşadı. Hanedan üyelerinin yurtdışı edilmeleri üzerine bir süre boş
kalan sarayların eğitim kurumları tarafında kullanılmasına karar
verildi. 1927 yılında binaların bir bölümüne Yüksek Denizcilik Okulu
yerleşti. Kabataş Erkek Lisesi de 1928-1929 öğretim yılında Feriye
Saraylarının diğer bir bölümüne taşındı. 1967 yılında Galatasaray
Lisesi'ne kız öğrenci alınınca Feriye Saraylarının bir kısmı lisenin kız
bölümü olarak kullanıldı. Binaların Ortaköy Camii'nin yakınındaki diğer
bir bölümü ise bakımsızlıktan uzun yıllar boş kaldı.
Günümüzde Kabataş Erkek Lisesi halen 1928 yılından beri kullandığı
binalarda öğretime devam etmektedir. Galatasaray Lisesi'nin kız bölümü
olarak kullanılan binalar 1992 yılından bu yana Galatasaray
Üniversitesi'nin ilk kısmı olarak kullanılmaktadır. 1981 yılında Yüksek
Denizcilik Okulu'nun Tuzla'ya taşınarak İstanbul Teknik Üniversitesi'nin
Denizcilik Fakültesi haline gelmesi üzerine boşaltılan binalarda 1982
yılından itibaren Ziya Kalkavan Anadolu Deniz Meslek Lisesi hizmet
vermeğe başladı. Sarayların bakımsız bir halde uzun yıllar boş kalan
diğer bir kısmı ise 1995 yılında Kabataş Eğitim Vakfı tarafından restore
edildikten sonra Feriye Lokantası olarak hizmete açıldı.
İbrahim Paşa Sarayı
İbrahim Paşa Sarayı, Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve ikinci veziri
olan Pargalı Damat İbrahim Paşa'ya ait İstanbul Sultanahmet Meydanı'nda
bulunan saraydır. Daha önce At Meydanı Sarayı olarak bilinen yapı
İbrahim Paşa'nın Kanuni'nin kızkardeşi ile evlenmesinden sonra İbrahim
Paşa Sarayı olarak anılmaya başlanmıştır. Günümüzde Türk ve İslâm
Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır.
16. Yüzyıl Osmanlı sivil mimari örneklerinin en önemlilerinden olan
İbrahim Paşa Sarayı, Roma Dönemine uzanan tarihi hipodrum'un kademeleri
üzerinde yükselir. 18 yy. Osmanlı Tarihçisi Solakzade'ye göre sarayın
yapım tarihi tam olarak bilinmemekle beraber II. Bayezid dönemine denk
gelir. ( 1481-1512). Kanuni zamanında 1521'de tamirat gördüğü de
bilinmektedir. Tarihin Topkapı Sarayı'ndan daha büyük ve görkemli
olduğunu yazdığı İbrahim Paşa Sarayı, pek çok düğün, şenlik ve
kutlamanın yanı sıra, karışık dönemler ve isyanlara da sahne olmuş,
İbrahim Paşa'nın 1536'da söylentiye göre Hürrem sultan tarafından
boğdurulmasından ( padişah ailesinin kanının dökülmesi usul olarak edep
dışı olduğundan bu tip kişiler tarihte hep boğdurulmuşlardır.) sonra da
aynı adla anılmış, başka sadrazamlarca da kullanılmış, kışla, elçilik
sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi ve cezaevi gibi işlevler
yüklenmiştir.
Şile
Şile, İstanbul iline bağlı bir ilçedir. İlçede iskân çok eskiye dayanır.
Şile çevresinin tarih öncesinde ( Cilalı Taş Devri) iskan edildiğini
göstermektedir. Karadeniz sahil kesiminde yapılan tarih öncesine ilişkin
çalışmalarda, çeşitli yerlerde Paleolitik çağın muhtelif bölümlerine ve
özellikle Epi-Paleolitik döneme ait bir çok konak yeri ve işlik
saptanmıştır. Buluntu yerlerinin sayısındaki artıştan, buzul sonrası
dönemde ( yaklaşık M.Ö. 12000 ile 6000 arasında) Karadeniz kıyı şeridi
üzerinde önemli bir nüfus yoğunluğunun olduğu açıkça bellidir. Ayrıca
ilçede o dönem insanının yaşamı için elverişli çok sayıda mağara
bulunmaktadır.
Şile antik çağda iki defa istilaya uğramıştır. Birinci istila, eski
Yunanlıların Pers seferinden geri dönüşlerinde komutanları Xenophon
tarafından, ikincisi de kıyı şeridini takip ederek ilerleyen Roma
komutanı Lucullus tarafından gerçekleştirilmiştir. Roma döneminin izleri
hala Şile'de görülmektedir.
Doğu Roma İmparatoru Diokletianus zamanında ( 284-305), İnkese, Sofular
gibi Şile mağaraları ilk inanan Hristiyanlar için tabii korunaklar
olmuştur. Gürlek Mağarası Doğu Roma askerlerinin yakaladığı ilk inanan
Hristiyanları hapsettikleri bir cezaevi gibi kullanılmıştır.
Selçuklu Türkleri Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile 1090 senesinde Şile'yi
ele geçirdiler. 1097 senesinde ise 1. Haçlı orduları Şile'yi
Selçuklulardan geri almıştır. Şile'nin geri alınması ancak Yıldırım
Bayezid döneminde mümkün olmuştur. Şile, I. Dünya Savaşı'na kadar 500
yıl boyunca Türkler'in yönetiminde rahat bir yaşam sürmüştür. Daha
sonra, İstanbul'un işgaliyle birlikte İngilizler'den cesaret alan Rumlar
Şile çevresine yerleşerek Dumlupınar Zaferine kadar işgallerini
sürdürmüşlerdir. 19. yy. Osmanlı kayıtlarına göre Şile kazası 1846'da
Zaptiye Müşirliği'ne bağlıydı. 1876'da şile kazasının Dersaadet
Şehremaneti'ne bağlandığı görülür. 1877 Devlet Salnamesinde ise Şile,
Zaptiye Nezaretine bağlı Üsküdar Mutasarrıflığına bağlıdır. 1924'de
bütün sancaklar ( mutasarrafflık) vilayet yapıldığında Şile'nin
Üsküdar'a bağlılığı devam etmiştir. 1926'da yapılan yeni düzenlemeyle
Üsküdar kaza haline getirilip İstanbul vilayetine bağlanınca Şile kazası
da Üsküdar'la aynı yapı içinde yer almıştır. Ayrıca Şile, Cumhuriyet'in
kuruluşu ile oluşturulan ilk belediyelerden biridir.
Ağva
Ağva, Latince "iki dere arasına kurulmuş köy" ve "su" anlamına geliyor.
İstanbul'un kuzeyinde, Göksu ve Yeşilçay derelerinin ortasında
İstanbul'un Şile İlçesine bağlı bir sahil kasabası. Göksu ve Yeşilçay
dereleri Ağva'dan geçip Karadeniz'e dökülüyor. Yeşilçay balıkçı
teknelerinin mekânı. Göksu kıyısında ise oteller var. Derelerde kano
veya deniz bisikleti ile gezinti yapılabiliyor. Motorlu teknelerle
birkaç saatlik gezintiler organize edilebiliyor. 12 km. uzaktaki Hacıllı
köyü, mağara ve şelaleleri ile ünlü. Kilimli ve Kadırga koyları,
yürüyüş için çok elverişli. 4 mevsim gidilebilecek bir belde Ağva. 3 km
uzunluğundaki altın sarısı, ince kumlu, pırıl pırıl Ağva sahili
görülmeye değer. Yerleşim, sahilden uzakta, çam ağaçlarının arkasında
olduğu için deniz ve sahil her zaman tertemiz. Ağva'ya sadece 10-15
dakika mesafede bulunan ve Kandıra yolundan sapılarak gidilen Kadırga ve
Kimlikli Koyları'nda piknik yapabilir, denize girebilirsiniz. Ayrıca
sadece denizden ulaşılabilen minik koylar da var Ağva'da. Teke yolu
üzerinde bulunan şelale Ağva'ya sadece 5 km uzaklıkta. Ağva'nın açık
hava müzesi, denizden bakınca bembeyaz duvaklı bir gelini andırırken,
Gelin Kayası da karadan bakınca bir ördeği andırıyor. Motorlu bir tekne
tutup kıyıyı takip ederek bu güzel yerleri yakından izleyebilirsiniz.
Kış aylarında yörenin özel mekânlarında, şömine başında dost sohbetleri
bir ömre bedel oluyor. Bahar aylarının güzellikleri ise tarif etmekle
anlatılmaz. Çünkü bahar aylarında doğanın bütün renklerini Ağva'da
görebilirsiniz, büyüleyici bir manzara oluşuyor. Ağva, balık tutmak
isteyenler için de oldukça bereketli bir yer. İki dere ve deniz,
balıkçıların oltalarını hiç boş bırakmıyor. Kaplumbağa, ceylan, kurt,
çakal, yaban domuzu, tilki, sincap, birçok kuş türü özellikle
yalıçapkını barındıran Ağva avlanmaya da çok uygun. Temiz havayı buram
buram solumak, romatizma hastalıklarına iyi geldiği söylenen şifalı
kumsalında yürümek de Ağva'nın farklı güzellikleri. Dere kenarında,
ağaçlar altında minderlerde oturabilir, ırmaklarda kanoyla ve deniz
bisikletleriyle gezebilir, bungalov evlerde kuş sesleri arasında
dinlenebilirsiniz... İstanbul'a en yakın ama şehrin karmaşasından bir o
kadar uzak cennet Ağva, siz doğaseverleri bekliyor.
şile Feneri
Şile Feneri, İstanbul'un Şile ilçesinde bulunan ve İstanbul Boğazı ile
Karadeniz'e hizmet veren deniz feneridir. Türkiye'nin en büyük, dünyanın
da ikinci büyük feneridir.
Karadeniz'deki kıyı emniyetini sağlayan iki fenerden biri olan Şile
Feneri, diğer büyük fenerler gibi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1859
yılında yaptırılmış. Fener deniz seviyesinden 60 metre yükseklikteki
kayalıklar üzerinde 110 cm. kalınlığında kule şeklinde inşa edilmiş. 20
deniz mili görüş mesafesine sahip olan, kurmal sistemli fener, ilk
dönemlerde 3 fitilli gaz lambası ile çalışırken, 1968 yılında elektrikle
çalışmaya başlamıştır. Bugün aktif olarak çalışmakta olan fenerin bina
ve bahçe bölümü müze olarak da hizmet vermektedir.
Saklı Cennet - Saklı Göl
Şile ilçesi yakınlarında karamandere köyü sınırlarında yer alan küçük
bir sulama göletidir. Saklı Cennet gölü yada Saklı Göl, Karamandere
göleti isimleri ile tanınmaktadır. DSI tarafında civarında bulunan tarım
arazilerini sulama amaçlı yapılmış olan gölet, çevresindeki orman
dokusu ile doğa severlerinde önemli uğrak yerlerinden bir tanesidir.
Gölet ve çevresi ziyaretçilerine; yürüyüş yapmak, balık tutmak, piknik
yapmak gibi keyifli imkanlar sunmaktadır.
Polonezköy
Polonezköy, İstanbul'un Beykoz ilçesinde yer alan, eski adı Adampol
olan, ünlü bir Polak köyüdür. Polonezköy 1830 Polonya Ayaklanması
sırasında hükümet başkanı, daha sonra da Polonyalı sürgünlerin siyasî
lideri olan Prens Adam Czartoryski tarafından 1842 yılında kuruldu.
Köyün adı kurucusunun adı olan Adam’dan dolayı Adamköy ( Lehçe: Adampol)
olarak türetilmiştir. Köyün bulunduğu arazi, 1830'lu yıllarda Saint
Benoit Fransız Lisesi'ni yönetmekte olan Lazarist rahipler tarafından
çiftlik olarak düzenlenmişti. O zamanlar Polonyalıların siyasi göçünün
merkezi Paris’ti. Prens Adam Czartoryski’nin amacı ise, ikinci bir
siyasi merkezini Osmanlı Devleti sınırları içinde kurmaktı. Bu amaçla
Michal Czajkowski’yi temsilcisi sıfatıyla Osmanlı Devleti’ne gönderdi.
İstanbul’a geldikten sonra 1850 yılında İslamiyet’i kabul ederek Mehmed
Sadık Paşa adını alan Czajkowski, Osmanlı Devleti’nde faaliyet gösteren
Lazaryen rahiplerden gelecekte Adampol’un kurulacağı ormanlık bir
araziyi satın aldı. İlk başta ancak 12 kişinin oturduğu köye sonraki
yıllarda en çok geliştiği dönemde 220 sakin yerleşti. Yıllar geçtikçe
Polonezkoy/Adampol gelişti, köyün nüfusu 1830 Polonya Ayaklanması ve
1853 Kırım Savaşına katılan askerlerin yanı sıra Sibirya sürgünü ve
Çerkes esaretinden kaçan Polonyalılarla arttı. İlk Polonezkoy sakinleri
çiftçilik, hayvancılık ve ormancılıkla meşguldü. Daha II. Dünya Savaşı
öncesinden başlayarak ilk tatilciler Polonezköy’e gelmeye başladı. 1938
yılında Polonezkoy sakinleri T.C. vatandaşlığına kabul edildiler. 1968
yılında Polonezkoy sakinleri işledikleri topraklar üzerinde tapu hakkına
sahip oldular. Öte yandan, Czartoryski ailesinin vârisleri ise
Polonezköylüler lehine iyelik haklarından vazgeçtiler.
Miniatürk
Miniatürk ya da Minyatür Türkiye Park, Türkiye'deki çeşitli yapıtların
maketlerinin sergilendiği 60.000 metrekareyle dünyanın en geniş alana
kurulmuş minyatür parkıdır. Miniatürk, Haliç kıyısında bulunan eski bir
park alanına kurulmuştur. 30 Haziran 2001 tarihinde temeli atılan
Miniatürk, 2 Mayıs 2003 tarihinde ziyarete açılmıştır. Parkta şu anda
105 yapıt sergilenmektedir. Bunlar, Türkiye'den seçilmiş tarihi binalar
ve yapı topluluklarıdır. Parkın ( girişe göre) sol üst bölümünde
dünyadan birkaç yapıya da yer verilmiştir. Günümüzde ayakta olmayan
Artemis Tapınağı, Halikarnas Mozolesi gibi bazı yapılar o günkü tahmini
görünümlerine göre yapılmışlardır.
Pierre Loti
Eyüp Sultan Camii'nin yanındaki mezarlıkların arasından upuzun
merdivenleri tırmanmaya başlarken, bir yandan Haliç'i seyrediyor, bir
yandan da ortamın yaydığı mistik huzuru soluyorsunuz. Yolun sonunda
karşınıza tarihi Pierre Loti Kahvesi çıkıyor. Birkaç yüz yıllık geçmişe
sahip kahve eşsiz manzarasıyla sizi alıp eski zamanlara, Cenevizlilere,
Osmanlılara götürüyor.. 19. yüzyılın sonlarına kadar Rabia Kadın
Kahvehanesi olarak bilinen, Fransız yazar Pierre Loti kahveyi mekan
tutmaya başladıktan sonra Pierre Loti Kahvesi olarak anılan kahve,
yıllardır aşıkların, kendisiyle buluşmak ve şehirden kaçarak spritüel
bir huzur solumak isteyenlerin durağı. Pierre Loti, 1850-1923 yılları
arasında yaşamış ünlü Fransız yazar ve oryantalist. Deniz subayı olan
Loti, Türkiye'ye ilk kez 1876 yılında gelmiş ve bir yıl kalmış. Eyüp
sırtlarındaki tarihi kahveyi de o yıllarda keşfetmiş. Haliç'in büyüsü mü
bilinmez ama, Pierre Loti'yi oraya çeken bir diğer unsur da Aziyade
ismindeki evli bir Osmanlı hanımıymış.
Fransa'da evli olduğu söylenen Pierre Loti ile Aziyade arasında büyük
bir aşk olduğu yıllarca efsane gibi dilden dile aktarılmış. Pierre Loti
aynı isimli romanında Aziyade'ye olan aşkını gizlememiş. İşte o gün
bugündür kahvenin adı Pierre Loti olarak anılmış. Kahvenin bulunduğu
tepeye de Loti'nin anısı Pierre Loti Tepesi adı verilmiş..
Fatih Camii ve Türbesi
Fatih Camii ve Külliyesi, İstanbul'un Fatih ilçesinde Fatih Sultan
Mehmed tarafından yaptırılmış olan cami ve külliyedir. Külliye 16 adet
medrese, darüşşifa ( hastane), tabhane ( konukevi) imarethane ( aşevi),
kütüphane ve hamam bulunmaktadır. Şehrin yedi tepesinden birinde inşa
edilmiştir. Cami 1766 depreminde yıkıldıktan sonra onarılarak 1771'de
bugünkü halini almıştır. 1999 Gölcük Depreminde zemininde kaymalar
tespit edilen camide 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
zemin güçlendirme ve restorasyon çalışmalarına başlandı ve bu nedenle
kısmi olarak ibadete açıktır.
Eyüp Sultan Camii
Eyüp Sultan Camii, İstanbul'da Eyüp semtinde Haliç kıyısında bulunur.
Cami olmasının ötesinde kutsal bir ziyaret yeridir.Eyüp Sultan Camii
dikdörtgen planda, mihrabı çıkıntılıdır. Merkez kubbe altı sütun ve iki
filayağına müstenit kemerlere yaslanır, etrafında yarım kubbe, ortasında
Eyüp Sultan türbesi, sandukasının ayak ucunda bir pınar, avlu ortasında
asırlık bir çınar bulunmaktadır.
Koç Müzesi
Rahmi M. Koç Müzesi Türkiye'de Ulaşım, Endüstri ve İletişim tarihine
adanmış ilk önemli müzedir. Haliç'in kıyısında, endüstriyel arkeolojinin
önde gelen örneklerinden olan muhteşem binalar içinde yer alan
koleksiyonu gramofon iğnesinden gerçek boyutlarda gemilere ve uçaklara
kadar uzanan binlerce objeyi içermektedir. Müze, konumu, bulunduğu
tarihi mekan ve İstanbul'un her iki yakasına da yakın oluşuyla oldukça
iddialıdır. Müzenin dünya çapındaki beğenisi, bünyesindeki yetenekli
mühendisler ve zanaatkarlar tarafından yaratılmış, insanoğlunun dehasını
ve çalışkanlığını yansıtan objelerden kaynaklanmaktadır.
Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii, I. Süleyman adına 1551-1557 yılları arasında
İstanbul'da Mimar Sinan tarafından inşa edilen camidir. Mimar Sinan'ın
kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii,
medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, imaret, hazire ve
dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olarak inşa
edilmiştir.
Süleymaniye Camii Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerinden
biridir.Yapımından günümüze dek İstanbul'da yüzü aşkın deprem
gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak
oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m.
yüksekliğinde ve 27,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya'da da
görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında
32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare
bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve
76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri
giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer
şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini
temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami içinde, yağ
lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir
hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana
giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep
yapımında kullanılmıştır. Fil ayağı destekli ana ve destek kubbeleri 28
revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir
şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan
Süleyman'ın ve eşi Hürrem Sultan'ın bulunduğu bir hazire mevcuttur.
Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış
gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına
yerleştirilmiş pırlantalarla ( elmaslarla) süslenmiştir.
------------------------
İstanbul ile İlgili Bilmeniz Gereken 22 Bilgi
Bu yazıda sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en büyük ve en önemli
şehirlerinden biri olan İstanbul ile ilgili bilgileri derledik.
İstanbul, milattan önce 630 yılında Megaralılar tarafından, bugünkü
Sarayburnu civarında kuruldu. Megaralılar Yunanistan’dan göçerek gelen
bir topluluktu.
İstanbul, milattan sonra 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun başkenti
oldu. Şehrin ismi Kalkedon’du. Roma İmparatoru Birinci Konstantinus,
şehrin adını Konsantinapolis’e çevirdi.
Roma İmparatoru, gökteki 5 gezegen, güneş ve ay gereği şehrin 7
tepede kurulmasını emretti. Bu nedenle İstanbul “7 tepeli şehir” olarak
anılır.
İstanbul’un fethi sırasında Osmanlı gemileri Dolmabahçe’den karaya
çıkarıldı. Yağlı kazıklar üzerinde yürütüldü ve Kasımpaşa’dan Haliç’e
indirildi.
İSTANBUL’UN NÜFUSU
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde dünyada henüz Amerika, Avustralya ve Antartika kıtaları keşfedilmemişti.
Fetihten önce İstanbul’un nüfusu 50 bindi. 1455’de yapılan nüfus sayımına göre ise şehir 100 bin kişiye ulaştı.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2013 sonu itibarıyla
Türkiye’nin nüfusu 76 milyon 677 bin kişi. Bunun yüzde 18 buçuğu, yani
14 milyon 160 bin kişi İstanbul’da yaşıyor.
İstanbul’un nüfusu, aralarında Yunanistan, Portekiz, İsveç, Tunus, Avusturya gibi ülkelerin olduğu 130 ülkeden daha fazla.
İstanbul’da yaşayanların yüzde 65’inin evi Avrupa kıtasında, yüzde 35’inin evi Asya kıtasında.
İstanbul’da yaşayanlar arasında ilk sırada 736 bin kişiyle
Sivaslılar var. Onları 548 bin kişiyle Kastamonulular takip ediyor..
Üçüncü sırada ise 500 bin kişiyle Ordulular var.
İstanbul Üniversitesi, şehrin fethedildiği yıl, yani 1453’te kuruldu.
İSMİ NEREDEN GELİYOR
İstanbul’un isminin nereden geldiği tartışmalı bir konu. En kabul
gören iddialardan birine göre şehrin ismi, Rumca ‘Stinpolis’ten geliyor.
Bunun anlamı ise, “şehre doğru” demek.
Osmanlı döneminde şehrin resmi ismi yoktu. Halk arasında, Konsantiniyye, Dersaadet, Asitane gibi isimlerle anılıyordu.
İstanbul ismi resmi olarak Cumhuriyet’in ilanından sonra kabul edildi.
İstanbul’da bugüne kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık 40 buçuk derece, en düşük sıcaklık ise eksi 16 derece.
İstanbul’un eski camisi Karaköy’deki Arap Camii. Şu an 1300 yaşında
olan cami, Şehri işgale gelen Araplar tarafından yapıldı.
Osmanlı döneminde yapılan ilk cami ise 1458 tarihli Eyüp Sultan Camisi.
İstanbul’daki en büyük ahşap yapı Büyükada`nın en yüksek yerinde olan Rum Yetimhanesi.
İstanbul’un 39 ilçesi var. 2014 yılında yapılan yerel seçimlerde
ilçe belediyelerinin 25’ini(BibBiiiiiib partisi14’ünü CHP kazandı.
İLGİNÇ SOKAKLAR
İstanbul’da binlerce sokak olunca bazılarının ilginç isimlere sahip
olması tabii kaçınılmaz. İşte bazıları: Merkep Bağırtan Sokağı, Yürek
Yakan Sokağı, Bağrıyanık Sokağı, Ahım Şahım Sokağı ve Güzel Çalgıcı
Sokağı.
İstanbul’la ilgili pek çok şehir efsanesi var. Bunlardan en ünlüsüne
göre Haliç’in dibi altınla dolu ve zamanında Japonlar sırf bu altınları
alabilmek için Haliç’i bedavaya temizlemek istemiş.
Bir diğer şehir efsanesine göre ise, İstanbul’un altı labirent gibi
yüzlerce tünelle kaplı. Hatta Sarayburnu’ndan Kınalıada’ya kadar uzanan
bir yeraltı tüneli olduğu bile iddia ediliyor.
-----------------------------
İSTANBUL HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER,BİLİNMEYENLER
-İnanılmaz bir kültürel ve mimari mirasa sahip olan İstanbul şehri 2000 yıllık bir geçmişe sahiptir.
-İstanbul, Dünya'nın iki kıtasında, Avrupa ve Asya'da bulunan ve kıtaları birleştiren tek kenttir.
-13.9 milyonluk bir nüfusa sahip olan İstanbul, Avrupa'nın en büyük
kentsel topluluklarından biridir. Ve nüfus itibariyle şehir sınırları
içerisinde Dünya'nın 2. en büyük kentidir.
-İstanbul, Türkiye'nin en fazla camiiye sahip olan şehridir. Tarihi
Sultanahmet Camii ve Süleymaniye Camii dahil olmak üzere 3.113 camiye
sahiptir.
-Binlerce yıllık tarihinde Roma, Bizans ve Osmanlı olmak üzere üç büyük
imparatorluğun başkenti olmuştur. Ancak Türkiye'nin modern başkenti
Ankara'dır.
-İstanbul, Dünya'nın en hızlı büyüyen turizm merkezidir. MasterCard
Worldwide Index'in Dünya turizminde yaptığı bir araştırmaya göre
İstanbul 2011 yılında ziyaretçi sayısı bakımından New York ve
Amsterdam'ı geçmiştir.2012 yılında 9.5 milyon kişi tarafından ziyaret
edilmiş. Ve 2013 yılında İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından
yapılan açıklamaya göre 10.474.867 ziyaretçi tarafından ziyaret
edilmiştir.
-İstanbul'un ünlü tarihi mekanlarının çoğunun bulunduğu yer Sultanahmet'tir.
-537'de Ortodoks Hıristiyan bir katedral olarak inşa edilen Ayasofya,
1453'ten sonra Osmanlı yönetiminde bir camiye dönüştürülmüştür. 1935'te
modern Türkiye'nin kuruluşundan sonra bir müze haline gelmiş. 1520'de
Sevilla Katedrali'nin tamamlanmasından önce Aya Sofya yaklaşık 900 yıl
boyunca Dünya'nın en büyük kilisesi olmuştur. Yılda 3 milyondan fazla
turist Aya Sofya'yı ziyaret etmektedir.
-Türkiye'nin en eski spor kulübü İstanbul'da olup, Beşiktaş J.K. 1903 yılında Türkiye'nin ilk resmi spor kulübüdür.
-İstanbul, Brookings Enstitüsü tarafından yayımlanan bir rapora göre en
hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasında 7. sırada yer aldı.
-573 metre uzunluğundaki Dünya'nın 3. en eski metro İstanbul'da. 1875
yılında Londra'daki ve New York'taki sırasıyla 1863 ve 1868 yıllarında
inşa edilmiştir.
-1461'den beri faaliyet gösteren Kapalıçarşı, 60 cadde ve 5,000 dükkân
ile dünyanın en eski ve en büyük kapalı pazarlarından biridir. Günlük
250.000 ve 400.000 ziyaretçi burayı gezmektedir.
-İstanbul, ülkenin ekonomik, kültürel ve tarihi kalbini oluşturmaktadır.
Ticari ve tarihi merkezi Avrupa'da, nüfusunun üçte biri Asya'da
yaşıyor.
-1987 yılında İstanbul'da açılan Galleria Ataköy, çağdaş alışveriş merkezleri çağını Türkiye'de başlatmıştır.
-İstanbul, tarihi deniz ürünleri restoranlarıyla ünlüdür. Marmara
Denizi'ndeki sadece Kumkapı semtinde 50 balık lokantası bulunuyor.
Kentin restoranlarının çoğu Boğaz kıyılarında yer alıyor.
-1930'dan sonra İstanbul ismini yaygınlaştırmak için Constantinople'e gönderilen postalar teslim edilmemiştir.
-İstanbul'a bağlı olan prens adalarının sayıları 9 olup,araba bulunmayan adalardır.Şehir hayatından uzaklaşmak için birebirdir.
-İstanbul;Paris, New York, Roma ve Londra'nın önünde milyonlarca
tatilcinin oy verdiği 2014 Travellers Choice ödülünün Dünya'daki en çok
oy alan şehridir.
-İstanbul'da 237 hamam var. Ancak bunların sadece 60'ı halen
kullanılmaktadır. İstanbul'un en eski ve en büyük hamamı, 15. yüzyılın
ikinci yarısından kalma Tahtakale Hamamı'dır.
-İstanbul her biri imparatorluk camileri ile bezenmiş yedi tepe ile karakterize edilebilir.
-Agatha Christie'nin ünlü romanı "Orient Express'te Cinayet" İstanbul'da
Pera Palas Otel'de yazılmıştır. Orient Express treni, Paris ve
Konstantinopol ( İstanbul) arasında 1883-1977 yılları arasında yolculuk
ediyor.
-İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehir etrafında 1400 kamu tuvaletine sahipken, Avrupa'nın geri kalanında bu yoktu.
-Haliç, İstanbul'un Avrupa yakasını farklı ilçelere ayırır.
-Nargile,İstanbul sosyal hayatının önemli bir parçası olup,yerel halkla popülerliğini sürdürmektedir.
-Savaş esirlerini tutmak için 1348 yılında inşa edilen Galata Kulesi,
bugün şehrin 360 derecelik bir görüş alanıyla görülmesini sağlıyor.
-İstanbul'un gece hayatı mekanlarının çoğu Beyoğlu, İstiklal Caddesi ve Taksim Meydanı'ndan oluşan Galata semtinde görülür.
-İstanbul, geçmişte Bizans, Konstantinopolis, Stamboul ve Çarigrad'ın da aralarında bulunduğu birkaç farklı isme sahipti.
-İstanbul'a gelen ziyaretçilerin çoğu Almanya, Rusya, Fransa, İngiltere, Hollanda, İtalya ve İran'dandır.
-Mahmutpaşa Çarşısı, İstanbul'un 1660 yılından bu yana en büyük baharat pazarıdır.
-İstanbul, 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçildi, ancak Olimpiyatlara ev sahipliği yapmadı.
--------------------
İstanbul'un daha önceki 8 ismi
Yenikapı'da bulunan kalıntılarla tarihi 8500 yıl önceye dayanan ve
''dünya üzerinde 3 imparatorluğa başkentlik eden tek şehir'' olan
İstanbul, tarihi boyunca değişik isimlerle anıldı.
Osmanlı İmparatorluğu, 1004 yıl ''Byzantion'', 1116 yıl da
''Konstantinopolis'' olarak adlandırılan şehri fethettikten sonra
isminin ne olacağı konusunda tartışmaya girmedi. Osmanlı döneminde
''Konstantiniyye'', ''Stanpolis'', ''Dersaadet'', ''Asitane'',
''Darülhilafe'' ve ''Makarrı Saltanat'' olarak da adlandırılan şehrin
adı Cumhuriyet'in ilanından sonra ''İstanbul'' olarak kabul edildi.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, Yenikapı'da bulunan kalıntılarla
tarihi 8500 yıl önceye dayanan şehre, MÖ 667'de Antik Yunanistan'daki
Megara'dan gelen Dorlu Yunanlı yerleşimciler bir koloni kurdu ve yeni
koloniye kralları Byzas şerefine ''Byzantion'' adını verdi.
Kente, 330 yılında Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince Latince
''Yeni Roma'' anlamına gelen ''Nova Roma'' adı konuldu, ama bu isim çok
benimsenmedi. 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin
adı onun şerefine ''Konstantin'in kenti'' anlamına gelen
''Konstantinopolis''e çevrildi. Konstantinopolis, Bizans İmparatorluğu
boyunca kentin resmi adı olarak kaldı.
Osmanlı İmparatorluğu 1004 yıl ''Byzantion'', 1116 yıl da
''Konstantinopolis'' olarak adlandırılan şehri fethettikten sonra isim
kavgasına girmedi.
Ayasofya Müzesi Başkanı ve tarihçi Haluk Dursun, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra bir sürü
ismi olduğunu belirterek, bazı resmi isimlerin çok az kullanıldığını,
bazılarının ise halk tarafından benimsendiğini söyledi.
Osmanlı padişahlarının asla isim üzerine takılıp kalmadığını vurgulayan
Dursun, ''Bunun bir istisnası var. Sultan 3. Mustafa hattı
hümayunlarında özellikle 'İslam şehri' anlamına gelen İslambol'u
kullanıyor'' dedi.
Dursun, Osmanlı döneminde en çok kullanılan ismin Konstantinopolis'in
Arap diline çevrilen şekli ''Konstantiniyye'' olduğunu belirterek, halk
arasında mutluluk şehri anlamına gelen ''Dersaadet'' ve büyük dergah
anlamında ''Asitane''nin çok kullanıldığını kaydetti.
Kelimenin kökeni
''İstanbul'' kelimesinin kökeni olan ''Stinpolis''nin Rumca ve ''şehre
doğru'' kelimelerinin bozulmuş hali olduğunu ifade eden Dursun, şöyle
konuştu:
''Şehir denilince akla, surun içindeki İstanbul geliyor. Bana göre
İstanbul'un adının nereden geldiğinden İstanbul'un neresi olduğu daha
önemli. O dönemde surun içindeki bölümün dışındaki yerlere asla İstanbul
demiyorlar. Şu anda en çok karıştırılan ve en çok yapılan ortak hata
bu. Eyüp'ü, nefsi İstanbul'dan ayırıyor, karşı denildiği zaman akla asla
Kadıköy değil, Galata geliyor. Karşıya geçmek denildiği zaman
Karaköy'den Galata'ya, Galata'dan Kuledibi'ne bir hat var. Taksim daha
yok, bir de Üsküdar var. Bunun dışında mevsimlik olarak kullanılan
Adalar ve Boğaziçi'ndeki köyler var. Yani Boğaziçi, İstanbul sayılmıyor.
Halk içinde Şeher'dir. 'İstanbul'a gideceğim' denildiği zaman surun
içini kasteder ve ayırır. Kadıköy'deki birisi 'Bugün İstanbul'a
gideceğim', Taksim'deki birisi 'Bugün İstanbul'a ineceğim' der. Bunları
daha önemli görüyorum.''
Osmanlı saatinde Konstantinopolis yazılı
Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit dönemine ait bir cep saatinin içindeki
''Konstantinopolis'' yazısını gösteren Dursun, ''Bu dönem milli
hassasiyetin en yüksek olduğu dönemdir. Ama saatlerinde Konstantinopolis
yazılı'' diye konuştu.
Haluk Dursun, Osmanlı devletinin resmi yazışmalarında hilafetin merkezi
anlamında ''Darülhilafe'' ve saltanatın merkezi anlamında ''Makarrı
Saltanat'' isimlerini kullandığını dile getirerek, ''Bu da çok uygun.
Osmanlı doğrudan o kavgaya girmiyor, fonksiyonundan bir şehri
tanımlıyor. Burası kim ne derse desin, ister Konstantinopolis desin,
ister Konstantiniyye desin Darülhilafe'dir. Burası kim ne derse desin
Makarr-ı Saltanat'tır. Bu Osmanlı'nın hoşgörüsünü ve bütün bu
tartışmaların üzerinde kendine güvenen bir devlet olduğunu ortaya
koyuyor'' ifadesini kullandı.
İstanbul mu, Istanbul mu?
İstanbul adının ''I'' veya ''İ'' harfi ile başlaması konusunda da bir
tartışma bulunduğunu ve İstanbul'un da iki farklı yazılış şekli olduğunu
belirten Dursun, ''I'' harfi ile yazılan İstanbul'un, İstanbul
Türkçesi'nde daha çok kullanıldığını söyledi. Dursun bu durumda bir
İstanbul bir de Istanbul olduğunu kaydetti.
Doğrusunun hangi kelime olduğu üzerinde durmadığını vurgulayan Dursun,
''Sadece şehrin, tarihi mekanın gereği gibi korunması, görüntüsünün,
tarihi özelliğinin korunması ve en azından dünyanın belli bir bölgesinin
merkezi olması düşüncesinin daha önemli olduğu kanaatini taşıyorum''
dedi.
''Asıl Rumca'dan gelen isim İstanbul''
Oprah Winfrey, Colin Powell, Madeleine Albright, Calvin Klein'ın da
aralarında bulunduğu dünyaca ünlü isimlere rehberlik yapan Saffet Emre
Tonguç, Türk insanının, şehrin Rum ya da Yunan geçmişini hatırlattığı
gerekçesiyle Konstantinopolis ismini sevmediğini ifade ederek, ''Asıl
Rumca'dan gelen isim İstanbul. İmparator Konstantin Roma'dan gelerek
şehri kuruyor ve kendi adını veriyor. Aslında adam İtalyan ve Rumca tek
kelime bilmiyor'' diye konuştu.
Cumhuriyetten sonra resmi olarak kullanılmaya başlanan İstanbul isminin,
Rumca'dan geldiğini ve geçmişte de kullanılan bir isim olduğunu ifade
eden Tonguç, İstanbul'un kelime olarak kökeninin ''şehre'' demek olan
''stan'' ve ''şehir'' anlamında ''polis'' kelimelerinin birleşiminden
geldiğini anlattı.
Tonguç, ''Neden 'Stanpolis' demişler? Çünkü buraya gelen insanlar, yolda
şehri sorarlarmış, 'Şehre nasıl gidebiliriz?' diye. O yüzden de şehrin
adı 'Stanpolis' olarak kalmış ve zamanla İstanbul'a dönüşmüş'' dedi.
Osmanlı'da şehrin ''Konstantiniyye'', ''Asitane'', ''Dersaadet'' gibi
bir çok ismi bulunduğunu belirten Tonguç, cumhuriyetle birlikte İstanbul
adının kullanılmasının bazı sıkıntılara neden olduğunu söyledi.
Çeşitli dil ve medeniyetlerde farklı şekillerde adlandırılan İstanbul,
Grekçe'de ''Vizantion'', Latince'de ''Bizantium, Antoninya, Alma Roma,
Nova Roma'', Rumca'da ''Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis,
Kalipolis'', Slavca'da ''Çargrad, Konstantingrad'', Vikingce'de
''Miklagord'', Ermenice'de ''Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli'',
Arapça'da ''Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma'', Selçuklular'da
''Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul'' ve Osmanlıca'da
''Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol,
Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye,
Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet'' isimleriyle
anıldı.
-----------------------
Etiketler : İstanbul , islambol ,Konstantiniyye ,
Konstantinopolis,اسلامبول,القسطنطينية,قسطنطينيه,در
سعادت,Dersaadet,Pâyitaht,پایتخت,Türkiye,Tc, Türkiye
cumhuriyeti,Fatih,Fatih sultan Mehmet,Bizans,bizans
imp,osmanli,1453,yeni cag,
Kaynaklar :
Wikipedia
travelterminal net
uzmanlar com
cokilgincbilgiler com
haber7 com
-------------------------------
istanbul Fotoğrafları - istanbul Resimleri
---------------------------
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
|