07-14-2023, 08:02 AM
"Dehrîler" Kimdir ve "Dehriyye" Nedir?
Dehr, lügatte; zamanın başlangıcı, dünyanın ömrü, asır, çağ gibi anlamlara gelmektedir.
"Dehrîler" veya "Dehriyye" ise, zamanı esas alıp, zamanın ve maddenin ebedîliğine inandıkları için, dünyadaki hadiselerin ancak tabiat kanunlarına uyarak meydana geldiğini kabul eden zümredir. Bunlar, Maddiyyûn, Muattıla ve Zenâdıka isimleriyle de tanınmaktadırlar.
Gazzalî, felsefecilerden bahsederken, kendisinden önceki felsefecileri üç gruba ayırmaktadır. Bunlar: Dehriyyûn (Materyalistler), Tabîiyyûn (Natüralistler) ve İlahiyyûn (Metafizikçiler)dir. Gazzali bu ayırımı takiben, onların fikirlerini kısa ve tiz bir şekilde şöyle özetler: "Bunlar, en eski filozoflardan bir zümredir. Kâinâtı idare eden ve herşeye muktedir olan bir yaratıcının varlığını inkâr etmişlerdir. Âlemin bir yaratıcı tarafından değil de, öteden beri kendiliğinden mevcut olduğunu, canlının meniden, meninin canlıdan vücûda geldiğini, böylece ebedî olarak devam ettiğini iddia etmişlerdir ki, bunlar zındıklardır." (İmam-ı Gazzali, el-Munkızu mine'd-Dalâl, Çev. A. Subhi Furat, Dalâletleri Hidâyete, İstanbul (t.y.), 48)
Bir başka ayırıma göre de Dehrîler, İslâm felsefesinin kollarından olan tabiat felsefesinin kısımlarından birisidir ki, bu ayırıma göre tabiat felsefesi ile uğraşanlar dörde ayrılırlar. Bunlar; Tabiatçılar (Natüralistler), Dehrîler (Maddeciler), Batınîler ve İhvânu's-Safâ'dır. (Prof. Dr. Cavit Sunâr, Varlık Hakkında Ana Düşünceler, Ankara 1977, 170).
Dehrîlerin görüşlerine gelince... Bunlar ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir:
Bütün metafizik gerçekleri inkâr ederler. Dinleri ve peygamberleri lüzumsuz kabul ederler. Bundan dolayı kendilerine "Zanâdıka" denmektedir. Her şeyi dış duyuların verilerinden ibaret sayarlar. Duyularla elde edilen bilgiyi gerçek bilgi kabul ederler. Zirâ onlara göre her şey bu dünyadadır, ilâhî birşey yoktur. Bunun için de kendilerine "Duyumcular" (Hissiyyûn) adı verilir. Allah'ı ve rûhu inkâr ederler. Maddeden bağımsız bir ruh yoktur. Her mevcut maddîdir. Allah'ın vücûdunu ve dünyanın Allah tarafından ve yine Allah'ın lûtuf ve keremiyle yaratıldığını inkâr ederler. Bundan dolayı da kendileri "Muattıla" ve "Mülhidler" (Ateistler) olarak bilinir.
Hiçbir şekil ve sûrette eskimeyen veya her şeyin kendisinde eskidiği tek ve yegane gerçek vardır ki, o da dehr (zaman)dır. Buna inanırlar. Kendilerine "Dehriyyûn" denmesinin sebebi de bu inançlarıdır. Bunların inançlarının en belirgin tarafı, zamanın başlangıcı olmadığı fikridir. Önemle bağlandıkları bu nokta, onların diğer bütün inançlarının temelini oluşturur. Dehr (zaman)dan sonra duyulara konu olan ikinci bir gerçek daha vardır ki, o da maddedir. Maddenin ötesinde başka hiçbir gerçek yoktur. Bundan dolayı da kendilerine "Maddiyyûn" (Materyalistler) denmiştir. Âlemin iki buudu vardır: Dehr ve madde. Bu ikisi ezelî olduğu için âlem de ezelîdir ve yaratılmamıştır. Bundan dolayı da âlem sürekli varoluş içinde sonsuza kadar devam edecektir. Âlemden ayrı iradeye sahip bir Allah yoktur. Allah ve âlem aynıdır. İnsan şahsiyeti psikolojik değildir; tümel varlığın bir sonucudur. İnsan ruhu âlemden sonra tümel varlığa karışır; ebedîlik de bunun ebedîliğinden ibarettir. Bu yüzden bunlar "Ehlu't-Tenâsuh" (Tenâsuhçular) olarak da tanınmaktadırlar. Onlara göre, yaratılışın arzu ettiği herşey mübahtır. İnsan ile hayvan arasında fazla bir fark yoktur. Hazlara engel olan herşey kötüdür. Kendisine faydalı olan birşey birisinin ölümüne sebep olsa bile iyidir. Bunlar, ayrıca meleklerin varlığına da inanmazlar. (el-Bağdâdî, el-Fark Beyne'l-Fırâk, Çev: E. R. Fığlalı, Mezhebler Arasındaki Farklar, İstanbul 1979, 268-271; Prof. Dr. Cavit Sunar, a.g.e., 170; Mehmet Bayraktar, İslâm Felsefesine Giriş, Ankara 1988, 90; I. Goldzıher, İ.A "Dehriye" maddesi).
Dehrîlik, doğrudan doğruya İslâm kültüründen doğmuş felsefî bir cereyan değildir. Kur'ân-ı Kerim'de "Hayat, ancak bu dünyadaki hayatınızdır; ölürüz ve yaşarız: bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanırlar" (el-Casiye, 45/24) âyetinde de işaret edildiği üzere İslâm'dan önce ve İslâm'ın yayılışı sırasında Ortadoğu'da bunlar veya bu fikirler mevcuttu. Ancak, bunu tarihen söylemek biraz güç görünmektedir. Zirâ, böyle bir cereyanın bizzat Orta Şark'ta oluşmuş ve oraya has bir cereyan mı, yoksa Helenistik devirde materyalistlerin tesiriyle ortaya çıkmış bir cereyan mı olduğunu kesin olarak söyleyemiyoruz.
Aynı zamanda bu düşünce akımının İslâm kültürüne ilk defa kimin tarafından sokulmaya çalışıldığı da şüphelidir. Ancak bu konuda genel olarak bilinen şey, bu fikirlerin, bu fikirlere sahip müslüman olmayan zümrelerin etkileri sonucu İslâm kültürüne geçtiğidir. Şurası kesindir ki, İslâm Dehrîliği ve maddeciliğine, özellikle tercüme hareketinin sonucu olarak Heraklit, Demokrit, Epikürcülük ve Stoacılık gibi felsefi düşüncelerin etkisi olmuştur (M. Bayraktar, a.g.e., 90).
Dehrîlerin temsilcileri ve bu fikri kabul edenler olarak şu isimler sayılmaktadır: Ebû Ali Rica, Talût (Yahudi asıllı), Salib b. Abdulkuddûs, Ebû İsâ el-Varrâk, Beşşâr b. Burd ve bunların bir tür öncülüğünü yapan İbn Râvendî. (ö. 245/859)
Kaynak
Şamil İslam Ansiklopedisi
Abdurrahim GÜZEL
Dehr, lügatte; zamanın başlangıcı, dünyanın ömrü, asır, çağ gibi anlamlara gelmektedir.
"Dehrîler" veya "Dehriyye" ise, zamanı esas alıp, zamanın ve maddenin ebedîliğine inandıkları için, dünyadaki hadiselerin ancak tabiat kanunlarına uyarak meydana geldiğini kabul eden zümredir. Bunlar, Maddiyyûn, Muattıla ve Zenâdıka isimleriyle de tanınmaktadırlar.
Gazzalî, felsefecilerden bahsederken, kendisinden önceki felsefecileri üç gruba ayırmaktadır. Bunlar: Dehriyyûn (Materyalistler), Tabîiyyûn (Natüralistler) ve İlahiyyûn (Metafizikçiler)dir. Gazzali bu ayırımı takiben, onların fikirlerini kısa ve tiz bir şekilde şöyle özetler: "Bunlar, en eski filozoflardan bir zümredir. Kâinâtı idare eden ve herşeye muktedir olan bir yaratıcının varlığını inkâr etmişlerdir. Âlemin bir yaratıcı tarafından değil de, öteden beri kendiliğinden mevcut olduğunu, canlının meniden, meninin canlıdan vücûda geldiğini, böylece ebedî olarak devam ettiğini iddia etmişlerdir ki, bunlar zındıklardır." (İmam-ı Gazzali, el-Munkızu mine'd-Dalâl, Çev. A. Subhi Furat, Dalâletleri Hidâyete, İstanbul (t.y.), 48)
Bir başka ayırıma göre de Dehrîler, İslâm felsefesinin kollarından olan tabiat felsefesinin kısımlarından birisidir ki, bu ayırıma göre tabiat felsefesi ile uğraşanlar dörde ayrılırlar. Bunlar; Tabiatçılar (Natüralistler), Dehrîler (Maddeciler), Batınîler ve İhvânu's-Safâ'dır. (Prof. Dr. Cavit Sunâr, Varlık Hakkında Ana Düşünceler, Ankara 1977, 170).
Dehrîlerin görüşlerine gelince... Bunlar ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir:
Bütün metafizik gerçekleri inkâr ederler. Dinleri ve peygamberleri lüzumsuz kabul ederler. Bundan dolayı kendilerine "Zanâdıka" denmektedir. Her şeyi dış duyuların verilerinden ibaret sayarlar. Duyularla elde edilen bilgiyi gerçek bilgi kabul ederler. Zirâ onlara göre her şey bu dünyadadır, ilâhî birşey yoktur. Bunun için de kendilerine "Duyumcular" (Hissiyyûn) adı verilir. Allah'ı ve rûhu inkâr ederler. Maddeden bağımsız bir ruh yoktur. Her mevcut maddîdir. Allah'ın vücûdunu ve dünyanın Allah tarafından ve yine Allah'ın lûtuf ve keremiyle yaratıldığını inkâr ederler. Bundan dolayı da kendileri "Muattıla" ve "Mülhidler" (Ateistler) olarak bilinir.
Hiçbir şekil ve sûrette eskimeyen veya her şeyin kendisinde eskidiği tek ve yegane gerçek vardır ki, o da dehr (zaman)dır. Buna inanırlar. Kendilerine "Dehriyyûn" denmesinin sebebi de bu inançlarıdır. Bunların inançlarının en belirgin tarafı, zamanın başlangıcı olmadığı fikridir. Önemle bağlandıkları bu nokta, onların diğer bütün inançlarının temelini oluşturur. Dehr (zaman)dan sonra duyulara konu olan ikinci bir gerçek daha vardır ki, o da maddedir. Maddenin ötesinde başka hiçbir gerçek yoktur. Bundan dolayı da kendilerine "Maddiyyûn" (Materyalistler) denmiştir. Âlemin iki buudu vardır: Dehr ve madde. Bu ikisi ezelî olduğu için âlem de ezelîdir ve yaratılmamıştır. Bundan dolayı da âlem sürekli varoluş içinde sonsuza kadar devam edecektir. Âlemden ayrı iradeye sahip bir Allah yoktur. Allah ve âlem aynıdır. İnsan şahsiyeti psikolojik değildir; tümel varlığın bir sonucudur. İnsan ruhu âlemden sonra tümel varlığa karışır; ebedîlik de bunun ebedîliğinden ibarettir. Bu yüzden bunlar "Ehlu't-Tenâsuh" (Tenâsuhçular) olarak da tanınmaktadırlar. Onlara göre, yaratılışın arzu ettiği herşey mübahtır. İnsan ile hayvan arasında fazla bir fark yoktur. Hazlara engel olan herşey kötüdür. Kendisine faydalı olan birşey birisinin ölümüne sebep olsa bile iyidir. Bunlar, ayrıca meleklerin varlığına da inanmazlar. (el-Bağdâdî, el-Fark Beyne'l-Fırâk, Çev: E. R. Fığlalı, Mezhebler Arasındaki Farklar, İstanbul 1979, 268-271; Prof. Dr. Cavit Sunar, a.g.e., 170; Mehmet Bayraktar, İslâm Felsefesine Giriş, Ankara 1988, 90; I. Goldzıher, İ.A "Dehriye" maddesi).
Dehrîlik, doğrudan doğruya İslâm kültüründen doğmuş felsefî bir cereyan değildir. Kur'ân-ı Kerim'de "Hayat, ancak bu dünyadaki hayatınızdır; ölürüz ve yaşarız: bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanırlar" (el-Casiye, 45/24) âyetinde de işaret edildiği üzere İslâm'dan önce ve İslâm'ın yayılışı sırasında Ortadoğu'da bunlar veya bu fikirler mevcuttu. Ancak, bunu tarihen söylemek biraz güç görünmektedir. Zirâ, böyle bir cereyanın bizzat Orta Şark'ta oluşmuş ve oraya has bir cereyan mı, yoksa Helenistik devirde materyalistlerin tesiriyle ortaya çıkmış bir cereyan mı olduğunu kesin olarak söyleyemiyoruz.
Aynı zamanda bu düşünce akımının İslâm kültürüne ilk defa kimin tarafından sokulmaya çalışıldığı da şüphelidir. Ancak bu konuda genel olarak bilinen şey, bu fikirlerin, bu fikirlere sahip müslüman olmayan zümrelerin etkileri sonucu İslâm kültürüne geçtiğidir. Şurası kesindir ki, İslâm Dehrîliği ve maddeciliğine, özellikle tercüme hareketinin sonucu olarak Heraklit, Demokrit, Epikürcülük ve Stoacılık gibi felsefi düşüncelerin etkisi olmuştur (M. Bayraktar, a.g.e., 90).
Dehrîlerin temsilcileri ve bu fikri kabul edenler olarak şu isimler sayılmaktadır: Ebû Ali Rica, Talût (Yahudi asıllı), Salib b. Abdulkuddûs, Ebû İsâ el-Varrâk, Beşşâr b. Burd ve bunların bir tür öncülüğünü yapan İbn Râvendî. (ö. 245/859)
Kaynak
Şamil İslam Ansiklopedisi
Abdurrahim GÜZEL
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca