02-15-2024, 07:17 PM
FÂNİ DÜNYADA BİR HOŞ SEDA BIRAKMAK
Diyardan diyara göçen kişi, dinle!Sözüm sana, selamım sanadır! Nice zaman geçti, nice mevsim döndü de bir hâl hatır soracak kadar takat bulamadım kendimde. Buralarda mevsim güze döndü, havalar serin, doğa nemli, taşlar yosun tuttu, ta uzaklardan duyulan hayvan sesleri daha da bir uzaklaştı, yuvasına çekildi kurt kuş. İnsanoğlu desen azığını denk etti, yatağını yorganını hazırladı, yurt tuttu bir kuytuyu.
Bilirim beklersin mektubumu, gözün yolda, kulağın sestedir. Ancak elde değil, bir çift kelam yazmak bile nasipmiş, bunu bu yaşımda henüz anlıyorum. Yaşın kemale ermesi, her şeyi bildiğin, gördüğün anlamına gelmiyormuş. İnsan her yaşta, her fırsatta, her an yeni ibretler almakla müsemmaymış meğer. Kaç zamandır göç düşünürüm, bir yerden başka bir yere varma, temelli gidiş, terk ediş… Hatta önden gitsin isterim yüküm, ben ardından nasılsa ulaşırım. Bilmem doğru derim, bilmem yanlış. Diyardan diyara göçen kişi, yükünü önden gönderirse iyi olur işi. Göçüp gittiği yerde parlar gözü.* Böyledir benim son zamanlardaki emelim. Göç dediğin zordur ne de olsa, ne kadar çok şey götürürsen o kadar rahat edersin yeni yuvanda. Şey dediğim eşya öteberi değildir evlat, şey dediğim yapıp edip de arkana kalanlardır bilesin. Bir masumun yüzünü güldürmek, bir garibin müşkülünü gidermek, karıncanın önünden çekilmek, meyveli ağacın dalına dayak dikmek, ikiyse birini vermek, birse yarıya bölmek, yalnıza yaren olmak, ihtiyara hatır sormak, bilmeyene bilgi sunmak, dertliye derman olmak, güzel bir ad bırakmak… Uzar da gider bu böyle evlat. Ne kadar uzun, ne kadar çok olursa bu yükler, o kadar için rahat göçersin. Dediğim gibi, önden gönderirsen senden önce varır yerine yerleşir, sen gelmeden ocağını yakar, yoluna ışık tutar, karanlıkta kalmazsın böylece.
Vaktimin çoğunu düşünmeye ayırdım nicedir, yükümü artırmanın yollarına kafa yorarım. Gecikti mektubum, birikti diyeceklerim ancak göç hâli işte, hoş gör. Dünya umuruna dalıp gitmekten korktuğum kadar, göçü unutmaktan da endişe ederim. İnsanoğlu bu, kanıverir bir tatlı söze, güler yüze, kendisiyle beraber götüreceğini zannettiği emanet üne. Biraz mutlu olunca insan unutur kendini. Mavi gökten yukarı yükseltir sözünü.* Tanınan mühlet hiç dolmayacak sanır, övünce, hırsa, büyüklenmeye kalkışır. Yükseltme sözünü evlat! Sözün, cüsseni yukarı aşmasın hiçbir vakit. Sana edebileceğim nasihatlerden biri de budur. Bir vakittir haşir neşir olduğum düşüncelerdir bunlar, dilerim seni sıkmam ve umutsuzluğa, endişeye itmem. Yaklaşan kış mevsimi ile birlikte aldı beni bir telaş; Ölüm kaygısı tuttu, gitti sevinç. Ölümden sonra acaba olacak mı erinç.* Sorular çeşit çeşit. Şükür ki cevapları var. Yükünü kavi tutarsan göçün sonu esenlik. Benden sana ata yadigârı olsun işte şu söz; Gerek bin yaşında ol gerek on sekiz. Bir gün öleceksin, bırak iyi adınla iz.* Göçün arkasında tertemiz bir eser kalsın senden geriye. Gideceğin yer kadar bıraktığın yurtta mühimdir çünkü. Sanır mısın ki yurt dediğim dünya malı? Yok, ondan kimseye gelmedi hayır, gelmeyecek de. Yeme, içme, eğlence desen hiç değil. İnsan tok olsa da geçer aç olsa da geçer. Ne beye yüz verir ne zengin kul seçer.* Adaletten şaşmaz ölüm. Herkes içindir bu göç; bir diyardan kalkar, başka diyara gider her cisim. Öyleyse bir ad bırak kendinden geriye. Göçtü ama sözleri kaldı desinler. Seni adınla ansınlar, oldu da unutuldu adın, cümlelerinden hatırlasınlar.
Baştan sona ölüm mevzusu geçti bu mektubumda evlat, dilerim seni bunaltıp sıkmadım ama dünyanın gerçeği bu; doğan ölür deyip bahsi kapatayım. Zira nasihatlerimi zihninin en kıymetli yerindeki rafların ön safına yerleştirdiğinden şüphem yok.
Hokkamda kalan son mürekkebi kullanıyorum bugün, bitti bitecek gibi, idareli kullanmakta fayda var. Ancak kuvvetli bir endişe duymuyorum bu durumdan, varsın bitsin, içim rahat. Diyeceklerimi dedim, yazacaklarımı yazdım, koyacağım noktayı koydum. Lakin bir hüzün var içimde, ad koyamadığım bir duygu bu. Hüznü severim, bilmem daha önce sana bahsetmiş miydim bu yönümden. Hatta diyebilirim ki tutkunumdur ben hüzne. Dünya yüzünde gezmediğim, görmediğim diyar kalmadı; tanışmadığım, selamlaşmadığım Âdemoğlu da öyle. Karda da yürüdüm kışta da. Kâh aç kaldım kâh toklukla sınandım. Güldüğüm de oldu ağladığım da. Çaresiz kaldığım da oldu araya araya çare bulduğum da. Nice şehirlere uğradım, ışıl ışıl yanan sokaklarıyla bayram yeri. Nice yalnız çadırların önünden geçtim, kapısı örtük. Bir çarığım bile olmadı bazen ayağımda, nasırıma ısırgan otları sürdüm. Kuş sütü ile bezenmiş, gül yaprağı döşenmiş sofralar gördüm. Tüm bunları not ederken zihnimin sayfalarına, hüzün hep benimleydi evlat. En sadık yarenimdi o benim. Sevinç dediğin bugün var yarın yok, saman alevi gibi yanıp söner, geçip gider. Hüzün öyle mi ya? Kolay kolay bırakıp gitmez seni, yorgan gibi sarar sarmalar, sen farkına varmazsın belki ama sıcacık tutar. Benim bunu böyle anlamam bu yaşımı buldu, elbet sen de bir gün anlayıp bana hak verecek ve hüznün kıymetini bileceksin.
Hüznünü de erincini de kucak dolusu, hakkını vererek yaşaman dileği ile evlat. Sana ebedî bir güvenle bıraktığım cümlelerime son noktayı koyuyor ve seni Allah’a emanet ediyorum. Yolun aydınlık, bahtın gür olsun. Selametle…
*Kutadgu Bilig
Kaynak
Türk Diyanet Dergisi
Gülşen ÜNÜVAR
Diyardan diyara göçen kişi, dinle!Sözüm sana, selamım sanadır! Nice zaman geçti, nice mevsim döndü de bir hâl hatır soracak kadar takat bulamadım kendimde. Buralarda mevsim güze döndü, havalar serin, doğa nemli, taşlar yosun tuttu, ta uzaklardan duyulan hayvan sesleri daha da bir uzaklaştı, yuvasına çekildi kurt kuş. İnsanoğlu desen azığını denk etti, yatağını yorganını hazırladı, yurt tuttu bir kuytuyu.
Bilirim beklersin mektubumu, gözün yolda, kulağın sestedir. Ancak elde değil, bir çift kelam yazmak bile nasipmiş, bunu bu yaşımda henüz anlıyorum. Yaşın kemale ermesi, her şeyi bildiğin, gördüğün anlamına gelmiyormuş. İnsan her yaşta, her fırsatta, her an yeni ibretler almakla müsemmaymış meğer. Kaç zamandır göç düşünürüm, bir yerden başka bir yere varma, temelli gidiş, terk ediş… Hatta önden gitsin isterim yüküm, ben ardından nasılsa ulaşırım. Bilmem doğru derim, bilmem yanlış. Diyardan diyara göçen kişi, yükünü önden gönderirse iyi olur işi. Göçüp gittiği yerde parlar gözü.* Böyledir benim son zamanlardaki emelim. Göç dediğin zordur ne de olsa, ne kadar çok şey götürürsen o kadar rahat edersin yeni yuvanda. Şey dediğim eşya öteberi değildir evlat, şey dediğim yapıp edip de arkana kalanlardır bilesin. Bir masumun yüzünü güldürmek, bir garibin müşkülünü gidermek, karıncanın önünden çekilmek, meyveli ağacın dalına dayak dikmek, ikiyse birini vermek, birse yarıya bölmek, yalnıza yaren olmak, ihtiyara hatır sormak, bilmeyene bilgi sunmak, dertliye derman olmak, güzel bir ad bırakmak… Uzar da gider bu böyle evlat. Ne kadar uzun, ne kadar çok olursa bu yükler, o kadar için rahat göçersin. Dediğim gibi, önden gönderirsen senden önce varır yerine yerleşir, sen gelmeden ocağını yakar, yoluna ışık tutar, karanlıkta kalmazsın böylece.
Vaktimin çoğunu düşünmeye ayırdım nicedir, yükümü artırmanın yollarına kafa yorarım. Gecikti mektubum, birikti diyeceklerim ancak göç hâli işte, hoş gör. Dünya umuruna dalıp gitmekten korktuğum kadar, göçü unutmaktan da endişe ederim. İnsanoğlu bu, kanıverir bir tatlı söze, güler yüze, kendisiyle beraber götüreceğini zannettiği emanet üne. Biraz mutlu olunca insan unutur kendini. Mavi gökten yukarı yükseltir sözünü.* Tanınan mühlet hiç dolmayacak sanır, övünce, hırsa, büyüklenmeye kalkışır. Yükseltme sözünü evlat! Sözün, cüsseni yukarı aşmasın hiçbir vakit. Sana edebileceğim nasihatlerden biri de budur. Bir vakittir haşir neşir olduğum düşüncelerdir bunlar, dilerim seni sıkmam ve umutsuzluğa, endişeye itmem. Yaklaşan kış mevsimi ile birlikte aldı beni bir telaş; Ölüm kaygısı tuttu, gitti sevinç. Ölümden sonra acaba olacak mı erinç.* Sorular çeşit çeşit. Şükür ki cevapları var. Yükünü kavi tutarsan göçün sonu esenlik. Benden sana ata yadigârı olsun işte şu söz; Gerek bin yaşında ol gerek on sekiz. Bir gün öleceksin, bırak iyi adınla iz.* Göçün arkasında tertemiz bir eser kalsın senden geriye. Gideceğin yer kadar bıraktığın yurtta mühimdir çünkü. Sanır mısın ki yurt dediğim dünya malı? Yok, ondan kimseye gelmedi hayır, gelmeyecek de. Yeme, içme, eğlence desen hiç değil. İnsan tok olsa da geçer aç olsa da geçer. Ne beye yüz verir ne zengin kul seçer.* Adaletten şaşmaz ölüm. Herkes içindir bu göç; bir diyardan kalkar, başka diyara gider her cisim. Öyleyse bir ad bırak kendinden geriye. Göçtü ama sözleri kaldı desinler. Seni adınla ansınlar, oldu da unutuldu adın, cümlelerinden hatırlasınlar.
Baştan sona ölüm mevzusu geçti bu mektubumda evlat, dilerim seni bunaltıp sıkmadım ama dünyanın gerçeği bu; doğan ölür deyip bahsi kapatayım. Zira nasihatlerimi zihninin en kıymetli yerindeki rafların ön safına yerleştirdiğinden şüphem yok.
Hokkamda kalan son mürekkebi kullanıyorum bugün, bitti bitecek gibi, idareli kullanmakta fayda var. Ancak kuvvetli bir endişe duymuyorum bu durumdan, varsın bitsin, içim rahat. Diyeceklerimi dedim, yazacaklarımı yazdım, koyacağım noktayı koydum. Lakin bir hüzün var içimde, ad koyamadığım bir duygu bu. Hüznü severim, bilmem daha önce sana bahsetmiş miydim bu yönümden. Hatta diyebilirim ki tutkunumdur ben hüzne. Dünya yüzünde gezmediğim, görmediğim diyar kalmadı; tanışmadığım, selamlaşmadığım Âdemoğlu da öyle. Karda da yürüdüm kışta da. Kâh aç kaldım kâh toklukla sınandım. Güldüğüm de oldu ağladığım da. Çaresiz kaldığım da oldu araya araya çare bulduğum da. Nice şehirlere uğradım, ışıl ışıl yanan sokaklarıyla bayram yeri. Nice yalnız çadırların önünden geçtim, kapısı örtük. Bir çarığım bile olmadı bazen ayağımda, nasırıma ısırgan otları sürdüm. Kuş sütü ile bezenmiş, gül yaprağı döşenmiş sofralar gördüm. Tüm bunları not ederken zihnimin sayfalarına, hüzün hep benimleydi evlat. En sadık yarenimdi o benim. Sevinç dediğin bugün var yarın yok, saman alevi gibi yanıp söner, geçip gider. Hüzün öyle mi ya? Kolay kolay bırakıp gitmez seni, yorgan gibi sarar sarmalar, sen farkına varmazsın belki ama sıcacık tutar. Benim bunu böyle anlamam bu yaşımı buldu, elbet sen de bir gün anlayıp bana hak verecek ve hüznün kıymetini bileceksin.
Hüznünü de erincini de kucak dolusu, hakkını vererek yaşaman dileği ile evlat. Sana ebedî bir güvenle bıraktığım cümlelerime son noktayı koyuyor ve seni Allah’a emanet ediyorum. Yolun aydınlık, bahtın gür olsun. Selametle…
*Kutadgu Bilig
Kaynak
Türk Diyanet Dergisi
Gülşen ÜNÜVAR
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca