Thread Rating:
  • 21 Vote(s) - 3.05 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Şükür: Kulluğun İfadesi
#1
Dini-1 
ŞÜKÜR: KULLUĞUN İFADESİ

“Hani Rabbiniz, ‘Eğer şükrederseniz size (nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım pek şiddetlidir!’ diye bildirmişti.”
(İbrahim, 14/7.)


Kur’an’da en çok vurgulanan dinî kavramlardan biri olan şükür, insanın hem dili hem kalbi hem de hâl ve hareketleriyle Rabbiyle kurduğu bağını, O’na karşı minnet ve teslimiyetini ifade eden bir kavramdır. Sahip olunan imkânların değerini bilmek, bunları vereni ve asıl sahibini unutmamak ve bütün bu imkânları gereğince kullanmak şükür kavramının anlam alanına dâhildir.
Günlük dilde kullandığımız “elhamdülillah”, “çok şükür” gibi ifadeler, şükrün en yalın ifadeleri olarak tavsif edilebilir. Güzel bir haber aldığımızda veya nasıl olduğumuz sorulduğunda söylediğimiz bu tür ifadeler bazen bilinçli olarak bazen de alışkanlık gereği dökülüverir dilimizden. Kötü bir hâlde olduğumuz ve karşımızdakinin haberdar olmasını istemediğimiz zamanlarda da ifade ettiğimiz bu sözler, içinde bulunduğumuz olumsuz duruma rağmen bilinçli olarak söyleniyorsa şükrümüzün ifadesi olarak son derece anlamlıdır. Zira bu, her hâl ve şartta Allah’a hamdolsun diyebilmenin, sadece varlıkta değil yoklukta da gösterilecek bir teslimiyetin ifadesi olacaktır.
Allah’a karşı şükrümüzü ifade edebilmenin pek çok yolu vardır. Bu anlamda şükür, hayatın her yönünü kuşatan, her hâlimizle ilişkisi olan bir kavramdır aslında. Örneğin şükür, sabırla da bağlantılı bir erdemdir aynı zamanda. Hayatın farklı yönleriyle sınanan insan, varlık yanında yoklukla da yüzleşebilmektedir. Bu durumlarda gösterilecek direnç ve teslimiyet bir sabır ifadesi olacaktır. Başa gelen sıkıntı ve dertler karşısında dik durabilmenin bir adım ötesi ise bu hâl ve şartlar altında da şükredebilmektir. Zira içinde bulunduğumuz kötü şartlardan daha kötüsü de başımıza gelebilirdi veya bizden daha kötü durumda olan insanlar da vardır elbette. Bu yönüyle hayat, sabır ile şükrün bir arada bulunmasını gerektirecek farklı yönleriyle karşılayabilmektedir bizi.
Şükrün ilişkili olduğu önemli kavramlardan biri de kanaattir. Zira kanaat, elindeki imkânlar sınırlı olsa da insanın, sahip olduklarının kıymetini bilmesi, bunları yeterli ve değerli görüp şükredebilmesi, Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük etmemesi gibi erdemleri ifade eder. Kişinin, kendisinden daha iyi durumda olanlara bakarak mutsuz ve şükürsüz olmasını değil, az da olsa sahip olduğu helal nimetlere şükredebilmesini ifade eder. Hz. Peygamber’in, “Zenginlik, mal çokluğu değil gönül tokluğudur.” şeklindeki beyanı (Buhari, Rikak, 15.), kanaatkârlığın güzel bir ifadesidir. Hakiki anlamda kanaatkârlık ve şükür, eldeki imkânların değerini bilmeyi, sahip olduklarımız ne kadar çok olsa da harcarken itidalli olmayı; gösteriş, lüks ve israftan kaçınmayı gerektirir. (Cafer Sadık Yaran, Müslümanın Edinmesi Gereken Ahlaki Erdemler, Ankara: DİB Yayınları, 2018, s. 189-190.) Bu anlamda; sürekli moda peşinde koşmak, marka ve model bağımlısı olmak, ihtiyaç olmadığı hâlde sürekli yenisiyle değiştirme takıntısına kapılmak doyumsuzluğun ve şükürsüzlüğün göstergesidir ne yazık ki! Ve ne yazık ki az veya çok, çoğumuzun müptela olduğu hastalıklardır bunlar.
Şükrün sıkı sıkıya ilişkili olduğu diğer kavramlar ise ibadet ve kulluktur. Zira verdiği nimetlerden dolayı kulun Allah’a minnettarlık duyması, bunu sözleri ve amelleriyle göstermesi anlamında şükür Kur’an’da, kulluğun bir gereği olarak değerlendirilmiştir. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 3/305.) Bizlere verilen fakat saymaya kalksak sayamayacağımız kadar çok olan nimetlerin (Nahl, 16/18.) şükrü için sadece sözlü ifade yeterli olmayacaktır elbette. Allah’a kulluk ve ibadet için yaratılışımızın gereği olarak O’nun rızasına uygun yaşamak; namaz, oruç, zekât ve hac gibi farzlar yanında, infak, sadaka ve diğer nafile ibadetlerle de hemhâl olabilmek şükrümüzün gereğidir. Çok ibadet etmesini Allah’a şükreden bir kul olma arzusuyla açıklayan Hz. Peygamber’in bu tutumu, şükür ve ibadet ilişkisinin somut bir örneğidir. (Buhari, Teheccüd, 6.)
Toprağa ektiğimiz tohumun yeşerip ürün vermesinde, içebileceğimiz tatlı suyun gökyüzünden inmesinde, ateşin kaynağı olan ağaçların yetişmesinde ve daha sayamadığımız nice nimetlerde bütün bunların sahibi olan Yüce Allah’ı anmayı ve O’na şükretmeyi gerektiren deliller vardır. (Vakıa, 56/63-74.) O hâlde bizler: “Artık siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, bana nankörlük etmeyin!” (Bakara, 2/152.) buyrulduğu üzere her daim şükür hâlinde olabilmenin; “Eğer siz şükreder ve iman ederseniz Allah size niçin azap etsin? Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” (Nisa, 4/147.) buyruğu gereği iman ve şükürle korunmanın gayretinde olmalıyız. Bu sayede Yüce Allah’ın, yaptığımız az amele çok karşılık vermesi (Nesefi, Medariku’t-tenzil, 1/409.), işlerimizi bereketlendirmesi ve ihsanını artırması suretiyle şükrümüzün karşılığını vereceğine gönülden inanmalıyız.
Maddi imkânlar itibarıyla bizden iyi durumda olanlara bakmak bizi mutsuz ve şükürsüz yapacağı gibi bizden daha kötü durumda olanlara bakmak da elimizdekilerin değerini bilmeye ve şükretmeye vesile olacaktır. (Müslim, Zühd, 9.) Aslında şükretmeyi sadece maddi imkânlar ve konfor açısından değerlendirmek eksik bir yaklaşım olacaktır. Zira maddi anlamda hiçbir şeye sahip olmasa bile imanla şereflenmiş olması, sağlığının yerinde olması, aldığı nefesi huzurla alabilmesi dahi başlı başına şükür sebebidir değerini bilen için. Gözleri görmeyene kıyasla gören bir göze sahip olmak, aklı yerinde olmayana kıyasla akıl sahibi olmak, bir tırnağımıza dahi değer biçememek şükredecek ne kadar çok şeye sahip olduğumuzun ifadesi değil midir? O hâlde, kulluğumuzun gereği olan şükür zırhını kuşanmak, bizi küfran-ı nimetten koruyacak; kanaatkârlık, infak ve cömertlik gibi erdemlerle kucaklaştıracak vazgeçilmez bir değerdir. Sözlü olarak ifade etmek yanında kalbimizle teslimiyet göstermek ve fiillerimizle de kulluk görevlerimizi yerine getirmek, şükreden bir mümin olmanın gerekleridir. Bütün bunları yapabildiğimizde ve bunları sabır, tevekkül, kanaat gibi erdemlerle birleştirebildiğimizde şükrümüz anlamlı hâle gelecek, bu ise bizi Allah’ın sevgisine ulaştıracak, şükrümüzün karşılığını almamıza vesile olacaktır.

Diyanet Aylık Dergi

Doç. Dr. Bayram KÖSEOĞLU
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 2 Guest(s)