Thread Rating:
  • 55 Vote(s) - 2.96 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
TEVHİD DİNİ, VAHDET TOPLUMU
#1
Oku-1 
TEVHİD DİNİ, VAHDET TOPLUMU


وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ وَاصْبِرُواؕ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَۚ
“Allah ve Resulü’ne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabredin, kuşkusuz Allah, sabredenlerle beraberdir.”
(Enfal, 8/46.)


Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin ortak adı İslam’dır. İslam’ın özü ise sadece bir olan Allah’a kulluk etmeyi ifade eden Tevhid’dir. Tek ve bir olmak anlamındaki vahdet kökünden türeyen tevhid inancı, Yüce Allah’ın zatında, sıfatlarında ve kendisine kulluk etme hususunda bir ve tek olduğunu hem kalben hem de zihnen kabul etmektir. (Mevlüt Özler, “Tevhid”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.41 s.18.)
Bir ve tek olan Allah’a iman etmeyi temel alan İslam’ın üzerinde durduğu, önemle vurguladığı bir diğer husus ise müntesiplerinin birlik, beraberlik ve vahdetidir. Bu birlik ve beraberlik aynı dine inanma anlamında ümmet olma bilincini ifade ettiği gibi toplumsal anlamda bir bütünlüğü de kapsar. “Ey iman edenler! Hep birden barışa/İslam’a girin...” (Bakara, 2/208.) buyruğuyla hakiki anlamda Müslüman olup aynı din etrafında toplanmayı emreden Yüce Allah, “Dini doğru anlayıp hükümlerini en güzel şekilde uygulayın ve bu hususta ayrılığa düşmeyin!” (Şura, 42/13.) buyurmak suretiyle hakiki din olan İslam’da sebat edilmesini, farklı inançlara saparak parçalanmamayı, bölünmemeyi istemektedir bizlerden.
“Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” (Hucurat, 49/10.) buyruğuyla müminleri kardeş ilan eden Yüce Allah bunun gereği olarak, toplumda ortaya çıkacak anlaşmazlıkları, kardeşlik hukukunu zedeleyecek türden problemleri el birliğiyle ortadan kaldırmayı bir görev olarak yüklemektedir Müslümanlara. Toplumun barış ve huzurunu bozan, insanlar arası ilişkileri zedeleyen yalan, iftira, gıybet, hile ve aldatma gibi ahlaki zaaflardan kaçınmanın gerekliliğinin Kur’an’da ısrarla vurgulanması da bu açıdan son derece önemlidir. Buna mukabil, Müslüman toplumun birlik ve beraberliğinin bir ifadesi olan cemaatle namaz kılmak, zekât, hac ve kurban gibi ibadetler yanında hediyeleşmek, yardımlaşmak, paylaşmak ve istişare gibi ahlaki güzellikler de kardeşlik hukukunun bir gereği olarak sunulur.
Kur’an’da yer alan; “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmran, 3/103.) mealindeki ayet çarpıcı bir örnekle bu gerçeği idraklerimize sunmaktadır. O hâlde, Kur’an’ı ve İslam’ı benimseyerek, gereklerini yerine getirerek, Allah’ın ipine topluca sarılarak tevhid inancında birleşmek, ayrılıktan uzak durmak ve hayatın sonuna kadar imanı korumak gerekir. Her ne kadar insanlar arasında düşünce ayrılıklarının bulunması, insanın yaratılış hikmetine ve özelliklerine bağlı olsa da (Hud, 11/118.) İslam, düşünce ayrılığının düşmanlığa dönüşmesini, insanları çekişen ve vuruşan kamplara ayırmasını kesinlikle tasvip etmez. Öyle ki Müslümanların birliği, Allah’ın bir nimeti olarak değerlendirilirken toplumsal barışı tehdit eden çekişme hâlleri, insanların her an içerisine düşüp yanabilecekleri ateşten bir çukurun kenarında bulunmaya benzetilmiştir. “O’nun (Allah’ın) nimeti sayesinde kardeş oldunuz.” ifadesi, İslam’ın insanlar arasında birlik ve beraberliği sağlama konusunda ne derece kaynaştırıcı önemli bir unsur olduğunu, din kardeşliğinin, inanç birliğinin ne derece önemli olduğunu göstermektedir. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.1 s.643-644.)
İşte bu noktada, bugün Müslümanlar olarak birlik ve beraberliğin neresinde olduğumuzu sorgulamamız gerektiği ortadadır. Aynı yaratıcıya, aynı dine ve aynı kitaba iman ettiğimizi söylüyoruz. Ancak inandığımız bu değerlerin gereğini yapabiliyor muyuz? İman noktasında beraber olsak da amel noktasında ayrılıklarla boğuşuyoruz. O hâlde, zihinlerimizin darmadağın olduğu modern hayatta önce kendi içimizde vahdeti temin etmeye ihtiyacımız var. Hayatın peşinde koşmaktan, istek ve arzuların boyunduruğundan kurtulmaya muhtacız. İman, amel ve düşünce itibarıyla kendimizi özgürleştirmemiz gerek. İhtiraslarımızdan kurtulmak, “ben”den “biz”e geçebilmek, başkalarının da olduğunu hissetmek durumundayız. Kendimiz için başkalarını feda edemeyeceğimizi idrak etmeliyiz. Birbirimize düşmek yerine birbirimizi düşünmek zorundayız.
Kur’an’da, “Allah ve Resulü’ne itaat edin, birbirinize düşmeyin, sonra zayıflarsınız ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabredin, kuşkusuz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 8/46.) buyrulduğu üzere, iman ve itaatin yanında birlik ve beraberliğe de ihtiyacımız var. Zira birbirimize düştüğümüz zaman ayrılık, ayrılığa düştüğümüz zaman ise zayıflık kaçınılmaz olacaktır. Bu ise Allah’ın yardımından ve zaferden mahrum olma sonucunu doğuracaktır. (Matüridi, Te’vilatü Ehli’s-Sünne, 5/232.) Müslümanlar olarak zafer ve başarı istiyorsak buna muhtacız. Birbirimize düşmek, birbirimizle uğraşmak enerjimizi yok eden, bizi zayıf düşüren habis bir hastalık gibidir. Dünyanın dört bir yanında Müslümanlar olarak her birimiz başka başka yönlere bakıyoruz. Ne yazık ki bakışlarımız gibi hedeflerimiz de kesişmiyor. Hâliyle, tam da ayet-i kerimenin ifade ettiği gibi güçsüz düşüyoruz. Ve ne yazık ki kan ve gözyaşı eksik olmuyor Müslüman coğrafyalardan. Bu durumda Müslümanlar olarak üzerimize düşen sorumluluklar var elbette. Hem bireysel hem de toplumsal sorumluluklardır bunlar. Öncelikle içinde bulunduğumuz bu hâlin farkına varmak gerekir. Sonra bunu dert edinmek gerekir. O zaman bir arayış içerisine girme gücünü bulabiliriz kendimizde. Bireysel anlamda neleri eksik yaptık, nerelerde hata yaptık? Bunun cevabını bulup telafi yollarını aramalıyız. Kendi zihin dağınıklığımızı toparlayıp iç bütünlüğümüzü temin ettikten sonra yakın çevremizden başlayarak toplumsal sorunlarımızı çözmek, birlik ve beraberliğimizi temin etmek için kafa yormalıyız, çabalamalıyız. Bizleri paramparça eden şahsi hesapları, gündelik kaygıları bir tarafa bırakıp ortak değerlerimiz etrafında toplanabilmenin gayreti içerisinde olmalıyız. Unutmayalım ki ümitsizliğe kapılmadan, gevşeklik göstermeden sabırla çalışmak, eksiklerimizi gidermek, üzerimize düşenin en iyisini yapmak, birlik ve beraberliğimizi temin ederek geleceğimizi inşa etmek vahdet toplumuna giden yolun vazgeçilmezleridir.

Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)