Thread Rating:
  • 63 Vote(s) - 3.03 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
KAYISININ MEKÂNI MALATYA
#1
Oku-1 
KAYISININ MEKÂNI MALATYA

Bu şehre girdiğinizde sizi ilk karşılayacaklar insanlar değildir, binalar değildir, refüjler değildir. Bahar aylarında iseniz uçsuz bucaksız bembeyaz örtüsüne bürünmüş bir mekân görürsünüz, içiniz açılır. Yaz aylarında iseniz, altın renginde meyveler sizi karşılar hani dağ taş her tarafta, canınız çeker. Kış aylarında ise kapkara bir orman görürsünüz, ciğer gibi toprak dersiniz. Sonbaharda ise aynı topraklar sapsarı bir örtüye bürünür, içinize tatlı bir hüzün çöker.
Her şey bir yana bu şehirde mekân kavramı çok önemlidir. Mekân derken bunu yalnızca şimdiki zaman için kullanmıyorum. Bu tarihte de böyle imiş. “Bal şehri” anlamına gelen Malatya kelimesi şimdilerde pek bal üretilmese de balın hoş karakterini insanlarına vermiş desek yeridir. Bal az bulunur ama bulgurun her türünü, sarmanın envaiçeşidini, sulu ve etli yemeklerin nevi şahsına münhasır türlerini burada bulabilirsiniz.
Malatya Hititlerden Urartulara, Selçuklulardan Osmanlı’ya kadar birçok medeniyetin geçiş mekânı olmuş bir kavşak noktasındadır. Elinizi uzatsanız Kahramanmaraş’a, diğer yanda Kayseri’ye, bir diğer yandan Diyarbakır’a uzanırsınız. Sivas, Erzincan, Elazığ ile de komşudur. Malatya’nın hem tarihî hem de doğal gezilecek, görülecek birçok yeri vardır.
Manevi Bir Mekân: Somuncu Baba Türbesi ve Camii
İnsanlar gibi mekânların da bir ruhu olduğuna inananlardan mısınız? Mekânlar ruhuyla bulunduğu ortama hayat verir, derler. İşte Somuncu Baba böyle bir mekân. Bulunduğu konum itibarıyla Malatya’nın Darende’sine farklı bir hissiyat kazandırmış. Bu manevi hissiyata ortak olmak için biz de gezimize Somuncu Baba’yı ziyaretle başlayalım istedik. Aracınıza uygun bir yer bulup park ettikten sonra kâh yolun kenarında kutu içinde kâh ağacın altında selesiyle kayısı satanlar karşılar sizi. Hasat zamanıysa tazesi, sezon sonuysa kurusu… Gönülleri tok olan satıcılar almasanız da tadına bakmanız için bir avuç kayısıyı avucunuza sıkıştırır. Kayısının tadına bakınca anlarsınız Malatya’ya geldiğinizi ve başka yerlerde yediğiniz kayısının aslında kayısı olmadığını. Bir taraftan kayısıların tadına bakıp diğer taraftan gökyüzüne uzanan kayalıkların arasındaki minareye doğru adımlarınızı hızlandırırsınız. Hemen Somuncu Baba Türbesi’ni göreceğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Bir hengâmenin içine düşersiniz önce, bir taraftan hediyelik eşya satan dükkânlar diğer taraftan Tohma Çayı’nın üzerine kurulmuş kamelyalara bakıp dönüşte otururuz diyerek Somuncu Baba Camii’nin bahçesinden içeri girersiniz. Bahçe soğuk mermerlerle kaplı olmasına rağmen sıcacık bir huzur kaplar içinizi. Türbenin asıl girişine merdivenlerle ulaşılır. Bu merdivenlerde ilgi çekici bir detay var. Merdivenin ortasından olukla inen su ilerde küçük bir havuzda toplanıyor. Bu suyun adı hayat çeşmesi. Suyun akışı insan ömrünü, toplandığı yer ise ölümü ifade ediyormuş. Merdivenleri çıkıp türbenin asıl girişine gelindiğinde Urfa’daki Balıklı Göl’ü andıran ama onun çok çok küçük hâli olan bir havuz karşılıyor ziyaretçileri. Bir duvarı kayalık dağa dayanmış bu mekânın dış duvarından taş oluklarla şadırvana taşınan su, yıllardır akmaya devam etmekte. Somuncu Baba’nın dışı kadar iç mimarisi de görülmeye değer. Mihrabın, minberin ve ahşap tavanın zarafeti görenleri hayran bırakır. Camiyi ve türbeyi ziyaret ettikten sonra camiden ileri doğru devam edip doğa harikası Tohma Kanyonu’nu gezip görmeyen yoktur herhâlde.
Levent Vadisi
Batı istikametinden Malatya’ya geliyorsanız Somuncu Baba’dan sonraki güzergâhınız kesinlikle Levent Vadisi olmalı. Vadi jeolojik oluşumlar, uçurumlar, uzunluğu onlarca metreyi bulan kayalıklar, yüzlerce mağara ve duvarlarındaki kabartmalarla ziyaretçilere görsel bir şölen sunuyor. Oluşumunun altmış beş milyon yıl öncesine dayandığını duyunca da hayretler içinde kalıyorsunuz. Bu oluşumu daha cazibeli bir yer hâline getirmek için kayaların üzerine seyir terası kurulmuş. 28 kilometrelik alanın tam ortasına yapılan bu terasın bir kısmı cam. Camlı kısma geçince adrenalin seviyesinin bir hayli arttığını söyleyebiliriz. Bu sebeple Levent Vadisi, adrenalin tutkunlarının gezilecek görülecek yerler listesinde ilk sıralarda yer alıyor. 104 metre yükseklikte ve aşağısı uçurum olan cam zeminde yürümek oldukça heyecan verici bir deneyim.
Arslantepe Höyüğü
Arslantepe, çok eski bir geçmişe sahip. Merkeze bağlı Battalgazi ilçesinde yer alan höyüğün tarihi MÖ 3500-4000’lere kadar uzanır. Düz bir alana sahip Battalgazi ilçesinde yükseltisiyle hemen dikkatleri çeker. Arslantepe Höyüğüne gitmeden biraz araştırıp okuyarak gitmenizde fayda var. Çünkü bu höyük birçok ilke ev sahipliği yapıyor. Peki adı neden Arslantepe? İncelemeye başlanmadan önce höyüğün yüzeyinde iki tane aslan heykeli duruyormuş. Her yer tamamen toprakla kaplı olduğu hâlde bu iki aslan yüzeyin üzerindeymiş. Böyle olduğu için bu höyüğün adı da Arslantepe olmuş. O zamanlar, Malatya’da müze bulunmadığından bu heykeller Ankara Medeniyetler Müzesine götürülmüş. Daha sonra kazılar başladığında anlaşılmış ki bu iki heykel aslında sarayın kapısında duruyor. Ankara’dan heykeller getirilemediğinden Arslantepe Höyüğünün girişine bu iki heykelin replikası yapılmış ve yerlerine konulmuş.
Arslantepe’yi gezmek zamanda yolculuk yapmak gibi bir şey. Attığınız her adımda tarihin derinliklerine iniyor, saraya buğday götüren bir köylü ya da kral muhafızıyla yan yana yürüyor gibi hissediyorsunuz. Höyüğü gezerken rölyefler, duvarlara işaretlenmiş mühürler dikkatinizi çeker. Adım adım ilerlerken bir taraftan da yukarı doğru çıktığınızı fark edersiniz. Çünkü yürüdüğünüz yol sizi kral tahtının olduğu yere götürür. Burada bulunan kerpiç taht beş bin yıl öncesine ait ve dünyadaki en eski taht olma özelliği taşıyor. Arslantepe’de kamusal bir saray kompleksi görürüz. Arşiv odasının, tapınağın, depoların bulunduğu bu kompleksin daha ancak yüzde onu açılabilmiş.
Kendisi Eski, Adı Yeni Bir Cami
Malatya deyince akla gelen bir diğer mekân da merkezinde bulunan yaş almışların deyimiyle Teze, gençlerin deyimiyle Yeni Cami. Yeni Cami’nin ilginç bir hikâyesi var. Anlatılanlara göre tarihler 1894’ü gösterdiğinde Malatya’da büyük bir deprem olur. O zamanlar Yeni Cami’nin yerinde Hacı Yusuf Cami adında başka bir cami vardır. Bu cami, depremle yıkılınca yerine Yeni Cami yapılmaya başlanır. Hatta bu depremle Malatya’nın da eski yerleşim yeri olan Battalgazi’den (Eski Malatya) şu anki yerine taşındığı söylenir.
Yeni Cami’nin kendine has özellikleri vardır. Ama en ilgi çeken özelliği minarelerinden birinin şerefeden yukarısının olmamasıdır. Bu da yine eski camiden kalma bir parça. 1894 depreminde minarenin üst kısmı yıkılınca bu şekilde hatıra olarak bırakılıyor. Yeni Cami inşaatı kolay kolay bitmiyor en son halkın yardımıyla 1913 yılında tamamlanıyor.
Tamamı kesme taştan yapılmış bu cami Malatya’nın yaşadığı hemen hemen her depremden etkilenmiş. 1964 yılında, 2022 Elazığ depreminde büyük hasar almış. Hatta Elazığ depreminden sonra restore edilip ibadete açıldıktan kısa bir süre sonra 2023 yılındaki 6 Şubat depreminde de büyük hasar almış. Yeni Cami’nin en kısa zamanda eski günlerine geri dönmesini ve tekrar cemaatini kabul etmesini temenni ederek rotamızı başka bir yöne çeviriyoruz.
Cevat Paşa Konağı
Malatya’nın Arapgir ilçesinde yer alan Cevat Paşa Konağı ilçenin Çobanlı Mahallesi’nde bulunur. Sivil mimari yapı olarak bilinen bu konak, yerli halk tarafından Çobanlı Konağı olarak da biliniyor. Cevat Paşa, Çanakkale Savaşı’nda Türk ordusuna hizmetlerde bulunmuş değerli bir komutandır. Konak, Cevat Paşa’nın babası Şakir Paşa tarafından 1890’lı yıllarda yaptırılmış. Evin konumu harika bir yerdedir. Burası sanki karşı taraftaki ilçe merkezini görmek için konulmuş bir tahta benzer. Karşısında ilçe ve ilçenin dayandığı Göldağları bulunur. Cevat Paşa, ilçeyi izlemeyi çok sevdiğinden olsa gerek konaktaki odalardan birine odanın zemininden hafif yüksekte etrafı ahşap trabzanla çevrilmiş bir alan yaptırmış. Bu alan, Cevat Paşa’nın kahve köşesiymiş. Nedense bu odaya girdiğinizde anlatılanların etkisiyle burnunuza kahve kokusu geliyor ve Cevat Paşa’nın köşesinde kahvesini yudumlarken Arapgir’i izlediğini gözünüzde canlandırıyorsunuz.
İlçede Cevat Paşa Konağı gibi tarihî dokuya sahip başka konaklar da var. Zamanda yolculuğa çıkmak isterseniz Osmanlı Devleti’nin yaşam tarzını ve mimarisini bugüne taşıyan diğer konakları da gezebilirsiniz.
Kokunun Mekânı: Reyhan Tarlaları
Malatya’nın Arapgir ilçesine gelmişken reyhan tarlalarına uğramamak olmaz. Kokunun mekânı olmaz derseniz daha burayı görmemişsiniz demektir. Kozluk Vadisi boyunca uzanan reyhan tarlalarına yaklaştıkça esen rüzgârla önce mis gibi kokusu gelir burnunuza. Sonra morun en koyu rengiyle sizi karşılar dalından koparılmayı bekleyen reyhanlar. Bölgede reyhan o kadar meşhur ki sadece yiyecek ve içeceklere tat vermekle kalmamış bölgenin türkülerine de konu olmuş. Bu kadar meşhur mor reyhandan bir dal koparıp kitabınızın arasına koyarak bir Arapgir hatırası olarak saklayabilirsiniz.
Aslında ben size Bakırcılar Çarşı’sında gezerken kulaklarınıza bayram ettirecek çekiç seslerinden, Şire Pazarı’nda inci gibi dizilmiş kayısı paketlerinden, çevre yolundaki Niyazi Mısri Camii’den, çarşının içinde kalmış Söğütlü Camii’den de bahsetmek isterdim ama… 6 Şubat depremiyle bu saydıklarım yerle yeksan oldu. Gençliğinin tüm mekânlarını yitirmiş buz gibi bir yüz ve yaşlı gözlerle bakan çok insan gördüm bu sürede.
Ama Malatya, işte bu sürede hiç olmadığı kadar tarihiyle doğasıyla, acısıyla tatlısıyla ziyaretçilerini bekliyor. Yazının sonuna gelmişken benden size ufacık bir tavsiye; yolunuz Malatya’ya düşerse bütün bu saydığımız mekânları gezdikten sonra bir kayısıcıya uğrayıp gün kurusu kayısı almadan evinize dönmeyin derim.

Zeynep ONAR

Diyanet Aile Dergisi

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 2 Guest(s)