Thread Rating:
  • 56 Vote(s) - 2.95 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
KORKU VE ÜMİT ARASINDA YAŞAMAK - HAVF VE RECÂ
#1
Oku-1 
KORKU VE ÜMİT ARASINDA YAŞAMAK - HAVF VE RECÂ


»لَوْ يَعْلَمُ الْمُؤْمِنُ مَا عِنْدَ اللهِ مِنَ الْعُقُوبَةِ، مَا طَمِعَ بِجَنَّتِهِ أَحَدٌ، وَلَوْ يَعْلَمُ الْكَافِرُ مَا عِنْدَ اللهِ مِنَ الرَّحْمَةِ، مَا قَنَطَ مِنْ جَنَّتِهِ أَحَدٌ«

“Eğer mümin, Allah katında olan azabı (nitelik ve niceliğiyle) bilmiş olsaydı hiç kimse cennet ümidine kapılmazdı. Kâfir de eğer Allah katında olan rahmeti (nitelik ve niceliğiyle) bilmiş olsaydı hiç kimse cennetten ümidini kesmezdi.”
(Müslim, Tevbe, 23 [2755]; Buhari, Rikak, 19 [6469].)


Müminlerin, kulluk ve imtihan için gönderildikleri dünya hayatında (Zariyat, 51/56.) uyması gereken bazı dengeler vardır. İbadet etme ve maişet temini arasında, ilim öğrenme ve onunla amel etme arasındaki denge bunlardan bazılarıdır. Müminlerin denge kurması gereken önemli hususlardan biri de Yüce Allah’a karşı “havf” ve “reca” duygusu beslemektir.
Havf kelimesi, hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan kaygı ve korku şeklinde tarif edilmiştir. (Cürcani, et-Ta’rifat, Havf md.) Tehanevi, havfın tasavvuftaki anlamını, “isyan ve günahlardan dolayı hayâ etmek ve elem duymak” şeklinde ifade etmiştir. (Tehanevi, Keşşafü Istılahati’l-Fünun ve’l-‘Ulum, 1/766.) Kur’an-ı Kerim’de havf kökünden gelen veya aynı anlamdaki diğer mastarlardan türeyen fiil ve isimler 124 yerde geçmekte; bunların yarısına yakını dünyevi korku ve kaygıları, diğerleri ise Allah korkusu, azap korkusu, ahiret kaygısı, günah işleme endişesi gibi dinî kaygıları ifade etmektedir. (Mustafa Kara, Havf, TDV İslam Ansiklopedisi, 16/528.) Bu ayetlerin birinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Bakın, bu şeytan ancak kendi yandaşlarını korkutur. Mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” (Âl-i İmran, 3/175.)
Reca kelimesi ise arzulanan bir şeyin gelecekte meydana gelmesine kalbin umut bağlaması anlamına gelir. (Cürcani, et-Ta’rifat, Reca md.) Reca kelimesi Kur’an-ı Kerim’de isim ve fiil olmak üzere toplam 23 yerde geçmekte ve Allah’ın rahmetini ümit etme anlamında kullanılmaktadır. (Süleyman Uludağ, Reca, TDV İslam Ansiklopedisi, 34/502.) Ahirette Allah’a kavuşmayı ümit edip buna göre hazırlık yapan müminler övülmüş, Allah’a kavuşmayı ummayıp kötülükte ısrar edenler ise kınanmıştır. (Yunus, 10/7, 11, 15; Kehf, 18/110; Ankebut, 29/5.) Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.), ölüm döşeğinde olan bir genci ziyaret etti ve ona “Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu. O da “Ey Allah’ın Resulü! Vallahi, ben Allah’ın rahmetini ümit ediyorum ama günahlarımdan da korkuyorum.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Böyle bir konumda olan kulun kalbinde bu iki husus birlikte yer almışsa muhakkak ki Allah ona ümit ettiği şeyi verir, korktuğu şeyden de emin kılar.” (Tirmizi, Cenaiz, 11 [983]; İbn Mace, Zühd, 31 [4261].) Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “Allahım! Rahmetini ümit ediyorum.” demek suretiyle “reca” fiilini kullanarak dua ettiği rivayet olunmuştur. (Ebu Davud, Edeb, 109 [5099].)
Müminin hayatı, havf ve reca arasında seyreder. Zira Allah korkusu taşımayıp azabından emin olmak (Araf, 7/99.) veya O’nun rahmetinden ümit kesmek (Yusuf, 12/87.) asla imanla bağdaşmaz. Dolayısıyla mümin, havf ve reca dengesini muhafaza etmelidir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “(Allah’a karşı gelmekten sakınan kimseler) korku ve ümit içinde rablerine ibadet ve dua etmek üzere vücutları yatak görmez, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah için harcarlar.” (Secde, 32/16.); “Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver. Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir.” (Hicr, 15/49-50.)
Müminler, Allah’ın rahmetine karşı sonsuz bir ümit ve beklenti içinde bulunmalıdır. Mümin kimse en zor anlarda bile ümidini yitirmemelidir. Havf ve reca dengesi konusunda Hz. Ömer’in (r.a.) şu sözü bizlere ders olmalıdır: “Eğer (mahşer günü) gökten bir çağırıcı ‘Ey insanlar, bir kişi dışında hepiniz cennete gireceksiniz.’ diye seslense o kişinin ben olmasından korkarım. Aynı şekilde ‘Ey insanlar, bir kişi dışında cehenneme gireceksiniz.’ diye seslense o kişinin ben olmasını umarım.”(Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 1/53.)
Bizler birer mümin olarak Allah’ın rahmetine güvenerek günah işlememeli ve Allah’ın azabından emin olmamalıyız. Aynı şekilde beşer olmamız hasebiyle günah işlemişsek, yaptıklarımızın hesabını veremeyeceğimiz endişesiyle O’nun rahmetinden ümit kesmemeli, rahmet ve mağfiret kapısına başvurmaktan geri durmamalıyız. Hadislerde ifade edildiği üzere Allah’ın rahmeti olmazsa hiç kimse kendi ameliyle kurtulamayacaktır. (Buhari, Rikak, 18 [6463].; Müslim, Münafikun, 71-76 [2816].) Aynı şekilde insanlar hiç günah işleyen bir varlık olmasaydı Allah onları yok eder ve günah işleyip ardından tövbe eden farklı varlıklar yaratırdı. (Müslim, Tevbe, 9-11 [2748].) Ancak Allah’ın engin rahmet ve mağfireti, kişiyi günaha sevk etmemelidir. Eğer bir günah işlenmişse bundan dolayı pişmanlık duyulup hemen tevbe edilmelidir. Hadis-i şeriflerde ifade edildiği üzere “Bütün âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlısı ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mace, Zühd, 30 [4251].); “Günahından tövbe eden kimse, günahsız kimse gibidir.” (İbn Mace, Zühd, 30 [4250].)
Tasavvuf erbabı havf ve reca hâllerini bir kuşun iki kanadına benzetmişler, biri olmadan diğerinin eksik olacağını ve işe yaramayacağını (Kuşeyri, er-Risale, s.260.), kulun bu iki hâl arasında (beyne’l-havf ve’r-reca) bulunması gerektiğini belirtmişlerdir. Bazıları havf bazıları reca hâlinin daha üstün olduğunu söylemişse de İmam Gazali böyle bir düşünceyi doğru bulmamıştır. Ona göre bu iki hâlin üstünlüğü içinde bulunulan duruma göre değişir. Zira aç için ekmek, susuz için su daha gerekli olduğu gibi günahkâr için korku, takva sahibi için reca daha iyi olabilir. Havf ve reca müminlerin manevi hastalıklarını tedavide kullanılan iki ilaçtır. Hangisinin kullanılacağını hastanın durumu belirler. (Gazali, İhyaü Ulumi’d-Din, 4/164.) Buna göre günahlara siper olması için gençlerde korkunun, hüsn-i zanna vesile olması için de ihtiyar ve hastalarda reca hâlinin ağır basması daha uygun görülmüştür.
Sonuç olarak; ibadeti çok olsa bile mümin biri, ibadetine güvenip kendisini başkasından üstün veya azaptan emin görmemelidir. Aynı şekilde günahı çok olsa bile Allah’ın rahmetinden ümit kesmemelidir. Çünkü kullukta hüsn-i hatime yani akıbet önemlidir. (Buhari, Bed‘ü‘l-Halk, 6 [3208]; Ehadisü’l-Enbiya’, 1 [3321]; Müslim, Kader, 1 [2643].) Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle dua ederek hüsn-i hatime temennisinde bulunmuştur: “Bütün işlerde akıbetimizi hayırlı eyle, bizi dünya mahcubiyetinden ve ahiret azabından muhafaza eyle!” (İbn Hanbel, Müsned, 29/17171-0 [17628].)
Yazımıza her gün okuduğumuz kunut duasıyla son vermek istiyorum: “Allah’ım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetini(n devamını ve çoğalmasını) dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır.” (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, 2/95, 6/89 [6893, 29708]; Tahavi, Şerhu Me‘ani’l-asar, 1/249 [1475].)

Dr. Ahmet OĞUZ
Suudi Arabistan Cidde Din Hizmetleri Ataşesi

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Messages In This Thread
KORKU VE ÜMİT ARASINDA YAŞAMAK - HAVF VE RECÂ - by RasitTunca - 03-13-2024, 09:43 PM

Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)