MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Welcome, Guest
You have to register before you can post on our site.

Username
  

Password
  





Forum Statistics
Members:» Members: 27
Latest member:» Latest member: Fahriye
Forum threads:» Forum threads: 17,807
Forum posts:» Forum posts: 20,490

Full Statistics Full Statistics

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)



JPG Karışık Güzel Resimler | Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler | V2907202215001P50

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

Etiketler :JPG,JPEG,JPG Resimler,JPEG Resimler,JPG Karışık Güzel Resimler,Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranına Girenler,Çiçek,Çiçek Resimleri,Çiçek Kartpostalları,Çiçek E-Kart Resimleri,Gül Resimi,Gül Kartpostalları,Gül E-Kart Resimleri,Beyaz Çiçekler,Mavi Çiçekler,Sarı Çiçekler,Kırmızı Çiçekler,Yeşil Çiçekler,Pembe Çiçekler,Mor Çiçekler,Turuncu Çiçekler,Beyaz Gül,Mavi Gül,Sarı Gül,Kırmızı Gül,Yeşil Gül,Pembe Gül,Mor Gül,Turuncu Gül,Flower,Flower Pictures,Flower Postcards,Floral E-Card Pictures,Rose Picture,Rose Postcards,Rose E-Card Pictures,White Flowers,Blue Flowers,Yellow Flowers,Red Flowers,Green Flowers,Pink Flowers,Purple Flowers,Orange Flowers, White Rose,Blue Rose,Yellow Rose,Red Rose,Green Rose,Pink Rose,Purple Rose,Orange Rose,Blume, Blumenbilder, Blumenpostkarten, Blumen-E-Card-Bilder, Rosenbild, Rosen-Postkarten, Rosen-E-Card-Bilder, weiße Blumen, blaue Blumen, gelbe Blumen, rote Blumen, grüne Blumen, rosa Blumen, lila Blumen, orange Blumen, Weiße Rose, blaue Rose, gelbe Rose, rote Rose, grüne Rose, rosa Rose, lila Rose, orange Rose,Fleur, images de fleurs, cartes postales de fleurs, images de cartes électroniques florales, image de rose, cartes postales roses, images de cartes électroniques roses, fleurs blanches, fleurs bleues, fleurs jaunes, fleurs rouges, fleurs vertes, fleurs roses, fleurs violettes, fleurs oranges, Rose blanche, Rose bleue, Rose jaune, Rose rouge, Rose verte, Rose rose, Rose violette, Rose orange,Şehir Manzarası Resimleri,City View Pictures,Bilder von Stadtansichten,Doğa Manzarası,Hasat Mevsimi,Saman Balyaları ,Ekin Tarlası, Sonbahar, Doga,Manzara Resimleri,Natur,Atumn,Leaf,yaprak dökümü,golden zeit,hazan mevsimi,eylül,sari yapraklar,altin renkli yapraklar,Gündoğumundaki Kızıllık Doğa Manzarası,Gündoğumundaki Kızıllık,Kızıllık Doğa Manzarası,Manzara,Manzara Resimi,Gündoğumu Doğa Manzarası,Gündoğumu,Doğa Manzarası,Doğa Manzarası Resimleri,Doğa,Landscape, Landscape Painting, Sunrise Nature Scenery, Sunrise, Nature Scenery, Nature Landscape Pictures, Nature,Landschaft, Landschaftsmalerei, Sonnenaufgang Naturlandschaft, Sonnenaufgang, Naturlandschaft, Naturlandschaftsbilder, Natur,paysage, peinture de paysage, paysage de nature de lever de soleil, lever de soleil, paysage de nature, photos de paysage de nature, nature,Sunshine,Sunlight,Güneş ışığı,Sunrise,Lever du soleil,Sonnenaufgang,
JPG Karışık Güzel Resimler | Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler | V2907202215001P49

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

Etiketler :JPG,JPEG,JPG Resimler,JPEG Resimler,JPG Karışık Güzel Resimler,Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranına Girenler,Çiçek,Çiçek Resimleri,Çiçek Kartpostalları,Çiçek E-Kart Resimleri,Gül Resimi,Gül Kartpostalları,Gül E-Kart Resimleri,Beyaz Çiçekler,Mavi Çiçekler,Sarı Çiçekler,Kırmızı Çiçekler,Yeşil Çiçekler,Pembe Çiçekler,Mor Çiçekler,Turuncu Çiçekler,Beyaz Gül,Mavi Gül,Sarı Gül,Kırmızı Gül,Yeşil Gül,Pembe Gül,Mor Gül,Turuncu Gül,Flower,Flower Pictures,Flower Postcards,Floral E-Card Pictures,Rose Picture,Rose Postcards,Rose E-Card Pictures,White Flowers,Blue Flowers,Yellow Flowers,Red Flowers,Green Flowers,Pink Flowers,Purple Flowers,Orange Flowers, White Rose,Blue Rose,Yellow Rose,Red Rose,Green Rose,Pink Rose,Purple Rose,Orange Rose,Blume, Blumenbilder, Blumenpostkarten, Blumen-E-Card-Bilder, Rosenbild, Rosen-Postkarten, Rosen-E-Card-Bilder, weiße Blumen, blaue Blumen, gelbe Blumen, rote Blumen, grüne Blumen, rosa Blumen, lila Blumen, orange Blumen, Weiße Rose, blaue Rose, gelbe Rose, rote Rose, grüne Rose, rosa Rose, lila Rose, orange Rose,Fleur, images de fleurs, cartes postales de fleurs, images de cartes électroniques florales, image de rose, cartes postales roses, images de cartes électroniques roses, fleurs blanches, fleurs bleues, fleurs jaunes, fleurs rouges, fleurs vertes, fleurs roses, fleurs violettes, fleurs oranges, Rose blanche, Rose bleue, Rose jaune, Rose rouge, Rose verte, Rose rose, Rose violette, Rose orange,Şehir Manzarası Resimleri,City View Pictures,Bilder von Stadtansichten,Doğa Manzarası,Hasat Mevsimi,Saman Balyaları ,Ekin Tarlası, Sonbahar, Doga,Manzara Resimleri,Natur,Atumn,Leaf,yaprak dökümü,golden zeit,hazan mevsimi,eylül,sari yapraklar,altin renkli yapraklar,Gündoğumundaki Kızıllık Doğa Manzarası,Gündoğumundaki Kızıllık,Kızıllık Doğa Manzarası,Manzara,Manzara Resimi,Gündoğumu Doğa Manzarası,Gündoğumu,Doğa Manzarası,Doğa Manzarası Resimleri,Doğa,Landscape, Landscape Painting, Sunrise Nature Scenery, Sunrise, Nature Scenery, Nature Landscape Pictures, Nature,Landschaft, Landschaftsmalerei, Sonnenaufgang Naturlandschaft, Sonnenaufgang, Naturlandschaft, Naturlandschaftsbilder, Natur,paysage, peinture de paysage, paysage de nature de lever de soleil, lever de soleil, paysage de nature, photos de paysage de nature, nature,Sunshine,Sunlight,Güneş ışığı,Sunrise,Lever du soleil,Sonnenaufgang,
JPG Karışık Güzel Resimler | Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler | V2907202215001P48

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

Etiketler :JPG,JPEG,JPG Resimler,JPEG Resimler,JPG Karışık Güzel Resimler,Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranına Girenler,Çiçek,Çiçek Resimleri,Çiçek Kartpostalları,Çiçek E-Kart Resimleri,Gül Resimi,Gül Kartpostalları,Gül E-Kart Resimleri,Beyaz Çiçekler,Mavi Çiçekler,Sarı Çiçekler,Kırmızı Çiçekler,Yeşil Çiçekler,Pembe Çiçekler,Mor Çiçekler,Turuncu Çiçekler,Beyaz Gül,Mavi Gül,Sarı Gül,Kırmızı Gül,Yeşil Gül,Pembe Gül,Mor Gül,Turuncu Gül,Flower,Flower Pictures,Flower Postcards,Floral E-Card Pictures,Rose Picture,Rose Postcards,Rose E-Card Pictures,White Flowers,Blue Flowers,Yellow Flowers,Red Flowers,Green Flowers,Pink Flowers,Purple Flowers,Orange Flowers, White Rose,Blue Rose,Yellow Rose,Red Rose,Green Rose,Pink Rose,Purple Rose,Orange Rose,Blume, Blumenbilder, Blumenpostkarten, Blumen-E-Card-Bilder, Rosenbild, Rosen-Postkarten, Rosen-E-Card-Bilder, weiße Blumen, blaue Blumen, gelbe Blumen, rote Blumen, grüne Blumen, rosa Blumen, lila Blumen, orange Blumen, Weiße Rose, blaue Rose, gelbe Rose, rote Rose, grüne Rose, rosa Rose, lila Rose, orange Rose,Fleur, images de fleurs, cartes postales de fleurs, images de cartes électroniques florales, image de rose, cartes postales roses, images de cartes électroniques roses, fleurs blanches, fleurs bleues, fleurs jaunes, fleurs rouges, fleurs vertes, fleurs roses, fleurs violettes, fleurs oranges, Rose blanche, Rose bleue, Rose jaune, Rose rouge, Rose verte, Rose rose, Rose violette, Rose orange,Şehir Manzarası Resimleri,City View Pictures,Bilder von Stadtansichten,Doğa Manzarası,Hasat Mevsimi,Saman Balyaları ,Ekin Tarlası, Sonbahar, Doga,Manzara Resimleri,Natur,Atumn,Leaf,yaprak dökümü,golden zeit,hazan mevsimi,eylül,sari yapraklar,altin renkli yapraklar,Gündoğumundaki Kızıllık Doğa Manzarası,Gündoğumundaki Kızıllık,Kızıllık Doğa Manzarası,Manzara,Manzara Resimi,Gündoğumu Doğa Manzarası,Gündoğumu,Doğa Manzarası,Doğa Manzarası Resimleri,Doğa,Landscape, Landscape Painting, Sunrise Nature Scenery, Sunrise, Nature Scenery, Nature Landscape Pictures, Nature,Landschaft, Landschaftsmalerei, Sonnenaufgang Naturlandschaft, Sonnenaufgang, Naturlandschaft, Naturlandschaftsbilder, Natur,paysage, peinture de paysage, paysage de nature de lever de soleil, lever de soleil, paysage de nature, photos de paysage de nature, nature,Sunshine,Sunlight,Güneş ışığı,Sunrise,Lever du soleil,Sonnenaufgang,
JPG Karışık Güzel Resimler | Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler | V2907202215001P47

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

Etiketler :JPG,JPEG,JPG Resimler,JPEG Resimler,JPG Karışık Güzel Resimler,Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranına Girenler,Çiçek,Çiçek Resimleri,Çiçek Kartpostalları,Çiçek E-Kart Resimleri,Gül Resimi,Gül Kartpostalları,Gül E-Kart Resimleri,Beyaz Çiçekler,Mavi Çiçekler,Sarı Çiçekler,Kırmızı Çiçekler,Yeşil Çiçekler,Pembe Çiçekler,Mor Çiçekler,Turuncu Çiçekler,Beyaz Gül,Mavi Gül,Sarı Gül,Kırmızı Gül,Yeşil Gül,Pembe Gül,Mor Gül,Turuncu Gül,Flower,Flower Pictures,Flower Postcards,Floral E-Card Pictures,Rose Picture,Rose Postcards,Rose E-Card Pictures,White Flowers,Blue Flowers,Yellow Flowers,Red Flowers,Green Flowers,Pink Flowers,Purple Flowers,Orange Flowers, White Rose,Blue Rose,Yellow Rose,Red Rose,Green Rose,Pink Rose,Purple Rose,Orange Rose,Blume, Blumenbilder, Blumenpostkarten, Blumen-E-Card-Bilder, Rosenbild, Rosen-Postkarten, Rosen-E-Card-Bilder, weiße Blumen, blaue Blumen, gelbe Blumen, rote Blumen, grüne Blumen, rosa Blumen, lila Blumen, orange Blumen, Weiße Rose, blaue Rose, gelbe Rose, rote Rose, grüne Rose, rosa Rose, lila Rose, orange Rose,Fleur, images de fleurs, cartes postales de fleurs, images de cartes électroniques florales, image de rose, cartes postales roses, images de cartes électroniques roses, fleurs blanches, fleurs bleues, fleurs jaunes, fleurs rouges, fleurs vertes, fleurs roses, fleurs violettes, fleurs oranges, Rose blanche, Rose bleue, Rose jaune, Rose rouge, Rose verte, Rose rose, Rose violette, Rose orange,Şehir Manzarası Resimleri,City View Pictures,Bilder von Stadtansichten,Doğa Manzarası,Hasat Mevsimi,Saman Balyaları ,Ekin Tarlası, Sonbahar, Doga,Manzara Resimleri,Natur,Atumn,Leaf,yaprak dökümü,golden zeit,hazan mevsimi,eylül,sari yapraklar,altin renkli yapraklar,Gündoğumundaki Kızıllık Doğa Manzarası,Gündoğumundaki Kızıllık,Kızıllık Doğa Manzarası,Manzara,Manzara Resimi,Gündoğumu Doğa Manzarası,Gündoğumu,Doğa Manzarası,Doğa Manzarası Resimleri,Doğa,Landscape, Landscape Painting, Sunrise Nature Scenery, Sunrise, Nature Scenery, Nature Landscape Pictures, Nature,Landschaft, Landschaftsmalerei, Sonnenaufgang Naturlandschaft, Sonnenaufgang, Naturlandschaft, Naturlandschaftsbilder, Natur,paysage, peinture de paysage, paysage de nature de lever de soleil, lever de soleil, paysage de nature, photos de paysage de nature, nature,Sunshine,Sunlight,Güneş ışığı,Sunrise,Lever du soleil,Sonnenaufgang,
JPG Karışık Güzel Resimler | Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler | V2907202215001P46

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   

Etiketler :JPG,JPEG,JPG Resimler,JPEG Resimler,JPG Karışık Güzel Resimler,Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranındakiler,Fotoğraf Makinemin Kadranına Girenler,Çiçek,Çiçek Resimleri,Çiçek Kartpostalları,Çiçek E-Kart Resimleri,Gül Resimi,Gül Kartpostalları,Gül E-Kart Resimleri,Beyaz Çiçekler,Mavi Çiçekler,Sarı Çiçekler,Kırmızı Çiçekler,Yeşil Çiçekler,Pembe Çiçekler,Mor Çiçekler,Turuncu Çiçekler,Beyaz Gül,Mavi Gül,Sarı Gül,Kırmızı Gül,Yeşil Gül,Pembe Gül,Mor Gül,Turuncu Gül,Flower,Flower Pictures,Flower Postcards,Floral E-Card Pictures,Rose Picture,Rose Postcards,Rose E-Card Pictures,White Flowers,Blue Flowers,Yellow Flowers,Red Flowers,Green Flowers,Pink Flowers,Purple Flowers,Orange Flowers, White Rose,Blue Rose,Yellow Rose,Red Rose,Green Rose,Pink Rose,Purple Rose,Orange Rose,Blume, Blumenbilder, Blumenpostkarten, Blumen-E-Card-Bilder, Rosenbild, Rosen-Postkarten, Rosen-E-Card-Bilder, weiße Blumen, blaue Blumen, gelbe Blumen, rote Blumen, grüne Blumen, rosa Blumen, lila Blumen, orange Blumen, Weiße Rose, blaue Rose, gelbe Rose, rote Rose, grüne Rose, rosa Rose, lila Rose, orange Rose,Fleur, images de fleurs, cartes postales de fleurs, images de cartes électroniques florales, image de rose, cartes postales roses, images de cartes électroniques roses, fleurs blanches, fleurs bleues, fleurs jaunes, fleurs rouges, fleurs vertes, fleurs roses, fleurs violettes, fleurs oranges, Rose blanche, Rose bleue, Rose jaune, Rose rouge, Rose verte, Rose rose, Rose violette, Rose orange,Şehir Manzarası Resimleri,City View Pictures,Bilder von Stadtansichten,Doğa Manzarası,Hasat Mevsimi,Saman Balyaları ,Ekin Tarlası, Sonbahar, Doga,Manzara Resimleri,Natur,Atumn,Leaf,yaprak dökümü,golden zeit,hazan mevsimi,eylül,sari yapraklar,altin renkli yapraklar,Gündoğumundaki Kızıllık Doğa Manzarası,Gündoğumundaki Kızıllık,Kızıllık Doğa Manzarası,Manzara,Manzara Resimi,Gündoğumu Doğa Manzarası,Gündoğumu,Doğa Manzarası,Doğa Manzarası Resimleri,Doğa,Landscape, Landscape Painting, Sunrise Nature Scenery, Sunrise, Nature Scenery, Nature Landscape Pictures, Nature,Landschaft, Landschaftsmalerei, Sonnenaufgang Naturlandschaft, Sonnenaufgang, Naturlandschaft, Naturlandschaftsbilder, Natur,paysage, peinture de paysage, paysage de nature de lever de soleil, lever de soleil, paysage de nature, photos de paysage de nature, nature,Sunshine,Sunlight,Güneş ışığı,Sunrise,Lever du soleil,Sonnenaufgang,
Hacivat ile Karagöz Tasvirleri

   

   

   

   

   

   

   

   

   

   


   

Karagöz İle Hacivat Part6

Karagöz İle Hacivat: Tuzsuz Deli Bekir
KARAGÖZ İLE HACİVAT: TUZSUZ DELİ BEKİR
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Ramazan ayının birinci günüdür.
Hacivat: " Ramazan-ı şerifler hayrolsun Karagözüm. "
Karagöz: " Sen ne diyorsun Hacivat? Ramazan'la şerif neden kaybolsun? "
Hacivat: " Ramazan-ı şerifler hayrolsun. Hayırlı ramazanlar. "
Derdi dağlardan büyük olan Karagöz Hacivat'ın ne dediğini yine anlayamaz: " Ramazanların tarlası mı? Ne bileyim nerededir? "
Hacivat: " Yani oruç ayına girdik Karagözüm. "
Karagöz: " Hı. "
Hacivat: " Oruçlu musun Karagözüm? Gece sahura kalktın mı? "
Karagöz: " Gece sabaha kadar uyuyamadım. Bir aralık dalmışım. Kötü bir rüya gördüm. Adamın biri, beni kesiyordu. "
Hacivat: " Hayrolsun diyecektim. Ama böyle rüyanın hayrı olmaz ki. "
Karagöz: " Hayri'yi rüyanda mı gördün? "
Karagözün hey heylerde olduğunu anlayan Hacivat hey heylere hay hay der geçer.
Hacivat: " Karagözüm, rüyanda seni kim kesiyordu? "
Karagöz: " Adamın biri. "
Hacivat: De hadi Karagözüm. Ağzımdan laf çıkmaz bilirsin. "
Karagöz: " Şu Tuzsuz Deli Bekir. Rüyama kadar girdi. "
Hacivat: " Ne demek rüyama kadar girdi? Gerçek hayatta da mı keskinleri oynadı? "
Karagöz anlatmaya başlar: " Yazın bir ara işsizdim. Tuzsuz'dan borç almıştım, ödeyemedim. İkidir gelir kapıyı tekmeler, açmadım diye kızar bağırır. Yolda önüme çıktı, kaçtım, kurtuldum. "
Hacivat: " Eee sonra ne oldu? "
Karagöz: " Dün çıkmaz sokakta kıstırdı beni. Hani para dedi. Bıçağını çıkardı, ileri geri salladı. Bir böbrekten, bir ciğerden dedi. "
Hacivat: " Elinden nasıl kurtuldun? "
Karagöz: " Yarın söz, paranı vermezsem bildiğin gibi yap dedim. "
Hacivat: " O ne dedi? "
Karagöz: " Parça mı olsun, kuşbaşı mı dedi. "
Hacivat: " Karagözüm, senin borcun ne kadardı? "
Karagöz borcunu söyler. Hacivat, Karagöz'ün borcunu son kuruşuna kadar eline sayar. Karagöz buna çok sevinir. Daha sonra evinin yolunu tutar. Tahmini doğrudur. Tuzsuz Deli Bekir, elinde bıçağı, kapının önünde bağırıp çağırmaktadır. Karagöz, Bekir Efendi deyip paraları gösterince Tuzsuz bıçaklı elini arkasına saklar: " Vay Karagöz, borcunu getirdin galiba. "
Karagöz: " Evet, borcum, al say, hepsi tamamdır. "
Tuzsuz parayı sayar: " Evet, tamam, der, borç morç kalmadı. "
Karagöz: " Bir daha senden borç almam. Bu son olsun. "
Tuzsuz: " Vay köfte vay, bir de haklı çıkarsın ha. Ben de sana borç verirsem elim bıçak tutamasın. " der ve bıçağını çıkarır. Karagöz eve kaçar. Kapıyı sürgüler. Kapının önünde nara atan, tehditler savuran Tuzsuz Deli Bekir daha sonra evin önünden uzaklaşır. Böylelikle Karagöz kurtulur.

KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? "
Hacivat: " Doğru taşıdım. "
Karagöz: " Nereye taşıdın? "
Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? "
Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? "
Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
Hacivat: " Eee? "
Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. "
Hacivat: " .... "
Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. "
Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Üç, iki, bir. "
Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
Hacivat: " Belli, sondan birinci. "
Karagöz: " Okumam da iyidir. "
Hacivat: " Şu dükkanın levhasını oku bakalım. "
Karagöz: " Kem küm. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Ham hum. "
Hacivat: " Senin neden üçe gidemediğin belli. "
Karagöz: " Üçe gidecektim ama evden göndermediler. "
Hacivat: " Neden? "
Karagöz: " Çok şey öğrenmiştim, beynim dolmuştu. "
Hacivat: " Yapma ya? "
Karagöz: " Bana ayaklı kütüphane diyorlardı. "
Hacivat: " Ayaklı kütüphane ha? "
Karagöz: " Sen de bir şey bilmiyorsun Hacivat? Sen kaça kadar okudun? "
Hacivat: " Beşi bitirdim. "
Karagöz: " Beşi mi? Ben senden çok okumuşum. "
Hacivat: " Vay vay! Üç mü büyük, beş mi? "
Karagöz: " Sen de amma cahilsin be Hacivat. Tabi ki üç büyük. "

------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: KOCA KAFALI BİR KELEŞ
Hacivat: " Gökyüzünde yıldız var, ay var. "
Karagöz: " Yeryüzünde baldızımın yaptığı çay var. "
Hacivat: " Gökyüzünde bulut var, güneş var. "
Karagöz: " Yeryüzünde unutma keleş var. "
Hacivat: " Karagözüm, keleş mi var? "
Karagöz: " Var tabi, koca kafalı bir keleş var. "
Hacivat: " Acaba kim bu keleş? "
Karagöz: " Kim olacak tabi ki sen. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, kafan benimkinden büyüktür. "
Karagöz: " Çaresiz kaldığın için, şu attığın çığlıktır. "
Hacivat: " Senin denizin bitmiş, çırpındığın sığlıktır. "
Karagöz: " Sığır sana derler, benden fışkıran sağlıktır. "
Hacivat: " Sığır bana mı derler? Ben sığır falan değilim. "
Karagöz: " Sağır değilsin ama sığır olduğun muhakkak. "
Bana nasıl sığır dersin diyen Hacivat, Karagöz'ün yüzüne sert bir tokat vurur. Karagöz yere yuvarlanır, ayağa kalkar. Sol eli sol yanağının üstündedir.
Karagöz: " Aman Hacivat, bana vurdun. "
Hacivat: " Sen de dayak istedin durdun. "
Karagöz: " Zalim Hacivat, bana vurma. "
Hacivat: " Senin uçarken gördüğün telli turna. "
Karagöz: " Hamama gittim, yoktu boş kurna. "
Hacivat: " Ben seni bilirim, çalar durursun zurna. "
Karagöz: " De git Hacivat, alırım seni ayağımın altına. "
Hacivat: " O biraz zor, bugün üzüm şerbeti içtim. "
Karagöz: " Tarlada buğday, başak mı biçtin? "
Hacivat: " Karagözüm, bugün çok saçmaladın. "
Karagöz: " Hacivatım, seçmeyi bilemedin. "
Hacivat: " Yanlışta olan ben değilim, sensin Karagözüm. "
Karagöz: " Tepeni delerim, budur son sözüm. "
Hacivat: " Karagözüm, barış yapalım, sun bana bir salkım üzüm. "
Karagöz: " İki karış uzakta dur, bir bardak zıkkım çözüm. "
Hacivat: " Nasıl olur, bir bardak zıkkım çözüm? "
Karagöz: " İç zıkkımın kökünü, titrerken gör çözümü. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, zıkkım zehir olmasın? "
Karagöz: " Zehir, tehir olmasın, bardağa dolsun. "
Hacivat: " Dur Karagözüm, zehir bardağa dolmasın. "
Karagöz: " O zaman Hacivat sessiz kalsın. "
Hacivat: " Ağzıma fermuarı çektim, işte bak sustum. "

---------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: GÜBRE
Hacivat Karagöz'ün evinin önünden geçerken, Karagöz pencereden Hacivat'ın üstüne atlar, boğuşmaya başlarlar. Yoldan geçen adamlar ikiliyi ayırırlar, bunlar sakinleşince adamlar gider. Yalnız kalınca Hacivat sorar: " Aman Karagözüm, bana neden saldırdın? Ben sana ne yaptım? "
Karagöz: " Şuna bak, bir de ne yaptım diye soruyor. "
Hacivat: " Söyle canım efendim, bir suçum varsa bileyim. "
Karagöz: " Cenabettin Bey yalıya bahçıvan arıyormuş. Zoti'yi göndermişsin. "
Hacivat: " Doğrudur. Zoti iyi bahçıvandır "
Karagöz: " Ben kötü bahçıvan mıyım? "
Hacivat: " Hayır, kötü bahçıvan değilsin. "
Karagöz: " O zaman beni gönderseydin. "
Hacivat: " Geçen defa seni gönderdiydim. Bahçedeki güllerin altına insan gübresi dökmüşsün. O kadar gül soldu. "
Karagöz: " Eee Cenabettin Bey geldi, Karagöz gülleri gübrele dedi. "
Hacivat: " Ama olmaz ki, insan gübresi dökülmez ki. "
Karagöz: " Ne gübresi dökülür? "
Hacivat: " Hayvan gübresi dökülür. "
Karagöz: " Kedi, köpek gübresi. "
Hacivat: " Olmaz. "
Karagöz: " Kuş, fare gübresi. "
Hacivat: " Olmaz Karagözüm, olmaz. "
Karagöz: " Bunlar hayvan değil mi? "
Hacivat: " Hayvan ama gübreleri bahçede kullanılmaz. "
Karagöz: " Kullanılırsa ne olur? "
Hacivat: " Topraktaki bitkiyi öldürür. Tarla, bahçe bozulur. "
Karagöz: " .... "
Hacivat: " Bir de Cenabettin Bey'i sokakta kovalamışsın. "
Karagöz: " Kovalarım tabi. Bana kızdı, bağırdı. "
Hacivat: " Kızar, bağırır. Yalının bahçesini tümden bitirdin. Bahçeyi temizletti, yeniden gül ektiriyor. "
Karagöz: " Keşke ben ekseydim gülleri. "
Hacivat: " Artık sana orası yasak. "
Karagöz: " Gülleri eksinler de sonra ben bakımını yaparım. "
Hacivat: " Karagözüm, söyle bakalım ne gübresi kullanırsın? "
Karagöz: " Sen söyle. "
Hacivat: " Ahır hayvanlarının gübresi. Say bakalım. "
Karagöz: " İnek, öküz gübresi. "
Hacivat: " Başka. "
Karagöz: " Boğa, tosun gübresi. "
Hacivat: " Başka. "
Karagöz: " At, eşek gübresi. "
Hacivat: " Başka, başka. "
Karagöz: " Koyun, keçi gübresi. "
Hacivat: " Değil mi ya? İşte bunları kullanmalısın? "
Karagöz: " Bak hepsini bildim. Zoti'yi kov, beni işe al. "
Hacivat: " Zoti'yi kovmam ama seni işe alırım. Yeni bir iş. "
Karagöz: " Yeni bir iş mi? Ne işi bu? "
Hacivat: " Yük taşıyacaksın. Sandık sandık domates. "
Karagöz: " Gündelik ne kadar? "
Hacivat: " Gündelikler hep aynı. Bu işin bir de ayrıcalığı var."
Karagöz: " Ayrıcalık mı? Neymiş o çabuk söyle. "
Hacivat: " İstediğin kadar domates yiyebilirsin. "
Karagöz: " İstediğim kadar mı? Desene yaşadım. Midem bayram edecek. "

-----------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: ZAMAN MAKİNESİ
Karagöz bir gün hızlı adımlarla evinden çıkar ve Hacivat'ın evine doğru yürümeye başlar. Karagöz çok hırslıdır, gözü hiçbir şeyi görmez. Kendisini tanıyıp, selam verenlere bile eyvallah etmez. Hışımla gelip, Hacivat'ın evinin kapısını çalar. Hacivat kapıyı açar:
" Yavaş ol Karagözüm, kapıyı kıracaksın! Tokmağı görmez misin? Tekmeyle kapı çalınır mı? Evi yıkacaksın. Benden korkmaz mısın? "
" Kes! Senden korkmam. Sen benden korkar mısın? "
" Aman Karagözüm, korkarım. Yeter ki, evimi başıma yıkma."
" Hemen gel, benim evin bahçesine. Hani diyordun ya yüz sene sonra ne seni ne beni kimse bilmez, hatırlamaz. Onun sağlamasını yapacağız. Bakalım doğru mu? "
" Hah hah ha. Aman Karagözüm. Bırak yüz seneyi, elli altmış sene sonra bile insanlar bizi hatırlamaz. Suya yazılan yazı gibi, ağızdan söz uçup gider. Kim Hacivat diye, kim Karagöz diye, kim beni ana, kim seni bile. "
" Kes! Çekerim senin kulaklarını. Kapa kapını, düş peşime. "
Gerisin geriye dönüp uzaklaşan Karagöz'ün ardından, Hacivat koşarak zor yetişir: " Karagözüm, nedir benimle derdin? Ben öylesine şakacıktan söylemişimdir. Sen esas mı sanırsın? "
" Artık iş çığırından çıktı. Sen şakacıktan konuşmadın, ben de esas sandım. Elli altmış sene değil, altı yüz altmış sene sonrasına gideceğiz ve o zamanın insanına bizi soracağız. Ey ademoğlu, Karagöz ile Hacivat'ı bilir misin, diyeceğiz. Yüz kişiden bir kişi bile tanımayan çıkarsa, ben süpürge olayım, yolları süpüreyim. "

Karagöz daha sonra Hacivat'ı evinin bahçesine götürür ve kendi icadı zaman makinesini gösterir: " Bak Hacivat, bu benim yaptığım zaman makinesi. İkimiz buna binip geleceğe gideceğiz. Bakalım Bursa ve Pınarbaşı Meydanı nasılmış? Kaç yüz sene sonra insanlar nasılmış? Bütün bunları öğreneceğiz. "
" Aman Karagözüm, bu ne böyle? Tahtadan, tenekeden bir odacık yapmışsın. Ama bunun tekerlekleri yok. Tekerlekleri olsa bile hani at, hani eşek. Bunu ne çekip götürecek? "
" Kes! Zırıltıyı bırak! Tekerleğe ihtiyaç yok, çünkü yürümeyecek. Bu makine zaman içinde süzülecek. Süzülerek zamandan hızlı gidecek ve zamanın önüne geçecek. İstediğim yerde duracak ve o zamanda kalacak. Biz de makineden çıkıp geleceği göreceğiz, yaşayacağız. "
"Neler diyorsun, Karagözüm? Söylediklerinin yarısını anlamadım. İddianı ispat et, benden sana bir tepsi cevizli baklava hediye. "
Bunun üzerine Karagöz: " Bir tepsi cevizli baklava mı? Desene ağzım tatlanacak," dedikten sonra zaman makinesinin kapısını açar ve haydi bakalım Hacivat, gir içeri, der.
Hacivat içeri girip sandalyeye oturur. Karagöz de diğer sandalyeye oturup kapıyı kapatır. Ayaklarıyla bisiklet pedalına benzer bir tür pedalı çevirmeye başlar. Aracın etrafını bir zaman bulutu kümesi kaplar. Karagöz, Bursa Pınarbaşı Meydanı diye bağırır ve pedalı altı yüz altmış defa çevirdikten sonra bırakır. Biraz sonra araç Pınarbaşı Meydanı'nda belirir. Karagöz ile Hacivat araçtan çıkarlar.

Sene 2011. Aralık ayının yirmi dördü. Karagöz ile Hacivat'ı meydanın ortasında gören insanlar, onların başına toplanırlar. Bir çocuk sevinçle koşarak yanlarına gelir ve geride kalan annesine bağırır: " Anne, koş bak, Karagöz'le Hacivat. "
Adamlar, kadınlar, çocuklar, Karagöz ile Hacivat'ın etrafını sarar. Duyan gelir, gören gelir. Ortalık kalabalıklaşır. Karagöz nasılsın? Hacivat nasılsın? diye hal-hatır soranlar çoğunluktadır. Sizleri çok seviyoruz, diyenler vardır. Karagöz atıp tutturmuş olmanın gönül rahatlığı içinde Hacivat'tan yana döner: " Hani Hacivat, kimse bizi tanımazdı? Ne oldu, gıkın çıkmıyor? Çamura oturdun mu şimdi? "
" Ne desem bilmem ki, Karagözüm. Şaşırdım kaldım. İnsanlar bunca sene sonra bile beni tanıdılar ya, eee ben de az değilim hani, tanımasalardı şaşardım. "
" Vay Hacivat, fırıldak olmuş dönüyorsun! Yaptığın laf kalabalığı. İnsanlar seni tanıdılar ama ben varım diye seni tanıdılar. Ben olmasam, seni kim bilecek? Önce benim adım anılıyor. Ben başroldeyim, sen fagüransın. "
" Hah hah ha. Ona fagüran değil, figüran derler. "
" Ha fagüran, ha fegüran, ne fark eder? Doğrusunu kim bilebilir ki? "

Serdar Yıldırım da, ilk andan itibaren Karagöz ile Hacivat'ın yanındaydı. Onların konuşmalarına kulak müşterisi olmuştu. Karagöz'ün konuşmasından imla, kelime, söyleyiş hatalarını cımbızla çekip alarak, diliyle şekillendirip, doğrusunu söyleyen Hacivat, Serdar'ın bilerek yaptığı hatayı cımbızladı: " Oğlum, yazıyorsun bari doğrusunu yaz. Ona kulak müşterisi değil, kulak misafiri denir. "
Aynı anda kadının biri, yanındaki kadına şöyle demektedir: " Üniversiteli gençler galiba. Çok güzel rol yapıyorlar. Tıpkısının aynısı Karagöz ile Hacivat bunlar. "
" Doğru kardeş, belli tiyatro eğitimi almışlar. Böyle gerçekmiş gibi rol yapan tiyatrocu az bulunur. Broadway yıldızları, bunlara bir bardak su veremez. "
Üniversiteli gençler galiba, diyen kadının on yaşındaki oğlu annesinin dediklerine katılmıyordu. Annesi, çok güzel rol yapıyorlar, demişti. Bakın bu doğru olabilirdi. Dünya bir sahnedir dersek, onlar başroldeki aktörlerden ikisiydi. Dünya sahnesine çeşitli devirlerde, çeşitli oyuncular önderlik etmişti. Önderler, liderlik pozisyonlarını hiçbir zaman kaybetmezler ve yüzyıllar sonra bile, bu özelliklerini sürdürürlerdi. Önemli olan, iyilikleriyle, artı değerleriyle hatırlanmaktı. İşte Karagöz ile Hacivat: Bu ikiliye kötüdür, fenadır demek kimsenin aklına gelmezdi. Her tip insan için, biçilmiş kaftandılar. Korkunç zordur, herkes tarafından beğenilmek, takdir edilmek.
Annesi son olarak, tıpkısının aynısı, Karagöz ile Hacivat sanki bunlar, demişti. Sankiyi aradan çıkartırsak, geriye ne kalır? Gerçekten bunlar Karagöz ile Hacivat olabilir miydi? Çocuk, annesinin elinden kurtulup, Karagöz'ün ağzıyla boğazı arasındaki yeri yani sakalını tutup çekiştirdi. Sakal sağlamdı, tutanın elinde kalmıyordu.
Çocuk: " Anne, Karagöz'ün sakalı takma değil, " dedi ve diğer eliyle Hacivat'ın sakalını çekiştirdi. " Bak anne, Hacivat'ın sakalı da takma değil. Bunlar gerçekten Karagöz ile Hacivat, " dediyse de annesinin çatılmış kaşlarıyla karşılaşınca sustu.

Serdar daha sonra Karagöz ile Hacivat'ı kalabalıktan kurtararak Muradiye semtine götürdü. Oradan Çekirge semtine inecekler ve ikiliye türbelerini ziyaret ettirecekti. Yolda Serdar, şu internet kafeye girelim de resimlerinizi görelim ve hayat hikayenizi okuyalım, dedi.
Bunun üzerine Karagöz: " İnternet kafe mi? Ne interneti, ne kafesi? Güvercin kafesi filan gibi mi? "
Serdar: " Hayır, güvercin değil, tavşan kafesi. Suya yazı yazarsın kalmaz ya internette havaya yazıyorsun kalıyor. Cep telefonunla resim çek, koy siteye, foruma, aylar sonra bile silinmez, bozulmaz. "
Hacivat: " Cep telefonu mu? O da ne ki? "
Serdar cebinden telefonunu çıkararak: " İşte bu. Sende de bundan bir tane olsun, ben burada sen Uludağ'da rahatça konuşup anlaşırız. "
" Hiç o kadar uzaktaki iki insan birbiriyle konuşabilir miymiş " diyen Karagöz, Serdar'ın üstüne yürüdü. Serdar kaçtı, Karagöz kovaladı. Az sonra yorulan Karagöz, Serdar'ın peşini bırakıp bir kenara oturdu ve Hacivat'ın gelmesini beklemeye başladı.
Karagöz çabuk sinirlenmişti ama siniri hemen geçti. Karagöz ile Hacivat kafede resimlerini görünce gururlandılar, hayat hikayeleri okununca duygulandılar. Hayat hikayelerinin son bölümünü okumadan geçen Serdar müthiş ikiliyi hala hayatta olduklarına inandırdı ve türbe ziyaretini kara listeye aldı. Onlara tarihsel ve teknolojik bilgi verdi.

Serdar daha sonra Karagöz ile Hacivat'ı kapalı çarşıya götürdü ama onları oradaki izdihamda kaybetti. Ertesi gün Pınarbaşı'na giden Serdar zaman makinesini göremedi. Araç ortada yoktu. Karagöz ile Hacivat zaman makinesine binip gitmişler miydi? Yoksa belediye bu nedir deyip aracı çöpe mi atmıştı? Belediye aracı çöpe atmış olsa bile Karagöz ile Hacivat'ı da çöpe atacak hali yoktu. Serdar, Bursa sokaklarında çok aramasına karşın, onların izini bulamadı. Üzüntüsü doruğa çıkmıştı ki, bu hikayeyi yazıp rahatladı. Bu hikayenin Karagöz ile Hacivat'ın hatırlanması, akıllara düşmesi açısından yararlı olacağını düşündü.
   

KARAGÖZ İLE HACİVAT: PINARBAŞI MEYDANI

Bursa’daki Pınarbaşı Meydanı’nda takriben yirmi kişilik bir kalabalık toplanmış ve neşeli vakit geçirmekteydi, çünkü orta yerde tartışanlar, gelmiş, geçmiş en iyi güldürü ustalarından ikisiydi: Karagöz ile Hacivat. Dilerseniz şimdi biz de hoşça vakit geçirmek için, tartışmaya küpe olalım ve küpeyi parmağımıza takalım.

Hacivat: “ Olur mu Karagözüm, hiç küpe parmağa takılır mı? “

Karagöz: “ Ya nereye takılır? “

Hacivat: “ Küpe kulağa takılır. Kulağına küpe takan hanımlar, daha bir güzel görünürler. Hanım hanımcık olurlar. “

Karagöz: “ Hamam açıksa bizim hanıma söyleyeyim de, Yaşar’ı da götürsün. Hamamda bir güzel yıkansınlar. “

Hacivat: “ Ah Karagözüm, Yaşar hiç kadınlar hamamına gider miymiş? Büyüdü, kocaman adam oldu. “

Karagöz: “ Kocaman adam mı? Yaşarcık daha altısını sürüyor. “

Hacivat: “ Olsun Karagözüm. Altı yaşında oğlan çocuğu kadınlar hamamına götürülmez, çünkü kadınlar ondan korkarlar. “

Karagöz: “ Amma yaptın ha Hacivat. Yıllar önce annem beni on beş yaşındayken kadınlar hamamına götürmüştü de yalnız yıkanmıştım. "

Hacivat: “ Yapma ya, iyi ki hamamda kadın yokmuş. “

Karagöz: “ Aslında hamamda yıkanan kadınlar vardı ama ben göbek taşına doğru yürüyünce hamam boşalıverdi. Benden neden kaçtılar, anlayamadım.”

Hacivat: “ Paçalı uzun donunla mı girmiştin hamama. “

Karagöz: “ Sen ne diyorsun Hacivat? Hamamda donla yıkanılmaz ki. “

Pınarbaşı Meydanı’ndaki kalabalık kahkahaların çağırdıklarıyla birlikte kırk kişi olmuştu. Yirmi kişide kırk ayak vardı da, kırk kişide kaç ayak vardı?

Karagöz: “ Bak Hacivat, okumam, yazmam yoktur ama hesabım kuvvetlidir. Kırk kişide altmış ayak vardır. Altmış ayakta dört yüz parmak vardır. “

Hacivat: “ Olur mu Karagözüm. Kırk kişide ikişerden seksen ayak vardır. Seksen ayakta beşerden dört yüz parmak olur. “

Karagöz: “ Tamam işte, ben de dört yüz parmak demiştim. “

Gülmekten gözleri yaşaran, karınlarını tutarak gülen ve yerlerde debelenenler haricindeki çoğulcu kalabalıktan bir alkış tufanı koptu. Hacivat’ın, ama sen altmış ayakta dört yüz parmak demiştin, Karagözüm, dediğini benden başka kimse duymadı.

İnsanlar, doğar, büyür ve olgunlaşırlar. Olgunlaşma geçici değil, kalıcıdır. Olgunlaşma yeni olgunlaşmaları beraberinde getirir. Bu böyle sürüp gider. İnsan olgun bir meyvedir, dersek yanlış olmaz.

Karagöz: “ Olur mu öyle şey, Hacivat? Şimdi ben meyve mi oldum? Elma, armut gibi mi yani? “

Hacivat: “ Hayır, erik gibi. “

Karagöz: “ Demek beni erik yaptın? Şimdi görürsün. Sen de olsan olsan şu ekşi limon olursun. Üç, iki değil, bir işe yaramayan limon. “

Hacivat: “ Doğru Karagözüm. Limon bir işe yaramaz, çok işe yarar. Hani limonu ortadan kesersin, çaya, çorbaya sıkarsın. Tadı leziz olur. “

Karagöz: “ Adı keriz mi olur? “

Hacivat: “ Hayır Karagözüm. Adı keriz değil, tadı leziz olur yani lezzetli olur. İç ferahlatır, gönül açar. “

Karagöz: “ Hayda bre pehlivan. Limon anahtar mı ki, Gönül teyzenin kapısını açsın. Teyzem ellisini geçti hala evlenmedi. Gönül teyzenin gönlünü açacak anahtar daha yapılmadı. “

Dünyanın pek çok şehrinde, belli günlerde pazar kurulur. Bu pazarlarda köyden getirilen sebze, meyve satılır. Pazara gidenin kesesi doluysa ve cimri değilse ürünün en iyisini alır. Anadolu’da sebze ve meyveler şehirlerin isimleriyle anılır olmuştur. Amasya’nın elması, İnegöl’ün pırasası gibi.

Karagöz: “ Bırak ya Hacivat. Ne demek Amasya’nın elması, İnegöl’ün pırasası. Yani elma almak için Amasya’ya mı gidelim? “

Hacivat: “ Karagözüm, elma almak için, Amasya’ya gitmene gerek yok. Salı pazarında Amasya elması satılıyor. Elma alırken, Amasya elması almak gerekir. “

Karagöz: “ Amasya’nın elması elma da başka yerin elması armut mu? Benim bahçedeki elmalar, Amasya elmasına bin basar. Tadı güzel kokusu hoş, eder insanı sarhoş. “

Hacivat: “ Armut alırken deveci armudunu, üzüm alırken Mürefte üzümünü tercih etmek gerekir. “

Karagöz: “ Deveci armudunu boş ver şimdi. Çocukken köye gittiğimizde dedemin bağına koşardık. Dedemin üzümlerinin tadını, sonraki senelerde yediğim üzümlerin hiçbirinde bulamadım. Elma alırken Bursa elması, pırasa zaten Bursa’dan, armut Bursa’dan, üzüm Bursa’dan, erik Bursa’dan, domates, patates, şeftali, vişne, kiraz hep Bursa’dan. Hey benim güzel Bursam, kovsalar gitmem şu Bursa’dan. “

Hacivat: “ Karagöz, az önce kiraz dedin. Söyle bakalım bu kiraz Bursa’nın neresinde yetişiyor? Sen eskiden hiç yalan söylemezdin. “

Karagöz: “ De git oradan Hacivat. Şimdi de yalan söylemiyorum. On yaşlarındaydım. Edebey Köyü’ne gitmiştik. Orada bir kiraz ağaçları vardı, aklın durur. Sanırsın kiraz ormanı. Epey bir gezindim orada, dallardaki kiraz çokluğundan güneşi göremedim. “

Hacivat: “ Güneş görünmüyorsa orman karanlıktır, kirazları nasıl gördün? “

Karagöz: “ Pöh, şunun sorduğu soruya bak. Kirazların verdiği ışıltı ormanı aydınlatıyordu. Ağaçlara çıktım, belki iki kilo kiraz yedim. Sen Edebey kirazının tadını nereden bileceksin. “

Aradan zaman geçtikçe kalabalık çoğalmış ve yüz kişiyi bulmuştu. Hava kararmaya başlamıştı, akşam oluyordu. İşi tadında bırakmak gerekirdi. Karagöz ile Hacivat ellerini havaya kaldırıp teslim işareti çizdikten sonra kahkahalar bıçak gibi kesildi.

Karagöz: " Haydi bakalım ağalar, bu günlük bu kadar, " dedi ve yürüdü gitti.

Hacivat: " Yarın aynı saatte buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın, deyip Karagöz'ün peşine topal ördek gibi yürüyerek takılması kahkahaları meydana paraşütle geri getirdi.



--------------------------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: PARAYI KİM BULDU

Karagöz iş bulur. Yedi gün çalışır ve ilk haftalığını alır. Akşamüstü evine dönerken haftalığını kaybeder. Geldiği yoldan geriye döner ve düşürdüğü paralarını aramaya başlar. Diğer yandan da söylenmektedir: " Paracıklarım, paracıklarım, gitti paracıklarım. Keşke paralarım cebimde dursaydı da ben kaybolsaydım. "

Aynı saatte evine dönmekte olan Hacivat Karagöz'le karşılaşır.

Hacivat: " Hayrola Karagözüm, yanımdan geçersin beni görmezsin. Paracıklarım dersin. Para mı kaybettin? "

Karagöz: " Hiç sorma Hacivat. Haftalık almıştım, onu kaybettim. "

Hacivat: " Bir gören, bir bulan yok mu? "

Karagöz: " Dört gören, beş bulan var. Canımı sıkma, canını yakarım. "

Hacivat: " Aman Karagözüm kızma. Para kaybedince ararsın bulamazsan, kadıya gidersin. "

Karagöz: " Hı. "

Hacivat: " Para kaybettin, aradın bulamadın, ne yaparsın? Kadıya gidersin. "

Karagöz: " Demek paramı kadı bulmuş. "

Hacivat: " Kadının para falan bulduğu yok. Parayı bulan kadıya bırakır. Kaybeden kadıya gider. Para kadıdaysa parasını alır. "

Karagöz: " Ya para kadıda yoksa. "

Hacivat: " O zaman avcunu yalar. "

Karagöz: " Yani şimdi avcumu yalarsam param bulunur mu? "

Hacivat: " Nereni yalarsan yala paran bulunmaz. "

Karagöz: " Ne yapmak gerekir? "

Hacivat: " Kadıya gitmek gerekir. Buyur Karagözüm, önden sen yürü. "

Karagöz: " Önden ben yürümem, yan yana gidelim. "

Hacivat ile Karagöz kadıya giderler. Yolda para bulan birisi parayı getirip kadıya teslim etmiştir. Fakat paranın sahibinin kim olduğunu bilmemektedir. Karagöz'ün haftalığını kaybettiğini öğrenen Hacivat onu kadıya yönlendirir, çünkü Karagöz'ün kaybettiği parayı bulan Hacivat'tır.



-------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK

Mart ayının ortası. Kar yeni kalkmış. Ortalık ayaz, hava buz gibi. Karagöz nicedir işsiz. Kazağını, paltosunu eskiciye satmış. Yarı aç, yarı tok. Üstünde bir fanila, bir mintan. Soğuk havada iş bulmak için gezerken, dişlerinin takırtısı Uludağ'dan duyuluyor. Karagöz tam bu esnada Hacivat'la karşılaşır.

Hacivat: " Merhaba Karagözüm. Nasılsın, iyi misin? "

Karagöz: " İyi değilim Hacivat. Donuyorum. "

Hacivat sağa sola bakınır. Bir evin bacası üstündeki leyleği görür. Parmağıyla leyleği işaret ederek: " Bak Karagözüm, leylekler gelmiş. Artık yaz geliyor. "

Karagöz: " Hacivat, anlamsız konuşma. Hem leylek gelmiş diyorsun, hem kaz geliyor diyorsun. "

Hacivat: " Kaz demedim Karagözüm, yaz geliyor dedim. "

Karagöz: " Kaz yazayım ama ben yazı bilmem ki. Yaz demek kolay. "

Hacivat: " Dediklerimi yanlış anlıyorsun Karagözüm. Bak leylek nasıl da takırdıyor. "

Karagöz çenesini tutar: " Takırtı benden geliyor. Paltom yok da, soğuktan dişlerim takırdıyor. "

Hacivat: " Palton yok mu? Doğru ya, paltonu giymemişsin. Al benim paltomu giy. " der ve paltosunu Karagöz'e verir. Karagöz paltoyu giyer ve dişlerinin takırdaması durur. Bu sefer üşüyen Hacivat'ın dişleri takırdamaya başlar.

Karagöz: " Hacivat, bu leylek yolunu kaybetmiş, kış günü Bursa'ya gelmiş. Şimdi gerçekten takırdamaya başladı. "

Hacivat: " Karagözüm, leylek değil, ben takırdıyorum. O palto senin olsun. Kürkçü Emin'den kendime kürklü palto alacağım. "

Karagöz: " Körükçü Cemil'den palto mu çalacaksın? "

Hacivat: " Çalmayacağım, parasıyla kürklü palto alacağım. "

Karagöz: " Hacivat'ım, paltonu geri al, bana kürklü palto satın al. "

Hacivat: " Olmaz Karagözüm, benim eski paltomu sen giy. Ben kendime kürklü palto alacağım. "

Karagöz, kendine alma, bana al dedikçe, Hacivat, sana değil, kendime alacağım der ve birlikte Kürkçü Emin'in dükkanına girerler. Bunlar dükkanda tartışa dursunlar, Kürkçü Emin bir diğer lakabı da tilki Emin: Gençliğinde bir taşla dört kuş vurmuşluğu vardır. Şimdi ise, bir taşla iki kuş vurmanın derdindedir. Sensin der, büyüksün der, zenginsin der ve Hacivat'a iki kürklü palto satar. Paltoların birini Hacivat, diğerini Karagöz giyer.

Hacivat, Karagöz ile birlikte yolda giderken, gördüğü bir fakire eski paltosunu verir. İki arkadaş ilk karşılaştıkları yerden geçerken, leyleğin o evin bacasında olmadığını görürler.

Hacivat: " Bak Karagözüm, leylek yok, gitmiş. "

Karagöz başını kaldırır, etrafına bakınır:

" Başka leylekler mi gelmiş? Hani nerede? "

Hacivat: " Başka leylek falan yok. Tek leylek vardı, o da gitmiş. "

Karagöz: " Ha, şu zamansız gelen leylek. Onun sayesinde kürklü palto sahibi oldum. Şansım açıldı. Bundan sonra beni kimse tutmasın. "



DİLENCİ HACİVAT

Hacivat tüccarın biriyle ortak olur. Birlikte mal alıp satmaya başlarlar. İlk zamanlar işler iyi gider, sonradan bozulur. Bir sabah erkenden tüccar çıkagelir ve Hacivat'a iflas ettiklerini, elde avuçta birşey kalmadığını söyler. Hacivat parasız ve çaresiz kalır, evine ekmek götüremez olur. İş arar bulamaz, dilencilik yapmaya başlar:

" Fakire bir sadaka, fakire bir sadaka, " diyerek dolanır durur.

Karagöz Hacivat'ı dilenirken görünce beyninden vurulmuşa döner. Kendini çabucak toparlar ve Hacivat'ın yanına gider.

Karagöz: " Hacivat'ım, bu ne hal böyle? "

Hacivat: " Halim haraptır, Karagözüm. Tüccarın biriyle ortaklık kurdum, koca serveti har vurup harman savurdum. "

Karagöz: " Koca servet mi? Bu işe ne yatırdın sen onu söyle. "

Hacivat: " Bin beş yüz altın. Gitti, gitti, bin beş yüz altınım. "

Karagöz: " Ne?! Senin o kadar altının var mıydı, Hacivat? "

Hacivat: " Olmaz olur mu Karagözüm? Babamdan kalan servet pek çoktu. "

Karagöz: " Hazıra dağlar dayanmaz derler. "

Hacivat: " Dayandı. "

Karagöz: " Mirasyedinin mirası biter derler. "

Hacivat: " Bitmedi. "

Karagöz daha sonra Hacivat'tan tüccarın adını öğrenir. Tüccara giderek, ortak aradığını, evini ve bahçesini ortaya koyarak iş yapmak istediğini söyler ama gelir gider defterini kendisinin tutması gerektiğini bildirir. Tüccar, Hacivat'tan sonra yolunacak kaz olarak gördüğü Karagöz'e elindeki bin beş yüz altını verir.

Karagöz ertesi gün Hacivat'a bin beş yüz altını verir ve bir daha kimseyle ortak olmamasını söyler. Daha ertesi gün Karagöz'ün evine gelen tüccar yanındaki adamı göstererek, evi ve bahçeyi satın almak isteyen bir müşteri buldum, der. Ayrıca ortaklık gereği verdiği altınların bundan sonra kendisinde duracağını söyler. Bunun üzerine Karagöz altınları gece evine giren hırsızın götürdüğünü, ortaklık kalmadığı için, evini ve bahçesini satmaktan vazgeçtiğini söyler. Tüccar durumu kabullenmek istemez. Karagöz sesini yükseltir, tüccara diklenir. Tüccar, Karagöz'ün karşısında tutunamaz. Müşteri kaçar gider. Çaresiz kalan tüccar yol kenarına oturup ava giderken avlandım der ve hüngür hüngür ağlamaya başlar.



---------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ BALIKÇI

İşsiz kalan Karagöz Hacivat'ın yönlendirmesi üzerine Misi Köyü'ne giderek oradaki gölden alabalık tutmaya başlar. Akşamüstü at arabasına binerek Bursa'ya döner. Alabalıkların bir kısmını kendine ayıran Karagöz geri kalanı balıkçılara satar.

Bir akşamüstü alabalıkları temizleyen Karagöz'ün hanımı balığın birinin içinde inci bulur. Çok sevinir. Odada oturmakta olan Karagöz'e inciyi gösterir. Karagöz sevinçten ne yapacağını şaşırır ve oynamaya başlar. Akşam yemeğinden sonra evde konuşulan tek konu incidir. Karagöz'ün oğlu Yaşar, baba, ya tuttuğun öteki balıklarda da inci varsa, deyince Karagöz: "Doğru oğlum, o balıklarda inci olabilir. O zaman alabalıkların içini evde temizleriz, karnında inci olup olmadığına bakar, öyle satarız. On-on beş alabalığın birinden inci çıksa zengin olduk demektir. "

Karagöz sonraki günlerde düşüncesini aynen uygular. Evde temizlenen alabalıkların birinden, ikisinden inci çıkmaktadır. İncileri kuyumcuya satan Karagöz kısa zamanda fakirlikten kurtulur. Kuyumcu incinin kaynağını merak eder. Karagöz'ün ağzını arayan kuyumcu hiçbir şey öğrenemez. Bunun üzerine gizlice Karagöz'ü takip etmeye başlar. Sonunda olayı çözer ve gölün karşı kıyısında çadır kurarak, beş karısını, oğullarını, kızlarını, gelinlerini, damatlarını ve torunlarını getirir. Birlikte çok çalışarak, çok balık tutarak kısa zamanda göldeki alabalık neslini kuruturlar. Gölde bir tane alabalık kalmaz. Kuyumcu, torbalar dolusu inciyle servetine servet katar.

Aradan günler, haftalar geçmesine karşın, bir tek alabalık tutamayan Karagöz yol parası, evin geçimi derken, giderek fakirleşir. Daha sonra yine Hacivat'ın yönlendirmesi üzerine Hacivat ile birlikte Ulucami'nin yapım işinde çalışmaya başlar.

---------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: MANGAL SEFASI

Hacivat: " Karagözüm, sucuk aldım. Gel mangal sefası yapalım. "

Karagöz: " Birer kangal alalım ama benim bahçe küçük, kangala dar gelir. "

Hacivat: " Kangal demedim Karagözüm, mangal dedim. Mangalda sucuk pişirelim. "

Karagöz: " Kangalla çocuk bir arada olmaz. Yaşar'ı kangal ısırır. "

Hacivat: " Canım, ne Yaşar'ı, ne kangalı, sucuk dedim, mangal dedim. "

Karagöz: " He öyle söylesene, sucuğu mandalla tavana asarsın. "

Hacivat: " O neden? Neden sucuğu tavana asıyorsun? "

Karagöz: " Kurusun diye. Kuru sucuğun tadı farklı olur. "

Hacivat: " Tamam Karagözüm, sucuğu kuruttum, mangalı bahçeye oturttum. "

Karagöz: " Ben senin bahçeye gelmem, Hacivat. "

Hacivat: " Gelmezsen gelme. Ben de kendime ziyafet çekerim. "

Uzaklaşıp giden Hacivat'ın arkasından Karagöz söylenir:

" Seni gidi beni bilmez. Kangalı kesmiş, sucuk yapmış, mangalda pişirecekmiş. Bende o sucuğu yiyecek göz var mı?



------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: BUZAĞI

Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar. Karşılıklı selamlaşmadan sonra iş arayan Karagöz'ün moralinin bozuk olduğunu gören Hacivat, ona derdini unutturmak için, bilmece sormaya karar verir: " Karagözüm, sana bir bilmece sorayım da cevabını ver. Öküz altında ne arıyor derler?

Karagöz: " Tavşan arıyor derler. "

Hacivat: " Olmaz, tavşanın öküzle ilgisi yok. "

Karagöz: " Tilki arıyor derler. "

Hacivat: " Tilkinin öküzle hiç ilgisi yok. "

Karagöz: " Kurt arıyor derler. "

Hacivat: " Kurt öküz altında aranmaz. Öküz bunu babası, inek bunun annesi. "

Karagöz: " Koyun bunun amcası, keçi bunun dayısı. "

Hacivat: " Hani o şey büyür dana olur, tosun olur. "

Karagöz: " Dana olur, tosun olur. "

Hacivat: " Tamam, dana dedin, dananın küçüğü. "

Karagöz: " Küçük dana . "

Hacivat: " Hah, küçük danaya ne derler? "

Karagöz: " Dana küçük. "

Hacivat: " Karagözüm, galiba bilemeyeceksin. "

Karagöz: " Ben bilemezsem sen bil. "

Hacivat: " Buzağı arıyor derler. "

Karagöz: " Hı? "

Hacivat: " Öküz altında buzağı arıyor derler. "

Karagöz: " Ben onun öyle olduğunu biliyordum ama aklıma gelmedi. Sorunun cevabı buzağı. Bildim mi? "

Hacivat: " Bildin Karagözüm, bildin. "

Karagöz: " Bilemesem şaşardım. Bu soru kolaydı. Zor sorsan onları da bilirim. "

Karagöz' ün güldüğünü, neşelendiğini gören Hacivat sevinir. Karagöz'ü de sevindirmek ister ve ona pazar yerinde hamallık bulur. Günün geri kalan kısmında sandıkla portakal, limon taşıyan Karagöz akşamüstü kazandığı iki akçeyle evinin yolunu tutar.



-----------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: TURŞU

Hacivat: " Hanım turşu kurduydu. Turşular bir olmuş. "

Karagöz: " Hanım tarla kurduydu. Kuş mu olmuş? "

Hacivat: " Canım Karagözüm. Ne kurdu, ne kuşu? "

Karagöz: " Kurt Bozkurt, kuş Zümrüdü Anka Kuşu. "

Hacivat: " Hanım turşu kurduydu. Turşular olmuş dedim. "

Karagöz: " Hani masalda Bozkurtlar Zümrüdü Anka Kuşu'nu tepelemiş. "

Hacivat: " Eee. "

Karagöz: " Ben de seni tepelerim. "

Karagöz Hacivat'ın üstüne yürür.

Hacivat: " Dur Karagözüm, ben ne yaptım? "

Karagöz: " Daha ne yapacaksın? Tepeme çık öt bari. "

Hacivat: " Tepene çıkıp öteyim mi? Ne gibi ötmemi istersin? "

Karagöz: " İster horoz gibi öt, ister bülbül gibi öt. "

Hacivat: " Eşek gibi öteyim mi? "

Karagöz: " Eşek ötmez anırır. İstersen anırabilirsin. "

Hacivat: " Ben anıramam ama sen iyi anırırsın. "

Hacivat tarafından eşek yerine konmak Karagöz'ü çileden çıkarır. Hacivat'ın üstüne hamle yapar. Hacivat geri dönüp kaçmaya başlar. Karagöz Hacivat'ı evinin önüne kadar kovalar. Hacivat evine girer ve kapıyı sürgüler. Kapının önünde bağırıp çağıran Karagöz'e pencereye çıkan Hacivat'ın hanımı söylenir:

" Aaa yeter be! Git kendi evinin önünde bağır. "

Hacivat'ın hanımının sözleri karşısında Karagöz sessizce oradan uzaklaşır. On gün ne Hacivat'ı arar ne de onun evinin önünden geçer. İki ayrılmaz dost sonradan barışırlar.



--------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK ETİ

Hacivat: " Karagözüm, ziyafet var. "

Karagöz: " Hı.. "

Hacivat: " Ziyafet var, ziyafet. Al hanımı, Yaşar'ı. Bu akşam bize gelin. Levrek aldım, pişirip yeriz. "

Karagöz: " Bu akşam size gelemeyiz, leylek eti yiyemeyiz. "

Hacivat: " Leylek demedim Karagözüm, levrek dedim. Levrek balığı. "

Karagöz: " Bırak ya Hacivat, ne zamandan beri leylekler balık oldu. "

Hacivat: " Leylekler balık olmaz, tıpkı benim Karagöz olamadığım gibi. "

Karagöz: " Keşke Karagöz olsan, bana benzesen Hacivat. "

Hacivat: " Aman, hayatta isteyeceğim en son şey sana benzemek. Ben bu halimden memnunum.

Karagöz: " Tamam, bana benzeme. Git Halim'le Memduh'a benze. "

Hacivat: " Sen ne diyorsun Karagözüm? Halim'le Memduh da kim? "

Karagöz: " Sizin mahalleden yeni taşınmışlar. Bizim mahalleye geldiler. "

Hacivat: " Eee sonra? "

Karagöz: " Bizim mahalleyi beğenmediler. Sizin mahalleye geri dönecekler. "

Hacivat: " O neden? "

Karagöz: " Çünkü onları dövdüm. Alaycı konuşmaya devam edersen seni de döverim. "

Hacivat: " Sustum Karagözüm, yeter ki beni dövme. "

Karagöz: " Leylek eti falan da yemem. "

Hacivat: " Yeme Karagözüm, leylek eti yeme.



------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: KARAGÖZ AŞIK

Genç Karagöz Bursa sokaklarında elinde bir demet ısırgan otuyla hızlı adımlarla yürürken, Hacivat'la karşılaşır. Hacivat sorar:

" Hayrola Karagözüm, bu ne acele? Sanki peşinden köpek kovalıyor. "

Karagöz: " Sus Hacivat! Köpek beni niye kovalasın? O ancak senin gibileri kovalar. "

Hacivat: " Hemen kızma Karagözüm, lafın gelişi öyle dedim. Hızlı hızlı nereye böyle? "

Karagöz: " Hı.. "

Hacivat: " Hızlı hızlı nereye böyle? Yani nereye yetişeceksin? "

Karagöz: " Şey, yavuklumla buluşacağım da. "

Hacivat: " Yavuklun mu? Senin yavuklun mu var? "

Karagöz: " Var tabi, neden olmasın? Ben sevemez miyim yani? "

Hacivat: " Tabi seversin, yavuklun da olur. O elindeki nedir? Isırgan otu mu? "

Karagöz: " He ya ısırgan otu. Yavukluma verecektim "

Hacivat: " Olur mu Karagözüm, hiç insan sevdiğine ısırgan otu verir miymiş? "

Karagöz: " Ee o zaman ne verir?

Hacivat: " Karanfil verir. "

Karagöz: " Kara fil mi? Afrika mı burası? Fil ne arar? "

Hacivat: " Karanfil dedim Karagözüm. Bir tür çiçek. "

Karagöz: " Çilek bulunmaz şimdi, mevsimi değil. "

Hacivat: " Çilek değil, çiçek dedim. Her neyse sen iyisi kırmızı gül götür. "

Karagöz: " Hı.. "

Hacivat: " Kırmızı gül, kırmızı gül. "

Karagöz: " Kırmızı tül mü? Perdelik tüllerden mi? "

Hacivat: " Dur Karagözüm, ne perdesi ne tülü. Kırmızı gül dedim. "

Karagöz: " Kırmızı kül mü? Amma yaptın Hacivat, külün kırmızısı mı olurmuş? "

Hacivat: " Yine yanlış anladın. Peki o zaman senin dilinle konuşalım. Ya nesi olur? "

Karagöz: " Sen de ne cahilsin Hacivat. Külün rengi kül rengi olur. Bilmiyorsan öğren. "

Karagöz'ün yanlış anlamaları karşısında sinirlenen Hacivat ne kadar hırslandığını Karagöz'e fark ettirmemeye çalışır. Kuruyan dili damağında zorlukla döner:

" Tamam Karagözüm, yavukluna ne istersen götür. Isırgan götür, sarımsak götür, soğan götür. "

Hacivat, ister ıspanak götür, ister pırasa götür, diye söylenerek uzaklaşır gider. Hacivat'ın arkasından bakakalan Karagöz çabucak aklını toplar. Kendini daha sağlıklı düşünmeye zorlar:

" Hacivat'ın her dediğini ısırganın yanında yavukluma hediye etsem iyi olacak. Şimdi ben sarımsak, soğan, ıspanak, pırasa nerede bulurum? "

Karagöz aradıklarını komşuların yardımıyla tamamlar. Hepsini bir sepete koyarak yavuklusuna verir. Karagöz'ün yavuklusu genç kız hediyelerden dolayısıyla memnun olur. Bu genç kız Karagöz'ün oğlu Yaşar'ın annesidir.



------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: KÖSE

Güzel, güneşli bir yaz gününde Pınarbaşı Meydanı'nda bir sürü adam toplanmış, kahkaha patlatıyordu. Şişiren ağızdır da balonu patlatan iğnedir. Ağızdan çıkan iğneli sözler, adama nasıl kahkaha patlattırır, dilerseniz bunu öğrenelim.

Hacivat: " Ak akçe kara gün içindir. "

Karagöz: " Akçe yok ki kara güne saklasam. "

Hacivat: " Bir elin nesi var, iki elin sesi var. "

Karagöz: " Kurnada oturanın elinde hamam tası var. "

Hacivat: " Söz gümüşse sükut altındır. "

Karagöz: " Söz altınsa sükut tenekedir. "

Hacivat: " Olur mu Karagözüm, sükut yani susmak altındır. "

Karagöz: " İyi, o zaman susalım, konuşmayalım. Buradaki kalabalık hemen dağılır. İnsanlar, işini bırakıp bizi dinlemeye geliyorsa sözüm altın değerinde olduğu içindir. "

Karagöz kalabalığa dönerek: " Beni haklı görenler alkışlasın. " diye bağırdı. Bir alkış fırtınasıdır koptu.

Bu sefer Hacivat kalabalığa dönerek: " Beni haklı görenler alkışlasın. " diye bağırdı. Bir alkış boranıdır koptu. Eee ne diyelim onları alkışlayanlar sayıldığında birbirine eşit olduğu görüldü. Yalnız karşıda duran ve Karagöz ile Hacivat'ın her iğneli vuruşuna kahkahasını patlattıran köse kimseyi alkışlamadı. Sonradan sordum, benim oyum ikisine, dedi.

----------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: EKMEK

Bursa sokaklarında gezip dolaşan Karagöz ile Hacivat, Pınarbaşı Meydanı’na geldiklerinde yorulduklarını anlarlar ve bir ağacın altına oturup dinlenirler.

Daha sonra Hacivat:“ Aman Karagözüm, içim bayıldı. Fırından ekmek al da suya banıp yiyelim. “

Karagöz: “ Ekmek alayım da yakında fırın var mıdır? “

Hacivat: “ Var ya. Az önce önünden geçtik. “

Karagöz: “ Hiç fark etmedim. Yerini tarif et, hangi somun fırınında? “

Hacivat eliyle işaret eder: “ Şuradaki inek ahırının ilerisindeki somun fırınında. “

Karagöz: “ Ne işi varmış elinin ineğin kuyruk sokumunda? “

Hacivat: “ Karagözüm, nereden çıkarırsın ineğin kuyruk sokumunu? Şu ahırın ilerisindeki somun ekmek fırınında. “

Karagöz: “ Ahırda samandan ekmek mi pişiriyorlar? “

Hacivat: “ Hiç samandan ekmek olur mu? Buğday ekmeği olur, buğday. “

Karagöz: “ Atlara buğday ekmeği, insanlara saman ekmeği. “

Hacivat: “ İnsanlar saman ekmeği yemezler. İnsanlara buğday ekmeği, atlara saman ekmeği. “

Karagöz: “ Demek o fırında atlara saman ekmeği pişiriyorlar. “

Hacivat: “ Öyle demek istemedim. “

Karagöz: “ Ama öyle dedin. Atlara saman ekmeği dedin. “

Hacivat: “ Dur Karagözüm. Sana cümle anlatayım derken, ben kelimeleri şaşırdım. Gitmemek için, böyle yaptın. Ağzımdan çıkanı kulağıma duyurmadın. Ben bir ekmek alıp geleyim, “ diyen Hacivat hızlı adımlarla oradan ayrılır. Biraz sonra elinde bir somun ekmek ve bir çanak suyla gelir. Ekmeği ikiye böler ve yarısını Karagöz’e verir. Birlikte ekmeklerini suya banıp yerler.



KARAGÖZ'ÜN İĞNESİ

Hacivat birkaç gündür görmediği Karagöz'ü sağda solda arar, bulamaz. Sorar soruşturur bilen, gören yoktur. Son çare olarak evine gider. Karısı Karagöz'ün üç gündür evin samanlığında olduğunu ve yemeğini bile orada yediğini söyler. Hacivat bahçeden samanlığa geçer. Karagöz samanların arasında birşey aramaktadır. Ama ne?

Hacivat: " Selam Karagözüm, ben geldim, selam. "

Karagöz: " Hay Selami'nin kara kellesi. Sen misin Hacivat? "

Hacivat: " İyi günler Karagözüm, iyi günler. "

Karagöz: " Güller iyidir de ben papatyayı pek severim. "

Hacivat: " Aman Karagözüm, neden o? "

Karagöz: " Papatyanın yapraklarını seviyor, sevmiyor diye koparıyorum, hep Hacivat beni sevmiyor çıkıyor. "

Hacivat: " Olur mu Karagözüm? Ben seni çok severim. Bunu cümle alem bilir. "

Karagöz: " Düğmeci Adem bilir ama ben bilmiyorum. Beni sevmeyeni ben de sevmem. "

Hacivat: " Yapma. "

Karagöz: " Yaptım bile. "

Hacivat: " Etme. "

Karagöz: " Ettim bile. "

Hacivat: " Papatya falına inanma. "

Karagöz: " Ee kime inanacağım? "

Hacivat: " Bana inan Karagözüm. "

Karagöz: " O zaman sevdiğini ispat et. Bir şey istesem yapar mısın? "

Hacivat: " Emrin olur. Ne istersen yaparım. "

Karagöz: " Samanların arasına iğne düşürdüm. Bul iğneyi, ispatla sevdiğini. "

Hacivat: " Aman Karagözüm, samanlıkta iğne aranır mı? "

Karagöz: " Aranır, ben üç gündür arıyorum. "

Hacivat: " Aradın da buldun mu? "

Karagöz: " Bulamadım. Sanki iğne samana dönüşmüş. "

Hacivat: " O iğne ne iğnesiydi? "

Karagöz: " Arı iğnesi değil herhalde , dikiş iğnesiydi. "

Ben şimdi o iğneyi bulurum, diyen Hacivat samanlıkta iğne aramaya başlar. Birkaç dakika sonra her zaman yakasında bulundurduğu dikiş iğnesini, işte iğneni buldum, diyerek Karagöz'e verir. Karagöz buna çok sevinir ve Hacivat'ı alnından öper. Hacivat Karagöz'ün koluna girerek bahçeye çıkarır. Altlarına birer sandalye çekip otururlar. Karagöz karısına seslenir ve hanım bize iki çay yap, der. Çaylar gelinceye kadar onlar sohbeti o kadar koyulaştırır ve şakalaşmalarını o kadar ağırlaştırırlar ki, dünyanın gelmiş geçmiş en somurtkan insanını kahkahalarla güldürecek düzeye erişirler.



------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İŞSİZ

Uzun zamandır işsiz olan ve geçim zorluğu çeken Karagöz hanımını ve oğlu Yaşar'ı köye, babasına gönderir. İş aramaktan bıkar, yalnızlıktan sıkılır ve yolda rastladığı Hacivat'ı evine çay içmeye davet eder. Eve gelince bakar çay ve şeker kavanozları bomboştur. Hacivat'a durumu anlatmak zor olacağı için, ne yapacağını bilemez. Mutfakta çaresiz beklemeye başlar. Daha sonra Hacivat odadan bağırır: " Haydi Karagözüm, çay demlendiyse getir de içelim. "

Bunun üzerine Karagöz Hacivat'ın yanına gelir ve sorar: " Çayı kaç şekerli içersin? "

Hacivat: " Ben çayı çok şekerli içerim. "

Karagöz: " Çok şekerli mi? Çokşeker Arif çay bardağına sığmaz ki. "

Hacivat: " O zaman çift şekerli olsun. "

Karagöz: " Çiftelerin Şakir İzmir'e taşındı. "

Hacivat: " Bari tek şekerli olsun. "

Karagöz: " Şekersiz içsen. "

Hacivat: " Amma yaptın ha! Şekersiz çay mı içilirmiş? "

Karagöz: " Anla işte, evde şeker yok. "

Hacivat: " Çay demlenmiştir. Bardağa koy da getir bakalım. "

Karagöz: " Evde çay yok ki. Ocağı yakmadım. "

Hacivat: " Bir de soruyorsun, çayı kaç şekerli içersin diye? "

Karagöz: " İnan Hacivat, evde çay ve şekerin bittiğini bilmiyordum. "

Hacivat: " Sizinkileri köye gönderdiğini duydum. "

Karagöz: " Doğrudur, burada aç kalmasınlar diye. "

Hacivat Karagöz'ün eline birkaç akçe sıkıştırır:

" Git bakkaldan çay, şeker, ekmek, peynir falan al. "

Karagöz bir koşu Hacivat'ın dediklerini alır, gelir. Ocağı yakar, çayı demler. Birlikte çay içerler, peynir, ekmek yerler. Hacivat çayları çok şekerli içer. Karagöz'ün ise, çayları tek şekerli içmesinin nedeni Hacivat'ın aldığı yarım kilo şekerin bitmesini istemediğinden.

Hacivat ertesi gün Karagöz'e bahçıvanlık işi bulur. Karagöz çalışmaya başlar. Haftalığını alınca hanımını ve oğlunu köyden getirtir. Böylelikle Karagöz ailesi normal günlük yaşantılarına dönerler.



----------------------------------------------------------

KARAGÖZ EZAN OKUYOR

Karagöz iddia üzerine minareye çıkıp öğle ezanı okumaya başlar. Fakat ezanın yarısında takılır, kalır. Gerisini unutmuştur. Sil baştan tekrar okur, yine aynı yerde takılır. Bu böyle devam eder. Karagöz ezanı bir türlü tamamlayamaz. Cemaat namaza başlamak için, ezanın bitmesini beklemektedir. Zaman geçtikçe homurtular artar.

Hacivat aşağıdan Karagözüm şöyle de, sonra bunu de diye bağırarak yardımcı olmak ister. Sonunda ezanı bırakan Karagöz, beni sen şaşırttın diyerek minareden Hacivat'ın üstüne atlar. Boğuşmaya başlarlar. Cemaat araya girer ve Hacivat'ı Karagöz'ün elinden kurtarır. Bu sefer Karagöz daha da sinirlenir ve cemaati sille tokat döver. Cemaat ve Hacivat kaçıp gider. Daha sonra minareye çıkan Karagöz ezanı güzelce okur ve derin bir oh çeker.



-------------------------------------------------------------

HACİVAT'IN İPİ

Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. Karagöz'ün telaşlı olduğunu gören Hacivat sorar: " Hayrola Karagözüm, nereye böyle? "

Karagöz: " Bahçedeki kuyudan su çekerken ip koptu. Kova kuyuya düştü. İp almaya gidiyorum. "

Hacivat: " Evde sağlam bir ip var. Onu sana vereyim. Ben ipin ucunu tutarım, sen kuyuya inersin. "

Karagöz: " Ben senin ipinle kuyuya inmem. "

Hacivat: " Aman Karagözüm, bana hiç mi itimadın yok?

Karagöz: " Hı. "

Hacivat: " Yani bana hiç mi güvenin yok? "

Karagöz: " Yok, çünkü ben kuyuya inince ipin ucunu bırakırsın, aşağıda kalırım. "

Hacivat ağzı bir karış açık Karagöz'e bakakalır. Bu sefer Karagöz sorar:

" Söyle bakalım Hacivat, sen benim ipimle kuyuya iner misin? "

Hacivat: " İnerim. "

Karagöz: " Ya bıçakla ipi kesersem. "

Hacivat: " Öyle bir şey yapmazsın Karagözüm. Ben sana güvenirim. "

Karagöz: " Ben de düne kadar sana güvenirdim ama gece rüyamda kuyuya indiydim de beni kuyuda bıraktıydın. Artık güvenim kalmadı. "

Hacivat: " Rüyandaki ben değildim, gerçekler rüyadan farklı olur. " diyerek uzun süre dil döker, sonunda Karagöz'ü ikna eder ve evden ip alıp gelir. Bahçedeki kuyuya Karagöz Hacivat'ın ipiyle iner. Hacivat ipin ucunu bırakıp kaçar. Karagöz'ün bağırması üzerine komşular gelip onu kuyudan çıkarırlar. Altı ay ne Karagöz Hacivat'ı, ne de Hacivat Karagöz'ü arayıp sormaz. İlk defa bu kadar uzun süre küs kalırlar.



---------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: BİZANS ALTINI

Karagöz bir gece rüyasında kendini Pınarbaşı Meydanı'nda toprağı kazarken görür. Kazar, kazar ve sonunda bir küp Bizans altını bulur. Çok sevinir ve oynamaya başlar. Daha sonra kanter içinde uyanır. Sabahı bekleyemez, alacakaranlıkta kazmayı, küreği kapar ve yola çıkar.

Pınarbaşı Meydanı'na geldiğinde acele tarafından kazmayı toprağa vurur. Kazdıkça kazar. Sabahleyin işe giden Bursalılar, Karagöz'ü görürler. Toprağı neden kazdığını sorarlar. Karagöz rüyasını anlatır. Adamlardan bazıları Karagöz'e katılır. Onlar da kazma, küreklerini alıp gelirler ve biri o yanda, biri bu yanda kazmaya başlarlar.

Öğle vaktine doğru Hacivat olaydan haberdar olur. Evde bulunan babadan kalma bir Bizans altınını cebine koyar ve yola çıkar. Hacivat geldiğinde Karagöz rüyasını ona da anlatır. Hacivat sırf muziplik olsun diye dinlenen birinin kazmasıyla toprağı biraz kazar ve altın buldum diye bağırır. Yanındaki Bizans altınını gösterir. Buna sevinen Karagöz altını alır, cebine atar ve orayı daha derin kazmaya başlar.

Akşam üstüne doğru meydan baştan aşağı kazılır ama başka altın bulan olmaz. Karagöz tamam der ve işi bırakırlar. Karagöz meydandan ayrılmadan Hacivat önüne çıkar:

" Aman Karagözüm, ben şaka yapmıştım. Altını evden getirmiştim. Altınımı ver de gideyim, " der.

Karagöz: " Oldu mu şimdi Hacivat? Altını burada buldun. "

Hacivat: " Hayır, ben onu evden getirmiştim. "

Karagöz: " Senin evde altın ne arar? Bu altın rüyamda gördüğüm altınlardan biri. "

Hacivat: " Aman Karagözüm, etme, eyleme, beni buraya geldiğime pişman etme. "

Oradaki adamlar Karagöz'den yana taraf olunca Hacivat susar ve bir kenara oturup ağlamaya başlar. Karagöz altını epey bir akçe karşılığında satar. Kışın dört ay evde sırtüstü yatar, çalışmaz ve akçeleri bitirir. Yazın gelmesiyle birlikte iş aramaya başlar.



--------------------------------------------------------------------------

SİVRİKOZ ZAMANA KARŞI

Sivrikoz'un küçük yaşlardan itibaren kafasına takılan sorular vardır. Yıllar geçtikçe bu sorular daha da belirginleşir. Annesine, babasına, amcasına, dayısına bu soruları sorar fakat gelen cevaplar tatminkar olmaz. İyi, güzel diyorsunuz da benim beklediğim cevaplar bunlar değil, der. Babası bir gün: " Sivrikoz beklediğin cevaplar bunlar değilse sen sorduğun soruların cevabını biliyorsun demektir. " der de Sivrikoz babasına cevaplardan tam olarak emin olmadığını söyler. Sivrikoz'un sorduğu sorular nedir?

Acımasızca geçen zaman, insanları neden yaşlandırıyor?

İnsanların görünüşleri neden değişiyor?

Zaman geçtiği için, insanlar yaşlanıyorsa zamanı durdurmak mümkün değil midir?

Sivrikoz bir gün babası Hacivat'tan izin alır ve zamanı arayıp bulmak, onunla hesaplaşmak için, yola çıkar. Sonraki günlerde zamanı arar, her önüne gelene zamanı sorar ama kimse zamanın nerede olduğunu bilmemektedir. Günlerden bir gün bir ormandan geçerken bunalır, olanlar canına tak der ve bağırır: " Ey zaman, kimsin sen, neredesin, aramaktan bıktım, çık ortaya, yetti yaptıkların. "

Birden ormanda sert bir ses yankılanır: " Hey genç, beni mi aradın? Senin adın nedir? "

" Benim adım Sivrikoz. Seni aradım. Soracak sorularım var. Neden insanları yaşlandırıyorsun? Şimdinin ihtiyarı bir zamanlar gençtim, güçlüydüm diyor. Geçtin de ne oldu? Ne kazandın? İnsanlar belli bir yaşa gelince o insan için zamanı durdur. Yaşlanmasın ama yaşasın. Genç kalsın. "

" Sen neler diyorsun Sivrikoz? Daha önce kimse benim işime karışmıyordu. Ben de istediğim gibi kendimi kuruyordum. Genç ve güçlü birini, yaşlı, iki büklüm bir ihtiyar haline getirmek benim için önemli. Ben o ihtiyarın genç halini hatırlar ve gülümserim. Ama sen istemiyorsan bundan sonra kimseyi yaşlandırmam. "

Zamandan söz alan Sivrikoz sevinçle oradan uzaklaşır. Sonraki günlerde zaman sözünü tutmaz ve insanları yaşlandırmaya devam eder. Durumu fark eden Sivrikoz çok üzülür ve bir daha zamanı ne arayıp, ne sorar.
   

Karagöz İle Hacivat Part4 Miras

KARAGÖZ İLE HACİVAT: MİRAS

Karagöz’e Mısır’daki amcasından bir sandık altın miras kalır. Bunun üzerine Karagöz yakın arkadaşı Hacivat ile beraber bir ticaret gemisine binip Mısır’a giderler. Miras işlemlerini hallettikten sonra yine bir ticaret gemisine binip geri dönerler. Ama Marmara Denizi’nde kürekçilerin isyanı sırasında su alan gemiden yolcular kayıklara binerek kurtulurlar.

Karagöz ile Hacivat altın dolu sandıkla Mudanya kıyılarına, bindikleri kayıkla ulaşırlar ama sahilde konuşmaya daldıklarından iskeleye iyi bağlamadıkları kayık dalgalara kapılır ve gözden kaybolur. Daha sonra bir at arabasına binerler ve Bursa’daki evlerine dönerler. Bırak bir sandık altını ceplerindeki para da bitmiştir. İş bulup çalışarak para kazanmaları gereklidir ama nasıl bir iş? Onlar aralarında bu konuyu konuşurken tatlı bir sohbete dalarlar. Giderek sohbet koyulaşır, şakalaşmalar artar.

Karagöz: “ Sence nasıl bir iş tutayım Hacivat. Ama tutacağım iş de az emek harcayıp çok para kazanayım. “

Hacivat: “ Öyle iş olmaz Karagözüm. Ne demek az emek çok yemek. Az emek az yemek. “

Karagöz: “ Sen de amma yaptın be Hacıcavcav. Bana az yemek vere vere açlığa mı alıştıracaksın. Biraz insaflı olsan da tabağımı dolmayla doldursan. Pek severim dolmanın yanına köfteyi, ondan sonra pilavı ve şamtatlıyı. “

Hacivat: “ Bu kadar yeter mi Karagözüm? İstersen nohuttan, musakkadan, makarnadan ve cacıktan da alsan.”

Karagöz: “ Onları sen ye Hacıcavcav. Benim istediklerimden ikişer porsiyon olsaydı, o yemeklerden birazı sabaha kalsaydı, ne güzel olurdu. “

Hacivat: “ Tamam Karagözüm, bu istediklerin olur olmasına da, çok çalışırsan, çok kazanırsan, bu yemeklerden yersin. “

Karagöz: “ Ahh. Ah. Keşke kayığı iyi bağlasaydık ve altınlar kaybolmasaydı. Altınları bozdurur bozdurur harcar, yer içerdik. Keyifli bir hayat sürerdik. "



-------------------------------------------------------------------------------------



KARAGÖZ İLE HACİVAT: HACİVAT’IN ATI

Hacivat’ın son zamanlarda işleri iyi gider. Çok para kazanır. Bu birikimi değerlendirmek için, bir yarış atı satın alır. Girdiği her yarışı kazanan meşhur bir at: Küheylan. Olayı duyan Karagöz, Hacivat’ın evine gidip kapıyı çalar. Hacivat pencereye çıkar ve sorar: “ Buyur Karagöz’üm, bir şey mi istemiştin?

Karagöz: “ Evet Hacivat, bir şey istemiştim. Duyduğuma göre, Küheylan’ı satın almışsın. Onu bana satar mısın? “

Hacivat: ” Neden olmasın Karagöz’üm. İyi bir fiyat verirsen satarım. De bakalım, ne veriyorsun? “

Karagöz: “ Hı?..”

Hacivat: “ Yani kaç para verirsin? Küheylan’ı kaça alırsın? “

Karagöz: “ On altın veririm. Sattın mı? “

Hacivat: “ Dur bakalım, Karagöz’üm. Hemen sattın mı olur mu? Bir pazarlık yapalım, değil mi? “

Karagöz: “ Nazarlık taktırırım, Küheylan’a. Anlaştık o zaman. “

Hacivat: “ Yapma Karagöz’üm. Alışverişi oldubittiye getirme. On altına Küheylan mı satılırmış? Çık biraz, çık çık. “

Hacivat’ın ne dediğini tam olarak anlayamayan Karagöz evin merdivenlerini çıkmaya başlar. Sonunda, burnu kapıya dayanır.

Hacivat: “ Çık Karagöz’üm, çık çık. “

Karagöz: “ Kapıya kadar çıktım. Daha fazla çıkamıyorum. “

Hacivat: “ Ben sana merdivenleri çık demedim. Fiyatta çık, yani on altın dedin ya onu arttır, yirmi de, otuz de. “

Karagöz: “ Yirmi, otuz. “

Hacivat: “ Çık, çık. “

Karagöz: “ Elli, altmış. “

Hacivat: “ Çık, çık. “

Hacivat’ın çok para istemesine kızan Karagöz bağırır: “ Çık çıkı, çık çık. Sanki zil takıp oynuyorsun. Bre Hacivat, sen ne istiyorsun bu ata, onu söyle bakalım. “

Hacivat: “ Bak Karagöz’üm, ben atı yüz altına aldım. Üstüne kar da koy. Yüzü geç, yüzü geç.”

Karagöz: “ Yüzgeç balıklarda olur, alık. “

Hacivat: “ Hemen sinirlenme Karagöz’üm. Şunun şurasında ne güzel pazarlık yapıyoruz. Bak Karagöz’üm, Küheylan’ı sana veririm ama yüz yirmi altınını alırım. Bir kuruş aşağı olmaz. “

Hacivat’ın konuşmasına içerleyen ve Küheylan’ı alamadığına üzülen Karagöz, Hacivat’a küser. Bir hafta ne Hacivat’ın evinin önünden geçer, ne de onunla konuşur. Daha sonra iki eski dost tekrar barışırlar.






----------------------------------------------------------------------------------



KARAGÖZ İLE HACİVAT: İBİŞ’LE DOMUZ AVI

Karagöz ile Hacivat, yanlarına İbiş’i de alıp, Uludağ’a domuz avına çıkarlar. Önceleri ellerde ok ve yay, kaşlar çatılmış, bakışlar keskin ormanda domuz ararken, sonraları yorgunlukla birlikte ok yaydan, kaş kaştan, bakışlar keskinlikten sıyrılır. Sıkıntıyı azaltmak için Karagöz’ün anlatmaya başladığı av hikâyeleri başına bela olur, çünkü anlattığının bir numara büyüğünü İbiş’ten duymak, Karagöz’ün giderek sinirlenmesine neden olur. Karagöz, İbiş’i uçurumdan aşağı atmakla tehdit eder.

İbiş: “ Tamam, beyabi. Kızma bana. Ben de bundan sonra konuşursam iki olsun. Şimdi rahat rahat istediğini anlat. “

Karagöz: “ Bre İbiş, sussana artık. Bir daha sana av yok. Hacivat, İbiş’i ava giderken yanımıza alalım demek yok artık. Bu son. “

Hacivat: “ Merak etme Karagözüm. Sen kalbini serin tut. Hiçbir ava İbiş’i götürmeyiz. “

Daha sonra Karagöz ile Hacivat ve İbiş domuz aramaya devam ederler, fakat ortalıkta hiç domuz yoktur.

Hacivat: “ Sabahtan beri arıyoruz, bir domuz göremedik. Hayatımda böyle bir şey ne gördüm, ne de duydum. “

Karagöz: “ Göremeyiz tabi, bu İbiş yanımızdayken. Bunun sesini duyan domuz karşı dağa kaçıyor. İki ok atmış, üç domuz vurmuş. Anlatsana o hikâyeyi bir daha. “

Hacivat: “ Aman Karagözüm, sinirlenme. İbiş o hikâyeyi anlattı, geçti. Ben inanmadım. Senin anlattığın hikâyeler daha bir inandırıcı oluyor. “

Karagöz: “ Doğru, çünkü ben olmuş olayları anlatıyorum. Yıllar önce gençken köyden arkadaşlarla domuz avına gittiydik. On kişiyiz. Ormanda büyük bir domuz sürüsünü tuzağa düşürdük. Etrafını kuşattık. Baktı domuzlar kaçış yok, birer birer yanıma geldiler. Ben de çaldım bıçağı boyunlarına, yirmiden sonrasını sayamadımdı. “

Hacivat: “ Hah hah ha.. İlahi Karagözüm. Sen de değme avcılara taş çıkartırsın. Avcılıkta, atıcılıkta benden ileridesin. “

İbiş: “ Benim de yıllar öncesinden bir domuz avı hikâyem vardı, ama beyabi kızar diye anlatamıyorum. “

Hacivat: “ Yeni bir domuz hikâyesi ha. Ama anlatma. Karagöz’ü kızdırmayalım. Keşke demeseydin. Merakta bıraktın beni, İbiş. “

Karagöz: “ Ben de meraklandım. Bana bak İbiş, destekli atarsan kızmam ama desteksiz atarsan, seni uçurumdan atarım, bilmiş ol. “

İbiş: “ Tamam beyabi ve Hacıabi. Atışlar destekli olacak. “ İbiş, konuşmasına devam eder ve ben sekiz yaşındayken der. Karagöz’ün ayağa kalktığını gören İbiş ağız değiştirir. “ Yani on sekiz yaşındayken demek istedim. “

Bunun üzerine Karagöz: “ Hah öyle söyle. Beni kızdırma. Şimdi devam et. “

İbiş: “ Manda kadar bir domuz bizim tarlalara dadandıydı. Tarlada mısır, bağda üzüm bırakmadıydı. Ye babam ye. Baktık yedikçe doymaz bu domuz, yakında ağaçları da yer. Babam, dedem, amcam, yeğenlerim ve ben tarlada, bağda nöbete durduk. Ben bağda bekliyorum. Bir gün öğle vakti domuz bağa girdi. Zönk zönk deyip yürüyüp geliyor. Yakaladım domuzu suratına iki tokat, başladı domuz ağlamaya. Bir yandan da,” Abi, ben sana ne yaptım? Neden vuruyorsun?” diye vızırdıyor. Ben de bağırdım. Bak şu bağdaki üzümleri ben mi yedim. Başkasının üzümünü nasıl habersiz yersin. Ben böyle bağırdım ama domuz ne dese beğenirsiniz. Ne yapayım, açım, abi. Yemeseydim de açlıktan ölse miydim? O gün domuzu bıraktım. Bir daha onu oralarda gören olmadı. Çok uzaklara gitmiş olmalı. “

Karagöz: “ Bre densiz, yine desteksiz attın. Ben seni uçurumdan atayım da gör “ diyen Karagöz, İbiş’in üstüne yürür. Bunun üzerine İbiş kaçar, gider. Daha sonra Karagöz ile Hacivat başka olay olmadan evlerine dönerler.



----------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: HIRSIZ

Bir gece Karagöz’ün evine hırsız girer. Karagöz sabahleyin uyanınca bakar ki, ev tam takır kuru bakır. Hırsız utanmamış ve sokak kapısını söküp götürmüştür. Karagöz olayı zaptiyeye, hanımı da komşulara haber verir. Komşular, evin önünde toplanır ve az sonra iki zaptiye gelir. Karagöz’ün oğlu Yaşar, annesine sarılmış, ağlamaktadır. Küçük Yaşar’ın birkaç parça oyuncağını götüren hırsız acaba onları ne yapacaktır?

Karagöz’ün evinin soyulduğunu duyan kadim dostu Hacivat, eve gelir ve evde inceleme yapmaya başlar. İki zaptiye olayı soruşturur ve hırsızı yakalayacaklarını söyleyip gider. Zaptiyeler gidince, komşular dağılır. Karagöz ailesinin yanında Hacivat kalır ve Karagöz’ü sorguya çekmeye başlar.

Hacivat: “ Canım Karagöz’üm, hırsız gelmiş, dolapları, masaları götürmüş. Kapıyı sökmüş. Hiç mi gürültü, tıkırtı duymadın? “ diye sorar.

Karagöz: “ Bu ne biçim soru, Hacivat. Gürültü, tıkırtı duysam kalkıp da hırsızın ümüğüne basmaz mıyım? “

Hacivat: “ Her neyse, olan olmuş, biten bitmiş, eşyalar gitmiş. Şimdi bir oyun etmeli de, şu hırsızı yakalamalı. Hah buldum!. Karagözüm, siz bir yandan, ben bir yandan komşuların arasına dalalım, onları senin evde bir kese altın olduğuna inandıralım. Bu durum kulaktan kulağa yayılır ve hırsızın kulağına giderse, hırsız mutlaka senin eve damlar. “

Karagöz: “ Sen ne diyorsun, Hacivat? Bende bir kese altın yok ki? “

Hacivat: “ Olduğunu farz et. Hırsızı yakalamak için, bu bir yem. Oltanın ucuna yem takarsan balık yakalarsın. Balık yeme gelir de, hırsız altına gelmez mi? Siz benim dediğimi yapın gerisine karışmayın. “

Karagöz: “ Tamam, Hacivat. Senin bu tür işlere aklın erer. Bende bir kese altın olduğunu yayarız. Haydi, hanım, Yaşar, kalkın gidiyoruz. “

Karagöz’ün evinde bir kese altın olduğunu akşama kadar duymayan kalmamıştı. Eski kulağı kesiklerden olan Celal, gece yarısına kadar evin içinde dört döndü. Daha sonra evinden çıkıp, karanlık sokaklardan süzülerek geçti ve bir hayalet sessizliğinde Karagöz’ün kapısız evinden içeri girdi. Evdekilere elindeki şişenin içindekini koklatıp altınlara konardı. Şişeyi koklattığı kazazede top atsan uyanmazdı, fakat bu defa durum bambaşkaydı. Evdekiler uyanıktılar ve onu bekliyorlardı. Celal yatak odasına girince Karagöz ile Hacivat tarafından yakalandı ve bir iple sıkıca bağlandı. Ertesi gün zaptiyeler tarafından sıkı bir dayaktan geçirilerek zindana atıldı.

Karagöz’ün eşyaları hırsızın evinde bulundu. Kader, son günlerde işsiz olan, Hacivat’ın bulduğu işlerde çalışarak, kışın da turşu satarak geçimini sağlayan Karagöz’ün alnının teriyle çalışarak kazandığı eşyaları kaybedip buldurarak, onu sevindirmişti.



---------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT : OĞULLARI

Karagöz’ün oğlu Yaşar ile Hacivat’ın oğlu Sivrikoz arasında, babaları kadar olmasa bile, hatırı sayılır bir rekabet vardı. Yaşar, Sivrikoz’un elinde yeni alınmış bir oyuncak görmesin, ne yapar eder, Karagöz’e oyuncağın aynısını aldırırdı. Hani ya Sivrikoz’un Yaşar’dan aşağı kalır yanı mı vardı? Sivrikoz, Yaşar’ın elinde ne görürse isterdi. Oğlunun gözlerinde yaş, kalbinde acı görmek istemeyen Hacivat ikiletmeden oğlu ne istiyorsa alırdı.

Böylece aradan yıllar geçti. İkisi de birer yiğit olan gençler düğün güreşlerine katılmaya başladılar. Güreşlere katılanlar birer havlu, rakiplerini yenip baş olan güreşçi ise, kınalı bir koç kazanıyordu. İlk katıldıkları güreşlerde birinci, ikinci turlarda elenen Yaşar ile Sivrikoz, tecrübeleri arttıkça güreşlere ağırlıklarını koymaya başladılar. Nihayet, bir düğünde finale kalma başarısını gösterdiler. Bunun üzerine Karagöz, Hacivat’ın yanına gider ve oğlunun güreşlerden çekilmesini ister.

Hacivat: “ Hiç öyle şey olur mu Karagözüm? Oğullarımız bileklerinin hakkıyla finale adlarını yazdırdılar. Çıkarlar meydana aslanlar gibi güreşirler. Kim güçlüyse galip gelir ve şampiyon olur. “

Karagöz: “ Benim oğlum şampiyon olur, çünkü senin oğlundan daha iri. “

Hacivat: “ İrilikle şampiyon olunmaz ki, güreşte kuvvetli olan, atak olan ve nefesini iyi ayarlayan rakibine üstünlük sağlar. Bütün bunlar benim oğlumda var. “

Karagöz: “ Günah benden gitti. Rezil olmayasınız diye geldim. Benimki, senin oğlunu hamur gibi yoğuracak ve koçu kazanacak. “

Hacivat: “ Bak Karagözüm, koçu benim oğlum kazanır. Bundan korktuğun için, oğlun güreşten çekilsin diyorsun. “

Karagöz: “ Ben kimseden korkmam. Hata bende, kırk yılda bir şey istedim, onu da yapmadın. “

Hacivat: “ Ama canım efendim, borç para istemiyorsun ki, dediğini yapayım. Oğluma güreşten çekil, hükmen yenik sayıl diye nasıl söylerim. “

Karagöz: “ Söyleyemezsin tabi, çünkü korkaksın. Yarın senin evin karşısında koçu şişe takıp kızartacağım. Sakın gelme bir parça et için. Yağma yok “ diyen Karagöz arkasını dönüp uzaklaşmaya başlar. Hacivat’ın seslenmesiyle durup dönen Karagöz’e, Hacivat şöyle der:

“ Yarın koç benim bahçede kızaracak. Toplanın gelin, kurban bayramı haricinde et yüzü mü görüyorsunuz? “

Ertesi gün yapılan güreşi Hacivat’ın oğlu Sivrikoz kazanır. Karagöz buna itiraz eder ve Sivrikoz’un daha önce açık düştüğünü ve güreşi oğlu Yaşar’ın kazandığını söyler. Bunun üzerine hakem heyeti toplanır ve karar değişikliği yaparak, Yaşar’ı şampiyon ilan eder. Bu duruma da Hacivat itiraz eder. Hakem heyeti görevsizlik kararı alıp topluca Bursa Kadısı’na gider. Bursa Kadısı, iki tarafı ve hakem heyetini dinledikten sonra müsabakayı berabere ilan eder. Kınalı koç kurallara uygun olarak kesildikten sonra, yarısı Sivrikoz’a, yarısı Yaşar’a verilir. Böylelikle olay tatlıya bağlanır.



-----------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: İDAM FERMANI

Günlerden bir gün, Karagöz, Bursa sokaklarında turşu satarken, yanına bir adam yaklaşır:

" Ben beni arıyorum ama bulamıyorum. Sen beni buldun mu? " diye sorar. Adamın ne dediğini anlamayan Karagöz sadece " hı " der. Bunun üzerine adam tekrar sorar:

" Ben kendimi arıyorum ama yokum. Yoksam yokum ve ben yoktan çıkıp, kendimi bulup kendimle kucaklaşmak istiyorum. "

Karagöz: " Bre adam, kendinle nasıl kucaklaşacaksın ki? İnsan ancak bir başkasıyla kucaklaşabilir.

Adam: " İnsanlar çift yaratılmıştır derler. Böyle bir şey doğruysa eğer, işte ben bu çiftimi, benzerimi arıyorum. Tıpkısının aynısı ben bu adamı sen tanıyor musun? Görmüşlüğün var mı? "

Karagöz: " Görmüşlüğüm var. Onunla konuştum bile. "

Adam: " Gördün mü? Konuştun mu? Nerede gördün, konuştun, çabuk söyle? "

Karagöz: " Az önce görmeye, konuşmaya başladım. Şimdi de onu görüyorum, konuşuyorum. O sensin ya. "

Karagöz ile konuşan, onu ara sokaklara çeken, Hacivat'tır. Ulucami'nin yapım işinde çalışan Karagöz ile Hacivat sık sık tartışarak caminin yapımını geciktirince, padişah Orhan Gazi bunun nedenini mimardan öğrenir ve Karagöz ile Hacivat hakkında idam fermanı çıkarır. Ertesi gün tebdil kıyafet camiye gelen Orhan Gazi, Karagöz ile Hacivat'ın tartışmalarını izler ve gülümsemekten kendini alamaz. Saraya dönünce, verdiği ölüm kararı için pişman olur. Padişah, fedailerinden birini, Hacivat'a gönderir. Fedai, Hacivat'a, tanınmaması için ne lazımsa yapıp, Karagöz'ü de yanına alıp, Bursa'dan gitmelerini ve kurtulmalarını söyler.

Hacivat evine gider ve sakallarını keser, sadece bıyıkları kalır. Yıllardır giymediği elbiselerini giyer, Karagöz'ü arar. Hacivat'ın Karagöz'ün yanına gidince sesini değiştirerek konuşmasının sebebi; Karagöz'ün şaşırmasını sağlayarak daha ne olduğunu anlamadan, onu Bursa'dan uzaklaştırmaktır. Hacivat olanları Karagöz'e küt diye anlatsa, padişahın idam fermanına karşı gelmek istemeyecek Karagöz, kendini celladın önüne atacaktır.

Hacivat Karagöz'ü Bursa dışına çıkarınca normal sesiyle konuşmaya başlar, Hacivat olduğunu söyler ve olanları anlatır. Karagöz Hacivat'ı yıllardır sakallı gördüğü için, sakalsız haline güler ve Hacivat'la alay eder. Hacivat'ın tanınmamak için sen de sakalını kesmelisin demesi üzerine Karagöz: " Sen ne diyorsun Hacivat? Ben hayatta sakalımı kesmem. " der.

Bunun üzerine Hacivat: " Sakalını kesmezsin ama tanınır da yakalanırsan ne olacak? İnsanın hayattaki en önemli amacı, hayatını devam ettirebilmesi olmalı. Geride kalacak karını, çocuğunu düşün. Onlar sensiz ne yapar, ne yer, ne içerler? " der.

" O da doğru ya. "

" Gel bakalım, şu dere boyunda tıraşını ol. Erkek adama bıyık da yakışır. "

Tıraştan sonra Hacivat, Karagöz ile birlikte, yakındaki bir çiftlikten iki at satın alırlar ve atlarına binip hep batıya doğru yol alarak, Balıkesir taraflarına giderler. Birkaç yer dolaştıktan sonra, bir köyde iş bularak, tarlada ırgat olarak çalışmaya başlarlar.



İki ay içinde çalışkanlıkları ve doğrulukları sayesinde köydekilerle sağlam dostluklar kuran Karagöz ile Hacivat, bu arada kendilerine birer ev yaparlar. Köylülerin yardımıyla ailelerini buraya getirtirler ve uzun yıllar boyunca sakin bir hayat yaşarlar.

Bu arada Karagöz ile Hacivat'ın idam edildikleri söylentisinin çıkması üzerine arkadaşları Şeyh Küşteri çok üzülür ve perde gerisinde Karagöz ile Hacivat oyunu oynatmaya başlar. Oyun, Bursa halkı tarafından çok beğenilir ve zamanla Anadolu'ya yayılır. O köyde ve civar köy ve kasabalarda pek çok defa kimliklerini belli etmeden oyunları seyreden iki dost çok önemli bir ayrıntı hariç, oyunları beğenirler.

Karagöz'ün hemen her oyunda Hacivat'a vurup, O'nu dövmesi...

Bu durumun açıklamasını Karagöz şöyle yapar: " Ben Hacivat'a neden vurayım? O tam bir beyefendi. Bana her zaman yardımcı oldu. İşsiz, parasız kaldığım durumlarda bana iş buldu. Bu durum beni üzüyor. "

Hacivat ise: " Yok efendim, yok. Dayak, vurma falan yok. Bu oyunu oynatanlar, ilgiyi üst düzeyde tutabilmek için, Karagöz'e beni dövdürtüyorlar. Gerçekte, Karagöz bana bir fiske vurmamıştır. Oyun oynanırken, Karagöz bana vurduğunda seyredenler gülmeseler, zamanla bu kötü hareketin oyun harici kalacağına inanıyorum.

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)