Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 5.Bölüm
#1
Oku-1 
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 41-42-43-44-45-46-47-48-49-50. Mektuplar

Kırkbirinci Mektub
Cübür aşiret reisi, Ali Züba bir fetvâ ve kendisi, cahil olan aşireti nezdinde din alimlerinin bulunmadıklarına dair onlarıkınaması hakkındadır.ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM;Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat selam, Allah’ın yaratıklarının en iyisi olan Muhammed’in (Sallallah aleyhi ve sellem) al ve ashabına olsun!
Bundan sonra, bu mektüb, varlıklardan müstağni olan (muhtaç olmayan) Allah’a muhtaç fakirden, Şeyh Ali’ye’dir. Dünya ve ahire’tte Allah’a yakınlığı çoğalıp kendisiyle ev halkı dünya ve ahiret afetlerinden selamette olsun!
Sena ve birçok selamları size hediye ederiz. Sonra, şu arz edil ki, mektübu getiren adam diyor ki, amcam Agula başlık vererek, Mâtar’ın kızını istedi. Verdiği başlık arasında bir de tüfek vardı. Kızın nikahı elli gümüş mecidiye üzerine sadak olarak kıydıktan sonra, kadın kocasına itâatsizlik edip kocasını terk etmiştir.
Bu mes’elenin hükmü şudur: Tüfek ile başlığın hepsi, başlığı veren Agula’nın hakkıdır. Fakat Agula tüfeğini aldığına dair şahidler şehadet ederlerse, o zaman yalnız başlık olarak verdiği elli mecidiye, zevcesi olan Matar’ın kızının sadakı olup zevcesinin hakkıdır. Bu dâva ve hakkındaki bu karar, faziletli âlimden başka, akıllı olan kimse bile açıkça bilir. Bütün Cübür aşiretine yazıklar olsun ki, aralarında şeriat ahkâmını arayacak bir alim yok. Dinden çok cahil insanlar bulunup bilmedikleri şeylere fetvâ verdirerek alemin sırtından geçinirler. Mukabilinde aldıkları şey, onlara haramdır.
Allah, Peygamberlerin ve Resüllerin (Aleyhiınüsselaın) hepsine salat ü selam eylesin


Kırkikinci Mektub
Tuhup köyünden olup Kızunbüklu Şeyh Halil’e, Allah’ın aşkı müridin sermayesidir. Bu sermaye olsa, kalbine gelen manevi karanlıklara üzülmemesi olmazsa kalbine varid olan nurlarla sevilmemesini gerektiği, said olmaktan maksad, ne olduğunun beyanı ile diğer mes’eleler hakkındadır. ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM Hamd, O Allah’a olsun ki, manevi makamlara erenler, ınuhabbeti¬nin vasıtasıyla ermişlerdir. Salât ü selam, Resülünün üzerine olsun ki, mütabeatı sayesinde, arifler, yüce makamları bulmuş olan, islâm dini onlarla tamamlanan, müslümanlar, onlarla hidayetlenmiş olan âl, ashâb, zevcelerinin ve zürriyetlerinin üzerine olsun!
Sonra bu mektub, günahların esiri, ayıbları çok olan kimseden, Allah yolundaki kardeş ve dostu, yüce alim Molla Halil’edir. Allah onu, dünyaya iltifat etmekten selamet edip ahirete meyl eylemesini sağlasın! Mezkür esir, size selam ve dua eder, sıhhat ve selâmet bakımından bütün ahvalinizden sorar, sıhhat ve selamet devam edip hastalık olmasın.
Amin.
Size, şu arz edilir ki, Nakşibendiye taifesi ile bu fakire karşı muhabbetinizden haber veren mektubunuz kendisine ulaştı. Sevinerek, Allahü tealaya hamd etti. Ey Kardeş! Allah, bize ve size bu Nakşibendiye tarikatına mensub olan yüce taifeye (Kuddise sirruhüm) karşı muhabbet versin! Zira muhabbetleri dünya ve ahiret seâdetinin sermayesidir. Na su öyle olmayacak ki, eğer, kalbinde muhabbetleri olduğu halde, üzerine bu âlemin bütün karanlik ve bulanıkları dâdilse de, mürid buna üzülmemesi ve eğer, dağlar kadar nurlar, mârifetler ve ahval kalbinin üzerine gelse ,fakat mezkur muhabbetten bir kıl kadar zâil olsa ,utangançlıktan başka kendisine hiç bir şey hasıl olmayacağma inanması gerekir. Çünkü ehlullahlar (Allahlık insanlar, manevi kalb hastalıklarının. hekimidirler. Bâtıni hastalıkların izâlesi onlara bağlıdır. 0 hastalıklara, konuştukları söz devâ nazarları şifâdır. Onlar, öyle bir kavimdir ki, sohbet¬lerinde oturanlar, şedâvetli olmaz. Ey Kardeş! Allah, şedden bu devlet ile manevi bir seâdeti kendisine verdiği bir kimse saiddir (bahtiyardır). Şekten devletten maksat, insanın dış görünüşü, Mustafa’nın (Sallâllahü aleyhi ve sellem) şeriatıyla bezenmiş olmasıdır. (Salât ü selâm ve sena, o şeriatın sahibine olsun), manevi bahtiyarlık ise, kalb Allah’tan başka her şeyden alâkasını keserek, Allah sübhanehü ve teâlâ ile olan kimseye ne mutlu. Işte tasavvuf budur. Gerisi abestir.
Hâce Ahmed Ebü Zeyd oğlu Şeyh Müsa’ya, oğlu Şeyh Musa, Çeçen Ebu Zeyd’e ve bütün müridlere selâm eder, Allah ile kendi aralarmnı ıslâh etmeye çalışmalarını, şeriatın mütabeatı üzerine sabit kalmalarını tavsiye ederiz. Çünkü tarikattan ma’ksad ve asıl olan şey budur. Allah, Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âlinin ve sahâbesinin üzerine salât ü selam eylesin!

Kırküçüncü Mektub
Molla Abdülaziz’e başsağlığı ve musibetlere karşı sabırlı olma¬sına dair teşviki, belalar zail olduğu zaman, kula layık olan şey
beyanındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesâni. Salât ü selâm, kı¬yâmet gününe kadar Allah’uı. yaratıklarının hayırlısı olan Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) bütün alinin üzeriue olsun!
Bundan sonra ,bu mektub, aziz ,dost ve sevgili Molla Abdülaziz’e¬dir. Allah, onu isminin manâsına muvaffak eylesin! Önce, kendisine se¬lâm ve dua ederiz, musibetinizi işittiğimiz zaman, bir mektüıb yazma¬sından başka bir şey mümkün olmayınca, Molla Abdülaziz’in kızının Oğ¬lu rahmete kavuştuğu dolayısıyla Müslim ile Buhari’nin, Peygamberden (Sallâllahü aleyhi ve sellem) rivâyet eyledikleri «Şübhesiz ki, Allah, al¬dığı ve verdiği şey de, kendisinindir. 0nun nezdinde her şey muayyen bir zaman sahibidir.» hadis-i şerifini imtisal edip mektüb yazdım. Sonra, sizi şer’i kelimelerle taziye ederek, «Allah ecrinizi büyütsün! Mâtemini¬zin sonunu güzelleştirsuı! Geçmişinizi afv edip size sabır ilham temelde şükretmeyi nasib eylesin!» deriz ve Kur’ân-ı kerimin:

«Sabredenleri müjdele! Onlar, o kişilerdir ki, kendilerine bir musi¬bet gelince, «şüphesiz biz Allah’ın kuluyuz ve şübhesiz ona geri döne¬ceğiz» derler.» ( ) Ve yine Kuran-ı kerimin:

«Ancak sabredenlerin mükâfatları eksiksiz ve sayısız verilecektir.»
( ) buyurduğu âyetlerini size zi’krediyoruz. Mürşidimiz (Hazret), Al¬lah, bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın! Kulun haline, yüce Râabbi, hak¬kında yaptığı şey’e razı olması, ona irâde eylediği şey, kendisi bizzat kendine arzu ettiği şeyden daha iyi olduğunu bitmesi lâyıktır. Hususan yüce Nakşibendi tarikatına mensub olduğunu dava eden kimsenin üze¬rine Allah’ın yaptığı şey’i sevmesi gerekir. Çünkü bu tarikatın büyük¬leri, «sevgilinin yaptığı her şey sevimlidir» diyorlar. Allah, efendimiz Mu¬hammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) bütün. âl ve sahâbesinin üzeri¬ne salât ü selam eylesin..

Kırkdörtüncü Mektub
Birisi, İmam-ı Şafii’nin kavli kadimi ile İmâm-ı Mâlik’in mezhe¬bine göre, şer’an kocasından ayrılıp, aybaşı hâli gören ve ani¬den kam kesilmiş, ancak bu durumu üzerinden bir sene geçme¬yen bir kadını nikâhla aldığı olaya karşı şeyh hazretleri de «biz, zaif kavl ile amel edene itiraz etmiyoruz, muteber şartları mevcud olduktan sonra, dinde her dört mezheblerin taklid edilme¬si caizdir» diye buyurduğu sözleri hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞ LARIM

Hiç bir varlık yok ki, onu hamd ile tesbi’h etmesin! Salat ü selam Allah’ın yaratıklarınm en hayırlısı Muhammed’in, al ve ashabının üze¬rine olsun! Biz bu fetvayı inkar etmiyoruz. Onunla amel etmekten kaç¬sak da zaif kavl ile amel edene de itiraz etmiyoruz. Nitekim bu durum Nakbişendiye tarikatının sadatının (Allah sırlarını kutlasın) kendilerine seçtikleri adetlerindendir. Din mes’elelerinde, mevcud şartlar muvacehe¬sinde, İmam-ı Malik ile diğer üç mezheb sahiblerinin mezheblerinin tak¬lid edilmesi caizdir. Ancak bu nikah fasiddir. Çünkü bu fetvayı veren kimse, kadın ile velisinin ikrarları üzerine eski kocasının talakı üzerin¬den bir yıl geçmeden, hatta on ay geçtikten sonra, müftü nikahı kıymış¬tır. İddeti tamam olmadan bu nikahı kıyan kimse, kıyamet gününün ma¬liki olan Allah’ın huzuruna çıkacağından korkmaz mı Halbuki kadının kardeşi, «Ben nikahı kıyan hocaya, boşanma tarihini söyledim, o za¬man bir yıl iddeti tamam olmamıştı. Şimdi iddeti dolmuş, nikahı caiz değildir. Çünkü kadın ya bir veya iki haym geçmiştir diyor.» doğrusunu Allahü teala daha iyi bilir.

Kırkbeşinci Mektub
Kamışlı kazasının sulh hakimi Abdullah Verdi’ye, Ma’şük köyünden Molla Hüseyin, yanına geldiği için, Tel-Şair köyünden Molla İbrahim onu şikayet edip, tutuklandığı, sonra mezkür hakim onu tahliye eylediği hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Hamd alemlerin Rabbine, salat ü selam Allah’ın yaratıklaruun en hayırlısı olan Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve sahabesinin üzerine olsun!
Bundan sonra bu mektub, fakir, noksanlık ve kusurunu itiraf eden kuldan, Allah yolundaki kardeş ve dostu, halk arasında ilim ve halka yardım etmesiyle meşhur şehirler ve köy halkının hakimi, gayretli, namuslu, güzel ve övülen ahlak sahibinedir. Allah, onu ve bizi doğru yolda bulundursun! Kendisini ve ev halkını ahiret ve kötü dünyanın afetlerinden muhafaza eylesin! Evvela sana islami sena ve selamı hediye eder. hatırmızı sormak, size dua edip duanızı taleb etmekle söze başlarız.
Bu fakire olan sevginiz, bu mektübu size yazmaya sebeb oldu. Zira kendisi, bu muhabbetiniz maddi bir şey için olmayıp sırf Allah için ol¬duğunu bilir. Çünkü bu kuldan size hiç bir maddi menfaat gelmez. Durum böyle iken ,size, Allah sübhanehü teala ve Resülüne (Sallallahü aleyhi ve sellem) muhabbetiniz her şeyden daha ala ve üstün olması lâyıktır. Cenabımza malum olduğu üzere, mezkür muhabbet, Peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem) şeriatuıa tabi olmaktan zâhir olması aşikardır. Aziz ve yüce Allah’ın kuluna karşı olan sevgisi de ınezkür nütabeata dayanır. Nitekim Allahü teâla (Kur’ân-ı kerimde):

«Sen ey Habibun! Onlara de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun! Allah da sizi sevecektir.» ( ) diye buyurdu.
Sonra yüce meclisinize şu da arz edilir ki, biz Maşuki köy imâmı olan Molla Hüseyin hakkında, kendisi fakir, biçare, kin ve fesatlıktan uzak, kulların hiç birisinden darılmadığına dair şahidlik ederiz. Çünkü kendisi eskiden beri talebemiz ve mahsurumuzdrur. Gerçekten Maşuki ile Tel-Şair köy ahalileri bilhassa Molla Ibrahim, hiç bir sebeb olmadan kışkançlık ve inad olarak benden kızıyorlar. Nitekim bu durum, eski za¬manlarda ki, Peygamber, sahabe, evliyâ ve âlimlere karşı vâaki olduğu da Allah’ın bir saâdedir. Hatta AIlalıü teala Kur’an-ı kerimde, Peygamberlerden kızanların durumlarını şikayetle «Muhammed, Allah’a iftira mı ediyor Yoksa kendisine bir cinnet (delilik) hastalığı mı var » ( **)
diye insanların en iyisi olan zata da iftirayı isnad etmişlerdir.
Mezkür köy ahalisi bana karşı olan kıskançlıkları dolayısıyla huzurumuzda bir yazıyla Molla İbrahim’in, Molla Hüseyin’i şikayet ettiğini işittim. Çünkü beni şikayet edemez. Molla Hüseyin hakkında parlak şeriatin ahkamıyla muamele etmenizi, bize çok gelip gittiğinden kızan kimseler, aleyhindeki şehâdetlerine iltifat etmemeniz rica olumır. Hattâ. kendisine niçin Tel-Şair köyüne, şeyhimizin yanına gelmiyorsun diyorlar. Allah için ve Molla Hüseyin’in fakirluk durumu, hatırımız ve bize karşı olan sevginiz için lütfunuzla kendisine yardımda bulunup bu meseleyi kökünden sıyırmanız rica olunur. Çünkü bu fitne uyandırıcı bir şeydir. Gerçekten sen bu mes’eleden önce, ihtiyaçlarımızı te’min edeceginize dair bize söz verdiniz. Ben de, Hakim verdiği sözüne muhalefet etmez. Çünkü kendisi sözünü yerine getiren kimselerdendir, dedim. Molla Ibrahim, inkar ve düşmanca hareketiyle beni tabi ve müridleri de çok rahatsız etmiş, ta ki bu fakir, Molla Hüseyin’i de şikayet etti.
Molla Ibrahim bende on sene okudu. Okuduğu bütün ilimlerde onun hocasıyım. «Efendisine iyilikte bulunduğun kişinin şerrinden korun.» Ne güzel bir sözdür. Şeriata mektub ve kalem ile başkalarına sövmenin önemi olmayıp buna karşı ceza olarak hiç bir azarlama hükmü olmadığı, ancak bir cematuı içinde dil ile sövmenin azarlama cezası olduğuna dair kendi kitablarına bakıp da şeriat ile amel etmez mi
Allah, Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbının üzerine salat ü selam eylesin!


Kırkaltıncı Mektub
Geçmiş mektublarda adı geçen mürşidinin halifesi Karaköylü Şeyh Mahmud’a kendisinden dua talebinde bulunması ile aralarında vaki olan bir mes’ele hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainatta hiç bir varlık yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selam, Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve sahabesinin üzerine olsun!
Şerefli ellerinizden öptükten, yüce ve faydalı duanızı taleb tetikten, sıhhat ve selamet bakımından hatırınızı sorulduktan sonra, şu arz edilir ki, Şeyh Piroz, Hazretin (Kuddise sirruh) bütün tâbilerine bilhassa size acaib sevgi ve şiddetli bir iştiyakı olup Hazretin muhabbetinden dolayı sohbetinize nâil olmak için mülâkatınıza susamış, tarafınıza gelmek istiyor. Evvela gayesi, sizi ziyaret etmek ve so betinizlen istifade etmek¬tir. ikincisi, bana söyleyip de görüşüme muvafik olduğu bir iş içindir. Her şeyde size muvafakat etmesini arzu eder.
Mehmed İsa’nın gözlerinden öperiz. Bu tarafta bulunanların hepsi, dua edip, duanızı dilerler. Talebelerin hepsine, Molla Reşid’e ve Molla Süleyman’a selâm eder, cevab bekleriz.


Kırkyedinci Mektub
Geçmiş mektublarda adı geçen mürşidinin halifesi Karaköylü Şeyh Mahmud’a kendisinden dua talebinde bulunması ile aralarında vaki olan bir mes’ele hakkındadır.ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM.Kainatta hiç bir varlık yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selam, Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve sahabesinin üzerine olsun!
Şerefli ellerinizden öptükten, yüce ve faydalı duanızı taleb tetikten, sıhhat ve selamet bakımından hatırınızı sorulduktan sonra, şu arz edilir ki, Şeyh Piroz, Hazretin (Kuddise sirruh) bütün tâbilerine bilhassa size acaib sevgi ve şiddetli bir iştiyakı olup Hazretin muhabbetinden dolayı sohbetinize nâil olmak için mülâkatınıza susamış, tarafınıza gelmek istiyor. Evvela gayesi, sizi ziyaret etmek ve so betinizlen istifade etmektir. ikincisi, bana söyleyip de görüşüme muvafik olduğu bir iş içindir. Her şeyde size muvafakat etmesini arzu eder.
Mehmed İsa’nın gözlerinden öperiz. Bu tarafta bulunanların hepsi, dua edip, duanızı dilerler. Talebelerin hepsine, Molla Reşid’e ve Molla Süleyman’a selâm eder, cevab bekleriz.
aKaraman köyü imanu Molla Sırrı’ya bazı kimseler, birkaç delillere dayanarak, ay görmediğimizden evvel ramazan orucunu tutup, sonunda ay görmeden bayram eder, başkaları da böyle yapmalarını emrederler diye sorulduğu sualin ve dellllerinin reddi ile, hakikat onların yaptıklarının hilâfına olduğunun beyanı hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Zâtında, sıfatlarında ortağı olmayan Allah’a hamd olsun. Ondan sonra hiç bir peygamber olmayau Peygamberin, (Sallallahü aleyhi ve sellem) şeriatin esasını halk arasında tesis eden âl ve ashâbının üzerine olsun!
Sonra, red edilmiş üç delili kapsayan mektubun, bize ulaştı. Merdud olan birinci delilleri: Falan gün Ramazan orucu başlıyor diye hâkimin verdiği hük müüne muhalefet etmesine hiç bir kimsenin hakkı yoktur.
Cevab: Bu mes’ele, ehil olan veya ebu olmayıp da durumu bilmiş bir devlet baskanı tarafından hâkim olarak atanan kimsenin hükmü kabul edilir. Ehil olmayıp, bÜyük kadı tarafından nâibliğe atanmış bir kimsenin hükmü, ilerde Kada (kadalık) babında bahsi geleceği üzere, öyle bir kadının istilâfı (kendine halife edinmesi) salih olmadığından, vereceği kararı geçerli değildir. Halbuki bu bela bu zamanda yayılmıştır.
Burada, Şirvâni kitabının üçüncü cüz, sahife 383 de Basri’den naklen
ibâresi sona erdi.
Hâkim, verdiği bir hükmüne dair şer’i bir dellli olunca, verdiği hükmü ile amel edilmesi vâcibdir. Hatta, İmâm-ı Şafü’nin ashâbı, ihtilaflı bir konu hakkında, hâkimin verdiği bir hüküm o mes’eleye dair ihtilâfı kaldırıp o mes’ele üzerine ittifak vâki olmuş olur, diye açıklanmışlardır. Fakat verdiği hüküm, bir şer’i müstenedi olmadığı bilinen bu zamanın kadıları gibi, verdikleri kararlarınca lâubali olup hükmün şartlarına riâyet etmediler. Hatta, herkesin malümu olduğu üzere, ramazan ayında ay görünmesi mes’elesi ile daha başka mes’eleler hakkında fasık kimselerin şehâdetine biânen verdikleri hüküm ile amel edilmesi vacib değildir. Zamanımızdaki bir kadının, verdiği, bir hükmün müstnedi sorulunca, müstenedini beyan etmemesi vâcib olup olmadığı hakkında, (Şafii âlimlerinden olan) Ramli’den sorulunca, şöyle câvab verdi: Zamanımızdaki kadı, zaruri kadı olup verdiği hüküm ancak zaruret için geçerli¬dir. Dolayısiyle zarurete göre takdir edilerek, müstenedini, delilini beyan etmesi lâzımdır. Gerçekten son zamanların âlimlerinden bir cemaat da bunu açıkça belirtmişlerdir.
İmamlar, «Zaruri kadı müstenedini beyan etmesi lâzım değildir.» dedikleri sözlerinin manâsı, kendisinde takvâ ve Allah korkusu olan, kadılık sıfatıyla muttasıf olan kimseler hakkındadır. Burada El-Fetâvâ. El¬Ramlinin ibâresi sona erdi. İşte bu durum Ramli gibi bir zâtın zamanında iken, bu zamanaki kadıların halleri nicedir.
Ramazan ayının ilk gecesi, ay görünemez diye sonuna kadar dedikleri ikinci delilleruün cevabı: Sahih-i Müslim kitabı, hillmin (ayın) büyüklüğüne, {küçüklüğüne itibar olmadığının beyanı bâbında şöyle bir rivayet vardır, EbilâBülirteri (öl.: 38) şöyle dedi: «Omre yapmak için yola çıktık, nihayet Batn-ı Nahle’ye (Nahle vadisine) indiğimiz zaman hilâli birbirimize gösterdik. Bu sırada cemaatin bazısı, «Hilâl üç günlüktür» diğer bâzısı da, «iki geceliktir» dediler. İbni Abbâs’a kavuştuğıunuzda, kendisine: Biz hilâli gördük, cemâatin bazısı, hilâlin üç gecelik, diğer bazısı da iki gecelik olduğunu söylediler, dedik. İlmi Abbas: Hilâli hangi gecede gördünüz dedi. Biz: Şu şu gecede, diye cevab verdik. Bunun üzerine şöyle dedi. Resülüllah, (Sallâlahü aleylıi ve sellem) Allah, görülmesi için onu uzatmıştır. 0, içinde gördüğünüz gecenin hilâlidir.» buyurdu.
Hazret (El-Şeyh Muhammed Diyaüddin), Allah, sırrını kutlasın! Bir gecelik olan hâl, güneş battıktan sonra, gerçekten kaybolmadan bir saat, onbeş dakika kadar bir zamana kadar kalır. Yine buyurdular ki, «Bir günlük hilal çok defa görünür. Fakat halk onu yüksek ve kalın gördükleri zaman ay’ın doğuşu iki geceliktir, derler. Halbuki ayın yüksek, kalın, küçük ve büyük görünüşünün önemi yoktur.
Yine Sahih-i Müslim kitabında Kureyb’ten rivayetle: «El-Hars kızı Ümmel-Fadl kendisini Şam’a Muâviye’nin yanına gönderir. Kureyb şöyle dedi: Nihayet Şam’a geldini ve Ümmel-Fadl’m hacetini yerine getir¬dini. Ben henüz Şam’da bulunduğum sırada, Ramazan hilâli görüldü. Ben de hilali cuma gecesinde gördüm. Sonra ay’ın sonunda Medine’ye geldim. Abdullah İbni Abbas, benden bir çok şeyler sordu. Sonra hilali gö¬rüş gününü de zikr edip hilali ne zaman gördünüz dedi. Ben: Cuma gecesi gördüm dedim. Sen bizzat hilali gördün mü diye sordu. Ben: Evet. Halk da hilali gördüler ve oruç tuttular. Muâviye de oruç tuttu dedim. Ibni Abbâs: Lâkin biz hilâli cumartesi gecesinde gördük ve otuzu tamamlamak için, oruç tutmaya devam ediyoruz yahut da hilali göreceğiz. dedi. Bunun üzerine ben: Muâviye’nin hilali görmesi ve oruç tutması ile yetinmiyor musun diye sorunca: Hayır Resülüllah (Sallallahü aleyhi ve seilem) bizlere böyle emir buyurdu. dedi.»
Üçüncü delillerin cevabı ise, ay, gün hesabiyle oruç tutulmasının câiz olmasına dair bazı alimlerin dedikleri sözlerin cevabını Molla Zeynüddin’e yazmışız.


Kırksekizinci Mektub
Bilvanis köyünden halifesi Şeyh Abdüllıakim’e, gördüğü rüyanın tabiri, Mürid, kafirin bile kendisinden daha iyi olduğunu bilmesi, manevi ilerlemesindeki kusuru, başkasına değil kendisine isnad etmesi emr olunduğu şey’in yapmasına devam etme¬sinin lazım olduğu mes’elesi ile buna benzer konular hakkındadır.ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM.Salatü selam,efendimiz Muhammed El-Mustafa ‘nın (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbının üzerine olsun! Sonra, bu mektub, günahlarının esiri, çok ayıbı olandan Allah yolundâki kardeşi ve dostu, zeki, anlayışlı olan Abdülhakim’edir. Allah, onu âhiret işlerine yönelen ve nezdinde hoş görülmeyen şeylerden rızaklanan kimse eylesin! Amin. Sonra şu arz edilir ki, onda, Şeyhülislâm, mürşidimiz Şeyh Fethullah, (Kuddise sirruh) sana kitablarmı verdiğini görmüş olduğun rüyan, nisbetinden hatta kendisinin zâhiri ilminden çok bir hisse sahibi olacağına delalet eder. Öyle ise ,yüce Allah’a şülkredip tam çahşmak, anıel edip nefsini görmemek için, çok cehd etmen lâzımdır.
Hazret (El-Şeyh Muhammed Diyaüddin), Allah, bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın! Bu tarikatı reisi, Şah-ı Nakşibend lakabıyla bilinen zattan (Kuddise sirruh) naklen buyurdular ki: «Bu tarikattan olduğunu iddia eden bir kimse, nefsini frenk kâfirinden daha kötü bilmesi gerekir.» Bundan anlaşılyor ki, mürid, kendi kusurunu görmesi lâzımdır. Nitekim Aliüddin El-Attar (Kuddise sirruh) «Sülüke, devamlı fiillerinin kusurunu görmekten başka bir ümid yoktur. Her an da kusur kapısından girip manevi ilerlemeye kabiliyeti olmadığı, manevi rütbeden uzak ve onu terk ettiğini düşünmesiyle birlikte, Allah’ın Iütuf ve keremini mülâhaza ederek yabuz lütuf ve inâyetine sığnınhası lâyıktır.» diye buyurdu.
Sizinle Taroni köyü ahalisinin arasında cereyan eden hadiseye gelince, geçmiş kimselerin, çağdaşlarıyla olan durumları da böyle idi. Allah, nezdinde, liâlis kullarmın manevi rütbelerini ve sevablarını büyültmek için, onları halkın eziyyet ve inkârıyla belMandırır. öyle ise, bu gibi şeylerden hatırma bir şey vaki olmasın. Hatta adet ve tuttukları yoldan ayrılma! Dedikodudan üzülme, vazifen olan sohbet etmek teveccüli edip yüce Allah’tan, tarikatm üstadından ve yüce tarikatın ulu zatlardan (Kuddise sirruhüm) bahs etmeye devam et. Ne dil ,ne de kalbinle o, halka iltifat etme, kusuru kendi nefsine isnat et, onlara değil...
Bazı yüce zatlara: Bu gece hırsızlar komşunun evini açıp eşyasım çaldılar denilidiğinde, bu iş Allah’a karşı olan kötü davranışımdan oldu. Zira ben bu olaydan önce, şeriat adâbından birisini fark ettim, diye buyurdu. Ulu zatlardan bazısı da (Radıyallahü teala anhüm), şayet, Allah kıyâmet günü başkalarına şefkat için bana izin yerse, evvela dünyada bana zulüın edip eziyet edene şefaat ederdim, dedi.
Sonra, sana ve ev halkınıza, selam, ve dua eder, sıhhat ve selamet bâkımından ahvalinizi sorarız. Allah selametinizi devam ettirip hastalık vermesin! Bilhassa Bilvanis köy ahalisine selam edip onlardan ricamız, Taroni köyü halkıyla aralarında fitne çıkarmamalarıdır. Çünkü Peygamber (Aleyhisselâm): «Fitne uykudadır, onu uyandırana Allah’ın lâneti olsun» buyurdu. Şayet başka bir köye naklin tarikat nisbeti ile geçiminiz için, daha yararlı ise ,bir mahzuru yoktur.

Allah, Nebi ve Resüllerin hepsine bâhusus sonuucu ve efdalleri olan Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve selleın) üzerine salât eylesin!


Kırkdokuzuncu Mektub
Üstâd-ı a’zam (El-Şeyh Abdurrahman El-Tâhi’nin) (Kuddise sirruh) torununa, manevi ilerleme için vasıta, taleb ve çok çalışmanın ve buna benzer şeylerin lâzım olduğu hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM.Müteferrik beytler:«Cemiyetlere girmekten maksadım, nimete ulaşmam değildir. Lâkin seni görmek için onları isterim.» Beyit sahibi, bununla sâlih amelde ibâdette niyetini tashili etmesine işaret etmiştir. Farsça beyt:

«Ben ki, sevgilimin aşkından şaşkınım. Ev ve ailenin derdini çekmekten nasıl korkarım veya fayda ile zararın düşüncesi nasıl aklıma gelir.» Mevlânâ Halid, (Kaddesallahü sirreh) bu beytiyle, sâlik Allah’tan başka kalben her şeyden alâkayı kesmesine işaret etti.

«Feleğin on günlük miktarı olan muhabbeti ,efsane ve hiledir. Ey dost! Dostlara iyilik yapmayı fırsat say (yap).» Hafız El-Şirazi bununla tasavvufa çalışan kimse için mürşidin lüzümuna işaret etti.

Yine kendisi (Kuddise sirruh)
«Cümle seadet hazinesi ki, Allah hafıza verdi. Gece duasının, seher vakti yaptığı virdinden oldu. buyurduğu beytiyle sâlik, Allah’ı taleb edip cehd etmesine işaret etmiştir.
Şerns El-Tebrizi de (Kuddise sirruh):

«Allah’ın aşkından başka en güzel şey velev ki, şeker yenmesi de olsa, cana eziyet vericidir.» Bu beytiyle yukarıda geçen vasılara terettüp eden Zat-ı Bâri’nin muhabbetine işaret etmiştir.


Ellinci Mektub
Şeyh Beşir’e, oğlunun vefatı dolayısıyle taziyesi ve şeriat ahkâmına mütabeat etmesi, tarikat sâdâtının (Kuddise sirruhüm) yolundan ayrılmamasına dair tavsiyesi hakkındadır. ALLAH’lN ADIYLA BAŞLARIM.Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam, Allah’m yaratıklarından en hayırlısı olan Muhammed’in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve sahahesinin üzerine olsun!
Sonra, bu mektüb, vefası az olan kimseden, fazilet, ihsân ve kemâliyet kaynağı olan efendim Şeyh Muhammed Beşir hazretinedir. Allah, kendisine nezdinden yardım edip, dine, müslümanlara bir temel olarak devam ettirsiu. Amin! Size saygı ve hürmet arz etmekle teşrif ve ikramı icab eden şey’i takdim edip, cenâbınıza mensub olan en şerefli ve üstüu. zâtlara selam tebliğinden, göz ve ayaklarından öptükten sonra, kemal-i sıhhat ve âfiyette olmanızı Allah’tan rica ederim.
Bizden sormak lütfunda bulunursanız, Allah’a hâmd olsun iyiyiz, âfiyetteyiz. Öğülür ahlâkımzı hatırlayıp Allahü teâla dünya ve âhirette rütbenizi yüceltsin. Râzı olduğu ve sevdiği işleri başarmanız için size dua ederiz.
Sonra, şu arz edilir ki, tebliğiniz üzerine, aziz veledinizin vefât haberi ona (bana) ulaştı. Size gelmesi mümkün olmadığı için kendisinin bedeli olarak bir mektüb yazdı. Gerçi bedelleri. en aşağısıdâ. Lâkin su olmadığı yerde toprak onun bedeli, güneş batınca, çıra onun bedeli olur.
Taziye hakkında rivâyet edilen «Allah ecrinizi büyültsün, mateminizin sonucunu güzelleştirip size sabr ilham eylesin. Şükretmekle rızıklandırsın. Mateminizi daha güzel bir hal ile değiştirsin.» sözlerle demekle sizi taziye ederim. Zamanın ahvâli ile içinde bulunduğumız ahvâlinizden şikayetinize gelince: Ey dostum! Yüce Allah, kulu hakkında yaptığı her, şeye kulun razı olması layıktır. Rabbinin ona irade eylediği şey, o kendi nefsine irade ettiği şeyden daha sevab, a’la ve olgun olduğunu. bilmelidir. Bahauddin Nakşibendiye tarikatına (Allah ehlinin sırlarını kutlasın) mensub olduğu iddiasında bulunan kimse, dostu olan Allah’ın yaptığı şey’e razı olması lazımdır. Zira bu tarikat elime ,sevgili Allah’ın yaptığı bütün şeyler sevgilidir, diyorlar. İşte herhangi bir musibetâ düçar kalmış bir kimse, bunu düşünürse acısı kolaylaşır.
Allah ile aranı ıslah etmeye çalışmayı, şeriata mütabeat üzere sabit olmayı, sa’dat-ı kiramm (Kuddise sirruhüm) yollarından ayrılmamayı tavsiye ederiz. Çünkü tarikattan mâksüd ve matlüb olan şey ancak budur. İş bundan ibarettir. Gerisi abestir. Sana bu gibi kelimelerin, bu fakirden söylenmesi, gerçi haddiden ziya’deys’e de; lakin Peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem), «Din nasihattan ibarettir» diye, buyurduğu hadis-i şerifin emri üzere kendisi (Şeyh Ahmed) bir merhale onlardan uzak olan bu sözlerin söylenmesine cesaret etti. Ah bin kere ah... Ah bin kere ah... Farsça şiir:
«Çünkü ben bu makamdan milyonlarca ..... . »
Arabça beyit:
«Afv, şerefli insanların nezdinde makbuldür. Bütün ayıblar afvın eteğiyle örtülüdür...»

Sonra, bu taraftaki halk ve tabiler selam edip duanızı dilerler. Bütün ulemâ, talebeler, Hacı Molla Muhammed Emin, Molla Mustafa da keza Molla Mustafa hastalığından şifa bulmuş, lakin şimdiye kadarda çok zayıftır. Allah sübhanehü ve tealaya hamd ve marifetler olsun! Size mektüb göndermediğim’in. sebebi: Sizden çok utandığım ve sizin de mektüb göndermeyişinizdir. Size, mektub göndermesek de bizden mektüb kesmemeniz emelimizdir. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve sahabesinin üzerine saiat ü selam eylesin!





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)