Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 8.Bölüm
#1
Oku-1 
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 71-72-73-74-75-76-78-79-80. Mektuplar

Yetmişbirinci Mektub
Bazı tabilerine, zevcesine (ben seni boşadım) diyen bir kimse, Arapça «Enti talikun» sözünün tercümesi olup talak’ın sarilıi olduğu ve Kur’an okutmaya karşı ücret alınmasının caiz olduğu hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Zevcesine «Ben seni boşamışım, ben seni boşamışım» diyen kimse¬nin talak-ı rec’i mi yoksa bain mi ( ) vâki olur Söylediği bu cümle talâkın sarihi midir, yoksa kinaye kısmından mıdır Bunu söyleyen, talakı (boşanmayı) kasd etmediği davasında edeceği yeminiyle musaddak mı (doğrulanır mı ) yoksa musaddak değil midir diye sorulan bu sualin cevabı: Bu tabir talakın sari’hidir. Çünkü arapçada «enti talikun» sen boşsun tabirinin manasınadır. Buna göre adamın ric’i olarak iki talakı vaki olur. Söylediği bu gözlerinden telakı kasd etmediği dâvasında yemi¬niyle musaddaktır. Kadın kendisinde tek bir talâk ile kahr. Kadının idde¬ti bitmemişse, zevciyeti idâme etmesi, bitmişse, tekrar nikahını tahlilsiz (zevcesi başka kocaya varmadan) tazelemesi caizdir. Allahü teala daha iyi bilir.
Molla Hamza’ya, Osman’a ve köy ahalisine selam ederiz. Kur’an okutmak için şeriatça ücret almak veya ahri ücretsiz olarak okutmak husunda serbestsiniz. Çünkü ücret alınması caizdir. Allah, Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!

Yetmişikinci Mektub
Zivink’li Molla Ahmed ile kardeşine, Molla Ahmed’in oğlunun vefatı dolayısıyle baş sağlığı, insanın aziz ve yüce Allalı’ın muhabbeti için çalışması gerektiği, sabretmek şartıyla sevab bakımından hiç bir şey musibete eşit olmadığı, Allah, insana seçtiği şey, kendisi bizzat kendine seçtiği şeyden daha sevab olduğunu bilmesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainat’ta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbi’h etmesin. Salat ü selam, efendimiz Muhamımed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının üzerine olsun.
Sonra, bu mektüb, yüce eşiği hizınetçisi olan Ahmed’den Allah için iki kardeş ve dostları El-Molla Ahmed ile Molla ibrahim’e, Allah onları
- ahiret işlerine yönelen ve razı olmadığı şeylerden uzaklaşan kimselerden eylesin!
Kendi musibeti ile musibetinizden haber veren mektubunuz Ahmed’e (bana) ulaştı. Musibet zamanında «Biz Allah’m kuluyuz ve ona döneceğiz» diye okunan duayı okuyup hem kendisine hem sizlere Allah’tan sabır ve büyük sevab talebinde bulundu.
Ey kardeşler! Tâ eskiden beri dünyanın adeti böyledir. Ayrılık durumu yeniden yeni peyda olan şeylerden değildir. Zira dünya meşakkat, gurur evidir. Onda kardeşler, baba, anneler, evlad birbirinden uzaklaştırıldıkları müşahede edilmektedir. Öyle ise, akıllı olan kimse, ahiret işinin, aziz ve yüce Allah’ın nıuhabbetinin tahsili için çalışması gerekir ki, dünyanın meşakkatinden ve bağlantılarından kurtularak istirahat etsin. Sabretmek şartıyle ecir bakımından musihete hiç bir şey denk gelmez.
Mürşidimiz Hazret, (Allah bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın). Mevlâna Celalüddini Rumi’den. naklen buyurdıılar ki, «insanın kendini boyatması lazımdır. boyatması, ya yapacağı tâatlarda veya dünyada çektiği eziyyet ve sıkıntılara karşı sabretmesiyle olur.»
Mısra:
«Allah yolunda salikin önüne gelen her nıeşakkat onun iyiliği içindir. »

Hazret, (Allah, sırrını kutlasın!) tabilerinin bazısına yazdı ki: Ey dostlar! Yüce Rabb, kul hakkında yaptığı şey’e kulun razı olması, ona arz eylediği şey, kendisi bizzat kendine arzüladığı şeyden daha sevab, daha ala ve kamil olduğunu bilmesi, kıılun haline layıktır. Hususan yüce Nakşibendi tarikatına (Allah ehlinin sırlarını kutlasın!) mensub olduğunu iddia eden kimse, sevgili Allah’ın yaptığına râzı olması lâzımdır. Çünkü onlar «sevgilinin (Allah’ın) yaptığı her şey sevilir» diyorlar. Bu düşünce vasıtasıyla bir musibete giriftar olan kimsenin üzüntüsü kolaylaşır.
Sonra peygamberden (Sallâllahü aleyhi ve sellem) rivâyet olunan Allah, sevabınızı büyültüp, mateminizin. sonunu güzelleştirerek geçmişinizi afvetsin! Size sabır nasib edip, şükür etmeyi kalbinize ilham eylesin» kelimeleriyle tâziye ederiz. Evinizin bu tarafa nakledilmesi için önceden size dediğimiz üzere, size karşı olan çok iştiyakımızla birlikte şimdiye kadar münasib bir yer bulamadık.
Ahmed size senâların en kâmili, selâmların en çoğunu hediye eder, dua edip duanızı diler. Allah, Efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem), âl ve ashâbının üzerine salât ü selam eylesin!
8 Şaban l360
Nurşin dergâhının
kölesi Ahmed


Yetmişüçüncü Mektub
Medine-i Münevvere’de ikamet eden, Molla Ramazan’a, «Cenâbınıza çok sevgim olduğundan burada duramıyorum. Size mi geleyim, yoksa yerimde mi kalayım ? Bana bu hususun beyanını rica ederim» dediği sözüne karşı kendisine verdiği cevabı hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Salât ü selam efendimiz Muhammed Mustafa’nın (Sallâllahü aleyhi ve sellem) sadâkat ve vefa sahibi olan âl ve ashâbının üzerine olsun! Sonra, muhabbette doğru dost, ihlâslı yumuşak huylu olan Molla Ramazan’a selam ederiz, Allah, onu bütün bela ve afetlerden muhafaza eylesin!

Biz onu duadan unutmadığımız gibi, kendisi de bizi duâsından unutmamasını diler, her yönden ahvalini sorarız.
Şayet, kendisi de ahvalimizden soracaksa, Allah’a hamd olsun! Bizler en güzel hal üzereyiz. Üzüntümüz yoktur. Çocuklar, alimler, talebeler hepsi de selâm edip, ellerinizden öper. Size dua edip dua dilerler.


Sonra şundan sana haber vereyim ki; Muhammed Said mübarek diyarnıza gelmektedir. Kendisine durumunuzun hepsini ve gelmek hususundaki durumunuzu söyleyiniz.


Bil ki; eğ’er o taraflara ve müşerref olan o mekana sevginiz devam ederse, orada kalmanız evladır. Buraya gelme, yoksa orada kalmayıp bize gelmeniz daha iyidir.
Allah, Efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!


Yetmişdördüncü Mektub
Üstad-ı a’zam El-Şeyh Abdurrahman El-Tahi (Kuddise sirrulı)’un torunu molla Muhammed Ma’şuk’adır. Şerefli pederi, Hicaza gittiğinde ahvalinin beyanı, Muhammed Ma’şuk’un tasavvufa çalışması için yanına gelmesine dair emri, genel olarak rama¬zan ayında öğleden sonra, hususi olarak da başka zamanlar¬da da rabıta yapılması ve buna benzer konular hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainatda hiç bir şey yok ki; onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü se¬lam, Allah’ın yaratıtklarının en hayırlısı olan efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashâbının üzerine olsun!
Bundan sonra, bu mektüb, yüce ve mübarek kapı eşiğinin hizmet¬çisinden dergahı ile iftihar olunan ve kapı eşiğine itiınad edilen, Arifler sultanının (Allah sırlarını kutlasm) torununadır. Kendisinden muhab¬bet kokusu etrafa yayılan mektubumuz bu hakire ulaşınca sevindi. Se¬lametinize ve yüce kapı eşiğindekilerin selamette olduklarına dair yüce Allah’a haınd ve şükretti.
Evvela ellerinizden, üstad-ı azamın (Kuddise sirruh) bütün evladı¬nın ayaklarındaıı öperiz. Ev halkının, emellerin kabesi gibi olan Hazret’in (Rahmetullahi aleyh) kerimesinin ayakkabılarını öper, sizden ve onlar¬dan dua dileyip, size ve onlara dua ederiz. Bütün mensublardan husıısi olarak buraya gelen sadık ınisafirlerinizin dualarını dileriz. Ah.... bin kere ah... Mezkür hakir kimse, yüzünü Şeyh-i Ekber (Kuddise sirruh) oğlu (Şeyh Alauddin) in yüce ayakkabısının altındaki tozuna sürer. Ona dua edip, duasını diler.
İkincisi, sizi ve onu (Şeyh Alauddin) i validiniz arkadaşlarıyla birlik¬te sıhhat ve selametle bu fakire gelip, bu miskiniıı nezdinde kaldıktan son¬ra, acele olarak resmi muamelelerini tamam ederek, Zilkade ayının on birinci günü, buradan ayrılmalarıyla müjdeliyoruz. Gidip gelinceye kadar onlara hizmet etmek üzere kardeşim oğlu Muhammed Said’i onlarla gön¬ derdim. Şeyh-i Ekber (Kuddise sirruh) un oğlu ve torunu ise, bizde onbeş gün kaldılar. Hallerinin tafsilatı, Zübeyir’dedir. Selamet ve ganimetle eve dönmelerini Aziz ve yüce Allah’tan niyaz ederiz. Kendilerine karşı vefasız ve az terbiyeli olan bu hakirden razı olduklarını zan ederim.

Malümunuz olsun ki, pederiniz, bu kışta fakirin nezdine gelmeniz için size etmek üzere Zübeyr’i gönderdim. Mübarek emri mucibince, kurban tisal etmek üzere Zübeyr’i gönderdim. Mübarek emri mucibince, kurban bayramından önce, burada hazır bulunmanız münasiptir. Mısra:
«Allah’m yolunu taleb eden kimseye fırsat gelince, mülılet vermesi haramdır» denilmiştir.
Öğle namazından sonra rabıta yapılması ise, Hazret, (Allahu teaa bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın) ramazan ayından başka vakitte Nur¬şin camisinin mihrabında yapılmasını bilhassa bana emir etti. «Üstad-azam da (Kuddise sirruh) Şeyh-i Ekber (Şeyh Fethullah) (Kuddise sirruh) öğle namazından sonra ikindi namazı vaktine kadar râbıta yapma¬sıyla emre’tmiş ve Şeyh de (Rahmetullahi aleyh) mihrâbda ikindi nama¬zına kadar gözünü açmadan yaz mevsimi camide çok pire olduğu halde, uzun müddet oturup kımıldamadan râbıta etmiştir» diye buyurdu.
Bundan anlaşıldı ki, mürşidin bildiği bir hikmete binaen genel olarak ramazan ayında hususi olarak da, başka aylarda öğle namazından sonra rabıta yapılır.
Bu tarafta bulunan evlât, kardeş, tabi ve dostları, âlimlerin, tale¬belerin hepsi ellerinizden öper, duânızı dilerler. Allah, efendimiz Muham¬med’in (Sallâllahü salat ü selâm eylesin!)

Yetmişbeşinci Mektub
Nebevi süâlesinin meyvesi ,temiz nefis sahibi, Nakşibendi sâdâtın (Allah onların yüce sırlarını kutlasın) boyalarıyla boyanan rahmetli zevcesine ve oğlu Alâuddin ile bu mektubları toplayan İzzeddin’e Doktorun, şerefli zevcesinin hastalığı dolayısıyle, hava değişimi tavsiyesi üzerine, münasib bir yere götürülmesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kâinatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selâm, Allah’ın yaratıklarmın en hayırlısı olan Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) Al ve ashabının üzerine olsun!


Allah’ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun deyip, dua ettikten sonra şunu derim ki, cümleten, Mardin veya Suriye tarafına sefer etmekte serbestsiniz Size izin veriyorum.

Fakat üç günden beri Mardin vilayeti cihetine gitmenizi daha çok isterim. Halbuki bunda Allah’tan hayır olup olmadığını da bilmiyorum. Hepiniz biriibirinizden ayrılmayıp, Mardini başka yerlere tercih ederim. Şayet hepiniz Mardine doğru yola çıkacaksanız:


Allah’a tevekkül ederek korkmadan gidin. Çünkü Allah’ın takdir eylediği şeyden başka, başınıza bir şey gelemez. Kainatta Allah’tan başka, hiç bir hakiki fail yoktur. Takdir edilen şey olacaktır.

Şayet Suriye tarafına sefer ederseniz, size çok dua ederim. Ya hepiniz işaret ettiğim ilki taraftan birine gidin veya eve dönün! İsterseniz İzzeddin eve dönsün, anneniz Mardine gitsin! Tercih ettiğiniz fikirlerinizi bu mektubu getiren şahısla gönderiniz!

Bugün gidip gitmiyeceğinizi de bildiriniz. Hacı İsmail için acele Mardin’e gitmeniz lazımdır. Suriye seferine çıkmayıp sabır edilse de zararı yoktur. Her iki taraftan birisine ve serhad’a da gitmeniz için, yedişer kere istihare ettim.

Şayet gündüzün yola çıkmak mümkün değilse, bu gece akşam zamanından sonra, Hacı Hüseyin‘in evine gidip, sabahleyin istediğiniz yere gitmeniz mümkündür.
Allah, Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve ashabının
üzerine salat ü selam eylesin!


Yetmişaltıncı Mektub
Haleb’de mukim Şamlı Şeyh Muhammed’e. Tarikate dahil olması için, Şeyh Hazretleriyle danıştığında, yanına gelmesine emir buyurduğu, salikin mürşidi olmayınca ,evladı olmayan bir erkek gibi olduğu alim kişi istediği manevi rütbeye ulaşsa da, tasavvuf ehlinin zincirine ulaştıran bir mürşidin irşadına muhtaç olduğu, âlimin, sadece ilimi, kendisine hiç bir manevi netice vermiyeceği hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainatta hiç bir şey yok ki onu hamd ile teâbih etmesin. Salat ü selam, Allah’ın yaratıklarının en hayırhsı olan efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının üzerine olsun
Sonra, bu mektub, nefsinin helakine çalışan, dünkü günün günahla¬rından yarınki günün çekeceği cezasından gafil olup, günlük işleri ile meşgul olan köleden, Allah için kardeşi, Allah için dostu, fazilet ve şeref sahibi olan Şeyh Muhammed’edir. Allah’ın ni’metleri, mütemadiyen kendisine vasıl olup, nezdinde bulunsun! Mezkür köle, sana selam edip, halinizi sorar, senden dua taleb ederek dua eder. İlmi ile aınel eden alim, öğülen ahlak sâhibi El-Şeyh Ebü’l-Hayr, Zeynü’l-abidin’e de selam edip devamı saadet ve aziz olmasını diler. Duasını taleb eder. Keza Şabaniye medresesinde bulunan bütün talebelere selam eder. Çocuklar, alimler, talebeler, müridler sana selam edip, hatırını sorar, dua edip, duanızı dilerler.

Sıhhat ve selâmetinize delalet edip, bize karşı sevginizi bildiren değerli mektubunuz bize ulaştı. Dolayısiyle beni neşelendirdi. - Daha önce, oğlumuz İzzeddin’e söylediğin meseleyi bize anlattı. İnci gibi kelimelere delalet eden parlak manaları içine alan mektubunuz da, onu bana ifade eyledi.

Ey kardeşim! Yanımıza gel! İnşaallah gelmenizin büyük bir faydası olacaktır. Bazı olgun zatlar, demişler ki: Kişi yeryüzünü ilimden doldurup da, onu tasavvuf ehlinin silsilesine ulaştıracak bir mürşidi olmadığını gördüğünüzde, kendisi akim (kısır) kişi gibidir. Diğer bir rivayete göre, çocuk doğurmayan kısır bir kadın gibidir. Yani kendisi ve ilmi, karısı kısır olan kişiye benzer demektir. Zira ilmi kocasına hiç bir evlad getirmeyip, kısır olan kadın gibi ona hiç bir fayda sağlamaz.

Bazı mürşidler de demişler ki: Mürşidi olmayan kimse, tasavvuf ehli nezdinde lakit (sahipsiz çocuk) diye adlandırıhr. Bundan maksat, neseb itibarı ile evliyalardan kesiktir. Kardeşim! Terbiye edilmeden bakımsız olarak kendi kendine yetişmiş ağacın meyvesi yoktur. Şayet olsa da, tatsız olur. Her şey’in bir sebebi olmasının gerektiği, Allah’ın cari bir adetidir. Tenasül, doğma, şeklen, anne ve babasız olmadığı gibi, manevi ilerleme de, eğitimsiz mümkün değildir. İlahi cezbe ve ilhami ilme, yaratılışından kudsi nefis sahibi olmayan kimsenin üzerine tehlikeli ve kurtarıcı haslardan manevi sırların adabı ve muamelelerinden ibaret olan batini ilmi öğrenmesi farz-ı ayndır. Eğitimsiz manevi makama yetişenler pek azdır. Dinin hükümleri ancak, galibiyet ve ekseriyet teşkil eden kaideler üzerine kurulur. Kişi hadd-i zatında ne gibi bir ilim öğrense öğrensin zahir ilim, öğrenmesi, onu batıni ilm istifadesine ulaştırmaz. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!

Yetmişyedinci Mektub
Bâzı tabilerine, kocası olup olmadığı bilinmiyen kadının birisi, «Nikâhlı ve iddetli değilim» deyince, buna dair yemin edince, doğrulandığı, muayyen bir kocası olduğu bilinse, böyle bir iddia için, yeminiyle doğrulanmadığı hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM.Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam, Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) Allah yolunda cihad etmiş ashâbının üzerine olsun!

Evlenmek için başkasıyla nikahlı ve iddetli olmadığını iddia eden bir kadın, şeriatçe davasının isbatı için şahid getirmeden yalnız yeminiyle kabul olunur mu diye sorulan bu meselenin cevabı şudur:

Mutemed kavle göre, mezkür kadının malüm ve ınuayyen bir kocası olmazsa, şahidsiz olarak davası kabul olunur. Nitekim, bu mesele (şafii fıkıh kitaplarından) lanet El-Talibin kitabının nikah babının 321 inci sahifesinde kitabın metni olan Fethü’l-Mübin’in, «kadı, «ben nikâhsız olup, iddetli değilim» diyen bir kadını evlendirebilir, caizdir» dediği kavlin şerhinde, belirtmiştir.

Bu, Ahmed bin Hacer’in Tuhfetü’l-Muhtaç, Remlinin. nihayet E1-Muhtaç ile Muğnil-Muhtaç adlı kitahlarda da zikredilmistir. Tuhfetel Muhtaç kitabının ibaresinin meali şudur: «Kadın evleneceğine dair şeran hiç bir engeli olmadığı davasında doğrulanır. Fakat bu davasını is¬patı için, kendisinden şahid talep edilmesi sünnettir.

Şahit bulunmadığı takdirde, kadı, ona yemin ettirecektir. Bu hüküm, malum ve muayyen bir erkekle, evlendiği bilinmeyen bir kadın hakkında tatbik edilir. Kadının malüm ve muayyen bir koca ile evlendiği biliniyorsa şer’an kocasından ayrılmış olduğunu ispat etmesi şarttır. Böyle bir kadının muayyen bir kocası olup olmadığı hakkındaki bu tafsile, alimlerden El-Sübki ile oğlu El-Tac, itimad etmişlerdir.

Nitekim El-Tac demiş ki, kadının kocası adı veya şahsiyeti ile malüm ise, kadının bu şekildeki davası, ancak şahidlerin şehadetiyle kabul olunur. Malum değilse, mutlak şekilde davası kabul olunur. Zira muamele kısmında, akd edenlerin kavilleri muteberdir. Burada İbn-i Hacer’in Tuhfetü’l-Muhtaç ve Fetava El-Kübra kitablarındaki ibareleri sona erdi. Allah Efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashâbının üzerine salat ü selam eylesin.

Yetmişsekizinci Mektub
Üstad-ı Azam (El-Şeyh Abdurrahman El-Tahinin) torunu Molla Muhammed Ma’şuk’a Ramazan-ı şerif ayının fazileti ve o ayda yapılan ibâdete teşviki, Allahü Teala bu ayda ibadet yapmasına başardığı bir kimseyi, senenin sonuna kadar ibadete başarılı olacağı, ramazanda bütün sünnetlerin müebbed oldukları, tasavvufun adâb ve zikirlerinin yapılması için kendisine emir eylediği konular ile buna benzer meseleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kâinatta hiç bir şey yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selam, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün âl ve ashabının üzerine olsun!
Bundan sonra, bu mektub Seyda’ya (El-Şeyh Abdurrahman El-Tahiye) mensub yüce kapı eşiğinin hizmetçisinden gözünün nuru, kalbinin sevgilisi Ma’şuk’adır.
Şerefli pederinizden iki mektııb bize ulaştı. tkincisinde matlubunuzun bahsi vardır. Dolayısiyle her iki mektub ile sevinerek pederinize gayet teşekkür etti. Çünkü kendisinin bu fakire karşı olan iltifatı en büyük nimetlerdendir.

İmam-ı Rabbâni (Kuddise sirruh) Mektübatında buyurdu ki: Ramazan ayının büyük bir ay olduğu bilinmesi lazımdır. Bu ayın sünnetlerinden olan zikir, sadaka, salâvat gibi ibadetlerin sevabları diğer ayların günlerindeki farz ibadetlerin sevabına eşittir.

Bunda edâ, edilen bir farz namaz, diğer aylarda eda edilen yetmiş farzlara eşittir. Bu ayda, aklını ve fikrini, Allah’ın manevi huzurunda bulunmasıyla meşgul edip Allahü teâlâ onda kendisini sâlih amellere, hayır ve bereketlerine başaran kimse, bu ayın, senesinin hepsine manevi huzura muvaffak olup, içindeki hayır ve bereketleriyle muzaffer olacaktır.

Şayet, bu ayı gaflet ile geçirse, senenin tamamında da gaflete düşecektir. öyle ise, mümkün olduğu kadar Allah’tan başka muhtelif düşüncelerden kalbin kurtarılmasına, Allah’ın manevi huzıırunda bulundurmasına, sâlih amellerini yapılmasına çalışılması gerekir. Zira dünya ve ahiret saadetleri, bunlara bağlıdır. Bilhassa bu ayda...

Çünkü bu, ayın fazileti hakkında birçok hadisler rivayet edilmistir. Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem)«Onda (ramazan ayında) dört şey’i bol bol yapın! Ki, bu dört şeyden ikisi ile Rabbinizi hoşnud eder, diğer ikisinden de hiç bir zaman vazgeçemezsiniz.

Rabbinizi hoşnud edecek iki şey: Şehadet kelimesini bol bol söylemek, diğeri, Allah’tan af, mağfiret dilemenizdir. Vazgeçemiyeceğiniz diğer iki şey ise, (Allah’tan cenneti dileyip, cehennemden kendisine sığınmanızdır» ( ) diye buyurmuştur.


Üstad-ı azam, bu ayda teravih namazı kılınması, Kur’an hatmedilmesi sünnet-i müekkede olup onların yapılması, birçok faydalar sağlamaktadır. Akıllı kimse, gevşeklik etmeyip bu ayı ibadetle yüceltmesi lazımdır.
Bu ayda, mekkedde olsun veya olmasın sünnetlerin terk edilmemesi, oruç açmak veya sahur zamanlarında doyarcasına yememesi, öğle namazından sonra rabıta için göz kapanması, huzur içinde Kur’an okuması, tamamiyle gafleti terk ederek bayram gününe kadar bütün letaif üzerinde vird çekmesi, bu ayın son gününün gecelerini ibadetle ihya etmesi orucun sünnetlerinden olan sahur yemeğinin te’hiri, akşam olur olmaz acele ederek orucun açılması mümkün ise hurma ile iftarın edilmesi, sizin gibilere yakışır.
Pederinizin ayaklarından öper, duasını dilerim. Molla Muhammed Baki , üstad evladırını hepsinin ellerinden, gözlerinden öper, hepinizden dua taleb ederim. Allah efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem), al ve ashâbının üzerine salat ü selâm eylesin! Allah bilicidir.

Yetmişdokuzuncu Mektub
Nurşinli Molla Şehâbüddin’e, hastalığı dolayısıyle, Hazret-i Şeyhin ziyâretine gelmediği için üzüldüğü, bu tâifeye karşı olan sevgiye hiç bir şeyin müsavi olmadığı, mürid’e muhabbet hasıl olunca, helak edici şeylere önem vermemesi, muhabbeti olmazsa, yaptığı amellerden hiç birisiyle neş’elenmemesinin gerektiği, Allah’a vâsil olan yolların en yakını Nakşibendi tarikatı olduğu, mes’eleler ile diğer konular hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM


Kâinatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selâm, Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı olan efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün âl ve ashâbının, ensârı ve muhacirlerinin (Rıdvanullahi teâlâ, aleyhim ecmain) üzerine olsun!
Sonra bu mektub, yüce kapı eşiğiuin kıtmirinden, Allah için kardeşi ve dostu, iyi ahlâk sahibi Molla Şehabüddin’edir. Allah, onu nezdinde makbul kullarında eyleyip, din dostlarının yolunda bulundursun!


Hasrete delâlet eden, sevgiye dayanan mektübunuz kendisine ulaştı. Okuyup içindekilerini anladı. Dolayısıyla gayet sevindi. Çünkü ondan sâdâtın, (Allah onların sırlarını kutlasın) tarikatine ve bu fa’kire karşı, muhabbet ve şevk kokusu duyulur.

İmâm-ı Rabbâni (Kaddesallahü sirreh) «Bu taifeyi sevmek, dünya ve âhiret saâdetinin sermayesidir. Nasıl sermayeleri olmasın ki, âlemdeki manevi karanlıkların, beşeri kalb bulantılarının hepsi, insanın içine dökülse, fakat onda, onların muhabbeti olduğu takdirde, üzülmemesi gerekir. Şayet bu muhabbetten bir kıl kadar gitse, dağlar gibi içinde hür, marifet ve hâletler üzerine nâzil olsa da, zarar ve utanmaktan başka bir şey sağlamaması gerekir.

Burada İmam-ı Rabbâninin (Kuddise sirruh) kavli sona erdi.
Öyle ise Allah’a ulaşacak yollara çalışılması, akıllı kimsenin üzerine vâcibdir. 0 yolların en yakını, ruhsat ve bid’atlardan ve cahil sofuların yaptıkları hareketlerden arınmış, şeriatın mütabaatı üzerine kurulmuş olan Nakşibendiye tarikatıdır. Bunların hepsini yapmayan kimse, hiç olmazsa hepsini terk etmesin. Daha önce sana denildiği üzere, vird çekmek rabıta ile vukuf-ı adedi ( ) yapıp Hazret-i Peygamber’in sünnetine tebaiyyet etmek layıktır.
Sana selam ve dua edip, senden dua dileriz. Hastalığına şifa ve âfiyet vermesi Allah Sübhanehü ve tealadan niyaz olunur. Allah bütün nebi ve resüllerin (aleyhisselâm) üzerine salât ü selam eylesin.! Hamd âlemlerin rabbine mahsustur.

Sekseninci Mektub
Deyrezorlu Muhammed Said muhtaç olunca, çok hizmet ettiği için, tâbiler sadakalarıyla kendisine ikram etmeleri, müstahaklara yapılacak sadakanın fazileti hakkında tabilerine göndermiştir.

ALLAH´IN ADIYLA BAŞLARIM

Hamd o Allah´a olsun ki, sevdiği kimseyi hayır ve iyi işe başardı. Salât ü selam, kıyâmete kadar ihsan edenlerin imamı olan Efendimiz Muhammed´in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbının üzerine olsun! Bundan sonra dost ve tabilerin hepsine arz edilir ki, Deyrezor’lu Muhammed Said tenüz bir aileden olup, hiç bir kimseye muhtaç olmayan zengin, eski bir tüccardı. Sonradan her nasılsa, Allah’ın kaderiyle iflâs ederek beşbin liradan fazla borçlandı. Dolayısiyle dost ve ahbablara gitmeye mecbur kalmıştır. Mümkün olduğu kadar az çok kendisine ihsan etmekle onu boş çevirmemesi herkesten umulur. Çünkü kendisi sürgünde, bana çok hizmet etmiş ve bu cihetten tabilerin kendisine yardım etmeleri için haklıdır. Allahü Teala Kuran-ı Kerim´de:

«Sizin o kendiniz için verdiğinizi Allah yanında daha iyi ve ecir daha büyük bulursunuz» ( ). Ve


«O, (Allah) sizin (harcadığınız) nafaka verdiğiniz şeylerin yerini doldurur. 0, rızık verenlerin hayırlısıdır» ( ). Yine:

«Allah’a güzellikle ödünç vererek, onun da kendilerine birkaç katını ihsan edeceği kimseler, kimlerdir.» ( ).

«Mallarını Allah yolunda sadaka edenleriıı malı, yedi başak bitirip başağıda, yüz tane bulunan buğdaya benzer, Allah dilediğine kat verir» ( ), buyurdu.
Resülüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «Adem oğlu öldüğü zaman, bütün amelleri kesilir. (Defteri dürülür) fakat üç şey devam eder.
1) Menfaatlı ilim.
2) Sadaka-i cariye (vakıf).
3)Kendisine dua edecek bir evlat» ( ).
Yine buyurdular ki:
«Cehennemden velevki yarım hurma ile olsun korunmaya bakınız

Hakimler (filozoflar) azı vermekten utanma, fakiri mahrum etmek ondan daha aşağıdır, demişlerdir. Allah efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salateylesin!





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)