Thread Rating:
  • 9 Vote(s) - 2.89 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Ölüm Ötesi Tarihi 2.bölüm Ibn Kesir
#1
Kıyamet Gününden Önce Görülecek Olan Duman:

Kıyamet Yaklaştıkça Ölümler Çoğalacaktır:

Kıyametten Önce Şiddetli Bir Yağmur Yağacaktır:

Henüz Meydana Gelmemiş Bazı Olaylar Vuku Bulmadıkça Kıyamet Kopmayacaktır

Kıyamet Alâmetlerinden Biri De, İnsanların Yüksek Binalar Yapma Yarışına Girmelidir

İlmin Azalması, Cehaletin Çoğalıp Yayılması Kıyamet Alâmetlerindendir:

Arap Diyarında Mal, Servet Ve Altının Fazla Derecede Artması Da Kıyamet Alâmetlerindendir:

Kıyamet Kopmadan Bazı Arapların İslâmdan Geri Döneceklerine Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:

Ahlâksız Ve Dinsiz Kimselerin En Fazla Dünyalığa Sahib Olmaları, Kıyamet Alâmetlerindendir:

İşlerin Ehil Olmayan Kimselere Verilmesi Kıyamet Alâmetlerindendir:

Kıyamet Alâmetlerinden Biri De Emanetin Zayi Olmasıdır:

Kıyametten Önce Vaktin Bereketsiz Kılınacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:

Değersiz Kimselerin Söz Sahibi Olmaları Kıyamet Alâmetlerindendir:

Âhir Zamandaki İnsanların Evsafı:

Anlatımın Bir Çeşidi Büyü Gibidir:

Kıyamet Ancak Şerli İnsanların Üzerine Kopacaktır:

Kıyametten Az Önce İnsanın Adamlığı Heder Olacaktır:

Tevhid Ehli Kimsenin Üzerine Kıyamet Kopmayacaktır:

Kıyamet Ancak Kötülüğe Karşı Çıkmayan Ve İyiliği Emretmeyen Kimselerin Üzerine Kopacaktır:

İnsanların En Şerlileri Kıyamet Koptuğunda Hayatta Bulunacak Olanlardır:

Kıyametin Yaklaşması

Geçmiş Zamana Oranla Kıyametin Vakti Yaklaşmıştır:

Kendi Zamanında Hayatta Bulunanlardan Hiç Birinin Yüz Sene Sonra Yeryüzünde Kalmayacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurmuş Olması:

Kıyametin Kopması Artık Yakındır:

Kıyametin Ansızın Ama Mutlaka Gelmesinin Yakın Olduğu.

Kıyamet Alâmetlerinden Bazıları1

Dünyanın Gitmeye, Ahiretin De Gelmeye Yüz Tutmuş Olması

Kıyametin Gelişi An Meselesidir:

Sûr Hadisi

Kıyamet Sahnesinin Veya Bir Bölümünün Tasviri:

Sûr Üflemeleri

Ölümünden Sonra Çürüyen Bedenden Geride Sadece Kuyruk Sokumu Kemiği Kalır:

Kıyamet Gününün Bazı Korkulu Halleri:

Ahir Zamanda İnsanları Önüne Katıp Mahşere Sevk Edecek Olan Ateş:

İnsanlar Kıyamet Gününde Üç Sınıf Hafinde Haşredilecektir:

İnsanlar Kıyamet Gününde Yalınayak, Çıplak Ve Sünnetsiz Olarak Hasredilirler:

Fasıl:

Fasıl:

Fasıl:

Diriliş Üflemesi:

Dirilişle İlgili Hadisler

Cesedlerîn Kabirlerinde Diriltilip Çıkarılmaları İçin Sûr´a Liflenecek Olan Kıyamet Günü, Bir Cuma Günüdür:

Kıyametin Kopma Vakti:

Toprak, Peygamberlerin Cesedlerini Çürütmez:

Kıyamet Gününde İlk Olarak Hz. Peygamberin Mezarı Açılacak Ve İlk Olarak O, Mezardan Çıkacaktır:

Kıyamet Gününde Dirilip Mezardan İlk Çıkacak Olan Kişi, RasÛlullah (s.a.v.)´dir:

İnsanların Yalınayak, Çıplak Ye Sünnetsiz Olarak Dirilip Haşredilecekleri Ve,O Günde İlk Olarak Kime Elbise Giydirîleceği:

Kıyamet Günü Kendisine İlk Elbise Giydirilecek Kimse İbrahim Halilullah Aleyhisselâmdır:

Kıyamet Gününde İnsan, Hayır Veya Şer Kendi Amel Elbisesi İçinde Dirilecektir:

Kıyametin Korkulu Hallerini Tasvir Eden Bazı Ayet-i Kerimeler:

Kıyametin Korkulu Hallerini Ve O Günde Vukubulacak Bazı Büyük Olayları Anlatan Ayet Ve Hadisler:

Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesiyle Gölgelenecek Olanların Bazıları:

Kıyamet Gününde Allah´ın Gölgesinin Altına Herkesten Önce Gidecek Olanlar:

Hz. Peygamberin Müminlere Büyük Müjdesi:

Büyüklük Taslayanlara Kıyamet Gününde Verilecek Bazı Cezalar:

Fasıl:

Kıyamet Gününün Uzunluğu Ve Bu Hususta Nakledilen Âyet Ve Hadisler:

O Kadar Şiddetli Ve Uzun Olmasına Rağmen Kıyamet Günü, Mümin İçin Farz Bir Namazı Kılmaktan Daha Hafif Olacaktır:

Zekât Vermeyenler İçin Hazırlanmış Azâbların Bazısı:

Kıyamet Günü Âsiler İçin Zor Ve Uzun, Takva Ehli Kimseler İçinse Kolay Ve Kısadır:

Peygamberlerden Sadece Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilen Makam-ı Mahmud (Övülecek Makam):

Makam-ı Mahmud, Şefaat Makamıdır:

Allah´ın Hiç Bir Peygamberine Verilmemiş Beş Şey, Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilmiştir:

Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Âdem Oğullarının Efendisidir:

Rasûlullah (s.a.v.) Kıyamet Gününde Bütün Peygamberlerin İmamıdır:

İnsanlardan Dilenmek, Kıyamet Gününde Dilencinin Yüzündeki Etin Düşmesine Neden Olur:

Hz. Muhammed´ın Havuzu Hakkında Nakledilen Hadisler

Sahabe-İ Kirâm´dan Bazıları Kıyamet Gününde Bu Havuzun Var Olacağını Tasdik Etmiş Ve İman Edip Bu Hususta Hadis Rivayet Etmişlerdir:

Kevser, Cennette Rasûlullah (s.a.v.)´e Verilecek Olan Bir Nehirdir:

Ömer b. Abdülaziz´in Allah´tan Korkan Biri Olduğunu Gösteren Görünümler:

Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmeti İçin Havuzun Basma İlk Gelen Kimse Olacaktır:

Kıyamet Gününde Hz. Peygamber, Ümmetinin Çokluğuyla Övünecektir. Kendisinden Sonra Birbirlerini Öldüren Kâfirler Olarak İslâm´dan Geri Dönmemelerini Tavsiye Buyurmuştur:

Rasûlullah (s.a.v.)´e Kasten Yalan İsnad Edenin Cezası Cehennemdir:

Fasıl

Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacak Ve Havuzundan Su İçenlerin Sayısı Fazla Olan, Diğerlerine Karşı Bununla Övünecektir:

Hz. Peygamberin Sünnetinden Yüz Çeviren Kimseleri, Melekler Kıyamet Gününde Havuzdan Geri Çevireceklerdir:

Hz. Peygamberin, Ümmetinin Dünyayı Kazanmak Amacıyla Birbirleriyle Yarışacak Olmalarından Korkması:

Kıyamet Gününde Havuz Başına İlk Gelecek Olan, Dünyada Susuzlara Su Veren Kimse Olacaktır:

Kevser Havuzundan İçen Artık Hiç Susamaz Ve Yüzü De Kararmaz:

Kevser Havuzunun Varlığını İnkâr Edenlere Allah Oradan Su İçirmesin:

Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Ümmeti Diğer Peygamberlerinkinden Daha Kalabalık Olacaktır:

Hz. Peygamberin Kabri İle Minberinin Arası Cennet Bahçelerinden Bir Bahçedir:

Kıyamet Gününde Her Peygamberin Bir Havuzu Olacaktır. Peygamberimizinki, Diğerlerininkinden Daha Büyük Ve Su İçenleri De Daha Fazla Olacaktır:

Allah´ın Velileri, Allah´ın Peygamberlerinin Havuzlarından Su İçmeye Geleceklerdir

Fasıl

Hz. Peygamberin Gidilip Su İçilecek Olan Havuzu, Cehennem Üzerine Kurulan Köprünün Berisindedir. Bunun Aksini İfade Eden Hadisler Zayıf Ya Reddedilmiş Ya Da Tevil Edilmiştir:

Fasıl:

Alimler, Hz. Peygamberin Havuzunun Mizan´dan Önde Olduğunun Daha Doğru Bir Görüş Olacağını Söylemişlerdir:

Hz. Peygamberin, Kevser Havuzunun Enini Ve Boyunu Değişik Muhataplara Değişik Şehirlerin Adlarını Vererek Bu Şehirler Arasındaki Mesafelerle Kıyaslayarak Belirlemesi:

Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Rabbin, Kıyamet Gününde Davaları Halletmek Üzere Mahşere Gelmesi:

Yüce Rabbin Peygamberler Ve Diğerleri İle Konuşması:

Kıyamet Gününde Muhammed Ümmeti Diğer Ümmetlere Şâhidlik Yapacaklardır:

Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Kıyamet Gününde Âdem (a.s.) İle Konuşması:

Kıyamet Gününde İlk Çağırılacak Olan, Âdem (a.s.)´dır:

Hz. Peygamber, Kendi Ümmetinin, Cennetliklerin Yarısını Teşkiledeceğini Ümid Ederdi:

Noksanlıklardan Münezzeh Olan Yüce Allah´ın Nuh Peygamberle Konuşması Ve Risaleti Ümmetine Tebliğ Edip Etmediğini Sorması:

Kıyamet Gününde Muhammed Ümmetinin Diğer Bütün Ümmetlere Şâhidlik Yapacak Olması, Bu Ümmetin Adil Ve Şerefli Olduğunun İspatıdır:

Kıyamet Gününde İbrahim (a.s.)´in, Şahidlerin Başında Hesap Yerine Gelmesi:

Kıyamet Gününde Yüce Rabbin İsa (a.s.) İle Konuşması:

Kıyamet Gününde Hz. Peygamberin Allah Katındaki Makamı Herkesinkinden Yüksek Olacaktır:

Yüce Rabbin Hesap Gününde Alimlerle Konuşması Hesap Gününde Alimlere İkramda Bulunması:

Aziz Ve Celil Olan Allah´ın Müminlere İlk Nutku:

Fasıl

Allah´ın Ahdine Ve Emanetine Hıyanet Eden Kimsenin Ahirette Payı Yoktur:

Terazinin Kurulması, Allah´ın Hesap Sorması, Cennet Ve Cehenem..

Cehennemden Bir Göz Çıkacak, Mahşerde Duran İnsanlara Bakacaktır:

Cehennemden Bir Boyun Çıkacak; Zorba, Putperest, Haksız Yere Adam Öldüren Herkesi Cehenneme Atacaktır:

Amel Terazisi:

Muhakeme Ve Hesaptan Sonra Amellerin Tartılması:

Terazinin İki Maddi Kefesi Olacak Ve Hiç Bir Şey Besmeleden Daha Ağır Basmayacaktır:

Kıyamet Gününde Kişi, Kendi Ameliyle Birlikte Aynı Terazide Tartılacak Mı .

Kıyamet Gününde Kelime-i Şehadetin Konulacağı Kefe, Günahların Konulacağı Kefe Karşısında Daha Ağır Basacaktır:

Güzel Ahlâk, Kıyamet Gününde Kulun Terazisine Konulacak En Ağır Şeydir:

Fasıl

Âlimlerin Kıyamet Gününde Kurulacak Olan Teraziyle İlgili Açıklamaları:

Terazi, Kıyamet Gününde Herkes İçin Söz Konusu Değildir:

Fasıl:

Kulların Allah´a Arz Edilmeleri, Amel Sayfalarının Uçuşması, Yüce Rabbin Kullarını Hesaba Çekmesi:

Hesaba Çekilen Mahvolur:

Fasıl:

Fasıl:

Fasıl

Kıyamet Gününde İlk Olarak Kan Davaları Karara Bağlanacaktır:

Kıyamet Gününde İlk Olarak Muhammed Ümmetinin Hesabı Görülecektir:

Kıyamet Gününde İnsanların Önce Hangi Davalarına Bakılacak, Kim Zorlu Hesaba Çekilecek Ve Kimin Hesabı Kolay Çekecek

Bir Arazi Parçasını Haksız Yere Ele Geçiren Kişi, Kıyamet Gününde O Arazi Parçası Yedi Kat Yerin Dibinde Onun Boynuna Dolandırılacaktır:

Resim Ve Heykel Yapanlar, Kıyamet Gününde Azâblandırılacaklardır:

Kıyamet Gününde Kula Beş Şey Sorulmadan Mahşer Yerinden Adım Atmasına İzin Verilmez:

Kıyamet Gününde Yer, Haberlerini Nasıl Anlatacak .

Kıyamet Gününde İnsanın Hesaba Çekileceği İlk Konu Namazdır. Bu Hesabı Düzgün Çıkarsa Diğer Bütün Amellerinin Hesabı Düzelir. Aksi Takdirde Bütün Hesabı Bozulur:

Kıyamet Gününde Zalimlerle Ödeşilecektir:

Allah´a Ortak Koşma Suçu Bağışlanmaz; Kullara Yapılan Haksızlıklarda Mutlaka Kıyamet Gününde Ödettirilir:

Kıyamet Gününde Kula Nimetlerin Hesabı Mutlaka Sorulacaktır:

Allah, Haksızlığatuğrayan Kuluna Cennetin Köşk Ve Nimetlerini Göstererek Onu, Kendisine Haksızlık Etmiş Olan Kimseyle Barıştırır:

Esma Binti Ebibekr´in Rivayeti:

Aziz Ve Celil Olan Allah, Emzirenin Çocuğuna Merhamet Edişine Nispetle Kendi Kullarına Daha Çok Merhamet Eder:

Bu Ümmetten, Hesap Vermeksizin Cennete Girecek Olanlar:

Kulların Hesap Yerinden Ayrılıp Kendilerine Tahsis Edilen Yerlerine Gitmeleri. Bir Kısmı Cennete, Bir Kısmı Da Cehenneme

Cennetliklerin Cennete En Son Girecek Olanı:

Sırat Köprüsünden Bahseden Diğer Âyet-i Kerime Ve Hadis-i Şerifler:

Kıyamet Gününden Önce Görülecek Olan Duman:



Yüce Allah buyurdu ki: "Ey Muhammed! Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu, can yakan bir azâb-dır. İnsanlar: "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır. Doğrusu artık biz inanan­larız" derler. Nerde onlarda öğüt almak Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler, "Belletilmiş bir deli" demiş­lerdi. Biz sizden azabı az bir sûre için kaldıracağız. Siz yine de eski inkarcı­lığınıza döneceksiniz. Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız." (Duhân, 44/10-16)

Tefsirimizde (İbn Kesir Tefsirinde) Duhân suresinin tefsirini yaparken bu ayetleri, okuyucuyu ikna´ edecek derecede açıklamıştık.

Buharı, İbn Mes´ud´un bu ayetleri şöyle tefsir ettiğini nakletmiştir: Ra-sûlullah (s.a.v.)´ın kendilerine beddua etmesi nedeniyle Kureyşliler maruz kaldıkları kıtlıkta şiddetli derecede açlık çekmekteydiler. Öyle ki onlardan biri, çektiği açlığın şiddetinden dolayı kendisiye gök arasında bir duman gö­rüyordu. [1]

Bu tefsir cidden gariptir. İbn Mes´ud dışında herhangi bir sahabinin bu ayetler böyle tefsir etmiş olduğuna ilişkin bir nakil yoktur.

Müteahhirin âlimlerden bazıları Ebû Şüreyha Huzeyfe b. Üseyd´in riva­yet ettiği hadisle çeliştiği için bu tefsiri reddetmeye çabalamışlardır. Mezkûr hadis şudur;

"Sizler on alâmeti görmedikçe kıyamet kopmayacaktır..." Rasûllah (s.a.v.) böyle buyururken, Deccal´dan, dumandan ve Dabbetü´l-arz´dan da söz etmişti (Bunları da o alâmetler arasında saymıştı.) [2]

Ebû Hüreyre´nin rivayet ettiği bir hadis de Rasulullah (s.a.v.) "Altı şey meydana çıkmadan salih amel işlemekte acele edin" buyurmuş ve o altı şey arasında Deccal´ı, dumanı ve Dabbetü´l-Arz´ı da saymıştı.

Yukarıda nakledilen her iki hadiste Sahih-i Müslim de merfu olarak ri­vayet edilmiştir. Merfu hadis, mevkuf olan her hadise nispetle kabule daha çok şayandır.

Kur´ân âyetlerinin açık anlamı, insanları bürüyen bir dumanın gökte meydana geleceğini göstermektedir. Bu, muhakkak surette meydana gelecek genel bir vakıadır. Yoksa İbn Mes´ud´un dediği gibi şiddetli açlıktan dolayı Kureyşin gözünde hayalen görülecek bir şey değildir. Nitekim Yüce Allah buyurmuş ki:

"Ey Muhammed! Göğün insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir du­man çıkaracağı günü bekle." (Duhân, 44/10)

Yani o duman şiddetli açlık nedeniyle hayalen görülecek bir şey değil, aksine apaçık bir surette görülecek gerçek bir varlıktır.

"İnsanlar: "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır. Doğrusu artık biz inanan­larız." derler." [3]

Yani o zamanın insanları, Rablerine bu duayı yaparak, bu sıkıntıyı üzer­lerinden kaldırmasını dilerler. Çünkü artık onlar imân etmiş olup kendilerine vaad edilen gaybi işlerin meydana gelmesini beklemeye koyulurlar. Oysa o aşamadan sonra görülecek olan şey, kıyamet günüdür. Allaha yönelerek ku­surlarını telafi amacıyla tevbe etmelerinin de kabulü için o dumanın kaldırıl­masını dilerler. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır.

Buharî... Ebü´d-Duhâ´dan rivayet etti ki; Mesruk şöyle demiştir: Bir ara Kinde´de adamın biri hadis naklediyor ve şöyle diyordu: "Kıyamet günü bir duman meydana gelecek, münafıkların gözlerini kör, kulaklarını da sağır edecektir. Mümin kişilerse nezleye yakalanır gibi olacaklardır."

Adamın bu sözünden ürkerek İbn Mes´ud´a gittik ve bu sözleri kendisi­ce aktardık. Yan gelip uzanmıştı. Öfkelenerek kalkıp oturdu ve şöyle dedi: Ey İnsanlar! Bir şey bilen kimse, bildiğini söylesin. Bilmeyense: "Allah da-na iyi bilir" desin. Kişinin bilmediği bir husus için, "Allah daha iyi bilir" de­desi de ilim sayılır. Doğrusu Yüce Allah, peygamberine şöyle buyurmuştur.

"Ey Muhammedi De ki:"Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendi­liğimden bir şey iddia eden kimselerden de değilim." (Sâd, 38/86)

Kureyşliler İslama girmekten geri durmuşlardı. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.v.): "Allahım! Yusuf´un yedi kıtlık senesi gibi bir yedi kıtlık senesiyle bunlara karşı bana yardım et" diyerek Kureyşlilere beddua etmiş, onlar da kıtlığa maruz kalmışlar, ölümle yüz yüze gelmiş, leş ve kemik yemek mec­buriyetinde kalrrfışlardı. Öyle ki (şiddetli açlıktan ötürü) kişi, kendisiyle gök arasında bir duman görüyordu. Nihayet Ebû Süfyan ona gelip şöyle dedi: "Ey Muhammedi Sen, akrabalık bağlarını gözetmeyi başkalarına emredici olarak geldin ama kavmin ölümle yüz yüzedir. Bunlar için Allah´a duâ et." Onun böyle demesi üzerine Resûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerimeleri okudu:

"Ey Muhammedi Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir du­man çıkaracağı günü bekle. Bu, can yakan bir âzâbdır. İnsanlar: "Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır. Doğrusu artık biz inananlarız" derler." (Duhân, 38/10-12)

Geldiğinde ahiretin azabını da mı üzerinizden kaldıracağız !

Cenab-ı Allah, üzerlerindeki dünya azabını kaldırdı. Ama sonra kâfirlik­lerine tekrar geri döndüler. Ayetle buna şöyle değiniliyor:

"Onları çarptıkça çarpacağımız gün öcümüzü şüphesiz alırız." (Duhân. 44/16)

Cenab-ı Allah, Bedir savaşında onlardan öc almıştı. Azâb-ı ilâhi onların yakalarını bırakmayacaktı.

"Elif, Lâm, Mim. Rumlar en yakın bir yerde yenildiler. Onlar, bu yenil­gilerinden sonra üç ilâ dokuz yıl arasında galib [4] geleceklerdir." (Rûm, 30/1-4)

Kıyamet alametlerinden dördü görüldü.

Ayın ikiye bölünmesi, dumanın görülmesi, (Kureyşli kâfirlerin mağlu­biyet görerek) yakalarına azabın yapışması ve Rumların galibiyetleri görül­dü. Buharı bunu birçok rivayet yolu ve müteaddit lafızlarla nakletmiştir. O Kindeli kıssacının, "Ayette sözü edilen duman, kıyamet gününde görülecek­tir." demesi güzel bir şey değildir. Zaten İbn Mes´ud da bu noktada onu eleş­tirmiş ve sözünü reddetmiştir. Ebû Şüreyh´dan, Ebû Hüreyre´den ve diğer sa-habîlerden rivayet edilen hadislerin de açıkça ifade ettikleri gibi; Dabbetü´l-arz, Deccal, Ye´cuc ve Me´cuc nasıl kıyametten önce görülecekler s e, aynı şekilde gökteki dumanda kıyametten önce görülecektir.

Kıyamet gününden önce çıkacak olan ateşe gelince, önceki sayfalar da geçen sahih hadiste de anlatıldığı gibi bu ateş, Aden şehrinin derinliklerinden çıkacak, insanları önüne katıp mahşer yerine sevkedecektir. Geceledikleri yerde onlarla birlikte geceleyecek, öğlen istirahati yaptıkları yerde onlarla birlikte istirahat edecek, onlardan geride kalanları da yiyecek (yakıp yok ede-cek)tir. [5]


Kıyamet Yaklaştıkça Ölümler Çoğalacaktır:



imam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd el-Hudrf den rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyametin kopma saati yaklaştığında ölümler çoğalacaktır. Öyleki adam, topluluğun yanına gelip, "Bugün sizden önce kimler öldü " diye sorar, onlar da, "Falan, falan ve falanca öldü." diye cevap verirler." [6]


Kıyametten Önce Şiddetli Bir Yağmur Yağacaktır:



Müsned adlı eserinde Hafız Ebubekir el-Bezzar Ebû Hüreyre´den riva­yet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Evlerin ve çadırların kurtulamayıp mutlaka kendisinden etkileneceği (şiddetli) bir yağmuru gök yağdırmadıkça kıyamet kopmayacaktır." [7]

İmam Ahmed Vİ. Hanbel... Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah

(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"(Kıyametle ilgili) alâmetler, bir ipe geçirilmiş boncuk taneleri gibidir­ler. İp koptu (artık) bu alâmetler birbirinin ardısıra geleceklerdir." [8]


Henüz Meydana Gelmemiş Bazı Olaylar Vuku Bulmadıkça Kıyamet Kopmayacaktır



Önceki kısımlarda geçen hadislerde bu olayların bazısından bahsedil­mişti. Şimdi de başka olaylardan, kıyamet alâmetlerinden, kıyametin yaklaş­tığını gösteren belirtilerden bahsedeceğiz. Yardımına baş vurulacak olan zât, yüce Allah´tır. [9]


Kıyamet Alâmetlerinden Biri De, İnsanların Yüksek Binalar Yapma Yarışına Girmelidir



Önceki sayfalarda da nakledildiği gibi Buharî... Ebû Hüreyre´den riva­yet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar, yüksek binalar yaptırma yarışma girmedikçe kıyamet kopma-yacaktır. Davaları bir olan iki büyük İslâm ordusu büyük çapta bir muharebe yapmadıkça kıyamet kopmayacaktır. (Ulemânın azalıp yok olması nedeniy­le) ilim alınmadıkça (yok edilmedikçe), zelzeleler çoğalmadıkça, zaman bir­birine yaklaşmadıkça (geceyle gündüzün müddeti aynı olmadıkça), fitneler çoğalmadıkça, öldürme hadiseleri artmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Hep­si de yalancı olan ve kendilerinin Allah elçisi olduklarını iddia eden otuza ya­kın Deccal türemedikçe kıyamet kopmayac aktır. Kişi bir başkasının mezarı­nın yanından geçerken ona "Senin yerinde keşke ben olaydım" demedikçe kıyamet kopmayacaktır. Güneş batı ufkundan doğmadıkça kıyamet kopma-yacaktır. Oradan doğduğunda ve insanlar onu bu halde gördüklerinde hepsi imân ederler. Ama daha önce inanmamış veya imâniyle bir iyilik kazanma­mış kimseye imân edişinin fayda vermeyeceği bir zamanda imân ederler, (ki bunun onlara bir yararı olmaz.) Parasının (zekâtım) kimin kabul edeceği hu­susunun para sahibini endişelendireceği kadar aranızda para çoğalmadıkça da kıyamet kopmayacaktır." [10]

Müslim de bir başka yoldan Ebû Hüreyre´den rivayet etmiştir.

Önceki sayfalarda geçen ve Ebû Hüreyre, Ebû Büreyre, Ebû Bekre ve diğerlerinden rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Sizler geniş yüzlü, basık burunlu, yüzleri deri üstüne deri kaplan­mış kalkanları andıran ve keçe ayakkabı giyen Türklerle savaşmadıkça kıya­met kopmayacaktır." [11]

Türkler, Hz. İbrahim´in cariyesi Kantora´nın çocuklarıdırlar." [12]


İlmin Azalması, Cehaletin Çoğalıp Yayılması Kıyamet Alâmetlerindendir:



Buharî ve Müslim´in sahihlerinde... Enes´ten rivayet olundu ki; Rasûlul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İlmin ortadan kalkması, cehaletin etrafı kaplaması, zinanın yaygınlaş­ması, içki içilmesi, erkeklerin gidip (çok azalması) kadınların ortada kalma­sı da kıyamet alâmetlerindendir. Öyleki elli kadına bir erkek bakacaktır."[13]


Arap Diyarında Mal, Servet Ve Altının Fazla Derecede Artması Da Kıyamet Alâmetlerindendir:



Süfyân-ı Sevrî... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Arap diyarı bitkili ve çayırlı meralarla nehirlere dönüşmedikçe, Fırat´ın suları çekilip te alt kısmında altundan bir dağ çıkmadıkça ve sizler onun için birbirinizle savaşıpta her yüz kişiden doksan dokuz kişi öldürülüp bir kişi kurtulmadıkça gece ve gündüzler sona ermeyecektir." [14]

Müslim de bunu bir başka kanalla Süheyl´den rivayet etmiştir. [15]


Kıyamet Kopmadan Bazı Arapların İslâmdan Geri Döneceklerine Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:



Buharî... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:

"Devs kabilesinin kadınlarının Zülhalase putu (nu tavaf ederek) çevre­sinde kuyrukları titremedikçe (yani tekrar putperestlğe dönmedikçe) kıyamet kopmayacaktır. Zülhalase, Devs kabilesinin cahiliyete devrindeki putudur." [16]

Sahih-i Müslim´de... Hz. Aişe´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Lât ve Uzzâ´ya tapılmadıkça gece ve gündüzler sona ermeyecek (yani kıyamet kopmayacak)tır."

Hadisi rivayet eden Hz. Aişe diyor ki: Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´e dedim ki: "Ey Allah´ın Rasûlu! Ben bu işin (yani puta tapma işinin) şu âyet nazil ol­duğunda artık sona ermş olduğunu sanıyordum:

"Putperestler istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılmak için, pey­gamberini, doğruluk rehberi Kur´ân ve gerçek dinle gönderen O´dur." (Tevbe, 9/33)

^ Benim bu sözüme karşı Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bunlardan Al­an in dilediği işler olacak, sonra da Allah hoş bir rüzgar estirir. O rüzgâr se­bebiyle her tarafta kalbinde hardal tanesi ağırlığınca imân bulunan herkes 0 ur, ama hayırsızlar hayatta kalır ve babalarının dinine dönerler." [17]

Cüz´ el-Ensarî Hamid´den rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Abdullah b. Selâm, Rasûlullah (s.a.v.)´e kıyamet alâmetlerinin ilki hangisidir, diye sor­du. Rasûlullah (s.a.v.) de ona şu cevabı verdi:

"İnsanları doğudan batıya sevkedip götüren bir ateştir." [18] Ebû Zür´a´nın Ebû Hüreyre´den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) bir gün halk arasına girmişken bedevinin biri gelip ona imânın ne olduğunu sordu. (Bazı sorular daha sordu. Nihayet ona şu soruyu da sordu:)

— Ey Allah´ın Rasûlü, kıyamet ne zaman kopacak

— Kendisine sorulan, bunu sorandan daha iyi bilen biri değildir. Ama sana kıyametin bazı alâmetlerini anlatacağım: Cariye, kendi hanımefendisini doğurduğunda, yalınayakh, çıplak ve yoksul koyun çobanları insanlara reis olduklarında (kıyameti gözle). İşte bunlar, ancak Allah´ın bildiği beş bilin­meyen şeylerdendir."

Rasûlullah (s.a.v.) böyle dedikten sonra şu âyet-i kerimeyi okudu: "Kıya­met saatini bilmek ancak Allah´a mahsustur. Yağmuru o indirir. Rahimlerde bulunanı o bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öle­ceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haberdardır." (Lokman, 31/34)

Rasûlullah (s.a.v.)´e soru soran bedevi bundan sonra kalkıp gitti. Rasû­lullah (s.a.v.), "Onu bana geri getirin" dedi, ama oradakiler o adamı bulama­dılar. Bunun üzerine Allah Rasûlu buyurdu ki: "O Cibril´di. İnsanlara dinle­rinin emirlerini Öğretmek İçin gelmişti." [19]

Müslim bu konuda Hz. Ömer´den daha detaylı bir rivayette bulunmuş­tur. Yukarıdaki hadiste geçen "Cariye, kendi hanımfendi sini doğurduğunda" sözünün anlamı şudur: Ahir zamanda cariyeler saygı ve ihtişam belirten ke­limelerle anılıp gösterilecek ve büyük adamlar, hür kadınları bırakıp cariye­leri yataklarına alacaklardır. Bu nedenle cariyeyle ilgili ifadeleri şu ifadeler takib etmiştir: "Yalınayakh, çıplak ve yoksulların yüksek binalar yaptırma yarışına girdiklerini gördüğün zaman..." Yani onlar insanların reisleri olur­lar; malları çoğalır; itibarları uzak mesafelere ulaşır; yüksek binalar yaptırma yarışını kazanmaktan başka amaç ve himmetleri olmaz. [20]


Ahlâksız Ve Dinsiz Kimselerin En Fazla Dünyalığa Sahib Olmaları, Kıyamet Alâmetlerindendir:



Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

"Alçak oğlu alçak, dünyalıkta en fazla paya sahib olmadıkça kıyamet kopmayacaktir." [21]


İşlerin Ehil Olmayan Kimselere Verilmesi Kıyamet Alâmetlerindendir:



Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "İş, ehli olmayan kimseye bıra­kıldığında kıyametin kopmasını bekle." [22]

Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Her kabileye o kabilenin re­zilleri baş olmadıkça kıyamet kopmayacaktir." [23]

Bunu İslâmiyetin ilk zamanlarındaki fütuhatın çokluğu nedeniyle çok miktarda cariyenin ele geçirilmesi şeklinde izah edenlere göre bu, kıyametin yakın alametlerinden sayılmaz. Doğrusunu Allah bilir.

"E´-Ba´s ve´n-Nüşûr" adlı kitapta Hafız Ebubekir el-Beyhakî... Müba­rek b. Fudale´den rivayet etti ki; Hasan şöyle demiştir: İlim tahsili için mem­leketimden çıkıp Kûfe´ye geldim. Orada Abdullah b. Mes´ud´la karşılaştım. Kendisine, "Ey Ebû Abdurrahman, senin bildiğin bir kıyamet alâmeti var mı " diye sordum. Şu cevabı verdi: Ben bunu kendisine sorduğumda Rasû­lullah (s.a.v.) bana şöyle karşılık vermişti:

"Evladın (ana-babaya karşı) kaba davranması, sıcak yağmurların yağ­ması, sırların açığa çıkması, yalancının doğrulanması, haine güven duyulma­sı, güvenilir kimsenin :hıyanette bulunması, her kabileye münafıkların ve her çarşıya günahkârlarıyla facirlerin baş olması, mihrapların yaldızlanması, gö­nüllerin harâb olması, erkeklerin erkeklerle, kadınlarında kadınlarla yetinme­si, dünyanın şen ve mamur yerlerinin harâb olması, harap yerlerinin de şen ve mamur olması, fitnenin zuhur etmesi, faiz yenilmesi, çalgı aletleri ve ha­zinelerin ortaya çıkması, içki içilmesi, güvenlik görevlilerinin çoğalması, kaş göz işaretleri ve dilleriyle başkalarını horlayıp alay edenlerin fazlalaşması, kıyamet alâmetlerindendir."

Beyhakî bu rivayetin senedinin zayıf olduğunu söylemiştir. Ancak bu hadisdeki lafızların çoğu, müteferrik başka senedlerle rivayet edilmiştir.

Ben derim ki: Bu kitabın baş tarafında "Ahir zamanda meydana gelecek bazı serler" adlı bir fasıl vardır. O fasılda bu hadisi teyid eden bazı nakiller vardır. [24]


Kıyamet Alâmetlerinden Biri De Emanetin Zayi Olmasıdır:



Sahih-i Buharî´de Atâ b. Yesar´dan rivayet olundu ki; Ebû Hüreyre şöy­le demiştr: Bedevi´nin biri, Rasûlullah (s.a.v.)´e, kıyametin ne zaman kopa­cağını sordu ve O´ndan şu cevabı aldı:

— Emanet zayi olduğunda kıyametin kopmasını bekle.

— Ey Allah´ın Rasûlü, emanet nasıl zayi olur

— İş, ehli olmayana bırakıldığında kıyametin kopmasını bekle." [25]

İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurulmuştur: "Kıyamet kopmadan önce şer ve öldürme gün­leri görülecektir. O günlerde ilim yok olacak, cehalet ortaya çıkacaktır." [26]

İmam Ahmed b. Hanbel...´Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Adam ailesinin yanından dışarı çıktığında ayakkabısınııı bağı veya kırbacı veya değneği, kendisi evden çıktıktan sonra aile­sinin neler yaptığını kendisine bildirmedikçe kıyamet kopmayacaktır." [27]

Yine İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; yırtıcı hayvanlar insanlala konuşmadıkça ve adamın kendi kılıcının ucu, ayakkabısının bağı kendisiyle konuşmadıkça, ailesinin (kendisi evden çıktıktan) sonra neler yap­tığını baldırı kendisine bildirmedikçe kıyamet kopmayacaktır." [28]

İmam Ahmed b. Hanbel... Sabit´ten rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Biz gökten yağmur yağdığı, yerden bitki bittiği ve elli kadının işine sadece bir erkeğin bakıp onlara kayyumluk edeceği vakit gelmedikçe kıyametin kopmayacağı hususunu kendi aramızda konuşuyor ve konuda varid olan ha­disleri birbirimize aktarıyorduk. O vakitte öyle bir durum meydana gelecek ki, kadın kendi kocasının yanına gittiğinde kocası (onu tanıyamadığı için) "Şu kadının bir kocası vardı" diyecek." [29] Hammad da bu hadisi bir defasında okumuş. Bunu Enes´in Hz. Peygamber´den bu kelime­lerle şüphe götürmez bir asliyetle rivayet ettiğini söylemişti.

İmam Ahmed b. Hanbel... Enes b. Mâlik´en rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İlim ortadan kalkmadığı, cehalet etrafı kaplama­dığı, erkekler azalıpta kadınlar çoğalmadığı, öyleki elli kadına sadece bir er­keğin kayyumluk edeceği zaman gelmediği sürece kıyamet kopmayacaktır." [30]

Sahih-i Buharîde bunu teyid edici bir ri­vayet vardır. O rivayet, önceki sayfalarda geçmişti.

İmam Ahmed b. Hanbel... Zührî´den rivayet etti ki; Enes b. Mâlik şöy­le demiştir: Güneş göğün tam tepe noktasından batı tarafına meyledince Ra­sûlullah (s.a.v.) çıkıp (mescide geldi) öğlen namazım ildi. Selâm verdikten sonra minbere çıkarak kıyametten bahsetti ve kıyamet kopmadan önce bazı büyük olayların meydana geleceğini söyledi." Ravi, böyle dedikten sonra ha­disin tamamını nakletti. [31]


Kıyametten Önce Vaktin Bereketsiz Kılınacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurması:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) buyurmuştur: "Zaman kısalıp da bir sene bir ay, bir cuma (bir hafta) bir gün, bir gün bir saat, bir saatte bir hurma yaprağının yanacağı bir süre ka­dar kısalmadıkça kıyamet kopmayacaktır." [32]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Dünya (yani içindekiler) alçak oğlu alçak olma­dıkça sonu gelmeyecektir." [33]

Bunun senedi sağlam ve kuvvetlidir. [34]


Değersiz Kimselerin Söz Sahibi Olmaları Kıyamet Alâmetlerindendir:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyametten önce aldatıcı seneler olacaktır. O se­nelerde doğrular yalan, yalancılar doğru söyler, güvenilir kimse hıyanet eder, hâin kimseye güvenilir ve değersiz kimseler söz sahibi olurlar." [35] Ravilerden Şureyh dedi ki: "O senelerde değersiz kimseler işlere bakarlar."

Bu rivayetin senedi sağlamdır.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Koyun çobanlarının insanlara baş olduklarının, yalınayak, çıplak ve aç kimselerin bina yaptırma yarışına girdiklerinin, cari­yenin de hanımını veya efendisini doğurduğunun görülmesi, kıyamet alâmet­lerindendir." [36]

İmam Ahmed bj Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Boynuzlu hayvanın boynuzsuzu boynuzlamaya-cağı bir zaman gelmeden kıyamet kopmayacaktır."[37]

İmam Ahmed b. Hanbel bunu münferid olarak rivayet etmiştir ve bunun senedinde sakınca da yoktur.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İlim kabzedilip (alınmadığı), cehalet ortaya çık­madığı, herec çoğalmadığı sürece kıyamet kopmayacaktır." Herec nedir di­ye sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v.): "Öldürmektir" cevabını verdi." [38]

İmam Ahmed b. Hanbel bunu münferid olarak rivayet etmiştir ve bu ri­vayet, Müslim´in şartına uygundur.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Aranızda mal çoğalıp böllaşmadığı, öyleki mal sahib malının zekâtını kimin kabul edeceği hususunu endişeli bir şekilde düşünmeye başlamadığı, ilim elinizden alınmadığı, zaman yaklaşmadığı (geceyle gündüzün müddeti aynı olmadığı), fitne ortaya çıkmadığı, herec çoğalmadığı sürece kıyamet kopmayacaktır." Herec nedir Ey Allah´ın Rasûlü diye sorduklarında, "Öl­dürmedir öldürme." diye cevap verdi. [39]

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Davaları bir olan iki büyük İslâm ordu­su arasında büyük çapta bir muharebe olmadıkça kıyamet kopmayacaktır." [40]

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Hepsi de Allah elçisi olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı Deccal (size) gönderilmedikçe kıyamet kopmaya­caktır." [41]

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Güneş batı ufkundan doğmadıkça kıya­fet kopmayacaktır. Oradan doğup ta insanlar onu bu halde gördüklerinde hepsi imân ederler. Ama daha önce inanmamış veya imânıyla bir iyilik ka­zanmamış kimseye artık imânının fayda vermediği bir zamanda imân etmiş olurlar (ki bununda onlara bir yararı olmaz)." Bu, Sahih-i Buharî´de mevcut­tur. [42]

Hafız Ebubekir el-Bezzar... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmştur: "Beni hak dinle gönderene yemin ederim ki; (in­sanların) başlarına yere batma, taş yağmuruna tutulma ve başa yaratıkların suretine bürünme belası gelmedikçe bu dünyanın sonu gelmeyecektir." Ey Allah´ın Rasûlü, bu ne zaman olacak diye sorduklarında şu cevabı vermiş­ti: "Kadınların eğerlere bindiklerini, şarkıcı kadınların çoğaldığını, yalan şa­hitliğinin arttığını, erkeklerin erkeklerle, kadınların da kadınlarla yetindikle­rini gördüğünüzde..."[43]

Taberanî... Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Akılların kaybolup fikirlerin eksilmesi, kıyamet alâmetlerindendir." [44]

İmam Ahmed b. Hanbel... Seyyar Ebü´l-Hakem´den rivayet etti ki; Ta­rık b. Şihâb şöyle demiştir: Abdullah b. Mes´ud´un yanında oturuyorduk, Adamın biri gelip "Namaza duruldu" dedi ve kalkıp gitti. Biz de kalkıp onun­la gittik. Mescide girdğimizde cemaatin mescidin ön kısmında rüküda oldu­ğunu gördük. O adam tekbir alıp rükûa gitti. Biz de tekbir alıp rükûa gittik. Sonra selâm verdi. Biz de selâm verdik. O ne yaptıysa biz de aynısını yaptık. Adamın biri hızla onun yanından geçti ve geçerken de ona "Selâm sana ey Eba Abdirrahman!" dedi. Kendisi de: "Allah doğru buyurdu. Rasûlü de O´nun buyruğunu tebliğ etti." dedi. Namaz kıldıktan sonra bizler eski yeri­mize döndük. O da evine gitti. Bizler oturup birbirimize, "Bunun o geçen adamın selâmını alırken, "Allah doğru buyurdu. Rasûlü de O´nun buyruğu­nu tebliğ etti" dediğini işitmediniz mi Bunun anlamını kendisine hanginiz soracak " diye sorduk. Tarık, "Ben sorarım ona" dedi ve evden çıkarken ona sordu. O da şu cevabı verdi: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Kıyamet kop­madan önce cemaat arasında özel olarak bazı kimselere selâm verilecek, ti­caret yaygınlaşacak, öyleki kadın ticarette kocasına yardım edecek, akraba­lık bağlan koparılacak, yalan şahitlikte bulunulacak, doğru şahitlik gizlene­cek, cehalet zuhur edecektir." [45]


Âhir Zamandaki İnsanların Evsafı:



İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Amr´dan rivayet etti ki; Rasûlul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah şeriatini yeryüzü halkının elinden alın­caya kadar kıyamet kopmayacaktır. (Şeriat alındıktan sonra) dünyada iyiliği benimsemeyen, kötülüğü reddetmeyen ayak takımı ve serseri kimseler kalır." [46]


Anlatımın Bir Çeşidi Büyü Gibidir:



İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Doğrusu öyle anlatımlar var ki büyüdür

(Büyü gibi etkiler insanı.) İnsanların en şerlileri, kıyamet koptuğunda hayat­ta bulunacak olanlar ile mezarlarını mescid edinenlerdir." [47]


Kıyamet Ancak Şerli İnsanların Üzerine Kopacaktır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah´tan rivayet etti ki; Rasûlullah´tan (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet ancak şerli insanların üzerine kopacak­tır." Bunu Müslim de... Süfyan´dan rivayet etmiştir. [48]


Kıyametten Az Önce İnsanın Adamlığı Heder Olacaktır:



Bu husus önceki sayfalarda nakledilen hadislerde anlatılmıştı. Bir ha-dis-i şerifte şöyle denmektedir: "(Kıyamet kopmadan önce) erkekler azalır, kadınlar çoğalır, öyleki elli kadına bir erkek bakar, o kadınlar o erkeğe sığı­nırlar ve o zaman insanlar, tıpkı hayvanlar gibi yollarda birbirlerinin üzerine atlarlar!"[49]

Bu konudaki hadisleri önceki sayfalarda sened ve lafızlarıyla nakletmiş­tik. Burada tekrarlamaya gerek kalmamıştır. Hamd, Allah´a mahsustur. [50]


Tevhid Ehli Kimsenin Üzerine Kıyamet Kopmayacaktır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Yeryüzünde lâilâhe illallah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır."[51]

Müslim... Affan´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur: "Yeryüzünde Allah Allah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır." (Müslim, İman 234)

İmam Ahmed b. Hanbel... Enes´ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah Allah diyen bir adamın üzerine kıyamet kopma­yacaktır."

Müslim de Abdürrezzak´tan böyle bir rivayette bulunmuştur. [52]


Kıyamet Ancak Kötülüğe Karşı Çıkmayan Ve İyiliği Emretmeyen Kimselerin Üzerine Kopacaktır:



"Yeryüzünde Allah Allah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır." ha­disinin manâsı şöyledir:

a- "Allah Allah!.." sözü, kötülük yapan birini azarlamak için kullanılır. Kötülük yapanlar kınanmadığı ve bu sözle onlar protesto edilmedikleri za­man kıyamet kopacaktır. Kötülük yapanlar kınanmadıklarında demek ki iyi kimseler dünyada kalmamıştır. Kalanlar da iyiliği benimsemeyen, emretme­yen, kötülüğü protesto etmeyen ayak takımı serserilerdir.

b- "Allah, Allah" diyerek yeryüzünde artık Allah anılmadığı ve dünya­da O´nun adının bilinmedği bir zamanda kıyamet kopacaktır. Yani zaman bozulduğunda, insan nevi harâb olduğunda, küfür, fısk ve isyan çoğaldığın­da kıyamet kopacaktır. Bu durum bir başka hadiste de şöyle dile getirilmiş­tir: "Yeryüzünde Lâ ilahe illallah denildiği sürece kıyamet kopmayacaktır." [53]


İnsanların En Şerlileri Kıyamet Koptuğunda Hayatta Bulunacak Olanlardır:



Önceki kısımlarda geçen bir hadisin bir bölümünde bu durum şöyle an­latılmıştı:

"Yaşlı adam der ki: "Ben Lâilâhe illallah diyen bazı kimselerin zamanı­na ulaştım." Sonra iş daha da büyür, durum(un vehameti) daha da artar. Öy-leki yeryüzünde Allah adı tamamen unutulur, anılmaz ve tanınmaz olur. İşte onlar, insanların en şerlileridir ve kıyamet de onların üzerine kopar." Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kıyamet ancak insanların en şerlileri üze­rine kopar."[54]

Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: "İnsanların en şerlileri, kıya­met koptuğunda hayatta bulunacak olanlardır." [55]

Abdülaziz b. Suheyb, Enes´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İnsanların cimriliği artacak, zamanın şiddeti fazlalaşacak ve kıyamet, ancak insanların en şerlileri üzerine kopacaktır." [56]

İmam Ahmed b. Hanbel... İshak b. Saîd b. Amr b. Saîd b. Âs´ın baba­sından rivayet etti ki; Aişe (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle di­yerek yanıma geldi: "Ey Aişe! Ümmetimin içinde bana en çabuk ulaşacak olanlar, senin kavmindir." Böyle dedikten sonra oturdu. Oturduğunda kendi­sine dedim ki:

— Allah beni sana feda etsin. İçeri girdğinde beni ürküten bir söz söy­ledin.

— Neydi O

— Ümmetimin içinde sana en çabuk ulaşanların kavmim olacağını söy­ledin.

— Evet.

— Ama neden

— Ölüm onları kendine çeker.

— Ondan sonra insanların durumu nice olacaktır

— Güçlülerinin zayıflarını yediği kanatsız çekirgeler gibi olacaklardır. Nihayet onlar bu haldeyken üzerlerine kıyamet kopacaktır."

Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir. [57]


Kıyametin Yaklaşması



"Ben ve kıyamet (işaret parmağıyla orta parmağını göstererek) şu ikisi gibi yakınlıkta gönderildim." Bu hadisi Enes b. Mâlik rivayet etmiştir. [58]

İmam Ahmed b. Hanbel... Evzaî´den rivayet etti ki; İsmail b. Ubeydul-lah yani İbn Ebi´l-Muhacir ed-Dımışkî şöyle demiştir: Enes b. Mâlik, Velid b. Abdülmelik´in yanâıa geldi. Ona, "Kıyametle ilgili olarak Rasûlullah (s.a.v.)´den duyduğun nedir " diye sordu. O da şu cevabı verdi: Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim: "Siz ve kıyamet (işaret parmağıyla or­ta parmağını göstererek) şu ikisi gibisiniz." Bunu bu yolla İmam Ahmed münferid olarak rivayet etmiştir. [59]

İmam Ahmed b. Hanbel... Enes b. Malik´ten rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben ve kıyamet şöyle (işaret parmağıyla orta parmağını göstererek) gönderildim." Müslim de bunu tahric etmiştir. [60]

İmam Ahmed b. Hanbel... Muhammed b. Ali b. Hüseyin´den rivayet et­ti ki; Câbir b. Abdullah şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bize bir hutbe irâd etti. Allah´a lâyıkı olduğu veçhiyle hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

"İmdi sözlerin en doğrusu Allah´ın kitabıdır. Yolların en faziletlisi Mu-hammed´in yoludur. İşlerin en şerlisi, sonradan ortaya çıkarılanlarıdır. Her bidat sapıklıktır."

Sözün şurasından sonra kıyamete değinirken askeri ihtar eden bir komu­tan edasıyla, öfkesi şiddetlenmiş ve yanakları kızarmış bir şekilde sesini yük­selterek şöyle dedi: "Size kıyamet geldi! (İşaret parmağıyla orta parmağını göstererek) Ben ve kıyamet şöyle gönderildim. Kıyamet size sabahleyin ve­ya akşamleyin gelecektir!" [61]

Buharî... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Ben ve kıyamet şu ikisi gibi bir yakınlıkta gönderildim." [62]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Ebû Cübeyre b. Dahhâk´tan rivayet etti ki; ûlll (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben kıyamet kısmında (döneminde) gönderildim." [63]


Geçmiş Zamana Oranla Kıyametin Vakti Yaklaşmıştır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Salim b. Abdullah´tan rivayet etti ki; Abdul­lah b. Ömer şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in, minber üzerindeyken şöy­le buyurduğunu işittim:

"Sizden önceki ümmetlere nispetle sizin (bu dünyada) kalacağınız süre, ikindi namazıyla güneşin batımı arasındaki zaman kadardır. Tevrat ehline Tevrat verildi. Onlar onunla amel ettiler. Öğlen vakti olduğunda artık aciz ol­dular. Kendilerine birer kırat (sevap) verildi. Sonra İncil ehline İncil verildi. Onlar da ikindi namazına kadar onunla amel ettiler. Onlara da. Birer kırat (sevap) verildi. Sonra size Kur´ân verildi. Sizde güneşin batışına kadar onun­la amel ettiniz. Size ikişer kırat (sevap) verildi. Tevrat ve İncil ehli: "Rabbi-miz! Bunlar bizden en amel işlediler, ama daha çok sevap kazandılar." der­ler. Cenab-ı Allah: "Sevabınızı vermekte size haksızlık ettim mi hiç " diye sorar. Onlar: "Hayır" diye cevap verince buyurur ki: "Bu, benim dileğime verdiğim lutfumdur." Buharı de Ebü´l-Yeman´dan böyle bir rivayette bulun­muştur. [64]

Buharı... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Sizden önce göçüp giden ümmetlerinkine nispetle sizin (dünyada kalış) süreniz, ikindi namazıyla güneşin batışı arasındaki zaman kadardır. Bu (iki hadiste anlatılan) misâl, sizinle yahudi ve hıristiyanların (durumunu bil­diren) bir misâldir." [65]

İmam Ahmed b. Hanbel... Seleme b. Küheyl´den rivayet etti ki; Müca-hid şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)´in yanında oturuyorduk. O esnada gü­neşte -ikindiden sonra- Kuaykian dağının üst tarafmdaydı. [66] Bize şöyle bu­yurdu: Geçip gidenlerin ömürlerine nispetle sizin ömürleriniz, günün ancak şu kalan (kısa) kısmı kadardır." [67]

İmam Ahmed b. Hanbel... Kesir b. Zeyd´den rivayet etti ki; Muttalib b. Abdullah şöyle demiştir: Abdullah b. Ömer, Arafat´ta vakfe yapıyordu. Bir kalkan gibi batı ufkuna inmekte olan güneşe baktı. Ağladı. Ağlayışı şiddet­lendi. Yanında duran bir adam ona: "Ey Eba Abdirrahman, benimle birlikte burada defalarca vakfe yaptın, ama hiç böyle yapmamıştın. Şimdi ne diye böyle yapıyorsun " diye sordu, bunun üzerine Abdullah şöyle dedi: "Ey in­sanlar! Geçip giden zamana nispetle dünyanızın ömrü, şu gününüzün geçen kısmına oranla geride kalan kısmı kadardır." [68] Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferid olarak rivayet etmiştir.

İmam Ahmed b. Hanbel... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Haberiniz olsun ki sizden önceki ümmetlerinki­ne nispetle sizin ecelleriniz, ikindi namazıyla güneşin batışı arasında geçen Zaman kadardır." [69]

Buharı de bu manada ama daha geniş bir hadisi Hammad b. Zeyd´den rivayet etmiştir.

Hafız Ebu´l-Kasım et-Taberanî de... İbn Ömer kanalıyla Peygamber (s.a.v.Vden böyle bir hadis rivayet etmiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki; dün­yanın geçen ömrüne nispele kalan ömrü çok azdır. Ama kalan bu az Ömrün miktarını Aziz ve Celil olan Allah´tan başkası bilemez. Masum Peygamberi­mizden bu hususta belirleyici bir hadiste nakledilmiş değildir ki, o hadise baş vurulsun ve dünyanın geçen ömrüne nispetle kalan ömrünün miktarı bilinsin. Ama şu muhakkak ki geride kalan ömür, geçene oranla gerçekten çok azdır.

Kıyametin ne zaman kopacağını bildiren bir hadis de varid olmuş değil­dir. Aksine âyet ve hadisler, bunu yaratıklardan hiç birinin bilmediğini, aksi­ne bu husustaki bilginin sadece Allah katında olduğunu ifade etmektedirler. Nitekim bu husustaki açıklamalar, yüce Allah dilerse müteakip cildin ilk bö­lümünde verilecektir. Güvencimiz ve dayanağımız, yüce Allah´tır. [70]


Kendi Zamanında Hayatta Bulunanlardan Hiç Birinin Yüz Sene Sonra Yeryüzünde Kalmayacağına Hz. Peygamberin İşaret Buyurmuş Olması:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebubekir b. Ebi Hayseme´den rivayet etti ki; Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) hayatının sonunda yat­sı namazını kıldı, selâm verdikten sonra kalkıp şöyle buyurdu:

"Şu geceniz hakkında ne dersiniz Doğrusu bugün yeryüzünde bulunan­lardan hiçbiri yüz sene sonra hayatta kalmayacaktır."

Abdullah b. Ömer diyor ki: İnsanlar Peygamber (s.a.v.)´in bu sözünden paniğe kapılarak yüz seneden bahseden bu hadisi birbirlerine aktarmaya baş­ladılar. Oysa Peygamber (s.a.v.) şöyle demişti: "Bu gün yeryüzünde bulu­nanlar yüz sene sonra bulunmayacaktır." İnsanlar yüz sene sonra dünyada kimsenin kalmayacağını zannetmişlerdi. Halbuki Peygamber (s.a.v.), bu sö­züyle, kendi zamanındaki kuşağın yüz sene sonra hep ölmüş olacaklarını ifa­de etmek istemişti.

Buharı de bunu aynı sened ve lafızla Ebü´l-Yeman´dan rivayet etmiştir. Müslim de... Şuayb´dan böyle bir rivayette bulunmuştur. [71]

Sahabi bu hadisi kendi anladığı şekilde tefsir etmiştir. Tabii ki herkesten çok sahabi, hadisi iyi anlar. Sahabeye göre Peygamber (s.a.v.) bu sözüyle, o gün yeryüzünde yaşamakta olan kimselerin yüz sene sonra yeryüzünde olma­yacağını, böylece kendi zamanındaki kuşağın o zaman sona ereceğini kasdet-miştir.

Alimler bu hususta ihtilaf etmişlerdir. Yaşayan kimselerin yüzsene son­ra hayatta olmayacağı sözü kimine göre sadece Peygamber (s.a.v.)´in zama­nındaki kuşağa mahsustur. Kimine göre bu söz her zaman ve her kuşak için geçerlidir. Oysa bu sözün, Peygamber´(s.a.v.)´in zamanındaki kuşağa özgü Ornası gerçeğe daha yakındır. Çünkü onlardan sonraki kuşaklarda yaşı yüzü aŞan insanlar görülmüştür. Nitekim bu hususu Tarih´te de anlattık. Ama ya-Ş1 yüzü aşan insanlar azdır. Doğrusunu Allah bilir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Hasan´dan rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah şöyle demiştir: Vefatından bir ay önce Rasûlullah (s.a.v.)´e kıyametin ne za­man kopacağını sordular. Buyurdu ki:

"Siz bana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorsunuz. Buna dair bil­gi, ancak Allah kalındadır. Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki, bu gün hayatta bulunmakta olan bir kimsenin üzerinden yüz sene daha ge­çeceğini bilmiyorum." [72]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Zübeyr´den rivayet etti ki; Câbir b. Ab­dullah şöyle demiştir: Vefatından bir ay önce Peygamber (s.a.v.)´in şöyle bu­yurduğunu işittim: "Bana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorsunuz. Bu­na dair bilgi ancak Allah katındadır. Allah´a yemin ederim ki bugün yeryü­zünde soluk almakta olan bir kimsenin üzerinden yüz sene daha geçmeye­cektir." [73]


Kıyametin Kopması Artık Yakındır:



Sahih adlı kitabında Müslim... Hz. Aişe´nin şöyle dediğini rivayet et­miştir: Bedeviler Rasûlullah (s.a.v.)´in yanına geldiklerinde ona kıyametin ne zaman kopacağını sordular. O da onların en gencine bakıp şöyle buyurdu: "Eğer bu yaşarsa, kendini ihtiyarlamadan kıyamet kopar." [74]

Müslim... Sâbit´ten rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Yanında En-sar´dan Muhammed adında bir çocuk bulunan bir adam, Rasûlullah (s.a.v.)´e: "Kıyamet ne zaman kopacak " diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi:

´´Eğer bu çocuk yaşarsa, umulur ki kendisi ihtiyarlamadan kıyamet ko­par." [75]

Müslim... Ma´bed b. Bilâl el-Arabî´den rivayet etti ki; Enes b. Mâlik şöyle demiştir: Adamın biri Peygamber (s.a.v.)´e: "Kıyamet ne zaman kopa­cak " diye bir soru sordu. Peygamber (s.a.v.) sustu, sonra Ezd-i Şenue kabi­lesine mensup önünde duran bir çocuğa baktı ve şöye dedi:

"Eğer bu (çocuk) yaşarsa, kendisi ihtiyarlamadan kıyamet kopar." [76] Enes dedi ki: O çocuk o gün benim yaşıtımda.

Müslim... Katâde´den rivayet etti ki; Enes şöyle demiştir: Muğire b. Şu-be´nin benim yaşımdaki bir kölesi yanımıza geldi. Onu gördüğünde Peygam­ber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Eğer bu hayatta kalırsa, ihtiyarlamadan kıyamet kopar." [77]

Buharı de... Hemmam´dan böyle bir rivayette bulunmuştur.

Bu rivayetler, Hz. Peygambere kıyametin kopma vaktinin bir kaç kez sorulduğunu ve onun da bu soruya müteaddit cevap verdiğini gösteriyor. Söylenmek istenen, o çocuğun ihtiyarlaması çağına varmadan asıl büyük kı­yametin kopacağı vakti belirlemek değildir. Asıl amaç, o zaman yaşamakta olan kuşağın, o çocuk ihtiyarlamadan sona ermiş olacağıdır. Nitekim bir ha­diste şöyle buyurulmuştur:

"Bana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorsunuz. Buna dair bilgi, ancak Allah katındadır. Allah´a yemin ederim ki, bu gün yeryüzünde soluk almakta olan kimselerin üzerinden yüz sene geçmeyecektir."[78]

Hz. Aişe´nin şu rivayeti de bunu teyid etmektedir: "(İşte o zaman) kıya­metiniz kopar." [79]

Bu şu demektir: Ölen bir kimse kıyametin hükmüne girer. Burçlar âle­mi, kıyamet âlemine yakındır. Onda dünyadan da benzer bir şeyler vardır. Ama daha çok ahirete benzer. Sonra dünyanın belirlenen ömrü nihayet bu­lunca Cenab-ı Allah kıyametin kopmasını emreder. Öncekiler ve sonrakler, belli günde bir araya gelmek için toplanırlar. Bununla ilgili olarak kitap ve sünnetten açıklamalar gelecektir. Kendisinden yardım dilenüece olan zât, yü­ce Allah´tır. [80]


Kıyametin Ansızın Ama Mutlaka Gelmesinin Yakın Olduğu



Kıyametin kesin olarak ne zaman kopacağını ancak yüce Allah bilir. Şimdi buna dair bazı ayetler nakledeceğiz:

"İnsanların hesab görme zamanı yaklaştı. Fakat onlar hâlâ habersiz, hak-dan yüz çeviriyorlar." (Enbiyâ, 21/1)

"Allah´ın buyruğu gelecektir. Acele gelmesini istemeyen." (Nahl, 16/1)

"Ey Muhammed! İnsanlar senden kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi ancak Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır." (Ahzâb, 33/63)

"Birisi, yüksek derecelere sahip olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkânsız olacak azabı soruyor. Melekler ve Cebrail mikdarı elli bin yıl olan o derecelere bir günde yükselirler. Ey Muhammed! Güzel gü­ze sabret. Doğrusu inkarcılar azabı uzak görüyorlar. Ama biz onu yakın gör­mekteyiz. Gök, o gün, erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış pamuğa dö­ner. Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz. Onlar birbirlerine yalnız gösteri­lirler." (Meâric, 70/1-11)

"Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır." (Kamer, 54/1)

"Onları toplayacağı kıyamet günü, sanki gündüz, birbirleriyle sadece ta­nışacakları bir saat kadar kalmış gibidirler. Allah´ı karşısına çıkmayı yalan sayanlar kaybetmişlerdir. Zaten doğru yolda değillerdir." (Yunus, 10/45)

"Gerçekten kitabı ve ölçüyü indiren Allah´tır. Ne bilirsin, belkide kıya­fet saati yakındır. Ona inanmayanlar, acele olmasını bekler. İnananlar ise korku ile titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet gü­nü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler." (Şûra, 42/17-18)

"Sûra üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş ola­rak toplarız. "Siz dünyada sadece on gün eğleştiniz" diye, aralarında saklı saklı konuşurlar. Aralarında konuştuklarını biz daha iyi biliriz. En akıllıları: Sadece bir gün eğleştiniz"der." (Tâ-Hâ, 20/102-104)

"Allah onlara yine: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız " der. "Bir gün veya daha az bir süre kaldık. Sayanlara sor." derler. Allah: "Pek az kaldınız, kes­ki bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve biz döndürülmeyeceğinizi mi sandınız " der." (Müminûn, 23/112-115)

"Ey Muhammedi Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soru­yorlar. De ki: "Onu ancak Rabbim bilir. Onun vaktini O´ndan başka belirte­cek yoktur. Göklerin ve yerin, ağırlığını kaldıramayacağı o saat, sizlere ansı­zın gelecektir." Sen sanki öğrenmişsin gibi sana soruyorlar. De ki: "Onu bil­mek ancak Allah´ta mahsustur. Ama insanların çoğu bu gerçeği bilmezler." (A´râf, 7/187)

"Ey Muhammedi Senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar. Nerde senden onu anlatması Onun bilgisi Rabbine aiddir." (Naziât, 79/42-44)

"Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tuttuğum kı­yamet mutlaka gelecektir. Buna inanmayan ve hevesine uyan kimse seni on­dan ahkomasm, yoksa helak olursun." (Tâ-Hâ, 20/15-16)

"De ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah´tan başka bilen yoktur." Ne za­man diriltileceklerini de bilmezler. Ahirete dâir bilgileri yeterli midir Hayır, ondan şüphe etmektedirler. Hayır, ona karşı kördürler." (Nemi, 16/65-66)

"Kıyamet saatini bilmek ancak Allah´a mahsustur. Yağmuru o indirir, Rahimlerde bulunanı o bilir. Kimse yarm ne kazanacağını bilmez ve hiç kim­se nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haberdâr­dır." (Lokman. 31/34)

Bu nedenledir ki bir bedevi kılığına bürünmüş olarak Cebrail, Hz. Pey­gambere kıyametin ne zaman kopacağım sorduğunda Hz. Peygamber ona şu cevabı vermişti: "Kendisine sorulan, bunu sorandan daha iyi bilen biri değil­dir." [81]

Yani bu soruyu soranlar da kendilerine sorulanlar da bu hususta bilgi ba­kımından aynı düzeydedirler. Çünkü soranın Arapça karşılığı olan (el-Sail) kelimesiyle sorulan kişi anlamına gelen (el-Mes´ûl) kelimelerindeki (el) lâm-ı tarifler ahd-ı zihnî lamları iseler o zaman (el-Sail)deki (el) ile Cebrail; (el-Mes´ul)daki (el) ile de Hz. Peygamber kastedilmiş olur ki ikisi de bu ko­nuda bilgi bakımından aynı düzeydedirler. Ama bu kelimelerin başlarındaki (el) lâm-ı tarifleri, cins ifade ediyorlarsa bu demektir ki; kıyametin ne zaman kopacağını soran ve kendilerine bu sorunun yöneltildiği herkes, bu konuda bilgi bakımından aynı düzeydedirler. Doğrusunu noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir. [82]


Kıyamet Alâmetlerinden Bazıları



Peygamber (s.a.v..) sadece Allah´ın bildiği beş gaybı konuyu anlatfıktan sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "Kıyamet saatini bilmek ancak Allah´a mah­sustur." (Lokman, 31/34) (Buharî, Tcfsiru´l-Kur´ân, 31/6)

"O gerçek midir " diye senden sorarlar. De ki: "Evet, Rabbim hakkı için o gerçektir. Siz Allah´ı âciz kılamazsınız." (Yunus, 10/53)

"İnkâr edenler: "Kıyamet bize gelmeyecektir" dediler. Ey Muhammedi De ki: "Hayır, öyle değil; görülmeyeni bilen Rabbime andolsun ki, o saat si­ze muhakkak gelecekti . Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O´nun il­minin dışında değildir; Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz apaçık kitaptadır." Allah´ın, inanıp yararlı iş işleyenlere -ki onlar için mağ­firet ve cömertçe verilmiş nzık vardır - ve âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara- ki onlara iğrenç ve can yakıcı azâb vardır." (Sebe´, 34/3-4)

"İnkâr edenler, tekrar dirilmeyeceklerini ileri sürerler. Ey Muhammed! De ki; "Evet; Rabbime andolsun ki, şüphesiz diriltileceksiniz ve sonra, yap­tıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allah´a kolaydır." (Teğâbim, 64/7)

Bu üç ayette Cenab-ı Allah, Rasûlüne, kullara karşı Rabbine yemin et­mesini emrediyor. Bu ayetlerin kendileri gibi bir dördüncüsü yoktur. Ama bu manâda âyetler çoktur. Yüce Allah buyurdu ki;

"Ölen kimseyi Allah´ın diriltmeyeceğ üzerine bütün güçleriyle Allah´a yemin ederler. Hayır; öyle değil, ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkâr edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bileceklerini, Allah gerçek­ten vaad etmiştir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Bir şeyin olmasını istedi­ğimiz zaman sözümüz sadece ona "ol" dememizdır ve hemen olur." (Nahl,16/38-40)

"Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir nefsin yara­tılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah işitendir, görendir." (Lok­man, 31/28)

"Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Körle gören, inanıp yararlı iş iş­leyenlerle kötülük yapan bir değildir. Ne kadar kısa düşünüyorsunuz Kıya­fet günü mutlaka gelecektir. Bunda şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmıyor." (Ğâfîr, 40/57-59)

"Ey inkarcılar! Size yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir. Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir. Dağları yerleştirmiştir. Bun­ları sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için yapmıştır." (Naziat, 79/27-33)

"...Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler, ve sağırlar ola­rak hasrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa, hemen alevini artırırız. Bu, âyetlerimizi inkâr etmelerinin ve: "Ke­mik ve ufalanmış toprak olduğumuzda mı yeniden dirileceğiz " demelerinin cezasıdır." (isrâ, 17/97)

"Gökleri ve yeri yaratan Allah´ın, onların benzerlerini de tekrar yarat­maya kadir olduğunu görmezler mi Onlar için şüphe götürmeyen bir süre tâ­yin etmiştir. Öyleyken zâlimler inkarcılıkta hâlâ direnirler." (İsrâ, 17/99}

"Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı Elbette olur. Çünkü O, yaratan ve bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O´nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir; hemen olur. Her şeyin hüküm­ranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir." (Ya­sin, 36/81-83)

"Gökleri, yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah´ın, Ölü­leri diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi Evet O, her şeye kadirdir." (Ahkâf, 46/ 33)

"Göğün ve yerin O´nun buyruğu ile ayakta durması O´nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün. Hemen çı­kı verirsiniz." (Rûm, 30/25)

"Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O´dur. Bu, O´nun için da­ha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O´nundur." (Rûm, 30/27) "Kendi yaratılışını unutur da: "Çürümüş kemikleri kim yaratacak" diye­rek, bize misal vermeye kalkar Ey Muhammed! De ki: "Onları ilk defa ya­ratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir." (Yasin, 36/78-79)

"Kupkuru gördüğün yeryüzünün, Biz ona su indirdiğimiz zaman hare­kete geçmesi, kabarması, Allah´ın varlığının belgelerindendir. Ona can veren Allah şüphesiz Ölüleri de diriltir. Doğrusu O her şeye kadirdir." (Fussilet, 41/39) "Ey İnsanlar! Öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için, Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışı-sızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkartırız. Böylece yetişip erginlik çağma varırsanız. Kiminiz öldürü­lür. Kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken bir şey bil­mez olur. Yeryüzünü görürsün ki, kupkurudur; Fakat biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yetişirir. Bunlar, yalnız Allah´ın gerçek olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yetti­ğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceğini, Allah´ın kabirlerde ola­nı dirilteceğini gösterir." (Hacc, 22/5-7)

"Andolsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe hainde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik. Kan pıhtı­sını bir çiğnemlik et yaptık. Bir çiğnemlik etten kemikler yarattık. Kemikle­re de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah ne uludur! Sizler bütün bunlardan sonra ölürsünüz. Şüphesiz kı­yamet günü tekrar diriltilirsiniz. Andolsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz." (Mü´minûn, 23/12-17)

Cenab-ı Allah, ölü toprağın baharda canlanmasını; ölüp parçalanmış, ufalanmış kemiklere ve toprağa dönüşmüş olan bedenlerin yeniden diriltile-ceklerine bir delil olarak gösteriyor. Aynı şekilde ilk yaratmayı da, haşirde yeniden yaratmaya bir delil olarak gösteriyor ve şöyle buyuruyor:

"Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten odur. Bu, O´nun içn da­ha kolaydır. Göklerde ve yerde olan en üstün sıfatlar O´nundur." (Rûm, 30/27)

"De ki: "Yeryüzünde dolaşın. Allah´ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün. İşte Allah aynı şekilde âhiret yaratmasını da yapacaktır. Doğrusu Al­lah her şeye kadirdir." (Ankebût, 29/20)

"O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diril­tiriz. (Ey inkarcılar!) İşte sizde böyle diriltileceksiniz." (Zuhruf,43/ il)

"Rüzgârları göndürif) de bulutları yürüten Allah´tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmekde böyledir." (Fâtır, 35/9)

"Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. O, erkek ve kadının beli ile göğüsleri arasından atıla gelen bir sudan yaratılmıştır. Şüphesiz Allah, gizliliklerin ortaya çıkacağı gün, insanı tekrar yaratmaya kadirdir. O gün, in­sanın gücü de, yardımcısı da olmaz. Yağmurun dönüşünü sağlayan göğe ve yarılan yeryüzüne andolsun ki, doğrusu bu Kur´ân kesin bir sözdür. O, eğ­lence için değildir. Gerçekten onlar düzen kuruyorlar. Ben de bir düzen kur­maktayım. Ey Muhammed! Sen inkarcılara mehil ver. Onlara mukabeleyi bi­raz geri bırak." (Târik, 86/5-17)

"Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgarları gönderen Allah´tır. Rüz­garlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir memlekete gönderir. Su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz. Ölüleri de bunun gibi diriltip çıkarırız. Belki bundan ibret alırsınız.´ (A´râf,7/57)

"Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman dirilecek miyiz Bu, ihtimali olmayan bir dönüştür" dediler. Onlardan kimlerin ölüp toprağa karıştığını bi­liyoruz. Katımızda her şeyi unutulmaktan koruyan bir kitâb vardır." (Kat, 50/3)

"Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa biz mi yaratmaktayız Ölümü aranızda biz tayin ettik. Sizi ortadan kaldırıp benzer­lerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek kim­se önümüze geçemez. Andolsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz. Yine de düşün­mez misiniz " (Vakıa, 56/ 58-62)

"Onları yaratan" mafsallarını pekiştiren biziz. Dilersek onları benzerle­ri ile değiştiriveririz." (insan, 76/58)

"Hayır, doğrusu onları kendilerininde bildikleri şeyden yaratını sızdır, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyileri-m getirmeye bizim gücümüz yeter Ve kimsede önümüze geçemez." (Meâric, 70/39-41)

"Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman yeniden mutlaka di-rileck miyiz " derler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan." Sana başlarım sallaya­rak: "Ne zamandır bu " derler. "Yakında olması mümkündür" de. Sizi çağır­dığı gün, O´na hamd ederek dâvetine uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız." (İsrâ, 17/49-51)

"Ufalanmış kemik olduğumuz zaman mı " Derler ki: "O takdirde bu za­rarına bir dönüştür." Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düz­lüğe dökülecektir." (Naziât, 79/11-14)

Cenab-ı Allah, ölülerin diriltilmesine Bakara sûresinde İsrail oğulları kıssasını anlatırken beş yerde değinmektedir. İsrâiloğulları buzağıya taptık­larında onlara şöyle denmişti:

"Ölümünüzden sonra, şükredesiniz diye sizi tekrar diriltmiştik." (Bakara, 2/56)

"Sığırın bir parçasıyla ona vurun" dedik. İşte böylece Allah ölüler diril­tir ve aklınızı kullanasınız diye size âyetlerini gösterir." (Bakara, 2/73)

"Binlerce kişinin memleketlerinden ölüm korkusuyla çıktıklarını gör­medin mi Allah onlara "Ölün" dedi. Sonra onları diriltti. Allah insanlara bol nimet verir. Fakat insanların çoğu şükretmezler." (Bakara, 2/243)

"Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedim mi " Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek " dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı. Sonra diriltti. "Ne kadar kaldın " dedi. "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. "Hayır yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceği­ne bak, bozulmamış. Eşeğine bak; ve hem seni insanlar için bir ibret kılaca­ğız. Kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz" de­di. Bu ona apaçık belli olunca, "Artık Allah´ın her şeye kadir olduğuna inan­mış bulunuyorum" dedi." (Bakara, 2/259)

Ölenlerin yeniden diriltileceklerinden bahseden beşinci âyet de şudur:

"İbrahim: "Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster." dediğinde, "İnanmıyor musun " deyince de, "Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kan­sın" demişti. "Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy. Sonra onları çağır koşarak sana gelirler. O halde Allah´ın güçlü ve hakîm olduğunu bil" demişti." (Bakara. 2/260)

Cenab-ı Allah ashâb-ı kehf kıssasında onların 300 güneş yılı yani 309 kameri yıl yattıktan sonra nasıl uyandırıldıklarını anlatırken şöyle buyurmuş­tur: "Böylece Allah´ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağla­dık." [83]


Dünyanın Gitmeye, Ahiretin De Gelmeye Yüz Tutmuş Olması



Kıyamet alâmetleri görüldükten sonra dünyalıların karşılaşacakları ilk şey, kıyametin kopması için sûra üflenmesi olacaktır. Şöyleki: Cenab-ı Al­lah, isrâfle emir verir, o da kıyametin kopması için sûra üfler. Ona bakılır. Yeryüzünde bulunanların tümü, boyunlarının bir tarafını kaldırıp bir tarafını indirerek bu büyük hadiseye kulak verirler. Bu öylesine büyüktür ki, insan­lara, içinde bulundukları dünya meşgalesini unutturur, onlara korku ve tedir­ginlik verir. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur.

"Sûra üfürüldüğü gün, Allah´ın diledikleri bir yana, göklerde olanlar da yerde olanlar da, korku içinde kalırlar. Hepsi Allah´a boyunları bükülmüş olarak gelirler. Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün. Oysa onlar bu­lutlar gibi geçerler. Bu herşeyi sağlam tutan Allah´ın işidir. Doğrusu o, yap­tıklarınızdan haberdârdır." (Nemi, 27/87-88)

"Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemekte­dirler." (Sâd, 38/15)

"Sûr´a üflendiği vakit, işte o gün, inkarcılara kolay olmayan zorlu bir gündür." (Müddessir, 74/8-10)

"O´nun sözü gerçektir. Sûr´a üfleneceği gün hükümranlık O´nundur. Görülmeyeni de görüleni de bilir o hakimdir, haberdârdır." (ErTâm, 6/73)

Bundan bir süre^sonra Cenab-ı Allah emir verecek, sûr´a üflenecek, O´nun diledikleri dışında göktekiler ve yerdekiler düşüp ölecek, sonra yine meir verecek, sûr´a yemden üflenecek, o zaman insanlar kalkıp (hesap ver­mek üzere) âlemlerin Rabbinin huzuruna gidecekler. Yüce Allah buyurdu ki:

"Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra sûr´a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. Yeryüzü rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitâb açılır. Peygam­berler ve şâhidler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adalet­le hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıkları­nı en iyi bilendir." (Zümer, 39/68-70)

"Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır " derler. Çekişip du­rurlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. O zaman artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler. Sûr´a üflenince, kabirlerinden rablerine dönebilirler. Sûr´a üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çı­karlar. "Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı " derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah´ın vaadettiği budur. Peygamberler doğru söylemiş­lerdi" denir. Tek bir çığlık kopar. Hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. Artık bu gün kimseye hiç bir haksızlıkla bulunulmaz. İşlediklerinizden baş­kasıyla karşılık görmezsiniz." (Yasin, 36/48-54)

"Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecek­tir." (Naziât, 79/13-14)

"Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi anidir." (Kamer, 54/ 50)

"Sûr´a üflenince hepsini bir araya toplarız." (Kehf, 18/99)

"Sûr´a bir üfürüş üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbiri­ne çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur, kıyamet kopar. Gök yarılır; O gün düzeni bozulur. Melekler onun çevresindedirler. O gün Rabbinin arş´ını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsı­nız. Hiç bir şeyiniz gizli kalmaz. (Hakka:, 69/13-18)

"Sûr´a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. Gökler kapı kapı aÇüacaktır. Dağlar yürütülüp serap olacaktır." (Nebe´,78/18-20)

Sûr´a üflendiği gün, işte o gün, suçluları gözleri korkudan göğermiş olarak toplarız." (Tâ-Hâ, 20/102)

Bu konuda nakledeceğimiz âyet-i kerimeler burada sona ermektedir.

İmam Ahmedb. Hanbel... Bişrb. Süfyan´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Amr şöyle demiştir: Bedevinin biri: "Ey Allah´ın Rasûlü, sûr nedir " diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "İçine üflenen bir boynuzdur." [84]


Kıyametin Gelişi An Meselesidir:



İmam Ahmed b. Hanbel... Atiyye´den rivayet etti ki; İbn Abbas (r.a.) "Sûr´a üflendiği vakit" (Müddessir, 74/8) ayet-i kerimesini açıklarken şöyle de­di: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Ben nasıl rahat olabilirim ki, sûr´un sahibi sûr´u ağzına almış, alnını eğmiş, kendisine emir verilmesini bekliyor ki sûr´a üflesin." Sahabiler, "Ey Allah´ın Rasûlü, biz ne diyeceğiz " diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.) onlara şu buyruğu verdi: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. O´na güvenip dayan­dık." deyin." Bunu İmam Ahmed b. Hanbel münferiden rivayet etmiştir.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben nasıl rahat olabilirim ki; Sûr´un sahibi sûr´u ağzına almış, alnını eğmiş, kulağını vermiş, kendisine emir verilmesini bekliyor (ki, Sûr´a üfle­sin)."

Müslümanlar: "Ey Allah´ın Rasûlü, biz ne diyelim " diye sorduklarında Rasûlullah (s.a.v.) onlara şu talimatı verdi: "Deyin ki: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. Allah´a güvenip dayandık." [85]

Kitâb´ül-Ehval adlı eserinde Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben nasıl rahat olabilirim ki; Sûr´un Sahibi Sûr´u ağzına almış, alnını eğmiş, üflemesi için kendisine emir verilmesini bekliyor..."

Biz: "Ey Allah´ın Rasûlü, ne diyelim " diye sorduk. Buyurdu ki: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir." deyin." [86]Ebû Hüreyre´nin Müsned´inde Ebû Ya´lâ el-Musılî şöyle demiştir: ... Ebû Saîd el-Hudrî, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ben -yahut siz- (şüphe ravi Ebû Salih´e aittir) nasıl rahat olabilirim ki; Sûr´un Sahibi boynuzu ağzına almış, kulağını vermiş, yönünü çevirmiş, üf­lemesi için kendisine emir verilmesini bekliyor. Hemen üfleyecek!" Sahabi­ler: Ya Rasûlallah, biz ne diyelim diye sordular. Rasûlullah (s.a.v.) onlara dedi ki: "Deyin ki: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. Allah´a güvenip da­yandık." [87]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd el-Hudrî´den rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.), sûr sahibinden (yani İsrafil´den) bahsederken şöyle buyurmuş­tur: "Onun sağında Cebrail, solunda da Mikâil (a.s.) vardır."[88]

İbn Mâce... Ebû Saîd´den rivayet etti ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Sûr sahiplerinin ellerinde iki boynuz vardır. (Üflemeleri için kendi­lerine) emir verilecek zamanı gözlerler." (İbn Mâce, Zühd 2/33)

İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Pey­gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İki sûr üfleyicisi ikinci gök katmdadır-lar. Birinin başı batı ufkunda, ayaklarıysa doğu ufkundadır. Sûr´a üflemeleri için kendilerine verilecek üfleme emrini beklerler." Bunu İmam Ahmed b. Hanbe* münferid olarak rivayet etmiştir. [89]

Bu hadisin ravileri arasında adı geçen Ebû Mirye künyeli kişinin asıl adı Abdullah b. Amr el-İclî´dir. Kendisi meşhur ravilerden değildir. Bu hadiste sözü edilen iki melekten biri belki de İsrafil´dir ki, Sûr´a üfleyecek olan odur. Nitekim bununla ilgili açıklama Sûr hadisinde uzun uzadıya verilecektir. Meleklerin ikincisi ise nakura (o da Sur gibi bir şey) üfleyecek olandır. Sûr ve nakur, bir çok birimleri kapsayan bir cins adı olabilir. Bu meleklerden, ha­diste iki sur üfleyicisf diye bahsetmiştik. "İki üfleyici"nin arapça karşılığı olan "EI-Neffahân" kelimesinin başındaki lâm-ı tarif ahd-i harici içindir. Bu iki meleğe, üfleme işinde tabi olan göreceli başka melekler vardır. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır.

İbn Ebi´d-Dünyâ... Yezid b. Esamm´dan rivayet etti ki; İbn Abbas şöy­le demiştir: "Sûr sahibi bu göreve getirildiğinden beri gözünü kırpmamıştır. Gözleri iki parlak yaldız gibidir. Arş´ın bulunduğu tarafa bakar. Gözünü yumduğu takdirde, açamadan, üflemesi için kendisine emir verilir de göre­mediği için emri yerine getirememe korkusuyla gözlerini hiç yummaz." [90]


Sûr Hadisi
Kıyamet Sahnesinin Veya Bir Bölümünün Tasviri:



Müsned adlı eserinde Hafız Ebû Ya´lâ el Musılî... Ebû Hüreyre´den ri­vayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), ashabından bir guruba hitaben şöyle buyur­muştur: "Doğrusu Cenab-ı Allah göklerle yerin yaratılışını tamamladıktan sonra Sûr´u yaratıp İsrafil´e teslim etti. O, Sûr´u ağzına dayamış, gözlerini arşa dikmiş, (üflemesi için) kendisine emir verilmesini bekliyor."

Ebû Hüreyre diyor ki: Ben kendisine şu soruyu sordum:

— Ey Allah´ın Rasûlü, sûr nedir

— Boynuzdur.

— Nasıldır o

Ç°k büyüktür. Beni hak dinle gönderen zâta yemin ederim ki; onda-1 bir dairenin genişliği, göklerle yerin genişliği kadardır. Ona üç kez üfleyef t ..´ J^1 korku ve panik üflemesidir. İkincisi düşüp ölme üflemesidir. Çuncüsüyse âlemlerin Rabbinin huzuruna gidip toplanma üflemesidir. Ceva » ^an> İsrafil´e ilk üfleme için emir verir ve "Korku, panik üflemesini P der. Bu üfleme yapılınca gökteki ve yerdeki varlıkların -Allah´ın dile dikleri dışında- tümü paniğe kapılır. Üfleyişi uzatması, Allah tarafından Is-râfile emredilir. Ara vermeden uzunca üfler. Bu uzun üfleyiş hakkında Ce-nab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

"Bunlarda ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemekte­dirler." (Sâd, 38/6)

Dağlar, bulutlar gibi yürütülecek, serâb olacaktır. Yer de tıpkı denizde dalgalara tutulmuş bir gemi gibi üzerindekileri sarsacak, Arş´a asılı bir kan-dilmiş gibi ruhlar tarafından s ali anacaktır. Bilesiniz ki, Cenab-ı Allah bu du­rumu şöyle anlatmıştır:

"O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir. O gün kalbler titrer." (Naziât. 79/6-8)

Yer, üzerindeki insanları sarsar; emzikli kadınlar çocuklarını unutur ha­mile olanlar yavrularını düşünürler. Çocuklar ihtiyarlar. İnsanlar paniğe ka­pılarak kanatlanır, uçarlar. Melekler karşılarına çıkarak onları tokatlar, geri döner, kaçarlar. Onları Allah´ın azabından koruyacak kimse yoktur. Birbirle­rine seslenirler. Onlar bu haldeyken yer, bir uçtan bir uca çatlayıp ikiye bö­lünür. Daha önce benzerini görmedikleri müthiş bir durumla karşılaşırlar. Öyle bir korku ve paniğe kapılırlar ki, miktarını ancak Allah bilir. Göğe ba­karlar... erimiş maden gibi olduğunu görürler. Sonra gök yarılır, yıldızlar et­rafa saçılıp düşer, güneş ve ay kararır. Rasûullah (s.a.v.) bu hususta şöyle bu­yurmaktadır:

"Ama ölüler bu olup bitenlerin farkına varmazlar."

Ebû Hüreyre dedi ki: "Sûr´a üfürüldüğü gün, Allah´ın diledikleri bir ya­na, göklerde olanlar da yerde olanlarlar da, korku içinde kalırlar." (Nemi, 27/ 87) Bu âyet-i kerîmede korku ve panikten "Allah´ın diledikleri" diye istisna edilerek etkilenmeyecek olanlar şehidlerdir. Korku ve panik ancak, dirileri etkiler. Şehidlerse Allah katında diri olup rızıklanırlar. Onlar o günün korku­sundan güvende olurlar. Bu korku ve panik, Cenab-ı Allah´ın şerli ve kötü kullara salacağı bir azâbdır. Bununla ilgili olarak O, şöyle buyurmuştur:

"Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının. Doğrusu kıyamet saatinin sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur. Her ha­mile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün. Oysa sarhoş de­ğildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabının çetin olmasındandır." (Hacc, 22/1-2)

Allah´ın dilediği bir süre kadar azâb içinde dururlar. Ama bu azabın uzun süreceği muhakkaktır. Sonra Cenab-ı Allah, üflemesi için İsrafil´e emir verir. O da ikinci aşamadaki düşüp ölme üflemesini yapar, lifleyince, gökte ve yerde -Allah´ın dilediği dışındaki- herkes ölür. Canları çıktıktan sonra, ölüm meleği, güç ve kudret sahibi Allah´ın huzuruna gelerek şöyle der:

— Ya Rab! Gökte ve yerde -senin dilediklerinden başka- herkes öldü.

— (Gerçi Allah kimin hayatta kaldığını daha iyi bilir ama yine de sorar:} Kim hayatta kaldı

— Ya Rab ölümsüz ve diri olan sen hayatta kaldın. Arş´ını taşıyanlar Cebrail, Mikâil ve ben hayatta kaldık.

— Cebrail ve MikâÜ de ölsünler.

Bundan sonra Cenab-ı Allah Arş´ı konuşturur. Arş der ki:

— Ya Rab, Cebraîl ve Mikâil ölüyorlar, öyle mi

— Sus. Ben ölümü, arşımın altında bulunan herkese yazdım. Dolayısıy­la Cebrail ve Mikâil ölecektir.

Bundan sonra ölüm meleği, güç ve kudret sahibi Allah´ın huzuruna ge­lerek der ki:

— Ya Rab! Cebrail ve Mikâil öldüler. Ben ve Arş´ı taşıyan melekler ha­yatta kaldık.

— Arşımı taşıyanlar da ölsünler.

Arşı taşıyanlar da Ölürler. Yüce Allah arşa emir verir. Arş, Sûr´u İsra­fil´den alır. Bundan sonra ölüm meleği, güç ve kuvvet sahibi Allah´ın huzu­runa gelerek der ki:

— Ya Rab, arşını taşıyan melekler de öldüler.

— (Gerçi Allah kimin hayatta kaldığını daha iyi bilir ama yine de sorar:) kim hayatta kaldı

— Ya Rab, ölümsüz ve dizi olan sen hayatta kaldın. Bir de ben kaldım. -- Sen bir sebepten dolayı yarattığım bir yaratığımsm. Sen de öl. Ölüm meleği de ölür. Artık geride sadece bir, kahr edici güce sahip, tek,

her şey kendisine muhtaç olduğu halde kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, doğurmayan, doğurulmayan, bir tek dengi dahi bulunmayan, ezeli ve ebedi olan gökleri ve yeri kitap gibi düzen, sonra yeri ve göğü yayan, ardısıra üç kez saran Allah kalır. "Sonsuz gücün sahibi benim" der. Bunu da üç kez söy­ler. Sonra kendi kendine "Bugün hükümranlık kimin " diye sorar. Cevap ve­ren olmaz. Sonra yine kendi kendine şu cevabı verir: "Kahredici güce sahib olan tek Allah´ındır." Yer ve gökler götürülüp yerlerine başka yer ve gökler getirilir. Bunları dümdüz biçimde yayar. Yeri Ukaz panayırmdaki deri gibi uzatıp serer. Oradan ne çukur ne de tümsek kalır. Sonra Cenab-ı Allah mah-lukata bir ünleyişle ünler. Onlar eski hallerine dönerler. Toprağın bağrında olanlar bağrında; üstünde olanlar üstünde kalırlar sonra Cenab-ı Allah üzeri­nize, arşın altıdakileri indirir. Sonra yağmur yağdırması için göğe emir verir de kırk gün müddetle yağmur yağdırır. Öyleki yaratıkların üstünde oniki zi­ra´ yüksekliğinde su birikir. Sonra Cenab-ı Allah cesedlere, bitki bitirmeleri­ni emreder de cesedler bakla bitkisi gibi bitkiler bitirirler. Cesedleri tekâmül ettiğinde yüce Allah: "Cebrail ve Mikâil dirilsinler" der... Onlar dirilirler. Sonra Cenab-ı Allah ruhları çağırır da onlar gelirler; müslümanlann ruhları ışık saçar, diğerlerininkiyse saçar. Ruhların hepsini Allah kabzedip sûr´un içine atar. Sonra da ölülerin diriltilmeleri amacıyla sûr´a üflemesini isrâfile emreder. O üfleyince ruhlar arı gibi gelir, gökle yerin arasını doldururlar. Aziz ve Celil olan Allah: "Onur ve üstünlüğüm hakkı için her ruh, mutlaka bedenine dönsün" diye emreder. Bu buyruk üzerine bütün ruhlar, topraktaki bedenlerine girerler. Önce genizden içeri girip tıpkı zehirin ışınlan kimsenin içine yayılışı gibi bedene yayılırlar. Sonra üzerinizdeki (mezar) toprağı yan-«r ve dışarı çıkarsınız. İlk çıkacak olanınız benim. Sonra hızla akın ederek Rabbinizin huzuruna varırsınız.

"Gözleri dalgın dalgın çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak ka­birlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu zorlu bir gündür" derler." (Kamer, 54/7-8.j

Yalınayak, çıplak ve sünnetsiz halde bir yerde yetmiş sene kadar bekler­siniz de size bakılmaz, hakkınızda hüküm verilmz. Göz yaşlarınız kuruyun-caya dek ağlarsınız. Sonra gözlerinizden kan akar. Gözyaşına ve kana batar­sınız. Yaşlar ağzınıza ya da kulaklarınıza kadar çıkar. Sıkıntıya düşer gürül­tü eder ve şöyle dersiniz: "Hakkımızda hüküm versin diye bizim için kim Rabbimizin huzurunda şefaatçi olur " Derler ki: "Bu hususla babanız Âdem´den daha liyakatli kim vardır ! Çünkü Allah onu kendi eliyle yarattı. Ona kendi ruhundan üfledi. Önce onunla konuştu." Böyle dedikten sonra Âdem´in yanma gider, kendilerine şefaatçi olmasını isterler. O, kabul etmez ve "Ben bunu yapacak durumda değilim"der. Ondan sonra birer birer diğer peygamberlerin yanına giderler. Ama hiç bîri şefaatçi olmayı kabul etmez.

Nihayet yanıma gelirsiniz. Ben de koşmaya başlar, nihayet Fahs´a gelir orada secdeye kapanırım. (Ebû Hüreyre): Fahs nedir, ya Rasulallah diye sorduğunda Rasulallah (s.a.v.) buyurdu ki: Orası Arş´in ayağının konduğu yerdir." Derken Cenab-ı Allah bana bir melek gönderir. O melek pazumdan tutarak beni kaldırır. Rabbim bana der ki:

— Ey Muhammedi

— Evet ey Rabbim, buyur.

— Nedir bu halin (Tabii O, benim halimi benden daha iyi bilir.)

— Ey Rabbim (günahkârlara) şefaatçi olacağımı bana vaad etmiştin. Şimdi onlar için şefaatçi olmamı kabul buyur ve bu kulların hakkında hüküm ver.

— Seni onlara şefaatçi kıldım. (Ey kullarım) Ben size gelip hakkınızda hüküm vereceğim.

Ben de dönüp insanların yanında dururum. Biz beklemekteyken gökten şiddetli bir ses duyarız. Göktekiler, yerdeki cin ve insanlar gibi dünyaya iner­ler. Onların ışığıyla yer aydınlanır. Saf halinde dururlar. Onlara: "Rabbimiz aranızda mıdır " diye sorarız. Onlar da: "Hayır ama gelmektedir" derler. Sonra bir o kadar daha gök halkı yere iner. Nihayet zorlu gücün sahibi kutlu ve yüce Allah ile melekler, bulut gölgeleri içinde inerler. O gün Rabbinin ar­şını sekiz melek taşır. Ama bugün arşı dört melek taşımaktadır. Ayakları ye­rin en alt tabakasının sınırına kadar uzanır. Göklerle yer onların kucağında, arş ise omuzlarında olacaktır. "Onur ve ezici güce sahib olan Allah, noksan­lıklardan münezzeh ve yücedir. Hükümranlığın ve yüksek âlemlerin sahibi olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir. Yaratıkları öldüren ama kendisi ölümsüz olan Allah, noksanlıklardan münezzeh ve yücedir." diyerek tespihatta bulunurlar.

Bundan sonra Cenab-ı Allah kürsüsünü yeryüzünün dilediği bir tarafına koyar sonra da şöyle seslenir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu! Sizi yarattı­ğını günden şu güne kadar size kulak verip sizi dinledim, amellerinizi (yap­tıklarınızı) seyrettim. Şimdi de siz beni dinleyin. Size anlatılacak olanlar, sizin yaptıklarımzdır. Amel defterleriniz size okunuyor. Amel defterinde iyi şeyler bulan kimse, bundan ötürü Allah´a hamdetsin. Ama iyi şeyler bulma­yan kimse, sadece kendini kınasın."

Bundan sonra Cenab-ı Allah cehenneme emir verir. Bu emir üzerine oradan bir kısmı nurlu, bir kısmı zulümatlı bir topluluk çıkar. Sonra Cenab-ı Allah şöyle buyurur: "Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insano-ğulları! Ben size, şeytana tapmayın. O sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. Bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi " Andolsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı. Akletmez miydiniz İşte bu, size söz verilen cehen­nemdir. Bugün inkârcılığmıza karşılık oraya girin." (Yasin, 36/59-64)

Cenab-ı Allah insanları birbirinden ayırır. Amel defterlerini almaları için ümmetlere çağrıda bulunur. Ümmetler, korkudan diz üstü çökmüş ola­rak görürsün. Her ümmet, kitabına çağrılır. Onlara denir ki: "Bugün size, iş­lediğinizin karşılığı verilecektir." (Câsiyc, 45/28)

Cenab-ı Allah çiftlerle insanlar dışındaki yaratıkları arasındaki davaları halleder. Yırtıcı hayvanlarla diğer hayvanlar arasındaki davaları hükme bağ­lar. Öyleki boynuzsuzun boynuzlarmdaki hakkını alır. Bu işleri tamamladık­tan ve hç birinin diğerinde hakkı kalmadıktan sonra bilcümle hayvanata: "Toprak olun" der. Bu durumu gören kâfir, "Keşke bende toprak olaydım" der. Bundan sonra Cenab-ı Allah, kullar arasındaki davalara bakar. İlk olarak kan davalarını ele alır. Allah yolunda öldürülenlerin tümü oraya gelirler. Öl­dürülen (şehid) kimseye, gelmesini Allah emreder. O da şah damarlarından kan fışkırmakta olan kesik başını alıp gelir ve "Yarab! Bu beni niye öldür­dü " diye sorar. Cenab-ı Allah ta -öldürme sebebini çok iyi bildiği halde- öl­dürene, onu niçin öldürdüğünü sorar. O da; "Ya Rab, üstünlük senin olsun diye onu öldürdüm"der. Allah da ona, "Doğru söyledin" diye cevap verir ve yüzünü göklerin nuru gibi parlak kılar. Sonra melekler onu hemen cennete götürürler. Sonra bundan başka amaçlarla öldürülenler gelirler. Cenab-ı Al­lah, öldürülmüş olana emir verir; o da şah damarlarından kan fışkırmakta olan kesik başını alıp gelir ve: "Ya Rab, bu beni niye öldürdü " diye sorar. Cenab-ı Allah onun öldürülme sebebini herkesten çok daha iyi bildiği halde, öldürene; onu niçin öldürdüğünü sorar. O da; "Ya Rab! Üstünlük benim ol­sun diye onu öldürdüm" diye cevap verir. Cenab-ı Allah ona "Kahr ol!" kar­şılığını verir.

Bundan sonra her katile kısas uygulanır. Haksızlıklar telafi edilir. Za­limler, Allah´ın dilediği şekilde muamele görürler. Dilerse onlara azâb eder; dilerse merhamet eder. Bundan sonra Cenab-ı Allah, geride kalan diğer kul­ların davalarına bakar, kimsenin kimsede alacağı kalmaz, herkesin hakkını alıp sahibine verir, mazlumun zalimdeki hakkını alır. Öyle ki, süte su katmış olana da, sütünü halis kılmasını, katıksız hale getirmesini emreder. Cenab-ı Allah bu işleri bitirdikten sonra bir münadi, bütün mahlukata duyuracak bir sesle şöyle seslenir: "Herkes Allah´ı bırakıp da tapmış olduğu kendi tanrısı­nın yanına gitsin!" Her kim Allah´tan başkasına tapmışsa, tapındığı o şey, karşısına dikilir. O gün meleklerden biri Uzeyr (a.s.)´nı; biri de İsâ (a.s.)´ın kılığına bürünüp ortaya çıkar. Yahudiler Üzeyr´in kılığmdaki meleğe; Hris-tiyanlar da İsa´nın kılığmdaki meleğe tabi olurlar. Sonra tanrıları onları ate­şe çağırır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Eğer bunlar tanrı olsalardı cehenneme girmezlerdi. Hepsi orada temeli kalacaktır.1´ (Enbiyâ, 21/99)

Geride -aralarında münafıklar da olmak üzere- sadece müminler kalır. Cenab-ı Allah onları dilediği şekilde hesap yerine getirir. Onlara: "Ey insan­lar! Herkes tanrısının yanına gitti. Siz de tanrınızın ve Allah´tan başka tap­tıklarınızın yanma gidin" der. Onlar da; "Yemin ederiz ki, bizim sadece Al­lah´ımız vardır. Dünyadayken O´ndan başkasına tapmazdık" diye cevap ve­rirler. Bunun üzerine Cenab-ı Allah onları bir tarafa bırakır. Dilediği bir müddet böyle kalır. Sonra yine gelip onlara: "Ey insanlar! Herkes tanrısının yanına gitti. Siz de tanrınızın ve Allah´tan başka taptıklarınızın yanma gi­din." der. Onlar da: "Yemin ederiz ki, bizim sadece Allah´ımız vardır. Dün­yadayken O´ndan başkasına tapmazdık." diye cevap verirler.

Bunun üzerine Cenab-ı Allah paçaları sıvar, O´nun, kendilerinin rableri olduğunu anlayacakları şekilde tecelli edip azametini onlara gösterir. Bu te­celli karşısında hepsi yüz üstü secdeye kapanırlar. Münafıklarsa enseleri ye­re gelecek şekilde düşerler. Cenab-ı Allah onların bellerini sığır boynuzu gi­bi yapar. Sonra izin verir... Başlarını secdeden kaldırırlar.

Bundan sonra Cenab-ı Allah, cehennemin iki yakası arasına kıldan ince ve kılıçtan keskince, sırat köprüsünü kurar. Sıratın üzerinde çengeller, sivri demirler ve hurma dikeni gibi dikenler vardır. Sıratın alt tarafında kaygan bir köprü vardır. Oradan bir göz açıp kırpacak veya şimşek çakacak veya rüzgar esecek veya rahvan atla koşacak yahut koşucu bir adamın koşarak geçebile­ceği kadar kısa bir zamanda geçerler. Kimi salimen kurtulur. Kimi tırmala­narak kurtulur. Kimi de yüzüstü cehenneme atılır.

Cennetlikler cennet tarafına gönderildiklerinde; "Kim bizim için Rabbi-mizin katında şefaat eder ki Rabbimiz bizi cennete koysun !" derler. "Bu ise babanız Adem´den daha liyakatli kim vardır Çünkü Allah onu kendi eliyle yarattı. Ona kendi ruhundan üfledi. Önce onunlu konuştu."

Adem (a.s.)´in yanına gider, durumu ona anlatırlar. O da (cennette işle­diği) günahını onlara hatırlatarak şöyle der: "Ben bu işi yapabilecek durum­da değilim. Ama Nuh´un yanına gidin. Çünkü o, Allah´ın kullarına gönder­miş olduğu Resullerin ilkidir."

Nuh (a.s.)´ın yanına gider, durumu ona anlatırlar. Şefaatçi olmasını is­terler. O da bir şeyler söyler ve, "Musa´ya gidin. Ben bu isteğinizi yerine ge­tirebilecek durumda değilim" der. Musa (a.s.)´ın yanma gider, kendilerine şefaatçi olmasını isterler. O da bir günah işlemiş olduğunu söyleyerek, "Ben bu isteğinizi yerine getirebilecek durumda değilim. Siz, Allah´ın ruhu ve ke­limesi olan Meryem oğlu İsa´nın yanına gidin." der.

İsâ (a.s.)´ın yanına gider, ondan, kendilerine şefaatçi olmasını isterler. O da, "Ben bu isteğinizi yerine getirebilecek durumda değilim. Ama Muham-med (s.a.v.)´in yanına gidin."der.

Benim yanıma gelirler. Rabbim katında bana vaadedümiş üç şefaat hak­kı vardır. Hemen harekete geçer cennete gider ve cennet kapısının halkasını tutarım, kapının açılmasını isterim; kapıyı bana açarlar. Bana selâm verilir, merhaba denir. Cennete girip Aziz ve Celil olan Rabbime baktığımda secde­ye kapanırım. Yaratıklarından hiç birine vermediği kadar bana, kendisine hamd edip temcidte bulunmama izin verir. Ardından bana: "Ey Muhammed! Başını kaldır, şefaatte bulun, şefatini kabul edeyim; iste ki sana vereyim." der. Başımı kaldırdığımda durumumu benden daha iyi bilen Allah bana "Ne­yin var Ne istiyorsun " diye sorar. Ben de: "Ya Rab! Bana, şefaat ve bulu­nabileceğimi vaadetmiştin. Cennetliklere şefaat etmeme izin verki cennete girsinler." derim. Aziz ve Celil olan Allah buyurur ki: "Seni onlara şefaatçi kıldım. Cennete girmelerine izin verdim."

Beni hak dinle göpderen zât´a yemin ederim ki; sizler dünyada, cennet­liklerin cennetteyken kendi eş ve meskenlerinin tanıdıkları kadar kendi eş ve meskenlerinizi tanıyamazsınız."

Cennetliklerden her bir erkek, Allah´ın yarattığı şekildeki yetmiş iki (Huri) kadın ve iki de Âdem neslinden olan kadının kocası olur. Bu iki ka­dın, dünyada Allah´a yapmış oldukları ibadet sebebiyle Allah´ın dilediği di­ğerlerinin (yani hurilerin üzerine) efdal kılınırlar.

Cennetlik koca, (huri) eşlerinden birinin yakuttan mamul olan odasına girer. O kadın altın bir taht üzerinde oturacak, başında inciden yapılmış bir taç bulunacaktır. Odanın sündüs ve istebraktan yapılmış yetmiş basamaklı bir merdiveni vardır. Adam, elini zevcesinin omuzları arasına koyar. Sonra göğsüne bakar; elbisesinin altından cildini ve etini görür. Bacaklarının etine baktığında, yakut gerdanlığın tanelerinin içine geçirilmiş ipliği gördüğü gibi (kemiklerini ve iliklerini) görür. Kocanın ciğeri kadına, kadmmki de kocaya birer ayna gibi olur. Koca bu minval üzere karısının yanındayken, ikisi bir­birlerinden asla bıkmazlar. O esnada kocaya şöyle seslenilir: "Senin eşinden, eşinin de senden bıkmadığını anladık. Ancak senin bundan başka eşlerin de vardır." Bu çağrıyı duyduktan sonra eşinin odasından çıkar. Diğer eşlerine birer birer uğrar. Her birinin yanına vardığında eşleri kendisine: "Valahi cen­nette senden daha güzel biri yoktur. Cennette senden daha çok sevdiğim bir Şey yoktur." der.

Cehennemlikler cehenneme düştüklerinde Rabbinin yaratıklarından amelleri kendilerini helak etmiş bir gurup insan ateşe düşer. Ateş, kiminin ayaklarının üst tarafına geçmez. Sadece ayaklarını tutar. Kimini böğürlerine kadar tutar. Kiminin cesedinin tümünü tutar. Yalnız yüzü dışarda kalır. Al­lah, onun boynunu ateşe haram kılar. Ben: "Ya Râb! Ümmetimden ateşe dü­şünlere beni şefaatçi kıl." derim. Aziz ve Celil olan Allah: "Tanıdıklarınızı beşten çıkarın" diye emreder. Onlar, bir taneleri dahi içeride kalmıyacak şe­kilde ateşten çıkarlar. Sonra Cehab-ı Allah, şefaatte bulunmama izin verir. Şefaat etmeyen bir peygamber ve şehid kalmaz, hepsi şefaat ederler. Aziz ve Celil olan Allah: "Kalbinde bir dinar ağırlığınca imân bulunan her kimi bu­lursanız, onu da ateşten çıkarın" diye emreder. Boyleleri de bir taneleri dahi içeride kalmamacasına dışarı çıkarılırlar. Sonra Cenab-ı Allah şefaati kabul buyurup, "kalbinde bir dinarın üçte ikisi ağırlığınca imân bulunan kimseleri de, üçte bir dinar ağırlığınca imân bulunan kimseleri de, bir kırat ağırlığınca imân bulunan kimseleri de, bir hardal tanesi ağırlığınca imân bulunan kimse­leri de ateşten çıkarın." diye emreder. Bunlar, içeride bir taneleri dahi kalma­macasına ateşten çıkarılırlar. Öyleki, Allah rızası için sadece bir hayır işle­miş olan kimse de ateşte kalmaz. Hatta kendisi için şefaat edilmeyen ve hak­kında yapılan şefaatin kabul edilmediği bir kimse kalmaz. Allah´ın rahmeti­ni gördükten sonra kendisi için de şefaat edileceği ümidiyle İblis dahi ayak­ları üstüne dikilecek boyunu uzatıp kendini gösterir. Bundan sonra Cenab-ı Allah: "Merhamet edicilerin en fazla merhametlisi ben ve ben kaldım." der. Elini cehenneme sokar. Oradan sayısını ancak kendisinin bildiği miktarda in­sanı çıkarır. Taneleri andıran bu insanları Hayvan nehri denen bir nehire sa-vurur. Bunlar sel sularının getirdiğ çer çöp arasındaki taneler gibi biterler. Güneşe bakan tarafları yeşil, gölgede kalan taraflarıysa sarı olur. Biter ve in­ci taneleri gibi olurlar. Boyunlarına: "Bunlar, Rahmanın azâd ettiği cehen­nemliklerdir" ibaresi yazılır. Cennetlikler onları bu yazıdan tanırlar. Asla ha­yır işlemedikleri halde bunlar da cennette kalırlar."[91]

Hadisin buraya kadarlık kısmını Ebubekir el-Arabî, merhum Ebû Ya´lâ´dan rivayet etmiştir. Meşhur olan bu hadisi bir gurup imam kendi ki­taplarında rivayet etmişlerdir. Örneğin İbn Cerir, tefsirinde; Taberânî, Mu-tevvelâtında, Hafız el-Beyhakî, el-Ba´s ve´n-Nûşûr (327) adlı kitabında; Ha­fız Ebû Musa da Medine kıssacısı İsmail b. Rafi kanalıyla, el-Mütevvelat ad­lı kitabında bu hadisi rivayet etmiştir. Bunun bazı fadelerinde münkerlik ve ihtilaf vardır. Bu hadisin rivayet yollarını münferid bir cüzde açıklamış imdir.

Ben derim ki: Bu hadisin ravileri arasında adı geçen İsmail b. Rafi el-Medinî, hadis uyduranlardan değildir. Sanki o bu hadisi çeşitli yollardan ve müteferrik yerlerden derlemiştir. Kendi çağındaki önde gelenlerden bir gu­rup onun yanında hazır bulunmuştur. Ebû Asım en-Nebil, Velid b.Müslim, Mekki b. İbrahim , Muhammed b. Şuayb b. Sabur, Abduh b. Süleyman ve dğer bazı büyüklerden oluşan bir cemaat, kendisinden hadis rivayet etmiştir. Hafız b. Musa el-Medinî, yukarıdaki hadisi İsmail b. Rafi el-Medinî´den ri­vayet ettikten sonra şöyle demiştir: "Bu hadisin senedi her ne kadar eleştiril-mişse de bu hadisteki ifadelerin büyük bir kısmı, sabit senedlerle ayrı ayrı ri­vayet edilmiştir."

Hafız b. Musa el-Medinî böyle dedikten sonra mezkûr hadisin garip ta­raflarından bahsetmiştir.

Şimdi biz bu uzun hadisi kısım kısım ele alıp açıklamaya çalışacağız. Yardımı dilenilecek olan zât, yüce Allah´tır. [92]


Sûr Üflemeleri
Ölümünden Sonra Çürüyen Bedenden Geride Sadece Kuyruk Sokumu Kemiği Kalır:



Sûr´a üç kez üflenecektir. Birincisi insanlara korku ve panik veren üfle­me; ikincisi, insanların düşüp öleceği üfleme; üçüncüsü de dirilmelerini sağ­layacak olan üflemedir. Bununla ilgili açıklama, önceki kısımda nakl edilen sûr hadisinde uzun uzadıya verilmişti.

Sahih adlı kitabında Müslim... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasulul­lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İki üfleme arasında kırk gün vardır." Bu hadisi naklederken Ebû Hü-reyre´yi dinleyenler, kendisine şöyle sordular:

— Hadiste geçen kırktan kasıt, kırk gün müdür

— Bilmediğim koşuda konuşmam.

— Kırktan kasıt, kırk ay mıdır

—- Bilmediğim konuda konuşmam.

-— Kırktan kasıt, kırk sene midir

Şimdi bu hadisin yukarıda kalan kısmına devam edelim: "Sonra gökten bir su iner. (Ölü) insanlar, bakla biter gibi biterler (canlanırlar). İnsanın (öl­dükten sonra) kuyruk sokumu kemiği dışında her tarafı çürür. Kıyamet gü­nünde insanlar ondan terkib edilip (diriltilirler.)" [93]

İmam Ahmed b. Hanbel.. Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ademoğlunun her tarafı çürür ve onu toprak yer. Sadece kuyruk soku­mu kemiği kalır (çürümez.) İnsan ondan yaratılmıştır, ondan terkib edilecek­tir." (Müslim, 3/2271)

Bunu İmam Ahmed münferiden rivayet etmiştir ve bu rivayet, Müs­lim´in şartına uygundur.

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İnsanın kuyruk sokumu kemiği dışındaki her şe­yini toprak yer."

Kuyruk sokumu kemiği nedir, ya Rasûlallah diye sorduklarında şu ce­vabı verdi: "O bir hardal tanesi kadardır. İnsanlar (çürümelerinden sonra) o kemikten terkib edilirler." [94]

Burada söylenmek istenen, sûr´a yapılacak olan iki üflemedir. Bu iki üf­leme arasında kırk gün veya kırk ay yahut kırk senelik bir süre geçecektir. Allah bilir ya bu iki üflemeden biri, göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmele­rini grçekleştirecek olandır. Diğeri de bu ölenlerin ölmelerini gerçekleştire­cek olandır. Diğeri de bu ölenlerin dirilip haşredilmelerini sağlayacak olan-üır- Bu iki üfleme arasında geçen süre zarfında bir yağmur yağacaktır.

Burada üzerinde durulan husuflardan biri de, insanın kendisinden yara­tıldığı ve kıyamette yine ondan terkib edilip canlandırılacağı kuyruk sokumu ^emiğidir. Belki de iki üflemeden kasıt, korku ve panik üflemesiyle, gökteki ve yerdekilerin düşüp ölmeleriyle sonuçlanan üflemedir. Burada anlatılmak istenen budur. Her hal-ü kârda bu iki üfleme arasında geçecek bir müddet ol­malıdır. Sûr hadisinde de anlatıldığı gibi o süre zarfında çok büyük olaylar cereyan edecektir. [95]


Kıyamet Gününün Bazı Korkulu Halleri:



Bu haüerden biri yerin, üzerindeki sağa sola sallayıp sarsmasıdır. Bu hu­susta yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yer­yüzü ağırlıklarını dışarıya çıkardığı ve insanın: "Buna ne oluyor " dediği za­man..." (Ziizâl, 99/1-3)

"Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının. Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur. Her ha­mile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün, oysa sarhoş de­ğildirler. Fakat bu sadece Allah´ın azabının çetin olmasındandır." (Hacc, 22/1-21

"Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin-yalan olmadığı ortaya çıkacaktır. Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sar­sıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz:" (Vakıa, 56/1-7)

Bu korku ve paniğe düşürme üflemesi, kıyametin ilk başlangıcı olduğu­na göre "Kıyamet günü" adı, bütün bunları kapsayan uygun bir ad olur...

Buharî´nin Sahih´inde... Ebû Hüreyre´den rivayet olunduğuna göre Ra-süıullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet muhakkak kopacaktır. Hem de iki kişi (satıcı ile müşteri) ku­maşı aralarında açıp yayarlar. Onu alıp satmadan ve dürmeden (ansızın) kı­yamet kopacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Hem de kişi, sağmal deve­sini sağıp ta sütünü içmeye fırsat kalmadan kıyamet kopacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Kişi havuzunu sıvayıpta içinden su içemeden kıyamet (ansızın) kopacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Kişi lokmayı ağzına gö­türmüşken onu yiyemeden kıyamet (ansızın) kopacaktır." [96] Bu hadiste anlatılanlar, korku ve panik üflemesi öncesindeki durumlar olarak algılanmalıdır. Çünkü bu üfleme, kıyametin ilk başlangıcıdır.

Önceki sayfalarda nakledilen ve âhir zaman insanlarının evsafını anla­tan hadiste ifade edildiğine göre onlar, insanların en şerlileridir ve kıyamet, onların üzerine kopacaktır.

Önceki sayfalarda nakledilen ve İbn Rafi´in rivayet ettiği sûr hadisinde anlatıldığına göre iki üfleme arasında gök yarılacak, gökteki yıldızlar etrafa saçılacak, ay ile güneş kararacaktır. Allah bilir ya bu, göktekilerle yerdekile­rin düşüp ölmelerine neden olacak üflemeden sonra olacaktır. Bu hususta yü­ce Allah şöyle buyurmuştur:

"Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, herşeye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın peygam­berlerine verdiği sözden cayacağını sanma. Doğrusu Allah güçlüdür, öc alandır. O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. Gömlekleri katran­dan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir." (İbrahim, 14/47-49)

"Gök yarılıp Rabbine boyun eğdiği zaman -ki gök boyun eğecektir- ..." (İnşikâk, 84/1-2)

"Gözün kamaştığı, ayın tutulduğu, güneş ve ayın biraraya getirildiği za­man, işte o gün insan: "Kaçacak yer nerede " der. Hayır, hayır, bir sığınak yoktur. Ey insan! O gün sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun. O gün, in­sanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirir. Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahididir." (Kıyamet, 75/7-15)

Bütün bunların, göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmelerine sebeb olacak üflemeden sonra vukubulacağı anlatılacaktır. Ama yeryüzünün sarsılması, buna bağlı olarak çatlayıp yazılması, insanların, yerin köşe bucağına kaçma­ları ise, korku ve panik üflemesinden sonra, göktekilerle yerdekilerin düşme­lerine neden olacak üflemeden önce olması münasiptir.

Yüce Allah, Firavun kavminden olan mümin kimsenin durumundan bahsederken şöyle buyuruyor: "Ey Milletim! Ah-ü figân gününden sizin he­sabınıza korkuyorum. Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allah´a karşı sizi ko­ruyan bulunmaz." (Gafir, 40/32-33)

"Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah´ın verdği bir güç olmaksızın geçemez­siniz ki! Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız Ey in­sanlar ve cinler! Üzerinize dumansız bir alev ve ateşsiz bir duman gönderilir de kurtulamazsınız. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlar­sınız " (Rahman, 55/33-36)

İmam Ahmed b. Hanbel´in müsnedinde, Sahih-i Müslim´de, dört sü-nen´de Ebû Şureyha Huzeyfe b. Üseyd´den rivayet olunan ve önceki kısım­larda geçen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Sizler on alâmeti görmeden.kıyamet kopmayacaktır." Böyle dedikten son­ra Rasûlullah (s.a.v.), o on alâmeti saymış ve sonunda da şöyle buyurmuştur:

"... Bu alâmetlerin sonuncusu, Aden´in derinliğinden çıkarak insanları önüne katıp mahşere götürecek olan bir ateştir." (Müslim. 3/2226)

Bu ateş, âhir zamanda yeryüzünün her tarafındaki insanları önüne katıp, haşir ve neşir yeri olan Şam´a sevkedecektir.[97]


Ahir Zamanda İnsanları Önüne Katıp Mahşere Sevk Edecek Olan Ateş:



Buharı ve Müslim´in Sahihlerinde... Ebû Hüreyre´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar üç yöntemle haşredilecek-lerdir. Kimi rağbet ve imrenme havası, kimi de korkup kaçma havası içinde olacaktır. İkisi bir deve üstünde, üçü bir deve üstünde, on tanesi de bir deve üstünde olacaktır. Geride kalanlarıysa ateş, önüne katıp haşir yerine götürür. Giderken dinlendikleri yerde o ateşte onlarla birlikte dinlenir. Akşamladıkla­rı yerde onlarla birlikte geceler." [98]

İmam Ahmed b. Hanbel... Sabit b. Enes´ten rivayet etti ki; Abdullah b. Selâm, Rasûlullah (s.a.v.)´e kıyamet alâmetlerinin ilkini sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de ona şu cevabı verdi: "İnsanları doğudan alıp önüne katarak batıya götüren ve orada toplayacak olan bir ateştir..." (Buharî, Enbiyâ 1/4). Bu hadisin tamamı uzun olup sahih hadis kitaplarında mevcuttur. [99]


İnsanlar Kıyamet Gününde Üç Sınıf Hafinde Haşredilecektir:



İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde insanlar üç sınıf halinde hasredilirler. Bir sınıf yaya, bir sınıf süvari, bir sınıf da yüzüstü haşr edilir."

"Ey Allah´ın Rasûlü, onlar yüzüstü nasıl yürüyecekler " diye sordukla­rında Rasûlullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi: "Onları ayakları üstünde yürüten, yüzüstü yürütmeye de kadirdir. Yalnız onlar (bu halde giderlerken) yüzleri­ni tümseklerden ve dikenlerden sakınırlar." [100]

İmam Ahmed b. Hanbel... Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Doğrusu hicretten sonra bir hicret daha olacaktır. (O hicrette) insanlar, İbrahim´in hicret ettiği yere çekilecek ve yer­yüzünde insanların ancak en şerlileri kalacaktır. Yerleri onları atacak; ateş onları domuz ve maymunlarla birlikte hasredecek, onların geceledikleri yer­de onlarla beraber geceleyecek, onların dinlendikleri yerde onlarla beraber dinlenecek, onların geride kalanlarım (yakıp) yiyecektir." [101]

El-Ba´s ve´n-Nüşûr adh kitabında Hafız Ebubekir el-Beyhakî.. Ebû Şu-reyha Huzeyfe b. Üseyd el-öıfarî´den rivayet etti ki; Ebû Zerr d-Ğıfarî;

"Biz onları kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak hasrederiz." (îsrâ, 17/97) âyet-i kerimesini okuduktan sonra şöyle dedi:

Doğru konuşan ve kendisine bildirilenlerin doğru olduğu zât (yani Ra­sûlullah) bana buyurdu ki: "Kıyamet gününde insanlar üç gurup halinde has­redilirler: Bir gurup yiyeceğini yemiş, giyeceğini giymiş, bineğine de bin­miştir. Bir gurup koşarak gider. Bir gurupta yüzüstü vaziyette melekler tara­fından sürüklenirler." Yanında bulunan bizler kendisine sorduk: Ey Allahın Rasülü, iki gurubu anladıkta şu koşarak gidenlere ne oluyor "Buyurdu ki: "Cenab-ı Allah bineklere âfet bırakır. Öyle ki binekli kimse kalmaz. Hatta ki­şiye sütü kesilmiş, sırtına semer vurulmuş develerle birlikte beğenilen hoş bir bahçe verilir." [102]

Müsned adlı eserinde İmam Ahmed b. Hanbel... İbn Humeyele el-Ku-Şeyri´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ya­yalar ve süvariler olarak şurada (Rasûlullah böyle derken eliyle Şam tarafını gösterdi.) haşredileceklerdir. (Kimi de) ağızlarına tıkaç konmuş olarak yüz üstü sürünerek Allah´a arzedilirler." [103] Tirmizî de bunu ri­vayet etmiş, hasen ve sahih bir hadis olduğunu söylemiştir.

Bu ifadeler gösteriyor ki; bu hadislerde sözü edilen haşir, dünyanın son demlerinde mevcud olan insanların, haşir yeri olan Şam diyarında toplanıp üç sınıf olarak haşredilmeleri demektir. Bir sınıf yiyeceğini yemiş, giyeceği­ni giymiş ve bineğine binmiştir. Bir sınıf bazan bineğe biner, bazan da yaya gider. Bunlar, önceki sayfalarda nakledilen bir hadiste anlatıldığı gibi; iki ki­şi bir deveye, üç kişi bir deveye, on kişi bir deveye -binek azlığından dola­yı- nöbetleşe binerler. Geride kalanlarını ateş, önüne katıp haşir yerine götü­rür. O ateş, Aden´in derinliklerinden çıkar, insanları arkadan kuşatır ve her taraftan onları önüne katıp sevkeder, mahşere götürür. Geride kalanlarını (yakıp) yer.

Bütün bu anlatılanlar, bu hadisenin, dünyanın son deminde vukubulaca-ğım göstermektedir. Bolea yenilip içilecek, düz sırtlı hayvanlara ve hörgüç-lülere binilecek, geridp kalanları ateş (yakıp) yiyecek. Demek ki bunlar, dün­yanın sonunda olacaktır. Eğer bunlar "ölülerin diriltilmesini sağlayan sûr üf­lemesinden sonra olacak" deniliyorsa bu mümkün değildir. Çünkü o zaman yürüyecek binek, yiyecek ve içecek, hatta ölecek kimse kalmaz. Toplanıla­cak yani hasredilecek geniş bir alanda kalmaz. Hayret hem de ne hayret ki; Hafız Ebubekir el-Beyhakî, bu hadisleri rivayet ettikten sonra bunlarda anla­tılan ´bineğe binme´ olayının kıyamet gününde olacağı yorumunu getirmiş, bunu sahih saymış, bizim söylediğimizi delil olarak göstermiştir: "Sakınan­ları o gün Rahmân´ın huzurunda O´na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suç­luları suya götürür gibi cehenneme süreriz." [104]


İnsanlar Kıyamet Gününde Yalınayak, Çıplak Ve Sünnetsiz Olarak Hasredilirler:



Yukarıdaki ayeti hadisle tefsir ederken ileri sürdüğü iddia nasıl doğru olabilir Oysa hadiste şöyle deniliyor: "Onlardan kimileri var ki; iki kişi bir deveye, üç kişi bir deveye, on kişi bir deveye (nöbetleşe) binerler." [105]

Bunun binek kıtlığından ötürü olduğu açıkça bildirilmiştir. Bu bildi­rimle yukarıdaki iddia uyuşmamaktadır. Doğrusunu Allah bilir ya o binekler, Cennetin necip develeridir ki; müminler haşir meydanında onlar binerek cen­nete gideceklerdir. Ama bu nöbetleşe olmayacaktır. Bununla ilgili açıklama ileride verilecektir.

Aralarında İbn Abbas, İbn Mes´ud, Âişe ve diğerlerinin de bulunduğu bir gurup sahabiden başka bir yolla gelen bir rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur:

"Sizler, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah´ın huzurunda topla­nacaksınız." [106]

Yüce Allah da şöyle buyurmuştur:

"Yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var edeceğiz." (Enbiyâ, 21/104)

Bu ayet ve hadiste anlatılan haşir, başka bir haşirdir. Bu, kıyamet gününde, ölülerin diriltildiği sûr üflemesinden sonra olacaktır. O esnada insanlar yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak mezarlarından kalkacaklardır. Aynı şe­kilde kâfirler de susuz olarak cehenneme sevk edileceklerdir.

Yüce Allah buyurmuştur ki:

"Biz onları kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak hasredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini arttırırız." (İsrâ, 17/97)

Bu durum mahşerden cehenneme götürülmeleri emredildiğinde vukubu-lacaktır. Bütün bunlarla ilgili açıklama yeri geldiğinde inşaallah verilecektir. Güvencimiz ve dayanağımız Allah´tır.

Sûr hadisinde anlatılmıştır ki; korku ve panik üflemesinden ötürü mey­dana gelecek korkulu durumlardan ölüler haberdar olmayacak ve etkilenme­yecekler. Bu korkunç hallerden etkilenmeyeceklerini Cenab-ı Allah´ın bil­dirdiği kimseler, sadce şehitlerdir.

Çünkü onlar, Rablerinin katında diri olup rızıklanırlar. Bu olup bitenle­ri hissederler ama hiç ürkmezler. Göktekilerle yerdekilerin düşüp ölmesine neden olacak sûr üflemesi nedeniyle de bunlar düşüp ölmezler.

Tefsirciler, korku ve panik yani kıyamet üflemesi esnasında meydana gelecek korkulu hallerden etkilenmeyecek olan kimselerin hangileri oldukla­rı hususunda çeşitli görüşler ileri sürerek ihtilafa düşmüşlerdir. Hadiste yer alan sarih ifadeye göre bunlar şehidlerdir. Kimi, etkilenmeyecek olanların Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Azrail olduğunu; kimi de bunların arşı taşıyan me­lekler olduklarını söylemiştir. Kimi de, "Etkilenmeyecek olanlar başkaları­dır" demiştir. Doğrusunu Allah bilir.

Yine Sûr hadisinde anlatılmıştı ki; korku ve panik üflemesiyle, gökteki­lerle yerdekilerin düşüp ölmelerine neden olacak üfleme arasında insanlar uzun bir süre bu korkulu halleri müşahede edecekler; bu sebeple de -Allah´ın diledikleri hariç- göktekilerle yerdeki insanlar, cinler ve meleklerin tümü öleceklerdir. Kimileri bu hariç tutulanların Arşı taşıyan melekler olduğunu, kimi Cebrail olduğunu, kimi Mikâil olduğunu, kimi İsrafil olduğunu, kimi şehidler olduğunu, kimi de başkaları olduğunu söylemişlerdir. Yüce Allah buyurmuş ki: "Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra sûra bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar." (Zümer, 39/68)

"Sûr´a bir üfürüş üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbiri­ne çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur. Kıyamet kopar. Gök yarılır; O gün düzeni bozulur. Melekler onun çevresindedirler. O gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir. Ey insanlar! O gün siz huzura alınırsı­nız. Hiç bir şeyiniz gizli kalmaz." (Hakka. 69/13-18)

Sûr hadisinde şöyle denmişti:

"Cenab-ı Allah, İsrafil´e: "Herkesi düşürüp öldürecek üflemeyi yap" der. Bu emri alan İsrafil üfler ve bu nedenle göktekilerle yerdekilerin -Al­lah´ın diledikleri dışında- tümü düşüp ölür. Cenab-ı Allah, ölüm meleğine kimin sağ kaldığını kendisi daha iyi bildiği halde-: "Kim sağ kaldı " diye sorar. O da şu cevabı verir: "Diri ve ölümsüz olan sağ kaldın. Arş´ını taşıyan meleklerle Cebrail ve Mikâil sağ kaldılar." Cenab-ı Allah ona, Cebrail ile Mikâü´in ruhlarını kabzetmesini emreder. Sonra da Arş´ı taşıyanların ruhla­rını kabzetmesini emreder. En sonunda Azrail´e de ölmesini emreder. Azra­il, yaratıkların en son ölenidir." [107]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Doğrusu Cenab-ı Allah, ölüm meleğine şöyle buyurur: Sen de yaratıklarımdan birisin. Uygun gördüğüm bir sebepten dola­yı seni yaratmıştım. Öl ve sonra da hiç dirilme." [108]

Muhammed b. Kâ´b dedi ki: Cenab-ı Allah ona: "Öyle bir ölümle öl ki, sonra hiç dirilme!" dediğinde O, öyle bir çığlık atacak ki; o çığlığı gökteki-ler ve yerdekiler duyacak olsalar, korkudan mutlaka ölürler."

Ben derim ki: "Öyle bir öl ki, artık hiç dirilme." Bu Azrail´in ölümün­den sonra artık bir ölüm meleği olmayacaktır. Çünkü sahih hadiste de sabit olduğu gibi o günden sonra artık ölüm olmayacaktır. Sözünü ettiğimiz Sa-hih´deki hadiste şöyle buyurulmuştur:

"Ölüm, kıyamet gününde alaca bir koç suretinde getirilip cennetle ce­hennem arasında boğazlanacak, sonra da şöyle denilecektir: Ey Cehennem­likler! Orada ebedi kalın; size ölüm de yoktur. Ey cennetlikler! Orada ebedi kalın; size ölüm de yoktur."[109]

Bu hadis sonra da gelecektir. Ölüm meleği fânidir. Ölecek, ondan sonra da hiç ölüm meleği olmayacaktır. Doğrusunu Allah bilir. Bu sözü gerçekten peygamber efendimizin söylemiş olduğunu kabul edersek, bundan zahiren anlaşıldığına göre Azrail, öldükten sonra artık hiç dirilmeyecektir. Hadisin sahihliği varsayıhrsa o zaman böyle bir tevilde gerçeklik payı çok az olur. Doğruyu en iyi bilen, elbetteki yüce Allah´tır. [110]


Fasıl:



Sûr hadisinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuş: "Herkes ölüp de sadece kahredici güce sahip bir, tek, her şey kendisine muhtaç olduğu halde kendisi hiç bir şeye muhtaç olmayan, doğurmayan, doğurulmayan, ezeli ve ebedi Al­lah bakî kalınca göklerle yeri kitap gibi dürer, sonra açıp yayar, sonra üç kez sarar ve üç kez "Ben zorlu gücün sahibiyim!" der, sonra üç kez; "Bu gün hü­kümranlık kimin " diye seslenir, kendisine cevap veren olmaz. Sonra kendi kendine cevap vererek şöyle der: "Bir ve kalır edici güce sahib olan Allah´ın­dır." [111]

Yüce Allah buyurdu ki:

"Onlar Allah´ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O´nun avucundadır. Gökler O´nun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir." (Zümer, 39/67)

"Göğü kitap dürer gibi durduğumuz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımızdan verilmiş bir söz olarak- onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz yaparız." (Enbiyâ, 21/104)

"O her şeyden öncedir. Kendisinden sonraya hiç bir şeyin knlmıyacağı sondur. Varlığı aşikârdır. Gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bi­lir." (Hadîd, 57/3)

"Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar et­mek için kullarından çıkarlar. Onların hiç bir şeyi Allah´a gizli kalmaz. "Bu gün hükümranlık kimindir " denir. Hepsi: "Gücü her şeye yeten tek Al­lah´ındır." derler. Bu gün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bu gün hak­sızlık yoktur. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir." (Mü´min, 40/15-17)

Buharı ve Müslim´in Sahih´lerinde... Ebû Hüreyre´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cenab-ı Allah yeri tutar, göğüde sağ eliyle dürer, sonra da şöyle buyurur: "Ben hükümrânım, ben zorlu gücün sahibiyim, nerede yeryüzünün hükümdarları Nerede zorbalar, nerede bü-yüklenenler " [112]

Buharı ve Müslim´in Sahih´lerinde... İbn Ömer´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Doğrusu yüce Allah, gökleri sağ eliyle tutar, sonra da, "Ben hükümrânım!" der." [113]

İmam Ahmed b. Hanbel´in Müsned´inde ve Müslim´in Sahih´inde... İbn Ömer´den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) bir gün minber üzerinde şu âyet-i kerîmeyi okudu:

"Onlar Allah´ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O´nun avucundadır. Gökler O´nun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir." (Zümer, 39/67)

Bu âyet-i kerimeyi okurken Rasûlullah (s.a.v.) elini öne ve arkaya doğ­ru hareket ettiriyor ve şöyle diyordu: "O zaman Rab da kendini onurlandırıp: "Ben zorlu gücün sahibiyim. Ben en büyüğüm. Ben hükümrânım. Ben güç­lüyüm. Ben cömerdim!" diyecektir." O esnada minber, Rasûlullah (s.a.v.)´i o kadar sarstı ki, neredeyse yere düşecek, dedik." [114]

Yukarıdaki âyet-i kerimeyi tefsirde (yani İbn Kesîr tefsirinde) açıklar­ken bu konuyla ilgili yeter miktar da hadisleri sened ve lafızlarıyla birlikte naklettik. Allah´a hamdolsun. [115]


Fasıl:



Sûr hadisinde anlatıldığına göre Cenab-ı Allah, kıyamet gününde bu yerler, başka yerlerle değiştirecek, yenilerini açıp yayacak ve Ukaz panayı­rında satılan deriler gibi serecek.

"Orada ne çukur, ne tümsek göreceksin." (Tâ-Hâ, 20/108)

Sonra Cenab-ı Allah insanları azarlar ve onlar da kendilerini bir değişik­lik içinde bulurlar:

"Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şe­ye üstün gelen tek Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah´ın huzuruna çıktıkları günde, sakın [116] Allah´ın peygamberlerine verdiği sözden caya­cağını sanma." (İbrahim, 14/47-48)

Müslim... Hz. Aişe´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.)´e; "Yerin ve göklerin değiştirildiği günde insanlar nerede olacaklardır " diye sorulduğun­da Rasûlullah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Karanlıkta ve köprünün (sıratın) ge­risinde olacaklardır." [117]

Bununla kastedilen, mezkur hadiste sözü edilen değişiklikten başka bir değişikliktir. Burada anlatılan, iki üfleme yani canlıların ölümüne yol açan üfleme ile canlıların dirilmesini sağlayan üflemeler arasında yeryüzünün işa­ret ve sınırlarını bozan ve yok eden değişikliktir. Bu durumda dağlar yürütü­lecek, yer sarsılacak, yeryüzü dümdüz hale gelecek, yeryüzünde burgaç, de­re ve tepe kalmayacaktır. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Ey Muhammed! Sana dağları sorarlar. De ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek, orada ne çukur ne de tümsek göreceksin." (fâ-Hâ, 20/105)

"Dağlar yürütülüp serap olacaktır." (Nebe\ 78/20)

"Dağlar, atılmış renkli yüne benzeyecekler." (Kari´a, 101/5)

"Yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur." (Hakka, 69/14)

"Bir gün dağları yürütürüz de yeri dümdüz görürsün. Hiç birini bırak­maksızın onları toplarız. Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: "Andol-sun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize geldiniz. Sizi toplamak için bir söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değil mi "[118] denir." [119]


Fasıl:



Sûr hadisinde Rasûlullah buyurdu ki: "Sonra Cenab-ı Allah, Arş´m al­tından bir su indirir. Gökten kırk gün boyunca yağmur yağar. Öyle ki su, oni-ki zira´ yükseklikte üzerinize çıkar. Sonra bitmeleri (canlanmaları) için Ce­nab-ı Allah cesedlere emir verir. Onlar da küçük salatalıklar gibi biterler." [120]

Önceki sayfalarda da nakledildiği gibi, İmam Ahmed b. Hanbel ve Müs­lim... Abdullah b. Amr´dan rivayet ettiler ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Sonra Sûr´a üflenir. Onu duyan herkes, boynunu kaldırıp indirir. Onu duyan ilk adam, havuzunu sıvamakta olan biri olacaktır. Duyunca dü-Şüp ölecektir. Onu işiten herkes mutlaka düşüp ölecektir. Sonra Cenab-ı Al­lah çisenti gibi bir yağmur yağdırır. O yağmur sebebiyle yaratıkların cesed-leri biter (canlanır). Sonra sûr´a bir kez daha üflenince o ölüler kalkıp bakı­dırlar. Sonra da: "Ey insanlar! Rabbinize gelin!" denir." [121]

Buharî... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "İki üfleme arasında kırk vardır." Yanında bulunanlar kendisine sordular:

— Ey Ebû Hüreyre, bu kırk gün müdür

— (Bilgim olmadığı için) açıklama yapamam.

— Bu kırk ay mıdır

— Açıklama yapamam.

— Bu kırk sene midir

— Açıklama yapamam.

Yukarıdaki hadise, kaldığımız yerden devam ediyoruz: "İnsanın kuyruk sokumu kemiğinden başka her şeyi çürür ve (toprağa karışan) cesed o kemik­ten terkib edilir (oluşturur ve diriltilir)."[122]

Müslim de... A´meş´ten böyle bir rivayette bulunmuş, ancak bu rivayet­te, üçüncü kez söylenen "Açıklama yapamam" sözünün ardına şu ekleme ya­pılmıştır: "Sonra gökten bir su iner (yağmur yağar ve insanlar (ölü cesedler) bakla biter gibi biterler. İnsanın kuyruksokumu kemiğinden başka her tarafı çürür. Onlar, kıyamet gününde o kemikten terkib edilir (ve diriltilirler)."(Müslim. 3/2271)

Ehvâlü Yevm´il-Kıyâme adlı kitapta Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Ebü´l-Âliye´den rivayet etti ki; Übeyy b. Kâ´b, şöyle demiştir:

"Kıyamet gününden önce altı alâmet görülecektir. İnsanlar çarşıların-dayken aniden güneş kararır. Onlar bu haldeyken dağlar da yerin üzerine dü­şerler. Yer sarsılıp hareket eder, her taraf karışır; panikten ötürü cinler insan­lara; insanlar da cinlere kaçıp sığınırlar. Binekler, hayvanlar, canavarlar ve kuşlar bir araya gelip birbirlerine karışırlar. Yabani hayvanlar bir araya top­lanır ve harekete geçerler. "Doğurması yaklaşmış develer başı boş bırakıldı­ğı zaman" sahipleri onları ihmal ederler. "Denizler kaynaştırıldığı zaman" cinler insanlara "Biz size haber vereceğiz. Denize gelin" diyecekler. İnsanlar oraya vardıklarında denizin alevlenmekte olan bir ateş olduğunu görürler. Onlar bu haldeyken yer öyle bir çatlayıp yarılır ki, çatlağın bir ucu yedinci yer tabakasına kadar iner; diğer ucu da yedinci gök tabakasına uzanır. Onlar bu haldeyken bir rüzgâr gelip onları öldürür." [123]

Ibn Ebi´d-Dünyâ... Abdurrahman b. Yezid b. Câbir´den rivayet etti ki; Atâ b. Yezid es-Seksekî şöyle demiştir:

"Cenab-ı Allah, Meryem oğlu İsa´nın ruhunu aldıktan ve kıyametin kop­ma saati yaklaştıktan sonra hoş bir rüzgâr estirir, bununla da her müminin ru­hunu alır. Geride şerli insanlar kalır. Onlar da eşekler gibi birbirlerinin üze­rine atlar (zina eder), kıyamet te işte onların üzerine kopar. Onlar bu haldey­ken Cenab-ı Allah yeryüzü sakinlerine bir zelzele gönderir de ayakları ve meskenleri sarsılır. Cinler, insanlar ve şeytanlar ortaya çıkarak çıkış yeri ararlar. Batı ufkuna gelirler, oranın kapatılmış olduğunu görürler. Orada mu­hafızlar olacaktır. Sonra insanların yanına dönerler. Onlar bu haldeyken kı­yamet saati üzerlerine doğar ve bir ünleyicinin şöyle ünlendiğini duyarlar: "Ey insanlar! Allah´ın emri (kıyamet) gelecektir. Acele gelmesini isteme­yin." Bu Çağrıyı kadın, kucağındaki bebekten daha iyi duyacak değildir. Son­ra Sûr´a üflenir. Göktekilerle yerdekilerin -Allah´ın diledikleri dışında- tü­mü düşüp Ölür." [124]

İbn Ebi´d-Dünyâ... Ukbe b. Âmir´den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Batı tarafından üzerinize kalkan gibi siyah bir bulut doğacaktır. O bu­lut yükseldikçe yükselecek ve her tarafı kaplayacak, sonra da bir ünleyici: •´Ey insanlar! Doğrusu Allah´ın emri gelmiştir!" diye ünler. Canım kudret elinde bulunan zât´a yemin ederim ki; iki adam (alış veriş için) kumaşı açar­lar, düremeden kıyamet kopar. Kişi havuzunu sıvar, ondan su içmeden kıya­met kopar. Kişi sağmal ineğini sağar, sütünü içmeden kıyamet kopar." [125]

Muharip b. Dessar dedi ki: "Kıyamet gününde kendisinden taleb edilen bir şey olmadığı halde, gördüğü korkunç durumlardan ötürü kuş, kuyruğunu yere çarpar ve kursağındakilerİ de dışarı atar." (Ehvâlü Yevm´il-Kıyâme, 19)

İbn Ebi´d-Dünya... Abdullah b. Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününe baş gözüyle bakmaktan hoşla­nan bir kimse; Tekvîr, İnfitar ve İnşikâk surelerini okusun." [126]


Diriliş Üflemesi:



Yüce Allah buyurdu ki: "Sûr´a üflenince, Allah´ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sur´a bir daha üfle­nince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar. Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydın­lanır. Kitâb açılır. Peygamberler ve şâhidler getirilir ve onlara haksızlık ya­pılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye, işlediği ödenir. Esa­sen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir." (Zümer. 39/ 68-70)

"Sûr´a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. Gökler kapı kapı açılacaktır. Dağlar yürütülüp serap oacaktır." (Nebe´, 78/18-20)

"Sizi çağırdığı gün, O´na hamdederek dâvetine uyarsınız ve kabirleri­nizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız." (İsrâ, 17/52)

"Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecek­tir." (Naziâi. 79/13-14)

"Sûr´a üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar. "Vah hâlimi­ze! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı " derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah´ın vâd ettiği budur. Peygamberler doğru söylemişlerdi" denir. Tek bir çığlık kopar. Hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. Artık bu gün kimse­ye hiç bir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık gör­mezsiniz." (Yâsîn, 36/51-54)

Sûr hadisinde anlatıldığına göre, canlıların düşüp ölmelerine neden ola­cak üflemeden sonra bütün mahlukat alt üst olacak, ölümsüz ve diri olan Al­lah baki kaldıktan -ki o, ezeli ve ebedidir- iki üfleme arasında göklerle yer bambaşka gökler ve yerle değiştirildikten sonra Cenab-ı Allah, bir yağmur yağdırarak o yağmurun suyuyla, mezarlarmdaki cesedleri diriltecek, tıpkı dünyadaki gibi bir canlılığa kavuşturacak. Bundan sonra şöyle buyuracaktır: ´Arş´ı taşıyan melekler dirilsinler." Onlar dirilirler. İsrafil´e emir verir... İs­rafil sûr´u ağzına alır. Sonra Cenab-ı Allah; "Cebrail ve Mikâil dirilsinler." diye emreder... Onlar da dirilirler.

Sonra Cenab-ı Allah, ruhları huzuruna çağırır. Gelirler. Müminlerin ruh­ları nûr saçar; diğeri erin inkiyse zulümat saçar. Hepsini kabzedip sur´a bırakır.

Sonra İsrafil´e, diriliş üflemesini yapmasını emreder. O da üfleyince ruhlar arı gibi ortaya çıkarak gök ile yer arasını doldururlar. Yüce Allah: "Onur ve üs­tünlüğüm hakkı için her ruh, dünyada canlandırdığı cesede dönsün" der. Ruh­lar cesedlere yönelirler genizlerden girip -ışınlan kimsenin cesedine zehirin yayılışı gibi- cesedlere yayılırlar. Sonra mezarınız açılır. Mezarı ilk açılacak olan, benim. Sizler, mezarlarınızdan hızla çıkar, boyun eğmiş vaziyette, çağrı­cının çağrısına zillet ve huşu içinde icabet- ederek koşar adımlarla Rabbinizin huzuruna gidersiniz. Oraya yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak varırsınız.

Kâfirler, "BU ZOrlu bir gündür" derler. [127]

Yüce Allah buyurdu ki: "Kabirlerden çabuk çabuk çıkacakları gün, göz­leri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak sanki dikili taşlara doğru koşar­lar. İşte bu, onlara söz verilmiş olan gündür." (Meâric, 70/43-44)

"Bir çağrıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. O gün çığlı­ğı gerçekten duyarlar, işte o, kabirden çıkış günüdür. Doğrusu biz diriltiriz, biz öldürürüz, dönüş bizedir. O gün, yer yarılır, onlar çabucak ayrılır. Bu, bi­ze göre kolay bir toplanmadır." (Kaf, 50/41-44)

"Ey Muhammedi Öyleyse onlardan yüz çevir. Çağıranın görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün. Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi ya­yılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür derler." (Kamer, 54/6-8)

"Sizi yerden yarattık, oraya döndüreceğiz, sizi tekrar oradan çıkaraca­ğız." (Tâ-Hâ, 20/55)

"Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız." (A´râf, 7/25)

"Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir. Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır." (Nûh, 71/17-18)

"Sûr´a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz." (Nebe\ 78/18)

İbn Ebi´d-Dünyâ... Ebü´z-Zür´a´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir:

"Kıyamette soğuk bir zemheri rüzgârı eser. Bu rüzgar bütün müminleri sararak ruhlarını alır. Sonra kıyamet (şerli) insanlar üzerine kopar. Gök ile yer arasında bir melek durup sûr´a üfler, gökteki ve yerdeki her canlı ölür. Bu iki üfleme arasında Cenab-ı Allah´ın, olmasını dilediği her şey olur. Son­ra Cenab-ı Allah, Arş´in altından bir suyu gönderir de bu su sebebiyle ölüle­rin iskelet ve etleri -tıpkı sulanan tarla gibi- biter (canlanır)."

Böyle dedikten sonra İbn Mes´ud şu âyeti okudu:

"İnsanları diriltmek de böyledir." (Fâtır, 35/9)

İbn Mes´ud´un sözlerini aktarmaya devam ediyoruz: "...Sonra melek, gök ile yer arasında durup sûr´a üfler. Her can, bedenine koşar, içine girip âlemlerin Rabbinin huzuruna varırlar..."

Vehb bin Münebbih´in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İnsanlar mezar­larında çürürler. Üfleme sesini duyduklarında ruhlar bedenlere girerler; maf­sallar birbirlerine bağlanır. İkinci üfleme sesini duyduklarında insanlar aya­ğa kalkıp başlarındaki saçı silkelerler ve mü´minler şöyle derler: "Ey noksan­lıklardan münezzeh olan yüce Rabbimiz, sana hakkıyla ibadet etmedik." [128]


Dirilişle İlgili Hadisler



Süfyân-ı Sevrî... Ebü´z-Zür´a´dan rivayet etti ki; Abdullah b. Mes´ud şöyle demiştir: "Çok soğuk bir zemheri rüzgârı estirilir. Yeryüzündeki bütün müminler o rüzgardan etkilenir (ölür). Sonra kıyamet, geride kalan (şerli) in­sanlar üzerine kopar. Sonra melek, gök ile yer arasında durup sûr´a üfler; gökteküerle yerdekilerin tümü ölür. Sonra bu iki üfleme arasında Allah´ın ol­masını dilediği her şey olur. Sonra Allah, Arş´ın altından yere bir su gönde­rir o suyla, ölülerin iskeletleri ve etleri, toprağın yağmur yağmasıyla ekin bi-tirişi gibi biter (dirilir)İer. Böyle dedikten sonra Abdullah b. Mes´ud şu âye­ti okudu:

"Bulutları yürüten, rüzgârları gönderen Allah´tır. Biz bulutlan ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmek de böyledir." (Fâtır, 35/9)

Sonra melek gök ile yer arasında durup sûr´a üfler. Her can kendi bede­nine koşup içine girer. Bütün bedenler kalkıp âlemlerin Rabbinin huzuruna giderler. [129]

İbn Ebi´d-Dünyâ.. Vekî´ b b. Adiyy´den rivayet etti ki; amcası Ebû Re-zîn şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (s.a.v.)´e, "Ey Allah´ın Rasûlü! Allah ölü­leri nasıl diriltir Yaratıklarında bunun bir işaret ve delili varmı dır " diye sordum. Buyurdu ki: "Ey Ebû Rezîn! Kuraklıktan telef olmuş, kupkuru hale gelmiş bir vadinin yanından geçtin mi Sonra o vadiyi, içinden sular akmak­ta olup etrafı yeşermiş halde de gördün mü " Bu sorusunu "Evet" cevabını vermem üzerine şöyle buyurdu: "Cenab-ı Allah, ölüleri de işte böyle diriltir. Yaratıklarında bunun işaret ve delili de budur işte." [130]

İmam Ahmed b. Hanbel... Süleyman b. Musa´dan rivayet etti ki; Ebû Rezîn el-Ukaylî şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)´in yanına geldim. Kendi­sine, "Ey Allah´ın Rasûlü! Allah, ölüleri nasıl diriltir " diye sordum. Buyur­du ki:

— Diyarında kurumuş, çoraklaşmış bir toprağa uğradın mı Sonra bir daha uğradığında onu verimli ve bol ürünlü bir halde gördün mü

— Evet gördüm.

— Ölüleri diriltmek de işte böyledir.

— Ey Allah´ın Rasûlü! İmân nedir

—- İmân; Allah´tan başka ilâh bulunmadığına, bir ve ortaksız olduğuna, Muhammed´in de O´nun kulu vericisi olduğuna, inanmandır. Allah ve Ra-lüü, kendilerinden başka her şeyden daha çok sevmendir. Allah´a ortak koşmaktansa ateşte yanmaya razı olmalısın. Nesebinden olmayan kimseyi de sırf Allah rızâsı için sevmelisin. Eğer bu evsafta olursan -sıcak bir günde su­samış kimsenin içine su sevgisinin girişi gibi- imân sevgisi senin içine girer:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Ben, mümin olduğumu nasıl anlayacağım

— Ümmetimden bir kul bir iyilik yaparda o işin iyilik olduğunu ve bun­dan ötürü Cenab-ı Allah´ın kendisini mükâfatlandıracağını bilirse; bir kötü­lük yapar da o işin kötülük olduğunu anlar, bu nedenle mağfiret diler ve ken­disini ancak Allah´ın bağışlayacağını bilirse, o kişi muhakkak mümindir." [131]

Velid b. Müslim... Katâde´nin, "Bir çağırıcımn yakın bir yerden çağıra­cağı güne kulak ver," (Kâf, 50/41) âyetiyle ilgili olarak şöyle dediğini naklet-mistir:

Bir melek Kudüs´teki sahre (kaya)nın üstüne şöyle seslenir: "Ey çürü­müş kemikler ve dağılmış eklemler! Hesabınızın görülmesi için Allah, topar­lanıp bir araya gelmenizi size emrediyor!" Kabir azabı ancak göktekilerle yerdekilerin ölümüne yol açan üflemeyle diriliş üflemesi arasında mezarda-kileri rahat bırakır. Bu nedenledir ki kâfirler diriltildiklerinde; "Vay halimi­ze! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı " derler. Müminler de onlara derler ki: "İşte Rahman olan Allah´ın vaad ettiği budur. Peygamberler doğru söyle­mişlerdi." (Yasın. 36/52)

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Sadaka b. Bekr es-Sa´dî´den rivayet etti ki; Ma´dî b. Süleyman şöyle demiştir: Ebû Muhkem el-Cisrî hikmetli bir kimse olup dostları, yanında toplanırlardı. Şu âyet-i kerîmeyi okuduğunda ağlardı:

"Sûr´a üflenince, kabirlerinden rablerine koşarak çıkarlar." Vay halimi­ze! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı " derler." (Yasin, 36/51-52)

Bu âyet-i kerimeyi okuduğunda ağlar, sonra da şöyle derdi: Kıyametin korkunçluğu, akılları baştan almıştır. Allah´a yemin ederim ki, eğer sözlerin­den zahiren anlaşıldığı gibi (kâfir) millet mezarda uykuda olsalar, dirilişleri­nin ilk etabında "Vay halimize!" demezler. Bundan sonra mahşerde Allah´a sunulma ve kendilerinden hesap sorulma aşamalarında da büyük tehlikelerle karşılaşır ve kıyamet, olanca şeddetiyle üzerlerine kopar. Onlar mezarda uy­ku halinde değil, tersine elem ve azâb içinde olacaklardır. Onlar "Vay hali­mize!" deyip diriltildiklerinde daha büyük sıkıntı ve belâlarla karşılaşırlar. Eğer böyle olmasaydı onlar mezardaki azabı, müteakip azaba göre küçümse­yip "Vay halimize!" demezlerdi. Zaten Kur´ân´da bunun delili de vardır:

"Güç yetirilemeyen ve en büyük baskın bastırdığı zaman..." (Naziâı, 79/34)

Bu âyeti de okuduktan sonra Ebû Muhkem, sakalı göz yaşlarıyla ıslamn-caya dek ağlardı. [132]

Velid b. Müslim... Abdullah el-Hadremî´den rivayet etti ki; Ebû İdris el-Holanî şöyle demiştir: Cahiliyet devrinde insanlar Irak´la Şam arasında bil­ginlerin yanında toplandılar. Bilginlerden biri bu toplantıda kalkıp şöyle ded:

"Ey insanlar! Sizler mutlaka ölecek, hesap ve ceza yerine götürülmek üzere diriltileceksiniz." Bundan sonra adamın biri kalkıp şöyle dedi: "Arap panayırlarından birinde bir adamın bineğinden düştüğünü, develerin tabanla-rıyla, bineklerin tırnak ve toynuklarıyla, adamların da ayaklarıyla onu ezdik­lerini, geride vücudundan bir parmak ucu kadar dahi kalmadığını, (adamca­ğızın ölüp gittiğini) gördüm. Yemin ederim ki, Allah onu artık hiç diriltme-yecektir!"

Bilgin, o adama şöyle cevap verdi: "Siz fikri durmuş, aklı zayıf, ameli az bir kavimdensiniz. O çürüyen cesedi sırtlan alıp yese, sonra da su halde bir dışkı olarak dışarı atsa, sonra da köpekler gelip o pisliği yese ve yine dışkı ola­rak dışarı atsa ve o dışkılar toparlanıp pislikle geçinen hayvanların sahipleri­nin kazanlarının altına yakıt olarak sürülüp yakılsa, sonra o yakıtın külü, rüz­gar tarafından savurulsa, kıyamet gününde Cenab-ı Allah o cesedin parçaları­nı alıp götüren her şeye, o parçaları geri vermelerim emreder, o şeyler o par­çaları geri verirler; sonra Cenab-ı Allah ö cesedi ceza ve sevap için diriltir.

Velid, Abdurrahman b. Yezid b. Câbir´in şöyle dediğini nakletti: Cahi­liyet devrinin katı bilgililerinden biri, Rasülullah (s.a.v.)´e dedi ki:

— Ey Muhammedi Duyduğuma göre sen üç şey söylemişsin. Akıllı bir kimsenin, senin bu söylediklerine inanması düşünülemez: Sen araplarm ken­dilerinin ve atalarının taptıkları tanrıları terkedeceklerini, Kisrâ ve Kay-ser´in [133] hazinelerine sahib olacağımızı, öldükten sonra diriltileceğimizı söy­lemişsin.

— Sonra da kıyamet gününde senin elini tutacak ve bu söylediklerini sa­na hatırlatacağım.

— Ölüler arasında beni kaybetmeyecek ve beni unutmayacak mısın

— Ölüler arasında seni kaybetmeyecek ve seni unutmayacağım!

O bilgin yaşadı. Nihayet Rasülullah (s.a.v.) vefat etti. O da müslüman-ların Kisrâ ve Kayser´in hazinelerine sahib olduklarını gördü. Müslüman ol­du. İslâmiyeti güzelce yaşadı. Rasülullah (s.a.v.)´in kendisine vermiş olduğu cevabı büyük bir saadet muştusu sayan Hz. Ömer (r.a.) Mescid-i Nebevî´de o zâtı sık sık tebrik eder ve şöyle derdi: "Müslüman oldun. Rasülullah (s.a.v.) kıyamette elini tutacağını sana vâdetti. Rasülullah (s.a.v.)´in, elini tutacağı kimse Allah´ın izniyle mutlaka kurtuluşa ve mutluluğa kavuşur." [134]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Saîd b. Cübeyr´in şöyle dediğini rivayet et­miştir:

As b. Vâü, çürük bir kemiği alıp Hz. Peygambere getirdi ve ona: "Ey Muhammed, Allah şu kemiği diriltecek mi !" diye sordu. Hz. Peygamber de °na şu cevabı verdi: "Evet... Hem de Allah seni öldürecek, sonra diriltecek, sonra da ateşe koyacaktır."

Bundan sonra da şu âyet-i kerime nazil oldu:

"Çürümüş kemikleri kim canlandıracak " diye bize misâl vermeye kal-kar. Ey Muhammedi De ki: "Onları ilk defa yaratan canlandıracaktır. O, her-türlü yaratmayı bilendir." (Yasin, 36/78-79)

"Andolsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz." (Vakıa, 56/62)

Bu, Âdem´in ve sizin yaratılışınızda-. Bunu doğrulamayacak mısınız [135]

İbn Ebi´d-Dünya, Ebû Cafer el-Bakır´m şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Denilir ki; ilk yaratılışı görüpte öldükten sonraki yaratılışı (diriltilişi) ya­lanlayan hayret ederim. Şaşarım, hem de çok şaşarım o adama ki; kendisi her gün ve gecede (uykudan uyanıp) dirildiği halde ölüm sonrası dirilişi yalan­lar!./´

"Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O´dur. Bu, O´nun için daha kolaydır." (Rûm, 30/27)

Ebü´l-Aliye bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: "Tekrar diriltmek, Al­lah´a göre önce yaratmaktan daha ^olaydır. Aslında O´nun için ikisi de çok kolaydır." [136]

İmam Ahmed b. Hanbel... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve Celil olan Allah buyurdu ki: "Kulum be­ni yalanladı. Böyle yapması uygun olmadı. Bana küfretti. Böyle yapması uy­gun olmadı. Beni yalanlaması, "Allah bizi ilk defa yarattığı gibi hadi bizi ye­niden yaratsın bakalım!" demesidir. Bana küfretmesi, "Allah çocuk edindi" demesidir. Oysa ben bir ve tekim. Her şey bana muhtaç olduğu halde ben hiç bir şeye muhtaç değilim. Doğurmadım, doğurulmadım. Bir tek dengi bulun­mayanım." [137]

Bu hadis, Buharı ve Müslim´in sahihlerinde de mevcuttur.

Aynı hadis kitaplarında şöyle bir hikâye vardır:

Adamın biri öldüğünde oğullarına, kendisini yakmalarını, külünün yarı­sını karaya, yarısını da denize savurmalarını vasiyet edip şöyle der: "Şayet Allah benim aleyhime takdirde bulunursa lyç kimseye yapmadığı azabı bana yapar."

Çünkü onun Allah katında kayıtlı bir tek iyiliği dahi yoktu. Ölünce oğul­lan vasiyetini yerine getirdiler. Sonra Cenab-ı Allah karaya emir verdi... Vü­cudunun karadaki parçaları toplandı. Denize emir verdi... Vücudunun deniz­deki parçaları toplandı. Ve adam tastamam bir vücudla ayağa kalktı. Rabbi, ona; "Böyle yapmana sebep neydi " diye sordu. Adam: "Sen daha iyi bilir­sin ki senden korktuğum için böyle yaptım" der. Rasülullah (s.a.v.), Cenab-ı Allah´ın o adamı bağışladığını söylemiştir."

Sali>€l-Mizzî!nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

´î€fün ortasında mezarlığa gittim. Mezarları seyrettim. Suskun bir millet Şifiydiler sanki. "Sübhanallah! Uzun süren bu çürümüşlüğün ardından sizi kim diriltip canlandıracak !" dedim. O çukurlardan birinden bana şöyle bir ses geldi: "Ey Salih!...

"Göğün ve yerin, O´nun buyruğu ile ayakta durması O´nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün. Hemen çı­kı verir s iniz." (Rûm, 30/25) Bu sesi duyunca vallahi hemen düşüp bayılmışım." [138]


Cesedlerîn Kabirlerinde Diriltilip Çıkarılmaları İçin Sûr´a Liflenecek Olan Kıyamet Günü, Bir Cuma Günüdür:



Bu konuda bir çok hadis vârid olmuştur:

İmam Mâlik b. Enes... Ebû Hüreyre´den rivayet ett ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kendisinde güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. O günde Âdem (a.s.) yaratıldı. O günde Âdem (a.s.) yeryüzüne indirildi. O günde töv­besi kabul edildi. O günde vefat etti. O günde kıyamet kopacaktır. Cuma gü­nünde bütün hayvanlar şafaktan güneş doğuncaya kadar acaba kıyamet ko­pacak mı diye korkularından kulaklarını verir dinlerler. Yalnız cinlerle insan­lar bundan gafildirler. Cuma günü bir vakit vardır. Müslüman kimse o vakit­te namazda olur, Allah´tan bir dilekte bulunursa, Allah mutlaka [139] dileğini ve­rir." [140]


Kıyametin Kopma Vakti:



Mucem´ül-Kebir adlı eserinde Taberânî... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet, ancak ezan vakti kopar." Taberânî, bu hadiste geçen ezanla, [141] Sabah ezaninin kastedildiğini Söylemiştir.[142]

Müsned adlı eserinde İmam Muhammed b. İdris eş-Şafiî... Enes b. Mâ-Iik´in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Cebrail beyaz ve parlak bir aynayla Rasülullah (s.a.v.)´in yanına geldi. Rasülullah (s.a.v.), "Bu nedir " diye sor­du. Cebrail şu cevabı verdi: "Bu cumadır. Bununla sen ve ümmetin üstün kı­lındınız. Bu hususta insanlar, yani yahudi ve hıristiyanlar size tabidirler. Bu günde sizin için hayır vardır. Bu günde bir vakit vardır. Mümin kimse o va­kitte Allah´tan hayırlı bir dilekte bulunup duâ ederse, dileği mutlaka yerine gelir. Bizim katımızda Cuma, artırma günüdür." Rasülullah (s.a.v.), "Artır­ma günü nedir " diye sordu. Cebrail dedi ki: "Rabbin, firdevs cennetinde ge­niş bir vadi edindi. Orada misk tepeleri vardır. Cuma günü olduğunda oraya dilediği miktarda meleğini indirir. Çevresinde, üzerinde peygamber kürsüle­ri bulunan nurdan minberler vardır. Bu nurdan minberlerin etrafı, üzerinde yakut ve zebercedden taçlar bulunan altın minberlerle çevrilidir. Bunların üzerinde sıddıklarla şehidler otururlar. Kimi de bu minberlerin arkasındaki misk tepeleri üzerinde oturur. Yüce Allah: "Ben sizin Rabbinizim. Size ver­diğim sözü yerine getirdim. Benden isteyin ki size vereyim.

— Ey Rabbimiz! Senin hoşnutluğunu diliyoruz.

— Sizden hoşnut oldum. Dileğiniz olacak ve sizler için benim katımda daha fazlası vardır.

Bunlar Cuma gününü severler. Çünkü o günde Rableri kendilerine, dile­dikleri hayır ve iyilikleri verir. O, Rabbinizin Arş üzerinde istiva ettiği gün­dür. O günde Âdem (a.s.) yaratıldı. [143] O günde kıyamet kopacaktır." [144]


Toprak, Peygamberlerin Cesedlerini Çürütmez:



İmam Ahmed b. Hanbel... Evs b. Evs Es-SekafTden rivayet etti ki; Ra-sûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Sizin en faziletli günlerinizden bin de Cuma dır. Adem (a.s.) o günde yaratıldı; O günde vefat etti. O günde Sûr´a üflenecek; o günde göktekilerle yerdekiler düşüp ölecektir. Ogünde bana çokça salavât getirin. Szin salavâ-tınız bana sunulur." Ey Allah´ın Rasûlu! Sen (toprakta) çürüdükten sonra sa-lavatımız sana nasıl sunulur diye sorduklarında Rasülullah (s.a.v.) şöyle ce­vap vermişti: "Doğrusu Cenab-ı Allah, peygamberlerin cesedlerini yemesini (çürütmesini) toprağa haram kılmıştır." (Neseî, Cum´a 3/5)

Şeyhimiz (Zehebî)... Ebû Ürnâme b. Abdü´l-Münzir´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Günlerin efendisi ve Allah katında en muazzamı, Cuma günüdür. O, Allah katında Ramazan ve Kurban bayramlarından daha uludur. O günde beş özellik vardıjr: Allah o günde Âdem (a.s.)´i yarattı ve onu o günde vefat ettir­di. O günd^ bir vakit vardır. Kul o vakitte haram şeyler dışında ne dilerse, Allah dileğini verir. Kıyamet o günde kopacaktır. Allah´ın gözde melekleri, gök, yer dağ ve deniz, hepsi cuma gününden (yani o günün hakkını vereme: mek´en ve o günde kıyametin kopmasından) korkarlar." [145]

Tşberânî... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Kıyamet, cuma günü sabah ezanı vaktinde kopacaktır."

Ebû Abdillah el-Kurtubî, Tezkire adlı kitabında, "Kıyamet, ramazanın ortasına denk gelen bir Cuma gününde kopacaktır" demiştir. Ama bunu ka­bul etmek için bir delile ihtiyaç vardır. [146]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Hasan´ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İki gün ve iki gece vardır ki, yaratıklar onların benzerini duymamışlardır. Biri Ölünün mezardakilerle geçireceği ilk gecedir; çünkü daha önce öyle bir gece geçirmiş değildir. Diğeri de sabahında kıyametin kopacağı gecedir. O gün­lerden biri, Allah katından müjdecinin sana cennet ya da cehennem müjdesi­ni getireceği gündür. Diğeri de amel defterinin sana sağ ya da sol tarafından verileceği gündür." [147]

Abdi Kays, Harem b. Hayyan ve diğerlerinin, sabahında kıyametin kopa­cağı geceyi çok önemli ve muazzam bir gece olarak gördükleri rivayet edilir.

ibn Ebi´d-Dünyâ... Mâlik b. Miğvel´den rivayet etti ki; Humeyd şöyle demiştir: Hasan, bir Recep gününde mescitte elindeki küçük testiden su emi­yor, sonra emdiği suyu tükürüp derin derin soluk alıyor, sonra da yaslandığı yeri sarsarcasma ağlayıp şöyle diyordu: "Keşke kalbler dirilse; keşke kalbler ıslah olsa. Sabahında kıyamet kopacak olan gecede vay sizin halinize! Kıya­mete gebe olan gece, acaba hangisidir Yaratıklar kıyamet günü kadar gizli­liklerin açığa çıkacağı ve gözlerin ağlayacağı başka bir gün duymuş değildir­ler." [148]


Kıyamet Gününde İlk Olarak Hz. Peygamberin Mezarı Açılacak Ve İlk Olarak O, Mezardan Çıkacaktır:



Müslim b. Haccac... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde ben, Âdemoğlunun efendisiyim. Mezarı açılıp ilk olarak mezardan çıkacak olan benim, ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edi­len de benim."

Heşîm.. Ebû Saîd´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur;

"Kıyamet gününde ben, Âdemoğlunun efendisiyim. Bununla iftihar et­miyorum. Kıyamet gününde mezarı açılıp da ortaya çıkacak ilk kişi benim. Bununlada iftihar etmiyorum." (Müslim, 2/1782)

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Ebû Hüreyre´den rivayet etti ki; Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Sûr´a üflenir... Allah´ın diledikleri dışında, göktekilerle yerdekiler dü­şüp bayılırlar. Sonra yine üflenir. İlk ayılan ben olurum. O zaman Musa´nın Arş´ı tutmakta olduğunu görürüm. Bilemiyorum, acaba Tur dağında ilâhî te­celliden ötürü düşüp bayılması nedeniyle mi kıyametteki üflemeden sonra düşüp bayılmamıştır, yoksa benden önce mi uyanmıştır "

Sahih-i Müslim´de, Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğu rivayet edil­mektedir:

"Mezarı ilk açılıp dışarı çıkacak olan benim. O esnada Musa´nın, arşın ayağını tutmakta olduğunu görürüm. Bilemiyorum; acaba benden önce mi uyanmıştır, yoksa Tur´daki düşüp bayılmasının karşılığı olarak mı kıyamet­te ki üfleme nedeniyle düşüp bayılmamıştır." [149]

İbn Ebi´d-Dünyâ... İbn Cüd´ân´dan rivayet etti ki; Saîd b. Müseyyeb şöyle demiştir: "Ebubekir´le bir yahudi arasında bir çekişme oldu. Yahudi: "Musa´yı insanların üzerine seçkin kılan zât´a yemin ederim ki..." deyince Hz. Ebubekir onu tokatladı. O da (şikâyet) için kalkıp Rasülullah (s.a.v.)´in yanına gitti. Rasülullah (s.a.v.), ona şöyle dedi: "Ey yahudi ben, mezarı açı­lıp ilk çıkacak olan kimseyim. Çıktığımda Musa´nın Arş´a tutunmuş olduğu­nu görürüm. Bilemiyorum, acaba o benden önce mi dirilmiştir, yoksa Tur´daki düşüp bayılmasının ödülü olarak mı sur üflemesi anında düşüp ba­yılmamıştır."

Bu hadisin Buharî ve Müslim´de bir kaç varyantı vardır. Bunlardan ba­zısında anlatıldığına göre o yahudiyle çekişen kişi, Hz. Ebubekir değil de en-sardan bir adamdır. Doğrusunu Allah bilir. Bu varyantların en güzel ifadeli­si Şudur:

"Kıyamet günü olduğunda insanlar (dehşetten) düşüp bayılacaklar. İlk bayılan ve ayılan ben olacağım. Ayıldığımda, Musa´nın, Arş´m ayaklarını tutmuş olduğunu göreceğim. Bilemem; benden önce mi bayılıp ayıldı, yoksa Tur dağındaki bayılmasının mükâfatı olarak mı kıyamette düşüp bayılmadı " [150]

İleride de açıklanacağı üzere bu düşüp bayılma, Kur´an´da anlatılandan ayrı olup mahşer meydanında olacaktır. Yukarıdaki hadiste de anlatıldığı gi­bi bu düşüp bayılma, davalara bakmak üzere hesap yerine geldiğinde Yüce Rabbin tecellide bulunması nedeniyle vukubulacaktır. Mûsâ (a.s.)´ın Tur da­ğında düşüp bayılması gibi o esnada bütün insanlar düşüp bayılacaklardır. Doğrusunu yüce Allah daha iyi bilir.

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Hasan´dan rivayet ettiki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Dirilip mezardan çıkacağımı, basımdaki toprakları sil­kelediğimi, dönüp baktığımda Musa´dan başkasını göremediğimi ve onunda Arş´a tutunduğunu görür gibi oluyorum. Bilemiyorum, acaba o benden önce mi dİrilmiştir, yoksa O, Cenab-ı Allah´ın, sûr üflemesinden etkilenmede müstesna kıldıklarından midir " (Ehvâlü Yevmi´-Kıyâme, 9 (îstidrâfcât), s. 319) Bu hadiste mürsel ve de öncekinden daha, zayıftır. [151]


Kıyamet Gününde Dirilip Mezardan İlk Çıkacak Olan Kişi, RasÛlullah (s.a.v.)´dir:



Hafız Ebubekir el-Beyhakî... Abdullah b. Selâm´dan rivayet etti ki; Ra­sÛlullah {s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde ben, Ademoğullarının efendisiyim. Bununla iftihar etmi>orum. Mezarı açılıp ilk çıkacak olan, ilk şefaat edecek ve şefaati kabul edüccek olan benim. Elimde Livâ´ül hamd (denen sancak) bulunacaktır. Âdeme´de, onun aşağisındakilere de şefaat edeceğim." Bu hadisin tahrici ya­pılmamıştır, ancak senedinde sakınca yoktur. [152]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... İbn Ömer´den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Mezarı açılıp ilk çıkacak olan kişi benim. Sonra Ebubekir, sonra Ömer´dir. Mezardan çıkışımın ardından Baki´ mezarlığındakilerin yanına gi­derim, onlar benimle beraber hasredilirler. Sonra Mekkelileri beklerim. On­lar da benimle beraber hasredilirler. Mekke ile Medine arasında hasredilece­ğim."

Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Nafi´den rivayet etti ki; İbn Ömer şöyle de­miştir: RasÛlullah (s.av.) mescide girdi, sağında Ebubekir, solunda da Ömer vardı, ikisine yaslanmıştı. "Kıyamet gününde işte böyle diri(lip hasredilece­ğiz" dedi."

Ebubekir d Ebi´d-Dünyâ... Kâ´b´ül-Ahbar´ın şöyle dediğini rivayet et­miştir;

"Her şalak doğarken mutlaka gökten yetmiş bin melek iner, Hz. Pey­gamberin mezarını kuşatır, oraya kanatlarım vurur ve ona salât getirirler. Akşam olunca göğe çıkarlar. Bir o kadarı da yere iner, öncekilerinin yaptıkları­nı yaparlar. Nihayet yer yarılır, RasÛlullah (s.a.v.), kendisini ağırlayıp saygı gösteren yetmiş bin meleğin arasında mezarından çıkar."

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Yunus b. Seyf´den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar yaya olarak haşir yerine gelirler. Ben, buraka binmiş olarak oraya gelirim. Bilâl da kızıl tüylü dişi bir deveye binmiş, önümde duracaktır. İnsanların toplandığı yere vardığımızda Bilâl ezan okumaya başlar. "Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasûluh" derken öncekiler ve sonrakiler onu tasdik ederler." [153] Bu, mürsel olarak rivayet edilmiştir. [154]


İnsanların Yalınayak, Çıplak Ye Sünnetsiz Olarak Dirilip Haşredilecekleri Ve,O Günde İlk Olarak Kime Elbise Giydirîleceği:



İmam Ahmed b. Hanbel... Hz. Aişe´den rivayet etti ki; RasÛlullah (s.a.v.) şöyle dedi:

"İnsanlar Kıyamet günü yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak diritiecek-lerdir." O zaman Aişe dedi ki: Ya Rasülallah, nasıl olur çırılçıplak Peygam­ber (s.a.v.) buyurdu ki: "O gün herkesin kendine yetecek derdi vardır." (Abe­se, 80/37) (Neseî.Cenâîz, 4/H8). Bu hadisin bir benzerini de Buharı ve Müslim Sa-hih´lerine Hatim b. Ebî Sagîre rivayetiyle Aişe´den almışlardır. [155]


Kıyamet Günü Kendisine İlk Elbise Giydirilecek Kimse İbrahim Halilullah Aleyhisselâmdır:



İmam Ahmed b. Hanbel... Hz. Aişe´den rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: RasÛlullah (s.a.v.) bize vaaz verirken şöyle dedi:

"Ey insanlar! Sizler yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah´ın huzu­runda toplanacaksınız. "Yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımızdan veril­miş bir söz olarak- onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz yaparız." (Enbiyâ: 104) (Müslim, 3/2194)

"Haberiniz olsun! Kıyamet gününde insanlar arasından kendisine elbise giydirilecek ilk kişi İbrahim (a.s.)´dır. Doğrusu ümmetimden bazı kimseler diriltecek ve alınıp sol tarafa götürülecek. Ben "Bunlar benim ashabımdır!" diyeceğim. Bana, "Bunların senden sonra neler yaptıklarını sen bilemezsin" denir. O zaman ben de, salih kulun (Hz. İsa´nın) dediklerini derim:

"Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâhiddim. Beni ara­larından aldığında onları sen gözlüyordun. Sen her şeye şâhidsin. Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, hakim olan şüphesiz ancak sensin." (Mâide, 5/H7-H8)

"(Ey Muhammed! Ümmetim dediğin) şunlar, sen aralarından çıkıp ken­dilerinden ayrılalı beri topukları üstüne (küfre) geri döndüler ve bu hallerini
"Muhakkak ki siz yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Alah´ın huzu-runde hasredileceksiniz." [157]

Beyhakî... İbn Abbas´tan rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak Allah´ın huzurunda hasredilecek­siniz!" [158]

Zevcesi: "O zaman bizler birbirimize bakacak mıyız " diye sorunca Peygamber (s.a.v.) şu cevabı verdi: "O gün herkesin kendine yeter derdi var­dır." (Abese, 80/37) (Neseî, 4/114)

Hafız Ebubekir el-Beyhakî... Abdullah b. Haris´ten rivayet etti ki; Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:

"İnsanlar iki sene müddetle ayakta, gözleri göğe dikilmiş halde yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşredileceklerdir. Sıkıntılarının şiddetinden ötürü Cenab-ı Allah onları ağızlarına kadar tere boğar. Sonra "İbrahim´i giy­dirin" diye emreder. Ona ince beyaz ketenden mamul (biri alt biri de üst ol­mak üzere) iki cennet elbisesi giydirilir. Sonra Muhammed (s.a.v.) için ses­lenilir. Havuz onun için su fışkırtır. O havuz Eyle ile Mekke arasındaki me­safeyi kaplar. O havuzun suyundan içilir, yıkanılır. O gün susuzluktan insan­ların boğazı parçalanmış olacaktır.

Bununla ilgili olarak Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bana cennet el­biseleri giydirilir. Kürsünün üzerine çıkar, ya da sağında dururum. O gün ya­ratıklar arasında benden başka hiç kimse bu makama sahib olamaz. Bana: "İşte, sana verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir" denir."

Adamın biri kalkıp Rasûlullah (s.a.v.)´e; "Annenle baban için ümid etti­ğin bir şey var mıdır " diye s©rdu. Rasûlullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: "Kabul edilir veya edilmez, ama ben onlara şefaat edeceğim. Fakat onlar için hiç bir şey ümid etmiyorum."

Beyhakî dedi ki: Hz. Peygamber bunu, müşrikler için mağfiret dileme ve münafıkların cenaze namazını kılma yasağının inişinden önce söylemiş ol­malıdır."

Kurtubî... Abdullah b. Haris´ten rivayet etti ki; Hz. Ali şöyle demiştir: "Kıyamette ilk olarak Hz. İbrahim´e ince beyaz ketenden mamul iki cennet elbisesi giydirilecek, sonra da Arşın sağ yanında Muhammed (s.a.v.)´e de cennet elbisesi giy dirilecektir."

Tezkire adlı kitabında Ebû Abdillah el-Kurtubî... Abdullah b. Mes´ud´dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kıyamette ilk olarak İbrahim (a.s.)´a elbise giydirilecektir. Yüce Allah, "Halilime (dostuma) elbise giydirin!" diye emir verecek. Ona, nce beyaz keten­den mamul iki elbise giydirilir, sonra da Arşın karşısında oturur. Daha sonra bana elbisem getirilir. Elbisemi giyinip arşın sağ yanma dururum. Orada ben­den başkası duramaz. Bu nedenle öncekiler de sonrakiler de bana imrenirler."

Kurtubî... Ebû Zübeyr´den rivayet etti ki; Câbir şöyle demiştir: "Müez­zinler ve telbiyeciler kıyamet gününde ortaya çıkarlar. Müezzinler ezan okur, telbiyeciler de telbiye getirirler. Cennet elbiseleri önce İbrahim´e, sonra Mu-hanımed´e sonra da diğer peygamberlere, onlardan sonra ise müezzinlere giydirilecektir." Böyle dedikten sonra Câbir, hadisin tamamını okudu.

Bundan sonra Kurtubî, önce Hz. İbrahim´e cennet elbisesi giydirilişinin sebeblerini anlatmaya başlayıp şöyle demiş: "... Bu sebeplerden biri, tesettü­rü tam yapmak amacıyla don giymiş ya da ateşe atıldığı günde elbisesi çıka­rılıp soyulmuş olmasıdır. Doğrusunu Allah bilir." [159]

Beyhakî... Mü´minlerin annesi Şevde (r.a.)´den rivayet etti ki; Peygam­ber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar (kıyamette) yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak dirilir (has­redilirler. Ter, çenelerine, hatta kulak yumuşaklarına kadar yükselir."

Şevde, "Eyvah! Ayıp yerlerimiz açığa çıkacak, birbirimize mi bakaca­ğız !" deyince Hz. Peygamber ona şu cevabı vermişti: "Buna bakamıyacak kadar meşgul olur insanlar. O gün herkesin kendine yeter derdi vardır." Bu hadisin senedi sağlamdır.[160]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Müminlerin annesi Ümmü Seleme´den riva­yet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar tıpkı ilk yaratıldıkları gibi yalınayak, çıplak ve sünnetsiz ola­rak haşredileceklerdir." Ümmü Seleme, ona şöyle sormuş:

— Ey Allah´ın Rasûlü! Öyle olunca birbirimize mi bakacağız

— O zaman insanlar başka şeyle meşgul olacaklardır.

— Meşguliyetleri nedir ki

— Amel defterleri açılacak. O defterlerde zerre ağırlığınca, hardal tane­si ağırlığınca olan ameller de kayıtlı olacaktır." [161]

Hafız Ebubekir el-Bezzar... Abdullah b. Abbas´tan rivayet etti ki; Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu sizler yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak hasredileceksi­niz." [162]

İbn Ebi´d-Dünyâ da Ömer b. Şebbe´den böyle bir rivayette bulunmuş­tur. Ancak onun rivayetinde şu ifadeler de yer almaktadır:

"Kıyamet gününde kendisine ilk olarak elbise giydirilecek kişi, İbrahim (a.S.)´dir." [163]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Enes´ten rivayet etti ki; Aişe (r.a.); "Ey Al­lah´ın Rasûlü! Erkekler nasıl haşr edilecekler " diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v.) de ona şu cevabı verdi:

— Yalınayak ve çıplak olarak hasredilecekler.

—- Desene kıyamet günü işimiz zor, vay halimize!

— Sen bunu niye soruyorsun O zaman sana zarar gelmeyeceğine dair °ana vahiy nazil oldu. Üzerinde elbise olsa da olmasa da farketmez.

— Peki bunun delili nedir çy Allah´ın Rasûlü

— "O gün herkesin kendine yeter derdi vardır." [164]

Hafız Ebû Ya´lâ el-Musılî... İbn Ömer´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

´İnsanlar, tıpkı analarının kendilerini doğurduğu haldeki gibi yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşredileceklerdir." (Müslim, 3/2194)

Yanında duran Aişe, Rasûlullah´a sordu:

— Anam babam sana feda olsun, erkeklerle kadınlar bir arada mı hasre­dilecekler

— Evet...

— Eyvah!..

— Niye şaşırıyorsun Ey Ebubekir´in kızı

— Erkeklerle kadınlar yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak hasredile­cekler ve birbirlerine bakacaklar, demene şaşıyorum.

— (Elini Aişe´nin omuzuna vurarak) ey Ebû Kuhafe´nin kızı! İnsanlar o gün birbirlerine bakamayacak kadar meşguldürler. Yemez, içmezler, gözleri donakalır, faltaşı gibi semaya dikilir. Bu durum kırk sene sürer. (O kadar çok terlerler ki;) ter kiminin ayaklarına kiminin bacaklarına, kiminin karnına, ki­minin de çenesine kadar yükselir. Uzun süre beklemelerinden ötürü böyle olur. Bundan sonra Cenab-ı Allah kullara merhamet eder. Gözde meleklere emir verir. Arşını alıp gökten yere getirir ve kan akıtılmadık, günah işlenme­dik bir mekân koyarlar. Arş, bembeyaz bir gümüş gibidir. Sonra melekler, ar­şın çevresini kuşatmış olarak ayağa kalkarlar. O gün, gözlerin Allah´a baktı­ğı ve O´nu gördüğü ilk gündür. Allah, bir münâdiye emir verir. O münâdi de, cinlerin ve insanların duyabileceği bir sesle şöyle çağırır: "Nerede falan oğ­lu falan oğlu falan !" Bu sesi, bütün hücreleriyle insanlar duyar, o münâdi, bulunduğu yerden çıkar. Allah onu insanlara tanıtır. Sonra onunla birlikte iyilikleri de ortaya çıkar. Allah, oradakileri bu iyilikleriyle tanır. Bunlar âlemlerin Rabbinin huzurunda durduklarında, "Nerede haksızlık yapanlar !" diye sorulur.1

Bir adamı ortaya getirirler (diğerleri de gelir.) Onlardan her birine, "Şundan ve bundan ötürü falan adama haksızlık ettin" denilir. O da, "Evet ya Rab" diye cevap verir. O gün suçluların, dillerinin, ellerinin ve ayaklarının, işledikleri suçlar nedeniyle kendi aleyhlerinde tanıklık yapacağı bir gündür. Zalimin sevapları alınıp zulm ettiği kimselere verilir. Bir dirhem veya bir di­nar alacağı olan kimse için zalimin sevapları alınır, mazluma verilir. Sevap­ları tükenir de yine ödeşme olmazsa o zaman mazlumun günahları alınıp za­limin defterine kaydedilir. Diğer mazlumlar gelip o zalimin sevaplarına talib olurlar, ama ortada bir şeyi kalmamışsa, "Bizim durumumuz ne olacak Baş­kaları bunun sevaplarını aldılar. Biz mahrum mu kalacağız " derler. Onlara "Acele etmeyin" denir. Bu defa kendilerinin günahları alınıp zalimin defteri­ne kaydedilir. Artık zulme uğrayan hiç kimsenin onda hakkı kalmaz. Cenab-ı Allah, bunu mahşerde duran herkese bildirir. Zalimin hesabı görülünce ken­disine: "Varacağın yer kızgın ateştir. Hadi oraya dön!" denir. O gün hiç kim­seye haksızlık edilmez. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir. O gün müşahede ettiği şiddetli hesaptan dahi kurtulamayacaklarını sanırlar. Ancak Aziz ve Celil olan Allah´ın koruduğu kimseler hariç." [165]

Bu ifadelerin tümü göz önüne alındığında bu hadis gariptir. Ama bir kı­sım ifadelerini teyid edici başka bazı sahih hadisler mevcuttur ki, bununla il­gili açıklama Allah dilerse yakında verilecektir. Güvencimiz ve dayanağımız Allah´tır. [166]


Kıyamet Gününde İnsan, Hayır Veya Şer Kendi Amel Elbisesi İçinde Dirilecektir:



Ebû Seleme´den rivayet olunduğuna göre Ebû Saîd el-Hudrî, can çeki­şirken, kendisine yeni bir elbise getirilmesini istedi. Getirilen elbiseyi giydi. Sonra, "Rasûlullah (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu işittim" dedi: "Doğrusu müslüman kişi, vefat ederken üzerinde bulunan elbisesinin içinde dirilecek­tir." ;

Bu, Sünen adlı kitabında Ebû Davud´un... İbn Ebi Meryem´den rivayet ettiği bir hadistir. [167]

Beyhakî, insanların yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşredilecek-lerine ilişkin Önceki sayfalarda geçen hadislerle çeliştiği için bu hadisi açık­lamaya çalışmış ve bu çelişkilere üç şık halinde cevap vermiştir:

1- Bu elbise, insanların dirilip mezarlarından çıkmalarından sonra çürü­yecek, haşir yerine geldiklerinde tamamen çıplak olacaklar, sonra kendileri­ne cennet elbisesi giydirilecektir.

2- Peygamberler, sonra sıddıklar, sonra da mertebeleri ne göre diğer in­sanlar elbiselerini giyindikten sonra her insanın giysisi, kendisi içindeyken vefat etmiş olduğu elbisenin cinsinden olacaktır. Sonra cennete girdiklerinde cennet elbisesi giyeceklerdir.

3- Burada sözü edilen elbiselerden kasıt, amellerdir. Yani kişi, üzerin­deyken vefat ettiği hayır veya şer ameli üzerinde dirilecektir. Nitekim Yüce Allah buyumuş ki: "Takva elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır." (A´râf, 7/26) "Elbiseni temiz tut." (Müddessir, 74/4)

Katâde, bu âyeti tefsir ederken: "Amelini ihlâslıca yap" demiştir.

Beyhakî bu son cevabı, Müslim´in... Câbir´den rivayet ettiği şu hadisle teyid etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Her kul, hangi işi yaparken vefat etmişse, yine o işi yaparak dirilecektir." (Müslim, Cennet, 3/83)

Yine Beyhakî.. Fudale b. Ubeyd´den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur: "Bu mertebelerden birindeyken vefat eden kimse, kıya­met günü yine o mertebede olduğu halde dirilecektir." [168]

Ebubekir b. Ebi´d-Dünyâ... Saîd b. Hani´den rivayet etti ki; Amr b. Es-yed şöyle demiştir: "Muaz, (can çekişmekte olan) karısının durumuyla ilgi­lenmemi söylöyip evden çıktı ve gitti. Kadın vefat etti, defnettik. Sonra Mu-az geldi. Geldiğinde defin işini tanımlamıştık. "Onu nasıl bir giysiyle def­ettiniz " diye sordu. Biz de "Onu elbisesiyle defnettik" deyince mezarın aÇılmasını istedi. Mezarı açtılar. Kadının elbisesini çıkarıp onu yeni bir kefene sarın. Çünkü onlar, kefenleri üzerlerinde iken haşredileceklerdir."[169]

Yine Ebubekir b. Ebi´d-Dünya... Velid b. Mervan´dan rivayet etti ki; İbn Abbas şöyle demiştir: "Ölüler, kefenleri içinde haşredileceklerdir."

Ebü´l-Aliye, Ebû Salih el-Mizzî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Duyduğuma göre ölüler eski püskü kefenler içinde, çürümüş bedenler, de­ğişmiş yüzler, tozlu başlar, zayıflamış cesedlerle haşredileceklerdir. Yürek­leri, göğüslerinden ve boğazlarından uçacak gibidir. Nereye gideceklerini bi­lemezler. Bunu ancak haşir yerinden ayrıldıklarında öğrenirler. Ya cennete, ya da cehenneme götürülürler. (Cehenneme götürülenler), olanca sesleriyle şöyle bağırırlar: "Eyvah, biz nereye götürülüyoruz !. Eğer geniş rahmetinle bizi örtmezsen vay halimize!.. Ancak senin bağışlayabileceğin büyük suç ye günahlar(ımız)dan ötürü kalplerimiz daraldı!" [170]





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Messages In This Thread
Ölüm Ötesi Tarihi 2.bölüm Ibn Kesir - by RasitTunca - 06-02-2018, 12:13 AM

Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)