Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 1.Bölüm
#1
Oku-1 
MEKTUBATI ŞEYH AHMED EL-HAZNEVİ 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10. MEKTUPLAR

Önsöz
MEKTUBAT SAHİBİ ŞEYH AHMED EL-HAZNEVİ´NİN
(Kaddesallahü sirreh) HAL TERCÜMESİ
Kendisi hoca Murad oğlu olup. pederi aUsi din hocası ve Mardin vilayetinin Hazah (Idil) kazasına bağlı Banihe köyündendir. lmam-Hatiplik görevi dolayıyle, halen Suriye´nin Kamışlı kazasma bağlı Нızna köyüne yerleşti. Şeyh Ahmed hazretleri de, mezkür köyde dünyaya gelmiştir.
Şeyh hazretleri, ilim ta´hsili çağına geUnce, birçok yerlerde okumuş, sonra Diyarbakır kazası olan Silvan´a gidip, orada muhitte meşhur müderris, Molla Hüseyin küçük efendide, zamanın tahsiline göre okuyup, ikmali nüsah ederek icazet aldı.
Bidayette tasavvufa çalışmak için, Nurşinli El-Şeyh Аbdurrahman El-Tahi´nin halifesi, Hezanlı Şeyh AMülkadir´in nezdinde amel etti. Mür-şidinin vefatmdan sonra, Birinci Cihan Harbi´nden önce, El-Şeyh Abdur-rahman El-Tahi´nin oğlu, ilim ,irfan, tasavvuf ve halk arasında Hazret lakabıyla meşhur olan Şeyh Ziyauddin hazretlerini kasd ederek on beş sene müddetle kah yaya, kah binerek Norşin´e gitti. Tasavvufa devam, edip, kendisinden izin almıştır. Hazretin vefatından sonra, Hızna ve Tılmarufta ilim ve amele ,din tedrisatına ve halkı Allah yoluna irşad etmeye çalıştı. Birçok yüce din ve tarikat, tasavvuf alimlerini yetiştirdi.
l369. H. yılında Suriye´nin Kamışlı kazasına bağlı, köyü olan Telmarufta vefat edip, orada defn edimiştir.
Hazretin (Kaddesallahü sirreh) en meşhur olan bu mübarek hali-fesinden briçok fazilet ve kerametler zahir olmuştur. Allah bizi, kendinin ve dinde yüce sadatlann bereketinden mahrum eylemesin. Amin.

Birinci Mektup
Allah, şeyhin yüce sırlarını kutlasın. övülür ahlâkın kaynağı temiz nefisli Üstad-ı a´zam (El-Şeyh Abdurrahman El-Tâhi´nin (Kaddesallahü sirreh) torunu olan Molla Muhammed Ma´şük´a, Allah´n yoluma talib olan kimsenin maksad, mürşidine zahiren visali ve üstadının nezdinde manevi terbiye için uzun müddet kalmaksızın hasıl olmayacağı ve buna benzer mes´eleler hakkındadır.
ALLAH´IN ADIYLA BAŞLARIM
Erenler ancak onun muhabbetiyle kendisine vâsıl olan Allah´a hamd olsun. Arifler, tebeiyyetiyle manevi makamı bulmuş olan Peygamberinin üzerine, msülümanlar, hidâyetleri sebebiyle, hidâyetlenen o Peygamberin âline ve ashâbına salât ve selâm olsun!
Ey manevi kemâlâtın zuhuruna ´kabiliyetli kimse! Aziz ve yüce Allah´tan, o kabiliyetinizi kuvvetten fiiliyyete çıkarmasmı rica ederiz. Tâlibin maksadı, mürşidine açıkça vlsâlsiz ve hücresinde terbiye ve zahiren talimsiz ve eğitimsiz olamaz. Nitekim Allah sübhanehü ve teâlânın manevi mukaddes sahasma erenlerin hakkındaki âdetlerinin çoğu da böyledir. Bu yüce tarikatta vâsıl olmak için yüksek gayret ve himmet lazimdır:. Nitekim (farsça) beyt :

«Rütbe ve şerefin yüceliği, ancak (insandaki) hüner ve marifetin miktanna göredir. Padişah köşkünün bekçisi, köşkünün yanında, kapıcısı ise kapının yanmdadır.» Diğer bir farsça beyitte:
«Ben öyle bir kişinin himmetinin köIesiyim ki: mavi gök kubbesi aItında, AIlah´tan başkasına taalluk (ilgi) şeklini kabul eden her şeyden azaddır.» denilmiştir. Aramızda zahiri uzaklığı açık mulakatla ve ayrılmayı kavuşmakla değiştirmesini Allah´tan taleb ederiz. Bu, Allah´a güç gelir bir şey değildir.
İmkân dahilinde ilk veya sonbaharda gel! Yoksa, kuI mümkün olmayan şeyle teküf edilmez. Sana dediğimiz gibi amelleri yapmaya Allah´tan, sâdâttan (tarikat ulularından) emellerin kabesi olan zâtdan (Kaddesallahü sirreh) bahsetmeye devam et! Kalb lâtifesi üzerine yirmibir bin (def´a) (zikr-i celâl) virdini çek! Çünkü zahirde bunlara çalşmaya açıkça hiç bir fayda terettüb etmezse bile makbuldür.
Sonra seyda zâdelerin hepsinin ellerinden öper, makbul ve yüce dualannı taleb ederim. Sıhhat ve hastalık bakunmda yüce hallerinden sorar. İnsanların en iyisinin (Peygamberin), Cenab-ı Hakk´ın nezdindeki makamın yüzü hürmetine, onlara sıhhatin devamını hastalığın külliye olmaması emelimizdir. Mezkür Peygamberin, ashabınuı üzerine salât ü selam olsun!

İkinci Mektup
Açıkca Allah´a muhabbeti olan, onlarla iftihar edilen haslet, ülfiyet ve vefa sahibi öz kardeşi Molla Mustafa´ya, kalben yapılan (gizli) Zikrin, diğer ibadetler gibi muayyen bir vakti olmayıp belki bütün zaman ve hallerde yapılması matlüb olduğu, şübhe-siz zahiri ilmde olduğu gibi, bâtıni ilmde çok çaba sarf edilne-den hasü olmadığı, taIib firsat buldukça hemen matlübuna çalışmasının lâzım olduğu ve bu konulara benzer mes´eIe hakkındadır.
ALLAH´IN ADIYLA ВАŞLАRIМ
Hamd, aIemlerin Rabbine mahsustur. Salât ü selâm Hatem El-Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) Muhammed´in, bütün âl ve ashabının üzerine olsun!
Sonra bu mektüb, kölelerin en düşüğü Ahmed´den, öviülen ahlâk sa­hibi öz kardeşimedir. Allah, onu din ve dünyanın eziyetinden kurtarıp esenlikte bulundursun!
Ayrılık zamanı uzayınca bana gelmene bedel olsun diye bu mektüzu yazdım. Kardeşim, Allah sübhanehüya zikr etmek süreksizdir. Hattâ kul her zaman onu yapmakla emrolunmuştur. Diğer ibadetler ise, her birisine ayrı ayn özel olarak bir vakti var. O vakitten başka birisinde yapılması câiz değildir. Hatta ibadetlerin en efdali namaz olduğu halde, şüibhesiz ibazı vakitlerde kılınması caiz olamaz. Fakat kalben zikredümesi bütün haletlerde kuldan ütenilmektedir. Allahü teâla Kur´ân-ı kerimde:
«Sağ duyulular o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken ve yatarken (daima) Allah´ı anarlar.» Aziz efendim. Cüneyd El-Bağdadinin (V. 298. H.) (Kaddesallahü sirreh) halifesi olan Şibli (Rahmetüllahi aleyh) tasavvufa ilk başlaması zamanında, bir demet çubuğu yanma bırakır, her ne zaman kalbine AIlah´ın, zikrinden onu men eden bir gaflet haleti geldiği zaman, çubuklardan birisiyle kendini te´dip ederek kı-rılıncaya kadar kendini döverdi ve bu hali böylece devam ediyordu. Bir çdk vakitlerde akşam olmadan çubuklar tükeniyordu. Kalb ile (gizli) Allah´ı zikretmek müridlerin kılıcıdır. Peygamber´den (Sallâllahü aleyhi ve sellem) bu hususta rivâyet edüen hadis-i şerifin manâsı şöyledir :

«Ayılın! amellerinizin en iyisinden derecenizin en yücesindeki amellerinlzden, sadaka edilen altın ve gümüşten daha hayırlı olanından size haber vereyim mi (Sahabeler) evet ey Allah´ın Resülü dediler. Allahü teala ve tekaddesenin zikridir.» diye buyurdu. Gizli zikrin sayılmayacak kadar faziletleri vardır. Kardeşim! Anlayışlı kimse için, bu husus kendisine işareti kâfi iken, bu kadar açık ve çokca beyanın durumu nasıl olur
Kardeşim! Mürşidimiz Hazret (El-Şeyh Muhammed El-Ziyâuddin), Allah bizi ve sizi onun sırlanyla kutlayap tabileri arasında zümresiyle haşreylesin! Buyurdular ki: Zâhiri ilim tahsiline çok çalışmak ve şiddetli çaba sarf etmek lâzım olduğu gibi, batmi ilmin tahsili için dahi şiddetli bir cehd (çabalamak) lâzmıdır. İmâm-ı Rabbani (Kuddise sirruh) buyurmuşlar ki, Kulun Mevlâsı (Allahı) kendisinden râzı olmadıkça, hayatında onun için ne gibi bir zevk ve safa olabilir. Cennetteki Allah´ın rızâ si cennetten daha iyi, cehennemdeki Allaın gadabı cehennem ateşinden elem bakımıdan daha şerlidir. öyle ise, akıllı kişi Allah´ın rızâsıyla çalışması gerekir. Ey kardeş! Mevlânâ HaIid Zilcenaheyn´den, (Kuddise sirruh) Allah´ın manevi yolunda manevi süluk etmek ne vakitte tamam olur diye soruluca, «Beşikten mezara kadardır, ancak tarikatımız mahbüz (sevgili) Allah yolunda rühu feda etmektir.» dedi. Cizreli Molla Ahmed (Kuddise sirruh) demiş ki beyt: «Talibe fırsat gelince, Allah yo­lunda çalışmayıp da mehil vermesi haramdır. Benim için Nüh´un (Aleyhisseâm) ömrü kadar ömrüm yoktur. öyle ise ey aşk şarabının dağıtıcısı bana doğru çabuk gel!» Molla Ahmed El-Hâni de bir beytinde diyor ´ki: «Eğer senin bir maksadın ona, acele olarak ona çalışman azmidir. Hususan bir mâbüdu, (kendisine ibâdet edeceğin bir zat) ona daima emrinde koş!» Yine Cizreli Molla Ahmed bir beytinde demiş ki : «öldürülmem ile hayatta kabnam işi emir ve fermanına bağlıdır. Ah­med ise, zaif bir kölen olup kölelerin arasında durmaktadır.»
Bundan sonra, size, faki hacıya ve ev halkmıza selâm edip size ve ailenize dua ederek, size ve onlara Allah´tan korkmak ve ona itaat etmekle tavsiye ederim. Allah, efendimiz MUhammed´in, bütün âl, sahâbe ve zevcelerinin üzerine salât ü selâm eylesin!



Yaz?c? Sürümü
Üçüncü Mektup
Manevi ilimlerde oIgun, zahiri ilimIerde mahir, din değerlendlrmesinde çalışan, Verkanisi El-Şeyh FethulIah oğlu El-Şeyh Alâuddin´e, Allah yüce sırlarını kutlayıp kudsi nürlarından, temiz nefeslerinden üzerimize nazu eylesin! Ahvâli ve mürşidi oIan Hazretin ev halkmm ahvâlinin bildirilmesi ve kendisine Üstad-ı a´zamın (El-Şeyh Abdurrahman)´ın mektübları ve işaretleri ile Hazret (Kuddise sirruh) mektüblarının yazdırılmasının talebi
hakkındadır.
ALLAH´IN ADIYLA BAŞLARIM
Kâinatta hiç bir şey yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selâm, Allah´ın yarattıklarının en iyisi olan Muhammed´in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve ashabının üzerine olsun! Sonra, bu mektüb, miskin, terk edilmiş, garib köleden efendisine, gözünün nuru olan Şeyh Alâuddin´edir. Allâh, onu katında makbul olanlardan eylesin. Dost ve ahbablarınm yolunda bulundursun!
Mezkur köle, ellerinden öper, size dua edip duanızı diler. Neş´e ve selamet cihetinden bütün ahvalinizden sorar. Allah, o halleri size devam ettirip, sıkıntı, üzüntü ve hastalık vermesin!
Sonra şu arz edilr ki, ayrılık dağıyla dağlanmış bu üzüntülü şahsı bereketli duandan unutmamanın, kendisinden mektüblarınızı kesmemeniz mümkün olduğu kadar onlar da ahvalinizi ve o tarafımızdakilerin ahvalini bildirip nasihatlar beyan etmeniz arz olunur. Çünkü uyuyan kimse uyumayana, gafil olan kimse, çağırmaya muhtaçtır.
Molla Abdulhâdi´ye selâm eder, duasını diler, dünya ve ahirette selâmeti için kendisine dua ederim. Üstad-ı a´zamın bütün mektüblarnı ve büün işaretlerini Hazretin (Kuddise sirruh) bütiü mektüblarınıu miskine yazması kendisinden rica olunur. Dolayısiyle büyük bir sevaba nâil olacaktır. Zira mezkür eserlere çok ihtiyaç vardır. Çünkü üstadınan evi himmeti olmazsa, emellerin kâfesi (kaddesallahü sirreh) (Hazret) bu fakirin sırtının üzerindeki yükü cidden ağırlaşmış öyle bir derecededir ki, himmeti olmazsa aItından kaçamıyacaktır.
Allah, Muhammed´in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve sahâbesinin üzerine salât ü selâm eylesin!




Yaz?c? Sürümü
Dördüncü Mektup
Halifesi Molla Muhammed Latif´e, Allah yolunda ona tâlib olan kimse, zaman fırsatını kaçırmayıp kendine ganimet edinmesinin vâcib olduğu ve fırsat vaktinde kendisine lâyık olan şeyhin beyanı, şeriata muvafık olan bütün ameller hatta alış veriş ve benzerleri bue zikir sayıldığı, matIuba vâsd olmak için, Allah´ın emirlerinin imtisal edilmesi, neylerinden korunulması lâzım olduğu, Nakşibendi tarikatının hülâsası ile ona benzeyen meseleler hakkındadır.
ALLAH IN ADIYLA BAŞLARIM
Kâinatta hiç bir şey yok ki onu hamd ile tesbih eylemesin. Salat ü selâm, Allah´m yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed´in, (Sallâlahü aleyhi ve sellem) bütün âl ve sahâbesinin üzerine olsun!
Bundan sonra bu mektüb, zahirini tamir edip içini tahrib eden kişiden, Allah yolundaki kardeş ve dostu Molla Abdüllâtif´edir. Allah ,onu dünyaya iltifat etmekten selamet edip âhiret işine yönelen kimselerden eylesin! Mezkür kimse, size senâlar kafilesini, selâmlaruı en çoğunu hediye eder, incilere benzeyen dualarınızı hususan kılınan namazlardan sonra rica eder. Talebelere ve dostlara selâm eder.
Kardeş! Zaman fırsatı, bir ganimettir. Kişi sıhhatini ve boş vaktini kendine bir ganimet etmelidir. Öyle ise, ömrünün tümünü faydasız: şeylere harcaması lâyık değildir. Belki hepsini Allah´ın (Celle ve alâ) rızası olduğu şeylerde sarf edilmesi, beş vakit namazlarm cemâatla edâ edil mesi, teheccüd namazının (gece kılman nafile namazı) terk edilmemesi, seher vakitlerinde istiğfann kaçırılmaması, tavşan uykusuna benzer uyku ile, ibâdet yapmaktan geri kalmaması, hazır dünya ni´metlerinin lezzetiyle aldanılmaması, ölümü ile âhiret ahvalini anıp göz önünde bulundurulması yakışır. Hattâ vakitlerin devamlı olarak ilâhi zikirde sarf edilmesi vâcibdir. Parlak islâm şeriatına uygun olan her şey, alış veriş de olsa, kişiden vaki olan ıbütün ameller zikir sayılır. Öyle ise, bütün yapılan işlerin zikir olması için, bütün davranışlarda şeriatın ahkâmına riâyet edümesi lâyıktır. Çünikü şübhesiz zikir gafleti kovmaktan ibarettir. Bütün fiillerde Allah´ın emir ve nehiylerine riâyet edildiğinde, gafletin etkisinden kurtuluş mümkün olup Allahü teâlaya devamlı zikrin sevabı hasıl olur.
Hülâsa: Allah´ın yoluma talib olan, dünyadan yüz çevirip kalbi ile âhiret işine yönelmesi, zarürete göre, dünya işleriyle, uğraşması, diğer bütün vakitlerini âhiret işlerine sarf etmesi lâyıktır.
İmâm-ı Rabbâni (Kuddise sirruh) buyurdu ki: Nakşibendi tarikatnm hülâsası, insan, Şeriatın ahkamıyle amel etmesi (şeriat sahibinin üzerlne salât ve senâ olsun!) içi, Allah´ın mânevi huzürunun nisbetiyle onarılmasıdır. Yani kalbi, Allahü teâladan başka her şeyden tahliye etmektir. İşte, işin hakikati bu, gerisi abestir, hiçtir. Allah cümlemizi, şeriat sahibinin (onun ve âlinin üzerine salat ü selâm ve senâ olsun) mutabeatına muvaffak eylesin!


Beşinci Mektup
Molla Zeynüddin´e, onu hayâli rabıta yapmasına teşviki, hayâli rabıtanın beyanı, sâlikin manevi yukselmesi bakımından yararlı ve Nakşibendi sâdâtı, ona çok önem verdikIeri için, zikirden daha güzel olduğu, rabıtanın faidesi ve kendisi bizzat maksüd olmayıp belki matlüb olan Allah´ın manevi huzuruna vesile olduğu ve buna benzer mes´ele hakkındadır.
ALLAH´IN ADIYLA BAŞLARIM
Hamd âlemi Rabbine, salât ü selâm, Peygamberlerin Efendisinin temiz olan al ve ashâbmm üzerine olsun!
Bundan sonra bu mektub, seydaya (El-Şeyh Abdurrahman El-Taği´ye mensub kapı eşiğinm hizmetçisi .nefsani arzularma, havasının şerle dalan kimseden, Allah yolundaki kardeşi ve dostu Molla Zeynüddin´edir. Allah onu katında makbul olanIardan eylesin! Sonra şu ara edilir ki: Bize son gelişinden itibaren, hayâli rabıta yapmakla sana emrettik. Hayâli rabıta şöyledir ki: Mürid, sanki üstadı daima kendisiyle beraber imiş gibi, hattâ helâya gittiği, cinsi münasebette bulunduğu, yediği, dostlarıyla konuştuğu, başkalanyla karşılaştığı zamanda da hatırından çıkarmayıp onu anması ve ilk yatacağı ve uykudan kalktığı vakitte, baş ucunda bulunduğunu, talebeye ders verirken, dersi bitirirken, namaza ilk kalkarken, namazı bitirirken onu mülâhaza etmektir. Mümkün olduğu kadar bu mülâhazaya devam edip, nefsin sevdiği şey´e iltifat edümemesi gerekir.
Hazret (El-Şeyh Muhammed El-Ziyaüddin) Allah, bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın! Buyurdular ki: Nefsin insana olan düşmanlığı itibariyle, mürşid ona, evvelâ bir şey´in, daha sonra ikinci bir şey´in yapılmasma dair talimat verse, nefsin âdeti şudur ki: Birinci şey´in yapılmasında kendisine tam bir menfaat kalmadığı için, onunla ilgilenip, ikinci şeyde menfaati olduğu için onun hakkında talimatı sevmez.
Hayâli rabıta nasıl önemli olmasın HaLlbuki gerçekten, hakkında İmâm-ı Rabbâni (Kuddise sirruh) ki, «Pirin (mürşidin) gölgesi, (hayâle getirilmesi) Hakk´ın zikrinden efdaldir.» buyurdular. Yani menfaat bakmımdan evlâdır. Gölgeden maksad rabıtadır. Üstad-ı a´zam da dedi ki: «Pirin (mürşidin) hayalmin vasıtasından başka, nefsi hiç bir şeyle öldümeуе gücün yoktur.» Ekabirden bazısı da ,rabıtanın nüru güneşin, zikrin nüru ise çıranın nüru gibidir. Rabıta ile hasü olacak fenâ (fanilik haleti) devamlı olur; zikir ile hasü olacak fenâ (haleti) ise, zâil olabilir, diye buyurdu. Seyyid Tâhâ da, (Kuddise sirruh) buyurdular ki: Zikirden mücerret olan rabıta ile Allah´a kavuşmak mümkündür, fakat rabıtadan mücerred olan zikrin durumu böyle değildir.
Gavs-i a´zam (El-Seyyid Sıbgatullah, El-Arvâsi) (Kuddise sirruh) dahi buyurdular ki: Rabıtadan ayrılmayın; rabıtadan ayrılmayın! deyip onun için çok tavsiye eder ve ilk olarak en çok müridde hasü olan hallerden biri rabıtadır, derdi. Gavs-i a´zam bazı şeyhlerden na´kletti ki: Müridlerin talimat verince, yalnız rabıta ile yetinirlerdi ve bazı mürşidlerin yaptıklarını beğenirdi. Hâfız El-Şirâzi bir ´beytinde demiş ki:
«İskenderin aynası, aşk şarabının bardağıdır. Ona bak ki: Dâra padişahın memleketinin ahvalini sana göstersin». Dârâ padişahın hi kayesi meşhurdur. Üstad-ı a´zam (Kuddise sirruh) rabitanın kalb için faydasi, dıştan kalbe gelen faidesiz düşünceleri izâle eder. İmâm-ı Rabbâni, (Kuddise sirruh) rabıta, Allah´ın ibadeti için, huzüra kavuşturucu, gaflet ve dışardan kalbe gelen. düşüncelerini giderici sebeblerin cümlesindendir. sebeblere, mâksüd olan şeylerin hükümleri vardır.» diye buyurmuştur. Yine buyurdular ki: Deneme ve tevâtür rivâyetlerde muteber olan sayısından daha çok bir cemaattan rivâyetle, bize kanaat hasıl oldu ki, bizler rabıtayı tasavvur ettiğimizde, Allah´tan başka bütün şeylerin düşüncesi kalbimizden sıyrılıp onda yalnız mürşidin hayâli kaldıktan sonra, ondan da vaz geçip Allah´ın manevi huzurunda başbaşa kalıyoruz.
Rabıta, öyle bir insana benzer ki: Bir çok düşmanları olup da kendisini bâzılanna sevdirir, sonra onu diğer düşmanlannm üzerlne saldınr. Tâ ki onları helâk eder, artık onlardan tek birisi kalır ki onu ortadan kaldırmaya tâkatı vardır. Mürid için, bizatihi rabıta matlüb olmayıp ibelki başka bir şey içindir. Çünkü o, dıştan kalbe gelen Allah´tan başka anıları def ve gafleti yok etmeyi icab eden vasıtalardandır. Kim sana matlübunu sağlamaktır. Vasıta olan şeylere, matlüb şeylerin hükmü vardır. Vacib olan şey´in husülüne sebeb olan şey de vacibdir. Sonra size söylediğimiz .bu sözlerden dolayı, Allah´tan af dileriz. Çünkü bizler, bu yüce kişilerin alanuıdan değiliz. Hattâ bizim gibilere rabıta yapılınasının öldürücü bir zehir olacağından korkarız. Fakat bizler, rabıtaya еhil ve müstahak (lâpk) olan zat (Kuddise sirruh) tarafından yapılmasına memur olduğumuzdan dolayı onlardan size ve emsalinize imdat gelmesini, himmetleri sayesinde zarar gelmemesmi rica ederiz. Farsça şiir: «Âh ki biz bir miIyon merhale () bu makamdan uzaktayız.» Sonra size selâm ve dua ederiz. Talebelere, bütün köy ahalisinin hepsine selâm eder, Allah´a karşı takvâ ve taat ehli olmalarmı onlara tavsiye ederiz. Аllah, Muhammed´in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve sahâbesinin üzerine salât eylesin! l5/Zilhicce/l359.

Altıncı Mektup
Mürşidiniin halifesi, faziletli, Allah´ın kullarını doğru yola irşad için cehd eden, sevgili El-Şeyh Mahmud´a (Kuddise sirruh) kendisini ziyaret etmediğine dair ondan özür dilediği hakkındadır.

ALLAH´IN ADIYLA BAŞLARIM
Kâinatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selâm, Allah´ın yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed´in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbının, muhacir ve ensârisinin üzerine olsun! Sonra, bu mektüb, nefsâni havasına, hevesinin şerlerine dalmış fakirden, büyük kardeşi, fazlletli ve meşhur Şeyh Mahmud´adır. Allah bize ve ona doğru ve bu yüce tarikat tâifesinin (Kuddise sirruhüm) muhabbetini nasib eyleyip bizi ve sizi zümreleri arasmda haşr eylesin! Sonra, şu arz olunur ki: Fakir bu mtibarek yolculuğunuzdan geldiğinizi işitince, gayet sevindi. Sizi ziyaret etmemiz, hakkımızdır. Fakat, herkesce malüm olduğu üzere bunun sayılmayacak kadar engelleri vardır. Bu çölden döndüğümüzden sonra, bu engellerin izalesini ve ziyaretinizi bize nasib eylemesini Allahü teâlâdan dileriz. Ellerinizden öper, dualarınızı taleb ederim. Ev halkımız hepsi ,ev halkınızа selâm edip, dualannı dilerler. Hacı Muhammed Emin, Muhammed Ma´süm, Alâüddin, İzzeddin, Muhammed Said ve Necmeddin ellerinizden öper, dualarmuı dilerler. Keza bütün talebe ve dostlar....
Muhammed Isâ ile kardeşlerinin gözlerinden öperiz. Allah onları dünya ve âhiretteki âfetlerden korusun! Yolculuğunuzdan geldiğinizin haberi işitildiğinde Molla Salih bizde idi. Gelmemize bedel olarak bu mektubu kendisiyle gönderdik.


27/Rebiul-Evvel/l362.

Yedinci Mektup
Civarında bulunan Ayınkaflı Şeyh Fethullah ile Şeyh Şefik´e ve diğer kimselere, kendisine ve mürşidi olan Hazret´e (El-Şeyh Muhammed Ziyâüddin´e) karşı onlardan işittlği gıybet ve inkarları, Nakşibendi tarikatının esası, ister tarikat, ister şeriatta vaki olan bid´atlardan, tarikatta bulunmaması, namazlardan sonra yapılan zikir ve duaların gizli yapılmasının sünnet olduğu Kur´ân, hadis ve akli delillerle gizli zikr yapılmasının isbatı, tevbe guslü yapmayan kimse, Hâcegân hatmesinde teveccühte bulunması, tarikatça caiz olmadığı, mürid, ilk şeyhini inkâr etmedikçe, diğer başka bir mürşidle irşad olunacağı zanniyle tarikatına dahil olmasımn câiz olduğu, Hazretin tarikatında bid´at bulunmadığı ve mezkur inkarcıların bid´alar yaptıklarının isbatı, yaptıklan itirazlarının reddi, kendilerinin şeriat ve tarikata muhalefet ettiklerinden dolayı kınanması ve bu konularla ilgili mes´eleler hakkındadır.

ALLAH´IN АDIYLA BAŞLARIM
Allah´a hamd, salât ü selâm Allah´ın Resülü, (Sallâllahü aleyhi vesellem) âline ve ashâbına olsun! Sonra, bu mektüb fakir, kul, mürşidinin kölesi, hatâ ve günahkâr olan Ahmed´den, Allah için kardeşi El-Şeyh Muhammed Şefik´adır. Evvelâ size selâm eder duanızı diler, hepinizin ahvalinden sorarım. Saniyen: Naikşibendi tarikatının esası, (Allah yüce halkının sırlarnı ´kutlasın) şeriat ile Peygamberin sünneti, bid´atlardan hattâ evlâya muhalif olan şeylerden de sakınılması üzerine kurulmuş olduğunun bilinmesi lazımdır. Çürikü bu tarikat ehli ,dinde azimetle amel edip, ruhsat, bid´at ve evlâya muhalif şeylerle amel etmezler ve azimetten başkasiyle amel edilmesi takvâları zâif olanların işleridir, diyorlar. Demek ki bu tarikatta bir çok şeylerden sakınılması gerekir. O cümleden biri bid´attir ki: işte tarikattaki açık zihrin yapürnası da olsa...
Mevlâ Malksüd, Halhâli kitabının üzerine yazdığı Gencet El-Cevâhir adlı kitabında buyuruyor ki: «İki şey´i yapmasıyla mürid tarikattan red edilr. Birincisi: Gehren (yuksek sesle, âşikar) olarak zikr yapması, ikincisi: Üstadı lânilik makamında ohnadığı halde onu red etmesidir.»
Yine mezkur bid´atiann başlıcaları sunlardır: Ramazan ayındaki meşhur salâvat, seferde iki namazı bir vaitte kılması, mürşidler, köylerden çıkıp girmeleri esnasmda salâvatlar getirilmesi. Bayram ve bayram gününden sonra, eyyâmı teşrik günlerinden ´başka, aşikâr olarak tekbir okunması, saz dinleyip malum olan oyun oynaması, arzusuyla vecde gelerek cezibe yapmak, Hacegân (Allah yüce sırlarmı kutlasın.) hatmesini muayyen zamanmdan başka bir vakitte halkа karşı açıkça okumak, keza teveccüh etmek... yemeği yalnız yemektir. Daha başka bid´atlar da olup buna kıyas edilir. İşte bunların hepsi tarikatın bid´atlan olup bunlardan kaçınılmak lâzımdır. Güzel olsun çirkin olsun, şeriattaki bid´atlardan da sakınılması gerekir, Şeriatta bid´atların kuralı: isibatı için, âyet-i Kerime veya hadis-i şeriften bir delili olmayan şeydir.
Ey kardeş! Allah seni şeriatle amel etmeye ve Peygamberin (Sallâllahü aleyhi ve sellem) mütabeatına muvaffak eylesin! Niçin namazlardan sonra âşikâr olarâk zikir ve dua etmekle, sünnet ve şeriatin gösterdiği yolu terk ediyorsun Halbuki, İbni Hacer Tuhfe´t-El-Muhtaç kitabında: «Namazlardan sonra, zikir ve duanın gizli yapılması sümıettir.» demiştir. Mezkür kitâbın hâşiyesi olan Dağıstâni, bu kavlinin tefsirinde ,lbni Hacer´in bu kavlinden maksadı: Hazreti Peygamber´den rivâyet edılip de namazlardan sonra yapacak zikir ve duaların gizli olmalan sünnettir ve bu Peygamber´den (Sallâllahü aleyhi ve sellem) rivâyet olup, olmayan velev ki dünyevi olan bütün dualara, imam veya tek başına namaz kılana da şamil olduğunun gerektiği demektir.
Fethulmüin ile haşiyesi olan El-İa’ne-El-Talibin’de, namazdan sonra, gizlice zikir ve dua etmek sünnettir, denilmiş. Fethulmüin kitabının haşiyesi olan İane-El-Talib’in bunu şöyle tefsir eder: Yani münferiden (yalnız), namaz kılan veya imam ve memumi (imamın arkasında namaz kılan) kimselere gizli olarak zukir ve dua etmeleri sünnettir. Zira Ebu Müsa’dan rivayetle dedi ‘ki: «Biz, Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber yolda gidiyorduk. Bir vadiye yakm geldiğimizde, tehlil ve tekbir getirerek sesimiz yükselirdi. Bunun üzerine Peygamber (Sallal­lahü aleyhi ve sellem):
«Nefsinize acıyın (bağırmayın!) Çünkü sizler ne sağır ne de gaib olan bir rabbi çağırmıyorsunuz. Çünkü gerçekten o, hikmet sahibidir, işitir, yakındır.» diye buyurdu. Beyhak- ve başkası da zikir ve duaların gizli okunmalarına dair bu hadis-i şerif delil göstermişlerdir.
İmam-ı Şafii, Umm kitabında, buyurdu ki: İmam ve imamına uyan kimse, selamdan sonra, gizlice Allah’ı zikretmeleri görüşünü seçiyorum. Zira şübhesiz, Allahü teala buyurdular ki:
«Salatında sesini pek yükseltme, çok da gizleme.» ()
Allahü teala daha iyi bilir. Bu ayetde geçen salat kelimesinden maksad, dua olup baş­kası senden işitecek kadar, sesini yükseltme, kendin işitemiyeceğin ka­dar da gizleme! demektir. Bu ayet, gizli dua ve zikr edilmesine dair İma­m-ı Şafii için bir delildir. Hadrami ile haşiyesi Süleyman El-Kürdi kitab­larında El-Şeyh Şihabuddin Ahmed Bin Hacer El-Heytemi El-Me’kki’nin, Fetava. El-Kübra ve Ramli’ninde Fetava., Şerhul-Menhec ve diğer itimat edilir kitablarda da, gizli olarak zikir ile duanın yapılmalarının sünnet olduğun sesin yükseltilmesi, sünnete, evlaya muhalif olduğu geçmekte­dir,
Zikrin gizliliği hakkında Kur’an-ı Kerinmden ve hadis-i şeriflerden bir çok deliller vardır. Kur’anda:
«Rabbini akşam, sabah, içinden yalvararak, korku duyarak, aşikar değil içten hafif bir sesle an! Dua ve zikr et!» ()
Yine Kur’anda:
«Rabbinize yalvararak gizlice dua ediniz. Muhakkak: Allah, (bağı­rıp çağırarak) haddi aşauları sevmez.» (**) buyurdu.
Çünkü gizli zikir matlüb olan şeylerin hasıl olmalarına yarar. Faziletçe daha çok, makam itibariyle daha büyüktür. Nasıl öyle olmasın ki: 0 muhafaza edilmiş bir incidir, inciler sandıklarında saklıdır. Ondan, Allah’ın meleklerinin bile haberi olmaz. Hafaza (insanların amelleruıi yazmakla görevli olan melekler) onu deftere yazamazlar. Gizli ziikir, aşikar zikirden faziletçe daha üstün olduğuna dair, ilimde kök salan pek çok ilimler olgun arifler açık­ça belirtmişlerdir. Gizli zikir yapılması ‘hakkındaki hadis-i şerif ise, şu­dur: Müslümanların annesi, (Allah ondan ve pederinden razı olsun) Haz­ret-i Aişe’den rivayet olunur ki,
«Resülüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) : Bir kısım zikir diğerinden yetmiş kat üstün olur.» diye buyurdu. Cami-El-Sagir kitabmda ise, «Zik­rin iyisi, gizli olam, rızkın iyisi, kafi gelendir.» geçmektedir. Bu konuda­ki hadis-i şerifler pek çoktur. Bu Nur-ul Hidaye kitabından nakledilmiş­tir.
Dil ile zikredilmesuıin faidesi azdır ve bir çok zamanda afetlere maruz kalıp belalardan kurtulamaz. Hatta düşünerek inceleyip insaf eder­sen yalnız dil ile yapılan zikrin hiç bir faydası olmadığını, mukaddes olan İlahi huzura yaklaşmaya sebeb olmadığını anlayacaksın. Burada (Fayd­ El-Varid) kitabının ibaresi sona erdi.
Ey kardeşim! Allahü teala seni yukarıda adları geçen kitaıbların yazdıkları şeylerle ve Peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem) süune­tiyle amel etmeye muvaffak eylesin!
Akli delil dahi gizli yapılan zikrin müstehab olduğuna delalet eder. Mesela: Padişahın kölelerinden veya askerlerinden ‘birisi, luzümunda ter­biyeye aykırı olarak yüksek sesle ey padişah, ey padişah! demesi, ga­yet terbiyesizlik ve ahmaklıktır. Zira, köleler, padişah ve efendilerimrı nezdinde süküt edip ses çıkarmamaları adettir. Bu akli delil, Reşahat kitabındandır. Yine Reşahat kitabının sahibi buyurdular ki: Behauddin El-Nakşibendi (Kuddise sirruh) hazretlerinin irşadı zamanında, Şeyh, Abdülhalık’ın (Kuddise sirruh) ruhaniyeti tarafından azimetle amel et­mekle memur olunca, gizli zikretmeyi arzü ederek aşikar zikretmeyi terk etti. Emir Külal’ın (Kuddise sirruh) müridleri, aşikar zikir ettiklerinde, Şah-ı Nakşibend hazretleri toplantılarından kalkıp onlardan ayrılıyordu. Yaptığı bu hareketi diğer ashabına hoş gelmez, fakat Hace hazretleri buna iltifat etmeyip kalblerindeki bu düşüncenin izalesine önem vermi­yordu.
Şeyh Alaüddin El-Gucdevani (Rahmetullahi aleyh) ‘buyurdu ki:
Emir Külal El-Vaşi, (Kuddise sirruh) bana gizli zikr etmemi emretti. Hatta bunu yanında oturanlardan da gizledi.
Hülasa; ey kardeşim! Na’kşibendi tarikatuun temeli, gizlice zikr et­me usulü üzeredir. Bu tarikatın sadatı (uluları) cehren zikr etmeyi kabul etmezler. Öyle ise, hakkı ketm etmeyip, gizli zikr etmemizden dolayı be­ni seb’ edip kınamayın! Çünkü mevlamız, mürşidimiz zamanın şeyh olan Hazret-i Sani (El-Şeyh Muhammed El-Ziyaüddin.) (Kuddise sirruhu) ta­rafından gizli zikr etmekle emr olundum.
Zeyl-El-Kitap sahibi Mekkeli El-Şeyh Muhammed Murad (Kuddise sirruh), «Virdler beşbin def’adan az olmaması gerekir. Çün.ki evradı en azı beşbindir. En çoğunun sonu, sınırı yoktur.» demiştir. Öyle ise, Şey­himiz Hazret-i Sani’nin (Kuddişe sirruh), müridlere beşbin vird vermesi­ne neden itiraz ediyorsunuz
Hatme hakkında Nakşi’bendiye tarikatınm eski büyük zatlarından rivayet olunan usülü şudur: Onlar Haceganın hatmesini bir hadisenin, bir belanın belirmesinde, şeriatine rivayet etmekle, muayyen sayıdan ne ek­sik, ne de ziyade ederlerdi. İşte ‘bu nedenle hatmeyi yüz adet ufak taş­larla yapılmasını usül olarak ittihaz etmişlerdir. Siz neye taşsız hatme yapıyorsunuz Tarikat adabına göre, tevbe gusülünü yapmayan hatme ve teveccühte oturması caiz değildir. Zira, Bahaeddin El-Nakşibend, (Kud­dise sirruh) «Tevbe guslü yapmayan kimse, tarikatımızdan değildir.» di­ye buyurdu. Oyle ise, halkı neye gusiilsüz, adaba riayet etmeden tarikata dahil ediyorsunuz Halbuki ‘bunlar, tasavvuf kitablarında zikredil­miş olup, arzu edenler o kitablarda bunları araştırsın!
Ey kardeş! Yaptığı hiç bir şey’inde mürşidimiz Hazret’e (Kuddise sirruh) itirazda bulunma! Çünkü kendisiyle arkadaşlık etmedin ve onu görmedin. Kendisiyle kalkıp oturmayan onu bilemez. Tarikatı da, sizin tarikatınız gibi Nakşibendi olduğu halde, niçin ona itiraz ediyorsunuz Tarikatı sizin tari’katınız olup, lâkin içinde, hid’at, ruhsat ile muhalefet El-Evlâ. olan şeyler olmayıp belki bütün işlerinde azimet ile aınel eder, halka da şeriat ve Peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem) siinnetiyle amel etmelerini emreder, «Tarikatımızın temeli, şeriat ve sünnete tâbi olmaktan başka bir şey üzerine kurulmamıştır.» derlerdi.
Ey kardeş! Allah seni azimetle amel ederek, bid’at ve ruhsatları terk ederek noksansız olup ziyadesiyle sadat-ı kiramm çizdikleri yol üze­rine bu yüce tarikatın âdabıyla da amel etmeye muvaffak eylesuı! Doğ­ruyu ketm etme. Çünkü insanlar, Cenâb-ı Hakk’ın Kuran-ı kerimde:
“Öyle bir gün ki (kıyamet günü), onda ne mal fayda verir, ne de oğullar... ancak Allah’a halis ve pak bir kalb ile kavuşan kimseler.” ()
diye buyurduğu günde Halktan sorulurlar. Cümlemizin üzerine selam ol­sun!
El-Behcet El-S’eniye kitabı sahiıbinuı buyurduğuna göre, bu tarika­tın esası azimet üzeredir. Bir şey hakkında fukahanın fetvaları muhtelif ise de tarikat sahibi Şkenduıi en ihtiyatli davranışla temessük edecektir.
Mesela: Bir yemekten yiyen kimseye birisi, bu helaldır. Diğer başkası, bu mekruhtur dese, ikincisinin kavli ile arnel edip bu hilafın şübhesiuden kurtulması için daima en ihtiyatlı hüküm ile amel etmeyi arzü edecektir.
Tarikatın hakikatini hilmeyenler, bir mürid kendi mürşidindeu baş­ka bir yerde irşad olunacağını anladığmda, birinci mürşidini inkar etme­den müteaddit miirşidlere gitmesini, mürşidlerin. caiz kıldıklarını bilme­diler. Burada Behcet El-Seniye’nin adâb bahsindeki ibaresi sona erdi.
Hace Ubeydullah El-Ahrar (Kuddise sirruh), buyurdular ki: Doğru bir mürid, mürşidinden daha kamil bir mürşidi bulunca, kamil olan ıniir­şidinden ayrılıp, daha kamil olan onun bu mürşidle ilişki kurması caiz­dir.
Habibullah mirza Mazlıar-ı Can-ı canan da (Kuddise sirruh) bu­yurdu ki: Sünnet-i Mustafavi’yi (Sallallahü aleyhi ve sellem) terk eden kimse, mürşid olmaya yaramaz.
İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruh) mektublarının bazısında, «Talib olan kimse, manevi yükselme ve irşadın bir mürşidin katında bulama­yıp başka bir mürşidin nezdinde bilse ,evvelki mürşidini uıkar etmeksi­zin beğendiği diğer mürşidiu hizmetine gitmesi yani tarikiatına dahil ol­ması caizdir.» diye yazdı ve bu görüşünü, Hace Bahaeddin’den (Kuddise sirruh) naklen te’yid etmiştir. Bu fetvayı Buhara alimlerinden istifade eylediğini söylemiştir. Burada, Reşahat kitabının ibaresi sona erdi.
Bil ki: Yüce ve mübarek Nakşibendi tarikatı (Allah, halkının sırları­nı kutlasın) Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem) Sahabesinin (Radı­yallahü anhüm) yoludur, o esasa göredir. Ona ne bir ilave ne de bir nok­sanlık yapmamışlardır. Tarikatları, Allahü tealanın manevi huzurunda bulunmakla ,zahir ve batında Peygamberin (Sallâllahu aleyhi ve sellem) sünnetine, şeriatin azimet ahkâmından ayrılmamak, her davranışta, adet, ibâdet ve muamelelerde bid’at ve ruhsatlardan korunmaktan ibarettir. Bu tarikatın yüceleri, hasıl olan ahval ve vecdleri şeriatin ahkâmına tâ­bi kılmış, sofuların turrehatiyle (söyledikleri manasız kelimeleriyle) al­danmayıp fitneye düşmezler. Şeriatçe mahzurlu, sünnet-i seniyyeye nu­halif olup irtikabından hasıl olacak halleri istemez, kabul etmezler. Bu nedenle semâı, raksı (Dervişlerin çalgı çalıp, ilâhileri okuyup ayin yap­malarını) câiz kılmazlar. Aşikâr olarak zikretmezler. İlkin zikirlerinin usulü, tâ. Behâeddin El-Nakşibendi’nin (Rahmetullahi aleyh) zamanına kadar, tenha. olarak gizli, cemaatta aşikâ.âr yapılırdı. Sonra El-Şeyh Behâ.­eddin., mürşid olan Hâce Abdülhâlik El-Gucdüvani ru’hâniyyetinden al­dığı ilahi bir emir üzere, tâbilerine gzli zikrin yapılmasuu emretti. Kendisi ve tâibileri tenha olsun, cemaatin içinde olsun, gizli zikrederlerdi!
Ey kardeşi Rabbani faziletle bu yüce zatların yoluna dahil olduğun için onlara mutabeat etmen lâzımdır. Muhalefet etmekten sakın! Ki: ön-ların kemâtiyle mutlu olup, onların manevi halleriyle müşerref olasın! Rurada Behcet-El-Seniye’nin ibaresi sona erdi.
İmam-ı Gazâli (R.ahmetullahi aleyh) buyurdu ki, A.limlerin bazısı, mağrur olan kimselerdendirİer iki, ilmini halka açıklavıp «maksadım hal­ka faideli olmamdır» der. Halbuki o, dediği bu sözlerinden. dolayı riya­lâArdır. Zira maksadı halkın ıshhı olsaydı, ilimce, amelce eşi veya ken­disinden daha üstü nveya daha aşağı olan kimsenin vasıtasıyla halkın salâhını arzulayacaktı. Mürşidlik davasında doğru olsa, başkaların sebebiyetiyle hasıl olacak salâha sevinecekti. Kitabının başka bir .babında der ki, bazı âlimlerin gururunun sebebi, Peygamber (Sallâlahü aleyhi ve sellem):
“Riya küçük şirktir”()
«Hased (kıskanma) ateşin odunu yakması gibi, sevabları yiyerek bi­tirir» ()
«Su, sebzeyi yeşerttiği gibi, mal ve şeref sevgisi (insanda) münâfık­lığı yeşertir.» Daha başka buyurduğu kavli ile Allahü tealanın, «O gün ki ne mal fayda verir ne de oğullar... ancak Allah’a hâIis ve pak bir kalb ile varan müstesnadır»() buyurduğunu düşünmeden gafil olmalarıdır. Onlar, iç alemlerinden kafi olup, zahirleriyle meşgul oldular. İmam-ı Ga­zali’nin Kita’bul-Keşf’i ve El-Tebyin’den naklen ibaresi sona erdi. Öyle ise, bana karşı buğz ve düşmanlığmızın sebebi nedir Halbuki gerçekten islamiyetteki bir kardeşinizim. Nitekim Allahü teala:

«Mü’minler ancak kardeştirler» () diye buyurdu. Niçin halka bu fa’kirin hatmesinde oturmayın! diyorsunuz. Halbuki tarikatımız birdir. Hatme Allah’ın zikridir. Eğer sen memleketimizi sınırında oturup halkı irşad ediyorsunuz deseniz ,bir mürşid, diğer bir mürşidin ülkesinde otur­ınası cai’z olmadığına dair deliliniz nedir Mürşidiniz olan Şeyh Hüseyin, Musül onun ilkesi olmadığı halde neye kendi halifesini oraya gönderdi. El-Şeyh Muhammed Said’i de Haleb’â gönderdi. Niçin Şeyh Said Tavli’­den gelip Cizre’de yanınızda ikamet etti. Halk arasrnda niçin geziyorsu­nuz diyeceksiniz, ben mürşidimiz (Kuddise sirruh) ve (Radıyallahü and) tarafından Allah’ın kullarına din ve şeriatin ahkamını tebliğ etmekle emr olundum. Emrini yerine getirmek, üzerimde vacibdir. Nitekim, Cizreli Molla Ahmed, kasidesinuı bir beyitinde demis ki: «Kur’an ve ayetleriyle yemin ederim ‘ki: eğer, Allah aşkımın meyhanesinin piri, Lat’e () secde edin dese, müridleri kendisine itaat edeceklerdir.»
«El-Hâfız El-Şirâzi de dedi ki: «Eğer, pir-i muğan (mürşidin) namazlığını şarap ile bulaştır.» dese, namazlığını şarap ile bulaştır. Muhalefet etme!

Temel ve duvarları şeriat olan bu yüce tarikattan yüz çevirenlere önem vermiyorum. Şiir:

«Her kim gelmek isterse, gelsin ve her ne isterse de söylesuı. Zira bu dergâh-ı ilâhide kibir,nazlanma, bekçi, kapıcı yoktur» ()

Bana yapılan bu gıybet, buğz, itiraz, fani diinyanm sevgisinden ri­yaset, rütbe ve şöhret talebinden olduğunu zan ederim. Öyle ise, efen­dim, göziinüzde bu aşağı dünyayı etkisiz itibarsız eyleyip ahiretin güzel­liğ’ini bezeyip, bu yüce Nakşi’bendi taifesi hakkında sana muhabbetin de­vamım verip, parlak islam şeriatı ve ondan aynlmamanızı ihsan eyle­mesin, sâdat-ı kiramın yolunda ‘bulundurmasını Allah’tan rica ederim.
Sizden ve tabilerinizden dua taleb eder, dünya ve ahirette sâadeti­niz için dua ederim. Sizin ve bizim, Mustafa’nın (Sallâllahü aleyhi ve sel­lem) şeriatine tabi olanın üzerine selam olsun! Mezkür şeriat sahibinin üzerine de salat ü selam olsun!

Sekizinci Mektup
Telşeir köyünden Molla İbrahim e, kardeşinin vefatı dolayısıyla
taziyesi, kul, Allah sübhânehü teâlânın fiiline râtzı olmasının lâ­zımı olduğu, dünyada sağ kalanların vefat edenlerden, vefat edenleruı hayatta kalanlardaki nasibleri ve buna benzer mese­lelerin beyânı hakkındadır.

ALLAH IN ADIYLA BAŞLARIM

Bütün hamdler o Allah adır ki, yaptığı işlerden sorumlu olamaz. Salât ü selam, âlemlere rahmet olarak Allah tarafuıdan gönderilen efendimiz Muhammed in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) din temellerini takviye eden âlinin ve ashâbının üzerine salât ü selam olsun!
Bundan sonra, bu mektub, nefsâni arzusuna ve heves şerleruıe dalmış kimseden, eski dostu, zeki kardeşi, faziletli âlim Molla ibrahim e dir. Allah onu belalardan koruyup, sevip râzı olduğu şeyleri yapması üzerine sabit eylesin!
Ey kardeş! Gerçekten ölüm musibetlerin en büyiiklerindendir. Ondan gafil olmak da ondan daha büyük bir musibettir. öyle ise, fukahânın cenâze bâbında söyledikleri gibi, ölüme hazırlık yapılması, her bir mükellefin üzerine vacibdir. Hele mükellef, hasımları ve kendisiyle arasında bir muamele cereyan eden kimselerle helallaşması gerekir. Allah ın mağfiretine kavuşanınızın musibeti cidden şiddetli ve güç olsa da, lâkin kul, Hak sübhanehü ve tealanın yaptığı işe razı olması lazımdır. Çünkü bizler, dünyada ebedi kalmak için yaratılmadık.. Befld yararlı işler yapmamız için yaratılmışız öyle ise, çalışmak lazımdır. Esasen, ölüm musibet olmayıp, belki ölümden sonra, dost olan Allah a (Cehle ve ala giden kişi Allah, onunla nasıl muamele etmesidir. (Mürşidim) Hazret (Kuddise sirruh) bazı tabilerinin taziyesinde şöyle yazmıştır: İbni Abbas dan (Radıyallahü anh) merfu olarak rivayetle Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem) :

«Ölü suda boğulmak üzere olan biri gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden veya dostundan gelecek olan duayı beklemektedir. Ona bir dua gelince, nezdinde dünya ve duuyadaki şeylerden daha sevimlidir.» () diye buyurdu. Şübhesiz rahmetli Hacı Süleyman öz kardeşin idi. Yap­tığı iyiliğine karşı mükâfat olarak iyilik etmek, zaman zaman ona dua edip ruhuna sadaka vermeniz, onu unutmamanız, ölümünden kendinize ibret alıp, öleceğinizi hatırlayarak Hakk sübhanehü ve teâlanın razı ol­duğu şeylere külliyetinle yönelmeniz, dünya hayatı aldanmanın eşyası ol­duğundan başka bir şey saymamanız lâzımdır.
Rivayet olunan şu kelimelerle sizleri taziye ederim (baş sağlığı dile­rim),
«Din nasihattır» buyurduğu kavlinin hükmü ile, kendisi ondan bir milyon merhale uzak olduğu bu sözleri söylemeye cesaret verdi. Allah, peygamberlerin ve resüllerin sonuncusu olanın, (Sallallahü aleyhi ve sel­lem) âl ve ashâtbının üzerine salât eylesin! l362 Safer/2.

Dokuzuncu Mektup
Mürşidinin (Şeyh Muhammed Ziyâüddin´in) halifesi, olgun, il­miyle amel eden âlim Karaköylü Şeyh Mahmud´a, baba, bakire olan kızından izin almadan onu evlendirmesinin saiıih olduğu ve bu tezvicin şartları, ziraat muamelesinde âmil (çalışan işçi) ve mai sahibiuden zekât hangisuıin üzerine vâcib olduğu ve bu konu ile ilgili mesele hakkındadır.

ALLAH´IN ADIYLA BAŞLARIM

Müstahak olduğu kadar bütün hamd Allah´a olsun! Salat ü selam, Allahın yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed´in, (Sallallahü âleyhi ve sellem) bütün al ve sahabesinin üzerine olsun!
Bundan sonra, bu mektûb, Rabbinin kölesi günahının esiri olan Ahmed´den gönlünün. sevgilisi, doğru, faziletli, kardeşim, yüce şeref sahibi olan mürşidinin halifesi Şeyh Mahmud´adır., Size selâm eder, ellerinizden öper, size dua edip sıhhatinizden sorarım. Halinıizden sual etmek faziletinde bulunursanız, Allah´ın hamdiyle en güzel bir tarz üzeredir, Allah, size, kavl ve fiillerinizde şimdilik ve gèlecekte sizi hâlinizin. ve kalbinizin ıslahına muvaffak eylesin! ,
Şu arz edilir íki, fikıh kitabında açıkça beyan bulunduğuna göre, mücbir veli (kızın babası) kızını fakir hir kimseye nikah etmesi (evlendirmesi) caiz değildir. Tuhfet El-Muhtaç kitabının sahibi mezkür kitåbda metni olan Minhac´ın «Baba büyük ve küçük kızından izin almadan onu birisiyle tezviç etmesi câizdir.» ibaresinden sonra, «Mutemet kavle göre, böyle bir tezvicin sahïh olması için zevcin (kocanın) mükâfeeti (eşitlik) (soyca şeref cihetinden kendisine eşitliği) ve mehr-i misli verecek kadar malı olması şarttır. Nitekim bunu Şerhûl-İrşad´da da beyan ettim.» demistir. Burada Tuhfe´nin ibâresi sona erdi.
Tuhfe kitåbında geçen mehr-i misil´den maksad, Nihayet ve Muğni El-Muhtaç kitablardan anlaşıldığına göre, yani zevc, nikâh akdî ânında kızın sadakìını verecek durumda malı olması demektir. Öyle ise kızın babası izinsiz olarak, kızın mehr-i misli veremivecek durumda malı olmayan bir kimseye kızını tezviç etmesi sahih değildir. Nihayet kitabının sahibi dedi ki, nitekim pederim, (Şehab El-Ramli) de böyle fetvâ vermiştir. Çünkü bunu yapan baba, kızın hakkını kayb etmiştir. Burada mezkür kitablardan naiklen Şirvâni kitabının ibaresi sona erdi.
Kızın mücbir velisi : babası veya dedesidir. Onlar, küfü (soyca eşit), mehr-i misil verecek kadar mâlî durumu miisâit olan kimseye, kızından izin almåksızun tezvüç edebilirler. Nevevî ile Rafiï´nin itimat ettikleri görüşe göre, eğer mücbir olan kızın velisi, kızını küfü olmayan veya kızının mehr-i misil verecek durumda olmavan birisine tezviç ederse, o nikâh akdi sahih değildir. Burada Feth El-Muîn´in ibaresi sona erdi. Bu meselenin tafsïli, Feth El Muîn kitabının hâşiyesi El-İane-El-Talibin kitabında geçer.
Zekat meselesine gelince, zekât, tohuma tâbidir. Sayet tohum, mâlikin (arazi) sahibinin) malı ise, mahsül alındıktan sonra, zekâtının çıkarılması, malikin üzerine vacibdir. Eğer tohum, ziraatta ortak olarak ça­lışan işçinin ise, onun üzerine vâcibdir. Kafir olan kimse, zekât varecek kimselerden olmadığı için, onunla ortaklasa ziraat eden bir müslüman üzerine mahsüllerinin zekâtı vacib değildir. Mutemed kavil de budur. Gerçi müzaraat ile Muhabere (bir çeşit ziraat rnukavelesi) nin câiz olup olmadığı hakkında alimlerin görüşleri ayrıdır.
Çocuklarınızın gözlerinden öper, size gelenlerin hepsine selâm ederim. Çocuklarım ellerinizden öperler. Âlimler hepsi, talebeler de keza... Sâlih dualarınızı rica ederim. Bütün işler kudretinin elinde olan Allah, irâde ederse, yakında harmanlar kaldırılmadan ziyaretinizle müşerref olacağım. Allah, Muhammed´in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âlinin ve sahâbesinin üzerine salât ve selâm eylesin!


Onuncu Mektup
Müridin halifesi, büyük ãlim, meşhur, faziletli, tasavvufta sey-ri ilâllah tan ()sonra, fenafillâh (**) makanında olan gayret ve sebat sahibi, Molla Muhammed Emin e, Kendisinden ve mur­şidinin evlâdından (Kuddise sirruhum) dua taleb etmesi ve hallerinin bildirilmesinin talebi ile buna beuzer mes eleler hakkındadır.

ALLAH IN ADIYLA BAŞLARIM

Bütün hamdler, Allah a mahsustur. O kâfidir. Selam, Allahü teâlânın, insanlardan kendine seçtiği kulunun (Muhammed in) (Sallâllahü aleyhi ve sellem) doğruluk ve kalb teınizliği ile muttasıf olan al ve ashâ­bının üzerine olsun.!
Bundan sonra bu mektüb, uzak, garib, mürşidinin en biiyiìk halifesi efenduniz Molla Muhammed Emin edir. Ellerinizden öperim. Duanızı ve Ustad-ı a zarnın (Ruddise sirruh) bütün ev halkına selâm edip, ellerinden öptükten sonra ,dualarını, bilhassa Muhammed Ma süm, Sultan Veled, Molla Muhammed Bâkî nin de ellerinden öper, dualarını dilerim.
Faziletinizden dolayı, bu çobanınızın halinden sual ederseniz, kalbî, ayrılıktan doğan elemini, kaleme alamaz. Cünkü bu miskin diğer ter­kedilmiş uzak yerlerdeki çobanlarunızla kıyas edilemez. Zira çok uzak­lık uzun mesafede olup, arada yakın olan birçok vadiler, çöller ve beldeler olduğundan, size mektub göndermeye imkân olmayıp ahvâlinízden haberdar olması da muhâldir. Birbirimize kavuşmamızın men edilmesi de âşikârdır. Şairin birine ne güzel söylemiştir:

«Dosta kavuşmak, nasıl mümkün olur ki, arada birçok yüksek dağ­lar, o dağların yanında birçok engebeli araziler vardır.»
Sizden, müstecab duanızla onu hatırlayıp, o muhtaç fa kire her zaman bir mektubla kendisine ikram etmeniz onun için, efendim, senedim ve mürşidim dünya ve âhirette rnutemedim olan tarikattâki önderim, imamım (Allâh bizi O nun yüce sırları ile kutlasın.) nezdinde şefâât etmeniz rica olunur. Bu miskinden başka her hizmetçi ine, yanına gidip gelmek nezdinden feyz almak mümkündür. Çünkü şübhesiz bu fakir mezkür mürşidin devletinden zâhiren mahrumdur. Hazret in (Kuddise sirruh) bu taraftaki nisbeti gayet çoğalmaktadır.
Molla Mustafa nrn. işsini halledemedik. Çünıkrü zevcesinden ayrılması­nı aslâ istemiyor. Bu dördüncü mektübdur gönderiyorum, cevaşb ala mıyorum. Fakir evlâtlarımnı anneleri dâr-ı :bekâyâ intikali dolayısıyla musîbetimiz çoğalıp üzüntümüzü yenilemiştir.
Şeyh Alâeddin lle kardeşlerinin. ellerinden öper, tâbïlerin hepsinden dua rica ederiz. Bu tarafta bulunanların hepsi duanızı rica ederler. Allah, efendimiz Muhammed in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbının üzerine salât ü selâm eylesin.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)