Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 13.Bölüm
#1
Oku-1 
Mektubati Şeyh Ahmed El-Haznevi 121-122-123-124-125-126-127-128-129-130. Mektuplar

Yüzyirmibirinci Mektub
Bu mektublarını derleyen oğlu İzzeddin tifo hastalığına yakala¬nınca kendisine yüz defa İhlâs süresini, kırk defa (Lâ ilâhe il¬lâ ente sübhâneke inni küntü minez-zâlimin) ayetini okuması için emri, sabredip kadere râzı olmasına dair tavsiyesi, kızı ağlamadan kardeşini her gün bir sefer ziyaret etmesine dair emri ve buna benzer mes’eleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Allah’a hamd edip Muhammed Resülullah’a (Sallâllahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbına salat ü selâm olsun!
İzzeddin ile yanında bulunanların hepsinin üzerine selam ve Allah’ın rahmet ve bereketi olsun!
Ey İzzeddin! Sen hastalığında yüz defa (Kul hüvallahü) süresi ile kırk defa
(Lailahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzâlimin) (* ) «Senden başka mabud yok, seni arzularıın, belli ki ben zâlimlerden imişim.» mealindeki bu âyeti oku. Bu musibete karşı sabretmenizi, sıkılmayıp kader râzı olmanızı tavsiye eder, gece gündüz sana dua ediyorum. Oradan bize gelen herhangi birisi, İzzeddin’in hastalığı evvelkinden daha iyidir der. Fakat gerçek olup olmadığını bilmiyoruz. İzzeddin’i görmek üzere her gün bir sefer ağlamadan Zekiye’ye (kız kardeşine) izin veriniz. Zekiye’nin eve veya Te1-Ma’ruf’a gelmesi daha iyidir. Behiye ise, acele eve gelsin! Ev halkı korkutmadan inşâllah yarın veya teveccüh yaptıktan sonra oraya geleceğim.

Yüzyirmiikinci Mektub
Deyrezorlu Muhammed Said ile Hacı Hayreddin’e halkın eziyet¬lerine karşı sabretmeleri, eziyet ve sıkıntı çekmek Peygamber¬lere, (Aleyhisselâm) Velilere (Rahmetullahi aleyhim) müta¬beat etmek demek olduğu, çok kâmil olanlardan bazısı, halk¬tan gördükleri eziyeti aziz ve yiice Allah’tan kendilerine bir nimet saydıklarını, bilhassa kâfirlerden gelen eziyeti, yaptıkları günahlarının keffârefi olduğu, Muhammed Said’in gördüğu iki rüyasının tabiri, adları geçenlere,mümkün olduğu kadar dünya ve âhirete tam bir önem vermeleri ile buna benzer mes’eleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât selâm, Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) âl ve ashâbının üzerine olsun!

Sonra, bu mektub eksik ve kusurlarını itiraf eden, fakir köle medden, Allah için, iki dostları: Muhammed Said ile hacı Hayreddin’edir. Allah halletini sevdiği şekilde eyleyip en doğru yolda bulundursun! Sizlere ve yanınızdakilere selâm ve duadan sizden ve onlardan dua taleb ettikten, ferah ve selâmet bakımından ahvalinizden sorduktan sonra, Allah ferah ve sıhhatinizi devamlı kılıp hastalık ve sıkıntı vermesin, der.

Ahvâlimizden soracak olursanız, Allah’a hamd olsun! Hepimiz hat ve afiyet dâiresinde olup o ülkede din ve dünyanızı imâr etmenize duacıyız. Muhammed Ma’sum, A1âüddin, İzzeddin, Muhammed Said, si¬ze selâm ve dua ederler. Bütün tâbiler, u1emâ ve talebeler de keza...
Sonra şu arz edilir ki, hasret, niyaz şevkinizi ve bu Nakşibendiye taifesine olan muhabbetinizi bildirerek. Haseke merkezinde vaki olan hâdiseden dolayı üzüntünüzden haber verici mektubunuz yolda sekiz gün kaybolduktan sonra bize ulaştı.
Ey kardeşler! Büyük veliler hattâ yüce peygamberler bile devamlı olarak çeşitli eziyet ve belâlara giriftar olmuş ve sabretmişlerdir ki, ar¬alarından gelecek başka veliler de böylece sabretmiş, onlara tabi olup zamanımızın avam tabakası dahi bu gibi belâlara maruz kaldıkları za¬man onlara bakıp kötü düşüncelere düşmesinler.
İmam-ı Süyuti (Rahmetullahi aleyh) buyurdu ki, «Allahü teâlânın bana nimet eylediği şeylerin bâzısı eziyet çeken peygamberlere, velilere tabi olmam için, bana eziyet verir, şerefimin perdesini yırtar düşmanım olan bir kimse bana karşı çıkmıştır.» İşte, İmam-ı Süyuti’nin dediğini düşününüz! Ki belayı kendine nimet saymıştır.
Peygamber de (Aleyhissalatü vesselam), İnsanlardan belanın en şiddetlisi evvela peygamberlere, sonra alimlere, daha sonra salih kişile¬redir.» diye buyurmuştur. Demek ki, seleflerin, çağdaşlarıyla olan durum¬ları böyle idi. Sana derim ey Muhammed Said! Kardeş ve dostların sana yaptıkları eziyet ve düşmanlıklarından dolayı şikayetine gelince, sabret! Çünkü bu eziyet ta babamız Adem’den (Aleyhisselam) zamanımıza kadar gelmiş, kulları arasında câri olduğu Allah’ın bir adetidir. Öyle ise, dedikodu için hiç üzülme. Ne kalb, ne lisan ile onların sana karşı dedik¬lerine iltifat etme! Yapılması tavsiye edilen amellere devam ediniz. Hristiyanların meselesi ile dostların senden buğz ettikleri olaylardan sa¬na üzüntü hasıl olmasın. Belki bunları kendinize bir ni’met olduğunu bi¬lip ikinizi de bu hususta dostlarınıza benzettiği için Allahü tealaya şükrediniz! Bu sizin için ne büyük bir nimettir. Çünkü ey Muhammed Said! Sana derim sabırlı isen, insanlardan bilhassa kafirlerden gelen eziyet günahların keffareti olup hasenatı çoğaltır, insanın derecelerini yükselt¬mektedir.
Gördüğün rüya, sana büyük bir müjdedir. Çünkü din ve müslüman¬ların zafere ulaşmalarına, bu tarikata tabi olduğundan kurtuluşuna ve müridimiz Hazret’in (Allah bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın) tâkib ey1ediği yol, Allah sübhânehü’ya yakın olan yolların en yakını olduğuna delalet eder.
Rüyada ellerinden başka her tarafına pislikler belirmesi, halis gü¬müş suyu gibi alacağın kadar, Nakşibendiye sâdâtı kendi nazar ve him¬rnetlerini sana yönelttiklerine delalât eder. Gördüğün bu iki rüyana karşı Allah’a hamdolsun! Dolayısıyla Hak Sübhanehu tealanın razı ol¬duğu işlere çalışman gerekir. Kalbinde duyduğun elemin ise sebebi, yaptığın zikrin tesirinden başka bir şey değildir. Dininize, keza, ihtiyaca göre dünyanıza da, tam bir önem vermeniz lazımdır. Çünkü yeteri kadar maddi rızkın temin edilmesi herkese lazımdır.
Üç tane mektubunuz bize ulaştı. Birinci mektubunuza cevab olarak bu dan önce bir mektub göndermiştim. Göndereceğiniz mektubunuzun arkasına «Abdi El-Muhammed El-Kevkeb vasıtasiyle» diye yazın! (Acc) kelimesini yazma zira kendisi; bu lakab eskidir buna razı değiliz der.
Allah, bütiin enbiya ve resüllerin (aleyhimüsselam) üzerine salat ü selam eylesin. Muharremü’l-Haram ayı: 3.

Yüzyirmiüçüncü Mektub
Bazı mektublarda adı geçen kayınpederi MoIla Muhammed Baki’ye, kendisinden dua taleb etmesi ve ahvalinden sorması ile buna benzer meseleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainat’ta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih, etmesin. Salat ü selam efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem), al ve ashabının üzerine olsun!
Sonra bu mektub, üstad’ın (Kuddise sirrırh) torunu Muhammed Baki’yedir. Dünya ve ahiret’te Allah’a manevi yaklaşması artsın. Ev halkıyla birlikte dünya ve ahiret afetlerinden selamette bulunsun!. Bu fakir ellerinizden öper, cenabınızdan dua taleb ederek, zatınıza selam eder, şerefli çocuklarınızın gözlerinden öper, onlara da selam edip, size ve onlara dua eder. Bütün üstad zadelerin, ellerinden öperek hepsinden dua diler. Üstadın ev halkı ile sizin ev halkınızdan da dua taleb eder. Kerimenizde, ayaklarınızdaıı, kardeşlerinizin, teyze, anneannelerinizin, halalarınızın ellerinden öper. Allah’a yemin ederim ki; kendi sıhhat ve selamette olup sizden ayrılışından başka, hiç bir üziintüsü yoktur. Molla Ramazan ile gönderilen mektubunuzun bize ulaşmasında sizin ve üstadın (Kuddise sirruh) ev halkının selamette olduklarını anladığımız için cidden kendisi (kerimeniz) sevindiği gibi biz de sevindik. Ramazan ayının evvelinde posta ile size bir mektub göndermiştik. EIinize geçip geçmediğiııi anlamadık.
Bu taraftaki ulema, talebeler, çocuklarım, kardeşlerim ellerinizden öper, hepinizden dua taleb ederler. Mektub göndermek isteyip de kimse bulamadığınız takdirde, Hacı İsmail vasıtasıyla postalayınız!
Allah, efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve sahabesinin üzerine salat ü selam eylesin.

Yüzyirmidördüncü Mektub
Molla Zeyneddin’e, bazı alimler ramazan-ı şerif orucu ve bay¬ram günlerinin tayini için, Müneccim (Astrolog) ve muhasibin (Günlerin, senelerin hesaplarını tarassuf eden) kimsenin kavli ile amel edilmesini caiz kıldığı ve bir çok alimler ise men ettik¬leri, sadat-ı Kiram (Kuddise sirruhüm) Seyyid Taha (Kuddise sirruh) zamanından bu ana kadar onlara tabi olanlarda men’ine karar verdikleri, dolayısiyle o zamandan beri bu mes’ele her¬kesce o şekilde müttefekun aleyh bir konu olmaya yakın ol¬duğundan hesap meselesinin terk edilmesi, bu hususta ümme¬tin çoğunluğuna uyulmasının evla olduğu ve bu konu ile ilgili mesele hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Hamd, alemin rabbi olan Allah’a olsun! Salat ü selam efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine ol¬sun!
Bundan sonra, bu mektub yüksek kapı eşiğinin hizmetçisinden, Al¬lah için kardeşi, dostu, Molla Zeyneddin’edir. Allah, onu nezdinde mak¬bül kimselerden eylesin.
Size selam ve dua edip, sizden de dua taleb ederek, durumunuz¬dan süal ettikten sonra şunu derim ki: Kendiliğinden bir şey yapmadı¬ğınıza dair mektubunuz bize ulaştı. Biz de böyle biliyoruz ki: İlim adam¬ları bir mesele ile amel ettiklerinde, konumuz olan bu mesele gibi velev zaif de olsa, sahih olduğuna dair bir delilleri olması lazımdır. Zira bazı alimler, müneccim ile muhasibin dediklerini tasdik eden kimseler, onla¬rın kavilleriyle amel edilmesini caiz kılmışlardır. Nitekim Cenabınız da bunun (Kelyub) kitabından naklen caiz olduğunu demişsinizdir.
Alimlerin çoğu, müneccim ile muhasibin kendi itikadları ile amel etmeleri caiz ise de, bununla beraber, tuttukları farz oruçları eda olma¬dığı, kavilleriyle amel edilmesi mutlaka caiz değildir, demişlerdir. Mez¬kur alimlerden, Şihab İbni Hacer Tuhfe adlı kitabında, Nevevi de Mec¬mü kitabında Rafii’den naklen bahsetmiştir.
Ay hesabı orucun başlangıç ve bayramına bir delil olduğu farz edil¬se de, genel olmayıp ancak muhasip için bir delildir. Hatta muhasib he¬sabına göre baştan oruç tuttuğunda ramaznın sonunda ay görmezse, gizli bayram etmesi vacibdir. Açık olarak iftar ederse, devlet başkanı, onu aşikar olarak orucunun açmasından menetmesi lazımdır.
Şu da ilave edilir ki, salih seleflerimiz, Gavs-i a’zam, (Seyyid Sıbğa¬tullah) Seyda (El-Şeyh Abdurrahman E1-Tahi), Hazret (El-Şeyh Muhammed Diyaüddin) Allah onların yüce sırlarını kutlasın! Temiz himmetlerinin kokusunu üzerimize saçsın) gibi zatlar ile beraberlerinde bulunan Şeyh Halid El-Öleki, Şeyh Fethullah El-Verkanisi, Taşkesenli Molla Ahmed (Kuddise sirruh) ve daha başka alimler, Siirtli Molla Halil’in torunu Şeyh Abdülkahhar gibi sayılmayacak kadar, zahir ve batın ilmine sahib olanlar, Tuhfe kitabındaki mesele üzerine ittifak edip, kabul etmiş bu artık Seyyid Taha zamanından bugüne kadar alimlerce hakkında ittifaka yakın bir karardır. Kalyubi ile Büceyremi kitablarının ibarelerini o alimler bilmez değillerdir. Mezkür alimlerin yolunda bulunanlarda bu vakte kadar bunu inkar etmeden onlara tabi olmuşlardır.
İşte biz dahi alimlerin en çoğu kabul eden meseleyle devamlı olarak amel ediyoruz. Çünkü mezkur alimler, itimad edilir, yüce zatlar olup, din kitablarını aaib bir şekilde teftiş etmiş, insan ve cinlerin efendisine (Allah onun, bütün al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin) mütabeat etmek gayesiyle ashab (Radıyallahü anhüm) ile birinci asır alimlerin dedikleri sözleriyle temessük etmişlerdir.
Binaenaleyh: Hesapsal, astronomik meseleleri terk edip, alimlerin çoğuna iktida ederek ta ki kınamaya hedef olmadan, halkın dilinden kurtularak evin köşesinde rahat oturmak, senin için evla ve en yararlıdır.
Cevab olarak yazmakta olduğum mektubun yazısını bitirmek üzere iken ikinci mektubunuz da bize ulaştı. Ama hani bizde bulunduğuz gün, zihnimi kurcalayıp size söylediğimiz mesele hakkında izahat vermemişsin. Aynı bu mesele hakkında cemel sahibi kitabı ile talebesi Raşidinin kavilleri kuvvetli olduğu, Raşidinin kendi haşiyesinde mutemed budur, demesi gösteriyor. Mezkür meseledeki necasetin afvı ciheti gitmeyen bir çok mutemed kitabların kavilleri zaif olarak biliniyor. Bunların zaifiyetine ve o bunların kuvvetine delalet eden delil nedir.
Bu müşkili çözen bir ibareyi bulursan, bu fakire yaz. Bizde Behcet şerhi mevcuttur. Size, meselenin necaset babında değil, içtihad babında olduğunu söylemiştik. Adı geçen Reşidi kitabı, Nihayet kitabının haşiyesi olan büyük Reşidi değildir. Çünkü büyük Reşidi de çoğunluğa tabidir. Ben şu ana kadar bu meselede şaşa kalmışım
Ma’sum’un anası, kesb-i afiyet etti. Doktorun ismi, Edib Serdest olup kendisi Dimeşk’teki sancakdar mahallesindedir.
Caminin damını kavak ağacı direkleriyle tahtalarla kapattık. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin.

Yüzyirmibeşinci Mektub
Derezorlu Hacı Hayır ile Muhammed Said’e: İnsanların yaradılışından maksad, gizli ve aşikar olarak mevla olan Allah’a itaat edip, Mustafa’nın (Sallallahü aleyhi ve sellem) şeriatına sıkıca sarılmak, ruhsat ve bid’atlardan kaçınmak. Sadatın (Kuddise sırrıhüm) muhabbetinden bir hisseye nail olan, yollarında salik olan kimse, eşsiz bir nimetle rızıklandırılmış olup, sadatın him¬metleri muridin cehdine göre olduğu ve daha başka meseleler
hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Hamd, alemin rabbine mahsustur. Salat ü selam Allah’ın yarattıkla¬rının en hayırlısı olan Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının üzerine olsun.
Sonra bu mektub, şerefli, aziz dostlar, yani muhterem İbrahim La¬tif oğulları Hacı Hayır ile Muhammed Said’edir. Allahü teala Taha El-E¬min Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) yüzü suyu hürmetine yaşamalarını idame ettirerek, ikisini de dinde dostlarının yolunda git¬melerini muvaffak eylesin, amin!
Evvela, sena kafilelerini, selamların en çoğunu size hediye eder, sıhhat ve selamet cihetinden ahvalinizi sorar, Cenab-ı Allah’tan devam¬larını, hastalık ve sıkıntılarının olmamasını dileriz. Keza ehil ve evladı¬nızın hatırlarını sorarız. Bütün dostlara selam eder size ve onların cüm¬lesine dua ederiz. Faziletinizden dolayı ahvalimizden soracak olursanız, Allah’a hamd ve minnet olsun! Bu tarihe kadar bizler selamette olup, mektub ve haberinizin kesilmesinden başka hiç bir üzüntü ve ke¬derimiz yoktur. Çünkü bu maktubdan başka iki mektub daha size gön¬derdiğimiz halde, sizden ne bir satır yazı, ne de bir haber gelmedi, se¬bebinin hayır olması temenni olıınur.
Biz çölden köyümüz olan Hıznaya döndük.
İkincisi: Malumunuz olduğu üzere, insanların yaradılışından mak¬sad, gizli ve aşikar olarak Mevlaya (ALLAH) itaat etmek, kavil ve fiil¬lerde peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem) şeriatiyle temessük et¬mek, dindeki ruhsatlardan, eski ve yeni bid’atlardan, bu zamanda kullar, kendilerinden dinde yaptıkları bütün şeylerden korunmakla, alçak, fa¬ni, onunla aldanılan bu dünya ile mağrur olmamaktır. O dünya ki gerçek¬ten güneşi batmaya, halkına hile edip, onları helak etmeye ve Allahü tealanın gazabına atmaya yakındır.
Öyle ise, bağışlayıcı olan Allah’ın taati ve şerefli sadat-ı kiramı (Kuddise sirruhüm) sevmekten ayrılmamanız gerekir. Zira sadatın mu habbetinden bir hisse alan ve tarikatlarında hareket etmesini nefsin üzerine alıp emirlerine itaat ederek, nehy ettikleri şeylerden kaçan kimse, büyük bir devlet ve ebedi bir saadete ulaşır. Çünkü bu nimetlere tekabül edecek hiç bir şey yoktur. Salatın, müride olan himmetleri müridin çalışmasına göredir. Ne kadar taat ve ibadette çalışması cehdi arttıkça, şerefli sadat, ona göre Allahü tealanın huzuruna müridin yükselmesi için yardım ederler. Müride gaflet uykusundan bir uyanma hasıl olup, büsbütün kendisinden gaflet zail olur. Kalbinde Allah yüce manevi huzuruna ilerlemesi için tam bir ıneyl olur. Nefsinin esaret ve arzusundan, şeytandan, dünya ve dünyada bulunan şeylerin hevesinden kurtularak, ebedi saadete ve rabbani zaferlere ulaşır.
Tapucu Said efendiye selamımızı iletip, durumundan sorar, kendisine ve ailesine dua ederiz. Bu. mektubdan önce, kendisine bir mektup gönderip, size gönderdiğimiz iki mektub gibi kendisinden cevab istediğimiz halde ne sizden ne ondan haber alamadık. Sıhhat ve bütün ahvalinizi bildirir, haberinizi bizden kesmeyin! Allah, sizi bunlara muvaffak eylesin! Amin! Son duamız Şüphesiz bütün haındler Alemin rabbine mahsustur. 9 Rebiülevvel.

Yüzyirmialtıncı Mektub
Hesar köyünden Molla Yusuf’a: Ömrünü Sübhanehü tealamn razı olduğu şeylere sarf etmesine dair teşviki, dünya ehlinin sohbeti ve kendileriyle kalkıp oturmanın öldüriicü bir zehir oldu¬ğu, kendisini onlardan korkutması, Aziz ve Yüce Allah ile ara¬sındaki durumu ıslah etmesi ve buna benzer mes’eleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Ermiş kimseler, muhabbetiyle kendisine vasıl olan Allah’a hamd olsun. Salat ü selam, arifler, mütabeatıyla manevi makamlara kavuştukları Resulünün, (Sallallahü aleyhi ve sellem) kendileriyle İslamiyet tamamlanıp miislümanlar onlarla hidayetlenmiş olan o Resulün alinin, ashab ve zevcelerinin üzerine olsun! Sonra, bu mektub günahlarının esiri, kusur ve ayıbları çok olandan, büyük üstad, ünlü Alim Molla Yusuf’adır. Allah, kalbini dünyaya meyl etmekten çevirip ahirete yöneltsin!
Adı geçen kişi, ellerinizden öper size dua eder. Sıhhat ve selamet bakımından ahvalinizi sorar. Allah’tan, size selamet verip hastalık olmamasını diler.
Efendim, şunu bil ki, hayatın en şerefli devresi, nefsin arzusu ve hevesi yolunda Allah’ın (Celle şanühu) diişmanlarının arzularında geçiş zayi oldu. Ömrün en rezaletli devresi kalmıştır. Eğer, bugün bunu da saltanatı yüce olan Allah’ın razı olduğu işde harcamayıp geçmiş zaman¬da elden giden faydaları sağlaazsak, az bir meşakkati ebedi rahatı¬mza vesile etmezsek, az hasenatları çok olan günahlarımıza keffaret etmezsek, yarın (kıyamet günü) hangi yüzle Allah’ın huzuruna gidip, hangi bir delil ile temessük edeceğiz Ne zamana kadar bu tavşan uy¬kusuna benzer gaflet devam edecektir Dünya elimi sevmek mane¬viyatın ilerlemesi için, öldürücü bir zehirdir. Onları sevmekten ve onlar¬la sohbet etmekten, aslandan kaçtığın gibi kaç! Hatta daha çok Allah ile aranı ıslah etmeyi tavsiye ederim. Zira tasavvuftan maksad da odur.
Sonra bu gibi kelimeleri sizin gibilere söylemek gerçi mektub sahi¬binin haddi değilse de, lakin Peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem):

(Din nasihattır» buyurduğu hadisin hükmü mucibince, ondan bir çok merhalelerle uzak olan, bu sözlerin söylemesine cesaret verdi. Beyit:
«Afvetmek şerefli insanlar nezdinde makbuldür.
Her ayıp afvın eteğiyle örtülüdür.»

Köyünüz ahalisine, reisiniz İsmai1’e, Sabri, Aziz ve İbrahim’e selam ederiz. Allah Resüllerinin en şereflisi ve peygamberlerin (Aleyhimüsse¬llam) sonuncusu olanın, al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin.

Yüzyirmiyedinci Mektub
Molla Ahmed El-Ömer’i ile, Deyrezor’lu Muhammed Said ve Hacı Hayreddin’e. Bu tarikatta sevgi ve taleb, iki büyük ni¬met oldukları, bu bozuk zamanda, yapılacak az taat diğer za¬manda yapılan bir çok amelden daha iyi olduğu, mezkür kim¬selere şeriattan ayrılmamalarına dair emri, tarikatın esası, Muhabbet, teslim ve ihlas üzere olduğu, bu üç esas mertebele¬riıı en azının beyanı, onları bid’atlardaıı korkutması, müridin, mürşidin taklid etmesine dair teşviki ve dünyanın kınması ile bununla ilgili konular hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Salat ü selam, Allah’ın Resulüne (Aleyhisselam), ehlullah olan al ve sahabesine olsun.
Bundan sonra bu mektub Allah için kardeş ve doğru dostları Mollâ Ahmed El-Ömeri ile Muhammed Said ve Hacı Hayreddin’edir. Yüce Allah, onları dünya ve ahirette afetlerden korusun. amin!
Arka arkaya tekrarla sevgili mektublarnız bize ulaştı. İçindekilerini anlayınca, çok sevindik. Çünkü onlar, sizin bu yüce tarikata (Allah bizi ve sizi Sadatının himmetleri ile kutlasın!) olan şiddetli muhabbetinizden, samimi azim ve arzunuzun çokluğundan haber vericidirler. Bu muhabbet ve irade ne kadar büyük nimetlerdir. Nasıl büyük olmasınlar ki Bu tarikatın uluları, mürid Allah’tan manevi feyz istemesi kendisine verilen manevi nimetlerin yarısına, arzusunu da Allah’a kavuşmanın yarısı saymışlardır. Zira istek ve taleb ile Allah’a kavuşmak aziz ve yüce Allah’tandırlar. Kerem sahibi olan yüce Allah, kulun kalbine isteme ve arzuyu attığında kendisi o kula manevi bir mertebe vermesine ve kendine kavuşmasını irade eylediğine delalet eder. Nitekim bunu şerefli tarikat mürşidlerimizin ağızlarından işittik.
İşte kardeşlerim! Bu beyandan anlaşıldı ki, sizde hasıl olan taleb sizin için büyük bir ni’met olup dolayısiyle şükretmeniz gerekiyor. Tâ ki, içinizdeki taleb kuvvetten fiiliyete çıksın. Kur’an-ı kerim’in:
«And olsun, eğer şükrederseniz elbette size ni’metiıni arttırırım», ayeti de buna kesin bir delildir. Bununla beraber şu da ilave olumur ki, bu zamanda İslamiyet ve din kıtlığıdır. Bu zamanda az bir dindarlık, di¬ğer zamanlardaki dindarlıktan çok hayırlıdır. Nitekim buna, «Kendisine selavatın en kamili ve selamların en tamamı olsun Peygamberin (Sal¬lallahü aleyhi ve sellem)» buyurduğu hadisi delalet etmektedir.
Yine size şu tavsiye olunur ki, ey kardeşler! Bu parlak şeriata ve mübarek sünnete (peygamberin hadislerine) mütabeat etmeniz lazım¬dır. Zira tarikat şeriatın çekirdeğidir. Hatta bu tarikatın imamı yani Şah-ı Nakşibend (Allah yüce sırlarını kutlasın) buyurdular ki: «Şeri¬at’a aykırı olan herhangi bir tarikat, zındıklıktır». Bu tarikatın sadatı da şöyle buyurdular: «Bu tarikat üç esas üzeredir:
a) Muhabbet,
b) İhlas,
c) Mürşide teslim olmak.
Tarikatın sadatı (Kuddise sirruhüm) bunları şöyle tefsir etmişler:
Muhabbetin en aşağı derecesi, Allah’ı seven kimse, kendini nefsani ar¬zu ve dileklerinden tamamiyle sıyırıp, sevgilisi olan Allah’ın irade eyle¬diği şeylere teslim olmasıdır. İhlasın en aşağı derecesi de: Mürid dünya kutuplarla dolu olsa bile, yine hidayeti ancak mürşidinin kapısının eşiğinde olduğunu kesinlikle bilmeli ve buna kalben karar vermesidir.
Teslimin en aşağı derecesi: Mürid, kendini mürşidinin huzurunda, ölünün, yıkayıcının elinde istediği gibi çevrildiği şekilde olduğunu bil¬mesidir. Hulâsa: Mürid kendi nefsiniıı irâde ve arzusundan sıyrılıp mürşidi¬nin iâdesine bağlanmasıdır. Öyle ise, şeriat ve tarikattaki bidatlardan sakın. Sakın. Sakın... Çünkü sermayemiz sırf taklitten başka bir şey değildir.
Çünkü bütün tarikatların reisi, hattâ bütün İslam ümmetinin reisi, yâni Ebu Bekir Sıddik (Radıyallahü teâla anh) ancak ve ancak Hezret-i Peygambere (Sallâllahü aleyhi ve sellem) yaptığı taklid ile manevi ma¬kama ulaşmıştır.

Özet olarak: Ehlullah nezdinde, dünyanın hiç bir değeri yoktur Zi¬ra dünya bir çok kere kulu yüce rabbinden uzaklaştırıyor. Dünyaya, ku¬lu yüce rabbinin tâatinden alıkoyması ve onu uzak tutması olayı, kötü ve şer vasıfları yönünden dünyaya kâfidir. Yine: Dünyanın kıymeti ne derecede olduğunu anlamak isterseniz, kendilerinde dünya serveti bu¬lunanlara bakınız ki; o servet insanların iyilerinden daha çok, Cenâb-ı Hak nezdinde, en şerir olanların nezdinde bulunmaktadır.

Size, evladınıza, ev halkınıza, yanınızda bulunan dostların cümle¬sine selam ederiz. Çocuklarımız, tabilerimiz, hepsi size selâm edip, dua¬nızı diler. Size dua ederler. Selam sizin ve Mustafanın (aleyhisselam) şeriatına tabi olanların üzerine olsun! Şeyh Ömer, Şeyh Abdülvehhab, Ramazan oğlu Hüseyin, Şeyh Veysi, Cafer efendi ile başkalara da se¬nalar hediye ederiz.

Allah efendimiz Muhammed’in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salât ü selam eylesin. 18 Şevval.

Yüzyirmisekizinci Mektub
Kamışlı Müftüsü Molla Ahmed, Haco oğlu Hasan, Reşat bey ve diğer ilçe ele başlarına: Askerin birisindeıı vaki olan kötü bir şeyden dolayı oğlu İzzeddin’le dövüşünce, ere gereken ce¬zayı verdirmeye çalışmaları için hak ve hukuklara riayete on¬ları teşvik etmesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam, Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed’in (Sallalla¬hü aleyhi ve sellem) bütün âl ve ashâbının üzerine olsun! Hamd ve sa¬lavattan, ve Molla Ahmed’e, Haco oğlu Hasan ve Reşat beylere, Abdür¬rezzak El-Hüsso, Eshed oğlu Hüseyn’e, İbrahim oğlu Cemil’e ve civa¬rımızdaki reis ve başka kimselere, duaların tebliğinden, senaların hedi¬ye edilmesinden sonra, şunu diyeyim ki, zulmen, haksız ve sabebsiz olarak oğlum İzzeddin’in dövülmesi, sövülüp hapsedilmesi, şerefimizin zedelenmesi, hatta dine karşı yapılan bu hadiseden size de büyük bir ayıp ve çok büyük bir noksanlıktır.
Ey savcı ve başkanlar. «İzzete ve şerefle ölmek, rezalet1i bir hayattan daha iyidir» denilmiştir. Öyle ise, erin yaptığı bu eyleminden dolayı, ya onun görevinden azledilmesi veya ceza olarak bir müddet hapsedilmesi için çalışmanız lazımdır. Şayet hakkında bir şey yapmazsanız, dine ve alimlere yardım ve zalimleri zulümlerinden men etmekle bir terbiye olmak üzere, hakkında bir zabıt tutup gerekli makamlara göndermek suretiyle onu şikayet ederim. Gerçi Allah’a havale edilmesi herşeyden daha güzeldir.
Allah efendimiz Muhammed’in, (Sallallahü aleyhi ve sellem) al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!

Yüzyirmidokuzuncu Mektub
Bazı tabilerine, birisi karısına üç defa «falanın kızı falanet boş¬tur» demesiyle Azhar (en zahir) kavle göre, talak lafzının ma¬nasını bildiği halde ikinci ve üçüncü defa söylediği sözlerinden daha önce söylediği sözünün te’kidi veya istinafını kasdetme¬diğinde, üç talakı vaki olduğu, fakat en zahir kavlin mukabili olan zahir kavle göre, tek bir talakı düştüğü, mütemed kavle binaen birisi başkası hakkında değil, kendi nefsi hakkında zaif olan bir akvil ile amel etmesi caiz olduğu ve sarih talakın manasını bilmeyen cahil kimse, sarih olarak talak kelimesini de kullansa bile, talakından hiç bir şey vaki olmayacağını beyanı hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun ki, nasihati dinden saymıştır. Salat ü selam «Din, Allah, Resüla, imamlar ve bütün müminler için yapılan nasihattır» söyleyen, bütün halkın efendilerinin (Muhammed’in) (Sallallahü aleyhi ve selleın) hakiki imanla muzaffer olan al ashabının üzerine olsun!
Bundan sonra, şu arz edilir ki, Molla İbrahim El-Arabi Abdülaziz dağından gelip Oğlu, karısına fa1anete kızı falanet boştur, falanete felalanete boştur, felanete kızı felanete boştur» demiş ve bundan ne dedikleri sözünü, ne de istinaf (söze başlama) kasd etmeyerek olarak söylediğine, talak kelimesinin manası olan nikahı bağının çözülmesi olduğunu bilmediğine dair yemin etmiş diye bunun fetvasını taleb etti.

CEVAB: Oğlunun söylediği bu sözleri, (Şafii kitablarından) Mintac kitabının beyan eylediği azhar kavle göre, üç talak vaki olduğu lazım gelir Fakat delil hususunda kuvvetli olan azhar’ın, mukabili ve ona nis¬beten zaif, kendine göre kuvvetli olan zahir kavle göre, yalnız bir talakı vaki olduğu muhtemeldir. Ancak bu ikinci kavil zaif olduğu için, onunla fetva verilmez. Nakşibendiye tarikatının adabı üzere Mürşidiın Hazret (Kuddise sirruh) tarafından bir meselede kendim için zaif kavil ile amel etmiyeceğime dair emrolundum. Ama bir kimse, kendi şahsına ait bir mesele hakkında zaif kavil ile amel etmesi caizdir. Nitekim bu husus fıkıh kitablarında açıkça belirtilmektedir. Binaenaleyh biz dahi, buna göre fetva verip, zaif kavil ile amel etmesi caizdir diye onn irşad ettik. Zira karısı, amcasının kızı olup kendisinden bir küçük kızı olmuş, ana¬siz yaşamaz. Kadın dahi hem utanır, hem de başkasıyla evlense haya¬tından korkmaktadır. İşte mezkür zaruretlerden dolayı, bu kavli beğen¬mediğimiz ve hayatımızda ancak bu gibi zaif kavil ile ancak bir veya iki defa amel ettiğimiz halde, adı geçen Molla İbrahim oğlunu bu zaif ka¬vil ile amel etmeye irşad ettik.
Binaenaleyh kitablardan naklettiğimiz bu fetva ile amel eden mez¬kür adama itiraz eden kimse, parlak İslam şeriatının imamlarının söz¬lerine muhalif olup onlara muhalefet eden günahkardır.
Molla İbrahim’in oğlu için verdiğimiz bu fetva, oğlu arapça olan talak kelimesinin manasını bildiğine göredir. Şayet iddia ettiği gibi cahil olup manasını bilmezse, talakından hiç bir şey vaki olmayıp kadının id¬deti tamam olmamışsa, rücü eder. İddeti bitmişse, tekrar nikahını yapa¬caktır. Meselenin doğrusunu Allah daha iyi bilir.

Yüzotuzuncu Mektub
Diğer mektublarda adı geçen, üstad-ı azam El-Şeyh Abdurrah¬man’ın (Kuddise sirruh) torunıı şeref ve vefa sahibi, Şeyh Mu¬hammed Ma’sum ile Şeyh Fethullah El-Verkanisi’niıı oğlu Şeyh Alaeddiıı’iıı (Kuddise sirruh) oğullarına, Şeyh Alaeddin’in ve¬fatı dolayısiyle taziyeleri, ölümden maksad, hayatta kalanlar ib¬ret almaları, sabretmek şartıyle sevab bakımından musibete hiç bir şey mukabil olmadığı, kulun Allah’ın yaptığı şeylere razı ol¬masının gerektiği, bütün insanların, öleceklerini düşünmeleri, ve bu fani düııyanın işleriyle meşgul olmaktan daha ziyade ahi¬ret işleriyle meşgul olunması hakkındadır.
ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM
Hamd o Allah’a olsun ki, ölüm dolayısiyle kullarına ayrılığı tattırıp dostların birbirlerinden ayrılmalarıyla onları gaflet uykusundan ikaz etti. Salât ü selam, Allah’tan haşka her şey fâni olacak diye bizi uyaran efendimiz Muhammed’in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) kader ve musibetlere karşı sabreden al ve ashâbın üzerine olsun!
Bundan sonra, bu mektub, kapınızın eşiğine muhtaç, zelil köleden, üstâd-ı âzam’ın torunu Şeyh Muhammed Ma’sum ile Şeyh Alaeddin’in evlâd ve bütün kardeşlerinedir. (Allah onlara ve bize rızâsını nasib eylesin, âmin.) Çok günahkâr olan bu fakir, el ve ayaklarınızın öpmesiyle teberrük edip, sizin ve halkınızın, akraba ve arkadaşlarınızın devamlı sıhhatinizi Allah’tan diler. Kıyâmet gününde saâdetine mucib olan duânızı rica eder. Sizler şerefli zâtlar olup, sizleri seven ve size az bir yakınlığı olanları unutmıyacağınızı kesin olarak bilirim.
Bu tarafta bulunan çocuklarım ev halkım ile bütün dostlar, iyi olup teveccühünüzü rica ederek izzetinizin devamı için Allah’tan rica ederler. Şeyh Alaeddin’in çocuklarının annelerinin ayakkabısını öper, kendisinden dua diller, çocuklarınızın gözlerinden öperiz. (Allah onları güzel yetiştirsin). Yüce meclisinize şu arz edilir ki: Rıza efendiye çektiğimiz telgrafa cevab olarak bize gelen telgraftan Şeyh Alâeddin’in vefâtını anladığımız günden beri, onu kaybettiğimiz ve uzun zamandan beri kendisini görmediğimiz için üzüntü devam ederek gece, gündüz hatırımızdan çâkmamaktadır. Bu ne kadar buyük bir musibettir ki, hepimiz bunda ortağız:
«Hepimiz Allah’ın kuluyuz ve Allah’a döneceğiz» deriz.
Sonra ey azizler, ölüm, insanın sonunu düşünmesi, gaflet uykusundan ayılması, ondan ibret alması içindir. Beyit:
«Ayıl! Allah’tan başka her şey bâtıldır (fânidir).
Hiç şübhe yok ki, her nimet zâildir (yokluğa mahkumdur) ».
Arifler, «dünya üzerinde bıılunan kimseler fânidirler» diye dünyayı târif etmişlerdir. Dolayısiyle ona önem vermeyip kendilerini sevgisinden uzak tutmuş ölüme hazırlamış, Hakka tabi olup, bâtılı terk edip, dünyanın öldürüeü zehrinden nefislerini rahat etmişlerdir.Hadis-i şerifte «Dünyada sanki bir garib veya yolcu gibi ol» diye buyurur.
Ayrılık yeni olaylardan değlidir. Zira dünya eziyet ve gurur evidir. Müşahede edildiği üzere, onda kardeşler, oğullar, baba ve anneler, birbirlerinden ayrılırlar. Akıllı kimse, ahiret işlerine, aziz ve yüce Allah’ın sevgisini kazanmaya çalışması lâzımdır. Sabretmek şartıyla musibetten gelen sevaba hiç bir şey eşit olmaz. Mürşidimiz Hazret, (Allah bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın!) Bazı ta¬bilerine gönderdiği taziye mektubunda «ölüm musibeti, musibetlerin en büyüklerindendir. Ondan gafil olmak da, ondan daha büyük bir musi¬bettir» diye buyurdu.
Öyle ise, fukaha’ının kitablarımn cenaiz (cenazeler) babında bahs edildiği üzere, ölüme hazırlanmak, hele dünyadaki hasımlar ve kendisi ile muamelede bulunan kimselerle helallaşınak herkesin üzerine vacib¬dir.
Gerçekten, rahmetlinin musibetinin tahammülü cidden şiddetli ve zor ise de, lakin kul Hak tealanın yaptığına razı olması gerekir. Çünkü dünyada ebedi kalmak için yaratılmadık. Ancak onda Allah’a taat etmek için yaratılmışız. Ekabirlerce «sevgili Allah’ın yaptığı her şey, bizim için sevgilidir» denildiği sözleri düşünmek, rahmetliden önce darı- bekaya göç edenlerin musibetleriyle teselli etmek lazımdır. Herkesin mevlası yüce Allah olup ondan başka hakiki mevla yoktur. Baki ebedi kalacak odur. Başkası değildir. Demek ki, onunla teselli olunmak evladır. Bütün insanlar, ahirete göç ve intikal üzere olduklarının hatta ölüm her şey¬den insana yakın olduğunun bilinmesi gerekir. Öyle ise, dar-ı bekaya hazırlanacak şeylerle, dünyaya lazım olan şeylerden daha ziyade ve şid¬edtle meşgul olmak layıktır. Hatta akıllı kimse, dünyadan yiiz çevirip günlük rızkını temin etmekle yetinir.
Malumunuz olsun ki, musibetimiz ve kalblerimizin yaraları birdir. Neşe ve üzüntü de keza.. Olünün ev halkı örf ve adete göre birbirleri¬ni taziye etmezler. Fakat, birbirlerini taziye etmeleri için Peygamber’den (Sallallahü aleyhi ve sellem) emir rivayet edilmiştir. İşte bu nedenle, hem sizi, hem kendimizi taziye hakkında rivayet olunan şu kelimelerle taziye ederim: Allah bizim ve sizin ecrimizi arttırıp matemimizin ve ma¬teminizin sonunu güzelleştirsin, ölümüzü ve ölünüzü bağışlayıp, bizlere ve sizlere büyük ecir ve güzel sabır ile sizlere uzun ömürler versin! Al¬lahım, vefat edenin kadrini yücelt, türbesini nurlandır, kendisini bizim gibi günahkarlara şefaatçi eyle!
Allah, nezdindeki derecelerinizi yükselterek, sizleri şerefli ecdadı¬nızın izinde bulundursun!
Ev halkımız, ev halkınızın ellerinden öper, hepsinden bilhassa merhum şeyhin hanımı olan validenizden dua rica ederler.
Bu fakirin, sizin gibilere bunu yazması, haddiııi aşmış ise de, lakin kendisi böyle tabirlerden uzak olduğu halde, yazmasına onu sevk eden yegane amil sizinle hitab etmek lezzeti ve dostlarla uzun uzun söz söy¬leme olayları kendisine cesaret verdi. Bu miskin size karşı olan muhabbeti, kapınızın eşiğine olan kalbinin yakınması ve iştiyakı da, size büyük lerin söyledikleri sözleri ile Hazret’in (Kuddise sirruh) sohbetini zikretmeye sevketti. Gerçi, bunlar benden bin kere daha ziyade okudukları malumunuzdur. Lakin bu beyitle özür dilerim:
«Şerefli insanlar nezdinde, (kusurların) afvı ınakbüldür. Her ayıp afvın eteğiyle örtülüdür.

Mektub uzadı, fakat, dostlara yazılan mektublar uzun da olsa, terbiyeye aykırı olmadığı sizin gibi zatların malümudur. Senaların en kami1i selam1arın en çoğunu kapınız eşiğinde bulunan talebelere, tabilere, hediye eder, dualarını dileriz. Allah, bütün peygamber ve resüllerinin sonu olan Muhammed bin Abdullah’ın, (Sallallahü aleyhi ve sellem) Allah yolunda cihad eden al v ashabının üzerine sa1at ü selam eylesin. 12 Rabiu’s-sani 1368.





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)